Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kimselere diyemedim... (1 Kullanıcı)

evindar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,413
Tepki puanı
0
Puanları
0
Kimselere diyemedim...

SENAİ DEMİRCİ



Öyle çok pazarlık ettim ki Seninle ey Rabb’im. Sen çağırınca, kendime ayırdığım vakitlerden çalındığını düşündüm. Ezan okununca, sevdiklerimle geçirdiğim zamanların azalmasından korktum. Vakit girince, içim “cız” etti hep. Odamdan uzaklaştım, bıraktım işimi, bozdum keyfimi; öylece namaza durdum. Ayak diredim, “az sonra kılsam da olur!” dedim. “Az sonra”larım “çok sonralar”a döndü, geç kaldım, geç kalmaktan utanmadım. Sonunda ayaklarımı sürüye sürüye vardım huzuruna. Pazarlığımı vaktin daralmışlığını bahane ederek yeniden ileri sürdüm. Kaçıyordu namaz ya; o yüzden çabucak kıldım, selam verdim, hemen kalktım, rahatladım. Oysa rahatlığı Sana borçluyum. Ağrımayan her bir dişim kadar huzur borçluyum Sana. Damarlarımın her bir noktasında pıhtılaşmayan kanım kadar sükûnet borçluyum Sana. Tenimin kaşınmayan her bir noktası kadar rahatlık borçluyum Sana. Dişlerim ağrıyacak olsa her biri için harcayacağım zaman Senin. Kanım pıhtılaşıp damarlarım tıkanacak olsa, her defasında ızdırap ve korkuyla geçireceğim saatlerin hepsi Senin. Tenim her noktasında yırtılacakmış gibi acıyacak olsa, kendi kendime dar geleceğim huzursuz günler Senin.
Gün oldu; usandım. Sabrımı tükettim; tükendim. Kendimi yontmaya heveslendim. Benden istediğin zamanı çok gördüm. Benden istediğini, benim için istediğini bile bile, huzurunda huzursuz durdum. Fazla buldum namazın rekatlarını; kısaltmak için bahaneler aradım. Günümü delik deşik etmeni, işimin arasına kesintiler sokmanı, hayatımın ortasına duraklar koymanı, uykumu bölmeni lüzumsuz gördüm. “Beni bana bırak!”larla durdum huzuruna; içim başka bir yerlerin türküsünü söylerken, ben seccadende, belki sadece bedenimle, mıhlı kaldım. Oysa Sen, dileseydin dar edebilirdin zamanı bana! Bir uçurumun dibine savrulmuş bir arabada çaresizce Sana yalvartıyor olabilirdin beni. Korkulu bir savaşın orta yerinde ateş ve kan kusan bombaların altında günümü de, işimi de, uykumu da, hatta rüyalarımı da delik deşik etmelerini takdir edebilirdin. Düşmeyen bombalar kadar, uçuruma savrulmayan arabalar kadar genişlik borçluyum Sana.
İçten pazarlıktı benimkisi. Öyle içten ki kendime bile söyleyemedim. Gözlerimle birlikte gönlümü de secdene kilitlemeyi çok gördüm. Kendimi sıfırlamayı, benliğimi hiçe indirgemeyi beceremedim. Ensemde kaderin sıcacık nefesini hissedecek o teslimiyetin vadisine inemedim. Acelem vardı; alnımı koyduğum gibi kaldırdım seccadeden. Bütün benliğimle aşağı inemedim. İşim vardı, secdemi işime zaman kazandım. Secdeye kalbimi de sığdırmaya çalışmadım. Uykum vardı, secdemi sığ bırakıp uykumu derinleştirdim.
İtirafımdır: Bencilliğimi de sırtıma alıp rükûlarda eritemedim. Bedenim eğilirken huzurunda, “emrolunduğum gibi dosdoğru ol”manın ağırlığını sırtıma almayı erteledim. “Sırası değil!”di; “hele dur; sonra da olur!”du. En Sevgili’ni bir gecede ihtiyarlatan emri üzerime alınmadım.
Sen dileseydin, çocuğumun cılız nabızlarının eşliğinde, loş ve neşesiz bir yoğun bakım odasında, gözümü de gönlümü de, umutsuzca, çaresizce, ürpertiyle, korkuyla bir monitörün ekranına kilitleyebilirdin. Dileseydin, yeryüzünün sükûnetini bir anda kesip, küçücük bir duvar kıpırtısının gölgesinde, mini mini bir sarsıntının beklentisi içinde saçlarıma aklar düşürebilirdin.
İçten pazarlık mı denir buna? Sen bilirsin Seninle ettiğim pazarlığı. Kendime sakladığım ve hatta kendimden de sakladığım sır bu. Dilime bile değdirmekten korktuğum, ağzıma almaktan utandığım öyle bir sır işte. Fısıldaması bile acı veriyor ya… Meselâ, uzayınca Fatiha, uzayınca sûre, heceler sanki özgürlüğe giden yolu taşlar gibi kestikçe, “bitmez şimdi bu namaz !” dediğim çok oldu. Ama içimden. Kimseler duymadı.
Bir Sen duydun beni ey Rabb’im. Sırrımı bir Sen bildin. Kendimi lüzumsuz hissederken seccadenin üzerinde, dudağım anlamına yetişemediğim kelimeler için oynarken, Sen beni söylediğimden fazlasıyla duydun, söyleyemediğimi de, dile getiremediğimi de bildin. Ruhumu alıp uzaklara gittiğim halde, bir bedenimi bıraktığım halde huzurunda, kovmadın beni, yakınlığında tuttun.
İtirafımdır; öyle anlatıldığı gibi özleyebilmeyi beceremedim henüz namazı… “Aradan çıkarmaya çalıştığım” oldu namazı. Geçiştirdim namazı. Bir “sorun”du çözdüm, hallettim. Selam verip sonra yaşamaya başladım… Yaşamayı namazın içinde aramalıydım. Namazı yaşamanın içine sızdırmalıydım oysa. Bilemedim.
Kafa tuttum, ayak diredim, pazarlık ettim; ama Sen utandırmadın, yine yine yine huzuruna aldın beni. Her secdede rahmetinle okşadın alnımı. Her rükûda “aferinler” fısıldadın gönlüme. Her vakitte yeni bir sayfanın aklığına çağırdın ruhumu. Yüzüme vurmadın. Azarlamadın. Aşağılamadın. Hepten umut kesmedin benden. Yok saymadın. Utandırmadın.
Pazarlık ettiğimi Seninle bir Sen bildin ey Rabb’im. Kimselere söylemedin. Sırdaşım Sensin, bir Sana açabilirim içimi, bir Senin beni ayıplamandan korkmam. Ben işte böyleyim; yine “bana ait”lerin hesabındayım. Başka kime söyleyeyim? Başka kimin anlayışından medet umayım?
YA ERHAMERRAHİMİN,
Kusurlu namazlarımızı katında kusursuz say. Amin.
 

evindar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,413
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Kimselere diyemedim...

Hiç Miracınız var mı?

Rastladıkça sorardı bir arkadaşım bana:
-Miraca çıktın mı?
Acaba çıkmış mıydım?
Yani bir namazda Mirac duygusu yaşamış mıydım? Koltuğumun altına alıp, Mahşer'de Rabbimin huzuruna güvenle taşıyacağım bir vakit namazım var mıydı?
Namaz kaygısı yüreğimi hoplatıyor.
Hele şu Mirac günlerinde...
Allah Rasulü - sallallahü aleyhi ve sellem- o yüceliklere çıkmış, ve oradan Namazla dönmüş. Böylece Namaz ile Mirac arasında derin bir akrabalık doğmuş.
Sanki Namaz mü'minin Miracı olmuş.
İslam, insanın Rabbi ile yakınlığını bilinç - idrak haline getirmeyi öngörüyor. "Kulluk" bilincinin - idrakinin böyle olduğu takdirde diri yaşanacağını düşünüyor. "Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir." Bu birlikteliği idrak, insanın İslam içindeki seyrü seferinin başarısına bağlı.
Tüm ibadetler bu seyrü seferin güne, haftaya, aya, yıla yayılan safhaları... Bu ibadetlerle, "Her an"da yaşanan "Huzur Hali"ne ulaşıyor insan: O'nun huzurundasın. O seni görüyor. O'nunla berabersin. Bunu idrak sende nasıl bir halet-i ruhiye oluşturursa onu kuşanmaya çalış.
Bu idrak durup dururken kazanılmıyor. Kalbe emek vermek gerekiyor; Kalb zikirle - Allah Teala ile beraberlik temrinleri- ile yoğruluyor. Namazlar, oruçlar, haclar, zekatlar kalbi yoğuran beraberlik temrinleri.
Namaza durdunuz:
Huzurda mısınız?
Abdestinizi abdest gibi aldınız mı, yani yüreğinizdeki manevi kirlerden arınma cehdi gösterdiniz mi, sonra maddi her türlü kirden arındınız mı, sonra Huzura çıkma vaktinin heyecanını yaşadınız mı, sonra yönler içinde savruluşlardan kurtulup, O'na yöneldiniz mi, ve sonra bütün bu hazırlık eylemlerini getirip, "İşte huzurdayım Rabbim" gibi bir kalbi yoğunlaşma, niyet duruluğu yaşadınız mı?
"Allahüekber! "
Tüm engelleri O'nun için aştınız ve geldiniz, yüreğinizden bir sada koptu, tüm yücelikler O'nun yüceliği yanında silinip gitti, bir iman, bir karar anıt gibi dikildi içinize:
"Allahüekber! "
Huzurdasınız. Hem var hem yoksunuz, O sizi kabul etti, böyle bir yüceliği tadıyorsunuz. kalbinizde tarif edilmez bir Kabe kavseyn heyecanı... meleklerin bile kanadı bu yüceye çıkmak için yetmemiş, onlar bile geride kalmış.
Böyle bir namazınız var mı?
Namazlarınızdan kaygı duyuyor musunuz?
Kendinizi "Veylün lil musallin" kapsamı içinde hissetme tedirginliğine düştüğünüz oluyor mu? Namazlarınızda sık sık "sehv" alemlerine savrulduğunuz için....
Okumaya başladınız. Yüreğinizde Fatihayı idrak çağlayanı oluştu. Alemlerin Rabbini tefekkür ettiniz, tüm övgüleri O'na tahsis ettiniz, O'nun Rahman ve Rahim ismi şeriflerine sığındınız, Din Gün'ünü hatırladınız, "El hükmü yevmeizin lillah" dediniz, o hüküm anında mutluluk yaşamayı düşlediniz, sonra döndünüz, ibadetlerinize baktınız, bir ikrar geçti içinizden "Ancak....Sana ibadet ederiz, ancak.... Sen'den yardım dileriz." Yüreğinizin sarsılmalarına karşı bu ikrara sığındınız. Sonra dua kelimelerinden yardım dilediniz, "İhdina! Bize yol göster!" sırat-ı müstakim için, in'am edilen insanların yolu için, gazaba uğrayanların ve sapkınların olmayan yol için..."
Kıyamları, kıraatleri, rükuları, secdeleri nasıl yaşıyorsunuz?
Secdede bir Rabbani yakınlık hissediyor musunuz?
Namazdan çıkınca nasılsınız?
Namazdan çıkınca hayatınız nasıl?
Miraca tutkun - sevdalı bir namaz.
-Mirac'a çıktınız mı?
-Mirac iklimini yüreğinize taşıyan bir namaz kıldınız mı?
Ben derim ki, insanın böyle, hiç olmazsa bir vakit bir namazı olmalı. Onu koltuğunun altına alıp, Rabbinin huzuruna varabilmeli, "İşte Rabbim, diyebilmeli, çok namaz kıldım, ama işte bu namazım bütün yarasına beresine rağmen Senin huzuruna taşınabilecek bir güzellik taşıyor!"
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt