Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hanım sahabelerin yolunda; saliha hanımlar olmak,yuvamızı cennete çevirmek için..... (1 Kullanıcı)

denizderya35

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Mar 2013
Mesajlar
173
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
kızlar bugün pazartesi, netten okumuştum pazartesinin faziletini... ben dua etmeye gidiyorum. bugün günahlarınızın affı için, rızık için dua etmeyi unutmayın
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
bizleride kat dualarına canım bende niyetliyim ALLAH KABUL EDERSE...
Eve gidince dualarımı yapacam inşallah....
 

denizderya35

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Mar 2013
Mesajlar
173
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
hepinizi katıcam tatlım allah kabul etsin allaha emanet
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
amin canım sende YAVRUNDA ALLAHA emanet
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,105
Tepki puanı
7,408
Puanları
163
Yaş
52
Konum
Alanya
Değerli kardeşlerimiz...
Konu önemli ve güzel...
İnşallah hayırlara vesile olur herkes için...
Kısaca 1-2 konuya değinip, geniş zamanda daha etraflıca yazma imkanım olur inşallah...

Cennet anaların ayakları altındadır buyuruyor Sevgili Peygamberimiz...
Kadın önce ANNEDİR...
Dolayısıyla evlerimizi cennete çevirmek önce annelere-eşlere düşüyor...
Bizler istersek dünyada da bir nevi cenneti yaşayabiliriz...
Orası da evimizdir inşallah...

Saliha kadın eğitimin başlangıcında önemli yer tutar...
Çocuk eğitimi ailede başlar...
Çocuk eğitimi ana-kucağında hatta ana rahminde hatta evlenmeden önce başlar...

....

Tekrar değineceğim...
Selam ve DUA ile...
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
saygıdeğer abimiz bekliyoruz katkılarınızı... merakla hemde...
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
Mükemmel Çocuk Yetiştirmenin Üç Altın Kuralı
BAŞLIK DİKKATİNİZİ ÇEKTİ ve yazıyı okumaya başladınız değil mi? İstediğim de buydu zaten. Yoksa ne mükemmel çocuk yetiştirmenin sadece birkaç kuralı vardır ve hatta ne de mükemmel çocuğun tarifi. Ama maalesef orada burada buna benzer başlıklarla yazılmış “mucizevi” reçeteler okuruz sık sık.
Sağlam bir dünya görüşü olmayan Batı medeniyetinin zavallı pedagog ve psikologları dipsiz kuyuya ipsiz inerek ortalama on yılda bir değişen fikirlerle ana-babalara yeni yeni reçeteler sunarlar. Hepsini de “Doğrusu budur, böyle davranın, çocuğunuz mükemmel yetişsin” diye pazarlarlar hep.
Freud’dan hayli etkilenen 68 kuşağının eğitimcileri “Çocuğu serbest bırakın, her istediğini yapsın, hevesi kalmasın, hiç azarlamayın, sadece sevgi verin” diye diye günümüzün serseri ruhlu, sabırsız, sorumsuz ve ahlaksız neslini yetiştirdiler elbirliği ile. Şimdilerde ise daha farklı sesler yükseliyor o taraflardan: “Çocuğa beklentilerinizi ve görevlerini söyleyin, hata yaparsa ceza verin, hatta hafifçe dövebilirsiniz bile.”
Biz Müslümanlar ise Kur’an ve hadisler ışığında nasıl çocuk yetiştirmek gerektiğini aslında biliyor olmamız gerekirken, maalesef bu kaynaklara da yüz çevirdiğimiz için “iki cami arasında bînamaz” kalmış durumdayız uzun zamandır. Ve en dindar ailelerden bile “Çocuğumuza nasıl davranalım?” soruları yükseliyor.
Ben de üç çocuk babası olduğumdan, son zamanlarda çocuk eğitimine dair ipuçları toplamakla meşgulüm. İşte bu yazıda çocuk yetiştirmekte dikkat etmemiz gereken bazı temel prensipleri aktarmaya çalışacağım.
Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez
Önce kendinizi düzeltin. Kendini ıslah etmeyen başkasını hiç ıslah edemez tabii ki. İfsat eder hatta iyilik zannıyla.
Bir aile tanıyorum. Çocukları pırıl pırıl, ahlâklı gençler olarak yetiştiler. Özel bir çocuk yetiştirme eğitimi almadıklarını biliyorum.
Evlerine misafir olduğum bir gün “Nasıl böyle mükemmel çocuklar yetiştirdiniz” diyecek oldum. Ama demedim. Zira o kadar açıktı ki her şey.
Baba samimi ve tutarlı bir dindar, anne şefkatli ve temiz huylu bir fedakar. Evleri sade döşenmiş bir “dershane” gibi. TV genellikle kapalı. Sohbetler Allah için. Yalan yok, dedikodu yok. Nasıl çocuklar çıkabilirdi ki böyle bir evden zaten?
“Armut dibine düşer”, “üzüm üzüme baka baka kararır”, “anasına bak kızını al” sözleri boşuna söylenmemiş tabii ki.
Bir psikiyatrist olduğumdan, bana sık sık çocuklarını getirir aileler. “Bu çocuk bir garip davranıyor nedense? Bir tedavi etseniz.” Hiç istisnası yok gibidir; “odama çocuk girer ve çıkar ama aile girer ve kalır.” Hemen daima ailededir esas problem. Anne-babanın bir yığın hataları, kompleksleri, hatta psikiyatrik rahatsızlıkları vardır. Ama onlar bunları görmez, çocuktaki problemleri öne sürerler. Sanki o çocuk o evde yetişmemiştir de, uzaydan gelmiştir. “O kadar da gayret ettik ki, neden böyle oldu bu çocuk bilmem?” havası vardır genellikle. Ama biz aileyi terapiye alırız. Çocuk da toparlar ardından doğal olarak.
O yüzden “önce kendimize bakalım” diyorum.
Temel güvenli olmalı
Bir evin en önemli kısmı temeli olduğu gibi, bir çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli dönem de ilk yıllardır. Çocuğun zekasının % 80’ i ilk 7-8 yılda geliştiği gibi, kişilik de büyük ölçüde bu dönemde oturur. Hele ilk 2 yıl çok önemlidir ve “temel güven duygusu”nun oluştuğu dönemdir.
Bu dönemde çocuğun en önemli ihtiyacı sürekli ve tutarlı bir sevgidir. En yıpratıcı şey ise “anne figürü”nün sürekli değişmesidir. Çocuğunuz isterse bir bakıcı tarafından büyütülsün, yeter ki süreklilik olsun. Sürekli değişen kişilerce bakılan bebeklerde ileri yıllarda çevreye güvensizlik, içe kapanma gibi özellikler gelişebilir. Sebebini anlayamadığımız bağımlılık, hırçınlık, şüphecilik gibi karakter özelliklerinin temeli o ilk yıllardaki “hatırlayamadığımız hatıralar”dır genellikle.
Nitekim Filipinlerde yapılan bir saha araştırması, ilk yaşlarında mutlak ilgi ve sevgi ile yetişen çocukların ileride çok daha huzurlu insanlar olduklarını göstermiştir.
Çocuğunuzun bilinçli olmadığı o ilk yıllar aslında bilinçaltı’nın şekillendiği en önemli yıllardır, unutmayın.
Cennetteki gazoz nehirleri
Çocuğa hayatın, ölümün, varlığın anlamına dair temel bilgileri verin.
Çocuğunuz 3-5 yaşından itibaren çevresinin ve dünyanın farkına vardığında ve “neden, nasıl” soruları başladığında sizden her konuda, özellikle de varlığın ve ölümün anlamına dair açıklamalar isteyecektir. “Anne sen de ölecek misin? Ölünce ne olur? Baba, Allah nerdedir?” gibi sorular peş peşe gelir bu dönemden itibaren. Siz de cevap verin tüm sorularına, onun anlayacağı dilde. Unutmayın, öğrenmeye hazır olmasalar sormazlar zaten. “Bu yaşta Allah’ı, ölümü, ahireti anlatmak erken” deyip kaçamak cevap veren ailelerin çocuklarında çok çeşitli ve sebepsiz korkular görülebilir. Cevabı alınamamış her soru o minik beyinlerde kıvrım kıvrım şüphe ve problemler doğurabilir.
Hiç unutmam, küçüklüğümde anneme sormuştum:
- “Anne biz ölünce ne olacağız?”
- “Cennete gideceğiz yavrum.”
- “Tamam da, ondan sonra ne olacak? Yani Cennette ne kadar yaşayacağız?”
Annem “bu çocuk bu yaşta sonsuzluktan anlamaz her halde; uzun bir zaman söyleyeyim de rahat etsin” diye düşünmüş olsa gerek ki,
- “1000 yıl yaşayacağız yavrum” demişti.
O kadar üzülmüştüm ki.
“İster 10 yıl, ister 1000 yıl, sonuçta yok olacaksak ne anlamı var? Ben sonsuzluk istiyorum, yok olmak istemiyorum” demişti o küçücük zihnim bile. Siz anlatın çocuklarınıza bildiklerinizi. Allah’ı, Kur’an’ı, ahireti. Özellikle de melekleri unutmayın. Kendilerini koruyan, kollayan, her yerde bulunan görünmez varlıklara inanmak, “öcülerden”, çizgi filmlerdeki hayali canavarlardan korkan ruhlarına ilaç gibi gelecektir.
Peygamberimizin ve İslam büyüklerinin hayatını anlatmak da çok önemlidir. Zira büyüyen bir fidan gibi olan çocuk ruhu kendisine örnek alacağı mükemmel kişiler arar. Siz o zatları çocuğunuzun hayallerine ideal olarak kazımazsanız, çocuğunuz “Pokemon eğiticisi” veya “Zeyna” gibi olmayı kendine ideal seçebilir.
Ancak dini eğitim verirken abartılı bir zorlamaya kaçmamak da şarttır.
Çocuğa onun hoşuna gidecek örneklerle bezeli biçim
*****
Babam beni anlar mı?
Çocuğun seviyesine inin. Unutmayın ki, o erişkin olmadı ama siz çocuk oldunuz. Onun yaşlarında neler yaşadığınızı, hissettiğinizi hatırlayıp ona daha iyi yaklaşabilirsiniz. Yoksa çocuğunuz sizi “anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber” gibi görebilir.
Bunun en sık rastladığım bir örneği, his ve fikirlerini paylaşmayan çocuklardır. Çocuk bir yığın sorun yaşamakta, içini şüphe ve korkular kemirmektedir ama ailesine hiçbir şey anlatmamaktadır. Çünkü anne-babanın tüm yaptığı, “evladım, bir derdin varsa anlat” demekten ibarettir. Oysa çocuk “Onlar büyük ve olgun. Benim korkularımı anlamazlar her halde.” diye düşünebilir ve hislerini paylaşmaz.
Okula gitmek istemeyen bir çocuk getirilmişti bana. Ailesine hiçbir sebep söylemiyordu. Ben çocuğa önce, onun yaşında iken okulla ilgili yaşadığım kendi tedirginliklerimi anlattım. Karanlık okul yolu, çocuk kaçıran çingene söylentileri vs. derken çocuk, “saçmalama amca, ben onlardan korkmuyorum, sadece bir arkadaşım beni dövüyor” deyiverdi. Sebep anlaşılmıştı.
Siz de zaman zaman kendinizi onun yerine koyun, kendi çocukluğunuzu da hatırlayıp neler hissettiğini tahmin etmeye çalışın ve mümkün mertebe onun dilinden konuşarak duygularını paylaşın. Siz bir adım atarsanız o koşarak gelecektir.
Siz onu anlamaya çalışmazsanız o sizi nasıl anlasın?
“Dar daire”ye vakit ayırın.
“Yata yata büyüyen” karpuz bile bakım ister.
Sizin vasıtanızla dünyaya getirilmiş ve her şeyi öğrenmeye muhtaç, nazik, hassas o masum yavruların günde 1-2 saat ilginize hakkı yok mudur? “Meyvenin 4. meselesi”nde geçen “dar daire”lerin en ehemmiyetli olanlarından biri aile değil midir? Falan futbolcunun ayakkabı numarasını bilip kendi çocuğununkini bilmemek, Başbakan’ın konuşmalarında hastalık işaretleri ararken kendi çocuğunun sözlerini yarım kulakla dinlemek komik kaçmıyor mu? Hatta sevgili Metin Karabaşoğlu’nun bir yazısında dediği gibi, soru soran çocuğuna “lütfen beni rahatsız etme, kitap yazıyorum” demek bile (işin içinde hizmet olsa dahi) hata değil midir?
Mumlardan örnek vermeyin lütfen, güneş dibine de ışık veriyor.
Şefkat damarını yanlış yerde kullanmayın.
Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. “Aman çocuk zahmete girmesin, aman üzülmesin, ağlamasın” diye diye onu davranışlarında tümden serbest bırakmak, ona iyilik değil kötülük etmektir.
Meselâ okul çağına gelen çocuğa namaz kılmayı öğretmek, 10 yaşında ise namaz kılmazsa cezalandırmak dinimizde var. Kaçımız yapıyoruz acaba, merak ediyorum.
“Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun” mealindeki ayet nazil olduğunda sahabeler Resulullah’a asm sormuşlar:
“Ya Resulullah, biz Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından sakınarak kendimizi ateşten koruyabiliriz. Ama aile ve çocuklarımızı nasıl koruruz?”
“Allah’ın size emrettiklerini siz de onlara emredin, Allah’ın size yasakladıklarını siz de onlara yasaklayın” buyurmuşlar.
Özellikle bazı hanımların, kendileri örtülü oldukları halde kızlarını süslü ve açık kıyafetlerle büyüttüklerini, kendileri umumi yerlerde denize girmedikleri halde çocuklarını “daha küçük o” diye plajlara saldıklarını çok görüyoruz. Küçüklüğünde tesettür ve iffet konusunda sağlam temel kuramamış bu çocukların ileride nasıl bir çizgide yaşayacakları muhakkak ki şüphelidir.
Böyle davranan ailelerin bazıları da “biz de küçükken böyleydik, sonra toparlandık” derler. Ne kadar toparlanmışlardır acaba? Ya da daha sağlam bir terbiye almış olsalardı kim bilir nasıl olabilirlerdi?
Unutmayın ki eğitimin temel prensibi doğruları yapmaktır, tüm yanlışları denemek değil.
Bir çok aileden de ahlakı bozucu yayın yapan tv’leri kendileri seyretmemekle beraber çocuklarına yasaklayamadıkları şikayeti duyarım. Sebep çocuğun sevdiği dizi için ağlayıp sızlanmasıdır çoklukla. “Ben Ruhsar’ı çok seviyorum.”
Bakın; çocuk ağlar, sızlar her zaman. Sizi test eder hep. Geri adım attınız mı da, o konu “kazanılmış hak” olur artık. Oysa çocukların ruhsal yapıları psikoloji tabiriyle “plastiktir”. Siz sağlam durursanız çocuk kendini size uydurur, merak etmeyin. Kaldı ki bugün birkaç saat ağlamasın derken, ileride hem onun hem kendinizin pişmanlıkla yıllarca ağlamasına zemin hazırlamış olursunuz.
Eşinizle tutarlı olun.
En kötü ruhsal hastalık olan şizofreninin oluşma sebeplerinden biri de anne-babanın çocuğa verdiği mesajlar arasında tutarsızlık olmasıdır. Aynı konuda biri bir şey söyler, diğeri başka şey. Aynı olayda biri bir türlü davranır, diğeri başka türlü. Sonuç: Zihin bölünmesidir. O yüzden eşler önce kendi aralarında konuşup belli prensiplerde anlaşmalıdırlar. Çocuk hangi durumda nasıl bir tavırla karşılaşacağını bilmelidir.
Buradan da hissedilir ki, aslında iyi çocuk yetiştirmek için önce uyumlu bir evlilik yapmak lazımdır.
Vazifenizi yapın, Allah’ın vazifesine karışmayın.
Malesef çoğumuz çocuklarımıza verdiğimiz emeğin karşılığını nerdeyse zorla alma hevesindeyiz. “İlla ki şöyle olmalısın.” Aslında unutmamak lazım ki, o çocuk bizim malımız değildir. Biz sadece ona hizmetle görevlendirilmişiz.
Eğer üstümüze düşeni layıkıyla yapmışsak ötesi Allah’ın takdiridir. Aksi halde aşırı zorlamalar ters tepebilir ve çocuğun iyice zıt bir çizgiye girmesine yol açabilir. Biz de gereksiz derecede strese girip iyice yanlış davranmaya başlarız. “Ben sana bildiğimce doğruları gösterdim, artık seçim senin” demek lazımdır, hele ergenlik çağında.
Zaten bizim tüm bu önerdiklerimiz sadece sebeplerdir. Biz Allah rızası ve çocuğumuzun iyiliği için bu sebeplere elimizden geldiğince müracaat ederiz ama sonucuna karışmayız. Zira Allah isterse Peygamber çocuğu hayırsız olabileceği gibi, öksüz-yetim kalmış, hatta Firavun’un sarayında büyümüş çocuklar da en büyük Peygamberler olabilir.
O yüzden son olarak diyorum ki:
Çocuklarınız için dua edin.…

 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
üstteki yazıyı çok beğendim bi yerde okumuştum paylaşayım dedim.... bi de doğan cüceloğlu nu çok beğenirim bu konuda..
bir konuşmasında çocuklarınızla konuşurken onların boyuna kadar eğilin demişti.... onlar kadar olun ki sizi dinlesinler, siz size yukardan bakan koca insanları dinlermiydiniz sadece korkardınız.. demişti çok hoşuma gitmişti..
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
Kocaya hizmet ibadettir







Bir hanımın gönül rızasıyla kocasına hizmet etmesi meleklerin tebrik edeceği bir ibadettir...

Bir gün Efendimiz Sav kalkıyor, kızı Fatıma'nın evine geliyor. Eve girdiğinde görüyor ki, Fatıma Validemiz oturmuş elinde beyinin elbisenin söküğünü dikiyor. Ayağıyla da Hz. Hasan'ın beşiğini sallıyor, ağzıyla da Kur'ân-ı Kerim okuyor. Bu haldeyken Efendimiz Sav, içeri girinci hemen Fatıma Validemiz, "Buyur Babacağım" diye ayağa kalkıyor.

Ama Efendimiz Sav, "Kalkma kızım, otur otur" diyor, ısrar ediyor, ama Fatıma Valedimiz ayağa kalkıyor. Efendimiz Sav, buna rağmen, "Keşke otursaydın" diye ısrar edince, Fatıma Validemiz de merak ediyor: "Babacığım, sen gelirsin de ben sana ayağa kalkmaz olur muyum? Niye otursaydım ki?"

Efendimiz Sav, Fatıma'nın oturma sebebini şöyle anlatır: "Kızım, hanımlar çok bahtiyardırlar, mesutturlar, kazançlıdırlar. Ben kapıdan içeri girdiğim zaman buranın meleklerle dolu olduğunu gördüm.

"Babacığım, bu kadar melek niçin gelmiş buraya?"

Herbirisi de bir başka sebepten gelmişti senin evine. Sen elinle kocanın elbisesinin yırtığını dikiyorsun, hizmet ediyorsun, işte meleklerin bir kısmı senin kocana hizmet edişinden dolayı gelmişlerdi. Bir hanımın gönül rızasıyla kocasına hizmet etmesi meleklerin tebrik edeceği bir ibadettir.

Diğer bir kısmı da elinle kocanın elbisesini dikerken, ayağınla da oğlunun beşiğini sallıyordun. Bir hanımın çocuğuna bakması, isteyerek, severek, şefkatle, sevgiyle hizmet etmesi meleklerin gelip seyredebileceği bir hizmettir. Meleklerin bir kısmı da oğlun Hasan'ın beşiğini salladığın için gelmişlerdi.

Diğer bir kısmı da, sen ağzınla da boş durmuyor, Kur'ân-ı Kerim okuyordun. İşte büyük bir kısmı da senin okuduğun Kur'ân-ı Kerimi dinlemek için gelmişlerdi" diyor ve ilave ediyor:

Kızım, hanımlar çok şanslıdırlar. Eğer niyetlerini düzeltirlerse, eğer duygularını düzeltirlerse, eğer bu saydığım hizmetleri şuurla, ibadet kasdıyla yaparlarsa, onların yaptığı bütün işler ibadet yerine geçer.

Bir hanımefendi İslâm şuuruyla hayatına bakarsa, zengin bir din kültürüyle hayatını zinetlendirirse, kendi dünyasını İslâmî ölçülerle böyle güzelleştirirse bu hanımın ev hizmeti de ibadettir. Daha doğrusu hanımların Cennete gitmeleri beylere nisbetle daha öncelikli, daha kolaydır. Bu da hanımlar için çok sevindirici, memnuniyet verici bir müjdedir...




alıntı
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
Birlikte İbadet Etmek Aileyi Güçlendirir



Eşler arasındaki ortak alanları artırmak, yeni paylaşım anları oluşturmak evlilikte bağlılığı ve muhabbeti pekiştiren önemli etkenlerden Karı-kocanın ortak beğeni sahibi olması, hayata aynı gözle bakabilmesi, uyumlu olabilmesi bu anlamda çok önemli Ne var ki hiçbir çiftin bire bir aynı şeylerden hoşlanması, her zaman birlikte aynı faaliyetleri yapması mümkün değil Fakat güzel bir kulluk içinde, ibadetlerle süslenmiş bir yaşamı kendilerine gaye edinen çiftler son derece hayırlı bir noktada birleşiyor Dünya ve ahiret kazancı adına belki de en üstün güzelliklere böylece ulaşmış oluyor

İki dünya saadetine ulaşma hedefi ile kurulan evliliklerde eşler birbirlerine her konuda destek vermeye çalışırlar Dünya işlerinde olduğu gibi ahiret sermayesi olan ibadetler konusunda da birbirinin destekçisi olan karı-koca mutlu, huzurlu ve sevgi dolu bir evliliği daha çabuk elde etme fırsatına sahip olur Zira ibadetlerdeki ruhu ve kalbi besleyici manevi güç, insan tabiatındaki kötü huyları törpüler Kötülüğe sevk eden nefis ve şeytana karşı panzehir, Allah’a yakınlaştırıcı bir güç olur

EFENDİMİZ (SAV) EŞLERİYLE İBADET ZAMANLARINI DA PAYLAŞIRDI

Efendimiz (sav) gecenin bir kısmında Rabbi’ne ibadet eder, zaman zaman hanımlarını da ibadete davet ederdi Gecenin sonuna doğru hanımını uyandırır teheccüd namazı kıldırırdı Ailesini namaza kaldırmaya son derece önem veren Allah Rasulü (sav) “Gece kalkıp namaz kılan, sonra hanımını uyandıran erkeğe Allah rahmet etsin! Eğer eşi kalkar namaz kılarsa ne ala, namaza kalkmamakta diretirse yüzüne hafifçe su serpsin! Gece kalkıp namaz kılan sonra beyini uyandıran hanıma Allah rahmet etsin! Eğer beyi kalkar namaz kılarsa ne ala, namaza kalkmamakta diretirse yüzüne hafifçe su serpsin!” buyururdu

Efendimiz’in (sav) gece namazı ile ilgili Hz Aişe (ra) şöyle der: “Ben Allah Rasulü’nün (sav) yanında uzanıp yatarken o, gece namazı kılardı Vitir namazı kılacağı zaman beni uyandırır ‘Ey Aişe kalkıp vitir kıl’ buyururdu” Efendimiz Ramazan’da ve özellikle bu mübarek ayın son on gününde, ailesini teheccüde kaldırmaya ayrı bir önem verirdi Bu önemi Hz Aişe (ra) şu sözlerle ifade eder: “Allah Rasulü (sav) Ramazan’ın son on gününde başka zamanlarda olmadığı kadar çok ibadet ederdi” “Ramazan’ın son on günü girdiğinde geceleri elbiselerini giyer (yatakları kaldırır), gece ibadeti için ailesini uyarırdı” Efendimiz (sav) yalnız Ramazan ibadetine değil, ibadet sonrası hediye niteliğinde bulunan bayram sevincine de eşini ortak ederdi Hanımların bayram ibadetine katılmalarını sağlar, bayram sevincini onlarla paylaşırdı

Bu güzel sünneti bugün de devam ettiren hakiki Allah dostları şüphesiz aramızda Ramazan’ın bir kısmında teheccüt namazını erkeklere kıldırırken diğer kısmında ailesine ve saliha hanımlara gece namazı kıldıran Peygamber vekili, gerçek alimlere Allah Teala hayırlı uzun ömürler versin

ÖLÜM AYIRANA DEK DEĞİL EBEDİYEN BİRLİKTE

İbadet yaşamında birbirlerine ayak uydurmak, eşlerin yalnızca bu dünyalarını ilgilendirmiyor Ahirette birlikte olmayı dileme, birbirlerini yalnızca geçici dünya arkadaşı olarak değil ebedi hayat arkadaşı olarak arzu etme evliliğe, başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak önemli bir misyon yüklüyor Böylelikle günümüz şartlarında eşine ve her şeye karşı vefasızlığı tercih eden insanımıza olayların gerçek yüzünü gösteriyor Eşini yalnızca bu dünyada değil ahirette de yanında isteyen bir hayat arkadaşı, onun hastalığında, yaşlılığında, sıkıntılı anlarında vefasızlık gösterip terk etmiyor

Bütün bu hallerin dünya hayatına mahsus geçici evreler olduğunu bilme şuuruyla dünya hayatında arkadaşlık ettiği biricik eşini ahirette de yanında görmek istiyor

Ortak hedef taşımak, birlikte ileriye bakmak, gerçekten “aile” olma bilincine ulaşmak beraber yapılan güzel ibadetlerle daha da pekişmiş oluyor Tüm bunlarla beraber eşler “Ölüm ayırana dek değil ebediyen birlikte olma” niyetiyle birbirlerine vefayı vazife biliyor

İKİ GÖNÜL İBADETLE BİR OLUR

Allah, kullarının dünya ve ahirette huzurlu olmasını kendisini anmaya ve kendisine ibadet etmeye bağlamıştır Bu itibarla gönüllerin ancak Allah’a yaklaştığı ölçüde huzurlu olabileceğini söylemek mümkündür Dolayısıyla iki gönlün bir araya gelmesi ile oluşan yuvalarda ibadetin önemi iki kat daha artmaktadır Bir de buna çocuk eklenince ibadet ailenin vazgeçilmezi konumuna gelir

Bu sebeple ailede cemaatle kılınan namazlar, mukabele usulü ile okunan Kur’an’lar ve ailece yapılan sohbetlerin manevi yönden aile fertlerine katkısı çok büyüktür Böyle yuvalarda huzur ve bereketin bol olacağı, meleklerin o eve misafir olacağı Sevgili Peygamberimiz (sav) tarafından haber verilmektedir

Bir evde huzursuzluk ve mutsuzluk çıkıyorsa bunun en önemli kaynağı şeytanın kışkırtmaları ve insan nefsinin kötülüğe meylidir Bu noktada ibadetler kalbimizi, gönlümüzü kısacası bizi kötülüklerden koruyan kalkan gibidir Örneğin, “Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz Şüphesiz şeytan, içinde Bakara suresi okunan evden kaçar” buyuruyor Allah Rasulü (sav)
(Müslim, Tirmizi)

Kur’an’ı samimi bir şekilde okumak, onun nuru ile aydınlanmak kişiyi nefsine karşı tedbirli olmaya sevk eder Kur’an’ın her bir harfine karşılık alınan ecir de bir başka güzellik Sonuç olarak böyle bir evin sakinleri Allah’ın izni ile iki dünya saadetine yelken açmış olur Aile bireyleri arasındaki bu ilahi güzellik onları çepeçevre kuşatır

ÇOCUKLARIN MANEVİ GELİŞİMLERİNE KATKI SAĞLAR

Eşlerin birlikte ibadet yapması, çocuğun manevi dünyasında da önemli etkilere sahiptir her şeyden önce çocuğun ibadet eden anne babayı model almasını sağlar, yapılan ibadetleri benimsemesini kolaylaştırır Böylece aileler çocuğa kazandırmak istedikleri ibadet ve manevi değerler eğitimini daha kolay verebilecekledir Anne babasından küçük yaşta bu ibadet paylaşımını gören çocuğun hafızasına bu bilgiler taşa kazınmış gibi kalıcı olur

Çocuklar sözden çok müşahede ettikleri davranışlardan etkilenirler Bu sebeple dinin yaşandığı bir aile ortamında yetişen çocuk daha doğumundan itibaren ibadetlerle tanışmış olur Anne babanın yaptığı her şeyi belleğine kaydeder Eşlerin ibadetler noktasında sergiledikleri doğru ve paylaşımcı tutum çocuklarda ibadetlere karşı içten bir sevgi meydana getirir Böylece büyüklerini taklit ederek onların yaptıklarını yapmaya çalışır çocuklar

Eşlerin ibadetlerindeki paylaşımlarının aileye huzur ve mutluluk kaynağı olarak geri döneceği unutulmamalıdır Çünkü ibadet konusunda birbirini destekleyen ve teşvik eden eşler, Allah’a (cc) iyi bir kul, Rasulullah’a (sav) güzel bir ümmet, eşinin iki dünyada kazançlı olması için çabalayan samimi bir dost; çocuklarına iyi bir anne ve baba olurlar

NE MUTLU O KİŞİYE Kİ EŞİNİN DİNDARLIĞINI TAKLİT EDER

Kadınların ve erkeklerin din ve diyanette birbirlerine destekçi ve arkadaş olması konusunda Bediüzzaman Said Nursi’nin de (ks) önemli bir sözü bulunuyor: “Şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani, birbirine münasip olmalı Bu küfüv ve denk olmanın en mühimi, diyanet noktasındadır Ne mutlu o kocaya ki, kadınının diyanetine bakıp taklit eder; refikasını ebedi hayatta da kaybetmemek için mütedeyyin (dindar) olur Bahtiyardır o kadın ki, kocasının diyanetine bakıp ‘Ebedi arkadaşımı kaybetmeyeyim’ diye takvaya girer

Veyl (yazıklar olsun) o erkeğe ki, saliha kadınını ebedi kaybettirecek olan sefahete (çirkin yaşantıya) girer Ne bedbahttır o kadın ki, müttaki (takva sahibi) kocasını taklit etmez, o mübarek ebedi arkadaşını kaybeder Binler veyl (yazık) o iki bedbaht zevc ve zevceye ki, birbirinin fıskını (büyük günahlarını) ve sefahatini taklit ediyorlar, birbirlerinin ateşe atılmasında yardım ediyorlar”

BİRLİKTE NELER YAPILABİLİR?

Birlikte namaz kılmak, oruç tutmak, gece ibadeti yapmak vs ortak ibadetlerden sayılsa da ibadet sevabı kazandıran diğer bazı hayırlı işler eşlere sadece psikolojik ve manevi tatmin sağlamakla kalmıyor sosyal ve bireysel anlamda nice kazanımlara vesile oluyor
Allah rızası için yapılan her hayırlı amelin ibadet olduğunu biliyoruz Bu bağlamda;
• Ailece hayır kurumlarını ziyaret edip iyilikte bulunma,
• Güzel bir niyet ile akrabalarını ziyaret etme ve onlara elinden gelen iyiliği yapabilme,
• Birlikte Allah için misafir ağırlama,
• Birlikte Allah dostlarını ziyaret etme,
• Birlikte hacca veya umreye gitme,
• Birlikte Kur’an-ı Kerim okuma,
• Birlikte hayırlı işler ve hizmetler yapma,
• Birlikte komşusunu ziyaret etme, onlara iyilikte bulunma…
Bunlar gibi nice hayırlı işler, eşlerin birbirlerine ve çevrelerine olan olumlu duygularını pekiştirir
Toplum içerisinde ve sosyal alanda da eş olmanın bilincini, birlikteliğin mutluluğunu tekrar tekrar yaşatır

AHİRETTE DE BİRLİKTE OLMA HEDEFİ

Semra Hanım, eşi Hasan Bey’in işleri sebebi ile ailesine pek vakit ayıramadığından şikayet eder Fikriye Hanım ise kendi eşinin de Hasan Bey’le aynı işte çalışmasına rağmen böyle bir sıkıntı yaşamadıklarını dile getirir Bunun sırrını ise şöyle anlatır:

“Evet belki eşimin işleri sebebi ile sosyal aktivitelerimiz biraz sınırlı olabilir ama bu bizim evliliğimizdeki paylaşımımızı etkileyen bir bahane değil Çünkü eşim işten geldikten sonra ailece yapabileceğimiz ibadetlerimiz ve sohbetlerimiz var Namazlarımızı cemaatle kılmaya dikkat ediyoruz Kur’an okumaları, sohbetler vs ailemizde müthiş bir manevi güç oluşturuyor Mutluluğumuz ve huzurumuzda birlikte yaptığımız ibadetlerimizin büyük katkısı oldu Çocuklarım da ailemizdeki bu paylaşımdan son derece memnun Onların manevi eğitimlerinde çok olumlu etkisinin olduğunu gördük Evliliğimiz manevi bir temel üzerinde bana daha çok güven veriyor İbadetlerimizi ailece yapmaya özen gösterdiğimizden beri aileme, eşime sevgim daha da arttı Ahiret hayatında da birlikte olma düşüncesi bizi daha güzel davranışlara sevk etti Ailemdeki ibadetler konusundaki destek ve paylaşım beraberinde farklı konularda bile inanılmaz bir birliktelik şuurunun oluşmasına katkı sağladı Biz bu dünyada birlikte olduğumuz gibi eşimle ahirette de birlikte olma hedefi ile ibadet konusunda birbirimize destek olmaya devam edeceğiz…”


alıntı
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
Allaha Teslim Olan Örnek İbrahimî Aile



Hz. İbrahim, ailesine düşkün, hâl-i hazırları ve gelecekleri ile ailesini düşünen bir baba olunca, Onun maiyetinde ideal bir aile ortaya çıkmalıdır. Bu yüce insanın, yüz akıyla verip Allahın rızasını kazandığı imtihanlarından bir kısmı ailesiyle ilgilidir.

İstikbale ait pek çok hikmetler için, hanımı Hâceri, kucağındaki bebeğiyle “Allahın emri üzerine, yiyecek, içecek, ünsiyet edilecek hiçbir şeyin hiçbir kimsenin bulunmadığı bir çöle terk etmek, hangi vicdan sahibinin, hangi normal insanın işidir? Hele merhamette insanlığın zirvesinde yer alan bir şahsiyet için, Hz. İbrahim için, hiç mi hiç olmayacak bir iştir. Ama Allahın emri olunca, ve bu emir, iradesiyle Rabbülalemine teslim olmuş bir muhataba yapılınca, elbetteki yerine getirilir.

Mantığımıza, muhakememize uymasa bile, Allahın emrine uyma gerektiği, bunun neticesinin pek hayırlı olacağı mesajı başka nasıl verilebilirdi? Hz. Hâcerin bebeğiyle birlikte, Allahın emri üzerine çöle bırakılmasındaki mesaj cidden çok mühim, Ulu atamız Hz. İbrahim aleyhisselamın şânına, yüce mertebesine uygun bir mesaj, Halîlî bir ikram.

Ya annenin teslimiyeti! Onun Allaha teslimiyeti de dikkat çekicidir. Ve bu, kaç sefer tekekerrür etmiştir: Kocası Hz. İbrahim, hanımı Haceri henüz bebek olan oğlu İsmaille tek başlarına, ekine elverişsiz bir kıra, ins ve cinnin top attığı çöl ortasına bırakıp Şama dönerken, kocasına seslenir:
“Bu kuru, çıplak derenin içinde bizi kime bırakıp gidiyorsun?”

Cevap alamaz. Hz. İbrahim nasıl açıklasın bu âdet dışı işi? Bunun beşerî aklın hududuna giren bir izahı yoktu, bu bir teslimiyet işiydi, muhatabıyla, hele kucağında bebeği olan şefkat kahramanı bir anne ile aklın, hissiyatın hududu içinde konuşulabilirdi. Onun için tek yol susmaktı ve sustu. Kadın, tekrar tekrar sordu. Yine cevap yoktu. O yüce kadın son kere şöyle sordu:
— Bunu sana Allah mı emretti?

Hz. İbrahim, beklediği soruya muhataptır. Artık, kadının ufku melekûta açılmıştır, verilecek cevap anlaşılabilecektir. Kısaca:
— Evet!
Der. Bunu işiten Hz. Hacer, teslimiyetini ortaya koyar:
— Öyleyse Allah bizi zayi etmez!. (1)
Artık içi yanık baba, Allahın başka emirlerini yerine getirmek üzere, gözü arkada kalmadan gönül huzuruyla yoluna devam edebilir.

Rivayetlere geçen bu rıza, Hz. Hâcerin karşılaştığı herçeşit meselenin çözümünde başvurduğu temel prensibi gösterir. İsmailin kurban edilişi sırasında ortaya koyduğu menkıbeyi az sonra kaydedeceğiz.

Meselelerin hallinde, kararların alınmasında nefis, heva ve hissiyata bedel Allahın rızasını esas alanlar elbette yücelecekler, başkalarına örnek olacaklardır.

Bu ailede baba müstebit değildir. Rüyada aldığı uyarıdan hareketle, muhatap olacak yaşta bulunan oğlu İsmaile, mutlaka yerine getireceği o ciddi meseleyi çıtlatarak fikrini sorar:
— Ey oğulcuğum! Doğrusu ben rüyamda seni boğazlıyacağımı görüyorum, bir düşün ne dersin?

Bu istişarede Hz. İsmailin verdiği cevap, onun, o yaşta, babasına layık ölçüde kulluğa merbut olduğunu, kulluk ve Allaha teslimiyeti esas alan bir terbiye üzerine yetiştirildiğini gösterir:
-Ey babacığım! Ne ile emrolundunsa yap. İnşaallah sabredenlerden olduğumu göreceksin(2).

Bu ayet, bazı rivayetlerde tafsil edilerek Hz. İsmail aleyhisselamın ağzından şu ifadelere dökülür: “Ey babacığım! Beni boğazlamak istersen bağlarımı sıkı yap, sana benden bir şey isabet etmesin, sevabım azalabilir. Zira can vermek zordur. Ben, ölüm değmeye başlayınca çırpınmaktan korkarım. Bıçağı iyi bile, tâ ki ölümüm çabuk olsun ve eziyet çekmiyeyim. Beni kesmek üzere yatırınca, yan üzerime yatırma, yüzükoyun yatır; yan yatırınca ola ki, yüzümü görerek şefkate gelir ve Allahın emrini, benim sebebimle yerine getirmekten vazgeçersin; ben de bıçağı görerek ürperebilirim, en iyisi sen, bıçağı da alt tarafımdan getir(3). Gömleğimi anneme vermeyi uygun görürsen, bu, onun için bir teselli vesilesi olabilir”. Hz. İbrahim bu inceliği takdir eder:
— Ey Oğlum! Allahın emrini yerine getirmemde ne kadar yardımcısın!” (4)

Rivayette gelen bu tafsili, kısmen teyid eden Kuranî karineler var. Biri müteakiben kaydedeceğimiz ayettir ki, ayette Hz. İsmailin kesilmek üzere “alnı üzerine yatırıldığına” dair teferruata yer verilmesi, yukarıda kaydettiğimiz rivayetteki teslimiyete müteallik inceliklerin çoğunun teyidi olmaktadır:
“Böylece ikisi de (Allaha) teslimiyet gösterip, (babası oğlunu) alnı üzerine yatırınca, Biz: “Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın, işte Biz iyi davrananları böylece mükâfatlandırırız” diye seslendik(5).

Ya anne? Kuranda annenin tavrı belirtilmemiş. Ancak bu ideal aileden, “Allahın rahmet ve bereketi üzerinde olan ehl-i beyt”ten(6) aynı İbrahimî teslimiyetten başka bir şey beklenemez. Hz. İbrahimin, ailesinin bütün ferdlerini ilgilendiren böyle ciddi bir kararda, -tarih kitaplarında yer alan bazı rivayetlerde rastlanan bir kısım teferruatın rağmına- en azından onları ikna etmek için, meseleyi onlara arzetmediğini, İsmaili annesinden gizlice kaçırarak kurban mahalline götürdüğünü söyleyemeyiz. O, rahmet ve berekete mazhar İbrahimî ailenin annesi, yüreği Hz. İbrahiminkinden belki de on kat daha fazla yanarak, İsmailinin Allah yolunda Kurban edilmesine razı olmuştur, tıpkı bidayette, o çöle yapayalnız bırakılmalarına razı olduğu gibi. Nitekim Taberideki bir rivayet, Kuranda kapalı olan bu hususu açar. İblisin anneyi isyana teşvik hususundaki iğvasına annenin cevabı: “Eğer bunu Rabbi emretmişse biz Allahın emrine teslim oluruz” (7) olmuştur. Bu arada hemen kaydedelim: Şeytan, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Hacer hepsine birer birer uğrayarak hislerini tahrik edici sözler söyler, o hissî ortamda onları şaşırtmaya, isyan ettirmeye çalışır. Ancak her birinden benzer cevaplar alır: “Allah emrettiyse gözbaş üstüne!” derler. (8) Kaynaklar:
1-Bak. Taberi a.g.e. 1,255; İbnul-Esir, el-Kâmil 1,103.
2-Saffât 102.
3-Taberi, a.g.e. 1,288; İbnul-Esîr, el-Kâmil 1,112.
4-Taberi 1,275.
5-Saffât 103-105.
6-Hûd 13.
7-Taberi, a.g.e. 1,274
8-İbnul-Esir, a.g.e. 1,111-112
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
Yeryüzünde aşk ve sevgi namına yaşanan tüm yakarışlar,
tüm feryatlar, tüm yönelişler Hatice'nin aşk okyanusu yanında
deryadan damla kalırdı..

(Nurdan DAMLA/Hz.Hatice)
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
cansın sen can...
bizde olsak hz. HATİCENİN binde biri ...
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
cansın sen can...
bizde olsak hz. HATİCENİN binde biri ...

Ahh ahh.. Yüreğime dokundun..
O ne mübarek bir hanımefendi, ne şevkatli bir anne, ne sadık bir eş..
Onu anlatmaya kelimelerim eksik gelir..
Rabbim yollarını yolumuz eylesin..
Hayatlarından bir parça da olsa hayatımıza geçirebilsek...
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
Ahh ahh.. Yüreğime dokundun..
O ne mübarek bir hanımefendi, ne şevkatli bir anne, ne sadık bir eş..
Onu anlatmaya kelimelerim eksik gelir..
Rabbim yollarını yolumuz eylesin..
Hayatlarından bir parça da olsa hayatımıza geçirebilsek...

bazen düşünüyorum herşeyimiz eksik...
onlar.. ne mübarekler...
sadece sevgilerini diyorsun
nasıl sevilmişler bi düşünsene alırmı aklımız.. alırmı düşüncemiz...
EFENDİMİZ YILLAR SONRA BİLE KAYBETMEMİŞ HÜRMETİNDEN ZERRE KADAR...
SEVGİSİNDEN.. sevilirmiyiz biz de öle
sevilmeyee layıkmıyız..
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,105
Tepki puanı
7,408
Puanları
163
Yaş
52
Konum
Alanya
541895_10151391530562638_579746022_n.jpg


Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün ashabına, “Size cennetlik kadınların kimler olduğunu haber vereyim mi?” buyurdu.

Ashap, “Buyrun, haber verin yâ Resûlallah” dediler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu saadeti hak eden kadınları şöyle tanıttı:
Onlar kocalarını çok severler. Onlara çocuk verirler. Bir kızgınlık anında veya kendisine kötü davranıldığında ya da kocası ona kızdığında elini kocasının elinin üzerine koyar ve ona, işte elim elinde; sen benden razı olmadıkça uyku uyumayacağım’ der.
 

repsol

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ara 2012
Mesajlar
672
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
40
onlar gibi olamayız ama Rabbim onların yolundan gidenlerden eylesin bizleri inşallah
 

buket_zeynep

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2012
Mesajlar
2,757
Tepki puanı
180
Puanları
63
Yaş
39
İNŞALLAH bizde onların ardından yollarından yürüyenlerden oluruz....
MAVCİ abim...
yazacaklarını bekliyordum :)
ama bu yazdığını çok zor bir anımda okumuş ve çok etkilenmiştim.. yine gösterdiğiniz yolları söyleyeceklerinizi bekliyor olacağız...
eminim ki sadece ben değilim bekleyen:)
 

Reyhani_konyevi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2012
Mesajlar
834
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Hanginiz Safiyye binti Huyey (r.a) gibi olabilir? Uhud savaşında efendimiz yaralanıp mübarek bedeni şerifleri yere düşünce şeytan bağırdı Muhammed(aleyhisselam) öldü diye ve bu haber anında safiyye annemizin ikamet ettiği eve kadar geldi yalın ayak çölü koşarak geçti bir an yoruldum mu diye düşünmedi aşk ateşi düşmüştü bi kere uhud vardığında ya safiyye(r.a) baban öldü dediler resulullah sağ mıdır buyurdu evet diyince inanmam diyip koşmaya devam etti yolda ya safiyye kocan vefaat etti dediler resulullah sağ mıdır buyurdu evet diyince inanmam diyip koşmaya devam etti yine,ilerledi ve yine yolda bir mübarek sahabe efendimiz ya safiyye oğlun vefaat etti dedi ama olsun resulullah sağ mıdır buyurdu gözlerimle görmeden inanmam dedi efendimizin çadırının olduğu yere geldi ve efendimizi görünce rahatladı..AŞK bu annemizin her hücresini her dokusunu kaplamıştı..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt