Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

اَلْحُبُّ فِى اللهِ (El-hubbu Fillah) (Sevdiklerini sırf Allah rızası için sev) (1 Kullanıcı)

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
اَلْحُبُّ فِى اللهِ (El-hubbu Fillah) (Sevdiklerini sırf Allah rızası için sev)

Sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki onları Cenab-ı Hakk'ın hesabına ve onun muhabbeti namına sev, deriz. Meselâ: Leziz taamları(yiyecekleri), güzel meyveleri, Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm'in in'amı(nimetlendirmesi,ihsan etmesi) cihetinde(yönüyle) sevmek, "Rahman" ve "Mün'im" isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu gösteren; meşru dairesinde kanaatkârane(kanaat ederek) kazanmak ve mütefekkirane(tefekkür ederek, müteşekkirane(şükrederek) yemektir.

Eğer onlar(sevdiklerin) iman ve amel-i sâlih sebebiyle Cenab-ı Hakk'ın dostları iseler, اَلْحُبُّ فِى اللهِ (El-hubbu Fillah) (Sevdiklerini sırf Allah rızası için sev) sırrınca o muhabbet dahi, Hakk'a aittir.

Hem refika-i hayatını(hayat arkadaşını,zevceni,eşini), rahmet-i İlahiyenin munis(sevimli), latif(güzel,şirin) bir hediyesi olduğu cihetiyle(sebebiyle,vesilesiyle) sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü suretine(dış güzelliğine) muhabbetini bağlama. Belki kadının en cazibedar(çekici), en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet(hoşluk) ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir(ahlak güzelliğidir). Ve en kıymetdar ve en şirin cemali(güzelliği) ise; ulvî(yüce), ciddî, samimî, nuranî şefkatidir. Şu cemal-i şefkat(şefkat güzelliği) ve hüsn-ü sîret(ahlak güzelliği), âhir(sonraki) hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaîfe(zayıf,güçsüz), latife mahlukun hukuk-u hürmeti(saygı hakkı), o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa hüsn-ü suretin(dış güzelliğin) zevaliyle(sona ermesiyle), en muhtaç olduğu bir zamanda bîçare(çaresiz) hakkını kaybeder.

Elhasıl: Dünyayı ve ondaki mahlukatı mânâ-yı harfiyle(Mahlukata ve bütün kainata Allah hesabına ve Allah’ın sanatı ve eseri nazarı ile bakarak) sev. Mana-yı ismiyle(Yani mahlukat ve kainata kendi namına bakıp, sanatkar ile olan ilişkisini kopararak) sevme. "Ne kadar güzel yapılmış" de. "Ne kadar güzeldir" deme. Ve kalbin bâtınına(içine), başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünki bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir(Samed aynası: Kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Cenâb-ı Hakkın tecelli ettiği ayna) ve ona mahsustur.

اَللَّهُمَّ ارْزُقْنَا حُبَّكَ وَ حُبَّ مَا يُقَرِّبُنَا اِلَيْكَ (Allahım! Bize Senin muhabbetini ve bizi Sana yaklaştıracak şeylerin muhabbetini nasip et!) de.

İşte bütün muhabbetler, eğer bu suretle olsa, hem elemsiz(acısız,üzüntüsüz) bir lezzet verir, hem bir cihette(yönüyle) zevalsiz(yok olmayan) bir visaldir(kavuşmadır). Hem muhabbet-i İlahiyeyi(Allah(cc) sevgisini) ziyadeleştirir.

Meselâ: Nasılki bir padişah-ı âlî(yüce hükümdar), sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var:

Biri; elma, elma olduğu için sevilir ve elmaya mahsus ve elma kadar bir lezzet var. Şu muhabbet padişaha ait değil. Belki huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder. Bazan olur ki; padişah o nefisperverane(nefsine düşkün) olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder. Hem elma lezzeti dahi cüz'îdir(azdır). Hem zeval bulur; elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider, bir teessüf(üzülme) kalır.

İkinci muhabbet ise: Elma içindeki elma ile gösterilen iltifatat-ı şahanedir. Güya o elma, iltifat-ı şahanenin(yüksek iltifatın, padişahın lütfuyla yaptığı özel muamele) nümunesi(misali) ve mücessemidir(cisme bürünmüş halidir) diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhar eder(gösterir). Hem iltifatın gılafı(kılıfı,örtüsü) olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkindedir(üstündedir). İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır(şükretmenin ta kendisidir). Şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir.

Aynen onun gibi bütün nimetlere ve meyvelere, zâtları(kendileri) için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleriyle gafilane(duyarsızca) telezzüz etse(tadılsa,zevk alınsa), o muhabbet nefsanîdir. O lezzetler de geçici ve elemlidir. Eğer Cenab-ı Hakk'ın iltifatat-ı rahmeti(Allah(cc)’ın sonsuz rahmetinin iltifatları) ve ihsanatının(yiyliklerinin) meyveleri cihetiyle(yönüyle) sevse ve o ihsan ve iltifatatın(lütufların) derece-i lütuflarını(lütuf derecelerini) takdir etmek suretinde(şeklinde) kemal-i iştiha(tam bir iştah) ile lezzet alsa; hem manevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir...

(Risale-i Nur / Sözler / 32. Söz, 3. Mevkıf, 2. Nükte)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt