Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Evlilik Yolunda '' İslamiyete Dayalı Rehberlik '' (1 Kullanıcı)

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
selamün aleyküm gevher abi ...
Dogru konuşmak gerekirse ilk başlarda konunuz çok ilgimi çekti ama sonralari okumamaya başladim. Aman dedim nasil olsa daha evliligi düşünmüyorum dedim..
Ama işte rabbim ne zaman karşimiza ne çikaracagini bilemiyoruz..
Ve daha düşünmüyorum derken bugun evlilik hazirliklarini yapiyorum...
Hayirlisi olsun inşallah. Zamanin bize ne getirecegini bilemiyorum...
şimdi en son eklediginiz konuyu okudumda gerçekten çok güzel ve yaşayan daha iyi anlayabiliyor..
Inşallah kaldigim yerden hepsini okuyacagim...
Allah c.c razi olsun böyle güzel bir konuyla bizlere işik tuttugunuz için...
Rabbim sevabini kat kat versin inşallah..
Allaha emanet olunuz inşallah...

Ve aleykümselam kardeşim...

Rabbimin bizler hakkında takdirini yaşamadan bilemeyiz.
Bu nedenle İslamiyet ilim sahibi olmamızı istiyor ki , tedbir alabilelim ve Rabbimizin rızası doğrultusunda adım atabilelim inşaAllah.

Hayırlı olsun değerli kardeşim .
Rabbim , rızasını kazanabileceğiniz , Kur'an ve Sünnet rehberliğinde yaşayabileceğiniz bir yuva kurmayı nasip etsin.

Hayırlı akşamlar.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
17. Meşrû daire keyfe kâfî

Düğün ve merasimlerde oyun ve eğlenceden uzak kalamayız.
Yalnızca ulvî duygulardan örülmüş, melek gibi tek boyutlu varlıklar değiliz. Akıllı-şûurlu, aynı zamanda duygu, his ve nefis sahibiyiz.
Akıl, kalb ve vicdanımız hakikate muhtaç olduğu gibi; nefsî/hissî yönümüz de eğlenceye muhtaç.

Ancak, hevesât, meşrû dairede ve beşte bir olmalı. 1
Bunu, “zamanımızın beşte birisini eğlenceye ayırabiliriz” şeklinde anlayabiliriz. Aslında meşrû daire keyfe kâfîdir, gayr-i meşrû daireye girmeye gerek yoktur.

Meselâ, inek, deve, geyik, balık etinden pek çok kuş etlerine kadar hemen hepsi helâl. Yalnızca domuz eti ve leş yasaklanmış. Bunları yemeye ihtiyaç olmadığı gibi, diğerlerinden daha lezzetli de değil!
Su, süt, ayran, nar, üzüm suyu gibi çeşitli meşrubatlar, kahve, çay gibi tüm bitkisel suların tümü helâl ve keyfe kâfî. Sadece yıllanmış üzüm suyu ve benzerlerine izin verilmemiş….

İster aktif, ister pasif/izleyen olarak olsun, eğlencenin temel sâiki dinlenmektir. Ne var ki, dinlenelim derken, ses, görüntü kirlilikleri ve gayr-i meşrû çizgiyi aşmak, eğleneni daha da yoruyor!
Ve, başta hayatı, kendimizi, çevremizi anlamayı ve anlamlandırmayı; kısaca tefekkürü öldürüyor!

Belgeler; geçmiş zamanların oyun ve eğlencelerinin; kafa ve gönle de hitap ettiğini gösteriyor.
Günümüzde ise nefse endekslenmiş gibidir. Üstüne resmiyet kazandırılarak eğitim ve öğretimin bir parçası da yapılmış.
Ve giderek kârını başkalarının zararında gören muhteris insanların kasalarını dolduran kahredici sektör haline dönüşmüş.

Spor/riyazet; formu korumak iken; “acılardan kurtulma ve lezzetlere kavuşma” vasıtası olarak algılanmış ve sapma olan hedonizmin (lezzetkolikliğin) etkisiyle herşey nefsî zevk ve lezzetin vasıtası kılınmış.
Aslında günümüzde eğlence tam olarak çalışma ve gerçeklerden kaçıştır! Bugünkü magazinvârî eğlence anlayışı, hem çalışma, hem işten alıkoyuyor, hem yoruyor, hem de altından kalkılamayacak masraflara sokuyor!


Düğünlerde “melekî eğlence”

Sesleri ve kulakları yaratan Cenâb-ı Hak, nağmeleriyle raksa gelen ve getiren çeşitli varlıkları halk ederek kâinatı ve tüm varlıkları hikmetli ve âhenkli sesler armonisine çevirmiştir.
Öyle ise, alıcı, verici ve algılayıcıların Sahibi, neyi dinlememizi istemişse ona kulak kabartmalı değil miyiz?
Unutmayalım ki, “ Güzel sözler O’na yükselir.” 2
Evet, dünya bir misafirhanedir ve hiçbir misafir, ev sahibinin izninin dışında sesler çıkararak çevreyi rahatsız edemez!

Gerçek lezzet, zevk ve mutluluk nefsî değil, “melekî eğlence”dedir. Yani, nefsimizi terbiye etmek, olumlu, ulvî duygularımızı geliştirmek; olumsuzlarını mecralarına yönlendirmektir.
Melekî eğlencenin püf noktasını yakalayan bir mü’min, iman nuruyla rüzgârların terennümâtını, bulutların nârâlarını, denizlerin dalgalarının nağmelerini ve hakeza yağmur, kuş ve sâire gibi her neviden Rabbânî kelâmları ve ulvî tesbihatı işitir. Sanki kâinat, İlâhî bir musikî dairesidir.
Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümâtla kalblere hüzünleri ve Rabbânî aşkları hissettirmekle kalpleri, ruhları, nurani âlemlere götürür, pek garip misâlî levhaları göstermekle o ruhları ve kalpleri lezzetlere, zevklere boğar.
Fakat o kulak, küfürle tıkandığı, yani, “gayr-i meşrû, nefsânî müziğe, eğlenceye” daldığı zaman, o leziz, manevî, yüksek seslerden mahrum kalır. Ve o lezzetleri veren avazlar, matem seslerine dönüşür. Kalpte, o ulvî hüzünler yerine, ahbabın ayrılmasıyla ebedî yetimlik, nihayetsiz vahşet ve sonsuz gurbet hasıl olur. 3

Demek, ruhun ulvî yüce duygularını işletmek “melekî”; olumsuz, nefsânî yönü işletmek, “şeytânî eğlence”dir.
Müziğin hükmüne gelince şöyle açıklanmıştır:
İnsanı iyiye, güzele, ahlâkî davranışlara, ümide, aşk ve şevke götüren her ses, her nefes, her hareket serbest, hatta sevaptır; ümitsizliğe, karamsarlığa, tembelliğe, sefahete, sefalete ve lüzumlu vazifelerin noksan bırakılmasına sebebiyet veren her çeşit söz ve eylem de yasak kapsamına girer.


Dipnotlar:

1- Sözler, s. 668

2- Kur’ân, Fâtır, 10.

3- İşârâtü’l-İ’câz, s. 71-72.
 

İLK VAHİY

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 May 2009
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
www.tevbequran.com
Selamunaleykum
Elinize emeğinize sağlık Allah razı olsun.Böylesi hayırlı paylaşımınız için teşekkürler ediyorum.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
18. Kendini övenler şeytanın etkisindedirler


Allah'ın rızasına uygun olmayan hâl ve sözlerden biri de övünmek ve övülmekten aşırı hoşnutluk duymaktır. Çünkü bunlar cahillerin ve cahili toplumların en belirgin vasıflarındandır.

Diğer insanlara karşı kendini övmek ve övülmekten aşırı derecede hoşlanmak nefsi memnun etmeye/şeytanî tavırlara aday olmaya yönelik isteklerdir. Övülmek sevdasına kapılmak şeytanın oltasıdır. Yalnız insanların arzularına ulaşma hevesi bu arzuyu sezdikleri an gurura kapılırlar. Gurur şeytanın vasfıdır ve insanları kendine çevirme oltasıdır. (Mülk sûresi, âyet: 20)

İnsan, üzerinde şeytanın etkilerinin arttığı zamanlarda kendisi için gurur alanları oluşturmaya yönelir. Zira gurur, "ben"i öne çıkaran duygular ilham ediyor. Mal, mülk, soy, sop, güzellik, itibar ve bazı kaabiliyetler insan için gurur tuzağı olabilir. Gururda Rabbi unutmak var. Rabb'in tasarrufuna rıza göstermemek var.

Allah'ın rızasını kazanmak gibi ulvî bir amacı olmayanlar, sadece insanların rızasına ihtiyaç duyacaklar bunu sezinledikleri zaman bile övünüp gurur duyacaklardır. Ahireti hesaba katmayanlar dünyayı bu yolla kullanmaktan başka bir yol da yoktur.

Övünmek sadece para ile olmaz. Aynı zamanda insan güzelliğiyle, saçıyla, fiziğiyle ve diğer farklılıklarıyla bunları övünme vesilesi haline getirebilir.

Çocuğunun bir konu ile ilgili başarısından övünen anne-baba bununla kendilerine bir övünme payı oluştururlar. İnsanlar övünmek/desinler amacıyla yaptıklarının çirkinliğini bu yolla örtmeye çalışırlar. "Gurur duyuyorum", "onunla iftihar ediyorum" gibi sözler olmaması gereken tavırları makul zemine çekerek kendilerini rahatlatmaya çalışmaktır. Gösteriş yapmak amacı nahoş bir tavırdır.

Övünmek, davranış bozukluğundan kaynaklanır.

Evi, evinin eşyaları, bindikleri arabaları, iş ortamları... gibi imkânları nasıl ve ne için kullanılması gerektiğini bilmeyenler bu imkanlarıyla şeytanlara yalakalık yapmış olurlar. Şeytan saptırmaktan zevk alır. Sapıklar şeytanların gıdası olurlar.

Dünya hayatının süsleri tarih boyu çok insanları helâke sürüklemiştir. Kur'ân'da böyleleriyle ilgili örnekler vardır. Meselâ, Karun bu örneklerden biridir. Musa (AS)'nın kavmindendir. Allah, Karun'a hazine verdi ancak o bununla şımarıp azdı. Allah (CC) da onu yerin dibine batırdı. (Kasas sûresi, âyet: 76-82)

Övünmek, övünenin davranışlarını etkilediği gibi çevresini de olumsuz yönde etkiler. Böyle insanlar çevrelerince sevilmezler. Kimse onlarla birlikte olmaktan mutlu olmazlar/rahatsızlanırlar.

Akıllı insan odur ki, Allah'ın kendisine tanıdığı imkânlardan dolayı övünmek gibi bir sapıklığa kapılmaz. Bunların imtihan vesilesi olduğunu düşünür. Şükür ve hamd ederek Kur'ân dışılığa düşmez/düşmemelidir de...


( Mevlüt Özcan - Milli Gazete )





Evlilik kurumunu oluştururken , Rabbimizin vermiş olduğu nimetler olan güzellik , sağlık , zenginlik gibi geçici koşullara bağlanmak yerine TAKVA ehlini aramak duasıyla...
 

gncl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Şub 2010
Mesajlar
471
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Web Sitesi
www.gencallarinsaat.com
allah razı olsun bu konu uzerınde paylaşim yapan arkadaşimıza allah ne muradı varsa versın oyle bır muhım konuya deyındıkı nerdeyse ınsanlıyın temelını attı. evlılık muessesesı okadar onemlı ve cıddıdırkı ancak bukadar anlatılabılır paylaşımı ve yorumları okurken gozlerım yaşardı allah bınlerce kez razı olsun sızden ve tum sıte sakınlerınden...



selamun aleykum
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
ehe konuyu gördüm ne başlık ne alıntı olduğu gibi koymuşlar..(argo olacak ama oha ya):a01:
 

suyuti

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2010
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
selamun aleykum kardesım guzel bı paylasımdı bu paylasımdan dolayı tesekkur ederım selametlee suyutıı
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
allah razı olsun bu konu uzerınde paylaşim yapan arkadaşimıza allah ne muradı varsa versın oyle bır muhım konuya deyındıkı nerdeyse ınsanlıyın temelını attı. evlılık muessesesı okadar onemlı ve cıddıdırkı ancak bukadar anlatılabılır paylaşımı ve yorumları okurken gozlerım yaşardı allah bınlerce kez razı olsun sızden ve tum sıte sakınlerınden...


selamun aleykum


Ve aleykümselam ...

Rabbim cümlemizden razı olsun kardeşimiz.

Efendimiz islamiyetin temellerinin aile yuvasında atıldığını belirtmiş ve bu nedenle AİLE - EVLİLİK kavramlarının üzerinde önemle durmuştur.

İnşaAllah bizlerin de Efendimizin yolunda ilerleyenlerden olmamız duasıyla...

Hayırlı akşamlar .
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
nasıl yani mi??

başka bi forumda olduğu gibi koymuşlar her kelimesiyle:a32: o anlamda yani neyse ki 11 de pes etmişler


Evet , ben de farkettim bu durumu.
Birkaç forumda , konu başlığı bile değiştirilmeden herşey tamamen aynen aktarılmış.

Yazılar benim değil , yazarlarının emekleri yanında benim emeğimin lafı bile olmaz.
İnşaAllah faydası olur tüm kardeşlerimize de , bizim de bir katkımız olmuş olur. :a12:
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
19. Rahmet Evi


İçlerinde oturduğumuz, ailemizle beraber yaşadığımız evlerin, biz müslümanlar için birer rahmet evi olması gerekmektedir.
Eskiden beri söylenen “Yuvayı dişi kuş yapar!” ifadesi, müslümanlar için de doğru sayılabilecek bir ifadedir.
Müslüman erkekler, yuvanın yapılması, şekle ve şemale sokulması, düzenlenmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması hususunda, kadınlar için sadece bir yardımcı durumundadırlar.
Müslüman ailelerin yaşadıkları ve ömürlerinin büyük bir kısmını geçirdikleri evler, genel olarak kadınların idaresine, kadınların insiyatifine bırakılmıştır. Dolayısıyla evlerimizin birer rahmet evi durumuna gelmesi ve getirilmesi, öncelikle kadınlarımızın önemsemesi ve dikkate alması gereken bir husustur.


“Kendi insiyatiflerinde olan evleri”, birer rahmet evi durumuna getirmekle mükellef olan kadınlarımız, belki de bakışlannı sağa sola çevirerek, “Nasıl bir ev, nasıl bir rahmet evi” diyeceklerdir.

Bu kadınlarımıza örnek bir ev göstermek için, Efendimiz (s.a.v.)'in hanımları olan annelerimizin yaşadığı küçücük odaları gösterip “İşte tamı tamına böyle!” demiyeceğiz. Muhtelif hadis-i şeriflerde geniş evlerin de tavsiye edildiğini dikkate alarak evlerin şeklinden ziyade, özellikleri ve keyfiyeti üzerinde duracağız.
Çünkü önemli olan, müslümanların yaşadıklan evlerin küçüklüğü veya büyüklüğü değil, bu evlerin keyfiyeti ve yüklendikleri misyondur.
Dolayısıyla “Evlerimizin keyfiyeti ve yükleneceği misyon ne olmalıdır?” sorusunu sormaları gereken ve bu soruyu soran tüm kadınlarımıza, Kabe-i Muazzama'dan örnek vermek istiyoruz.

İşte Kabe-i Muazzama...
İşte Beytullah...
İşte Allah 'ın evi!..


Lütfen bakışlarınızı Ka'beye çevirin, bakın Ka'beye, bakın bu kutlu beyte!..
Ve okuyun ve anlamaya çalışın ve anlayın Ka'benin misyonunu!.
Ka'benin kutlu misyonu ne ise, bu kutlu misyonu kendi evlerinizde de gerçekleştirmeye çalışın.
Çünkü Kabe-i Muazzama hem İslam'ın mescidlerine ve hem de müslümanların evlerine önemli mesajlar vermektedir.

Şeklen ve şemalen kendisine benzemeseler de, müslümanların yaşadığı bütün evlere bazı misyonlar vermekte ve bu misyonlar konusunda örnek olmaktadır.
Zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah (c.c), kendi Zatı'na temsilen nisbet edilen evin nasıl olmasını dilemiş ve bu kutlu beyte hangi misyonu yüklemiş ise, yaşadıkları evlere şeytan aleyhillaneyi değil, Allah (c.c.)'ı konuk etmek isteyen kadınlarımızın da bu misyonu dikkate almaları ve Beytullah'ın bazı misyonlarını, kendi evlerinde de gerçekleştirmeleri gerekir.


İşte kendi evlerimizde de gerçekleştirebileceğimiz bu kutlu misyonlardan bazıları şunlardır.

1- Temiz, Tertemiz Bir Ev

Kabe-i muazzama'nın şekli veya zahiri diyebileceğimiz ilk görünür özelliği temizliği ve müslümanlar tarafından temiz tutulmasıdır.

“Hani evi (Ka'beyi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kıldık. İbrahim 'in makamını namaz yeri edinin, İbrahim ve İsmail'e de, Evimi tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin diye ahid verdik.”

“Hani biz İbrahim'e Ev'in (Ka'be'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (söyle emretmiştik) Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sucuda varanlar için evimi tertemiz tut.”

Müslümanların yaşadıkları evlerin de bu temizlik vasfına sahip olması, özellikle kadınlarımız tarafından temiz, tertemiz bir ev durumuna getirilmesi gerekmektedir.


2- Güven Ve Huzur Duyulacak Bir Mekan


Müslümanların insiyatif indeki Kabe-i Muazzama, müslümanlar için nasıl ki güven ve huzur duyulan bir yer ise, müslümanların yaşadıkları evler'de, müslümanlar için bir huzur ve güven mekanı olmalıdır.
Nitekim aşağıdaki ayet-i kerime'de, müslümanların yaşadıkları evlerle ilgili olarak bu vasıf zikredilmektedir.

“Allah, size evlerinizden (içinde) güvenlik ve huzur bulacağınız yerler aldı.”

Müslümanların yaşadıkları evlerin, genel bir düzlemde huzur ve güvenlik mekanı olabilmesi, hiç şüphesiz ki bu evlerin bulunduğu beldelerle ve bu beldelerdeki hakim otoritelerle de ilgili bir meseledir.

Nitekim Hz. İbrahim (a.s.) duasında “Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıldandır diyerek”, Kabe'nin güvenliği ile Kabe'nin bulunduğu şehrin güvenliğini birlikte ele alması, meselenin toplumsal boyutuna da işaret etmektedir.
Netice olarak bu toplumsal boyutu dikkate almakla ve meselenin bu boyutunda mücadele etmekle beraber, evlerimiz üzerindeki şu an ki tasarruflarımız ile, evlerimizi sınırlı bir çerçevede de olsa birer huzur ve güvenlik mekanı durumuna getirebilmeliyiz.

Herhangi bir evin, o evde yaşayan insanlara huzur vermesi, evde yaşayan insanların birbirlerine olan davranışlarıyla ilgili olduğu gibi, evin sadeliği ve temizliği ile de ilgili bir hadisedir.
Geçmiş tarihimizdeki birçok müslüman aile, bir göz odada rahat ve huzur içersinde ömürlerini geçirmelerine karşılık, üç oda bir salon gibi geniş evlerde yaşayan günümüzdeki birçok aile, geçmiş ailelerin yaşadıklan rahat ve huzurdan oldukça uzaktırlar.
Çünkü günümüzdeki cahili ihtiyaç ve tüketim kültürünün etkisinde kalarak oturmak için koltuk takımına, yemek için yemek odası takımına, yatmak için yatak odası takımına sahip olmayı birer farz telakki eden ve bütün bunlarla beraber evlerini gereksiz birçok eşya ile dolduran bu kimseler, kendilerini bu gibi eşyaların esiri durumuna getirmişlerdir.

Mekke dönemindeki müşrik kadınlar, evlerinin en mümtaz köşesini ağaç oyma putlarla dolduruyorlar ve hergün saygı ile bu putların tozlarını siliyorlardı!
Peki, evlerinin en güzel ve en geniş olan odasını koltuk takımı, vitrin, yemek takımı gibi şeylerle doldurularak ev hal*kının kullanımına kapatan ve faydalarından çok zararları olan bu eşyaları hergün büyük bir Özenle, silen günümüzdeki bazı kadınlar, evlerinin bir bölümünü puthane yapan ve buradaki ağaç oyma putların hergün tozunu alan cahiliye dönemi kadınlarına hiç benzemiyor mu?

Bir ev için zaruri olan ihtiyaçlara elbetteki bir şey demiyoruz. Buzdolabı, fırın, çamaşır makinası gibi eşyalar, güç nisbetince alınabilecek olan eşyalardır. Fakat kullanımdan ziyade teşhir için alınan eşyalara ne demeli?
Niye alınıyor bunlar ve neden teşhir ediliyor ki?
Hayırlarda yarışmakla mükellef olan müslüman hanımlarımız, hayırları bırakıp, bu gibi fuzuli eşyalara sahip olmak için mi birbirleriyle yarışacaklar?
Kocalarını hayırlara davet edecekleri yerde, “Fatma hanımlar kristal vazo almış. Biz ne zaman alacağız!.” diyerek dırdır mı edecekler?
Günümüzdeki böylesi Fatma hanımları bırakıp, Hz. Fatıma validemizi örnek almaları gerekmez mi?
Hem kristal vazo da ne olacak?
Evin içini kristal bardak, kristal vazo gibi eşyalarla doldurmak, evin içini musibetlerle doldurmak değil midir?
Bu gibi eşyaların kırılmaması, zarara uğramaması için evlerinin içinde rahat hareket edemeyen, çocuklarını bu konularda ikaz etmekten, İslami meselelerde ikaz etmeye fırsat bulamayan bu şaşkınlara mı özeneceğiz?
“Şuraya dokunma, buna elleme, oraya girme!” buyruklarının hükümferman olduğu evler, değil bizlerin, dünyaya en iyimser gözle bakan çocuklarımızın bile huzur duyacağı evler değildir.
Oysa bizler, evlerimizde rahat etmek, huzur ve güven duymak isteyen müslümanlarız.
Müslümanlara huzur ve güven verecek olan evler ise ev halkının tutumlarıyla birlikte sadeliği ve temizliği esas alan evlerdir.


3- Birer İbadet Yeri

Kabe'nin ve Kabe'yi örnek alan müslüman evlerinin temizliğine önem veren İlahi vahiy, bunun öncelikli gerekçesini şöyle beyan etmektedir.

“Hani Biz İbrahim'e Ev'in (Ka'be'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyte emretmiştik) Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sucuda varanlar için evimi tertemiz tut.”

Müslümanların evleri, müslümanlar için Allah'a ibadet etmeleri gereken ve Allah'a ibadet ettikleri temiz, tertemiz mekanlardır.
Özellikle küfri kanunların yürürlükte olduğu cahili toplumlarda, müslümanların içinde yaşadıkları evler, bu müslümanlar için bir mescid, bir ibadet mekanıdır.
Nitekim Hz. Musa (a.s.)'a yapacakları evlerle ilgili beyan edilen İlahi buyrukta, müslümanların evlerine bu misyon yüklenmektedir.

“Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettikle Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele.”

Müslümanlann insiyatifindeki Kabe, müslümanlar için açık bir örnek olurken, müşriklerin insiyatifindeki Kabe'de müşriklerin yaptıkları ise birer ibret niteliğindedir.
Kur'an-ı Kerim, müşriklerin ve kafirlerin Kabe-i Muazzama önündeki bu cahili durumlarını şu şekilde beyan ediyor.

“Onların, Beyt(-i Şerif) önündeki duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başkası değildir. Artık küfretmekte olduklarınız dolayısıyla tadın azabı.”

Kabe-i Muazzama ile ilgili olarak bu iki ayrı durumu dikkate aldıktan sonra, müslümanların hangi durumdan sakınıp, hangi durumu örnek alacakları bellidir.

Bu açık örneklere rağmen Allah'a kulluk edilmesi gereken evlerini, alkışlarla, ıslıklarla şarkı söylenen, göbek atılan, birer pavyon, birer gece kulübü durumuna getiren kimseler ile yukarıdaki ayet-i kerimede zikredilen müşrikler arasında ne yazık ki önemli bir fark yoktur.


Efendimiz {s.a.v.)'e nisbet edilen bir zaman gelecek insanlar mü'min olarak geceleyip, kafir olarak sabahlayacaklar buyruğunu uzun zaman anlayamamıştık.
Kendi kendimize “Müslüman bir ailenin fertleri, birbirlerini küfre, birbirlerini şirke davet ermeyeceklerine göre bu nasıl olacak, insanlar uykularında mı, rüyalarındamı kafir olacaklar?” diye düşünmüştük!.
Ve anlayamamış, anlayamamıştık bu Nebevi buyruğun hikmetini!.
Ancak, yabancıların girmemesi için evlerine kapı yaptırmalarına rağmen televizyon vasıtasıyla binlerce yabancıyı evlerinin baş köşesine oturtan, küfrün ve fuhşiyatın yüzlerce örneğini sergileyen iğrenç filmlere gözlerini ve gönüllerini açan ve yukarıda belirttiğimiz gibi evlerini bir pavyon, bir gece kulübü durumuna getiren kimseleri gördüğümüz zaman, önceleri anlıyamadığımız hadisi şerifin manası açılı verdi gözlerimizin önüne!.

Sık sık Euzübillahimineşeytaniracim diyerek şeytandan ve şeytan aleyhillanenin renksiz ve görüntüsüz vesvesesinden Allah'a sığınan bu şaşkınlar, baş köşeye koydukları televizyonlar ve seyrettikleri küfri programlar ile şeytan ve dostlannın renkli ve görüntülü vesvesesine gözlerini, kulaklarını açıyorlardı!.
Bu gibi şaşkın müslümanların yaşadığı böylesi evler, ne yazık ki apaçık birer küfür mekanı durumuna gelmişti. Nitekim böylesi evlerde geçirilecek geceler, müslümanların imanını tehlikeye sokacak, müslümanlan küfre götürebilecek gecelerdi!.
Oysa şeytan ve dostlarından Allah'a sığınması gereken müslümanların yaşadıkları evler, birer küfür değil, birer hidayet mekanı olmahdır.
Nitekim aşağıdaki ayet-i kerime, Kabe-i Muazzama'nın bu vasfını şöyle zikretmektedir.

“Gerçek su ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan Ka'be)dir.”

Bir hidayet istikameti, bir hidayet, kıblesi olan Kabe-i Şerifi örnek almak, evlerimize aynı rahmetli istikameti vermemizle ve bu rahmetli istikameti yaşamamızla mümkündür.


5- Kıyam Yeri


Kabe-i Muazzama'nın misyonuyla ilgili olarak yukarıda zikrettiğimiz bir ayet-i kerimede şöyle buyuruluyordu.

“Hani Biz İbrahim'e Ev'in (Ka'be'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik) Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sucuda varanlar için evimi tertemiz tut.”

Bu ayet-i kerimedeki kıyamı, sadece Allah'ın huzurunda kıyama durmak şeklinde anlamamamız gerekir. Nitekim böylesi bir kısır anlayışa sahip olanlar, Allah'ın huzurunda kıyama durarak namazlarını kılmakta fakat sokağa çıktıkları zaman karşılaştıkları birçok münker karşısında boyunları bükük bir tavır sergilemektedirler.
Oysa müslümanların kıyamı, bütün bir yaşantılarını kuşatan bir kıyamdır.

Allah'ın huzurunda kulluk onuru ve kulluk izzetiyle kıyama durdukları gibi, bütün münkerler karşısında da aynı onur ve izzetle kıyama kalkmaları, kıyama durmaları gerekmektedir. Çünkü tüm müslümanlar, toplumsal içeriği olan böylesi bir kıyam ile de mükelleftirler.
Nitekim Kabe-i Muazzama'nın müslümanlar için en önemli vasıflarından birisi de, dünya müslümanlar için bir kıyam, şeytan ve dostlarına karşı bir ayaklanma yeri oluşudur.

“Allah, Beyt-i Haram (olan) Ka'beyi insanlar için bir ayaklanma (hyam evi) kıldı; Haram ay'ı, kurbanı ve boyunlardaki gerdanlıkları da. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah'ın gerçekten her şeyi bilen olduğunu sizin bilmeniz içindir.”

Kabe-i Muazzama'nın bu misyonu, hiç şüphesiz ki evlerimize taşımamız gereken çok önemli misyonlardan birisidir.
Kıyam etmekle mükellef olan müslümanların, bu kıyama öncelikle evlerinden başlamaları ve öncelikle evlerinden kıyam etmeleri gerekmektedir.

Cahiliye toplumlarında yaşayan müslümanlar için, bu müslümanların yaşadıkları evler birer kıyam merkezi durumundadır.
Genel kıyamın kalkış merkezi Kabe-i Muazzama olduğu gibi, ferdi kıyamın kalkış merkezi de, bu müslümanların yaşadıkları ve İslam'a göre şekillendirdikleri, İslami vasıflarla bezendirdikleri evleri olacaktır.



Evet, müslümanların yaşadıkları evlerin misyonuyla ilgili olarak Kabe-i Muazzama'dan kısaca beş örnek verdik.

Şimdi düşünün, düşünün ey bacılar!.
Oturduğunuz, yemek yediğiniz, yattığınız, kalktığınız evlerinizde, Kabe-i Muazzama ile ilgili olarak sadece beş tanesini zikrettiğimiz bu misyonlan gerçekleştirdiğiniz zaman, evleriniz birer rahmet evi olmayacak mı? Ve sizler, rahmet evinin, rahmet dolu sakinleri olmayacak mısınız?
Lütfen cevap veriniz!.
Herkesin duyacağı, herkesin anlayacağı açıklıkta bir cevap veriniz.
İstenmeyecek veya istemediğiniz bir şey mi bu?

( Mehmed Alagaş - Kadının Onuru )


Not:

Mehmed Alagaş'ın '' Kadının Onuru '' adlı kitabı , adı itibariyle her ne kadar bayanlara yönelikmiş gibi görünse de , evlenecek olan ya da evli olan tüm kardeşlerimize birer rehber niteliğindedir.

İncelemek isteyenler : http://forum.islamiyet.gen.tr/islamda-kadinin-yeri-ve-onemi/85143-kadinin-onuru.html
 

Nazar57

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ağu 2008
Mesajlar
1,308
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
konu güncel dursun inşaAllah.
 

Su-Eda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Tem 2009
Mesajlar
5,725
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
39
Dolayısıyla “Evlerimizin keyfiyeti ve yükleneceği misyon ne olmalıdır?” sorusunu sormaları gereken ve bu soruyu soran tüm kadınlarımıza, Kabe-i Muazzama'dan örnek vermek istiyoruz.

İşte Kabe-i Muazzama...
İşte Beytullah...
İşte Allah 'ın evi!..


Lütfen bakışlarınızı Ka'beye çevirin, bakın Ka'beye, bakın bu kutlu beyte!..
Ve okuyun ve anlamaya çalışın ve anlayın Ka'benin misyonunu!.
Ka'benin kutlu misyonu ne ise, bu kutlu misyonu kendi evlerinizde de gerçekleştirmeye çalışın.


Çünkü Kabe-i Muazzama hem İslam'ın mescidlerine ve hem de müslümanların evlerine önemli mesajlar vermektedir.
etkileyici örnekler..istifade edenlerden olmamız duasıyla:a03:



Esselamu Aleyküm ve Rahmetullah
Gevher değerli abimiz Rabbim sizden razı ve hoşnut olsun inşallah
Çok kıymetli bir konu..
Şuan konunun 19. bölümündeyim vakit buldukça diğer bölümlerinide okuyacağım inşallah
Bu kıymetli konudan istifade edenlerden olmamız duasıyla
izninizle 19. bölümü bir kardeşimize mail atmak istiyorum..
emeğinize ve hisseden yüreğinize sağlık
Rabbim emeğinizin ecrini fazlasıyla versin inşallah
Selametle kalınız
Selam ve baki dualarımla
En Güzel'e Allah Celle Celalühu emanetsiniz.​
 

TrTs

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 May 2010
Mesajlar
56
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Selamun Aleykum. Hayirli günler insaAllah.

Bu konuyla ilgili bir iki sorum olacakti sizlere.

Evlilik cok önemli ve büyük sorumluluk isteyen bir müessese.

Cevremde nice evlilikler gördüm bosanmayla sonlanan.

Yahut sadece couk var oldugu icin evli kalanlar.

Cok korkutucu örneklere sahit oldum kisacasi.

Benden bir büyük ablam var. Annem ablam evlenmeden beni evlendirmeyecegini söylüyor.

Kolu komsu cünkü 'büyügünün kismeti kapanir' diyor. Annem de bu söze takildi.

Bunun bir gerceklik payi varmi?

Kücük kizin büyük kizdan önce evlenmesi günah haram yanlis ayip ... mi ?

Ben suan icin ne calisiyorum ne okuyorum evdeyim.

Hal böyleyken istemeye geldiklerinde beni uygun görüyorlar.

Ama ne yazik ki sadece 'yegenim, oglum, kardesim... türkiyede evlenip buraya gelir' düsüncesi ile istemye geliyorlar.

Yani beni bir nevi sadece kendi cikarlari icin kullanmak istiyorlar.

Suan icin aileme ve kendime uygun gördügüm biri cikmadi.

Ama varsayalim ki sahiden ablamdan önce bana hayirli bir kismet cikti (henüz dedigim gibi öyle bir durum söz konusu degil) o zaman ne yapmaliyim?

Tabi bu zaman icerisinde belki ablamda coktan evlenmis olur ama suan icin öyle bir sey yok.

Ve sunuda söylemek istiyorum. Eskiden görücü usulü ile evlenmek bana cok ters geliyordu.

Ama Allaha sükür görücü usulünün ne güzel faydalari oldugunu anladim.

Rabbim cümlemize hayirli kismetler, hayirli evlilikler nasip eylesin insaAllah.
 

sezer32

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ağu 2010
Mesajlar
34
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Allah razı olsun evlilik gibisi yok evlenmeyi düşünen arkadaşlara tavsiyem fazla acelede etmeyin geçte kalmayın çok hoşuma giden bir söz var

EVDEKİ HUZUR ZENGİNLİK BUDUR
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt