Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Süfyan-ı Sevri hazretleri (1 Kullanıcı)

garipkalp

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Nis 2007
Mesajlar
629
Tepki puanı
1
Puanları
0
SÜFYÂN-I SEVRÎ

Büyük velîlerden. İsmi Süfyân bin Saîd bin Mesrûk, künyesi Ebû Muhammed veya Ebû Abdullahtır. 713 (H.95) senesinde Kûfe'de doğdu. 778 (H.161)'de Basra'da vefât etti.Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir.

Zamânındaki büyük âlimlerden ilim ve edeb öğrendi. Hadîs ve fıkıh ilminde müctehîd oldu. Meşhûr âlim ve velîlerden Cüneyd-i Bağdâdî, Hamdun Kassâr bunun mezhebinde idiler. Mezhebi zamanla unutuldu.

Yirmi yıl geceleri uyumadı ve hiç abdestsiz gezmedi. Ölümü hatırladığında kendinden geçerdi. Kime rastlasa; "Ölüm gelmeden önce ona hazırlan!" derdi.

Güzel halleri ve kerâmetleri pek çoktur. Süfyân-ı Sevrî'nin annesi ona hâmile iken bir gün dama çıkıp komşudan habersiz bir turşu ağzına koydu. Bunun üzerine henüz ana rahminde bulunanSüfyân, kafasını şiddetle annesinin karnına vurdu. O anda annesi, yediği turşuyu izinsiz aldığını hatırlayıp, komşuya koştu.Onunla helallaştı.Süfyân-ıSevrî ana karnında bile haram lokmayı kabûl etmeyip, hep helâl lokma ile büyüdü.

Bir zaman yanında biri olduğu halde Mekke'ye gidiyorlardı.Süfyân hazretleri yolda hep ağlıyordu. Yanındaki; "Günahların sebebi ile mi ağlıyorsun?" dedi. Hazret-i Süfyân; "Günahlarım çoktur. Lâkin beni en fazla endişelendiren ve ağlatan şey acabâ îmânımı muhâfaza edebilecek miyim? korkusudur." buyurdu. Mekke'ye vardılar. Hac esnâsında bir genç, Allah korkusuyla öyle bir "Allah" dedi ki, dayanamadı düşüp vefât etti. Süfyân-ı Sevrî hazretleri bu hâli görünce, gencin cesedinin yanına geldi ve; "Dört defa hac yaptım. Bunların sevâbını senin rûhuna hediye ettim. Sen de bu söylediğin "Allah" sözünden meydana gelen sevâbı bana versen." deyince, gencin cesedinden; "Verdim" sesi duyuldu.Süfyân-ı Sevrî'ye o gece rüyâsında; "Sen çok kâr ettin. Eğer bu aldığını bütün Arafat'ta bulunanlara dağıtsan hepsi zengin olurlardı." denildi.

Mahlûklara karşı çok şefkatliydi. Bir gün çarşıda kafeste ötüp duran bir kuş gördü.Satın alıp salıverdi. Bu kuş her gece evine gelir namaz kılarken onu seyrederdi. Bâzan da omuzuna konardı. Vefât ettiğinde yine geldi. Bulamayınca kabrine gidip üstüne kendini attı ve orada öldü. O esnada bir ses işitildi ki; "Allahü teâlânın mahlûkuna olan aşırı merhameti yüzünden, Süfyân'a Allahü teâlâ çok merhamet etmiştir."

Bir gün elinde bulunan bir ekmekten hem kendisinin yediğini, hem de yanında bulunan bir köpeğe yedirdiğini gördüler. "Niçin böyle yapıyorsunuz?" diye soranlara; "Sabaha kadar beni bekliyor, ben de namaz kılıyorum." cevâbını verdi. Süfyân hazretleri sâde yaşamayı sever, aza kanâat eder, fakirlere çok îtibâr gösterirdi.

Süfyân hazretleri; birisiyle birlikte evin kapısında duruyordu. Önlerinden, süslenmiş bir adam geçti. Arkadaşı, bu adama bakarken, Süfyân-ı Sevrî mâni olup; "Eğer sizler bakmamış olsanız, böyle isrâf yapmazdı. Bunun isrâf günahına siz de ortak oluyorsunuz." buyurdu.

Birisi gelip; "Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki: "Çok et yenen bir hâne halkındanAllahü teâlâ nefret eder." "Buradaki hâne halkından murâd nedir?" diye sordu. Süfyân-ı Sevrî hazretleri; "Gıybet edenlerdir. Çünkü gıybet edenler başkalarının etini yerler." cevâbını verdi.

Süfyân-ı Sevrî hazretleri hikmetli sözleriyle insanlara nasîhatlarda bulunup, hak yolun bilgilerini öğretti. Bu hususta nasîhatleri pek çoktur. Buyurdu ki:

Aziz kardeşim! Dînin, senin etin ve kanın yerindedir. Kendin için ağla. Kendine merhamet et. Sen kendine acımazsan, başkası hiç acımaz. Senden dünyâ sevgisini giderip, âhirete hazırlık için teşvik eden kimselerle oturup, kalk. Dünyâ işine dalıp, âhireti unutanlarla düşüp kalkma. Çünkü onlar senin dînini, îtikâdını ve kalbini bozarlar. Ölümü çok hatırla. Geçmiş günahlarından dolayı çok istigfâr et. (Allahü teâlâdan af ve magfiretini iste.) Kalan ömrün için, Allahü teâlâdan seni muhâfaza etmesini iste.

Münâkaşa ve mücâdele de yapma. Haksızlık edip günaha girebilirsin. Her yerde sabırlı ol. Sabır, hayra ve iyiliğe, bunlar ise Cennet'e götürür. Hiddet ve gadabtan da kendini muhâfaza et. Bunlar, insanı kötülüğe çeker. Kötülükler ise Cehennem'e götürür. Âlimlerle münâkaşa yapma. Kıymetini düşürürsün. Âlimlerin yanına gidip gelmek rahmettir. Âlimlerle irtibatı kesmekten Allahü teâlâ râzı olmaz. Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir. Zühde, dünyâya rağbet etmemeye sarılırsan, Allahü teâlâ sana çok şeyler ihsân eder. Verâya şüphelilerden sakınmağa yapışırsan, hesâbın kolay olur. Seni şüpheye düşüren şeyleri bırakıp, şüpheye düşürmeyen şeylere sarılırsan günaha düşmekten kurtulursun.

İyiliği emret, kötülükten alıkoy. Böylece Allahü teâlânın sevdiği kul olursun. Fâsıkları sevme. Böyle yaparsan, şeytanları kovmuş olursun. Dünyâda, kavuştuğun şeylerden dolayı sevinci ve gülmeyi azalt, Allahü teâlânın nezdinde kıymetin olur. Âhiretin için çalış, dünyân için Allahü teâlâ kâfi olur. İçini, kalbini güzelleştirirsen, Allahü teâlâ da dışını güzelleştirir.

Âhiretle alâkalı bir işe yöneldiğin zaman, senin ile onun arasına şeytan girmeden önce, acele edip onu hemen yap, geciktirme!

Çok yeme, yerken de niyetsiz ve isteğin olmadan yeme. Yemeği, sağlık, sıhhat ve âfiyet sâhibi olup, daha iyi ibâdet ve tâat yapabilmek niyetiyle ye. Karnını şişirme, Allahü teâlâyı zikredip, anmana mâni olur. İnsanların elindekine düşkün olma ve rağbet etme.Çünkü bu, insanın dînine zarar verir ve kalbi katılaştırır.

Kıymetli kardeşim! Günlerini, gecelerini ve saatlerini boşa geçirme, âhiretine hazırlık yap. Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya bak. Bu da, Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle olur.

"Zühd, yamalı elbise giymek, arpa ekmeği yemek değil, dünyânın faydasız şeylerine gönül bağlamamak ve uzun emel sâhibi olmamaktır."

"Bir kimse, hep ölümü hatırlar, ömrünü ölüme ve ondan sonraki hayata hazırlamakla geçirirse, kabri Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Ölümü hiç hatırlamaz, gafletle günleri geçerse, onun kabri Cehennem çukurlarından bir çukur olur."

"Bir kimsenin, duâ ederken yalnız kendisine duâ edip, ana-babasına ve diğer müslümanlara duâ etmemesi, Kur'ân-ı kerîm okumayı bildiği halde her gün en azından yüz âyet okumaması, câmiye girdiği halde iki rekat olsun namaz kılmadan çıkması, kabristandan geçtiği halde mevtâlara selâm vermemesi, bir yerde yalnız olarak yaşıyorsa, Cumâ günü şehre geldiği halde Cumâ namazı kılmaması, bulunduğu beldeye bir âlim geldiği halde, onun ilminden hiç istifâde edememesi, bir kişi ile dost olduğu halde ismini öğrenmeden ayrılması, bir tanıdığı kendisini dâvet ettiği halde dâvetine gitmemesi, gençlik çağı büyük bir fırsat olduğu halde o zamanını boşa geçirmesi, kendisi tok ve komşusunun aç olduğunu bildiği halde, ona bir şeyler vermemesi o kimsenin gafletindendir."

"Rızâ; Allahü teâlânın takdir ettiğine şükrederek kabûl etmektir."

"Birisi sana gelip; "Sen ne mübârek bir zâtsın" dese, bir başkası da;"Sen ne kötü ve aşağı bir kimsesin" dese, sana birinci söz ikinci sözden daha hoş geliyorsa, anla ki fenâ bir kimsesin."

"Edeb öğrenilmeden ilim öğrenilmez."

"Para, eskiden sevimsizdi. Ama şimdi müminin kalkanıdır."

"Harama düşmemek, zarûrî ihtiyaçlarını temin etmek için, elinde dünyâlık bulunmasının zararı yoktur."

"Kendini iyi tanı. O zaman, hakkında söylenenler sana zarar vermez."

"İlmine ve ameline güvenerek, bu hâliyle kendini din kardeşlerinden üstün zanneden kimsenin ilmi de ameli de zâyi olmuştur."

"Lüzumsuz yere konuşan zelil olur."

"İlim öğrenmenin ilk şartı, susmak ve edepli olmaktır. İkinci şartı, dikkatle dinleyip ezberlemektir. Üçüncü şartı, öğrendiği ile amel etmektir. Dördüncüsü de, öğrendiği ilmi başkalarına öğretmek, herkese yaymaktır."

"Kötü işler hastalıktır. Âlimler ise hastalıklara ilâçtır. Âlimler bozulur, kötü işlere bulaşırsa, hastaları kim iyileştirecek?"

"İlim, Allahü teâlâdan korkmak ve ona ibâdet etmek için öğrenilir."

"İlim öğreten birini buldukça öğrenmeye devâm ederiz."

"Haram para ile sadaka veren, câmi yaptıran, hayrat yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi idrar ile yıkayan adama benzer ki, daha çok pislenir."

"Ana-babaya, helâl ve mubah olan işlerde itâat edilir. Haram ve şüphelilerde değil."

"Bir kimse Allahü teâlânın bütün emirlerini yerine getirip kalbinde az bir dünyâ sevgisi bulunsa, kıyâmet günü herkesin huzûrunda; "Bakın bu filân oğlu filân kimsedir. Bu Allahü teâlânın kendisine, sivrisineğin kanadı kadar kıymet vermediği dünyâya gönül verdi." diye nidâ edilir. Bu hâlden dolayı öyle mahcûb olur ki, yüz etleri dökülecek gibi olur."

"Bu zamanda helâl lokma yemek zorlaştı."

"Yemeklerini toplu olarak bir sofrada yiyen ev halkına meleklerin duâ ettiğini duydum. Bunlara Allahü teâlâ rahmet eder."

"Bir din kardeşin seni ziyârete geldiği zaman ona; "Yemek yer misin? Karnın aç mı? Bir şeyler getireyim mi?" diye sorulmaz. Hemen bir şeyler hazırlanıp getirilir yemezse kaldırılır."

"Sende olmayan meziyetleri söyleyerek seni medheden kimse, hiç şüphe yok ki, sende olmayan günahı söyleyerek seni kötüler."

"Ölüm her an gelebilir. Yarına kadar yaşayabileceğini zanneden bir kimse ölüm için hazırlıklı değildir. Allahü teâlâya yapılan ibâdetler, ölümü hatırlamaya işârettir. Günah ve kusur olan işler de, ölümü unutmuş olmanın alâmetidir."

"Dîni ve îmânı hakkında, "Sonum ne olur?" diye söğüt yaprağı gibi titremiyen kimsenin, sonu tehlikelidir."

"Allahü teâlâdan korkmakta, emirlerini yapmakta, ibâdet etmekte ve O'nun yasak ettiklerinden sakınmakta İmâm-ı A'zam' dan daha üstün kimse görmedim."

"Ey insan! Senin bütün sermâyen, dünyâdaki bir kaç günlük ömründür. Bu günler mutlaka gelip geçecek, hattâ birçoğu geçti. O halde hiç olmazsa geride kalanlarının kıymetini bil."

"Kişinin Allah'tan korkmak, haramlardan uzak durmak, şüphelilerden sakınmak ve sabırlı olmak gibi güzel huylara sâhib olması, ilmi, Allah rızâsı için öğrendiğinin alâmetidir."

"Allahü teâlâ, sevdiği bir kuluna hiçbir zaman düşman olmaz. Düşmanını da hiçbir zaman dost edinmez."

Süfyân-ı Sevrî hazretleri Basra'da hastalandı. Karnı ağrıdığından devamlı abdesti bozuluyordu. Abdestsiz ölmek korkusuyla o gece altmış defâ abdest aldı ve hasta hâliyle hep namaz kıldı.

Vefâtı yaklaştığında Abdullah binMehdî'ye; "Beni yatağımdan indirip, yüzümü yere koyunuz. Çünkü vakit tamam oldu." buyurdu. Abdullah, Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin yüzünü toprağa koyup, dostlara haber vereyim diye dışarı çıktığında, herkesin hazırlanmış olarak beklediklerini gördü. "Size kim haber verdi?" deyince, hepsi de, rüyâda haydi kalkın, Süfyân'ın cenâze namazına hazırlanın." diye bir ses işittik dediler. Bâzıları içeri girdiler.

Süfyân hazretleri son anlarını yaşıyordu. Yastığının altından içinde bin altın bulunan bir kese çıkardı. "Bunu sadaka olarak dağıtın." buyurdu. Orada bulunanlar hayret edip, "Allah, Allah! Bu zât, dünyâ malına kıymet vermez, yanında dünyâlık bulundurmaz, hattâ dünyâlık olan hediyeleri de kabûl etmezdi. Bu kadar para biriktirmesinin hikmeti nedir?" diye birbirlerine sordular. Söylediklerini işitince buyurdu ki: "Bu para ile dînimi ve bedenimi korudum. Şeytan elbisen ve yiyecek şeylerin yok, bunlar için dünyâlık kazan." diye ne kadar vesvese vermiş ise, her defâsında; "İşte altın." diyerek bu altınları göstererek onu başımdan kovdum. Bu altınları ona karşı silâh olarak kullandım." Bundan sonra Kelime-i şehâdeti söyledi ve rûhunu teslim etti. Vefât ettiği gece; "Verâ ve dinde hassasiyet sâhibi olan Süfyân vefât etti." diye bir ses duyuldu.

Vefâtından sonra kendisini rüyâda görenler, sordular ki: "Efendim, mezar daracık bir yerdir. Hem karanlık hem de yalnızlıktır. Buna sabretmeniz nasıl mümkün oluyor?" Cevâbında; "Benim mezarım Allahü teâlânın izni ile çok genişledi veCennet bahçelerinden bir bahçe oldu. O bahçede Cennet kuşları ötüşüyorlar." buyurdu.

Dostlarından biri kendisini rüyâda görüp, "Allahü teâlâ sana nasıl muâmele eyledi?" diye sordu.Cevâbında; "Allahü teâlâ bana öyle ihsânda bulundu ki, iki adımda Cennet'e vardım." buyurdu. Diğer bir kimse, Süfyân-ıSevri hazretlerini Cennet'te nûrdan kanatlarla uçtuğunu gördü. "Bu dereceye nasıl kavuştun?" diye sordu. "Dînin emirlerine uymakta çok hassas davranmakla." buyurdu.

Süfyân-ı Sevrî hazretleri haramlardan kaçıp, şüpheli şeyleri yapmamakta nihâyete erenlerdendi. Edeb ve tevâzuda (alçak gönüllülükte) benzeri azdı. Câmi'ul-Kebîr, Câmi-us-Sagîr ve Ferâiz isimli kitapları meşhûrdur.

SON NEFES

Süfyân-ı Sevrî'nin gençliğinde sırtı kamburlaşmıştı.Sebebini sordular. Onlara; "Üç üstâda talebelik yaptım. Hepsi de zamânının en âlimleriydi. Ölüm zamanında üçü de dünyâdan îmânsız gittiler. Ben onların hâlini görünce, korkudan omurga kemiğim eğrildi.Hele üstâdımın birine uzun seneler hizmet ettim, talebelik yaptım. Hiçbir edebi terkettiğini görmedim. Dünyâdan âhirete göçeceği zaman başucunda idim. Gözünü açıp; "Ey Süfyân!Bana ne olduğunu görüyor musun?" dedi. Ben de; "Ey üstâdım, kendinizi nasıl buluyorsunuz?" dedim. O; "Beni dergâhından kovuyorlar, kabûl etmiyorlar. Sen buradan git, bize lâyık değilsin diyorlar." dedi. Sonra Süfyân hazretleri yanındakilerden Kur'ân-ı kerîm istedi ve elini kitabın üzerine koyarak; "Şâhid olunuz ki o, bu mushaftan ve içinde bulunanlardan nasipsiz öldü. Yahûdî dînini seçti ve can verdi.Allahü teâlâ dilediğini yapar." dedi.

CÖMERTLİK

Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyurdu ki:

Kıymetli kardeşim! Cömert ol. Bununla Allahü teâlâ, sana hesâbını kolay yapar. Çok iyilik yap. Kabrinde sana arkadaş olurlar. Haramlardan sakın. Îmânın tadını duyarsın. Takvâ ve verâ ehli olup haramlardan ve şüphelilerden uzak duranlar ile oturup kalk. Allahü teâlâ âhiretini iyi yapar. Dînin ve âhiretin husûsunda, Allahü teâlâdan korkan kimselerle istişâre et, onlara danış. Hayırlı işlerde acele et. Allahü teâlâ, seninle günah olan ve kötü şeyler arasına perde yapar. Allahü teâlâyı çok an, Allahü teâlâ seni dünyâya düşkün yapmaz. Ölümü çok hatırlarsan, Allahü teâlâ, sana dünyâ işini hafîf kılar. Cennet'e kavuşmağa arzulu olursan, Allahü teâlâ seni beğendiği işleri yapmağa muvaffak kılar. Cehennem'den korkarsan, dünyâ musîbetleri sana hafif ve kolay gelir. Cennet ehlini seversen, kıyâmet günü onlarla berâber olursun. Günah işleyen ve kötülük yapanları sevmezsen, seni Allahü teâlâ sever. Müslümanlardan hiç kimseye kötü söz söyleme. Hiçbir iyiliği hor görme. Açıkta ve gizlide ilk işin, Allahü teâlâdan korkup, yasakladığı şeylerden sakınmak olsun. Allahü teâlâdan şöyle kork: Ölmüşsün, kabirde başına gelenleri görmüşsün, sonra kıyâmet kopup diriltilmişsin, sonra haşr olup, Allahü teâlânın huzûrunda durmuş dünyâda yaptıklarından hesâba çekiliyorsun, bu sıradaki sıkıntılarla karşılaşıyorsun, sonra Cennet ve Cehennem'e gidiyorsun. Eğer Cennet'e gidiyorsan, ebedî nîmetlere kavuşuyorsun, Cehennem'e gidersen, çeşit çeşit azaplar göreceksin ve orada olup, kurtulma da yok. İşte bütün bunları görüp, başına bir musîbet gelmesinden nasıl korkuyorsan, Allahü teâlâdan da öylece kork!
 

musabtnr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Şub 2009
Mesajlar
57
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Haram para ile sadaka veren, câmi yaptıran, hayrat yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi idrar ile yıkayan kimseye benzer ki, daha çok pislenir."


"Bir din kardeşin seni ziyârete geldiği zaman ona, "Yemek yer misin? karnın aç mı? Bir şeyler getireyim mi?" diye sorulmaz. Hemen bir şeyler hazırlanıp getirilir yemezse kaldırılır."

"Sende olmayan meziyetleri söyliyerek seni medheden kimse, hiç şüphe yok ki, sende olmayan günahı söyleyerek seni kötüler."

"Allahü teâlâdan korkmakta, emirlerini yapmakta, ibâdet etmekte ve O'nun yasak ettiklerinden sakınmakta İmâm-ı a'zamdan daha üstün kimse görmedim."

"Ey insan! Senin bütün sermâyen, dünyâdaki bir kaç günlük ömründür. Bu günler mutlaka gelip geçecek, hattâ bir çoğu geçti. O halde hiç olmazsa geride kalanlarının kıymetini bil." SÜFYAN-I SEVRİ
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt