Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kurandan okuyalım (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
بســـم الله الرحمن الرحيم

Alak Suresi

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

Alak suresi ayet 1
Oku Rabb'inin ismiyle ki sizi O yarattı.


Girişte de açıklandığı gibi, Melek "oku" dediğinde Rasulullah "Ben okuma bilmem" şeklinde cevap vermişti. Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti. Çünkü eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi.

Yani Rabb'inin ismiyle oku. Diğer ifadeyle "Bismillah" diyerek oku. Bundan anlaşılıyor ki, Rasulullah vahiyden önce de yalnız Allah'ı Rabb olarak tanıyor ve biliyordu. Onun için "Rabb'in kimdir? denmeye gerek görülmemiştir. Yani burada sadece Rabb'inin ismiyle oku denmiştir.

Burada, "halak" kelimesi mutlak olarak kullanılmış ve neyi yarattığı belirtilmemiştir. Çünkü "Yaratan Rabb'inin ismiyle" denmesinden, Kainatı ve içindeki her şeyi yarattığı kendiliğinden anlaşılmaktadır.


 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Vahiy yazılımı geldi yoksa sözlümü?

Vahiy yazılımı geldi yoksa sözlümü?

...Nihâyet Hıra’dayken tanımadığı bir varlık gelir ve Allah’ın Resûlü’ne hitabe ikra der. Bunun üzerine çok korkan ve neye uğradığını bilemeyen Allah’ın Resûlü: “Ma ene bikâriin” der. “Ben okuma bilmem” der. Zira o dönemin insanının da anladığı mânâda Rasulullah Efendimiz bir okul, medrese görmemişti. Okumayı da bilmiyordu. Yani okur-yazar değildi. Ana-babası ona bunu öğretmemişti, eğitmemişti. Zaten doğmadan babasını kaybetmişti. İçinde bulunduğu toplumunun da bu konuda yetiştirme gücü yoktu.

Tanımadığı, bilmediği o garip kişi onu üç defa sıkar ve “Oku!” der. Her defasında da Allah’ın Resûlü: “Ben okumasını bilmem” der. Kimileri Rasulullah Efendimizin bu ifâdesine dayanarak o zâtın kendisine yazılı bir metin sunduğunu ve yüzünden o metni okumasını istediğini söylemeye çalışmış olsalar da, bu, yüzünden okunmak üzere Rasulullah Efendimize arz edilen bir metin değildi. Bu bir metin değil vahyin bir parçasıydı. Allah sözü insan sözüne benzemez. Allah vahyini dilediği gibi indirendir.

Meselâ karşınızda oturan Hasan adlı bir kimseye: “Hasan namaz kıl” deseniz, Hasan sizin sözünüzün devamını beklemeden o anda kendisine namaz emrini verdiğinizi zannederek namaz kılmaya doğrulsa, sonra onu tutup iyice bir sıktıktan sonra yerine oturtsanız, arkasından yine: “Hasan namaz kıl” deseniz, Hasan da yine sözünüzün devamını beklemeden namaza doğrulsa, yine tutup, sıkıp oturtsanız… Aslında Hasan acele etmeyip biraz beklese, sözünüzün devamını beklese, ona şöyle diyeceğinizi görür: “Hasan namaz kıl, çünkü namaz insanı bütün kötülüklerden alı kor.” Aslında Hasan’a namazın önemi anlatılacakken, Hasan o anda kendisine namaz kılma emri veriyormuşsunuz gibi sözünüzün devamını beklemeden namaz kılmaya kalkıyor, siz de onu sıkıp yerine oturtuyorsunuz.

İşte aynen bunun gibi ilk zamanlar Allah’ın Resûlü vahyin ne olduğunu bilmiyordu. Allah sözüne alışık olmadığı için vahyin atmosferine giremiyordu. Çünkü Allah’ın Resûlü, vahiy nedir, Allah sözü ne-dir, peygamberlik, risâlet, melek nedir? Allah sözünü nasıl gönderir? Bunların hiçbirisini bilmiyordu. Halbuki bu vahyin bir parçasıydı ve Ra-sulullah Efendimiz biraz sabredip sözün devamını bekleseydi Allah ona Rabbinin adına, Rabbinin namına, Rabbinden gelenleri Rabbin rızasına götürücü olarak oku, buyuracaktı.

Bu durum, yani Rasulullah Efendimizin vahye alışması bir süre devam etti. Bunu Kur’an’ın başka yerlerinde de görüyoruz. Meselâ Kı-yâmet sûresinde görüyoruz ki vahyin inzâli esnasında Allah’ın Resûlü kendisine gelen âyetleri unutmamak için, bir an evvel bellemek, ezberlemek ve onu insanlara ulaştırmak için nötr halini bozup dilini hareket ettirmeye çalışıyordu da Rabbimiz onu şöyle uyarıyordu:

“Ey Muhammed! Cebrâil sana Kur’an okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme, yalnız dinle. Doğrusu o vahyolunanı kalbine yerleştirmek ve onu sana okutturmak Bize düşer. Biz onu Cebrâil’e okuttuğumuz zaman, onun okumasını dinle. Sonra onu açıklamak Bize düşer.”...
(Kıyâmet)
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
haznevinin_gülü, _YUSUF_,
Değerli katılımlarınız için Allah CC razı olsun
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Alak suresi ayet 2
O, insanı bir alak'tan yarattı.

Kainatı genel olarak zikrettikten sonra insanın ne gibi hakir bir başlangıç ile yaratıldığı belirtilmiştir. "Alak", "Alaka"nın çoğuludur. Manası, "pıhtılaşmış kan"dır. Bu durum hamileliğin ilk birkaç günü içinde meydana gelir. Daha sonra et şeklini alır. Ve tedricen insan şekillenmeye başlar
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Alak suresi ayet 3
Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir;

Yüce Allah'ın: "Oku" buyruğu tekıddir. Burada ifade tamam olmaktadır. Daha sonra yeni bir cümle ile: "Rabbin en kerim olandır." diye buyurmak*tadır.

el-Kelbi dedi ki: Kulların cahilliklerine karşı hilmi iie muamele edip on*ları cezalandırmakta acele etmeyendir.

Ancak birinci anlam (keremi sonsuz olması) manaya daha uygundur. Çün*kü daha önce birtakım nimetlerini sozkonusu etmekle keremine bunları delil göstermiş olmaktadır.

"Oku" ve "Rabbin" buyruğu; oku ey Muhammed, Rabbin sen okuma yaz*ma bilmeyen birisi dahi olsan, sana yardım edecek ve sana kavratacak tır, di*ye de ayıklanmıştır. "En kerim olan" kullarının bilgisizliklerini affedip ba*ğışlayandır, demektir
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Alak suresi ayet 4
Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.

Yani, hakir bir başlangıçtan sonra insana ilim vererek onu mahlukatın en yüksek seviyesine çıkarması, Allah'ın en büyük lütfudur. Sadece ilim değil, kalem kullanmayı da öğreterek, sahip olduğu ilmi büyük çapta yaymasını, bu yolla ilerlemesini ve sonraki nesiller için muhafaza etmesini de sağlamıştır. Eğer Allah, ilham yoluyla insana kalem ve kitabın ilmini vermeseydi, o zaman insanın ilmi yetenekleri yayılmazdı. Gelecek nesillere ulaşamazdı. Böylece ilerleme mümkün olmazdı.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Alak suresi ayet 5
İnsana bilmediğini öğretti.

Yani insan aslında ilimsizdir. Ancak Allah'ın ihsanı sayesinde onda ilim hasıl olmuştur. Allah'ın lütfuyla insana her merhalede ilim verilmiştir. Ve ilim kapıları da birbiri ardına açılmıştır. Aynı durum Ayet el-Kursi'de de gözükmektedir."O'nun ilminden ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kazanamazlar." (Bakara 255)
İnsanın ilmi gelişme zannettiği, aslında kendisinde ilim yokken Allah'ın, istediği zaman ve ona hissettirmeden ilim vermesidir.
Buraya kadar açıklananlar, Rasulullah'a ilk defa nazil olan ayetlerdir. Hz. Aişe'nin rivayetine göre, bu ilk tecrübe Rasulullah için o kadar ağırdı ki, ona tahammül edememişti. Onun için bu seferlik inandığı Rabb ile doğrudan muhatap olduğu belirtilmekle yetinilmiştir. Böylece vahyin sık sık gelmesi de başlamış oldu. Rasulullah artık Nebi olarak tayin olmuştu. Bundan bir süre sonra Müddessir suresinin başlangıç ayetlerinde nübüvvet verildikten sonra vazifesinin ne olduğu açıklanmıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

Müddessir suresi ayet 1
Ey bürünüp örtünen,

Yukarıdaki girişte açıklandığı gibi bu ayetlerin arka planları düşünüldüğünde burada Allah Rasulü'ne niye "Ey Rasul" ya da "Ey Nebi!" şeklinde değil de "Ey örtünen!" şeklinde hitap edildiği kolayca anlaşılacaktır. Allah Rasulü aniden Cebrail'i yer ve gök arasında bir kürsü üzerinde görünce korkmuş ve bu korku içinde eve gelerek "Beni örtün!" diye bağırmıştı. Bunun üzerine Allah (c.c) , Peygamberine "Ey örtülere bürünen" gibi bir üslûp ile ona hitap etmişti. Bundan şu mana çıkmaktadır: "Ey benim sevgili kulum! Üzerine örtü çekerek yatıyorsun? Sana büyük bir vazife verilmiştir. Onu yerine getireceksin. Onun için tam bir karar ile kalk!"
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Müddessir suresi ayet 2
Kalk (ve) bundan böyle uyarıp korkut.

Bu, Nuh'a (a.s) nübüvvetin verildiği zaman verilen emir ile aynı yapıdadır. Nasıl ki ona "Kendilerine dayanılmaz bir azap gelmeden evvel kavmini korkutup uyar." (Nuh, 1) denilmişti. Burada da "Ey üstüne örtü çekerek yatan, kalk! Çevrende gaflet içerisinde bulunan insanları uyar, onları o muhakkak karşılaşacakları korkunç son hakkında korkut. Eğer aynı yol üzerinde devam ederlerse bu korkunç akibetle karşılaşacaklar. Onlara de ki: "Siz sağır ve kör bir sultanın saltanatında yaşamıyorsunuz ki ne yaparsanız yapın, size hiçbir hesap sorulmayacaktır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Müddessir suresi ayet 3
Rabbini tekbir et yücelt

Bu, bir peygamberin bu dünyada yerine getireceği ilk ve en baş vazifesidir. Bu vazife gereğince Allah'ın dışında bütün büyüklük taslayanları bir kenara iterek, cahil insanlara bu kainatın yüceliğinin ancak ve ancak Allah için olduğunu, O'nun dışında kimsenin buna layık olmadığını bildirirler. Onun içindir ki İslâm'da Allah-u Ekber (Allah en büyüktür) en önemli kelimedir. Ezana başlarken bunu ilan ederiz. Namaza da bununla başlarız. Otururken kalkarken Allah en büyüktür deriz. Bir hayvanı keseceğimiz zaman "Allah'ın adıyla, Allah en büyüktür" deriz. Tekbir narası bütün müslümanlar için en bariz bir nişandır. Çünkü bu ümmetin peygamberi de ilk vazifesine Allah-u Ekber diyerek başlamıştı.
Burada lâtif bir tenkid vardır ki onu anlamak gerek. Bu ayetin nüzul zamanı anlatılırken de denildiği gibi bu, Allah Rasulü'ne peygamberlik vazifesini yerine getirmesi için verilen ilk emirdi. Şurası açıktır ki, böyle bir vazifeyle emir öyle bir toplum ve öyle bir şehirde verilmişti ki o sadece şirkin merkezi değil oradaki herkes müşrikti. Daha önemlisi Mekke, bütün Arap yarımadasının müşriklerinin en büyük tapınağı idi. Kureyşliler de bu mabedin bekçileri idiler. İşte böyle bir yerde yapayalnız tek başına Tevhid'in bayrağını yükseltmek çok tehlikeli bir işti. Onun için "Kalk ve uyar!" emrinden hemen sonra "Rabbinin yüceliğini ilan et" buyurulmuştur. Yani şu anlam çıkıyor: "Sana karşı çıkan o korkunç ve büyük güçlere hiç aldırış etmeden açık açık benim Rabbim hepsinden daha büyüktür, de. Bu çağrıya karşı koyanların Allah'a karşı hiçbir ehemmiyeti yoktur. Allah yoluna girenler için en büyük cesaret verici şey, Allah'ın büyüklüğü bir kimsenin kalbine girdikten sonra o kimsenin Allah'ın rızası için bütün bir dünyayı karşısına almaktan çekinmeyeceği gerçeğidir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Müddessir suresi ayet 4
Elbiseni de temizle.

Bunlar çok kapsamlı kelimelerdir ve anlamları çok geniştir. Bir anlamı şudur: "Elbiselerini pislikten temiz tut." Çünkü beden ve elbisenin temizliği ile ruhun temizliği birbirlerinin gerekleridir. Temiz bir ruh, pis bir beden ve pis bir elbise içerisinde kalamaz. Allah Rasulü insanoğluna, beden ve giysi temizliği talimlerini tafsilatlı olarak vermiştir. Öyle ki değil sadece o zamanki cahiliyye Arapları, bugünkü en uygar toplumlar bile bu seviyede sayılamaz. Hatta dünyadaki bazı dillerde taharet kelimesi bile bulunmamaktadır. Halbuki İslâm'da hadis ve fıkıh kitapları "Taharet Bahsi" ile başlarlar. Bu kitaplarda temizlik ve necislik arasındaki farklar anlatılır ve nasıl temiz olunur, nasıl taharet alınır, detaylarıyla izah edilir.
ikinci anlamı da şöyledir: "Kendi giysilerinizi temiz tutun." Ruhbaniyette dinî kutsallığın ölçütü bir kimsenin temizlenmeden kirli olarak kalmasıdır. Eğer birisi temiz ve düzgün giyinirse onu dünyaperest olarak nitelerler. Oysa ki insan fıtratı pislikten nefret eder. Az buçuk bir duygu sahibi insan temiz ve intizamlı insanları sever. Aynı şekilde Allah yolunda davet eyleminde bulunan bir kimse görünüşte de nazif ve pâk olmalıdır ki insanlar ondan iğrenmesin. Böyle insanlarda hiç bir kirlilik olmamalıdır ki diğer insanlara ağır gelmesin, onları nefret ettirmesin.
Üçüncü anlam da şudur: Yani, "Giysilerinizi ahlâki ayıplardan da temiz tutunuz." Bu demektir ki giysileriniz temiz ve düzgün olmalıdır, ama bir kibirlenme, bir gösteriş ve bir şan-şöhret vesilesi olmamalıdır. Elbise; bir insana diğer bir insanı tanıtan ilk şeydir. Karşıdaki insan bir kimsenin elbisesini görerek bu kişinin nasıl birisi olduğunu tahmin edebilir. Reislerin elbiseleri, ağaların elbiseleri, dinî liderlerin elbiseleri, kibirli insanların elbiseleri, berduşların ve hafif meşreplilerin elbiseleri vs. bütün bu elbiseler sahiplerinin mizaçlarını ortaya koyar. Allah'a davet eden kimseler bu yukarıda saydıklarımız gibilerinden fıtraten farklıdırlar. Bu yüzden de giysileri de farklı olmalıdır. Bu kişiler öyle bir giysiye bürünmelidir ki onu gören herkes bu kişinin şerefli bir insan olduğunu ve bu kişinin kalbinde hiç bir kötülük bulunmadığını farketsin.
Dördüncü anlam da şudur: Yani "uçkurunu temiz tut, ona sahip ol." Bu deyim, Urduca da aynen Arapça'da olduğu gibi kendini ahlâki kötülüklerden uzak tutmak ve en güzel ahlakla donatmak için kullanılır. İbn Abbas, İbrahim Nehai, Şa'bi, Ata, Mücahid, Katade, Said Bin Cübeyr, Hasanü'l-Basri ve diğer büyük müfessirler bu ayetin anlamında aynı yorumu yapmışlar yani "Ahlakınızı temiz tutun ve her türlü kötülükten ve çirkin işlerden kendinizi arındırın" manasını vermişlerdir. Arapça deyimlerde, bir kişi diğer birisi için "elbisesi temizdir" ve "görünüşü temizdir" dediğinde bundan güzel ahlak sahibi bir insan kastedilir. Bunun tersine "elbisesi kirlidir" denildiğinde de o kimsenin ilişkilerde iyi bir insan olmadığı ve sözüne itibar edilmeyen biri olduğu kastedilir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Müddessir suresi ayet 5
Pislikten kaçınıp uzaklaş.

Pislikten kasıt, her türlü pisliktir. Akidedeki pislik, düşüncedeki pislik, ahlâkî pislik, ameldeki pislik, beden ve elbisedeki pislik ve yaşantıdaki pislik vs. Yani çevrende, toplumda her türlü pislik yaygın haldedir, işte bundan kendini temiz tut. Kimse; "Bu, başkalarına bir şeyler anlatıyor ama kendisi bile yaşantısında bu pisliklerden arınmış değil" dememelidir. Bu yüzden senin yaşantında bütün bunlardan hiç bir iz bile olmamalıdır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Müddessir suresi ayet 6
Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma.

Metinde "Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma" diye geçen cümlenin anlamı çok geniştir. Bir kelime ile tam olarak tercüme edemeyiz.
Birinci anlamı şudur:
"İhsanda bulun, bağış yap, cömert ol, iyi muamelede bulun. Bunların hepsini sadece ve sadece Allah rızası için yap. Bunları yaparken hiçbir dünyevî menfaat bekleme. Diğer bir söyleyişle: "Allah için ihsan et, kendi menfaatini sağlamak için ihsanda bulunma" demektir.
İkinci anlamı şudur:
"Senin peygamberliğin aslında büyük bir ihsandır ve senin aracılığın ile insanlara hidayet ulaşmaktadır. Bu yüzden başka insanlara ihsanda bulunuyoruz diyerek bir gösterişe kapılma ve bundan kişisel bir çıkar gütme" demektir.
Üçüncü anlamı da şu olabilir:
"Senin yaptığın bu hizmet çok büyüktür. Ama sakın ben büyük bir iş yapıyorum gibi düşüncelere kapılma. Bu peygamberlik vazifesini yerine getirmek için canını ortaya koyarak Allah'a bir iyilikte bulunmakta olduğunu zannetme."
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Müddessir suresi ayet 7
Rabbin için sabret.

Yani, sana verilen bu görev çok zor bir iştir. Bu yüzden birçok musibet ve eziyetlerle karşı karşıya kalacaksın. Senin halkın bile sana düşman olacak. Bütün Arap Yarımadası sana karşı cephe alacak. Ama ne olursa olsun Rabbinin hatırı için bunlara sabret ve bu vazifeyi sebat ve karar ile yerine getir. Hiçbir korku, hırs, dostluk, düşmanlık ve sevgi seni bu davadan vazgeçirmek için araya girmesin. Bunlara rağmen kendi yolunda ısrarla devamını sürdür.
Bir kimse eğer Allah'ın, Peygamberine nübüvvet davasına başlar iken verdiği ilk emirleri, bu kısa cümleleri ve onun manalarını düşünecek olsa bir peygambere peygamberliğine başlarken bundan daha iyi bir tavsiyede bulunulamayacağına kalbi şahit olacaktır. Burada Nebi'nin misyonunun ne olduğu, kendi hayatında izleyeceği tavır, ahlak ve muamelatın nasıl olduğu, ayrıca bu vazifeyi ifa ederken hangi niyet ve fikirle bunu yapacağı talimatı verilerek, bu vazifeyi yerine getirirken hangi sorunlarla karşılaşacağı ve bunlara karşı nasıl bir tavır takınacağından haber verilmiştir. Bugün taassupları yüzünden gözleri körleşmiş olanlar, bu sözleri onun sara nöbeti esnasında söylediğini ileri sürüyorlar. Biraz bu ayetler üzerinde, bunlar bir saralının sözleri mi, yoksa Allah kulunu peygamberlik ile görevlendirerek bu emirleri vermiş mi, bir düşünsünler.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

Asr suresi ayet 1
Andolsun asra ki;

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

1- "Asr" Nedir?:
Yüce Allah'ın: "Andolsun asra ki" buyruğu "zamana ki" demektir.
Bu açıklamayı İbn Abbas ve başkaları yapmıştır. Buna gnre "asr" (anlam itibariyle) dehr (zaman) gibidir. Şairin şu beyitinde de bu anlamdadır:
"Hevânın yolu çok kötüdür, hevâ denizi pek derindir
Hevânın bir günü bir ay eder, hevânın bir ayı da bir zaman (dehr)"

Yüce Allah, herhangi bir asra yemin etmişti] (de denilmiştir.) Çünkü herbir asırda (zamanda) hallerin evirilip çevirilmesine, değişip durmasına ve bunlarda yaratıcının varlığına delalet etmesine dikknı çeken bir özellik vardır. Asrın, gece ve gündüz olduğu da söylenmiştir. Humcyd b. Sevr dedi ki:
"İki asır olan bir gece ve bir gündüz mutlaka ele geçirir Birisinin peşine takıldılar mı, istediklerini mutlaka yetişirler."
"İki asır" aynı zamanda sabah ve akşama da denilir.
Şair şöyle demiştir:
"Ben iki asır onu savsaklayıp dururum, nihayet usanır benden Ve ister istemez borcun yarısına razı olur."
Şair şunu demek istiyor; O günün başında bana geldi mi, akşama ona söz veririm.
Bunun öğleden sonra demek olduğu, bunun da güneşin zevali ile batışı arasındaki zaman olduğu da söylenmiştir. Bu görüş el-Hascn ve Katade'ye aittir.
Şairin şu beyitinde de bu anlamdadır:
"Ey Amr! Bizimle birlikte öğleden sonra yola kayul. Çünkü asr (vakti) kısalmış bulunuyor, Hiç şüphesiz ilk öğle çıkışında ganimet ve ecir vardır."
Yine Katade'den, bu gündüzün vakitlerinden son vakittir, dediği rivayet edilmiştir.

Bunun, ikindi namazına yemin olduğu da söylenmiştir. Vusta namazı da odur. Çünkü o namaz, namazların en faziletlisi dir. Bu da Mukatü'in görüşü*dür.
Nilekim "asr okundu" ikindi namazı için ezan okundu, demektir.
"Asr kılındı" denildiği zaman, ikindi namazı kılındı, demek olur.
Sahih haberde de şöyle denmiştir: "Vusta (orta) namaz ikindi namazıdır."
Bir diğer görüşe güre bu, Peygamber (sav)'ın asrına -onunla peygamberliğin yenilenmesi suretiyle bu asrın faziletinden ötürü- yapılmış bir yemindir. Buyruğun, asrın Rabbine yemin olsun, anlamında olduğu da söylenmiştir.

2- Bir Kimse "Asr"ı Zikrederek Yemin Ederse:
Bir kimse, bir kişi ile bir asır konuşmamak üzere yemin ederse onunla bir sene konuşmamalıdır.
İbn Arabi dedi ki:
İmam Malik'in bir kimse ile bir asır boyunca konuşmamayı yemin edenin yeminini "bir sene'"ye yorumlamasının sebebi, bu husustaki görüşlerin çoğunluğunun bu doğrultuda olmasından dolayıdır. Bu görüşü kabul etmesi de; onun yorumlar i!e ilgili hususlarda manayı (yorumlamayı) ağırlaştırmak (tağiiz) şeklinde benimsediği asıl kaidesine binaendir.
Şafii de şöyle demişlir:
Belli bir niyeti olması hali dışında kısa bir süre dahi onunla konuşmasa yeminini yerine getirmiş olur. Ben de bu kanaatteyim. Ancak yemin eden kimse Arap ise ona: Neyi kastettin? diye sorutur. Eğer muhtemel bir mana ile yorumlayacak olursa, onun bu açıklaması kabul edilir. En az süreyi söylemesi müstesna. Malik'in mezhebine göre onun yapacağı açıklamaya göre yorumlanması da sözkonusıı olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Asr suresi ayet 2
Gerçekten İnsan ziyandadır.

Bu, yeminin cevabıdır. "İnsan" ile kastedilen kâfirdir. Bu açıklamayı Ebu Salih'in rivayetine göre İbn Abbas yapmıştır. Ebu'd-Dalıhâk de ondan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bununla müşriklerden bir grubu kastetmektedir: el-Ve!id b. ei-Mıığire, el-As b. Vaü, el-Esved b. Abdu'i-Muttalib b. Esed b. Abdi'l-Uzza ve el-Esved b. Abd-i Yeğus.

"İnsan" ile insan türünün kastedildiği de söylenmiştir.
"Gerçekten... ziyandadır." Aldanış içerisindedir. el-Ahfeş helak oluş, el-Ferra ukubet ve ceza, diye açıklamışlardır. Şanı yüce Allah'ın: "İşlerinin so*nu da hüsran oldu" (et-Talak, 65/9) buyruğunda da bu anlamdadır.
İbn Zeyd,
şüphesiz bir kötülük içerisindedir, diye açıkladığı gibi, muhakkak bir eksiliş içindedir, diye de açıklanmıştır. Anlamlar birbirine yakındır.

Sellam'dan ("asr" kelimesini) "sad" harfi kesreli olarak; diye okuduğu rivayet edilmiştir. el-A'rec, Talha ve İsa es-Sakafi "sin" harfini ötreii olarak; '" Ziyan" diye okumuşlardır. Bu ayrıca Harun'un, Ebu Bekir'den, onun Asım'dan rivayet ettiği okuyuştur. Her iki kelimedeki bu okuyuş itba (kendisinden önceki harfe ya da harfin harekesine göre okumak) ile açıklanır. Nitekim; "Ziyan'1 denildiği gibi; " ile Zorluk" dadenilir. Ali (r.a) bu sûreyi şöyle okurmus:
Asra ve zamanın musibetlerine andolsun ki! Muhakkak insan ziyandadır ve şüphesiz ki o dehrin ' sonuna kadar onun (o ziyanın) içindedir."
İbrahim dedi ki:
Şüphesiz ki insana dünyada uzunca bir ömür verilip, koca yıp yaşlanacak olursa elbetteki o eksiklik, zayıflık ve gerileyip ile içice olur. Müminler müstesna. Çünkü onlara gençlik hallerindeyken işledikleri amellerin ecirleri yazılır.
Bunun bir benzen de yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Andolsun, Biz insanı gerçekten ahsen-İ takvimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına döndürdük." (et-Tin, 95/4-5) (İbrahim devamla) dedi ki; Bizim okuyuşumuz da şöyledir: "Andolsun asra ki gerçekten insan ziyandadır ve şüphesiz o dehrin sonundadir."
Ancak sahih olan ümmetin okuduğu ve mushaflaıda yazdı olan şekildir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Rahman ve Rahim Allah'ın adı ile

Zariyat suresi ayet 1
Andolsun tozutup savuranlara.

"Andolsun tozutup savuranlara" buyruğu hakkında
Ebu Bekr el-Enbarî dedi ki:
Bize Abdullah b. Naciye anlattı, bize Yakub b. İbrahim anlattı. Bize Mekkîb. İbrahim,anlattı. Bize el-Cuayd b. Abdirrahman anlattı . O Yezid b. Usayfe'den, o es-Saib b. Yezid'den rivayet ettiğine göre bir adam Ömer (r.a)'a şöyle sormuş: Ben Kur'ân'ın müşkil (anlaşılması zor) buyruklarının tefsirine dair soru soran bir adam gördüm. Bunun üzerine Ömer:
Allah'ım, bana onun hakkından gelmeyi nasib et, dedi. Bir gün bu adam elbiselerini giyinmiş, başında bir sarık bulunduğu halde Ömer de Kur'ân-ı Kerim okurken Ömer'in yanına girmiş. Ömer Kuran okumayı bitirince, adam yanına gelerek: Ey müminlerin emiri "andolsun tozutup savuranlara" ne demektir dîye sormuş. Ömer ayağa kalkıp kollarını sıvadıktan sonra adamı sopalamaya koyulmuş ve sonra da şöyle demiş: Buna elbiselerini giydirin ve onu bir deve semeri üzerinde taşıyarak kabilesine götürün. Sonra bir hatib kalkıp şöyle desin: Şüphesiz ki Sabiğ ilim öğrenmek istemiş, ancak isabet ettirememiştir. Bu şahıs daha önceleri kavmi arasında ileri gelen birisi olduğu halde aralarında sıradan bir kişi olup gitti.

Amir b. Vasile'den rivayete göre İbnu'l-Kevva, Ali (r.a)'a: Ey müminlerin emiri, diye sormuş şu "andolsun tozutup, savuranlara" ne demektir? Ali (r.a):
Yazıklar olsun sana demiş. Sen bilgini arttırmak maksadıyla soru sor, işi zora koşmak maksadıyla soru sorma.
" Andolsun tozutup savuranlara" buyruğunda kastedilen rüzgarlardır.
"Ağır yük taşıyanlar"dan kasıt bulutlardır.
"Kolaylıkla akanlar" gemilerdir.
"Emri paylaştıranlar" meleklerdir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Zariyat suresi ayet 2
Derken, ağır yük taşıyanlara.

Bütün müfessirler "Zariyat" kelimesinden; dağıtan, toz kaldıran rüzgarların kastedildiği görüşünde birleşmişlerdir. Ve "Ağır yük kaldıranlar"'dan da denizlerden milyonlarca ton su buharını bulut şeklinde kaldıran rüzgarlar kastedilmektedir. Bu tefsir Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Abdullah bin Abbas, Hz. Abdullah bin Ömer ve Mücahid, Said bin Cübeyr, Hasan Basri, Süddi ve diğerlerinden nakledilmiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt