Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Sahâbîlerin Rolü ve Mânâsı" (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


TAKDİM...
Sahâbî, ümmetin temel taşı ve temel yapısı...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


SAHÂBÎ

"Sahâbî", Allah’ın Sevgilisi’ni, müslüman olarak, Resûllüğüne inanmış bulunarak, bir kere gören, yahut O’nun tarafından bir kere görülen... Tâbir "sohbet"ten geliyor; O’nunla sohbet eden... O’nu bir kere gören... İsterse tek saniyecik olsun... Bir kere O nurun yüzüne bakmış olan: isterse bir ân sürmüş olsun... Ne zamanın kıymeti var, ne mekânın; isterse tek lâhza ve göz plânının en uzak haddi içinde görsün... Sohbet, sahâbîlık vasfının galip şartı ve mutlak değil; nazarın sohbeti yeter... Ve O’nun tarafından bir kere görülen; isterse görülen kişi, O’nu görmemiş olsun... Uykuda, dalgın, başka bir işle meşgul, habersiz ve bilgisiz olsun; tek O’nun nazarı kendisine değmiş bulunsun... Ama bu şartların hepsinde, sahâbî olacak insanın müslümanlığı şart... Kâfir olarak gürür de, Allah Resûlü’nün vefatından sonra İslâm’a gelirse, sahâbî değil... Müslüman iken dininden çıkan ise, hiç değil... Sahâbîliğinden sonra dininden çıkıp tekrar dinine dönen, yine kaybettiğini bulur... Hasılı, yeni doğmuş müslüman çocuğundan, iki gözü kör ihtiyara kadar kalbinde Şehadet kelimesi yatan herkes, O’nu bir ân görmek veye O’nun tarafından bir ân görülmekle sahâbîdir.
images


Bir bedahet şivesiyle kavrıyoruz ki, sahâbî, kendi nefsine göre değil, O nuru görmüş ve O’ndan zerre kapmış olmaya göre kıymetleniyor.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images

SAHÂBÎ’NİN MÂNÂSI HAKKINDA ÖLÇÜLENDİRME

- "Gözü O’na, yahut O’nun gözü kendisine bir kerecik değerek nurlananın makamı ne kadar yüksektir, biliyor musunuz?.. Veliler içinde en büyüğü, sahâbîler içinde en küçüğünün bindiği atın burnuna kaçan tozdan daha küçük... Peygamber bâtını yolunun en büyüğü İmam-ı Râbbanî Hazretlerine âit şaşmaz ölçü... Allah izin verse, dünyayı bir portakal gibi ikiye şakkedici bir keramet kudretindeki velî, demek istiyor ki: Ben bu hâlımle, en küçük sahâbînin bindiği atın burnuna kaçan tozdan daha hakîrim!”
images


O’nun nazarına değmiş veya O’nun nazarı değmiş mü’min kulun küçültülmesine dair en küçük bir muhalefet tavrının, mânâda doğrudan doğruya O’na sirayet ettiğini göstermek içindir... Ümmet kadrosu içinde sahâbînin imtiyazlı durumuna ait itikad, O’na olan itikadin zarurî şartıdır!..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


SAHÂBÎ’DE RAHMET SIRRI

Bu yüzdendir ki, İslâm’ın kılıcı da merhamettir!..

Bütün mesele, her şeyin Kâinatın Efendisinden geldiğini, O’nu Allah’tan sonra "1" diye kabul edip bütün sayıların iste bu "1" etrafında halkalanmakla hayat bulacağını, O olmasaydı, eflâkin yaratılmamış olacağını anlamaya yaklaşmaktan ibaret...

- "Sahâbîlerim gökteki yıldızlar gibidir,, hangisine tutunursanız kurtulursunuz!"

Her biri "içtihad ehli" ve birbirini taklid etmeleri caiz olmayan onlar, sahâbîler...

.., hadîsin hadîs olduğunu bile bile inkârın, tıpkı sahâbînin sahâbî olduğunu bile bile inkâr etmek gibi, küfre yol vereceğini göstermeye yeter...

Derin ve gerçek mü’min için usul şudur:

- "O’ndan ve sahâbîlerinden, emin el ve ddille ne geliyorsa doğrudur. Gözümün gördüğü, elimin tuttuğu, kulağımın işittiği, burnumun kokladığı ve dilimin tattığı şeylerden hiçbirine, bunların hiçbir kontrolüne inanmayabilirim de, yalnız O’na inanırım!"
Sahâbî’nin reddi, Allah Sevgilisi’nin reddini getirir ve bu mukadder oluşun mukadder oluşu da Allah’ın reddini icabettirir... "Allah’a Resûlü’nün gösterdiği yoldan inanmak" davasının olmadığı bir yerdeki Allah inancı da, İslâm’ın bildirdiği –yani Allah’ın bizzat kendi bildirdiği ve kendini bildirdiği- Allah’a inanç değildir!..

Aradan geçen onca zaman küfrün türlü kuduzluklarına karşı, onların yolunu tevârüs etmiş büyüklerin himmetiyle, onların rahmet çağlayanından hissemize düşen zerrelerle, "Kurtuluş Yolu"nu tâyin edebiliyoruz... Sahâbîyi sevmenin, ruhun bütün mevcelerinin aktığı bir iştiyakla sevmenin doğuracağı devleti bilenler, dini içten ve dıştan yıkmaya çalışan açık ve gizli küfrün, niçin onu ve hadîsi saldırı mevzuu yaptığını da kestiriverirler!..

Kur’ân’ın mukadder neticesi olarak onun tevil, tâbir, tefsir ve ona yanaşabilmenin usul ve muhakeme ölçülerini getiren hadîslerdeki lâfız olarak da mevcut kader bahislerini silmek için, ya bu hadîsler etrafında şüphe tünelleri açarak onların hadîs olduklarını reddedeceksin veya büsbütün hadîs müessesesini reddedeceksin ki, Kur’ân ve hadîsten mukadder ehl-i sünnet mezhepleri de dahil bütün oluşların heyet-i mecmuası olan "Şeriat" mefhumunu "din dışı" ilân edesin: Bir taşta, İslâm kuşunun hem kafasını, hem kanatlarını, hem de ayaklarını kopart ve onu rejim için bir tehlike ifâde etmez "demokrasi çeşnisi" bir acube hâline sok...

Sahâbîler kadrosu, topluluğun hem kolayca anlaşılır, yâni "cemaat" ifâdesiyle, hem de kadroyu teşkil eden tek tek her ferdi ile "topluluk hakikati"nı temsil ederler ki, bunun mânâsı şudur:

- "Fert hakikatini temsil eden "Gaye İnsaan – Ufuk Peygamber"in etrafında her sahâbînin tek tek "topluluk hakikatini" temsil etmesi, her birinde tecelli edem merkezdeki nurun, her birinin her birindekinden pay sahibi olarak, şahsında "topluluk hakikati"ni yaşatması ve birbirine nisbetle derecelenmesidir... Her biri topluluk hakikatinin maliki: "Müçtehid" ve hangisine tutunulsa kurtulunan!"

Sahâbiler... Fertlerin toplamında, yâni "cemaat" hâlinde görünen "topluluk hakikati" ile, tek tek fertlerde görünen "topluluk hakikati"nin kucaklaştığı bir nur yumağı!..


Her şeyden önce şunu anladık: Her sâhâbî, Allah Resûlü’nün bütün vasıflarıyla kendi hissesi içinde vasıflanmış ve hem O’nun, hem de kendi nefsinde tecelli eden hakikate delâlet eder... Bu mânâya nisbetle de, her birinde Allah Resûlü’nün –buraya dikkat edilsin- vasfı değişir: O değil, O’ndandır... Her sahâbînin hem Allah Resûlü’nün vasıflarına şahitlik etmesi ve delil olmaları bakımından, her birinde hepsinin vasfı vardır; bundan dolayı hangisine tutunulsa, bizzat Allah Resûlü’ne tutunulmuş olur ve kurtulunur.

Ortaya şu netice çıkıyor: Ayrı ayrı işlerde ve daha sonra ihtiyaca nisbetle sınıflanabilen, üzerine "topluluk hakikati" mührü vurulmuş içtihatlar var...

Şimdi O’nu gören müslümanın, bir atlayışla nereye çıktığı keyfiyetinden, O’nun ne olduğunu düşünmeye geçiniz... O’nu bir kere gören çoban, en varılmaz mânâ strasoferinden çıkmış veliden üstün oluyor; hep O nura göre hesap!"

- "Sahâbîlerin tamamı müçtehid olduğundann, birbirlerini taklitleri caîz değildir!"
Neticede onların içtihadları arasındaki fark, "kurtuluş yolu"nun rahmet ipine dizili olmanın kesinliği içinde, hakikatin değişik yüz ve derecelerini gösteren farklardır.. Sahâbî, O’nun, kâinatın o yüzden varolduğu insanlık tâcının aynasıdır; ve o aynaya kondurulacak en küçük leke, hayâle değil, aslî zâta sirayet etmek gibi en azîm tehlikeyi yaşatır. Dini doğrudan doğruya Peygamber elinden alan ve O’nun örnekler kadrosunu şekillendiren, Resûlden sonraki ve Resûle bağlı mübarekler çevresine, "sahâbî" sıfatını muhafaza edici hiçbir ferdine dil uzatma hakkı hiçbir fertte mevcut değildir; ve bu ölçü, doğru yolun biricik yaftası "Sünnet ve Cemaat Ehli"nin başlıca şiarıdır... Peygamber buyruğu:
- "Ben her günaha şefaat ederim; ille sahhâbîlerime dil uzatana etmem!"

Sahâbî’nin rolü ve mânâsını reddetmek –sahâbîlere dil uzatmak-, "hadîs"in mânâsını reddetmektir, Allah Resûlü’nü reddetmektir...Allah Resûlü’nü reddetmek de, Kur’ân’ı reddetmektir...


Kelime ve kavram olarak "içtihad" ne mi?.. Pek basit: Anlayış ve kanaat... Şeriat’ın şube ve kol, dal ve budak, yâni "fer’i" meselelerine âit hükümleri, "usûl"üne uygun olarak Kur’ân ve Hadîslerden çıkarmak.. Bir ihtiyaca nisbetle gerçekleşmiş "ifade"..

Re’y, "içtihat" melekesi demek...

İçtihat melekesine sahip olana da, "fâkih" derler...

Birinci Asırda, ahiret yolu ve "nefsin afetlerinin incelikleri bilgileriyle" amelleri bozan şeyleri (anlayış ve itikadı bozan) bilmeye, dünyalığa kıymet vermeyip ahiret nimetlerine bağlanmağa ve kalbini Allah korkusunun kaplamasına "Fıkıh ilmi" denirdi.

...gelelim "mezhep" ölçülendirmelerini çerçeveleyen "fıkıh" mevzuuna:

Bir şeyin hakikatine nüfuz etme...

..zaten Allah "Kulumu eşya ve hâdiseleri teshir etmesi için yarattım" diye bizzat buyurmuş.

Fatıma Hazretleri, nutfe itibariyle O’nun bedenine âit bir cüzdür, ama iş İlâhî Nur’a gelince, o, "cüz-parça" değildir... Ona ancak "hisse" denir.

Üzerinde önemle durulması gereken dava, "re’y" ve "fâkih"in, "içtihat" ve "kıyas" değil de, bunları gerçekleştiren "meleke", yâni "duygu hâlinde düşünce-his hâlinde fikir" mânâsına gelmesidir. Demek oluyor ki, Allah Resûlü’ne muhatap olan sahâbî, "Kur’ân, hâdis ve sünnet"te bulunmayan meseleler hakkında içtihatta bulunurken, bu "muhatap anlayış"ı tecelli ettiriyor; bu "muhatap anlayış" tecelli ediyor. Bu husus, yâni "muhatap anlayış", Allah Resûlü’ne doğrudan muhatap olan ve "kurtuluş yolu"nu temsil eden sahâbîlerin ardından gelenler için bir "olması gereken"i ifâde eder ki, "Allah Resûlü’nün zamanında mezhep mi vardı?" diyen ahmakların sapıklığını göstermesi bakımından mühim!"

Allah Sevgilisi’nin "zâhir" ve "bâtın"da "vâri"si olan sahâbîye itaat da, Allah Sevgilisi’ne ve tabiî ki Allah’a itaat’in -mukadder oluş hâlinde- şartı...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
SAHÂBÎYE DİL UZATANIN HÂLİ


Sahâbîlerden herhangi birine dil uzatan kimse, dine suikast ve hıyanet ruhunun temsilcisidir!..




Sahâbîler, Peygamber kuşağı hâlinde bütün renkleri havî ve her biri kendi mizaç hususiyeti içinde bu tonları tutan tek bir buluttur!..




Resûller Resûlü’ne bağlılık iddia edip sahâbîlere bağlanmakta tereddüt göstermek, davaların en bâtılıdır. Zirâ Büyükler Büyüğü’nün yoluna nasıl düşüleceğini en hâlis mikyasta temsilden başka hiç bir rolleri olmayan ve en sadık bağlılığın birer remzi bulunan Sahâbîlere muhalefet, netice bakımından Resûller Resûlü’ne muhalefetten birşey değildir.




Sahâbîlerin aralarındaki ihtilâflar, hiç bir zaman adî nefs ve heva meselelerinden doğma birşey olmayıp, esası mahfuz tutan bazı teferruat anlayışları üzerindeydi ve bir içtihat kıymeti temsil ediyordu.



- "Kendisinden kıl kadar taviz verildiği zaman ortada hiç kalmayan bir şey varsa, o da Şeriattir!"



- "Ben her günahın şefaatçisiyim; yalnız sahâbîlerimi hor görenlere ve onlara sövenlere şefaat etmem!"




Böyleyken ortaya bir Muaviye meselesi çıkarıp bu sahâbîye ağız dolusu söven, lânet okuyan, sonra da Müslümanlık taslayan ve teselllisini Hazret-i Ali’den yana olmakta bulan bedbahtlara ne demeli?.. Bunlar, hiçbir inceliğe, sır idrakına ve ölçü hikmet ruhları yatmayan, şeytan oyuncağı kafalardır. Allah Resûlü’nün bu kadar açık ve aydınlık emri altında, Muaviye kini gündenleri bizzat Kâinatın Efendisi ve O’nun sevgili ruh ve madde vârisi Ali ne düşünür diye en küçük nefs murakabesine girişmeksizin, gûya Peygamber Evini ve Neslini koruma gayretiyle atıp tutanlar... Bilmezler ki, kalblerindeki "suret-i hak" perdesini idare eden bizzat Şeytandır Sahâbî meselesinin en nâzik miyarı olan bu mevzuda ölçü şudur:
- "Hazret-i Ali mi haklı, Muaviye mi?" - "Hazret-i Ali mutlaka haklı..."
- "Ya Muaviye?"
- "O da haksız değil... Bütün fark bu kaddar..."


images
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
SAHÂBÎYE DİL UZATANIN KASDI

"...Ashâbıma sövmeyiniz. Nefsim elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud dağı kadar altını sadaka olarak dağıtsa, (bunun sevabı), sahâbîlerden birinin bir avuçluk (hurma) sadakasına erişemez, (hattâ) yarısına bile ulaşamaz."

Kur’ân’daki âyetler ve Allah Sevgilisi’nden vârid olan hadîsler, sahabenin yerini kesin bir şekilde tesbit etmiş, herhangi bir kimseye, onları ta’dil etmek hususunda en küçük bir ihtiyaç bırakmamıştır. Bu itibarla İslâm ulâması, onların adaletine taalluk eden hususlarda münakaşa kapısının açılmasını lüzumsuz, adaletinin ispatı hususunda yapılan gayretleri fuzûlî addetmişlerdir; çünkü Kur’ân ve hadîs ortada dururken, söylenecek başka ne olabilir ki... Ama buna rağmen, din suikastçıları, sahabeye dil uzatmaktan geri kalmamışlardır.

Hazret-i Ali Hazret-i Muaviye arasındaki ihtilâf... Müslümanlar arasında Şia ve Havaric olmak üzere iki fırkanın ortaya çıkması... Zamanla kraldan çok kralcı geçinen çevrelerin gayretkeşliğiyle işin itikad sahasına sıçratılması ve bu suretle –İslâma uysun veya uymasın- çeşitli akaidi müdafaa eden yeni fırka ve mezhebler ortaya çıkmıştır... Allah’ın ve Resûlü’nün medhine mazhar sahâbe, bu fırkalar trafından kötülenmeye başlanmış ve giderek azgınlaşan bu taifeler onları en galiz küfürlerle itham etmişlerdir... Meselâ, Mutezile’nin zuhur ettiği sırada Hariciler, Hazret-i Aişe ile onun tarafında yer alan Talha ve Zubeyr’i, Cemel harbinde Ali’ye karşı geldikleri için; Ali’yi de, kendisi hak sahibi olduğu hâlde, Sıffın’de tahkimi kabul ettiği için tekfir etmişlerdir. Aslında, Ehl-i Sünnet’in belirttiği gibi, sahâbîler arasındaki ihtilâflar, ne derece şiddetli olursa olsun, hepsi de bir içtihad neticesi idi ve gayesi müslümanların selâmetine matûf idi... Taraflardan biri hatalı olsa bile, içtihadda hata küfrü veya fıskı gerektirmez; çünkü müçtehidin isabetli kararında iki, hataya düşerse bir ecir kazanacağı da Allah Resûlü’nün bildirdiği bir husustur.


images
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


SAHÂBÎ, ÇOCUK HİKMET VE...

Sahâbî’nin derecesini hayâl edebilmek bakımından bir tablo: Kahramanımız Üveys-el Karânî... Halk dilinde Veyselkarânî... Allah’ın Sevgilisi zamanında, Yemen illerinde, müslüman olduktan sonra Ekber Cihadını rehbersiz ve mürşidsiz geçiren, doğrudan doğruya Allah’ın terbiyesiyle en büyük mertebeyi bulan ve eren Üveys Hazretleri, O’nu göremedi... Zira annesi gitmesine izin vermedi... O da, anneye "öf!" demeyi bile yasaklayan İslâm ahlâkının en tabiî icabı, annesini kıramadı. Hicaz’a gidemedi, -bir rivayete göre gitti fakat göremedi-, Allah Sevgilisi’nin erdirici huzuruna çıkamadı. O’nu göremedi, ve O’nun getirdiği ahlâka riayetten, en büyük dereceye rağmen kâinat çapında ayrı bir nailiyetten ve bu nailiyetin derecesinden mahrun kaldı... Üveys, Allah’ın Resûlü, Allah’a kavuştuktan sonra ancak sahâbîleri görebildi ve ancak görenleri görenlerden oldu... Halbuki O, Peygamberler Peygamberi’nin devrinde, Velilikte kutup derecesine ulaşmıştı. Böyleyken, sahâbî olmadığı için varışların en yükseği içinde, en küçük sahâbînin ayak tozuna bile varamadı... Onun bu hâlini günümüzüm kaba-saba aklına ve mânâyı bile kaba-saba madde iştihasına takılı kemmiyet hesaplarına vuran dangalak anlayışla tercüme ettirirsek: Enayi... Öyle mi?... Elbette değil... Bunun üzerinde duracağız.

Kalemimize yol gösteren sahâbî ruhaniyeti ise, gördüğünüz gibi onları o çirkef tünellerinde boğuyor... Elhamdülillah!..

Velâyet: Velî olan kimsenin hâli. Velilik, dervişlik. Dostluk. Başkasına sözünü geçirmek. Bir şeye kuvvet itibariyle bizzat mutasarrıf olmak... Velî: Evliya. Sahib, mâlik, Sıddık. Allah’ın isimlerinden biri... Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak?..

- "Bir sahâbînin sahâbîliği, velâyetindenn üstündür!"


Dereceler yerli yerinde: Nebî, sahâbî, veli... Nihayet baştadır ve başın fazileti nihayette görülüyor!..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


SAHÂBÎLERİN HÜLÂSASI

HAZRET-İ EBU BEKİR

O’nun yanına düştü ve tek başına, Kâinatın Efendisiyle başbaşa hicret etmenin, sadece kendisine nasip, eşsiz nailiyet ve imtiyazına erdi.

Peygamber halkasından herhangi birinin sahâbîliğni inkar eden küfre varmaz; inkâr şekline göre küfre yakın bir dalâlete ve hüsran batağına saplanmış olur...

Yani, sahâbîliği kesin olanı inkâr etmek, Allah’a Resûlü’ne imânın mukadder oluşunu inkâr demektir ki, iş küfre varır... Hazret-i Ebû Bekir’in gelince: Onun sahâbîliğini inkâr, doğrudan doğruya küfürdür... Çünkü, Kur’ân’da Ebû Bekir’in sahâbîliğine ait nass vardır; onun sahâbîliğini inkâr, bu nassı inkâr demektir.

Kâinatın Efendisi buyurdular: - "Nebîler ve Resullerden sonra, güneş, EEbû Bekir’den fazileti bir baş üzerinden doğup batmadı!"

- "İçinde Ebû Bekir’in bulunduğu topluluğğa başkasını reis seçmek lâyık değildir!" - "Ebû Bekir’e muhabbet ve şükran, bütün ümmetime vaciptir!"



HAZRET-İ ÖMER

İslam devlet ideâlinin, ideal başbuğu...

...İslâm mücadelesini "yufka yüreklilik" numarasıyla baltalayan bütün zamane münafıklarına tatbik edilmesi gereken cezayı da gösteriyor!..


HAZRET-İ OSMAN

Bizzat Allah Resûlü’nün bu övgülerine mazhar Hazret-i Osman’a, buyrun da lâf söyleyin!..



HAZRET-İ ALİ


Böylece ve zahmetle nice zaman yollarda çile çekip Medine’ye vardı... ... - "Ali’nin tabanları şiş ve derisi yüzülmmüş olduğu için yürümeye kudreti yok..." ... Ali ve Fâtıma’nın nikâhlarını kıyan bizzat Allah’dır... Nur neslinin geldiği kol, bu çiftendir!..


.., Peygamberler Peygamberi’nin üstün kerîmesine bir kere bile dik dik bakamamış ve daima gözlerini yere indirmiş olmasından; bir hürmetin ulvî çehresini taşımasından...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images


PEYGAMBER’İN KİTABINDAN


Fıkıh öğrenmek her müslümana mutlaka vacibdir.



Güzel yazı, hakkı ve hakikati daha ziyâde açıklar.



Benden sonra ümmetim üzerine şu üç şeyden korkarım: Devlet reisi ve vekillerinin zulmünden korku duyulması (Hükümde tesir altında kalmak), yıldızlara (tesirine) itikad ve kaderi tekzib etme.


Şu üç şey imânın esasındandır: "Lâ ilâhe İllallah" diyenden el çekmek. Biz, bunu diyene bir günahı sebebiyle küfür isnad edemeyiz ve bir âmelinden dolayı da İslâmiyetten çıkaramayız. "Cihad"; bu, Allah’ın beni baas etmesinden itibaren, deccal ile olan harbine kadar devam edecektir. Cihada, alimin adaleti de, zalimin yulmü de mâni olamaz. "Kaderin hepsine"; (hayır ve şerrin Allah’dan olduğuna) imân etmek.


Ben ve duası kabul olunmak şanından olan her Peygamber, şu 7 sınıf insana lânet etmiştir: ... Sünnetimi küçümseyerek terk eden. ..



Fıkhın azı, ibadetin çokluğundan hayırlıdır. ..



Allah’a, fıkıhdan efdal bir şey ile ibadet edilmedi. Muhakkak ki bir tek fâkih şeytan üzerine bin abidden daha şiddetlidir. Her şeyin bir direği vardır. Bu dinin direği de fıkıhdır.



Fıkıh öğrenmeden ibadet edenin hâli, gece karanlıkta yapı yapıp da gündüzün yıkan kimsenin hâline benzer.




Bir adama Allah hayır murad ederse, onu dinde anlayışlı kılar.



Allah bid’at (sapık itikad) taşıyan kimsenin, namazını, orucunu, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, farzını ve nafilesini (hiçbir ibadetini) kabul etmez. Ve o kimse, hamurdan kıl çıkar gibi İslâmiyetten çıkar.



İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, ümmetimin ihtilâfı sırasında benim sünnetime tutunan, eliyle ateş tutan bir kimse gibi olacaktır.



İnsanlar üzerine bir zaman geelecek ki, günaha girmeksizin aralarında geçinmeye kuvvet bulunmayacak. Öyle ki, adam yalan söyleyecek ve yemin de edecek. Bu zaman gelince kaçın... "Nereye kaçallım?"... Allah’a, Kitabına, Peygamberin sünnetine.




Bir cemaat gelir, sünneti öldürürler ve dine "telbis"i, hâlisliğini bozacak şeyleri sokarlar. Allah’ın, lânet edicilerin, meleklerin ve bütün halkın lâneti onların üzerine olsun.


Ashâbım ve akrabalarıma hürmet ederek bana hürmetinizi muhafaza ediniz. Kim ki onlara olan hürmetle bana olan hürmetini teyid ederse, Allah da onu dünya ve ahirette korur. Her kim de onlara hürmet etmeyerek bana olan hürmertini muhafaza etmezse, Allah ondan yüz çevirir. Ve bir kimseden de Allah yüz çevirir ise, onun (azab için) yakalanması yakındır.



Ashâbıma kötü söyleyenleri gördüğünüz zaman, "Allah’ın lâneti en şerliniz üzerine olsun" deyiniz.



Ümmetim arasında bid’atler zuhur ettiğinde ve ashâbım hakkında kötü sözler söylendiğinde, âlim ilmini açığa çıkarsın. Eğer böyle yapmazsa onun üzerine Allah’ın lâneti olsun.



Aranızda ne kadar kalacağımı bilemem. Benden sonra Ebûbekir ve Ömere tâbi olun. Ammar’ın gösterdiği yola girin. Ve İbni Ümmî Abdirremani’nin ahdine de tutunun.




Allah bana ashâb seçti. Ve onları bana arkadaş, hısım ve yardımcı kıldı. Benden sonra gelecekler arasında bunlara kötü söz söyliyenlere rastlarsanız, onlardan kız alıp vermeyin, onlara beraber yemek yemeyin, onlarla beraber namaz kılmayın ve onların cenaze namazını da kılmayın.



Allah beni seçti. Benim için de ashâbımı seçti. Onlar bana yardımcı ve akraba olur. Kim ki onlara fena söz söylerse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Kıyamette Allah, böyle kimselerden, ne farz ve ne de nafile ibadet kabul etmiyecektir.



Allah, havarisi olmayan hiç bir Peygamber göndermedi. Bu yardımcılar, Peygamberlerinin arkasında Allah’ın dilediği kadar dururlar. Orada Allah’ın kitabı ve Nebisinin sünneti ile amel edilir. Ondan sonra Umera gelir. Bunlar kürsülerde otururlar. Bildiğiniz şeyleri söylerler, Red ettiğiniz şeyleri yaparlar. Onları gördüğünüz zaman, kendileriyle mücadele etmek her mü’mine borçtur. Fiilen, sözle veya kalbi ile mücadele etmek. Bunun gerisinde müslümanlık yoktur.



Rahman’ın Arşı Sa’d ibni Muaz’ın ölümü sebebile titredi.



Sizin ikinizin melekler arasındaki benzeriniz ile, Peygamberler arasındaki benzerinizi size haber vereyim mi? Ey Ebû Bekir! Senin melekler arasındaki benzerin, Mikail misâli gibidir. Ki o, rahmetle iner. Senin Peygamberler arasındaki benzerin, İbrahim misâli gibidir. Kavmi onu yalanladığı ve ona yaptıklarını yaptıkları zaman, o buyurdu ki: "Kim bana tâbi olursa bendendir. Kim bana isyan etti ise, Ey Allah’ım sen gafur ve rahimsin!" Ey Ömer! Senin melekler arasındaki benzerin ise Cibril misâli gibidir ki, O, Allah’ın düşmanlarına şiddet, nikbet ve azaba iner. Peygamberler arasındaki benzerin ise Nuh misâli gibidir ki, O, "Ey Rabbim, yeryüzünde hiç bir kâfir bırakma" dedi.



Haberiniz olsun ki, muhakkak Allah benim velimdir. Ben de her mü’minin velisiyim. Ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir.




Allah’dan korkun. Ashâbım hakkında Allah’dan korkun. Benden sonra onları hedef edinmeyin. Kim ki onları severse, bana olan muhabbetinden sever. Ve kim de onlara buğzederse, bana buğz etmiş demektir. Ve kim onlara eza ederse, bana eza etmiş ve kim de bana eza etmiş ise, Allah’a eza etmiş olur. Ve onu da Allah’ın perişan etmesi yakındır.




Allah’dan korkun, ashâbım hakkında Allah’dan korkun, Kim ki onlara buğz ederse, bana buğz etmiş demektir. Kim de onları severse, bana olan muhabbetinden sever. "Ey Allah’ım! Onları seveni sev. Ve onlara buğz edene buğz et."


Yarabbi! Muaviye’ye kitabı öğret, hesabı (feraizi) de öğret ve azâbtan koru onu.




Yarabbi! Ona (Hazret-i Ali) yardım et. Ve onu yardım vesilesi et. Ona rahmet et ve onu rahmet vesilesi et. Ona nusret ver ve onu nusret vesilesi et. Yarabbi! Ona dost olana dost ol ve ona düşman olana da düşman.




Yarabbi! Abbas’a ve Abbas’ın evlâdına yardım et. (Üç defa tekrar ediyorlar.) Ey amcam! Mehdi senin sülâlendendir. Teyid edilmiş. Radiye ve Merdiyye olarak.



Yarabbi! Ona (Hazret-i Muaviye) kitabı ve hesabı öğret. Onu memleketlerde hükmettir ve kendisini azâbtan koru.



Yarabbi! Ona (Hazret-i Muaviye) ilim ihsan et. Ve onu hidayet rehberi ve Mehdi kıl. Ve onun sebebiyle de hidayet ver.


Hak bununla beraberdir. Hak bununla beraberdir! (Hazret-i Ali’yi işaret ederek ilerideki fitneler için buyurmuştur.)


Hariciler, cehennem ehlinin köpekleridir. (Kendi aklını beğenip ashabı hataya nisbet edenler.)


Ashâbım için bir hatadır vaki olur. Allah, onların benimle olan alâkasından dolayı kendilerini mağfiret eder.


Ebû Bekir ve Ömer’i sevmek sünnettir, buğz etmek küfürdür. Ensarı sevmek imândandır, buğz küfürdür. Arab’ı sevmek de imândandır, onlara buğz etmek de küfürdür. (Neyin Resûlullah’la münasebeti var, ona muhabbet imândandır.)




Ali’yi sevmek günahları yer; ateşin odunu yemesi gibi.



Ebû Bekir’i sevmek ve ona teşekkür, ümmetime vaciptir.




Rabbimden, benden sonra, ashâbımın ihtilâf edecekleri meseleler hakkında sual ettim, Bana vahyetti ki: "Senin ashâbın, benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı diğerinden daha parlaktır. Kim ki, onlardan birisini (içtihatlarında) takip etse, o kimse benim nazarımda hidayet üzerindedir."



Aziz ve Celil olan Allah’dan seni takdim etmesini (önce hilâfete geçmeni) üç kere istedim, kabul etmedi. Ancank Ebû Bekir’i kabul etti. (Bu söz Hazret-i Ali’ye söylenmiştir ve nakleden de Hazret-i Ali’dir.)



Benden sonra bir fitne olacak. O fitne olduğunda Ali ibn-i Ebi Talib’i tutun.



Öyle kasd ediyorum ki, etrafa adamlar göndereyim. İnsanlara farzları ve sünnetleri öğretsinler. İsâ’nın havariyunu gönderdiği gibi... "Neden Ebû Bekir ve Ömer’i göndermiyorsun?"... Onlar dinde göz ve kulak gibidir. Ben onlarsız edemem.



Ömer müslüman olunca cebrail bana geldi ve dedi ki: Gök ehli Ömer’in müslüman olmasından şenlik ediyor.




Hilâfet, amcam Abbas’ın neslinden gitmez. Onu deccale teslim etmedikçe. (Vaktini bulasıya kadar.)



Abbas evlâdı içinde bir takım melikler olacak ki, ümmetin işine bakacaklar. Allah onlarla bu dini aziz edecektir.





Ömer müslüman olduktan sonra, şeytan kendisini görünce yüzüstü yıkıldı.



Şeytan, Ömer’e bir yolda rastlayıp sesini duyunca yolunu değiştirir.



Seni seven, benim dostumdur. Seni sevmeyen benim mefhurumdur. (Hazret-i Ali’ye buyurulmuştur.)



Bir kimse ashâbımın hepsini sever, baştacı eder ve onlara dua ederse, Allah kıyamet gününde Cennette onu ashâbla beraber kılar.


Kim dünyada "kader" mevzuunda konuşursa, kıyamet gününde ondan suâle çekilir. Eğer hata etmişse helâk olur. Kim de konuşmazsa kıyamet gününde ondan suale çekilmez.




Ebû Bekir ve Ömer’i fena zikreden bir kimseyi görürseniz onu derhâl öldürünüz. Zira (onlara dokunan) bana ve İslâmiyete kast ediyordur.



Ashabımdan bir kimse bir yerde ölürse, o yer ahalisinin şefaatçisidir.



İhvanıma kavuşmayı istiyorum... "Yâ Resûlallah, biz senın ihvanın değil miyiz?"... Hayır; siz benim ashâbımsınız. İhvanım benden sonra gelip beni görmeden imân edenlerdir... Ey Ebû Bekir; şu kavmi sevmez misin ki, kendilerine senin beni sevdiğin haberl ulaştı da, senin beni sevmen sebebiyle seni sevdiler. Onları sev ve Allah onları sevsin.



Benim ashâbımın kusurlarını zikretmeyin. Yoksa kalbleriniz onların aleyhine ihtilâf eder. Ashabımın iyiliklerini zikerdin ki, kalbiniz ülfet etsin.




Ashâbıma sövmeyin: Kim ashâbıma söverse, Allah’ın, Meleklerin, bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Onun kıyamet gününde ne farzı ve ne de nafilesi kabul olunur.



Ensara ancak münafık buğzeder. Ehli Beyte buğz eden, münafığın tâ kendisidir. Kim Ebû Bekir’e ve Ömer’e buğz ederse, o da münafıkdır.


Ya Abbas; sen, benim amcamsın, babamın yarısısın. Ehli Beytim’in de hayırlısısın. Benden sonra geri kalanlar içinde sene 135 olunca senin evlâtların hâlife olurlar. Saffah onlardandır. Mansur onlardandır. Mehdi onlardandır.



Cennette hiçbir ev ve oda ehli kalmaz ki, bir adama şöyle demesiner; "merhaba, merhaba bize buyrun!"... İşte o adam sensin ya Eba Bekir.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Eser no: 34 160 Sayfa1. BaskıAralık 1994


TAKDİM

Sahâbî, ümmetin temel taşı ve temel yapısı... Sonsuz kere uyarılması ve yakîn derecesinde –şeksiz, şüphesiz- idraki şart olan dava!..

Bir tarihte Adana’da bir adam, Adana’yı sel basması ile ilgili olarak, “hadiseye yanaşan insan şuuru”nun bilgi dokusu ve muhakeme tarzına ve sebeble netice arasında kestirme hüküm devşirme bahsine misâl, şu tersine hârika ve saygı gösterilesi(!) fikri(!) ileri sürmüştü:
-“Aya giden uzay gemisi gökyüzünü delince, sular aşağıya boşaldı!”
İslâm diyalektiğinden habersiz ve sebeble netice arasında kestirme hüküm çıkarılamaz yerlerde hadiseye müessir sebeb ve netice ilişkilerinden bîhaber zamane kalem (!) ve ilim erbabı(!) da, işte bu soydan bir muhakeme ile hergün yeni inciler yumurtlarken, iş gele gele tarihteki sapık kolların hülâsası hâlinde sahâbînin –hadîsin reddi ve bunun mukadder oluşu hâlinde Allah Resûlü’nün inkârına kadar vardı... “Kim ne derken, lâfı nereye gitmektedir?”, bunun çilesini çeken yok... Elinizdeki eser, “biliyorum” sanılan sahâbî vasfını, hiç bilmiyormuşçasına okunmayı ve onun rolü ile mânâsının aslıyla keşfedilmesi zaruretini ihtar kasdıyla kaleme alındı... Sahâbînin rolü ve mânâsı anlaşıldığı zaman, bütün sapık kolların çöküşü ve İslâm’ın bütün haşmetiyle görünmesi davası sözkonusudur!..

Sahâbî, ümmetin temel taşı ve temel yapısı... Eserin içine dair bu mânâ yanında gözönünde tutulması gereken ikinci husus, bu eserin “Hakikat-i Ferdiyye” isimli eserimizle ilgisi ve bunun yanında Üstadım’ın “Peygamber Halkası” isimli eserine eşlik eden çehresidir!..

Salih MİRZABEYOĞLU.
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Selamun aleyküm değerli abim,
Sabah sabah gönlümü bu bahsi geçen zat-ı muhteşemlerle , zat-ı mübareklerle muhatap ettin, hoş ettin...
Allah razı olsun.
Rabbim onların yolunu yol bilenlerden ve bu yolda muvaffak olanalrdan eylesin.
Örnekler gözleirmizin önünde, nasiplenelim inşallah..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Selamun aleyküm değerli abim,
Sabah sabah gönlümü bu bahsi geçen zat-ı muhteşemlerle , zat-ı mübareklerle muhatap ettin, hoş ettin...
Allah razı olsun.
Rabbim onların yolunu yol bilenlerden ve bu yolda muvaffak olanalrdan eylesin.
Örnekler gözleirmizin önünde, nasiplenelim inşallah..
Ve Aleyküm Selam gönüldaş...
Gönlüne bereket...
Allahcc yar ve yardımcın olsun her daim inşaALLAH...
Besmele..Selam...Dua...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images

Elinizdeki eser, “biliyorum” sanılan sahâbî vasfını, hiç bilmiyormuşçasına okunmayı ve onun rolü ile mânâsının aslıyla keşfedilmesi zaruretini ihtar kasdıyla kaleme alındı... Sahâbînin rolü ve mânâsı anlaşıldığı zaman, bütün sapık kolların çöküşü ve İslâm’ın bütün haşmetiyle görünmesi davası sözkonusudur!..
images
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Sahâbiler... Fertlerin toplamında, yâni "cemaat" hâlinde görünen "topluluk hakikati" ile, tek tek fertlerde görünen "topluluk hakikati"nin kucaklaştığı bir nur yumağı!..
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
"Sahâbîlerim gökteki yıldızlar gibidir,, hangisine tutunursanız kurtulursunuz!"

ALLAH razı olsun abi :)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

Sahâbiler... Fertlerin toplamında, yâni "cemaat" hâlinde görünen "topluluk hakikati" ile, tek tek fertlerde görünen "topluluk hakikati"nin kucaklaştığı bir nur yumağı!..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt