Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

- "Cepheden Hikâyeler"... (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
mehmetrt.jpg

Müslüman Anadolu halkının ruh köküne yönelik 28 Şubat darbesinin adaletsizliğinden nasiblenenlerden biri de Mehmet Ali Bayram. Hapishanede, insanın haysiyetini kırmak için uygulanan çırılçıplak soyunmaya karşı çıkınca soluğu hücrede alır! Teslim alınmak için hücreye atılan Mehmet Ali Bayram, üç eserle tecrid duvarlarını yerlebir eder. Bu üç eserden ikisini, “Portreler” ve “Cepheden Hikâyeler” adlı eserlerini geçtiğimiz günlerde yayımlayan Bayram’la kitablarını konuştuk.

Röportaj: Fatih Ayhan

Fatih Ayhan- Röportaja başlarken evvela yayınlanan iki eseriniz için sizi tebrik ediyoruz. Ortalığı kakofoninin kaba gürültüsüne boğan onca karmaşanın içinde gerçekten de alâka ile takib edilmesi gereken, kayda değer iki harika eser vermişsiniz. Maksadınız olan rıza-i ilâhiye mâtuf olmanız duası ile… Öncelikle biraz sizi tanıyalım.

Mehmet Ali Bayram- "Bir sanatçının hayatı, eserleridir. Bu bakımından onu tanımanın en iyi yolu eserlerine bakmaktır" gerçeğinin, yaşadıklarımız ruhumuzda akis bıraktıkça kıymete haizdir ölçüsünü ihtar etmesi ve eserlerimizin, bizlerin ruh halitasını ortaya çıkarıcı mahiyeti bir arada düşünülünce, esasen zâhirî mânâda kendimizi tanıtıcı bütün ifadeler gereksizleşiyorsa da, yine de dış yüze ait ikrarlarında bir hakikati olduğu ölçüsüne binaen bir kaç cümle etmek gerekir; ömrümün çocukluk devresi dâhil büyük bölümünü İstanbul'da geçirmiş olmakla birlikte aslen, tıpkı bir hikâyemizde geçtiği gibi bu toprakları Anadolulaştırmak -İslâmlaştırmak- gibi aziz bir mânânın sahiblerinden olan büyük veli Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'nin topraklarından; Konya nüfusuna kayıtlıyım. İlk, orta ve lise tahsilimi İstanbul'da tamamladım. Üniversite... Bu kısa sessizliğin ardından başka bir şehir kipi eklemek isterdim fakat öyle değil... Maalesef memleketimiz adına kaygıları olan, söyleyecek sözleri bulunanların durumu hepimizce malûm; devletimizin cemiyet hayatına dair bu tarz soylu düşünceleri olanlara lâyık bulduğu yer üniversite sıralarından çok, cezaevi cümle kapısı oluyor. İnsanın kendi kendisine paye biçmesi gibi bir utancı barındırsa da benim içinde böyle oldu ve sistemin, ortaçağ karanlık Avrupası’na ait cadı avı ritüelini hatırlatan "28 Şubat; kuduz İslâm düşmanlığı" herc-ü mercinde bana da cezaevi yolu gözüktü. Allah'a şükürler olsun, ne derece lâyığım bilemem; kendime dair ciddi endişelerim var fakat Allah, düşmanları nezdinde bu şerefi layık buldu bana.

- Yazarlık maceranız... Nerede, ne zaman ve ne şekilde başladınız, biraz anlatır mısınız?

- Yazmayı hobi nevinden olsa da olur - olmasa da cinsinden bir saçmalık tasnifine sokmazsanız, geriye elinizde yazmak - hayatınız gibi bir ciddiyet ifadesi kalır. Yazmak hayatınızın bizzat kendisidir, onun süs cinsinden alâyişli bir uzantısı değil. Bu bakımdan yazmaya nerede, nasıl, ne şekilde başladınız sorusu, hayat karşısındaki ile eştir; bizlerin zâhirî mânâda hatırlayamadığımız kısımları ile de ona dairdir. Altyapı olmak, onu hazırlayıcı mevkiinde bulunmak gibi bir vazifenin icbar ettiği ona dairlik hissi... Çok küçük yaşlarda yazmaya başladıysam da, ciddi olarak eser verme gayesine bağlı olarak ilk zamanlarımı ikibinli yılların başlarını, mekânı olarak da İzmit F Tipi Cezaevi’nin hücrelerini işaretlemeliyim.

- Alâkaya değer bir detay...

- Kesinlikle... Şiddet, beraberinde kendisini besleyen ruhî şartlara haiz değilse, düşman edindiği fikri bastırabilmek bir yana daha da azdırıcı oluyor. İnsan, muhteşem bir güce sahib ve bu kuvveti ortaya çıkarmak da zorluklar kadar etkin başka bir âmil yok. 28 Şubat terör havasının hâkim olduğu demler; insanların inançlarından dolayı suç gerekçesi isnat edilmeden tutuklandığı, duruşmalara sanıklardan önce "JİTEM" elamanlarının girerek mahkeme üyelerine yukarıdan gelen talimatları ilettiği, rejimin halkına topyekûn savaş ilan ettiği, devletin kendi cezaevlerine operasyonlar düzenleyip tutuklularını katlettiği, hukukun görünür mânâda bile iptal olduğu, rafa kaldırıldığı zamanlar... Basının istihza dolu üslubla "Flamingo Yolu" adını yakıştırdığı Kartal Cezaevi’nden, İzmit F Tipi Cezaevi’ne sevk edilmiştim. Direncinizi kırmaya yönelik bir aşağılama tavrına bağlı "çırılçıplak soyunma" fikrine karşı çıktığım gerekçesi ile işkenceye maruz kaldım ve 10 aylık hücre cezasına çarptırıldım. 5 metre karelik bir mekân, gizliden gizliye uygulanan master plan çerçevesinde icra edilen sürekli tacizler, işkence, tecrit... Bu durumda önünüzde iki yol olduğunu daha net ve katı biçimde anlıyorsunuz; bizim dışımızda atan dış dünya el birliği etmişçesine sizin iç âlem düzeninizi bozmanın derdinde; ya teslim olursunuz yahut da direnerek daha güçlü çıkarsınız. Ben üç tane eser vermeyi seçtim. Benden âli yardımlarını esirgemeyen; devrin Adalet Bakanı sayın Hikmet Sami Türk ve Cezaevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun başta olmak üzere bütün gardiyan takımına ve amirlerine, ordu personeline, talimatlı hukukçulara bu bakımdan minneti (!) bir borç bilirim.

- Pekâla, merak edecek okurlarımız için biraz kitablarınızın muhtevasından bahseder misiniz? "Portreler"de neyi anlatıyorsunuz?

- İnsan, bütün duygu, düşünce ve iradi faaliyetlerinde kendi hakikatini aramak gayesine bağlı olarak yaşıyor hayatı. Büyük Doğu - İBDA fikriyatının elimize tutuşturduğu muazzam hikmet; insandan muradın ideal mânâda Allah sevgilisi olduğu hakikati... İnsan namzedi O'na yaklaşabildiğince hür ve insan, O'ndan uzaklaştıkça da hayvandan aşağı bir derekede yaşama felaketinin nefes alıcısı... Portrelerde, değişik sûretlere bürünen insanın yaptığı tercihlerle tersinden yahut düzünden gerçekleştirdiği insanlık macerası inceleniyor ve hazların sefaletinde körelen asrımız insanının kurtuluş reçetesinin ancak faziletlere; dolayısıyla da bütün faziletlerin hakikatini kendisinde bulduğu İslâm'a râm olması ile mümkün olduğu fikri işleniyor.

- "Cepheden Hikâyeler"...

- Gerçekleşenler tasnifine kaydolan hiçbir fiil kendi başına bir kıymet ifade etmez, ona değerini veren şuurumuzun izafe ettiği anlamlılıktır. İnsan, hayvandan farklı olarak bir ahlâk sistemine tâbidir ve icra ettiği her amelinde daha üstün bir gayeye nisbet edici hüviyetine mâliktir; en azından olması gereken bakımından böyledir. Alkış tutmaktan savaşmaya, en âdisinden en mücerredine kadar gerçekleştirilen bütün eylemler zannedildiği gibi demokratik anlayış çerçevesinde meşruiyetini bulmaz. Ancak mutlak hakikatlere nisbetle gayesi olan insanilik vasfına erişir ve bunu temin ettikten sonrada kendisini benzerlerinden temyiz eden bir usul ve yola kavuşarak farklılaşır. Savaşmak; yaşattığı acılardan dem vurularak kötü ilân edilemez, onu çirkinleştiren Allah için olmayışıdır. "Cepheden Hikâyeler" savaşa bu perspektiften bakışın ifadesidir ve şeriat için olan kısmıyla idealize edilirken, bunun için olmayan ve vahşileşen yanıyla da lanetlenmektedir.

- Konuşmamızı magazin boyutuna düşürmek istemiyorum fakat çok genç bir yazarsınız... Yayın sonrası kitablarınızla karşılaşınca neler hissettiniz ?

- Tahdit edilmiş bir dünyada sonsuz ihtimâllerin korkunç raksı ile kuşatılmış hâlde yaşıyoruz. Yalnızca bir masanın başında, kalem elinizdeyken değil, uykularınıza kadar sirayet eden çok ağır mesai şartları altında çalışmak ve neticede kaderin tellerine dokunduğunuz ürpertisini duymak. Yazmak, sarhoş masalarının meze konusu edilebilecek hafif meşreb bir iş nevii değildir; karıncalar gibi çalışmanın, yoğun düşüncelerin ve uçlarda duyulan hislerin uçurumlarla çevrilmiş baş döndürücü rejimidir. Bundan dolayı; "çok mutlu oldum" yahut "ifrat hâlde heyecan duydum" gibi uçuk ruh hâllerine sahib değilim, daha çok ne yapacağını kestiremeyen bir şaşkınlık hâli hâkim üzerimde.

- En son okuduğunuz kitab?

- "Metafizik Üzerine Konuşma - Leibniz"... İnsanın kafasına hitab eden bir yanı var... Hayatın gayesi olan imanımızı tazelemek bakımından ise Üstadımıza ait "Esselâm" isimli eser... Memleketimizde pekte sevilmeyen okumak fiilinden insanları iyiden iyiye soğutmak istemem fakat insan Büyük Doğu - İBDA külliyatına muhatab olunca, haricindeki herşey çoğu zaman anlamını yitiriyor ve benzersiz, misilsiz olan karşısındaki çaresizlik duygusunun tabiî sevki ile kıymet olarak yalnızca külliyatımıza yaklaşabilmenin vesilesi olduğunca anlam bulabiliyor. Acımasızlık etmek yahut ıstırab duymuş insanların serdettiği değerleri küçümsemek istemem ama Büyük Doğu - İBDA'ya nazaran kuru gürültü karşısında duyduğumuz inkisar, aradığımız ile bulduğumuz arasındaki korkunç nisbetsizlik ifadesine bürünüyor...

- Sizi en çok etkileyen yazarlar kimlerdir?

- Etkilenmek... Büyük Doğu Mimarı’nın "büyük Fransız romancı" vasfıyla taltif ettiği Balzac, Fransa gibi edebî sahada yüzlerce şaheser çıkarmış topraklarda bile bir asır sonra anlaşılabilmiş Marcel Proust, yaptığı ruhî tahlillerle romanın gayesini gösteren Dostoyevski... Sanatın sahası olarak "güzel"e kafa yormak, düşünmek, güzel vasfına sahici mânâda mâlik olan eserlerle muhatab olmak bizde zamanla estetik bir zevkin gelişmesine, dolayısı ile bizde güzele dair bir istidada yol açar. Bunun için sanatçının selefleri ile çok sıkı bağları olması gerekir... Ancak etkilenmek sözünün şiddette kifayetsiz kaldığı ve kıymet ifade eden bütün zaviyeleri ile hayatımı şekillendiren kişi ise sualinizin meramı, pek tabiî olarak verebileceğim yegane cevab; İslâm ümmetinin beş asırdır beklediği büyük mütefekkir Sayın Salih Mirzabeyoğlu olacaktır.

- Ne yaptığı ile birlikte, niçin ve nasıl yaptığının kaygısına sahib yönünüzle gerçekten çok keyif aldığım bir sohbet oldu. Size çok teşekkür ediyor ve iki eserinizin daha yayın safhasında olduğu bilgisini son olarak burada paylaşmak istiyorum.
Furkan Dergisi, s.43, Ağustos 2012
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt