Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İSLÂM'DA YÖNETİM NİZAMI Halife’nin Yönetimi Altında Bulunanların İşlerini İdare Key (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
İSLÂM'DA YÖNETİM NİZAMI

Halife’nin Yönetimi Altında Bulunanların İşlerini İdare Keyfiyeti

Halife’nin kendi görüş ve içtihadına göre yönetimi altındakilerin işlerini yönetme hususunda mutlak bir hakkı vardır. Ancak maslahatı gerekçe göstererek şer’î herhangi bir hükme muhalefet etmesi caiz değildir. Ülke ekonomisine darbe vurmadığı sürece ülkenin sanayisini koruma gerekçesiyle tebaasının başka ülkelerden mal ithaline engel olamaz. Sömürüyü engelleme gerekçesiyle fiyat sınırlandırması ve tespiti yapamaz. Zorunluluk olmadıkça, mesken bulmayı kolaylaştırmak gerekçesiyle mal sahibini mülkünü ücretle kiraya vermeye mecbur edemez ve bunun gibi şeriatın hükümlerine muhalif olan başka işleri yapmaz. Mubah olan bir şeyi haram kılması caiz olmadığı gibi haram olan bir şeyi de mubah kılamaz.

Çünkü Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:"İmam çobandır ve güttüklerinden sorumludur.” [1] Bu hadis gereğince, görüş ve içtihadına havale edilmiş beytülmaldaki mallarda tasarrufta bulunmak, tek bir mesele hakkında insanları muayyen bir görüşü kabul etmeye zorlamak gibi şeriat tarafından Halife’nin yetkisine bırakılan hükümler vardır. Bu hadis Halife’ye, herhangi bir şeyle kayıtlı olmaksızın mutlak olarak tebaanın işlerini gereği gibi gözetme hakkı tanımaktadır. Beytülmala dair hükümlerde herhangi bir görüşü kabul etmesi, ordunun hazırlanması, valilerin tayin edilmesi ve bunların dışında Halife’ye verilmiş olan yetkiler, kayıtsız olarak mutlak bir şekilde verilmiştir. Tüm bunlar Halife’nin işleri yönetirken kendi görüşüne göre ve herhangi bir kayıt söz konusu olmaksızın yürüteceğinin delilidir. Bu hususlarda ona itaat farzdır, ona isyan etmek de günahtır.

Şu kadarı var ki, böyle bir yönetimin şer’î nasslara uygun bir şekilde cereyan etmesi gerekir. Yetki mutlak olarak verilmiş olsa bile bu yetkilerin mutlaklığı şeriat ile kayıtlandırılmıştır. Yani bu mutlak yetkiler şeriatın hükümlerine uygun olmalıdır. Mesela dilediği şekilde vali tayin etme yetkisine sahip görülmüştür. Fakat kafiri, çocuğu veya kadını vali olarak tayin etme yetkisine sahip değildir. Çünkü şeriat böyle bir tayini yasaklamıştır. Yönetimi altında bulunan ülke sınırları içerisinde kafir devletlerin elçilik açmalarına izin verme hakkına sahiptir. Böyle bir yetki kendisine mutlak şekilde verilmiştir. Fakat elçiliği, İslâm topraklarına egemen olma aracı olarak kullanmak isteyen kafir bir devlete elçilik açma izni veremez. Çünkü şeriat böyle bir şeyi yasaklamıştır. Bütçenin bölümlerini ve her bir bölüm için gerek görülen meblağı tayin edebilir. Fakat beytülmalın gelirleriyle karşılanması mümkün olmayan bir baraj inşası için -vergi toplayacağı gerekçesiyle- bütçeye bir bölüm koyamaz. Çünkü böyle bir barajın inşasına ihtiyaç olmayabilir. Bu durumda ise baraj yapılacağı gerekçesi ile halktan vergi toplamak caiz değildir. Halife şeriatın kendisine vermiş olduğu hususlarda yönetim işlerini görmekte mutlak bir salahiyete ve yetkiye sahiptir. Fakat bu mutlak yetki şeriatın hükümleriyle kayıtlıdır.

Halife’nin işleri yönetmekte mutlak bir hakka sahip olması, ülke işlerini yönetmek için uygun göreceği kanunları koyma hakkına sahip olduğu anlamına gelmez. Bu mutlak yetki, tasarrufta bulunması mubah olan alanlarda uygun göreceği şekilde kendi görüşüne göre tasarrufta bulunması anlamına gelmektedir. Kendi görüşüne göre hareket etmesinin mubah kabul edildiği alanlarda kanun koymak hakkı vardır. O vakit de ona itaat etmek icap eder. Çünkü şeriat böyle bir alanda görüşüne göre tasarrufta bulunma hakkını vermiş ve bize de ona itaatı emretmiştir. Bu nedenle Halife böyle bir konudaki görüşünü insanların uymak zorunda oldukları bir kanun haline getirebilir. Kendi görüş ve içtihadına göre beytülmale dair işleri düzenleme hakkına sahiptir. Bu hususta insanların ona itaat etmesi emredilmiştir. O halde beytülmala dair mali bir takım kanunlar koyma hakkı da vardır. İşte böyle bir durumda bu kanunlara itaat etmek vaciptir.

Kendi görüş ve içtihadına göre orduya komuta etme, ordunun işlerini idare etme ve bu hususlarda insanlara itaat etmeyi emretme hakkına sahiptir. O halde Halife’nin ordu komutanlığını ve ordunun idaresini ilgilendiren kanunlar yapma yetkisi vardır. Bu durumda insanların bu kanunlara itaat etmeleri farzdır. Yine kendi görüş ve içtihadına göre tebaasının işlerini yönetme, bu işleri idare edecek kimseleri tayin etme ve bu hususlarda insanlara itaat etmeyi emretme hakkına sahiptir. O halde bu işlerin idaresi ve devlet memurları için kanunlar yapma hakkına sahiptir. O taktirde bu kanunlara itaat etmek farz olur. Bu örneklerde olduğu gibi Halife’nin görüş ve içtihadına bırakılmış ve yetkileri çerçevesinde bulunan her konuda kanunlar yapabilir. Dolayısı ile bu kanunlara itaat farz olur.

Ancak burada şöyle bir itiraz ileri sürülemez: "Bu kanunlar özel bir takım üslûplardır. Üslûp ise mubah şeyler arasında yer alır. Üslûp bütün Müslümanlar için geçerli bir hükümdür. Dolayısı ile Halife’nin muayyen bir üslûp tayin ederek bunu farz haline getirmesi caiz değildir. Zira bu hareket mubah olan bir işi farz kılmak demektir. Mubahın farz kılınması ise diğer üslûpları yasaklamak anlamında haramdır. Bu ise caiz değildir."

Böyle bir itiraz ileri sürülemez. Çünkü mubah olan, değişik üslûpların ortaya konulabilmesidir. Beytülmalın ve tebaanın işlerini idare üslûplarını belirlemek ise ancak Halife için mubah bir harekettir. Bütün insanlar için mubah değildir. Bu nedenle Halife’nin seçmiş olduğu bir mubah gereğince amel etmek, bir mubahı farz kılmak demek değildir. Halife’nin tercih ettiği mubah gereğince amel etmek, şeriat tarafından görüş ve içtihadına göre tasarrufta bulunma hakkının verildiği hususlarda Halife’ye itaat etmenin farz olduğunu ifade eder. Yani Halife’nin yönettiği tebaanın işleri için tercih ettiği görüş ve içtihada itaat farzdır. Zira böyle bir şey her ne kadar mubah ise de Halife onu vacip kılmış, başkasını yasaklamıştır. Fakat böyle bir şey gereğince işleri yürütmek üzere görüş belirlemek Halife’ye mubahtır. Çünkü bunu belirlemek Halife’nin hakkıdır. Bütün insanlar için böyle bir şeyi belirlemek mubah değildir. Bundan dolayı işlerin yürütülmesi için Halife’nin benimsediği mubah bir şeye bağlanmanın vacip oluşu yani şeriatın, Halife’ye görüş ve içtihadına göre tasarrufta bulunma hakkı tanıdığı hususlardaki tasarruflar, Halife’nin mubah olanı farz kılması şeklinde değerlendirilemeyeceği gibi mubah olanı haram kılması diye de değerlendirilemez. Aksine böyle bir uygulama şeriatın Halife’ye görüş ve içtihadına uygun olarak tasarruf ve yetkisini tanıdığı hususlarda, itaatın farz olduğu alanların kapsamına girer. İşlerin yürütülmesi için Halife’nin benimsediği mubah olan her işe yönetimi altındaki tebaanın her ferdinin riayet etmesi vaciptir. İşte buna binaen Ömer b. el-Hattab bir takım divanları teşkil ettirmiştir. Yine buna binaen Halifeler hem görevliler hem de tebaa için muayyen düzenlemelerde bulunmuşlar ve bu düzenlemeler gereğince uygulama yapmaya, onların dışında herhangi bir hükme göre uygulamada bulunmamaya mecbur tutmuşlardır.

Yine buna binaen idari kanunlar ortaya konulabilir. Bu kabilden olan diğer kanunlar da böyledir. İşte buna benzer diğer kanunlarda da Halife’ye itaat vacibtir. Çünkü bunlara itaat, şeriatın kendisine tanıdığı yetki çerçevesinde verdiği emirlere itaattır.

Ancak Halife’ye, görüşüne ve içtihadına göre mubah olan alanlarda üslûp belirleme hakkının tanınması mubah olan her hususu kapsamaz. Bu yetki, idari örgütlenmeler ve ordunun düzenlenmesi gibi alanlarla sınırlıdır. Böyle bir yetki, Halife olmak vasfıyla Halife için mubah olan alanlarda söz konusudur. Farz, mendup, mekruh, haram ve mubah gibi bütün insanlar hakkında söz konusu olan geri kalan hükümler hususunda Halife şer’î hükümler ile kayıtlıdır. Kayıtsız ve şartsız olarak bunların dışına çıkması helal değildir. Zira Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim bizim işimizden olmayan bir şeyi ortaya çıkarırsa (ortaya çıkarılan o iş) reddedilir.” [2] Bu hüküm Halife’yi de başkalarını da kapsayan umumi bir hükümdür.

[1] Buhari, 2232; Ahmed b. Hanbel, 5753
[2] Buhari, 2499; Müslim, 3242; Ebu Davud, 3990; İbni Mace, 14; Ahmed b. Hanbel, 25124; Aişe’den rivayet etmişlerdir
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt