Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İSLAM"DA POZİTİF BİLİM (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
YERYÜZÜNDE, BUGÜNE KADAR POZİTİF BİLİM ADINA ORTAYA KONULAN BÜTÜN VERİLERİN,
TEMELDE SAHİBİ İSLAM ALİMLERİDİR.

UZAY ÇAĞI BİLİMLERİYLE ÖVÜNEN BUGÜNKİ BATI MEDENİYETİNİ, TARİHE BAKIP İNCELEDEĞİNİZ ZAMAN, BU MEDENİYETİN ESKİ YUNANA ORADANDA ESKİ MISIRA DAYANDIĞINI
GÖRÜRSÜNÜZ.

BİLİMİN TEMELİ MATEMATİKTİR. NE VARKİ ESKİ MISIR O DÖNEMDE 60 a KADAR SAYABİLİYOR İDİ.
ALFABELERİ ALTMIŞ HARFTTEN İBARETTİ, VE HER HARF"İ BİR RAKAM OLARAK TELAKKİ EDİYOR İDİLER.
YANİ 61"i BİLEMİYORLARDI, 3 TANE 60 , 5 TANE 60 , TOPLAMDA DÜNYALARI 60 TANE 60 İDİ.

İSLAM ALİMLERİ GELİNCE İŞ DEĞİŞMİŞTİ.
ÖNCELİKLE, EL CABİR İSİMLİ İSLAM ALİMİ (SIFIR) MEFHUMUNU KEŞFETMİŞTİR.
BÜGÜNKİ MODERN DÜNYAYA SONSUZ SAYI SAYMASINI ÖĞRETMİŞTİR.

AVRUPANIN , HER HANGİ BİR ÜNİVERSİTESİNİN MATEMATİK BÖLÜMÜNDE OKUYAN BİR ÖĞRENCİYE, HANGİ CEBİR İLMİNİ OKUDUN DİYE SORSANIZ ALACAĞINIZ CEVAP, AL CABRA
OKUDUM DİYECEKTİR.

YANİ, EL CABİR , AVRUPALININ LİTERATÜRÜNDE AL CABRA OLMUŞ.
GELİN GÖRÜNKİ GÜNÜMÜZDE KENDİNİ POZİTİF BİLİMDE MEDENİ ZANNEDİP, İSLAMA YÖNELİK
HER TÜRLÜ AŞŞAĞILAYICI TAHKİR EDİCİ DÜŞMANLIĞINA DEVAM EDEN AVRUPA ACZİYETİNİN FARKINDA DEĞİL GALİBA.

HER GÜN MASANDA HESAP MAKİNASI İLE YAPTIĞIN HESAPLARIN DEVAMLILIĞINI SAĞLAYAN RAKAMLARIN , (SIFIR) MEFHUMUNUN SAHİBİ BENİM BEN; HEY ZAVALLI AVRUPA.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
İslam Bilim ve Teknolojiye Nasıl Yön Verdi?


Otomatik kapılar, kuyulardan motorsuz su çeken aygıtlar, demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunlukları, zamanın göreceliği, otomatik kontrol sistemleri... Bunların hiçbiri, içinde bulunduğumuz yüzyılın keşifleri değildir; bunlar, 6–7 yüzyıl öncesine ait buluşlardır.

Bilim ve teknoloji, yaşadığımız yüzyılda dünya tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile oldu. Tüm ülkelerde, yaşam koşullarını köklü ve süratli bir şekilde etkileyen teknoloji, artan dünya nüfusunun pek çok sorununa çözüm getirdi.

Dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı oldu. Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği uygarlık ve kültür alanındaki bu değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde başlamıştır?

Yukarıda saydığımız keşiflerin tamamı, dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan "İslam Uygarlığı"nın ürünüdür. Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslümanlar o dönemde bile bilime sahip çıkmışlardır. Akıla ve bilgiye dayanan uygarlıkları, dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.

Kuran'da, evrenin yaratılışı ve kainatın düzeni ile ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, doğada Allah'ın varlığının delillerinin görülmesi, evrendeki her nesne ve varlığın birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine yol göstermiştir.

Teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden Müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır. Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan Müslümanlar, ilerlemenin yolunu açmışlardır. İslam tarihinde, bilim dallarını tek tek incelediğimizde, hepsinin kaynağının Kuran-ı Kerim olduğunu, bilimin maddi-manevi herşeyin Allah'ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini görmekteyiz.


Beşinci yüzyılın ikinci yarısında doğup gelişen İslamiyet, deneye ve gözleme dayalı bilimin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.

İslam dünyasında yetişen bilim adamlarından Cabir Bin Hayyan, 'Kimyasal maddeleri, uçucu maddeler, uçucu olmayan maddeler, yanmayan maddeler ve madenler' olarak dört grupta toplar. Cabir Bin Hayyan'ın bu çalışması, modern kimyanın kurucusu olarak bilinen Lavoisier'e öncülük eder. El-Kindi, Einstein'dan 1100 yıl önce 800 yılında, izafiyet teorisi ile uğraşır.

El-Kindi, "Zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hız ve yavaşlık da hareketin sonucudur. Zaman, mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir, göğe doğru çıkan bir insan ağacı küçük görür, inen insan ise büyük görür" der.

Tıp ve eczacılıkta İbn-i Sina ve Razi gibi alimler, anatomi ve tedavi alanına pek çok yeni bilgi eklerken; tarih ve coğrafya bilimlerinde Idrisi, Hamevi ve Taberi ve adını bu satırlara sığdıramayacağımız pek çok İslam âlimi, bilimsel teorilerde önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Özellikle optik alanında, on birinci yüzyılda İbn-i Heysem, bu bilim dalını tek başına yeniden inşa etmiştir. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Sabit bin Kurra, astronomi alanındaki ilk büyük yeniliği gerçekleştirmiş, Batlamyusçu sisteme dokuzuncu yıldızsız küreyi eklemiştir. Onüçüncü yüzyılda, bu sistemin karşılaştığı güçlükleri fark eden yine Müslüman astronomlar olmuş ve Batlamyusçu olmayan gezegen modellerini geliştirmişlerdir. Bunlar, gerçekten zamanlarının çok ilerisinde çalışmalardır. Söz konusu çalışmaları ile bilim tarihine adlarını yazdıran Müslüman bilim adamları, devlet tarafından maddi-manevi destek görmüş, teşvik edilmiş, halk arasında itibar kazanmışlardır. Aynı dönemin Avrupa'sında ise durum tamamen farklıdır. Bilime hizmet eden Avrupalı bilim adamları, pek çok engelleme ile karşılaşıp kısıtlanmakta, hatta çalışmaları tamamen durdurulmak istenmekteydi.

Dünyanın Eğimini Hesaplayan Fergani

Harezmi, Hint rakamlarına sıfır rakamını ekleyerek bugün kullandığımız rakamları oluşturuyor; fen bilimlerinde, deneyle sabit olmayan bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen Ahmet Fergani, enlemler arasındaki mesafeyi hesapladığı gibi, Dünya'nın eksenindeki eğimi en doğru şekilde hesaplıyordu.

Trigonometrik bağlantıları bugünkü kullanılan şekliyle formülleştiren El-Battani, 877 yılından 929 yılına kadar sürekli astronomik gözlemler yapar; Tanjant ve Kotanjant'ın tanımını yaparak Sinüs, Tanjant ve Kotanjant'ın sıfırdan doksan dereceye kadar tablosunu hazırlar.

Ebubekir er-Razi, cerrahide dikiş malzemesi olarak ilk kez hayvan bağırsağını kullanır; tıp biliminde deney ve gözlemin çok önemli olduğundan bahseder ve başhekimi olduğu hastanede görev alacak olan doktorların uzmanlaşmaları gerektiğini söyler.

Ebü'l-Vefa trigonometriye Sekant ve Kosekant kavramlarını kazandırır. Gözün görülebilir cisimler doğrultusunda ışınlar yaydığını söyleyen Öklid ve Batlamyus'a karşı; "Görülecek cismin şekli, ışık vasıtasıyla gözden girer ve orada mercekler vasıtası ile nakledilir" diyerek, yaptığı sayısız denemelerle 'göze gelen uyarıların görme sinirleri ile beyne iletildiğini' söyleyen İbnü-l-Heysem ise optik biliminin öncüsüdür.

Çeşitli maddelerin birbirinden ayırt edilme yollarından birinin, maddelerin özgül ağırlıkları olduğunu söyleyerek, sıcak su ile soğuk su arasındaki özgül ağırlık farkını tespit eden el-Beyruni; 973 yılında "Bilimsel çalışmaların, deneylerle ispat edilmesi gerektiğini ve belgelere dayanmasının zorunlu olduğunu" söyler. İbnu'n-Nefis, 1200'lü yıllarda, küçük kan dolaşımını keşfeder.

Bütün İslam ülkelerinde matematik, tıp, uzay bilimleri ve daha birçok ilimin okutulduğu eğitim kurumları, rasathaneler; dönemin en gelişmiş teçhizatları ile donatılmış hastaneler, herkese açık kütüphaneler bulunmaktaydı. Bağdat, Harran ve Endülüs başta olmak üzere Mısır, Kuzey Afrika ve Doğu Fırat çevresindeki birçok İslam şehrinde, eğitim sistemi ve ilim, söz konusu döneme örnek teşkil edecek düzeyde geliştirilmişti. Müslümanlar, yaşadıkları şehirleri uygarlık merkezleri haline getirmişlerdi. Bunlardan biri olan Kurtuba, hastaneleri, kütüphaneleri ve Orta Avrupa'dan öğrencilerin eğitim görmek üzere geldiği okulları ile Avrupa'nın en modern şehri olarak bilinmekteydi.

Bilimin Müslüman Öncüleri

Ebul İz El Cezeri

XIII. yüzyılın başında, Diyarbakır Artuklu Sarayı'nda 32 yıl başmühendislik görevi yaptı. El Cezeri, su saatleri, otomatik kontrol düzenleri, fıskiyeler, kan toplama kapları, şifreli anahtarlar ve robotlar gibi, pratik ve estetik birçok düzeni tasarlayan ve bunların nasıl gerçekleştirileceğini anlatan "Kitab-el Hiyal" adlı kitabın yazarıdır.

Cezeri, tarihte sibernetiğin kurucusudur. Sibernetik; haberleşme, denge kurma ve ayarlama bilimidir. İnsanlarda ve makinelerde bilgi alışverişi, kontrolü ve denge durumunu inceler. Bu bilim, zamanla gelişerek bilgisayarların ortaya çıkmasına imkan tanımıştır.

Sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda; Fransızlar Descartes ve Pascal'ı; Almanlar Leibniz'i, İngilizler de R. Bacon'ı öne sürseler de, aslında Cezerî bunu ortaya koyan ve i-lim dünyasına sunan ilk bilgindir.

Hazini

Hazinî, ölçü ve tartı teorilerine yaptığı katkı ile tanınır. Bilime yaptığı diğer bir önemli katkı da yerçekimi hakkındaki görüşleridir. Hazinî, Newton'dan 500 yıl önce, "her cismi yer kürenin merkezine doğru çeken bir güç" olduğunu söylemiştir. Roger Bacon'dan yüzyıl önce de, dünyanın merkezine doğru yaklaştıkça, suyun yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır.

Hazinî, kimyasal maddelerin yoğunluk ve özgül ağırlıklarını ölçmek amacıyla icat ettiği hassas terazilerle, kimya bilimine de önemli katkılarda bulundu. Öyle ki, icat ettiği ve "Mizanü'l-Hikme" (Hikmet Terazisi) adını verdiği bu hassas terazi ile yaptığı yoğunluk ve ağırlık ölçümleri, günümüz teknolojisi kullanılarak yapılan ölçümlerden pek farklı değildir.

Elementler ( Hazini'ye göre / Modern kimyaya göre )

Altın ................................. 19.05 / 19.26

Civa .................................. 13.56 / 13.59

Bakır ................................. 8.66 / 8.85

Pirinç ................................ 8.57 / 8.40

Demir ................................ 7.74 / 7.79

Kalay ................................ 7.32 / 7.29

Kurşun .............................. 11.32 / 11.35

Hazinî, Zîc-i Sanacarî (Yıldız Kataloğu) adlı eserinde, yıldızlar ve gezegenlerle ilgili bilgilere ve Selçuklu Devleti'nin enlem ve boylamlarına da yer vermiştir. '8216;Risale fi'l-Âlât' (Aletler Bilgisi) adlı kitapçığında ise gözlem aletlerini konu almıştır.

Musaoğulları

Benu Musa kardeşler, Abbasi Halifesi Memun (M.S. 813-833) ve onu izleyen halifeler zamanında, matematiksel bilimlerin gelişmesi yönünde etkin rol oynamış kişilerdi.

Topkapı Sarayı III. Ahmed Kütüphanesi'nde bulunan eserlerinde (A3474), sihirli kaplar, fıskiyeler, kandiller, bir dansimetre, bir körük ve bir kaldırma düzeninden bahsedilmektedir.

Hârizmi

9. Yüzyıl'da Hârizm'de dünyaya geldiği için Hârizmî adıyla tanınan ve büyük bir olasılıkla Türk olan Muhammed ibn Musa, Memun'un Bağdat'ta kurduğu Bilgelik Evi'nde bulunmuş ve bu kurumun kütüphanesinde matematik ve astronomi alanlarında araştırmalar yapmıştır. Aritmetik ve cebirle ilgili iki yapıtı, matematik tarihinin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir.

Hârizmî'nin cebirle ilgili bu yapıtı, 12. Yüzyıl'da Chesterlı Robert ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye tercüme edilmiştir. Yapıtların en ilginç yönlerinden biri, açıların, trigonometrik fonksiyonlarla ifade edildiğini gösteren bir takım tablolar ihtiva etmesidir. Bunların dışında, Hârizmî'nin yön bulmada kullanılan usturlabın biri yapımını ve diğeri de kullanımını anlatan iki eseri daha mevcuttur. Hârizmî, Batlamyus'un Coğrafya adlı yapıtını, "Kitâbu Sureti'l-Ard" (Yer'in Biçimi Hakkında) adıyla Arapça'ya tercüme etmiş ve böylece, Yunanlıların matematiksel coğrafyaya ilişkin bilgilerinin İslâm dünyasına girişinde önemli bir rol oynamıştır.

Ali Kuşçu

Semerkant Rasathanesi'nin Müdürlüğü'nü yaptığı sırada, Akkoyunlular adına Osmanlılarla barış görüşmelerinde bulunmak için İstanbul'a geldi. Fatih Sultan Mehmet'in büyük desteğini gördü ve Ayasofya Medresesi'nde görevlendirildi. Burada, Mirim Çelebi, Sarı Lütfü, Sinan Paşa gibi değerli bilim adamlarını yetiştirdi.

Bilhassa, astronomi ve matematik konularında çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunan Ali Kuşçu; Ayasofya Medresesi'nin çalışma programlarını da yeniden düzenlemiştir.

Semerkant Rasathanesi'nde iken 'Zic-i Uluğ Bey' (Uluğ Bey'in Yıldız Kataloğu) adlı eserin hazırlanması için gerekli gözlem ve hesaplamaları yaptı. Söz konusu eser, çağının en ileri kurumsal matematik bilgilerini içerir.

"Risaletü'l-Fethiye" adlı eseri ise 19. yüzyılda, İstanbul Mühendishanesi'nde (İstanbul Teknik Üniversitesi) ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu eserde, gök cisimlerinin yere olan uzaklığına yer vermiş; ayrıca dünya haritasını da kitabının sonuna eklemiştir. Burada yer kürenin eksenindeki eğikliği 23o30'17" olarak tespit etmiştir. Bu, günümüz modern astronomi verilerine oldukça yakın bir tespittir.

Şerafeddin Sabuncuoğlu

Fatih Sultan Mehmet döneminin ünlü doktoru ve tıp bilginidir. "Mücerrebname" adlı eserinde, kendi deney ve gözlemlerine yer vermiştir. Asıl çalışma alanı cerrahlık ve deneysel fizyolojidir. "Cerrahiyatü'l-Haniye" isimli eserinde, cerrahlıkla ilgili çalışmalarına yer vermiş ve yaptığı cerrahi müdahaleleri resimlerle tasvir etmiştir.

Bursalı Ali Münşi

Tıp bilimine yaptığı en önemli katkılardan biri 'Kınakına' hakkındaki çalışmasıdır. Burada bu ağacın kabuklarının humma, sıtma gibi hastalıklara iyi gelmesi ile ilgili gözlemlerine yer vermiştir.

Mercek Dergisi
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
islam bilim ve teknolojiye nasıl yön verdi?



otomatik kapılar, kuyulardan motorsuz su çeken aygıtlar, demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunlukları, zamanın göreceliği, otomatik kontrol sistemleri... Bunların hiçbiri, içinde bulunduğumuz yüzyılın keşifleri değildir; bunlar, 6–7 yüzyıl öncesine ait buluşlardır.

bilim ve teknoloji, yaşadığımız yüzyılda dünya tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile oldu. Tüm ülkelerde, yaşam koşullarını köklü ve süratli bir şekilde etkileyen teknoloji, artan dünya nüfusunun pek çok sorununa çözüm getirdi.​

dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı oldu. Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği uygarlık ve kültür alanındaki bu değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde başlamıştır?​

yukarıda saydığımız keşiflerin tamamı, dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan "islam uygarlığı"nın ürünüdür. Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının temelini kuran ayetlerine dayandıran müslümanlar o dönemde bile bilime sahip çıkmışlardır. Akıla ve bilgiye dayanan uygarlıkları, dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir.​

kuran'da, evrenin yaratılışı ve kainatın düzeni ile ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, doğada allah'ın varlığının delillerinin görülmesi, evrendeki her nesne ve varlığın birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine yol göstermiştir.​

teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır. Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan müslümanlar, ilerlemenin yolunu açmışlardır. Islam tarihinde, bilim dallarını tek tek incelediğimizde, hepsinin kaynağının kuran-ı kerim olduğunu, bilimin maddi-manevi herşeyin allah'ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini görmekteyiz.​


beşinci yüzyılın ikinci yarısında doğup gelişen islamiyet, deneye ve gözleme dayalı bilimin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.​

islam dünyasında yetişen bilim adamlarından cabir bin hayyan, 'kimyasal maddeleri, uçucu maddeler, uçucu olmayan maddeler, yanmayan maddeler ve madenler' olarak dört grupta toplar. Cabir bin hayyan'ın bu çalışması, modern kimyanın kurucusu olarak bilinen lavoisier'e öncülük eder. El-kindi, einstein'dan 1100 yıl önce 800 yılında, izafiyet teorisi ile uğraşır.​

el-kindi, "zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hız ve yavaşlık da hareketin sonucudur. Zaman, mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir, göğe doğru çıkan bir insan ağacı küçük görür, inen insan ise büyük görür" der.​

tıp ve eczacılıkta ibn-i sina ve razi gibi alimler, anatomi ve tedavi alanına pek çok yeni bilgi eklerken; tarih ve coğrafya bilimlerinde idrisi, hamevi ve taberi ve adını bu satırlara sığdıramayacağımız pek çok islam âlimi, bilimsel teorilerde önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. özellikle optik alanında, on birinci yüzyılda ibn-i heysem, bu bilim dalını tek başına yeniden inşa etmiştir. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan sabit bin kurra, astronomi alanındaki ilk büyük yeniliği gerçekleştirmiş, batlamyusçu sisteme dokuzuncu yıldızsız küreyi eklemiştir. Onüçüncü yüzyılda, bu sistemin karşılaştığı güçlükleri fark eden yine müslüman astronomlar olmuş ve batlamyusçu olmayan gezegen modellerini geliştirmişlerdir. Bunlar, gerçekten zamanlarının çok ilerisinde çalışmalardır. Söz konusu çalışmaları ile bilim tarihine adlarını yazdıran müslüman bilim adamları, devlet tarafından maddi-manevi destek görmüş, teşvik edilmiş, halk arasında itibar kazanmışlardır. Aynı dönemin avrupa'sında ise durum tamamen farklıdır. Bilime hizmet eden avrupalı bilim adamları, pek çok engelleme ile karşılaşıp kısıtlanmakta, hatta çalışmaları tamamen durdurulmak istenmekteydi.​

dünyanın eğimini hesaplayan fergani

harezmi, hint rakamlarına sıfır rakamını ekleyerek bugün kullandığımız rakamları oluşturuyor; fen bilimlerinde, deneyle sabit olmayan bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen ahmet fergani, enlemler arasındaki mesafeyi hesapladığı gibi, dünya'nın eksenindeki eğimi en doğru şekilde hesaplıyordu.​

trigonometrik bağlantıları bugünkü kullanılan şekliyle formülleştiren el-battani, 877 yılından 929 yılına kadar sürekli astronomik gözlemler yapar; tanjant ve kotanjant'ın tanımını yaparak sinüs, tanjant ve kotanjant'ın sıfırdan doksan dereceye kadar tablosunu hazırlar.​

ebubekir er-razi, cerrahide dikiş malzemesi olarak ilk kez hayvan bağırsağını kullanır; tıp biliminde deney ve gözlemin çok önemli olduğundan bahseder ve başhekimi olduğu hastanede görev alacak olan doktorların uzmanlaşmaları gerektiğini söyler.​

ebü'l-vefa trigonometriye sekant ve kosekant kavramlarını kazandırır. Gözün görülebilir cisimler doğrultusunda ışınlar yaydığını söyleyen öklid ve batlamyus'a karşı; "görülecek cismin şekli, ışık vasıtasıyla gözden girer ve orada mercekler vasıtası ile nakledilir" diyerek, yaptığı sayısız denemelerle 'göze gelen uyarıların görme sinirleri ile beyne iletildiğini' söyleyen ibnü-l-heysem ise optik biliminin öncüsüdür.​

çeşitli maddelerin birbirinden ayırt edilme yollarından birinin, maddelerin özgül ağırlıkları olduğunu söyleyerek, sıcak su ile soğuk su arasındaki özgül ağırlık farkını tespit eden el-beyruni; 973 yılında "bilimsel çalışmaların, deneylerle ispat edilmesi gerektiğini ve belgelere dayanmasının zorunlu olduğunu" söyler. Ibnu'n-nefis, 1200'lü yıllarda, küçük kan dolaşımını keşfeder.​

bütün islam ülkelerinde matematik, tıp, uzay bilimleri ve daha birçok ilimin okutulduğu eğitim kurumları, rasathaneler; dönemin en gelişmiş teçhizatları ile donatılmış hastaneler, herkese açık kütüphaneler bulunmaktaydı. Bağdat, harran ve endülüs başta olmak üzere mısır, kuzey afrika ve doğu fırat çevresindeki birçok islam şehrinde, eğitim sistemi ve ilim, söz konusu döneme örnek teşkil edecek düzeyde geliştirilmişti. Müslümanlar, yaşadıkları şehirleri uygarlık merkezleri haline getirmişlerdi. Bunlardan biri olan kurtuba, hastaneleri, kütüphaneleri ve orta avrupa'dan öğrencilerin eğitim görmek üzere geldiği okulları ile avrupa'nın en modern şehri olarak bilinmekteydi.​

bilimin müslüman öncüleri

ebul iz el cezeri

xiii. Yüzyılın başında, diyarbakır artuklu sarayı'nda 32 yıl başmühendislik görevi yaptı. El cezeri, su saatleri, otomatik kontrol düzenleri, fıskiyeler, kan toplama kapları, şifreli anahtarlar ve robotlar gibi, pratik ve estetik birçok düzeni tasarlayan ve bunların nasıl gerçekleştirileceğini anlatan "kitab-el hiyal" adlı kitabın yazarıdır.​

cezeri, tarihte sibernetiğin kurucusudur. Sibernetik; haberleşme, denge kurma ve ayarlama bilimidir. Insanlarda ve makinelerde bilgi alışverişi, kontrolü ve denge durumunu inceler. Bu bilim, zamanla gelişerek bilgisayarların ortaya çıkmasına imkan tanımıştır.​

sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda; fransızlar descartes ve pascal'ı; almanlar leibniz'i, ingilizler de r. Bacon'ı öne sürseler de, aslında cezerî bunu ortaya koyan ve i-lim dünyasına sunan ilk bilgindir.​

hazini

hazinî, ölçü ve tartı teorilerine yaptığı katkı ile tanınır. Bilime yaptığı diğer bir önemli katkı da yerçekimi hakkındaki görüşleridir. Hazinî, newton'dan 500 yıl önce, "her cismi yer kürenin merkezine doğru çeken bir güç" olduğunu söylemiştir. Roger bacon'dan yüzyıl önce de, dünyanın merkezine doğru yaklaştıkça, suyun yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır.​

hazinî, kimyasal maddelerin yoğunluk ve özgül ağırlıklarını ölçmek amacıyla icat ettiği hassas terazilerle, kimya bilimine de önemli katkılarda bulundu. öyle ki, icat ettiği ve "mizanü'l-hikme" (hikmet terazisi) adını verdiği bu hassas terazi ile yaptığı yoğunluk ve ağırlık ölçümleri, günümüz teknolojisi kullanılarak yapılan ölçümlerden pek farklı değildir.​

elementler ( hazini'ye göre / modern kimyaya göre )​

altın ................................. 19.05 / 19.26​

civa .................................. 13.56 / 13.59​

bakır ................................. 8.66 / 8.85​

pirinç ................................ 8.57 / 8.40​

demir ................................ 7.74 / 7.79​

kalay ................................ 7.32 / 7.29​

kurşun .............................. 11.32 / 11.35​

hazinî, zîc-i sanacarî (yıldız kataloğu) adlı eserinde, yıldızlar ve gezegenlerle ilgili bilgilere ve selçuklu devleti'nin enlem ve boylamlarına da yer vermiştir. '8216;risale fi'l-âlât' (aletler bilgisi) adlı kitapçığında ise gözlem aletlerini konu almıştır.​

musaoğulları

benu musa kardeşler, abbasi halifesi memun (m.s. 813-833) ve onu izleyen halifeler zamanında, matematiksel bilimlerin gelişmesi yönünde etkin rol oynamış kişilerdi.​

topkapı sarayı iii. Ahmed kütüphanesi'nde bulunan eserlerinde (a3474), sihirli kaplar, fıskiyeler, kandiller, bir dansimetre, bir körük ve bir kaldırma düzeninden bahsedilmektedir.​

hârizmi

9. Yüzyıl'da hârizm'de dünyaya geldiği için hârizmî adıyla tanınan ve büyük bir olasılıkla türk olan muhammed ibn musa, memun'un bağdat'ta kurduğu bilgelik evi'nde bulunmuş ve bu kurumun kütüphanesinde matematik ve astronomi alanlarında araştırmalar yapmıştır. Aritmetik ve cebirle ilgili iki yapıtı, matematik tarihinin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir.​

hârizmî'nin cebirle ilgili bu yapıtı, 12. Yüzyıl'da chesterlı robert ve cremonalı gerard tarafından latinceye tercüme edilmiştir. Yapıtların en ilginç yönlerinden biri, açıların, trigonometrik fonksiyonlarla ifade edildiğini gösteren bir takım tablolar ihtiva etmesidir. Bunların dışında, hârizmî'nin yön bulmada kullanılan usturlabın biri yapımını ve diğeri de kullanımını anlatan iki eseri daha mevcuttur. Hârizmî, batlamyus'un coğrafya adlı yapıtını, "kitâbu sureti'l-ard" (yer'in biçimi hakkında) adıyla arapça'ya tercüme etmiş ve böylece, yunanlıların matematiksel coğrafyaya ilişkin bilgilerinin islâm dünyasına girişinde önemli bir rol oynamıştır.​

ali kuşçu

semerkant rasathanesi'nin müdürlüğü'nü yaptığı sırada, akkoyunlular adına osmanlılarla barış görüşmelerinde bulunmak için istanbul'a geldi. Fatih sultan mehmet'in büyük desteğini gördü ve ayasofya medresesi'nde görevlendirildi. Burada, mirim çelebi, sarı lütfü, sinan paşa gibi değerli bilim adamlarını yetiştirdi.​

bilhassa, astronomi ve matematik konularında çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunan ali kuşçu; ayasofya medresesi'nin çalışma programlarını da yeniden düzenlemiştir.​

semerkant rasathanesi'nde iken 'zic-i uluğ bey' (uluğ bey'in yıldız kataloğu) adlı eserin hazırlanması için gerekli gözlem ve hesaplamaları yaptı. Söz konusu eser, çağının en ileri kurumsal matematik bilgilerini içerir.​

"risaletü'l-fethiye" adlı eseri ise 19. Yüzyılda, istanbul mühendishanesi'nde (istanbul teknik üniversitesi) ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu eserde, gök cisimlerinin yere olan uzaklığına yer vermiş; ayrıca dünya haritasını da kitabının sonuna eklemiştir. Burada yer kürenin eksenindeki eğikliği 23o30'17" olarak tespit etmiştir. Bu, günümüz modern astronomi verilerine oldukça yakın bir tespittir.​

şerafeddin sabuncuoğlu

fatih sultan mehmet döneminin ünlü doktoru ve tıp bilginidir. "mücerrebname" adlı eserinde, kendi deney ve gözlemlerine yer vermiştir. Asıl çalışma alanı cerrahlık ve deneysel fizyolojidir. "cerrahiyatü'l-haniye" isimli eserinde, cerrahlıkla ilgili çalışmalarına yer vermiş ve yaptığı cerrahi müdahaleleri resimlerle tasvir etmiştir.​

bursalı ali münşi

tıp bilimine yaptığı en önemli katkılardan biri 'kınakına' hakkındaki çalışmasıdır. Burada bu ağacın kabuklarının humma, sıtma gibi hastalıklara iyi gelmesi ile ilgili gözlemlerine yer vermiştir.​


mercek dergisi




selamün aleyküm mücahide kardeşim
allah'a emanet olunuz

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Mustafa Saka TIKLA.

Yeni Teslis: Doğal Takıl, Tenini Kutsa, Bilime İnan!

Ağız alışkanlığı ile “Hristiyan mezhebleri” diyoruz ama mezheb değiller; her biri ayrı bir religyon, tek doğru religyon olduğu iddiasındaki fırkalar, fraksiyonlar, sekteler...


“Baba-Oğul-Kutsal Ruh” ortak kelimeleri...

Bu varlıkların sıfatları bahis mevzuu olduğunda, her biri farklı ve muğlâk şeyler söylüyor ve her biri diğerini kâfir sayıyor.

Geçen yıl Romanshorn Mevlânâ Câmii’nde, “Hristiyanlık nedir, İslâm’ın Protestanlaştırılması ne demektir?” başlığıyla verdiğim seminer vesîlesiyle tekrar gördüm ki Hristiyan akîdesini anlamak da, anlatabilmek de çok zor; çok karmaşık, içinden çıkılamaz çelişkiler ve açmazlarla dolu...

Baba kim, Oğul nereden çıktı, Kutsal Ruh neyin nesi?!

“Atanasian İman Açıklaması(!)”na göre: “Baba anlaşılmaz, Oğul anlaşılmaz, Kutsal Ruh anlaşılmaz”dır?!

Peki İsa neden insanî değil?

Niçin hiç tebessüm etmez, espri yapmaz meselâ?

Hayır, O bir Tanrı ise, neden bu kadar âciz?

“Tanrı İsa”ya mukâbil, Nikos Kazancakis’in “Günaha Son Çağrı”sı ile “Da Vinci Kod” emsâli eserlerdeki “İnsan İsa” arayışı büsbütün yersiz mi?!

Hristiyan akîdesinin çelişkilerini alt alta sıralayıvermek kolay elbette...

Peki ya ben de bir Hristiyan çocuğu olsaydım ve İslâm’la nasiplenmek şerefinden mahrum kalsaydım; intihar mı ederdim, ateist mi olurdum, budist mi, agnostik mi, anarşist mi, hedonist mi?

Ne zaman böyle bir empati kurmaya kalksam içinde yaşadığım toplumla, kendimi kaçarken görüyorum hep.

Evet, İslâm’a teslim olmak dışındaki ihtimâllerin her biri bir “füg” ve hepsini yaşıyor Batı; kaçıyor...

Bir teslisten yine bir teslise kaçıyor...

Reform, Rönesans ve Aydınlanma; Eşitlik (égalité), Özgürlük (légalité), Kardeşlik (fraternité) de bir “füg”dü, bir teslisten başka bir teslise kaçıştı...

Postmodern teslis de bir füg: Bio – Derma – Loji.

“Füg”, Yunanca “terketmek, gitmek” anlamındaki “fevgo” kelimesinden gelir; “kaçış sendromu” diye çevrilebilir.

Bu yeni teslis akîdesi tabiî çok yalın ve anlaşılır; eşek bile anlar: “Doğal takıl, tenini kutsa, bilime inan!”

Eski teslisteki “Oğul”un yerini “Bio” alıyor bu yeni tesliste...

Sen tanrının oğlusun, hatta tanrısın; yırt bütün kateşizmaları, eşekler gibi özgür ol, doğal takıl, gönlünce yaşa, ye, iç, çiftleş...

“Derma” ise “ten” demek oluyor...

Tene itibar etmemeyi, hatta hiç yıkanmayıp teni kirli bırakarak ruhu arındırmayı idealize eden, “Kutsal Ruh”a inanan eski teslisin aksine “hijyen” idealize ediliyor yeni tesliste ve “ten” kutsanıyor...

“Kutsal Ten”!!!

«Geçen hafta bir gün 11. katta asansörü çağırdım. Asansör geldiğinde boştu. Adımımı attığımda, ağır bir ten ve ter kokusu burnuma çarptı. Dayanılacak gibi bir koku değildi. Belli ki benden önce asansöre binen biri veya birileri tenindeki bu ağır kokuyu orada bırakmıştı. İşte o an panik atağım başladı. Korkum şuydu: “Ya asansör ara katlarda durur ve binen kişi şüpheli gözlerle bana bakıp o kokunun benden kaynaklandığını düşünürse...” (...) Hayatta bütün iftiralara, bütün aşağılanmalara, eleştirilere tahammül edebilirim. Ediyorum da. Ama böyle bir şeye asla. O an ölebilirim.» (Salyangozcu)

Eski teslisteki “Baba”nın yerini de elbette “Bilim” alıyor.

Bilim, Loji, Logos...

«En arhî în o lôgos ke o lôgos în pros ton Theon ke Theos în o lôgos: Logos ibtidâda mevcûd idi ve Logos Tanrı’nın nezdinde idi ve Tanrı Logos idi...»

Böyle başlıyordu Yuhanna İncili; “Tanrı Logos idi”...

Logos Tanrı oluyor yeni tesliste...

Nasıl olmasın ki?!

Bir bilim adamı olduğunuzu düşünün; her teori ve her buluşunuz dininizin bir akîdesini yıksın!

Mesela günde beş kere abdest almanın cilt kanserine yol açtığını görün bilimsel bir kesinlikle...

İslâm’ın emrettiği şekilde örtünmenin kadınlarda uyuza ve kelliğe sebep olduğunu ispatlamış olun bir müslüman bilim adamı olarak...

Zekât müessesesinin aslında bir sömürü düzeni olduğunu söylemek zorunda kalın bir müslüman iktisatbilimci olarak...

Namaz kılan insanlarda yaygın olarak unutkanlık ve erken bunama görüldüğünü itiraf etmek zorunda kalın bilim namusunuz gereği...

Bu örnekleri uzatın uzatabildiğiniz kadar...

Ve şimdi bir düşünün!

Nasıl bir inanç sarsıntısı, nasıl bir iç yıkım, nasıl bir travma ve katastrofi, nasıl bir kişilik yarılması ve şizofreni yaşardınız?!

Bunların hepsini yaşadı Batılı; yaşıyor...

«2005 yılının yıldızlı bir gecesiydi. Gökova Körfezi’nde bir iskelenin ucunda tek başıma oturuyordum. Elimde bir kadeh şarap vardı. Bir dolunay gecesiydi. (...) Kendimi, sadece bana ait muazzam bir caminin içinde hissettim. Tek kişilik bir iman, tek kişilik bir cemaat ve tek kişilik bir tarikat. Hallac-ı Mansur’u hatırladım. “Enel Hak” nidası, kulaklarımda çınladı. (...) Uykuya dalmadan önce işittiğim son ses, elimden düşen kitabın çıkardığı sesti. Pascal Picq’in “Nouvelle Historie de l’Homme” adlı kitabını okuyordum. Henüz başlamıştım ve daha ilk sayfalarda, Freud’dan yapılma şu alıntı kafama takılmıştı. “Yüzyıllar boyunca bilim, insanlığın onurunda iki yara açmıştır: Birincisi, dünyanın evrenin merkezi değil de, hayal edilmesi bile güç olan büyüklükteki dünyalar sisteminde küçücük bir nokta olduğunu gösterdiğinde. İkincisi ise, biyolojinin insanın özel bir varlık olarak yaratılmış olma ayrıcalığını elinden alarak onun hayvanlar âleminin bir parçası olduğunu ortaya koyduğunda” (...) Müslümanlıktan uzaklaşıyor muyum? Kesinlikle hayır. Ama kendime tek kişilik bir cemaat yaratıyorum. Bir Hindu gibi, kendi tapınağımı gittiğim her yere taşıyorum. (...) İnanmak tek kişilik bir eylemdir. O mezhebin mensubu tek kişidir.» (Salyangozcu)

Bu yazı içinde iki yerde kendisinden alıntı yaptığım “Salyangozcu”, Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’tür... Birinci alıntı 8 Mart 2007, ikinci alıntı ise 4 Mart 2007 tarihli yazılarından...

Hürriyet isimli Pantheon’un 11. katında kendini bir tanrı zanneden, bazen ölümlülerin yaşadığı alt katlara inerken asansörde ten kokularına maruz kalan, kendi tek kişilik tapınağında kendine tapan, kılları ağarmış kıçının b.klu tenini kutsayıp duran kart bir eşeğin şen sıpa gibi zıplama numaraları değil aslında yazımın konusu. O eşek, “Yeni Telis”in Türkiye pastörüdür ve müslüman mahallesinde salyangoz satmaktır görevi. Salyangozcu’dan yaptığım alıntılardan ikincisinin içindeki alıntıdır asıl üzerinde durmak istediğim; Pascal Picq’in Freud’e atfen söylediği söz:

“Yüzyıllar boyunca bilim, insanlığın onurunda iki yara açmıştır: Birincisi, dünyanın evrenin merkezi değil de, hayal edilmesi bile güç olan büyüklükteki dünyalar sisteminde küçücük bir nokta olduğunu gösterdiğinde. İkincisi ise, biyolojinin insanın özel bir varlık olarak yaratılmış olma ayrıcalığını elinden alarak onun hayvanlar âleminin bir parçası olduğunu ortaya koyduğunda.”

Yorumunu merhum Aliya’dan okuyalım:

«Arap bilim adamı Birûnî, Kopernik’ten beş asır önce dünyanın hem kendi ekseni etrafında hem de güneş etrafında döndüğünü söylemişti. O bu beyanlarından dolayı ne sapkın olarak ilân edildi, ne de öğretisi dine aykırı görüldü. Bu, toplumun daha liberal bir tavra sahip olmasından kaynaklanmıyordu. Kopernik’in güneş merkezli sistemi Hristiyan âlem idrakiyle çatışıyordu. Çatışma dünya ve onun konumuyla ilgili değildi. Kopernik, insanı, Dünya ile birlikte çevredeki bir daireye yerleştirmişti. Artık ne dünya ne de insan âlemin merkezini teşkil ediyordu. Bu durum, Hristiyanlık için son derece yıkıcı olabilirdi; ama herhangi bir üstün insan fikriyle yüklü olmayan İslâm’ı sarsamazdı. Oysa insanı Tanrıyla özdeşleştirmeye (“İnsan Tanrı”) hazır olan bir öğreti, Kopernik’in nazariyesini affedilmez bir sapkınlık ve mümtaz anlayışlarından birine saldırı olarak görmek zorundaydı. Bu, Kopernik ile Birûnî’ye yönelik farklı tepkileri ve onların farklı akıbetlerini açıklar.» (Aliya İzzetbegoviç, Zindandan Notlar, Klasik, s.260-261)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
DEVAMI..
Kıssadan hisse:

1- Demek Hristiyanlık, “maksat bilime düşmanlık olsun” diye karşı gelmiyormuş dünyanın dönmesine ve sâir bilimsel verilere. İslâm da, “maksat bilim sevilsin” diyor değil; gaye, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bilimsel ve teknolojik bütün buluşlar da, Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle, “Allah’ı arayan insanın yolda buldukları”dır.

2- İki yüz yıldır bütün üniversiteler ve modern bilim mahfilleri gayrimüslimlerin elinde olduğu hâlde İslâm’ın prensiplerinden biri bile bilimsel olarak yalanlanamamış olsa da, “İslâm bilime uygundur” ifâdesi şu bakımdan yanlıştır: Uyulması gereken İslâm’dır; bilimin İslâm’a uygun olması gerek.

3- “İslâm bilimsel bir dindir” falan demek, saçmalamaktır. Din (İslâm) mutlak doğrular manzûmesidir. Bilimin doğruları ise mutlak olamaz! Logik der Forschung (Bilimsel Araştırmanın Mantığı) yazarı Avusturyalı bilim adamı Karl Popper’a göre meselâ, bilimde “falsifiability” gereklidir: “Bilimsel kuramlar mutlak doğru olamazlar ama yanlışlanabildikçe hakikate en yakın hâle gelebilirler.” İslâm ise tarihsel (zamanla mukayyet) değildir. Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle: “Çağlar üstü Mutlak Hakikat”tir İslâm!

4- Hep Hristiyanlık’tan bahsettik ama Yahudilik için de geçerlidir bu makaledeki tüm eleştiriler; hem de fazlasıyla... İlk teslisin mimarı Pavlos, yahudidir. İkinci ve üçüncü teslisin mimarları da yahudi... Yahudilik, korkunç bir “falsifikasyon” hareketidir! Popper’ın bahsettiği bilimsel falsifiability ile alâkası yoktur bu falsifikasyonun; düpedüz çarpıtma ve tahrifatçılık demektir. Fitne, fücûr, fesat... Müslüman mahallesindeki salyangozcular da tam olarak bu işi yapıyor.

5- Batı Kütüphânelerinde “İslâm Bilimi” diye sayısız eser olmasına mukabil, “Hristiyanlık Bilimi” veya “Yahudilik Bilimi” diye bir şey yoktur. Yahudi ve Hristiyan kalarak bilim yapılamamıştır. Yahudi ve Hristiyan kökenli bilim adamlarının havraya ve kiliseye gidenleri de dahil hepsi bu yüzden ya ateisttir ya agnostiktir veya bilmem nedir...

6- İslâm’a teslim olmak dışındaki ihtimâllerin her biri bir “füg”dür!!!

Mustafa SAKA


22 Mart 2007 (Aylık Dergisi Nisan 2007 Sayısı)

mim.saka@googlemail.com
 

Zeki.42

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
447
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Allah razı olsun yazıyı tamamen okuymadım ama bildiğim kadarı ile ilk bilim adamları islam ailmleriydi
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
DEVAMI..

Kıssadan hisse:

1- Demek Hristiyanlık, “maksat bilime düşmanlık olsun” diye karşı gelmiyormuş dünyanın dönmesine ve sâir bilimsel verilere. İslâm da, “maksat bilim sevilsin” diyor değil; gaye, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bilimsel ve teknolojik bütün buluşlar da, Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle, “Allah’ı arayan insanın yolda buldukları”dır.

2- İki yüz yıldır bütün üniversiteler ve modern bilim mahfilleri gayrimüslimlerin elinde olduğu hâlde İslâm’ın prensiplerinden biri bile bilimsel olarak yalanlanamamış olsa da, “İslâm bilime uygundur” ifâdesi şu bakımdan yanlıştır: Uyulması gereken İslâm’dır; bilimin İslâm’a uygun olması gerek.

3- “İslâm bilimsel bir dindir” falan demek, saçmalamaktır. Din (İslâm) mutlak doğrular manzûmesidir. Bilimin doğruları ise mutlak olamaz! Logik der Forschung (Bilimsel Araştırmanın Mantığı) yazarı Avusturyalı bilim adamı Karl Popper’a göre meselâ, bilimde “falsifiability” gereklidir: “Bilimsel kuramlar mutlak doğru olamazlar ama yanlışlanabildikçe hakikate en yakın hâle gelebilirler.” İslâm ise tarihsel (zamanla mukayyet) değildir. Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle: “Çağlar üstü Mutlak Hakikat”tir İslâm!

4- Hep Hristiyanlık’tan bahsettik ama Yahudilik için de geçerlidir bu makaledeki tüm eleştiriler; hem de fazlasıyla... İlk teslisin mimarı Pavlos, yahudidir. İkinci ve üçüncü teslisin mimarları da yahudi... Yahudilik, korkunç bir “falsifikasyon” hareketidir! Popper’ın bahsettiği bilimsel falsifiability ile alâkası yoktur bu falsifikasyonun; düpedüz çarpıtma ve tahrifatçılık demektir. Fitne, fücûr, fesat... Müslüman mahallesindeki salyangozcular da tam olarak bu işi yapıyor.

5- Batı Kütüphânelerinde “İslâm Bilimi” diye sayısız eser olmasına mukabil, “Hristiyanlık Bilimi” veya “Yahudilik Bilimi” diye bir şey yoktur. Yahudi ve Hristiyan kalarak bilim yapılamamıştır. Yahudi ve Hristiyan kökenli bilim adamlarının havraya ve kiliseye gidenleri de dahil hepsi bu yüzden ya ateisttir ya agnostiktir veya bilmem nedir...

6- İslâm’a teslim olmak dışındaki ihtimâllerin her biri bir “füg”dür!!!

Mustafa SAKA



22 Mart 2007 (Aylık Dergisi Nisan 2007 Sayısı)








Allah razı olsun.
Selam ve dua ile....

 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Allah celle celalühü razı olsun kardeşlerim
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Modern bilimin temelini Müslümanlar attı

14 Aralık 2009
İslam ve bilimler tarihi konusunda yaptığı 50 yıllık çalışmaları ve esreleriyle dünyada en önemli isim kabul edilen Prof. Dr. Fuat Sezgin...
İslam ve bilimler tarihi konusunda yaptığı 50 yıllık çalışmaları ve esreleriyle dünyada en önemli isim kabul edilen Prof. Dr. Fuat Sezgin, modern bilim ve teknolojinin 7. yüzyıldan itibaren Müslüman bilim adamları tarafından meydana getirildiğini söyledi.

Dünyaca tanınmış İslami İlimler Uzmanı ve aynı zamanda Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Şeref Üyesi olan Prof. Dr. Fuat Sezgin, "Müslümanların Astronomi Tarihindeki Yeri" konulu bir seminer verdi.

İstanbul Gülhane Parkı'nda bulunan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Konferans Salonu'nda düzenlenen seminere, bazı bilim adamları ve öğrencilerin de aralarında bulunduğu yaklaşık 250 kişi katıldı. İslam ve bilimler tarihi konusunda yaptığı 50 yıllık çalışmaları ve esreleriyle dünyada en önemli isim kabul edilen Prof. Dr. Fuat Sezgin, sanıldığı gibi modern bilim ve teknolojinin 16. yüzyıl Batı dünyası tarafından değil, 7. yüzyıldan itibaren Müslüman bilim adamları tarafından meydana getirildiğini belgeleriyle bir kez daha ispatladı.

Birçok ilkler
Prof. Dr. Sezgin, "Müslümanlar, matematikte, astronomide, fizikte, tıpta çok büyük merhalelere ulaşmışlardır. Biz bunu gözden kaçırıyoruz. Gerçeğe yakın ilk dünya haritasının çizilmesi, dünyanın enlem ve boylam derecelerinin ölçümü, saatin 60 dakikaya bölünmesi, ilk rasathanenin kurulması Müslüman bilim adamları tarafından gerçekleştirilmiştir. Müslümanların, İslam'ın doğuşunun ilk 20 ila 30 yılları arasında bütün Arap yarımadasını, Mısır, Suriye, Irak ve İran'ın büyük bir kısmını zapt etmekle, geç antik dünyasının kültür merkezlerini kazanmıştı.

Dağınık kültür merkezlerinde beslenen bilimler, İslam dünyasında yeni bir kıvılcım noktası bulmuştur" dedi. Prof. Fuat Sezgin'in astronomi, tıp, coğrafya, kimya, denizcilik, saatler, fizik dallarındaki tüm bu keşiflerle ilgili oluşturduğu eserler Gülhane Parkı'ndaki müzede sergileniyor.
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Modern bilimin temelini Müslümanlar attı

14 Aralık 2009
İslam ve bilimler tarihi konusunda yaptığı 50 yıllık çalışmaları ve esreleriyle dünyada en önemli isim kabul edilen Prof. Dr. Fuat Sezgin...
İslam ve bilimler tarihi konusunda yaptığı 50 yıllık çalışmaları ve esreleriyle dünyada en önemli isim kabul edilen Prof. Dr. Fuat Sezgin, modern bilim ve teknolojinin 7. yüzyıldan itibaren Müslüman bilim adamları tarafından meydana getirildiğini söyledi.

Dünyaca tanınmış İslami İlimler Uzmanı ve aynı zamanda Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Şeref Üyesi olan Prof. Dr. Fuat Sezgin, "Müslümanların Astronomi Tarihindeki Yeri" konulu bir seminer verdi.

İstanbul Gülhane Parkı'nda bulunan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Konferans Salonu'nda düzenlenen seminere, bazı bilim adamları ve öğrencilerin de aralarında bulunduğu yaklaşık 250 kişi katıldı. İslam ve bilimler tarihi konusunda yaptığı 50 yıllık çalışmaları ve esreleriyle dünyada en önemli isim kabul edilen Prof. Dr. Fuat Sezgin, sanıldığı gibi modern bilim ve teknolojinin 16. yüzyıl Batı dünyası tarafından değil, 7. yüzyıldan itibaren Müslüman bilim adamları tarafından meydana getirildiğini belgeleriyle bir kez daha ispatladı.

Birçok ilkler
Prof. Dr. Sezgin, "Müslümanlar, matematikte, astronomide, fizikte, tıpta çok büyük merhalelere ulaşmışlardır. Biz bunu gözden kaçırıyoruz. Gerçeğe yakın ilk dünya haritasının çizilmesi, dünyanın enlem ve boylam derecelerinin ölçümü, saatin 60 dakikaya bölünmesi, ilk rasathanenin kurulması Müslüman bilim adamları tarafından gerçekleştirilmiştir. Müslümanların, İslam'ın doğuşunun ilk 20 ila 30 yılları arasında bütün Arap yarımadasını, Mısır, Suriye, Irak ve İran'ın büyük bir kısmını zapt etmekle, geç antik dünyasının kültür merkezlerini kazanmıştı.

Dağınık kültür merkezlerinde beslenen bilimler, İslam dünyasında yeni bir kıvılcım noktası bulmuştur" dedi. Prof. Fuat Sezgin'in astronomi, tıp, coğrafya, kimya, denizcilik, saatler, fizik dallarındaki tüm bu keşiflerle ilgili oluşturduğu eserler Gülhane Parkı'ndaki müzede sergileniyor.







A'lamenittebeğalhüda
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İbn Batuta, Brezilya'da okullara giriyor

ibn_batuta01.jpg

03 Mart 2010
Ünlü Müslüman seyyah ve tarihçi İbn Batuta, Brezilya'da ortaöğretim ve yüksek okullarda müfredata giriyor.
Brezilya Milli Eğitim Bakanlığı, ortaöğretim ve yüksek okullarda okutulan tarih kitaplarının Afrika tarihi bölümünde ünlü Müslüman seyyah İbn Batuta'yı okutmaya hazırlanıyor.
14. yüzyılda yaşayan ve 30 senesini seyahat ederek harcayan İbn Batuta'nın dönemin Afrika'sını ve kıtanın sosyolojisini anlatması açısından önemli olduğunu belirten Rio Grande do Sul Üniversitesi tarihçilerinden José Rivair Macedo bunun ülke açısından çok önemli bir tarihi yaklaşım olarak değerlendirdi.
Ülke ajanslarından ANBA'nın haberine göre José Rivair Macedo'nun öncülülüğünde ve Brezilya Milli Eğitim Bakanlığı'nın desteğinde hazırlanan İbn Batuta'nın hayatının öncelikle belgesel film haline getirileceği belirtildi. Ajans belgeselin yazılı bir hale getirip ülkedeki okul müfredatına dahil edileceğini de bildirdi.
İbn Batuta’nın Sahra Çölü’nü geçen, dönemin tek seyyahı olduğunu söyleyen Brezilyalı tarihçi, Mali İmparatorluğu’nu da tarihe yazınsal anlamda kazandıran tek görgü tanığı olduğunu söyledi. Batuta’nın Afrika’nın belli bir dönemine ait en öneli şahit olduğunu söyleyen Macedo, İbn Batuta’nın Marco Polo’nun batıdaki değerinin altında olmadığını da sözlerine ekledi.
İBN BATUTA KİMDİR?
Ortaçağ’ın en önemli seyyahlarından biri olan İbn Batuta, 24 Şubat 1304’te Fas’ın Tanca şehrinde doğdu. Berberi asıllı olan Batuta’nın hayatını hac kararı aldığı zaman değişir, onlarca ülkeyi gezen Batuta, Afrika, Asya ve Avrupa’yı gezerek gezilerini Rıhlet-ü İbn Batûta adlı eserinde toplamıştır. 1369 yılında Fas’ın Fas şehrinde hayatını kaybetmiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt