Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Osmanlı Vakıflarla Yönetilirdi (1 Kullanıcı)

BİRDÜNYAUMUT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Haz 2010
Mesajlar
236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Bismillahirrahmanirrahim.
Şu Mübarek Muharrem ayının nurlu seherinde 7 Yüzyıl Alem-i İslam'ı ve Dünyayı Asr-ı Saadet havası ve havsalası içinde Adalet, Merhamet ve Şefkat düsturları ile yöneten ecdadıma selam olsun.
Sevgili Arkadaşlar
Bu konu ile sizleri Ecdadımızın pek bilinmeyen ama Devlet Yönetiminin bel kemiğini oluşturan bir alemine doğru seyahat ettirmek istiyorum. Sizler de dağarcığınızda bulunanları ortaya koyarsanız hem birbirimizin Ecdadımız Hakkında bilgisinin, görgüsünün ve hassasiyetinin artmasına vesile olmuş oluruz, hem de sitemizi ziyaret edenlerin de bilgilenmesine vesile olarak Ecdadımıza olan vefa borcumuzu bir nebze ödemiş oluruz İnşaallah.

Osmanlı Ecdadımız bütünüyle bir vakıf medeniyetiydi. En başta Padişah'tan, Hanımlarından ve Vezir-i Azamdan büyük devlet adamlarına kadar dünyada yaşamanın gayesi Sadaka-i Cariye sahibi olmaktı. Padişahlar Ümmetin hadimi sayılır, bu sebeple her an Ümmetin başında olmak gibi yüksek bir görev anlayışı ile Hacca gitmezlerdi.
Padişah hanımları da genellikle Vakıflar inşa eder, camiler, külliyeler yaptırır, ümmetin anneleri olarak açları doyurur,fakirleri giydirir, hastaları tedavi ettirecek müesseseler kurar ve vakfederlerdi.İstanbul'da ve Anadolu'da bir çok Külliye'nin Hanım Sultanların adı ile anılması sultanlara özgü bir ayrıcalık değil, hak yoluna adanmış adanmış ömürlerin bizlere mirasıdır.


Bir Padişah bir Vezir-i Azama ya da büyük bir devlet adamına Söz Misali "Edirne'yi Sana Bahşettim!" dediği zaman bunun anlamı; Edirne'nin imarı sana aittir. Git Devlet-i Aliye'ye yaraşır bir eser bırak! anlamını taşırdı. Bu büyük bir paye idi. Karşılığında makam, mal, mülk, dünyalık yoktu. Emri alan Bütün dünyanın hazineleri kendisine bağışlanmışçasına sevinir, kolları sıvar, babadan atadan ne kadar serveti varsa bu uğurda harcar, hanımı, evladı, akraba-i taallukatı ile işe girişir, Cami, Yolcuların konaklaması için han(Otel), Öğrencilerin ders görmesi ve yetişmesi için medrese(Üniversite), Ümmet-i Muhammed'in temizliği için hamam, Fakirlerin ve yolda kalmışların, gariplerin yemesi için Aşevi, Kimsesizlerin barınması için yatılı bakım evleri, Camilerde 24 saat Kur'an okunması için hafız yetiştirilmesi, Bütün bu hizmetlerin kıyamete kadar baki kalması için geliri vakfedilmiş ticarethaneler inşa eder ve o şehri, o beldeyi ihya ederlerdi. Osmanlı Ordusunun son yüzyıllara kadar bel kemiğini teşkil eden "Tımarlı Sipahiler"'de bu vakıf anlayışının tarihimize bir hediyesidir. Köylerimizdeki İMECE sisteminin Devlet Yönetimine yansımasıdır.

Tarihteki ilk Yaşlılar, kadınlar, kimsesiz çocuklar için bakımevleri Dar-ül Aceze, Guraba gibi isimlerle isimlendirilen kurumları ile Osmanlılara aittir. Akıl Hastalarına Nezaketen DELİ denmeyip, mecnun denilerek "BİMARHANE" adı altında müzik, ney sesi, kuş sesi, su sesi gibi ruhu dinlendirici, tedavi edici yöntemlerle tedavi eden tedavi merkzleri kuran da yine Ecdadımızdır. Hem de Akı Hastalarının içine şeytan girmiş denilerek yakıldığı bir dönemde. Bunun bir örneği Edirne'de bulunmaktadır.

Gözlerinizi bir an için kapatın ve canlandırmaya çalışın; Kubbeli bir avlu, Ortada büyük bir havuz, fıskiyelerden şırıl şırıl sular akmakta, havuzun etrafında gül kokuları, laleler, binbir çeşit çiçekler, Avluda Akıl hastaları yumuşak koltuklarda, tepede ise Neyzenler en deruni havalardan üflemekte. Dış cepheden bülbül ve kuş sesleri ortamın akustiğini Cennet Havası içinde şenlendirmekte.! İnsanın Deli Olası Geliyor değil mi?

Her Cami-i Şerif Külliye olmak zorundadır Osmanlı'da! Yani İlkokuldan, orta mektebe, fakülteye kadar, Sıfırdan tahsile başlayan talebenin ilim adamı, devlet adamı olarak yetişebileceği, ilim isteyenin her türlü ihtiyacının karşılanacağı, bunun yanında Açların, gariplerin, fakirlerin, yolda kalmışların kimseden bir şey istemeye muhtaç bırakılmadan, sorgusuz sualsiz yeyip içip, cebine harçlık katıldığı bir merhamet deryası!

Bir kez daha gözlerinizi kapatın. Bilecik'te oturuyorsunuz. Hacca gitmeye karar veriyorsunuz. En yakınınızda Payitahtta yani başkentte bir kafile olduğu ve Hacca gideceğini öğreniyorsunuz. Artık neyiniz varsa, atınız, eşeğiniz, deveniz, Binip geliyorsunuz. Ya da yürüyerek. Kafileye katılıyorsunuz. Yolculuk günü bir bakıyorsunuz ki; Padişah dahil bütün devlet erkanı, İslambol halkı sizi uğurlamak için yollara dökülmüş. Dualar ediliyor, erzaklar dağıtılıyor. Cebinize harçlık konuyor. Üstelik çoğu kere kafilenin güvenliği için silahlı muhafız alayları eşlik ediyor yol boyunca. Halkın duaları, hediyeleri ve size kilometrelerce eşlik etmeleri ayrı konu.
Bitmedi açmayın gözünüzü; siz daha hacca gitmeden Payitaht Surre Alayları göndermiş. Kabe-i Muazzama'nın nin örtüsünü değiştirmiş, Mekke ve Medine-i Münevverede de sizin rahatınız için bütün tedbirleri almış. Yanınıza aldığınız ihtiyat erzakına dokurmanız mümkün değil! Yolculuk boyunca Her adım başı nefis yemeklerle dolu aş evleri, oteller. Hayvanınızın bakımı için bile özel görevliler. Dünyada cenneti yaşıyorsunuz değil mi?


Bitmedi Sevgili Kardeşlerim.
Ne olur biraz daha sabredin. Açmayın gözlerinizi. Şimdi de bir Tüccarsınız. Basra'da güzel Ticaret yapıldığını duydunuz. Edirne'den yola çıktınız. Yol boyunca özel kurulmuş Hanlarda bütün ihtiyaçlarınız için hazırlanmış nazik görevliler, nefis yemekler, sıcacık, yumuşacık yataklar sizi bekliyor. Kim olduğunuz, nereye gidip nereden geldiğiniz sorulmuyor. Yola devam. En yakın handan uzaktasınız! Yolunuza her kasaba ve köyde gönüllüler çıkıyor. Sizi misafir edip duanızı almak için birbirleri ile münakaşaya girişiyorlar. Biri misafir ediyor, diğeri yemeğinizi üstleniyor, biri atınızı doyurup tımar ediyor.! Hele bir de fakir düşmüşseniz.Yandınız demektir. Sultanlara layık bir şekilde ağırlanıp yol yükünüz gereğince hafifletildikten sonra uğurlanıyorsunuz.


Nasıl? Etkilendiniz değil mi? Gözleriniz yaşarıp yüreğiniz yumuşadı mı? Hele ki derinden bir aaaaaahhh çekip neler kaybetmişiz dediyseniz maksat hasıl olmuştur. Biiznillah ve İnşaallah!
Devam edecek Sevgili Kardeşlerim. Şu anda vakit akşam namazı vakti. Şimdilik Bize Müsaade. Bu akşam da secdemize Ecdadın Ruhaniyetinden esen bir saba rüzgarıyla başlayalım inşa. Gününüz ve Geceniz Mübarek Olsun.B)B)B)
Selam ve Dua İle.
 

BİRDÜNYAUMUT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Haz 2010
Mesajlar
236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Bir gün Vezir-i Azam'ın biri oğlunu eclendirecek olur. Oğlan takva ehli. Halktan bir kız alırım, hafız, dindar, alim bir kız alırım diye tutturur. Hemen tellallar salarlar İslambol'un o latif sokaklarına;
- Evlenecek çağda kızı olup da veziri azamın oğluyla evlenmeyi kabul eden ve hafız-ı Kur'an olan kızlar bu gece ışık yaksın.
Sayarlar bakarlar tam 70.000 ışık. Bunlar sadece evlenmeyi kabul edenler. Hafızları saysan daha fazla.Ertesi günü tekrar bir ilan;
- Evlenecek çağda kızı olup da veziri azamın oğluyla evlenmeyi kabul eden ve hafız-ı Kur'an olan, İlm-i Hadis tahsil etmiş kızlar bu gece ışık yaksın.
Sayarlar bakarlar tam 60.000 ışık. Ertesi günü tekrar bir ilan;
- Evlenecek çağda kızı olup da veziri azamın oğluyla evlenmeyi kabul eden ve hafız-ı Kur'an olan, İlm-i Hadis tahsil etmiş, Tefsir Dersi Almış kızlar bu gece ışık yaksın.
Sayarlar bakarlar tam 40.000 ışık. Ertesi günü tekrar bir ilan;
- Evlenecek çağda kızı olup da veziri azamın oğluyla evlenmeyi kabul eden ve hafız-ı Kur'an olan, İlm-i Hadis tahsil etmiş, Tefsir Dersi Almış, Hendese ve Cebir bilen kızlar bu gece ışık yaksın.
Sayarlar bakarlar tam 30.000 ışık. İşin içinden çıkamazlar. Kızlarımızın çoğu alim, hafız, fazıl ve üstaddır. Allah (C.C.) Osmanlı Ecdadımızın hürmetine bu asırda hepimize böyle kızlar, analar, bacılar nasib eylesin. Amin.
 

koskun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ocak 2007
Mesajlar
1,030
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Niğde
Bir gün Vezir-i Azam'ın biri oğlunu eclendirecek olur. Oğlan takva ehli. Halktan bir kız alırım, hafız, dindar, alim bir kız alırım diye tutturur. Hemen tellallar salarlar İslambol'un o latif sokaklarına;
- Evlenecek çağda kızı olup da veziri azamın oğluyla evlenmeyi kabul eden ve hafız-ı Kur'an olan kızlar bu gece ışık yaksın.
Sayarlar bakarlar tam 70.000 ışık. Bunlar sadece evlenmeyi kabul edenler. Hafızları saysan daha fazla.Ertesi günü tekrar bir ilan;
- Evlenecek çağda kızı olup da veziri azamın oğluyla evlenmeyi kabul eden ve hafız-ı Kur'an olan, İlm-i Hadis tahsil etmiş kızlar bu gece ışık yaksın.
Sayarlar bakarlar tam 60.000 ışık. Ertesi günü tekrar bir ilan;
- Evlenecek çağda kızı olup da veziri azamın oğluyla evlenmeyi kabul eden ve hafız-ı Kur'an olan, İlm-i Hadis tahsil etmiş, Tefsir Dersi Almış kızlar bu gece ışık yaksın.
Sayarlar bakarlar tam 40.000 ışık. Ertesi günü tekrar bir ilan;
- Evlenecek çağda kızı olup da veziri azamın oğluyla evlenmeyi kabul eden ve hafız-ı Kur'an olan, İlm-i Hadis tahsil etmiş, Tefsir Dersi Almış, Hendese ve Cebir bilen kızlar bu gece ışık yaksın.
Sayarlar bakarlar tam 30.000 ışık. İşin içinden çıkamazlar. Kızlarımızın çoğu alim, hafız, fazıl ve üstaddır. Allah (C.C.) Osmanlı Ecdadımızın hürmetine bu asırda hepimize böyle kızlar, analar, bacılar nasib eylesin. Amin.

acaba şimdi 70 milyon nüfüstan 7 bin hafız bayan kardeşimiz çıkarmı acaba ...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt