Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mütevatir hadisleri inkar etmek küfürdür ! (1 Kullanıcı)

selimbay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ağu 2008
Mesajlar
12
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Mütevatir hadisleri inkar etmek küfürdür !

Sahabe, tabiin ve tebei tabiin döneminde, yalan üzere ittifak etmesi mümkün olmayan bir topluluğun Resulullah'dan rivayet ettiği hadislerdir.

Mütevatir hadislerin Resulullah'ın ameli olan sünnetlerden misali pek çoktur. Mesela Peygamber efendimizin namaz kılma, oruç tutma ve hac etme şekli mütevatiren bizlere gelmiştir.

Mütevatir sünnetlerin Resulullah'ın sözü olan türüne örnek İse şu hadis-i şerifi zikretmek mümkündür:

Hz. Ali Resulullah'ın şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Bana yalan isnad etmeyin. Kim bana karşı yalan uydurursa o kimse cehennem ateşine girsin.” [1]
Abdullah bin Amr'İn rivayetinde bu hadisin metni:
"Kim kasıtlı olarak bana karşı yalan uyduracak olursa, cehennem ateşinde yerini hazırlasın, " [2] şeklînde;
Abdullah bin Abbas'ın rivayetinde ise:
"Benden bildiğiniz dışında hadis nakletmekten kaçının. Kim kasıtlı olarak yalan uydurur da bana isnad edecek olursa cehennem ateşinde yerini hazırlasın” [3] şeklindedir.

Bu hadis-i şerif, Cabir bin Abdullah [4] Enes bin Malik, [5] Ebu Said el-Hudri, [6] Abdullah bin Mes'ud, [7] Ebu Hureyre [8] Mürre [9] Kays b. Sad b. Ubade, [10] Seleme bin el-Ekva, [11] Ukbe bin Amir, [12] Zeyd bin Erkam, [13] Halid bin Arfada [14] Muaviye bin Ebu Süfyan [15] Muğire bin Şu'be [16] Zübeyir bin Avam [17] gibi, çokça sahabeden rivayet edilmiştir.

Tirmizî bu hadisin Ebu Bekir, Ömer, Osman, Said bin Zeyd, Amr bin el-As, Büreyde, Ebu Musa el-Ğafiki, Ebu Umame, Abdullah bin Amr el-Mukan-na ve Evs es-Sakafi tarafından da rivayet edildiğini zikretmiştir. [18]

Mütevatir Hadis île Amel Etmenin Hükmü:

Mütevatir hadis ile amel etmek farzdır. Çünkü Resulullah'dan geldiği kesindir. Zira tevatür yolu ile gelişi Resulullah'a nisbetinin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle ittifakla mütevatir olan bir hadisi inkar eden dinden çıkmış olur.

Alimler bir hadisin mütevatir olması için, en az kaç kişinin onu rivayet etmesi gerektiği hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir: Bazıları beş, bazıları oniki, bazıları yirmi, bazıları kırk, bazdan yetmiş, bazıları ise üçyüzon küsur kişinin her rivayet zincirinde rivayet etmesi gerektiğini söylemişlerdir.

Ancak belirli bir sayı üzerinde karar kılınması doğru görülmemektedir. Zira ravilerin durumlarının da dikkate alınması icab etmektedir.

Dikkat edilmesi gereken bir nokta da şudur: Sahabe-İ kiram, tabiin ve tebei tabiinden sonraki dönemlerde hadisin çok kişiler tarafından rivayet edilmesi, hadisi mütevatir hadis derecesine ulaştırmaz.[19]


[1] Buharı, Kit. İlim, bab: 38; Tirmizî, Kit. İlim, bab: 8, hn. 2660, Kit. Menakib, bab: 20, hn. 3715, îbnMace, Kit. Mukaddime, bab: 4
[2] Buharı, Kit. Enbiya, bab: 50; Tirmizî Kİt. İlim, bab: 123, hn. 2669; Müsned İmanı Ahmed, c. II, sh. 59, 171, 202, 214
[3] Tirmizî, Kit. Tefsir, sûre, 1, bab: 1, 2951; Darimi, Kit. Mukaddime, bab: 25
[4] İbn Mace, Kit. Mukaddime, Bab: 4, 33; Darimi, Kit. Mukaddime, bab: 25; Müsned İmam Ahmed, c. III, sh. 303
[5] Tirmizî Kit. İlim, bab: 8, hn. 2661; îbn Mace, Kit. Mukadime, bab: 4, hn. 22; Darimi, Kit. Mukaddime, bab: 25; Müsned İmanı Ahmed, c. III, sh. 98, 113, 116, 166, 167, 176, 209, 223, 278, 280; Buhârî, Kit. İlim, Bab: 38
[6] Müslim, Kit. Zühd, bab: 72, hn. 3004; İbn Mace, Kit. Mukaddime, bab: 4, hn. 37; Müsned İmam Ahmed. c. III, sh. 39. 44, 45, 56
[7] Tirmizî, Kit. Fiten, bab: 70. hn. 2257; İbn Mace, Kit. Mukaddime, bab: 4, hn. 30
[8] Buhâri, Kit. Edeb, bab: 109; İbn Mace, Kit. Mukaddime, bab: 4, hn. 34; Müsned İmam Ahmed, c. II, sh. 410, 413, 469, 519; Buhârî, Kit. İlim, bab: 38
[9] Darimi, Kit. Mukaddime, bab: 25
[10] Müsned İmam Ahıned, c. III, sh. 422
[11] Müsned İmam Ahmed, c. IV, sh. 47
[12] Müsnetf İmam Ahmed, c. IV, sh. 156, 201
[13] Müsned İmam Ahmed, c. IV, slı. 367
[14] Müsned İmam Ahmed, c. V, slı. 292
[15] Müsned İmam Ahıned, c. IV, sh. 100
[16] Buhârî, Kit. Cenaiz, bab: 34
[17] Buhârî, Kit. İlim, Bab: 38
[18] Tirmizî Kit. İlim Bab: 8, hn. 2660
[19]Hasan Karakaya-Fıkıh Usulü
 

siyah peçe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2008
Mesajlar
485
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
mevlam muhafaza buyursun.bu durumlardan allah sizden razı olsun...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm..
Emeğinize sağlık kardeşim. Rahman c.c razı olsun inşallah..
Hadisler hakkındaki güvenilirliğe dair bilgilendirici bir paylaşımdı..
Teşekkürler paylaşımınız için.
Selam ve Dua ile inşallah.
 

abı_hayat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eyl 2008
Mesajlar
5,186
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
40



Allah razı olsun, emeğinize sağlık....
 

hasyetullah

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ocak 2009
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
s.a selimbay kardeşim bir hüküm yalnızca ve yalnız ''hakk'' surette olduğunda dini bir hüküm olur

öncelikle kişiler her hadise iman ederse ve içinden elemeden ve kurana arz edip doğruluunu sormadan direk kabul ederlerse kişi imanını parçalar şerik koşar

hadislerin içersinde uydurma hadisler çokdur ve inannın bana bende zamanında her hadise inanırdım lakin durum öle değil

kardeşim islamı yaşamanın en sek yolu Allahın mesajına çelişmeyen bilgilerle amellerimizi yerine getirmektir

her zaman sölerim eğer dine ait bir hüküm varsa o mutlak şu ayetteki gibi olmalıdır

Hakk, Rabbindendir. Öyleyse şüpheye düşenlerden olma!

“Hakk”; aklın inkâr edemeyeceği derecede gerçek ve değişmez olandır, doğrudur, isabetlidir, maksada uygundur, arzu edilene denk düşendir

işde dini hükümleri hayatımıza tatbik etmeden önce mutlak hakk olduğundan emin olalım

ayrıca hakk rabbinden gelendir ayeti ile dine ait bir hükmün Allahdan geldiği aşikardır

böylelikle hakk a yakın olan bilgiler yalnızca açıklayıccısı olur mülzim(bağlayıcı)değildir bu hususda gazalinin şu mükemmel açıklamasını yazmadan geçemicem

"Bil ki, bakışımızı iyice derinleştirdiğimizde görürüz ki dinsel hükümlerin esas kaynağı bir tanedir: Allah'ın sözü, yani Kur'-
an. Resul'ün sözü ne hükümdür, ne de mülzim (bağlayıcı); hüküm Allah'ındır. Ancak Allah'ın hükmünü ortaya çıkaran bir
gösterici (muzhır) lazımdır ki işte bu, Peygamber'in sözüdür. Gösteren söz de yalnız bu sözdür. Mülzim sebep ise tektir ve
o da Allah'ın hükmüdür. Resul, mulzim ve hakim değil, sadece Allah'tan haber getiren (muhbir anillah) aracıdır..." (Gazalî;
el-Müstasfa, 1/285-287)

saygılarımla
 

salafi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2010
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
hasyetullah'a cevap okumadan sakın okudum diye cevap yazma : Hamd, ancak Allah içindir. Ona hamdeder, Ondan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerinizden Allaha sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimide saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
Allahtan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed (sav) nun kulu ve resulüdür.
“Ey iman edenler! Allahtan başka Ona yarışır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.(Al-i İmran-102)
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaradan ve ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar üretim yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allahtan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.(Nisa-1)
“Ey iman edenler! Allahtan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki Allah işlerinizi düzetsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.(Ahzab 70–71)
Bundan sonra:
Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allahın Kelamı yolların en hayırlısı Muhammed (sav) yoludur. Amellerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık da ateştir.
Sünneti inkar fitnesinin ilk hicri üçüncü asırda ölmesine rağmen aradan yaklaşık on asır geçtikten sonra hicri on üçüncü asırda oryantalistlerin gayelerine uygun olarak bu konuyu gündeme getirmeleri üzerine, İslam dünyasında yeniden alevlendi. Bu defa ilk olarak İngilizlerin işgali altında bulunan Hindistan’da kendini gösterdi. Burada sünnet/hadis inkarcılığının öncülüğünü oryantalist Sprenger’in arkadaşı ve Kadyani’nin öncülerinden Seyyid Ahmed Han (1817-1898) yapti. Mevlevi Çerağ Ali (1844-1898) Abdullah Çakralevi (1914), Ahmed Din (1936), Hafiz Muhammed Eslem Ceracpuri (1955) ve Gulam Ahmed Perviz (1985). Fazlür Rahman (1919-1988), Tevfik Sıdki, Ebu Reyye, Mahmud M. Taha Ahmed Emin(Ahmed Emin eserlerinde, Goldziher’in fikirlerini tamamen kabul edip kendi görüsleriymis gibi takdim eder.), Türkiye’de ise Yaşar Nuri Öztürk, Hayri Kırbaşoğlu M.İslamoğlu: Her ne kadar hadisleri direk olarak inkar etmesede recm gibi sahih hadisleri kabul etmeyip inkar etmiş ve şiddetli bir şekilde sapık şia savunuculuğuna soyunmuştur işte bazı görüşlerine örnekler: İsrailoğulları’nın en ünlü tahrif biçimi olan uydurmacılığı Kur´an´da gerçekleştiremeyenler, sünnetin büyük bir bölümünü oluşturan “hadis”te gerçekleştirmişlerdir. Sünnetin temiz ırmağını bulandırmak için, onun bir bölümünü oluşturan hadisleri tahrif etmek en uygun yoldu (Yahudileşme temayülü )
Yukarıda verdiğim yerlerdeki ifadelere göre örneklik müessesesi tahriften korunmuştur; o müessese “ameli sünnettir” ve onu da bize ulaştıran hadis kaynaklarıdır. Hadis kaynakları tahrif edilmiş olduğuna göre Allah, Resulünü bize nasıl örnek göstermiş oluyor? Acaba İslamoğlu ne demek istiyor veya bu yazdıklarını hiç böyle yan yana koyup düşünmüş müdür?

Acaba yazarımıza göre sünnetin tanımı nedir? Sonra bu sünnet nerden öğrenilmiştir? Bu sünneti bizlere kimler ulaştırmıştır? Ulaştıranlar tahrif yapmışlarsa bizler tahrif olanını ve olmayanını nereden ve nasıl öğreneceğiz? Böyle bir mantık sahibi birisi kalkıp da: “Efendim tabi ki Kur´ân´dan öğreneceğiz” diyemez. Öyle ya hadisi, sünneti bize getiren tahrifçilerin, bize getirdikleri Kur´ân´ın tahrif olmadığı ne malum?
Muteber Hadis Kaynaklarına Bakışı

M. İslamoğlu “Musa ümmetinin Tevrat’ı tahrifi” başlığı altında Tevrat’ın beş şekilde tahrif edildiğini beşincisinin de uydurma yoluyla olduğunu belirterek şöyle der: “Yahudilere kendilerine hükmü açıkça beyan edilen Tevrat” gönderildi, Allah’ın kitabıyla yetinmeyip gereksiz bir çok soru sordular. Sorularının cevaplarını Tevrat’ta bulamayınca uydurmaya başladılar. Nitekim bunun sonucu “Mişna: Söz” ve “Gemara: Pratik” denilen rivayetler çıktı. Aynı tip tahrifi Müslümanlar da kendi şeriatlarında yaptılar. Hadis uydurmacılığı bunun en tipik örneğiydi. Allah’ın koyduğu haramlarla yetinmeyip uydurma hadislerle yeni haramlar ihdas etiler. Allah tarafından korunmuş kitaplarının tahrif olduğu sonucunu doğuracak yalan rivayetleri en güvenilir kitaplarına aldılar. Selman Rüşti ve Turan Dursun gibi kendi inancına düşman edilmiş zavallıların eline İslam’a karşı birer koza dönüşecek “Garanik” türü rivayetlerle doldurdular kitaplarını.” (Yahudileşme temayulü)

M. İslamoğlu hadis uydurmacılığından hareketle en güvenilir hadis kaynaklarının bile yalan yanlış uydurmalarla doldurulmuş olduğu sonucuna varmaktadır. Öyleyse en güvenilir kitapları da reddetmemiz gerekmektedir. Sonra İslamoğlu kaynaklar hakkında bu dediklerine kendisi inanıyorsa şu ifadelerini nasıl açıklarlar acaba: “Asr-ı saadetteki Müslüman-Yahudi münasebetlerini mümkün olduğunca muteber kaynaklara dayanarak vermeye çalıştık.” “Şimdi, tüm muteber hadis kaynaklarını tarayarak binlerce hadis arasından seçtiğimiz…”(Yahudileşme Temayulü)
Şayet İslamoğlu bu kaynakların yalan rivayetlerle dolu olduğu sözüne kendisi inanıyorsa, yalan rivayetlerle dolu kaynakları bu ümmete nasıl muteber kaynaklar diye sunabiliyor? İslamoğlu’ndan en güvenilir kaynaklarda Kur´an´ın tahrif olduğu sonucunu doğuracak hadislerin listesini vermesini, Garanik türü rivayetleri de göstermesini istiyoruz. Aksi takdirde İslamoğlu’nun bir iftiracı ya da Yahudi mezhebi olan “saduki” mantığından bir “temayül” içerisinde olduğunu söyleyerek kitabındaki tezine
bir delil de biz eklemiş olacağız.
Hindistan’da hadis inkar fitnesini körükleyenler: Nevvab Muhsinül-Mülk (1907), Eltaf Hüseyin Hali (1914), Seyyid Emir Ali (1920) ve Sibli Numani gibilerdir. Hadislerin neredeyse tamamını veya çoğunu uydurma kabul eden Cerag Ali, Seyyid Ahmed Han gibi isine gelen yerde hadisleri nakletmekten çekinmemiştir.
HADİS İNKARCILARINA CEVAPLAR: Şunu kat'i olarak biliniz ki; bana Kuran'ı Kerim ve onun bir misli verilmiştir. Karnı tok bir halde rahat koltuğunda oturarak; Şu Kur'an'a sarılınız;bunda helal olarak ne görmüşseniz onu helal kabul ediniz;neyi de haram görmüşseniz onu haram biliniz diyecek bazı kimseler gelmek üzeredir. Şüphesiz ki, Allah Rasul'unün haram ettiği şey,Allah'ın haram ettiği şey gibidir. (Bu hadisi Ebu davud,Darımi ve İbnu Mace,Mikdam b Ma'dikerib tarikinden rivayet etmektedirler. Şatıbi bu hadisi,sünnette,Kitap'ta bulunmayan bir takım hususuların mevcudiyetine delil olarak kabul etmişlerdir.
Kim Peygambere itaat ederse muhakkak Allah'a itaat etmiş olur. (Nisa-80)
Kıblenin Tahvîli:
Peygamber Efendimiz hicret ettiğinde Medîne ahalisinin çoğu Yahudi idi. Allah Ona Beytu’l-Makdis’i kıble edinmesini emretti. Bu, Yahudilerin hoşuna gitti. Bu durum on altı - on yedi ay kadar böyle devam etti fakat Hz. Peygamber daha önce kendisine vaat edilmiş olan İbrâhîm’in kıblesine dönmek istiyor, göğe bakarak dua ediyordu. Yukarıdaki ayet bunun üzerine inmiştir. (el-Buhârî ty., Îmân, 29; Salât, 31); (İbn `Abbâs 1994, 90); (el-Kurtubî 1417/1996, II, 107); (el-Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'ân 1414/1993, I, 127-128); (İbn Kesîr 1402/1981, I, 137-138)

Kur’ân’da Beytu’l-Makdis’i kıble edinme emri olmadığına göre bu emir vahyi gayri metluv olan sünnetle olmuştur. Zira namazda Rasûlullah’ın içtihadı ile Kudüs’e yöneldiğini söylemek sahih olmaz. Kıblenin değiştirilmesinden bahseden

“Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. Seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de nerede olursanız olun yüzlerinizi Onun tarafına çevirin. Şüphe yok ki ehl-i kitap, onun Rableri’nden gelen gerçek olduğunu bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir” (el-Bakara, 144.) ayeti, daha önce Beytu’l-Makdis’in kıble olmasının emredildiğini ifade eder.
Bu ayetten bir önceki ayette: “Senin önceden yönelmekte olduğun kıbleyi biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir” (el-Bakara, 143.) buyrularak, önceki kıble tayini de Allah’a nispet edilmektedir.

Ayet açıkça Beyt-i Makdis’in ilk kıble yapılmasının Allah(svt)’ın emriyle olduğunu göstermektedir. Bu emir Kur’ân’ın hiçbir yerinde yer almadığına göre vahy-i gayri metluv olan sünnet ile verilmiştir. Demek ki Hz. Peygamber’in emirlerinin Kur’ân’da yer alıp almadığına bakılmaksızın Müslümanların Rasûlullah’ı takip edip etmeyeceklerini sınamak için böyle bir emir verilmiştir.
Allah’ın Emrettiği Yer:
Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: “O bir ezadır. Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever. (el-Bakara, 222.)

Ayetinde geçen “Allah’ın size emrettiği yer” ifadesi de sünnetin vahiy oluşuna delildir. Zira Yüce Allah’ın bu emri de Kur’ân’da açıklanmamış, sünnetle beyan edilmiştir. Sünnetin beyanı Allah’ın emri olarak vasfedilmiştir.
Hadis inkarcılarına sormak lazım Kuran’da eşlerin ciması ile ilgili olarak çok fazla muhkem ayet yoktur örnek : Eşleriniz sizin tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. Kendiniz için ilerisini düşünerek hazırlık yapın. Allah’ın haram kıldığı şeylerden korunun ve O’nun huzuruna varacağınızı iyi bilin. (Ey Resulüm)! Mü’minleri müjdele! (Bakara 223) Rasul bildirmeseydi acaba nerden bileceklerdi eşlerle dübürden ilişkinin haram olduğunu veya hadis kabul etmeyenler bunu da Kuran’da haram olduğu belli olmadığı için helal sayıyorlar olabilir .
Sahabe(R.anhum) peygamber devrinde İslam dinine taalluk eden meseleleri,Kuranı kerim’den Rasulullah(sas) vasıtası le alıyorlardı. Nazil olan ayetler çok defa mücmeldi;Müslümanlar onları anlamakta güçlük çekiyor ve Rasulullah(sas)‘a başvurarak bu ayetlerin kendilerine açıklanmasını,ifade etmek istediği mananın iyice ortaya konmasını istiyorlardı.
Mesela Kuran namazın muayyen vakitlerde müminler üzerine yazılmış bir farz olduğunu bildirmiş (Nisa-102) sık sık da Müslümanlara namaz kılmalarını emretmiştir. Sahabe her ne kadar bu emirlerin zahiri manalarını anlamış ise de namazın nasıl kılınması gerektiğini, hangi vakitlerde ve kaç rekat kılınacağını öğrenmek için Rasullullah (s.a.v) ‘e başvurmuşlardır. Rasulullah’ta farz olarak kılınan namaz vakitlerini beş adet öğle,ikindi ve yatsı namazlarını dörder,akşam namazının üç,sabah namazının da iki rekat olduğunu açıklamış nasıl namaz kılınması gerektiği hususunda ise arkadasında cemaatle namaz kılan Müslümanlara “benim kıldığım gibi kılınız” demişti.(buhari –sahih,c.1 s.155 sallu kema ra’eytumuni usalli) buharinin rivayet ettiği bir hadise göre Allah’ın Rasulu ise Cebrail (a.s)’ın arkasında namaz kılmak suretiyle namazın adap ve erkanını ondan öğrenmiştir. (buhari-sahih c.2 s.132)
İmran b.husayn’ın büyük bir gaflete ve sakat bir anlayışa sahip olmakla suçladığı şahsa söylediği sözlerden elde edilmektedir.İmran ona şöyle çıkışmıştı:”sen ahmağın birisin Kur’an’ı kerim’de öğle namazının dört rekat olup,kıratının da cehri olmayacağına dair bir ayet bulabiliyor musun ? ”İmran ona namaza dair bazı hükümleri,zekata dair bazı ölçüleri ve İslam ın buna benzer esaslarını ve farzlarını sayıp döktükten sonra sözüne şöyle devam etti : “bütün bunları Kur’an’ı kerim’de açıkça bulabiliyor musun ? bulamazsın; çünkü Allah’ın kitabı bu meseleleri müphem ve mücmel bırakmıştır. onlara açıklayıp tefsir eden ise sünnet’tir. (Cami’u beyani’l-ilim c.2 s.191 el-muvafakat c.4 s.26)
Bütün bunlardan sonra biri çıkıp ta dese ki : hayır, Kur’an’ı kerim hadis-i şeriflerdeki bütün meselelere icmalen ve tafsilen de olsa ışık tutmaktadır.Rasulullah (sas)’in her sünnetinin kur’an’da mutlaka bir aslı mevcuttur; zira Allah (svt) kur’an’ı “her şeyi açıklayan”(nahl-89) bir kitab olarak göndermiştir.onunla dinini tamamlayarak “bugün dininizi kemale erdirdim”(maide-3) ve “biz o kitap’da hiçbir şeyi eksik bırakmadık “(en’am-38) buyurmuştur.sünnet’in mustakil bir teşri organı olması şöyle dursun dinde katiyen ilave yapmamıştır.
Bu şüpheciler Rasulullah (s.a.v)’e itaati tavsiye eden,ona muhalefetten sakındıran,bu hususta onun Kur’an’ı kerim’e yaptığı tefsirlerle,sünnetin’de mustakil olarak emrettikleri arasında bir fark gözetmeyen kur’an’ı kerim’den şüphe ettirmek istiyorlar.Halbuki yine kur’an’ı kerim tehdit ifadesiyle buyurur ki :”Peygamber’in emrine aykırı hareket edenler,başlarına bir bela gelmesinden sakınsınlar ”(nur-63) Bu ayetle kur’an’ı kerim,Peygamber (sas)’de itaat edilip,katiyen karşı gelinmemesi gereken bir hususiyet bulunduğunu ifade etmektedir. Bu hususiyet ne kur’an’a ait olan, nede kur’an’da işaret edilen Peygamber sünnetidir. Mü’min’lere anlaşmazlığın halini Allah’a ve Rasulune bırakmalarını emreden ilahi emirde böyledir.” Ey mü’minler eğer bir mesele hakkında ihtilafa düşerseniz, onun halini derhal Allah’a ve Rasulune arz ediniz; Eğer Allah’a ve ahret gününe inanıyorsanız”(nisa-59) İhtilafın halini Allah’a bırakmak demek kur’an’ı kerim’e başvurmak demektir. Rasulullah (sas)’e bırakmakta vefatından sonra sünnetine başvurmakla olur.
Bu durum karşısında sünnet,bütün tafsili delilleriyle birlikte kur’an’ı kerim’e yönelmiş oluyor;zira hiçbir alim,sünnetin getirdiği ile amel etmenin,Kur’an ile amel olduğuna itiraz etmez.Çünkü sünnetle amel etmenin vacip olduğunu gösteren Kur’an’ı kerim’dir.Kur’an’ı kerim daha umumi hadis ise daha hususidir.Külli hükümleriyle daha umumi olanın,cüz’i hükümleriyle daha hususi olanı kapsadığında şüphe yoktur. Kur’an ile hadis arasında prensip bakımından mevcut olan birlik, prensipler üzerinde bile olsa hadisin yalnız başına bir hüküm getirmesine veya mevcut bir hükmü izah etmesine mani değildir.Şurası muhakkak ki Allah Teala, Allah’a ve ahret gününe iman eden ve kendini çok ananlar için Rasulunu önder,sünnetini kılavuz ve nebevi hidayetini de güzel bir örnek yapmıştır.
İmam şafi‘i er-Risale adlı eserinde,hakkında ayet-i kerime bulunmayan hususlarda Rasulullah (sas)’in getirdiği hükümlere temas ederek meseleyi dört yönlü bir tetkike tabi tutmuştur ki, bunların hepsinde de sünnetin Kur’an ahkamına birtakım ilavelerde bulunduğu kabul edilmektedir.Bu ilave durumunun nereden geldiğini ve teşri’de ne derece huccet olduğunu inceleyen imam Şafi’i şu ikinci vechi tercih etmiş gibi görünmektedir.Buna göre Rasul-i erkem’in “sünnetlerinin Kur’an’ı kerimde mutlaka bir aslı vardır.”mesela : namazın miktarını ve kılınma şeklini açıklayan sünneti,namazın farz olduğunu beyan eden ayete dayanmaktadır.Alış-veriş ve diğer dini meseleler hakkındaki sünnetlerde böyledir;zira Allah (svt)”Mallarınızı aranızda batıl sebeblerle yemeyin”(nisa-29) ve “Allah alış-verişi helal,faizi de haram kılmıştır”(bakara-275) buyurur.Namaz hakkında olduğu gibi,Rasulullah (sas)’in helal veya haram kıldığı meseleler hakkında Allah (svt) mutlaka bir beyanı vardır.(bunu,taberi’nin tefsir’indeki c.1 s.25 şu ifade ile krş.Kur’an’ı kerim’de Rasulullah (s.a.v) herhangi bir açıklaması olmadan tevili anlaşılamayacak ayeti kerimeler vardır.Rasulullah (s.a.v) onları çeşitli emirleri, nehyleri,mendup ve irşatları… ile izah etmiştir.)
Hadisin hukuk bakımından önemini açıklarken,en doğru görüşün sonuncusu olduğu kanatindeyiz; zira bu görüşe nazaran Kur’an’ın her şeye şamil olduğu,her şeyi açıkladığı ve Allah (svt) ona derc etmedik bir şey bırakmadığı meselesi ile,ana prensipleri Kur’an’da mevcut olmakla beraber,Kur’an’ın ortaya koymadığı veya yasaklamadığı birtakım hükümlerin sünnette yer aldığı meselesini hiçbir müşkilata ve haksızlığa mahal kalmadan uzlaştırabiliriz.Bu mutedil görüş,hadise “İslam’ın teşri” asıllarından ikincisi adını tereddütsüz vermemizi mümkün kılmaktadır.bu tafsilattan sonra,bazı şahısların sünnet’i teşride müstakil sayıp,bazılarında saymaması artık önemli değildir.Eskiden kitab’ın sünnete terk ettiği bir saha,sünnetinde kitaba bıraktığı bir saha vardır(el-muvafakat c.4 s.16-17)diyen ulema ne kadar doğru söylemiştir.Allah (svt)”kim peygambere itaat ederse,muhakkak Allah’a itaat etmiş olur(nisa-80) buyurduktan sonra bunda garip görülecek bir şey yoktur.
Allah (svt) buyuruyor ki : Ey İman edenler! Cuma günü namaz için seslenildiğinde alışverişi bırakarak Allah’ın zikrine koşun (Cuma-9)ayetiyle Cuma namazını Müslümanlara farz kılmış,fakat bu n amazın nasıl kılınması gerektiğini açıklamamıştır. Rasulullah(sas) ise Cuma namazının iki rekat kılınacağını ve birde hutbe irad edileceğini Müslümanlara açıklamıştır.
Aynı şekilde Kuranı kerim müteaddit defalar,Müslümanların zekat vermeleri gerektiğini bildirmiştir (Bakara-43,83,110-Tevbe-103) fakat Müslümanlar,hangi mallardan ne miktar vermeleri gerektiğini öğrenmek için Rasulullah(sas)’a başvurmuşlardır. O’da ,emvalin bazısından zekat alınacağını,diğer bazısı için ise zekat vermek gerekmediğini açıklamıştır. Mesela maşiye tabir edilen deve,koyun ve inek gibi bazı hayvanlardan zekat alındığı halde,yine aynı sınıfa giren at,eşek ve katır gibi hayvanlardan zekat alınmamıştır. (Buhari-Sahih C:2 Sh:120)
Kuranı Kerim kudreti olanlar için Haccı farz kılmış(Al-i İmran-97),Rasulullah (sas) ise hacc vaktini,hacc kıyafetini,tavafı,arefe ve muzdelife’deki hacc ile ilgili amelleri açıklamış ve Müslümanlara,bu açıkladığı şekillerde hacc farizalarını ifa etmelerini bildirmiştir.
İlginçtir ki hadisi inkar eden tipler mesele mütevatir hadis olduğu zaman orada duraksar nedenide gayet açıktır mutevatir hadisleri inkar etmek küfürdür. Bu kaideden yola çıkarak asla mutevatir olanlara yaklaşmazlar ne hikmetse bazende işlerine gelen hadisleri mutlak surette kullanırlar. Mütevatir hadis ile amel etmek farzdır. Çünkü Rasulullah'dan geldiği kesindir. Zira tevatür yolu ile gelişi Rasulullah'a nisbetinin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle ittifakla mütevatir olan bir hadisi inkar eden dinden çıkmış olur.
Zamanımızda Sünneti ve hadîsleri inkâr ve red edenler ikiye ayrılır:
1. Sünnetin ve hadîslerin bir kısmını inkar edenler.
2. Tümünü inkar edenler.
Birinciler (Bid'atlerinin kendilerini küfre götürmesinden korkulan) bid'atçidir, ikinciler ise Peygambere itaat hususunda kesin ve muhkem Kur'ân emirlerini, farzlarını inkar ettikleri için dalâlettedir.
Büyük ve güvenilir din alimlerinden İmamı Suyuti(rha) buyuruyor ki: "(Ey insanlar!) Yüce Allah size rahmetiyle muamele buyursun. Çok iyi bilirsiniz ki, usûl ilminde mâruf olan şartları taşıyan kavlî (söz ile) yahut fiilî bütün hadîsler din konusunda hüccet ve delildir. Rasulullah (sas) bu hadîslerini inkâr eden kimse küfre düşer ve İslâm dairesinin dışına çıkar." İmamı Suyûtî, Sünnetin İslâm'daki Yeri.)
Peygamberimizin Sünneti ve hadîsleri olmadan Kur'ân doğru ve açık bir şekilde yorumlanamaz. Sünnet ve hadîsler inkâr edilirse namazın dosdoğru (Rasulullah'ın kıldığı gibi) nasıl kılınacağı bilinemez. Sünnet inkar edilirse fıkıh çöker. Sünnet inkar edilirse Şeriat ahkamının büyük kısmı ortadan kalkar. Fıkıh ve Şeriat gidince din bir ism ve resmden ibaret kalır. Dinde reform isteyenler, dinde yenilik ve değişiklik isteyenler, ılımlı ve light bir İslâm türetmek isteyenler; Haçlıların, Siyonistlerin, emperyalistlerin istedikleri beşerî bir ideoloji ve hümanizma şeklinde yepyeni, içi boşaltılmış bir İslâm türetmek isteyenler açıkça ve sinsice Sünnete ve hadîslere saldırmaktadır, onları yıkmak istemektedir.
Muhaddisler mütevatir hadis konusunu işlerlerken mütevatir hadisin Rasulullah(sas)'dan işitilmiş mesabesin de olduğunu dolayısıyla mütevatir hadisin inkarı Rasulullah(sas)'ı tasdik etmemek ve yalanlamak olacağından mütevatir hadisin inkârının mümkün olmadığını, inkar edenin ise Rasulullah (sas)’ı yalanlayacağından küfrüne hükmetmişleridir. (Abdulaziz el buhari, keşfu'l esrar, c: 3 sh: 688 / Molla hüsrev, mira't el usul, c:2 sh, 8)

Aslında bu tip kişiler kesinlikle dinin aslı nedir bilmezler insanları sadece Kur’an’a davet ederken kendileri içerisindeki ayetlerden bihaber yaşarlar ayetleri okusalar bile akledemezler çünkü Allah onları kör,sağır ve dilsiz kılmıştır sadece bildiklerini sanır Kuran’a uymak yerine Kur!an’ı kendilerine uydurmaya çalışırlar ayetlerin zahiri ile hükmederler. Tabii aslında hadisleri inkar etmeleri beklide içten içe Allah Rasul’une besledikleri kin ve kıskançlık sebebi iledir.
Not: "Hem Peygamber sîze ne verdi ise onu alın, neyi yasak etti ise de sakının" buyruğu şu demektir: O ganimet malından size neyi verirse onu alı¬nız. Size yasakladığı şeyleri almaktan ve ganimetten çalmaktan da sakınınız. Bu açıklamayı el-Hasen ve başkaları yapmıştır. es-Süddî dedi ki: Onun size verdiği fey' malını kabul ediniz, size vermediği şeyleri de istemeyiniz.
İbn Cüreyc dedi ki: Size bana itaat kabilinden olup getirdiği şeyleri siz de yerine getiriniz. Bana masiyet türünden olup size yasakladığı şeylerden siz de uzak durunuz.
el-Maverdî dedi ki: Bunun genel olarak Hz. Peygamberin bütün emir ve yasaklan hakkında yorumlandığı söylenmiştir. Çünkü o, ancak salah olan bir işi emreder ve ancak fesâd olan bir işi yasaklar.
Derim ki: Bu, bundan önceki görüşün ifade ettiği aynı anlamı ifade eder. O halde bu hususla üç görüş vardır. (İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 17/206.)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt