Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sıkıntılar nimettir (1 Kullanıcı)

imported_takva_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 May 2012
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bu dünya diken tarlasıdır. İnsanların arayıp da bulamadıkları iki şey, neşe ve rahatlıktır. İkisi de Cennette olur. Bu dünyadakiler geçici ve aldatıcıdır.
Dert ve bela en çok peygamberlere, sonra onlara benzeyen büyük zatlara gelir. Allahü teâlâ, en çok belayı, İslamiyet’e en çok uyanlara verir. Hazret-i Ali, (Mümin beladan kurtulamaz) buyuruyor. Bunun çok hikmetleri vardır. Âhirette makamı yüksek olsun ve hataları, günahları yüzünden âhirette sıkıntı çekmesin diye, Müslümanlara çok bela gelir.
Müminin neşesi yüzündedir, alâmeti güler yüzdür. Münafığın alâmeti çatık kaştır.
Fakirlere verilen sadaka, namazdaki kusurları giderir. Allahü teâlâ fakirlere ne kadar kıymet veriyor ki, onlara verilen sadaka bizim namazlarımızdaki kusurlarımızı örtüyor. O hâlde insanların değil, Allah’ın değer verdiğine kıymet vermelidir.
Bu dünyada bir garip, bir yolcu gibi olmalı ve kendini ölmüş kabul etmeli. Ne yapsak, ne kadar çok yaşasak bir gün mutlaka öleceğiz. Öldükten sonra pişmanlık fayda vermez. Şimdiden ona hazırlanmamız gerekir.
Genelde yaşlandıkça, insanların dünyaya meyli artar. Eskiler buna hırs-ı pîrî diyorlar. Bu çok kötüdür, tersi olacağına, dünyadan soğuyacağına, ne hikmetse, dünyaya daha çok sarılıyor. Ölümün yaklaştığını düşünerek dünyalık işi azaltmak gerekirken, aksini yapmak akıl işi değildir. Ama yaş ilerledikçe dinimize yani Ehl-i sünnete hizmeti arttırmalı. Müslümanın dünyada istirahati olmaz, onun istirahati musalla taşına konunca başlar.

KALBİ KIRIK OLANIN DUASI
Bir talebesi, Süfyan-ı Sevrî hazretlerine der ki:
- Efendim, bizim aile çok kalabalık, gelirimiz de azdır, sıkıntılı bir hayat yaşıyoruz. Bazen evden un istiyorlar, yağ istiyorlar, bende de hiç para olmuyor, çok üzülüyorum. Dua buyurun da, Rabbimiz bize biraz daha fazlasını versin.
Süfyan-ı Sevri hazretleri ona şu cevabı verir:
- Bu gıda maddeleri istendiğinde, sende para yoksa, kalbin kırılır. Allahü teâlâ hadis-i kudside, (Ben kalbi kırık olanların yanındayım) buyuruyor. Yani, (Hastaların, dertlilerin, sıkıntılı olanların, borçluların yanındayım. Onların duasını kabul ederim) buyuruyor. Bu durumda senin duan, bizim duamızdan daha kıymetlidir, öyle hâllerde sen, hem kendine, hem de bize dua et!
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Sıkıntılar hayata hayat katan unsurlardır. Çünkü, sıkıntısız, yeknesak, monoton bir hayat canlılıktan çok ölü bir cenazeye benzer. Varlıktan çok yokluğa yakındır. Hayat sıkıntılarla motivasyon kazanır, terakki eder.

- "Sabır ve dua müminin ne güzel iki silahıdır." sözü hadis olarak rivayet edilmektedir.(bk. Kenzu’l-Ummal, III/272, h.no: 6505).

Sabır, sıkıntı ve zorluklara karşı direncimizi sağlayan bir dayanma gücüdür. Hadiste bu işi becerenlerin müminler olduğu vurgulanmıştır. Çünkü, insanın dayanma gücü sınırlıdır. Bir yandan; gücüne güç katacak, her an her yerde ilim ve kudretiyle hazır olan, her zorluğun üstesinden gelen bir Allah’a iman eden kimsenin elinde sabır, gerçekten eşsiz bir silahtır. Onunla bütün sıkıntılara karşı müdafaa edebilir, bütün zorlukları yenebilir.

Diğer yandan bütün sıkıntıları -bir istihale makinesi gibi- sevinçlere çeviren, ahirete imandır. Ahirete iman eden kimse, dünyanın zorlu imtihanları karşısında “Ya hu, bu da geçer” deme gücüne sahip olur. Hastalığın iyileşmesi uğruna bir çok acı ilacı kullandığı gibi, ebedî bir sağılığa kavuşma adına da her türlü acılara karşı “Ya Sabur” der dayanır.

Hz. Yusuf'u, kölelikten Mısır’ın sultanlığına yükselten onun sabrıdır.

Sabır, haram düşmanına karşı bir silah olduğu gibi, Allah’ın emirlerini yerine getirmek için de eşsiz bir silahtır, musibetlere karşı da en güçlü silahtır.

- “Ümmetim, merhamete uğramış bir ümmettir. Ahirette azap görmeyecektir. Onun azabı/cezası, dünyada başına gelen fitneler/ağır imtihanlar, depremler, masum yere öldürülmeler gibi felaketler şeklinde verilir.”(Ebu Davud, Fiten, 7).

İslam alimleri bu hadisin manası üzerinde durmuş ve değişik yorumlarla onu anlaşılır hale getirmeye çalışmışlardır. Hadis müşkil/manası kapalı, problemli hadislerdendir.

Problem şudur: Bu ümmetten de bir kısım insanlar, özellikle büyük günah işleyip de tövbe etmeden ölenlerin cehenneme gireceklerine, daha sonra şefaatle veya Allah’ın lütfuyla oradan çıkacaklarına dair bir çok sahih hadis vardır(Avnu’l-Mabud, ilgili hadisin şerhi).

Bu problemin çözümüne yönelik şu hususlara dikkat çekilmektedir

a. “Bu Ümmetim” tabiriyle, Hz.Peygamber (a.s.m)’in devrindeki insanlar/sahabeler kast edilmiştir. Bundan bütün ümmet kastedilmemiştir.

b. “Ümmetün merhumetün”den maksat, diğer ümmetlere göre, daha fazla ilahî lütuflara mahzardır, demektir. Daha önceki ümmetlere yüklenen ağır yükler, bu ümmete yüklenmemiştir. Yoksa, bütün günahları affedilmiş demek değildir. Çünkü bu, imtihan sırrına da aykırıdır.

c. “Onlar için ahirette azap yoktur” sözünde gizli bir benzetme ve bir kıyaslama vardır. Yani: “Onlar için ahirette, ‘diğer ümmetlerin azabı gibi ağır’ bir azap yoktur.”

d. Veya bu ümmetin çoğu için azap yoktur. Hükümler genele baktığından -bir ümit kapısını da aralamak için- böyle bir üslup tercih edilmiştir.

e. “Kim bir kötülük işlerse, onun karşılığını görür”(Nisa, 4/123) ayetinde ifade edildiği gibi, iyi olsun, kötü olsun, yapılan her işin bir karşılığı vardır. Bu ümmetin yaptığı kötülüklerin karşılığı -genellikle- bu dünyada -çeşitli sıkıntılar, ağır imtihanlar, musibetler şeklinde- verilir. Genel kural budur, ancak bazıları da ahirette cezalarını çekecekler.

f. Münavî’ye göre, bu ümmet için farklı bir uygulamanın sebebi şudur: Önceki ümmetler için, adalet ölçüsü ve rububiyet/terbiye etmeyi isteyen Allah’ın rab isminin gerektirdiği ölçüler yürürlükte idi. Bu ümmet içinse, Allah’ın lütuf ve ihsanları geçerlidir.

g. Hadiste geçen “Ümmet”ten maksat büyük günah işlemeyen belli bir grup, bir zümre, bir cemaat için söz konusu olabilir.

h. Hadiste geçen “Ümmet”ten maksat, teklife muhatap olan değil, icabet eden(ümmet-i icabe)dir. Yani; Allah’ın emirlerini yerine getiren ve yasaklarından sakınan ümmettir.

i. Tibî’ye göre; hadiste asıl verilmek istenen mesaj, bu ümmetin diğer ümmetlerden daha fazla Allah’ın lütuflarına mazhar olduğu, dünyada başlarına gelen her musibetin, hatta ayaklarına bir diken bile batsa onun da günahlarına kefaret olacağı hususudur. Buna göre, eğer bir kimse bu dünyada –günahlarına karşılık- sıkıntılar çeker, musibetlere uğrarsa, artık ahirette ceza çekmez

- “Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıklarla deneriz. Sen sabredenleri müjdele! Onlar öyle kimselerdir ki, başlarına musibet geldiğinde, ‘Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette ona döneceğiz’ derler. İşte Rableri tarafından bol mağfiret ve rahmete mazhar olanlar onlardır. Hidayete erenler de ancak onlardır.”(Bakara, 2/155-157).

Hiçbir musibet, hatta bir dikenin batması dahi karşılıksız kalmaz, onun da bir mükâfatı vardır. Şu hadis-i şerifte bu gerçeği görmekteyiz:

Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurdu: “Bir Müslüman’a herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken bile batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” (Buharî, Marda,1; Müslim, Bir, 52).

Sabırla ilgili çok hadisler vardır. Misal olarak İmam Ahmed’in rivayet ettiği şu hadisle iktifa edelim:

Hz. Peygamber (a.s.m) buyurdu ki; “Allah’ın müminler için ön gördüğü hükmü/kararı beni oldukça sevindirmektedir. Şöyle ki; kendisine bir hayır/bir iyilik dokunsa Rabbine hamd eder ve şükreder. Başına bir musibet gelse hamd eder ve sabreder. Her durumda -hatta hanımının ağzına koyacağı bir lokmadan ötürü dahi- mümin için bir ücret/bir mükâfat vardır.”(Ahmed b. Hanbel, 1/173).

Bu hadis de gösteriyor ki, müminin hayatı daima kârlı çarklar içinde dönmektedir. Sıkıntılarda sabreder, mükâfat alır, ferahlıkta şükreder, mükâfat alır. Ne mutlu istikamet dairesinde hayatını geçiren müminlere!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt