Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İMAM ŞARÂNÎ KADDESALLÂHÜ... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
İHLAS

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem taraf‎ından

bizden alınan umumi ahidlerin ilki şudur:

Amel ve niyetlerimizi her türlü leke ve kirden korumasını, hattâ ihlâs sahibi olduğumuzun ve sevab kazandığımızın farkına varmaktan bile bizleri muhafaza etmesini Allah'tan dileyeceğiz.



Şayet ecir ve sevap isteğini hatırlamış olursak bunu Hak Taâlâ'dan minnet babında görüp istemiş olalım.

Kim ki bu ahidler gereğince Allah ehli gibi bir amelde bulunmak ve o yolda yürümek isterse, bunu ancak dinî bilgi ve konuları, şeriat yönünü iyice kavramış, kendisi doğru; bilgisi derin bir şeyh veya mürşid elinde başarabilir. Fazilet de bundadır. Ancak o mürşidin dört mezhebin inceliklerini, içtihadlarının delil ve ispatlarını, Kur'an-ı Kerim'in tefsirini, mâna ve medlulünü bilmesi gerekir.

Amellerini ihlâsla yapmak isteyen bir mürid Allah'ı zikretsin. Bu zikirle aradaki perdeler kalkar da "İhsan" makamına ulaşır. Bu makam, kulun Allah'ı görüyormuş gibi ibadet yaptığı bir makamdır. Bu makama yükselen kişi, ibâdetlerin de Allah'ın yaratmasiyle meydana geldiğini, kulun -bunlara çıkış mahalli olma dışında- hiçbir tesirinin bulunmadığını müşahede eder. Çünkü ameller arızidir, gelip geçicidir; yani çehre değiştirir. Bu yön ve yüz değiştiren ameller de ancak bir cisimden çıkmış olur. İşte orada (yâni ihsan makamında kuldaki riya, büyüklük, kendini beğenmişlik ve bunlara benzer hastalık ve illetler kendisinden silinip gitmiş olur. Zira bu gibi âfetler insana, o ibadeti bizzat kendisinin yapmış olduğunu görmesinden bulaşır. O kul, Hak Taâlâ'nın görüşünden, o fiili yaratanı müşahededen gaflete düşmüştür. Malumdur ki, başka bir kişinin ameliyle bir kulda riya, büyüklük, kendini beğenme gibi haller olması akıl kârı değildir. Bu güne kadar kişinin sabana kadar uyuduktan sonra, kalktığı vakit, sabaha kadar ayakta ibâdet etmiş olan komşusunun ameliyle böbürlendiği, kendini beğendiği görülmemiştir.

Malum olsun ki, ilâhî huzur ve ihsan çevresine giremeyenler ve o sınıra vara­mayanlar ve yaptıkları amellerin tümünü -ister keşf, ister yakîn ve isterse tahmin yoluyla olsun- Allah'ın yaratmasıyla meydana geldiğini göremeyenler, iki bin kitap okuyup ezber etseler dahi yine riyanın içine düşerler.

Ey kardeşim! Allah yolunda ilerlemeyi, yükselmeyi ve ihlâs makamına varmayı istiyorsan, doğru sıdk sahibi bir şeyhe veya hocaya baş vur; ümid ve arzularının gecikmesinden, uzun sürmesinden çekinme. Çünkü o makama varma keyfiyeti kibrit-i ahmer temininden daha, güçtür.

Bunun şartı ise, yakınlarının ve valilerin (devlet büyüklerinin) haram mallarından sakınmak ve yasaklardan uzak durmaktır. Ayrıca devlet hazinesinden veya herhangi birinden verilen veya hediye edilen belirli bir geliri veya buna benzer şeyleri kabul etmemektir. Çünkü Hakk Taâlâ ona, ummadığı ve muhasebesini yapmadığı rızkı, iyisinden ve haram fışkısıyla şüphe kanları arasından süzerek helâlinden verir.

Bütün tarikatlerin şeyhleri bir noktada birleşmişlerdir ki o da, haram ve şüpheli yiyenlerin amellerinde vefa ve ihlâs sıfatı ol­madığıdır. Kişi ancak ilâhî huzur ve ihsan

Amellerini ihlâsla yapmak isteyen bir mürid Allah'ı zikretsin. Bu zikirle aradaki perdeler kalkar da "ihsan" makamına ulaşır. Bu makam, kulun Allah'ı görüyormuş gibi ibadet yaptığı bir makamdır.

Çevresine girince onda vefa ve doğruluk sıfatı görülür. Zaten bu çevreye de ancak zahirî ve batini temizliği olanlar ve her türlü maddi ve manevi necasetten uzak olanlar girebilir. Çünkü bu mekânın ehli veya bu çevrenin içindekiler peygamberler, melekler ve velilerdir. Haram ve şüpheli nesnelerden korunmak, bu makama yükselebilmenin şartlarındandır.

Herhangi bir mürşid veya muallim, nefsine hâkim olamayıp bu gibi şeylerden kendini koruyamaz ise, nasıl olur da talebesini yukarıda anlattığımız o sâlih çevreye sokabilir?.. Elbette sokamaz ve yetiştiremez. Ancak Hakk Teâlâ bir lütuf ve ihsanı olarak bazı müridleri sülüku olmadan kendine çeker ve çevresine sokar. Bu O nün bileceği ve kudreti içinde olan bir iştir. Buna kimse bir şey diyemez ve hiçbir kimse buna mâni olamaz. Bütün bunlardan anlaşılan şudur ki, bu yolda başarılı olmak iste­yen her talebe, kendisini ihlâsa götürecek bir bilgisi yoksa, bu ihlâs basama­ğına tırmanmayı öğren­mek için bir mürşide veya şeyhe baş vurmalıdır. Çünkü, vâcib bir emri ta­mamlamaya yarayan şey de vâcibdir.

Hak Taâlâ bu yönden şöyle buyurur: "Halbuki onlar Allah'a, O'nun dininde ihlâs erbabı ve muvahhidler olarak ibâdet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyla emrolunmamışlardı. En doğru din de bu İdi. " Beyyine Sûresi 5. Ayet.

Bundan da anlaşılan şudur ki, bu ilâhî huzur çevresine girenler gaflet gibi eğri büğrü yoldan uzak olarak namazlarını ve ibâdetlerini yaparlar. Zekâtlarını gönül rızasiyle; sevap beklemeden, azab endişesi duymadan verirler. Bütün bu amelleri, Allah'ın emirlerine imtisâlen ve O'nun dünyadaki malının vekili gibi, o görüşle yaparlar.

Allah'ın rahmeti üzerine olsun, şeyhim ve efendim Ali el-Havas'ın şöyle konuştuğunu duymuştum: "Ihlasın en aşağı mertebesi, kişinin kendi amellerinde, tıpkı fazla yük yükletilen ve o yükün ağırlığından yorgun düşen, başını önüne eğmiş düşünceli düşünceli yürüyen, sırtındaki yükün kime ait olduğunu ve nereye kadar taşıya­cağını bilmeyen bir yük hayvanı gibi olmasıdır.

İşte bu yolda yürüyen kişiler bu ihlâs ve vefa yükünü taşır. Karşılığında bir ücret beklemez ve kendisinde de diğer yük hayvanlarından bir üstünlük hissetmez ve düşünmez. " Ve yine şöyle konuşurdu: "Şayet kul ilim ve amelinde riyaya saparsa, Kitap ve Sünnete göre o ilim ve amelin sevap ve ecri kendisinden silinmiş ve düşmüş olur. Bu amelin düşmesiyle o kişi sanki hiçbir şey yapmamış sayılır."

Bu böyle olunca, kendi nefsini diğer insanlara göre acaba nasıl görür? Zira kişinin amellerinin silinip düşmesiyle artık o kişiye, vaad edilen şiddetli bir azaba düşmüş gözüyle bakılır. Bu bakımdan ilim peşinde olan tâlibler bu yöne çok dikkat etmelidirler.

Ve yine şu ciheti de sizlere tavsiye ederim ki: Bir mağaraya veya bir zaviyeye sığınmış fakirin (sofi, derviş) de Hakk Taâlâ'ya karşı bütün varlığı ve doğruluğu ile yönelmesi davasında "ihlâs sahibi miyim, değil miyim?" diye düşünmesi gerekir. Bu nefis yoklamasında şayet insanlardan uzaklaşmaktan ve onlarla bağını kesmekten bir ürkeklik veya içinde bir sakınca hissedip görürse, o kişi Hak Teâlâ'ya yönelme ve yakınlık dâvasında yalancıdan başka bir şey değildir. Çünkü dâvasına sadık ve bağlı kişi insanların kendisini unuttuğunu görünce üzülmez, aksine sevinir. Çünkü kendisini unutmuşlardır; ne bir selâm ve ne de bir hediye ile ararlar. Özellikle yakınlarının ve dostlarının tümünün kendisinden yüz çevirmesi ve bir başka mürşid ve şeyh çevresinde toplanmaları, açık ladığımız gibi bu fakirin sevinç ve huzurunu arttırmış olur. Bu konuyu çok geniş olarak: "Şeyhlerin Ahidleri" adlı telif kitabımda açıklamış bulunuyorum. Allah en iyisini bilir... Hadis imamları Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem'den şu hadisi rivayet etmişlerdir: "Bir kimse ki şeriki ve benzeri olmayan Allah Teâlâ' ya ihlâsla bağlanarak namazını kılar, zekâtını verir ve bu hal üzere dünyadan ayrılırsa Hak Teâlâ, o kişiden razı olmuş demektir. " (Hadisi İbn Mâce ve Hâkim rivayet etmişlerdir. Hâkim, Şeyhayn'ın (yani Buhâri ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiştir).

Beyhaki, mürsel kaydiyle şu hadisi rivayet eder: "Adamın biri Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e: "Ey Allah'ın Resulü, iman nedir? diye sorar. Efendimiz de cevap olarak: İhlâstır, buyurur. O kişi yine sorar: "Yakîn nedir?.. " Efendimiz cevap olarak: Doğruluktur, buyurur."

Hadîs imamlarından Hâkim şu hadisi rivayet etmiş ve isnadı sahihtir, demiştir: "Cebel oğlu Muâz, sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz'e: Ey Allah'ın Resulü bana bir öğütte bulun, der. Efendimiz de ona: Niyetini temiz tutarsan az bir amelin sana yetişir, buyurmuşlardır."

Beyhaki ise merfû kaydiyle naklettiği diğer bir hadiste, sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz, "İhlâs erbabına müjdeler olsun. Onlar sırat-ı müstakimin çerağlarıdır. Onlar her türlü büyük fitnelerden korunmuşlardır. " buyurmuşlardır, der.

Yine Beyhakî ve Bezzar, Efendimiz'den merfû kaydiyle şu hadîsi rivayet ederler: "Hak Teâlâ der ki: Ben en hayırlı ortağım; kim ki bir amel yapar Benden başkasını o amele ortak kılarsa bu amel Bana değil, Bana ortak kılınana aittir; Ben bundan temiz ve uzağım. Ey insanlar! Amellerinizi Allah için ihlâsla yapınız. Hak Teâlâ ancak kendisine karşı ameli temiz olanı kabul eder. "Bu amel Allah ve sizin içindir. " demeyiniz. Çünkü amellerinizin hepsi lehinize ve aleyhinize olarak kendiniz içindir. Allah'ın bu amellerden hiçbirine ihtiyacı yoktur, ".

Ebu Dâvud ve diğerleri ceyyid isnadla ve merfû kaydiyle şu hadîsi rivayet ederler: Sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz, "Hak Taâlâ, ancak ihlâsla ve kendi rızasını kazanma isteği ile yapılan ameli kabul eder" buyurmuşlardır.

Taberanî ise merfû kaydiyle şu hadîsi rivayet eder: Sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz, "Kendisiyle Allah'ın rızası aranılan şeyler hariç, dünya ve dünyanın içindekiler mel'undur" buyurmuşlardır.

Beyhaki, Sâmit oğlu Ubâde'den merfûan şu hadisi rivayet eder: Sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz, "Kıyamet günü dünya ortaya getirilir. Mahşerdekilere: Bakın bakalım, bu dünyadan Hak Taâlâ'ya ait olanını bulun ve ayırın, denir. Bunun üzerine Allah için olanlar bir tarafa ayrılır, bunların dışında kalanlar ateşe atılır. " buyurmuşlardır.

Hafız Nünzirî bu hadîsin izahında şöyle der: "Fikir ve düşünce yönünden öyle bir şey söylenemez. Bu gibi sözlerin muhakkak Resûlullah'a dayandırılması gerekir".

Hafız Rüzeynü'1-Ubeydi, sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin, "Her kim ki, Hak Taâlâ'ya tam bir hulûs ile kırk gün bağlanırsa, kalbindeki hikmet pınarları dilinden akar. " buyurduğunu merfû ve mürsel kaydiyle rivayet eder.

Hafız Münzirî bu hadîs hakkında da şöyle der: "Benim böyle bir hadîse sahih ve hasen isnadlarla vukufum olmadığı gibi, Rüzeyn'in topladığı "Usûl"de de bu hadîsle ilgili herhangi bir şey anlattığını görmedim.

İmam Ahmed ve Beyhaki de, "Hak Teâlâ'ya hulûs ile kalben iman ederek amel eden ve kalbini her türlü kötülükten uzak tutan, dili ile doğruyu söyleyen, nefsini huzura sokan, ahlâkına doğru bir yön veren, kulağını iyi şey duymaya alıştıran, gözleriyle Hak Taâlâ'ya bakanlar felaha, erişmiş olurlar. " mealindeki hadisi merfûan rivayet etmişlerdir. Şeyheyn (Buharî ile Müslim) ve daha başkaları şu hadîsi rivayet etmişlerdir: Sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz, "Ameller(in kıymeti) niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan odur. Her kimin hicreti Allah ve Resulüne müteveccih ise, hicreti Allah ve Resulüne müntehidir; kimin de göçü bir dünyalık için veya bir kadınla nikahlanmak için yapılmış ise onun göçü de hicretine neden olan şeye varır", buyur muşlardır.

İbn Mâce ise isnadı hasen kaydiyle merfûan şu hadîsi rivayet eder: "(Ba's günü) insanlar, (öldüklerinde) bulundukları niyet üzere diriltilirler. " Bir rivayete göre de bu hadîs şöyledir: "İnsanlar hangi niyetle göçtülerse o niyetle neşrolunurlar".

Müslim ise şu hadîsi rivayet eder: Sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Hakk Taâlâ sizlerin ne cisimlerinize ve ne de şekil ve suretinize bakar; ancak kalbilerinize bakar".

Taberanî ve Beyhaki ise sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in şöyle buyurduğunu rivayet ederler: "Dünyanın son günlerinde ümmetim üçe bölünecektir. Bunlardan bir kısmı Allah'a tam bir hulûs ile ibadette bulunacaklar, diğer bir kısmı riya ve yapmacık ibadette bulunacaklar, üçüncü kısmı ise insanları (istismarla) soyup yemek için ibadette bulunacaklardır. Hakk Taâlâ kendisine hulûs ile bağlanıp ibadet edenlere: "Haydi cennetliklerle cennete gidin" diğer iki kısma veya zümreye de: "Siz de cehennemliklerle cehenneme yürüyün" buyurur".

Nafiz Ebu Naim ise, Allah'ın rızası üzerine olsun Hazret-i Aişe'den naklen şöyle anlatır: "Hangi kimse kendisini ihlâs erbabından sayarsa, o ki mürâiden başka bir şey değildir. Kim ki, nefsini mürâi olarak görürse o kişi hulûs sahibi demektir".

Bu mevzu ile alâkalı daha pek çok meşhur hadîsler vardır.

Bütün bu anlattıklarımdan sonra şu gerçeği anlamışsındır ki, herhangi bir kimse ilim ve amelinde doğru ve temiz olmaz ise, o kişinin sonu hüsrandır, kayıptır. Vaktini boşuna harcamıştır. Böylece, hadîslerin sana öğretmiş ve getirmiş olduğu gerçeği karinelerle ölçerek kendi halini ve durumunu gerçek olarak görüp anlayabilirsin. Bütün bunlar, yani ilim ve amel için vaad edilen faziletler hulûs ile Hakk Teâlâ'ya bağlanmış olanlar içindir.

Ey kardeşim! Çok dikkat et... Sakın yanlış bir ilim ve amelde bulunma; uyanık ol. Basiretli olanlar, iyiyi ve kötüyü ayıranlar ve bu farkı görenlerdir.

Zamanımızda ilmiyle amel etmeyen topluluklar çoğalmıştır. Şayet bu gibilerin davasına karşı çıkar, yani onlar "Biz ilim ehliyiz" dediklerinde itiraz edecek olursan, hemen sana karşı, ilim peşinde koşmanın fazileti hakkında deliller ileri sürerler; ihlâs konusuna hiç değinmezler. O zaman bu gibilerine şu soru yöneltilmelidir: Hani ilmiyle amel etmeyenler hakkındaki âyetler, haberler ve büyüklerin sözleri nerede?..

Ey kardeşim! Sakın bu yönden bir hataya düşme. Nefsine karşı bir araştırma ve inceleme yapmadan temiz olduğunu iddia etme. Aksi halde iddian uydurma ve yalan olup kendini aldatmış olursun.

Hocam ve efendim Allah'ın rahmeti üzerine olsun Ali el-Havas'tan duymuştum. "Hakk Teâlâ bu dini fâcir bir kişi ile de teyid eder" hadîsini izah sadedinde şöyle söylemişti: O fâcir kişi ilmi bir riya ve gösteriş olarak öğrenir; insanlara dininin emir ve icablarını öğretir, okutur, fetva verir. Böylelikle toplumda dinin herhangi bir cephesi zayıfladı mı, onu canlandırır ve kaldırır. Buna rağmen Hakk Taâlâ kıyamet günü bu bilgin kişiyi kendisine karşı temiz bir kalb taşımadığı için, riyakârlığı yüzünden ateşe atar.

Bu konuda anlattıklarımız ve söyle­diklerimiz sizler için yeterlidir. Allah doğruyu gösterir, başarı ondandır. O, her şeyi daha iyi bilir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt