Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ali Bin Ebi Talip (R.A) (1 Kullanıcı)

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Hz. Ali, Peygamber Efendimizin amcası Ebû Tâlib’in oğluydu. Ebû Tâlib, maddi durumu iyi olmamasına rağmen, uzun yıllar Peygamber Efendimizi ken*di yanında büyüttü. Hattâ o sofraya gelmeden ailesinden kimseyi yemeye baş*latmazdı. Çok tecrübelerle, Peygamberimizin “bereket sebebi” olduğunu biliyor*du.

Re*sû*lul*lah (a.s.m.), Hz. Hatice’yle evlendikten sonra, “amcasının yükünü hafif*let*mek ve ona minnet borcunu ödemek” düşüncesiyle Hz. Ali’yi yanına aldı. O sı*ralar Hz. Ali henüz 4-5 yaşlarında bir çocuktu. Bu sebeple, çocukluk yılları Pey*gamber Efendimi*zin terbiyesi altında geçti.

Kâinatın Efendisi peygamberlikle vazifelendirildiğinde, Hz. Ali 10 yaşında bulunuyordu. Ona ilk iman etme şerefine, kadınlardan Hz. Hatice, çocuklardan da Hz. Ali ermişti.

Hz. Ali bir gün Peygamberimizle Hz. Hatice’yi namaz kılarken görmüş, hay*ranlıkla seyre koyulmuştu. Namaz bitince hayranlığını gizleyemeyerek çocuk*su bir edayla, Peygamberimize:

“Nedir bu yaptığınız?” diye sordu. Peygamber Efendimiz:

“Ey Ali!” dedi, “Bu, Allah’ın beğendiği dindir. Seni, bir olan Allah’a imana davet edi*yorum. İnsanlara ne faydası, ne de zararı dokunmayan putlara tapmaktan sakındırıyorum!”

Böyle bir teklifle karşılaşan Hz. Ali:

“Bunu babam Ebû Tâlib’e bir danışmam gerekir.” dedi.

Fakat Peygamberimiz henüz davasını açıklamakla emredilmemişti. Bunun duyulmasını istemiyordu:

“Yâ Ali, söylediğimi kabul edersen et, etmezsen kimseye söyleme!” buyurdu.

O geceyi düşünerek geçiren Hz. Ali, sabah olunca Re*sû*lul*lah’ın huzuruna çıktı ve yaşından beklenmeyecek bir şekilde şöyle dedi:

“Allah beni yaratırken Ebû Tâlib’e sormadı ki, ben de O’na ibadet etmek için gidip babama danışayım!”

Hz. Ali bu sözleriyle, Re*sû*lul*lah’ın terbiyesinde yeti*şen bir kişiden beklenen olgunluğu göstererek imanla şereflendi.
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Re*sû*lul*lah (a.s.m.), Hz. Ebû Bekir’le birlikte Mekke’yi terk etmeden önce Hz. Ali’den o gece kendi yatağında yatmasını istemişti. Yanında bulunan müşrikle*re ait ema**netleri de kendisine bıraktı. Emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine’ye hicret etmesini söyledi.

Müşrikler o gece Re*sû*lul*lah’ın evinin çevresini kuşattılar. Mevzilendikleri yerden, gü*nün ışıyıp Peygamber Efendimizin evinden çıkacağı ânı gözetlemeye başladılar. Çün*kü o zamanın âdetlerine göre, bir insanı evinin içinde öldürmek büyük bir korkaklık sayılırdı.

Re*sû*lul*lah, yatağına Hz. Ali’yi yatırıp gece yarısı evden çıktı. Yerden bir avuç toprak alıp müşriklerin üzerlerine attı ve Yâsin Sûresi’nin ilk sekiz âyetini okuyarak gözleri önünden çekip gitti. Müşriklerden hiçbiri kendisini görmemişti.

Müşrikler hâlâ bekliyordu. Bir ara Re*sû*lul*lah’ın evden çıkmış olabileceğini düşündüler. Hane-i Saadet’in penceresinden baktılar. Hz. Ali’yi Peygamberimiz sandılar, “İşte Muhammed yatıyor.” diyerek beklemeye devam ettiler.

Sabah olunca, daha fazla beklemeye tahammül edemeyip içeri daldılar. Ya*takta Hz. Ali’yi görünce şaşkına döndüler. Peygamberimizin nerede olduğunu sordularsa da, Hz. Ali cevap vermedi. Müşrikler fazla üstelemediler, zaman kaybetmemek için etrafa adamlar saldılar.

Oradan ayrılan Hz. Ali, emanetleri sahiplerine teslim etti. Üç gün sonra o da Medine’nin yolunu tuttu. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaştı. Öyle ki, ayaklarının altı yarılıp kabarmıştı. Peygamberimiz onun bu acıklı hâlini görünce şefkatin*den gözyaşlarını tutamadı. Sonra da ayaklarının altını mübarek eliyle meshetti. İyileş*mesi için duada bulundu. O anda Hz. Ali’nin bütün ağrı ve sızıları geçti, şifa buldu
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Hz. Ali’nin bu faziletlerinin yanı sıra Peygamber Efendimizin en küçük ve en sevgili kızı Hz. Fâtıma’yla evlenmesi de onun için pek büyük bir şereftir. Pey*gamber Efendimizin Medine’yi teşriflerinden beş ay sonra Hz. Fatıma, Hz. Ali’yle nikâhlanmış, Hicret’in 2. yılında Bedir Savaşı’ndan sonra da evlenmişler*dir.

Düğün için Re*sû*lul*lah (a.s.m.), Hz. Bilâl-i Habeşî’ye, “Dört-beş avuç un ek*mek yapılsın ve bir deve yavrusu kesilsin!” diye emretmiş. Bilâl-i Habeşî Haz*retleri der ki:

“Ben yemeği getirdim, mübarek elini üstüne vurdu. Sonra Sahabiler taife taife gelip yediler, gittiler. O yemekten geri kalan miktar için de dua etti. Bütün hanımlarına birer kâse gönderildi. Ayrıca emretti ki: ‘Hem yesinler, hem de yanlarına gelenlere yedirsinler.’ Evet, böyle mübarek bir evlilikte, elbette böyle bir bereket lazımdır ve vukuu katidir.”[10]

Birer sene arayla bu mübarek evlilikten Hz. Hasan ve Hüseyin’in dünyaya ge*lişi, Peygamber Efendimizi çok sevindirdi. Peygamber Efendimiz (a.s.m.), nur torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i son derece sever, onları omuzlarına alır, taşır*dı. Ve haklarında şöyle buyururdu:

“Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır.
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Bir gün Hz. Hasan ve Hüseyin hastalanmıştı. Hz. Ali ile Hz. Fâtıma, sevgili yavruları iyileşirse Allah rızası için üç gün oruç tutmayı adadılar. Cenâb-ı Hak yavrulara sıhhat ve afiyet verince, adaklarını yerine getirmek üzere oruca başla*dılar. Akşam olmuş, iftar vakti gelmişti. Fakat yiyecek olarak ancak bir parça ekmekleri vardı. O sırada kapıda bir yetim belirdi. Ekmeği ona verip ken*dileri suyla iftar ettiler. İkinci ve üçüncü gün de üst üste bir fakir ve esir geldi. Yi*yeceklerini onlara verdiler. Üç gün üst üste aç kalmanın tesiriyle güçsüz düştüler. Sabah olunca yavrularını da alarak Peygamber Efendimizin huzuruna gitti*ler. Renklerinin solgunluğu Peygamberimizin dikkatini çekti:

“Yâ Ali!” dedi. “Hâliniz nedir?”

Hz. Ali, başlarından geçen hadiseyi anlattı. Derken Cebrail gel*di ve İnsân Sûresi‘nin şu mealdeki 5-10. âyetlerini vahyetti:

“İyiler, şüphesiz güzel kokulu ve serin kâfur dolu bir kadehten içerler. O bir pınardır ki, ancak ondan Allah’ın veli kulları içer. Onu nereye isterlerse peşle*rinden akıtırlar, fışkırtırlar. Onlar adaklarını yerine getirirler. Şerri yaygın olan günden korkarlar. Yemeğe olan sevgi ve iştihalarına rağmen fakiri, yetimi, esiri doyururlar. Biz size ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür istemeyiz. Çünkü biz Rabb’imizden ve yüzlerin ekşiyeceği o çetin günden korkarız, derler.”

Peygamber Efendimiz, gelen bu vahyi kendilerine bildirdiğinde o kadar çok sevindiler ki, üç günlük açlığın verdiği bitkinliği unuttular
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Hz. Ali, adaletin mutlaka yerini bulması çok titiz davranırdı. Makam ve mev*kileri ne olursa olsun, hukuk ve hâkim karşısında insanların eşit olduğunu biz*zat kendi hayatıyla ispatladı. Müminlerin halifesi olduğu hâlde, bir Yahudi’yle muhakeme edilmekten çekinmedi. Şöyle ki:

Hz. Ali, Sıffîn Savaşı’na giderken yolda zırhını kaybetmişti. Harp bitip Kûfe’ye dön*düğünde, zırhını bir Yahudi’nin elinde gördü. Yahudi’ye şöyle dedi:

“Bu benim zırhımdır. Onu ne birine sattım, ne de hediye ettim.” Yahudi:

“Bu benim zırhımdır ve benim elimdedir.” dedi.

Hz. Ali, isteseydi zırhı ondan hemen alabilirdi. Fakat kesin olarak kendisi haklı da ol*sa, meselenin hâkim önünde halledilmesini teklif etti:

“O hâlde hâki*me gidelim.” dedi. Birlikte hâkime gittiler.

Hâkim, adaletiyle tanınan Kadı Şureyh idi. Hz. Ali huzura girdiğinde, hâkimin ya*nı*başına geçip oturdu ve bu hareketinin sebebi olarak da:

“Hasmım Yahudi olmasaydı elbette onunla aynı yerde otururdum. Fakat ben Re*sû*lul**lah’tan, ‘Al*lah’ın onları küçülttüğü yerde siz de onları küçültün!’ buyurduğunu işittim.” de*di.

Kâdı Şureyh, Hz. Ali’ye:

“Ey müminlerin emîri! Aranızdaki mesele nedir?” dedi. Hz. Ali:

“Şu Yahudi’nin elindeki zırh benim zırhımdır. Ben onu ne birine sat*tım, ne de hediye ettim.”

Meseleyi anlayan kadı, Hz. Ali’ye:

“Bu iddianı ispat edecek delilin var mı?” diye sordu. Hz. Ali:

“Evet, var.” dedi, “Hizmetçim Kanber ve oğlum Hasan, bu zırhın be*nim olduğuna iki şahittir.” Kadı Şureyh:

“Oğulun baba için şehadeti caiz değildir.” dedi. Hz. Ali:

“Cennet ehli birinin şehadeti nasıl kabul olmaz?! Ben Re*sû*lul*lah’ın, ‘Hasan ve Hüseyin, cennet gençlerinin efendileridir.’ buyurduğunu işittim.” dedi.

Neticede Şureyh, delil yetersizliğinden davayı Yahudi’nin lehine neticelen*dirdi. Bu büyük adalet karşısında Yahudi daha fazla dayanamadı ve şöyle demekten kendini alamadı:

“Müminlerin emîri, beni hâkime götürdü, kendi tayin ettiği hâkim de kendi aleyhinde hüküm verdi. Ben şehadet ederim ki, bu din haktır. Ve yine ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun Resûl’üdür. Bu zırh senindir. Devenden düşmüştü, ben de almıştım.”

Hz. Ali, bu neticeye çok sevindi:

“Mademki Müslüman oldun, ben de zırhı sana hediye ediyorum” dedi.
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Peygamberimizin yanında Hz. Ali’nin apayrı bir yeri vardı. En sevgili kızını ona nikâhlaması bunu gösterdiği gibi, Peygamberimizin (a.s.m.) onun hakkın*daki şu mübarek hadisleri de bunu gösterir:

“O, Allah ve Resûl’ünü sever, Allah ve Resûl’ü de onu sever.

“Ali’yi seven beni sevmiş, beni seven Allah’ı sevmiş olur. Ali’ye kızan bana kızmış, bana kızan da Allah’a kızmış olur.”

Yâ Ali, sen dünyada ve ahirette benim kardeşimsin.
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Sahabeler Ansiklopedisi

Okuyalım Kardeşlerim
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt