Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İŞTE MÜSLÜMANLARA YAPILANLAR...Guantamono.. (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
553772_338913619522025_1832227195_n.jpg


İçimizdeki yandaşlarından ta ki Ahbese kadar olan süreci eksiksiz gerçekleştiren Küffar takımı bir şeyi unuttu;HALA BİLİNÇLİ VE BİRİKİMLİ MÜ-MİN'LER YAŞIYOR VE KÜLLERİNDEN TEKRAR DOĞMAK ÜZERELER...

''İÇİMİZDEKİ BEYİNSİZLERİN YÜZÜNDEN BİZLERİ HELAK EDERMİSİN ALLAHIM!​
(A'raf suresi 155.âyet)​
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ABD İşkence Merkezinden Görüntüler!

abd-iskence-merkezinden-goruntuler.jpg


ABD Kongresi soruşturmasının sonucu, Afganistan'da ABD destekli bir askeri hastanede yaşanan "Auschwitz Kampı" benzeri koşulları gözler önüne serdi.

ABD
'nin 11.2 milyar dolarlık Afganistan Yardım Programı'nın komutanı Korgeneral William B. Caldwell'in soruşturmayı durdurmaya çalıştığı ve yaşananların örtbas edilmesi için çalıştığı da ortaya çıktı.


Davud Han Askeri Hastanesi'ndeki ihmallere ilişkin devam eden iki soruşturma var. Birisi askeri muhbirleri koruma yasası etrafında merkezleniyor. Diğer soruşturma da Caldwell'in, hastane hakkındaki iddiaların soruşturulmasını 2010 seçimleri sonrasına erteletme kararı hakkında... Dosyada Davud Askeri Hastanesi'nden sızdırılan çok çarpıcı ve rahatsız edici resimler bulunuyor.

Tüm bunlar
ABD ordusu içinden üç albayın ifadeleri ile ortaya çıktı. BuzzFeed tarafından ele geçirilen, daha önce hiç yayınlanmamış fotoğraflar ABD'nin çifte standardını gözler önüne seriyor.

İşte o ifadelerden satırbaşları ve dehşet veren görüntüler...

Albay Gerald Nicholas Carozza: "Bir hasta pisliğin içinde, yatak yaraları nedeniyle acı çekiyor, açlıktan kıvranıyordu. Bir hasta açlıktan ölmek üzereydi."

i%C5%9Fkence.jpg


"Hasta hakları ile ilgili afişler, duvarların boyanması için asılı bulundukları yerlerden yırtılıp alınmış, parçalara ayrılarak yerlere atılmıştı."

i%C5%9Fkence%202.jpg


Bu hasta 3 gün boyunca tedavi edilmedi, yaralarına bakılmadı. Giysileri kirliydi. Ameliyat esnasında kendisine analjezik ilaçlar verilmedi, bilinci açıktı.
Afganistan'dakiABD askeri personeli bu hastanın ameliyatının yarı steril ortamda gerçekleştirildiğini anlattı. Ameliyat sonrasında da ilgi gösterilmeyen hasta 4 gün sonra, kan zehirlenmesinden öldü.


Askeri hastanedeki Aushwitz kampını andıran görüntüler

i%C5%9Fkence%201.jpg


Albay Schuyler K. Geller: "Afgan askerlerin aileleri,
ABD ve koalisyon destekli Davud Han hastanesinde tedavi görebilmek için çiftliklerini sattılar, kendilerini senetle bağladılar."

albay%281%29.jpg


Albay Mark Fassl: "Askerlerin yaralarından oluk oluk kan akıyor, yerlerde dışkılar..."




"Hastaya takılmış harici bir sabitleme aleti. Bandajlar bir haftadır çıkarılmamış, kirli ve kötü kokuyorlar. Yaralarla ilgilenecek ekip yetkililerin ısrarı üzerine geldi. Hastaya takılan cihaz civarında kurtçuklar tespit edildi."

Albay Fassl: "Böyle bir acının devam etmesine nasıl izin verebildik?"





i%C5%9Fkence2.jpg



Albay Geller: "Bugün, sadece 2010 ya da 2011 yılında değil, insanlar... suç işlemişler... Afgan askerler, siviller ve aile üyelerine uyguladıkları akla hayale gelmeyecek ihlallere rağmen, vicdan azabı duymadan, sağlıkları yerinde, zenginleşmiş bir halde ve hala adalet önüne çıkmadan hastane koridorlarında geziniyorlar.

"Hastaya takılan harici sabitleme cihazının girdiği noktalardan iltihap akıyor: Abx terapisi için bir plan yok, antibiyotik yok."
John Tierney: "Kaç kişi bu hastaneden geçti, bu koşulları gördü ancak hiçbir şey söylemedi?"

Ülserleşmenin başlangıç aşaması

Korgeneral Geller: "Korgeneral Pagel, beraberinde bir avukatla bana, Caldwell'in soruşturmayı ertelemesine inanmama neden olacak bir şey olup olmadığını sorduğunda ona, "İnanmak için bir neden mi? Bunun gerçek olduğunu biliyorum" dedim.

belge%201.jpg


resim%201%281%29.jpg
Albay Carozza: "General Caldwell, konuyu Savunma departmanı müfettişlerine götürmek isteyen üç görevliye, parmağını sallayarak bağırdı."

Caldwell'in cevabı:
"Bu emirde, kendimiz düzeltemeyeceğimiz yanlış bir şey yok."

Albay Carozza: "General Caldwell, talebi geri aldı ve seçimlerin sonrasına erteledi. Seçimlerden sonra da konunun ileriye gitmemesi için altlarına göz dağı vermeye çalıştı."


Caldwell, Obama'yı kastederek, "Seçimler yaklaşırken bu soruşturma talebine nasıl izin verebilirdik?" diyor ve ekliyor, "Beni Bill diye çağırır."
Üzeri örtülmeye çalışılan bu skandal boyunca Davud Han hastanesi personelinin çoğunluğu görevinde kaldı.

O zaman
Afganistan Nato Eğitim Misyonu komutanı olan William B. Caldwell, şimdiABD Kuzey Komutanlığı'nda.
Yukarıdaki resimlerden bugüne kadar sadece 3 tanesi yayınlandı.

ABD ordu personeli, soruşturma için hastanede çekilmiş 70 tane fotoğraf gönderdi.

resim%202%281%29.jpg


resim%203.jpg







Blair Testimony, Dawood National Military Hospital, Afghanistan

El Kaide liderlerinden Ebu Yahya el Liby geçtiğimiz haftalarda ABD'yi ahlaksız bir ülke olarak tanımlamış ve savaş ahlakı erdeminden yoksun olduğunu iddia etmişti. Daha önce de ABD Abu Garib, Guantanamo ve Afgansitan'da Kur'an yakmalar ve ölü savaşçıların üzerine bevletmeler gibi insani değerlerden uzak eylemlerle gündeme gelmişti.

El Kaide liderinden ABD'ye: Savaşın ahlakı nerede?

Ebu Yahya el Liby'nin açıklaması :

Hamd Allah’a salât ve selam Allah Resulü’ne, ehline, ashabına ve kendisini izleyenlerin üzerine olsun. Ve sonra:

 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Müslüman kardeşlerim: Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Allahu Teâlâ cihadı müminlerin üzerine farz kılmasının, kâfirleri ansızın yakalamamasının ve kendi katından bir azapla köklerini kazımamasının hikmetlerinden biri hakkında şöyle buyurmaktadır: ‘İşte böyle. Allah dileseydi onlardan öç alırdı. Ancak sizi birbirinizle imtihan etmek için (böyle emrediyor).

Savaş, iman karargâhı ile küfür karargâhı, Rahman’ın dostları ile şeytanın orduları arasındadır. Hala en şiddetli halinde, kızgınlığının zirvesindedir. Bu savaşta şeytan dostları çeşit çeşit suretlerde kendini göstermekte, savaşlarını farklı farklı yollarla yürütmektedir. Tüm bu suret ve yollar da haktan nefret ve iğrentilerinin, içine daldıkları karanlıklardan memnuniyetlerinin şiddetini yansıtmaktadır.

Bu da sadece kalplerinin küfürle kaplı olması, şeytanın kalplerini ele geçirmesi, (kalplerine) hâkim olması, Allah’ın indirdiklerine karşı nefretle ve hükümlerine karşı öfkeyle doldurmasındandır. Zira Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ‘İnkâr edenlere gelince: Onlara yıkım, yüzükoyun kapanmak olsun! Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah’ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır. Bu yüzden Allah, amellerini değersiz kılıp faydasız duruma getirmiştir.’

Bu kâfirler, Yüce Rabbimizin bize şu ayeti ile bildirdiği gibi hevalarına (istek ve tutku) uymaktadır: ‘Eğer sana cevap veremezlerse bil ki onlar kendi arzularına uymaktadırlar. Allah’tan (gelen) bir yol gösterici olmaksızın arzularına uyandan daha sapık kim olabilir? Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.’

Onlar şehvetlerin köleleridir. Âlim ve her şeyden haberdar olan Allah bizlere bunu şu şekilde bildirmiştir: ‘Allah sizin tövbenizi kabul etmek istiyor, şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.’ Bunun için de hayvanlar gibiydiler. Hatta hayvanlardan daha da sapık! ‘Yoksa sen onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sanıyorsun? Onlar ancak hayvanlar gibidirler. Hatta yol yordam bakımından, hayvandan daha da sapıktır onlar.’ Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: ‘İnkâr edenler ise, (dünyada) zevklenirler ve hayvanların yediği gibi yerler. Ateş onların varacakları yerdir.’

İşte Yüce Allah’ın dininde onların değeri budur. Bu, Allah’a ve Resulü’ne karşı geldikten, açık ayetlerini yalanladıktan, dinine karşı savaştıktan, iman edenleri Allah yolundan –onda bir çarpıklık bulmaya yeltenerek- çevirmeye çalıştıktan sonra hak ettikleri vasıftır.

Süslü cümleler, dekore edilmiş sloganlar, uydurma propagandalar ve aldatıcı görüntüler onların küfür ve şirk hastası kalplerini güzelleştiremeyecek, yalancı ve sahtekâr medya, çarpıtılmış ve yanıltıcı açıklamalar onların hakikatini ve vasıflarını değiştiremeyecek. Onların göğüsleri ne kadar isteseler de saklayamayacakları kinle dolu. Deneseler bile –kâfir ve facirlerin her zamanki adetleri üzere- pek fazla vakit geçmeden iğrenç suçlar ve düşük, aşağılık ifadelerde kendini gösterecek şekilde patlarlar. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ‘Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar.

Onlar sizin inkâr etmenizi içten arzu etmişlerdir.’ Allahu Teâlâ onlara meyletme veya kendilerine güvenme hususunda da uyararak şöyle buyurmaktadır: ‘İşte siz böyle kimselersiniz: Onlar sizi sevmezken siz onları seviyorsunuz ve Kitabın tümüne inanıyorsunuz. Sizinle karşılaştıkları zaman ‘iman ettik’ derler. Yalnız kaldıklarında ise size karşı olan öfkelerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: ‘Öfkenizden ölün. Şüphesiz Allah kalplerde olanı bilmektedir.’

Onların sürekli tekrarladıkları suçlarını, çeşitli zulümlerini, İslam’ı ve ehlini zayıflatmak için fırsatları değerlendirmelerini gören ve Allahu Teâlâ’nın onlar hakkındaki ayetlerini okuyan bir kimsenin ancak Allah’a imanı, tasdiki ve teslimiyeti artar. Eğer öyle olmazsa, kendisinden başka kimseyi suçlamasın.

Bagram üssünde Kur’an’ın yakılması, onların işledikleri suçların ilki de sonuncusu da değil. Bu hadise, askerlerinin ölülerin üzerine bevletmesinden sadece üç hafta kadar sonra gerçekleşti. Bu hadisenin​
ABD
ordusunun tutumunu yansıtmadığını söyleyerek kılıf uydurdular. Bu işi hafife aldılar. Ne kadar ironik ve saçma! Alçak​
Amerika
n Ordusu’nun ahlakı mı varmış ki bu yaptıkları onun ahlakını yansıtmıyormuş?!

Otlayan hayvanları, sığırları da gördük, erkek ve kadın askerleriyle bu ordu ile de yaşadık. Bu mücrimlerden daha aşağılık, daha rezil ve daha adisini de görmedik. Hatta o kadar ki bazen istihbarat birimlerinin müfettişleri, askerlerinin yaptıklarından gördükleri ve duydukları hakkında bazen soğuk bir utanç duyuyor ve karşımızda bu aşağılılıktan ötürü şu sözleriyle özür diliyorlardı: ‘Buradaki askerlerin yaptıklarına bakaraktan​
Amerika
n halkı hakkında önyargılı olmamanızı rica ediyoruz. Bunlar toplumun pislikleri.’ Eğer bu askerler pislikseler, onların istihbaratları da hiç bir değeri, prensibi, ahlakı ve vicdanı olmayan pisliklerdir.​

‘Allah’ın laneti zalimlerin üzerine değil mi?’

Şimdi de Allahu Teâlâ’nın kitabının yakılması meselesi gündeme gelmiş, yalancı ve iftiracı liderleri kötü askerleri adına yalandan özür diliyor,​
Afganistan
ve diğer ülkelerdeki Müslümanların akıllarını hafife alarak şöyle diyorlar: ‘Bu, kasıtlı yapılmış bir şey değil, bu saçmalığın açıklaması nedir bilmiyoruz.’

Yoksa askerleri bu iğrenç işi yaparlarken askerleriniz sağır, dilsiz ve kör müydüler?

Hapishanelerin içinde ve zayıf mahkûmların gözleri önünde; Mushafların fırlatılmasından tuvaletlere atılmasına, ayaklarla çiğnenmesinden kana bulanmasına yapılanlar, herkesin gördüğü ve Müslümanların da bir kısmını görüp öğrendiği suçlardan kat kat fazladır. Ve bu mücrimler, askerlerinin bu işi istemeden ve kasıtsız yaptıklarını iddia edemezler.

İşte öyle iddia ettiklerinde bu suçlulara hiç de inandırıcı olmayan bahanelerinin kendilerini kandıramadığını, yanıltıcı özürlerinin aldatamadığını, boş sözlerini ciddiye almadıklarını haber veren Müslüman, onurlu Afgan halkı, dinini savunma, Rabbinin kitabı için kızma, imanının çağrısına cevap verme adına canını, ruhunu ve kanını bu uğurda ucuz görerek ayaklandı. Mushafu’şşerif; Allah’ın yedi gök semanın üzerinden indirdiği kitabının prensiplerini hakim kılma savaşında​
Afganistan
’ın kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna çok sayıda şehit verdi.

Bu, garipsenecek bir durum değil. Zira Afgan halkı fedakârlık, metanet, sabır ve mücadele halkıdır. Müslüman Afgan halkı başta şer kaynağı​
Amerika
olmak üzere tüm dünyaya şöyle demek için ayaklandı:

‘Bizler açlığa, fakirliğe, evsiz yurtsuz kalmaya, göç etmeye sabrederiz. Ancak Rabbimizin kitabının hor görülüp çiğnendiğini, yakılıp aşağılandığını görmeye asla sabredemeyiz.’

Müslüman Afgan halkı bu mücrimlere şöyle demek için ayaklandı: ‘Sağlam İslam inancımız, dinimize ve Rabbimizin kitabına sevgimiz bizim kalplerimizde sizin boş uygarlık yalanınızdan çok daha derin, sağlam ve kuvvetlidir.
Şu iki suçun sayfaları dürüldü: Temiz şehitlerin cesetleri üzerine bevletme suçu ve mushafların yakılması suçu.

Müslüman Afgan Halkı şokundan daha yeni çıkmaktaydı ki bitkin bedenine derin, kanayan bir yara daha eklensin diye, ızdırapla kalpleri eriten, ağrıyla ciğerleri parçalayan acı bir trajedi yaşadı. Zayıf, fakir ve silahsız halk aşağılık, hain bir saldırıya uğradı. Suçlarının ne olduğundan habersiz; suç kurşunuyla küçük uykularından büyük uykuya geçtiler.(​
ABD
askerlerinin bir köyü basıp çoğu çocuk ve kadın 17 sivili öldürmesi olayına atıfta bulunuluyor)

‘Onlardan sırf yüce ve övgüye layık olan Allah’a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı.’

Bu (bahsettiğim suç), Kandahar’daki fakir Afgan ailelerin üzerlerine karanlık kalplerini dolduran kinlerini kaplayan kin kurşunlarını yağdırmak için evlerine iğrenç bir şekilde saldıran askerin, daha doğrusu askerlerin işlediği suçtur. Kalplerindeki öfke bu kadarıyla da sönmedi. O; masum, temiz cesetleri birbirinin üzerine yığıp ateşleri için yakıt yaptılar.

‘(Müminleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lanetlenmiştir. O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Onlar mü’minlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye layık Allah’a iman ettikleri için kızıyorlardı.’

Tüm çeşitleri ve şekilleriyle ahlaki bozukluk; pislik ve zina çocukları ordusunun askerlerinin yapışık ve ayrılmaz sıfatıdır. Bunlar, liderlerinin ve medyalarının bize göstermeye çalıştığı gibi bazı deliler tarafından işlenen geçici suçlar değildir.

Böylece ne kadar çok onların çağdaşlık, değerleri yayma ve insan hakları savunucucu ordu olduğunu söyleyip hakikatlerini saf insanlara karşı kamufle etmeye çalışsalar da örtü yırtılmış oldu. Bir şeyi kaybeden onu veremez. Müslümanlar şunu bilmelidir ki medya aracılığıyla kendilerine zaman zaman aktarılanlar, onların üslerinin duvarları ardında ve hapishanelerinin karanlıklarında hayâsızca işledikleri suçlar, yozluk ve alçaklık denizinde ancak bir damladır.

Guantanamo Hapishanesi’ndeki rezillikleri​
Amerika
n Ordusu’nun ahlakı sayılmıyor mu? Ebu Gureyb hapishanesinde yaşanan skandallar sadece bireyselmiş de​
Amerika
n Ordusu’nun değerlerini yansıtmıyor muymuş?​
Irak
’ta Müslüman kızların, kadınların önce ırzlarına geçilip sonra da soğukkanlılıkla öldürülmeleri sadece sınırlı bir tasarruf olup ‘parlak​
Amerika
n Ordusu’nun gerçek yüzünü yansıtmıyor muymuş? Kapisa Eyaleti’nde ve​
Afganistan
’ın diğer bölgelerinde savunmasız çocukların öldürülmesi ‘cihat sahalarında olabilen kaçınılmaz hatalardan mıymış?

İnsanların genelinin defalarca düğünlerinde, mutlu günlerinde bombalanmasının her zamanki sebebi mücahitlerin aralarında gizlenmesi ve bununla birlikte tek sorumlunun kendileri olması mı imiş?

Müslüman kardeşlerim, mücahitlerin tüm meydanlarda uluslararası küfrün başına karşı girdikleri cihat, şer imparatorluğu olan bu devleti sadece askeri yönden zayıflatmamıştır. Bundan daha önemlisi​
Amerika
’yı herkesin önünde ifşa etmiş, savunduğu iddialardan ibaret olan, yayılmacı politikaları ile ile köyleri, şehirleri yok ettiği, halkları ezdiği ve zayıflara baskı yaptığı tüm değerlerin, prensiplerin ve hakların gerçeğini alenen ortaya koymuştur. Bu nedenle kibirli, zorba politikacılarının önünde bu skandalları ve kötülükleri örtebilmek için, ancak saf kişilere pazarlayabileceği; soğuk pişmanlık ifadelerine ve saçma özürlere başvurmaktan başka yol kalmamıştır.

Bu da ancak Allahu Teâlâ’nın hikmeti gereği; kötüyü iyiden ayırmak için yapılan cihat ibadetinin kaçınılmaz sonuçlarındandır. ‘Böyle olması Allah’ın murdarı temizden ayıklaması ve murdar olanları birbiri üstüne yığıp topluca cehenneme atması içindir. Onlar, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.’

Aynı şekilde iman ehli şunu bilmelidir kötü olan, ne kadar şişirilirse şişirilsin, ne kadar üstün gelirse gelsin, ne kadar süslenirse süslensin hakikatinden daha iyi bir hal alamayacak. (gerçeği değişmeyecek). Hakkın açıklığı, adaletin saflığı ve değerlerin arılığıyla çarpıştığı anda üzerinden ikiyüzlülük örtüsü ve kamuflaj elbisesi kalkar ve insanlara çirkin sureti, gaddar yüzü ve iğrenç kokusuyla görünür. Allahu Teâlâ ne kadar da doğru buyurmuştur: ‘De ki: Pis olanın çokluğu hoşuna gitse de, pis ile temiz bir olmaz. Şu halde ey akıl sahipleri Allah’tan korkup sakının. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.’

Savaşın kendisini yediği, darbelerin gücünü zayıflattığı​
Amerika
’nın sapıklığından uyanma, sarhoşluğundan ayılma, doğru yolu arama, hiçbir şey üzere olmadığını, şımarıklık, kibir ve gururda inadın seviyesizliğinden başka bir şeyi artırmayacağını, sefil halkına daha fazla bitkinlik ve gözyaşından başka bir şey getirmeyeceğini fark etme zamanı geldi.

Politikacılarının ve ülkenin akil adamlarının –eğer aralarında akıllı kimse varsa- bugüne kadar izledikleri ve izlemeye devam ettikleri yolun kendilerini istedikleri şeye ulaştıramayacağını; hatta yakınlaştıramayacağını çok iyi anlaması gerekir. Zira kendisini savunduğumuz, uğrunda fedakârlıklarda bulunduğumuz, kahramanlarımızın vücutlarının parçalandığı yüce İslam dininin gücü sadece savaşçının, düşmesiyle elinden düşen silahında saklı olmadığı gibi makamı ne olursa olsun o silahı taşıyanın öldürülmesiyle kesilecek de değildir…

Bu, ehli en zayıf halde bile olsa mücadele edebilme kabiliyetine sahip bir dindir. Yeryüzünün tüm orduları kendisine karşı toplansa da çatışma için ayaklanır. On yıllarca, yüzyıllarca düşmanın karşısında ölüme meydan okur ancak asla beyaz bayrağı kaldırmaz. Aksine zorluk onun ancak gücünü, inat ancak şiddetini, çatışma ancak ısrarını artırır.

Bu öyle bir dindir ki yaralar onu yere deviremez, şüpheler onu sarsamaz, yalan ve iftiralar yükselmesini durduramaz. Böyle olmasının sebebi ise kuvvetini, kendilerini sabah akşam şu şekilde çağıran köklü bir akideden ve sağlam bir imandan alıyor olmasıdır. ‘Kâfir olanlar, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra, ne bir veli (koruyucu dost), ne bir yardımcı bulamazlardı. (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.’

Bir gün size bir gün bize ey haçlılar! (Bir gün siz kazanıyorsanız bir gün de biz kazanacağız) Son duamız âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun.​

Press Medya

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
28 Şubat'ta 1.700 Kur'an Kursu Kapandı
28-subat-ta-1-700-kur-an-kursu-kapandi.jpg


Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonunun talebi üzerine Diyanet tarafından hazırlanan raporda, 28 Şubat sürecine ilişkin çarpıcı tespitlere yer veriliyor.


Darbecilerin Diyaneti bir meşrulaştırma aracı olarak kullandığı belirtilen raporda, 1997 ile 2002 yılları arasında 1.732 Kuran kursunun kapandığı belirtiliyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 28 Şubat sürecinde yaşadıklarının anlatıldığı rapor, o süreçte yaşanan tüyler ürpertici gerçekleri tekrar gündeme getirdi. Diyanet, Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun isteği üzerine 1997 ile 2002 yılları arasında kurumda yaşananları anlatan ‘gizli’ damgalı bir rapor hazırladı.

19 Ekim 2012 tarihli raporda, Diyanet’te de Batı Çalışma Grubu benzeri bir yapının kurulduğu, imamların fişlendiği, en küçük dini argümanın bile irtica olarak algılandığı anlatılıyor. Ekleriyle birlikte 170 sayfalık raporuna göre ‘İrticai Faaliyetleri Tespit ve İzleme Kurulu’ kapsamında ‘Başkanlık Merkez, Taşra ve Yurtdışı Teşkilatı İzleme Koordinasyon Kurulu’ oluşturulmuş. Diyanet’in belgelerle hazırladığı raporun giriş kısmında, çarpıcı değerlendirmeler yer alıyor. Raporda, “Üzülerek belirtelim ki bugün devasa örgütlenmesi ve saygın konumuyla Diyanet, siyasi ve ideolojik tasavvurların meşrulaştırılmasında önemli ve kullanışlı bir referans aygıtı olarak işlevselleştirilmek istenmiştir.” deniliyor. Raporda çarpıcı tespitler yer alıyor. İşte onlardan bazıları:

Dinin kendi gerçekliği istismar edildi: “Kurumun, mevcut yapılanmasını terk ederek vesayetçi bir yapılanmaya icbar kılınması, yapısal düzeyde birtakım gerilimlere, travma ve hatta yoksunluk duygusunun artmasına yol açmıştır. Hiç kuşkusuz bu zorlanma kurumsal iç barışı sekteye uğratmış, dinin kendi gerçekliği sık sık istismar edilmiştir. Bu bağlamda Diyanet mensuplarının öteden beri gerçekleştirdiği hizmetlerin bile birer irtica numunesi olarak değerlendirilip kriminal bir konuya dönüştürülmesi, mensuplarımız arasında şizofreniden paranoyaya kadar pek çok noktada tamiri imkansız kişisel sorunların yaşanmasına yol açmıştır.”

28 Şubat, Diyanet’i altüst etti: “Bir ara dönem pratiği olarak cereyan eden 28 Şubat süreci ve onun artçı etkileri, Diyanet camiasından 2000 yılından itibaren ciddi ve derinlikli etki ve sarsıntılarıyla yapıyı altüst etmekte sınır tanımaz bir güce sahip olmuştur. Böylece mevcut sürecin etkileyici yapısından başta din olmak üzere dini hayatın belli başlı bileşenleri ve yapısal-kültürel temsilleri de önemli ölçüde zarar görmüştür.”

Dinî alana sınırlar konuldu: “Diyanet’in mevcut zorlama sürecinin akışına dahil olması ve katkı sağlaması beklenmiştir. Din ve dini hayatın bağlamı yeniden ele alınmış, alelade, mütedeyyin ya da kendi halinde dindarlık biçimlerinin bile ‘ölçü ve sınırları’ adeta yeniden belirlenmeye çalışılmış, özellikle dini referanslı kimi ekstrem gruplar üzerinden dini temsil alanının daraltılmasına çaba sarf edilmiştir.”

Sürece direnenler tasfiye edildi: “Diya-net’in yeniden yapılandırılması, ortak düşman algısına matuf olarak yönetici seçkinlerin ‘ikna edilerek şekillendirilmesi’ için de mümkünse sürecin doğrudan taşıyıcısı sayılabilecek kurmay bir heyetin de riyasete dahil edilmesi gerekmiştir. Nitekim uygulamada tüm bunlar gerçekleşmiş, üst düzey belli başlı yöneticilerden sürecin akışına ayak direyenler tasfiye edilmiştir.”

Yönlendirme merkezleri kuruldu: “Enformasyon açığının kapatılması amacıyla bir araştırma ve yönlendirme mekanizması olarak Diyanet Araştırmaları Merkezi (DİYAM) adıyla bir merkez kuruldu. Madde madde 28 Şubat sürecinde Diyanet’in faaliyetleri irticai nitelikli iddialara ilişkin personel hakkında (fişlemeler) bilgiler kaydedildi, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi nüfusuna kayıtlı olup bu bölgelerde görev yapan müftü ve vaizlerin listesi tutuldu. 1999 tarihinde ‘İrtica ve irtica ile mücadele’ raporu hazırlandı. İbadet yerleri ve Kur’an kurslarının denetimleri konusunda mahalli emniyet ve istihbarat birimleri ile tam bir koordinasyon ve işbirliği yapıldı.”

Emekli albay ‘başdanışman’ oldu: “Emekli Kurmay Albay Oğuz Kalelioğlu 1997-2002 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz’ın başdanışmanı olarak görev yaptı. 31 Ocak 2003 yılında DİYAM kuruldu. Bu araştırma merkezinin çalışanlarından önemli bir kısmı emekli askerlerden oluştu. Söz konusu araştırma merkezinin başkan yardımcılarından biri emekli tümgeneral, genel sekreteri ise emekli tuğgeneraldi.”
HABERİN DEVAMI İÇİN - TIKLAYINIZ
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Gazze Ateş altında, kardeşlerimize Dua vakti.

Allahım sen Kardeşlerimizin yardımcısı ol, onları koru kolla, HAMAS'a güç kuvvet nasip eyle, İsrail'in bombalarını kendi başlarına çevir.

Ya rab yardım et, kuvvet dayanma gücü ve zafer nasip eyle!
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Her Güne Bir Katliam

Bu gün de günlerden "Urumçi". Dün Başbağlar, önceki gün Srebrenizstka, bir başka gün Barın, yarın Halepçe, sonra Bağdat, sonra Şam, Çeçenistan, Gorajde, Kosova, Halep, Gazze, bir başkası, bir başkası sonraki gün yine bir katliamın yıldönümü…

Sonra da bu gün yapılan bir katliamın senei devriyesini hatırlayacağız !
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
:( ne olacak bu ümmetin hali
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Filistin'de sabah uyanıp kapı kapı şeker toplayacak bütün çocukları öldürdüler!.

Hak Teâla bunun hesabını bizden de sormaz mı sandınız!!!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt