nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Tefsir Doğuşu Ve Gelişmesi
Hiç şüphesiz bugün elyazması ve'basma kitaplarda müşahede ettiğimiz tefsir birçok merhalelerden geçmiştir. Tefsir hareketi, çok erken sıralarda; Allah Kitabının ilk şârihi Peygamber (s.a.v.) in döneminde ortaya çıkmıştır. Rasulullah (s.a.v,) kalbine indirileni insanlara açıklıyordu. Saha-: be-i Kiram, Rasuluilah (s.a.v.) aralarında bulunduğu halde Kur'an tefsirine cur'et edemiyorlardı. Çünkü büyük yükü o yükleniyor ve onu hakkıyla yerine getiriyordu. Ama Rasuluilah vefat edince Allah'ın Kitabını bilen, sırlarına vakıf olan ve onun irşadı ile hidayeti bulan sahabenin, bildiklerini açıklama hususunda kendilerine düşen payı yerine getirmekten ve anladıklarını izah etmekten başka alternatifleri yoktu. Onlardan müfessir olanlar pek çoktur. Ancak meşhurları on kişi olup şunlardır: «Dört halife, İbnu Mesud, İbnu Abbas, Übeyy b. Ka'b, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa el-Eş'arî ve Abdullah b. Ez-Zübeyr. Dört halife arasında en çok Hz. Ali (r.a.) dan rivayette bulunulmuştur. Diğer üç halifeden yapılan rivayetler ise, azdır. Bunun sebebi, vefatlarının daha önce olmasıdır.» [1]
Bu on kişi arasında «müfessir» lakabını almaya en layık olan, ilmine Rasulullah (s.a.v.) in şehadet ettiği ve onun için «Allah'ım onu dinde fakîh kıl ve ona te'vili öğret.» [2] sözüyle dua ettiği, onu «Tercümanu'l-Kur'-an» diye isimlendirdiği Abdullah b. Abbas'tır. Lâkin insanlar, İbnu Ab-bas'tan olduğundan fazla rivayette bulunmuşlar ve bazıları ona yalan isnat etme ve sözlerinin arasına kendi sözlerini katma cüretinde bulunmuştur. Hatta İmam Şafiî: «İbnu Abbas'tan tefsirle ilgili olarak rivayet edilenlerden ancak yüz civarında rivayet sahihtir» demiştir. [3]
Bu on kişi dışında sahabeden tefsir konusunda kendisinden bir miktar rivayette bulunanlardan bir kısmı da şunlardır: Ebu Hüreyre, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Câbir b. Abdillah ve mü'minlerin anası Hz. Aişe'dir, Ancak ilk on kişiye nazaran bunlardan yapılan rivayetler azdır.
Sahabe kavillerini İslâm âleminin çeşitli şehirlerinde bulunan tabiînden değerli bir topluluk alıp nakletti. Böylece Mekke'de müfessirierden bir tabaka, Medine'de ikinci bir tabaka ve Irak'da bir tabaka doğdu. İbnu Teymiyye şöyle demektedir: «Tefsir konusunda insanların en bilgilileri, Mekke ehlidir. Çünkü aralarında İbnu Abbas'ın ashabından olan Atâ b. Ebi Rabah, İbnu Abbas'ın mevlâsı İkrime, Said b. Cübeyr, Tavus vs. gibi değerli zatlar vardır. Kûfe'de de İbnu Mesud'un ashabı vardı. Medine'deki tefsir ehli ise, oğlu Abdurrahman b. Zeyd'in kendisinden rivayette bulunduğu Zeyd b. Eslern ve Maiik b. Enfes gibi zatlar vardı.» [4]
Etbauttabiîn de, tabiînden ilgili rivayetleri alarak, kendilerinden önceki kavilleri toplayıp tefsirle ilgili eserler tasnif ettiler: Süfyan b. Uyeyne, Vaki' b. el-Cerrah, Şu'be b. el-Haccâc, Yezîd b. Harun ve Abd b. Humeyd gibi.[5] Böylece bunlar, daha sonra hemen hemen bütün müfessirlere kaynak olan İbnu Cerîr et-Taberî'ye [6] zemin hazırladılar. Daha sonra âlimler tefsirlerinde değişik eğilimlere yöneldiler. Böylece rivayet ve dirayet diye iki gurupta toplanacak tefsirler ortaya çıktı. Rivayet tefsiri, Sahabe, Tabiîn ve Etbauttabiîne dayanan ve onları kaynak edinen tefsirdir. Dirayet tefsirinde ise çeşitli metodlar takip edilmiş ve farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu tefsir nev'i, Kur'an hidayetine yakınlık ve uzaklığına göre övülmüş veya Verilmiştir.
a- Rivayet tefsirlerinin en önemlisi, İbnu Cerîr et-Taberînin «Camiu'i-Beyân fî Tefsiri'l Kur'an» isimli eseridir. Bu tefsirin özellikleri: Senedlerini bir kritiğe tabi tutmakla birlikte sahabe ve tabiînin kavillerini alarak aralarında tercihler yapması. Hükümlerin bir çoğunu istinbat etmesi. Manaya açıklık kazandıran i'rab vecihleri üzerinde durması. Ancak, -senedlerin durumu bilinir düşüncesiyle - bazen senedleri zikretmemekte, hatta bazen dikkatleri çekmeden sahih olmayan rivayetleri zikretmektedir.
et-Taberi'nin değerine yakın hatta bazı hususlarda ondan daha üstün olan diğer bir rivayet tefsiri, İbnu Kesîr (Imadu'd-Dîn Ebu'l-Fidâ İsmail b. Umar el-Kureşî ed-Dımeşkî1) in tefsiridir. İsnadda titizlik, ifade kolaylığı ve düşüncede açıklık bu tefsirin meziyetlerindendir.
es-Suyûtî (öl. H. 911), «ed-Durru'l-Mensûr fî Tefsîri'l-Me'sûr» isimli değerli tefsirini aynı metodla yazmıştır. Eserin isminden de anlaşılacağı gibi es-Suyûtî, İslâmî düşünceye beşerî açıklamalardan daha yakın olan me'sur sahih haberlere dayanarak bu eseri yazmıştır.
Lâkin rivayet tefsirleri genellikle şiddetli tenkidlere maruz kalmışlardır. Çünkü bu tefsirlerde sahih rivayetler sahih olmayan rivayetlere karıştığı gibi, İslâmı ve talimatını yozlaştırmak isteyen zındıklarla yahudi ve mecûsîle-rin gayretleri de karışmıştır. Ayrıca mezhep taraftarlarıyla çeşitli fırka ehlinin Kur'an manalarını toplama ve onları kendi hevâları doğrultusunda sun-
ma düşkünlüklerini de unutmamalıyız. Onun için rivayet tefsirlerini seçen kişi ifadesinde ihtiyatlı olmalı, rivayetlerde hassas davranmalı ve çokça sened zikretmek hususunda itinalı olmalıdır.
b- Re'y ile tefsire gelinoe bu konuda âlimler ihtilâfa düşmüş; kimi onu haram saymış, kimi de oaiz olduğunu söylemiştir. Lâkin ihtilafları hakikatte, şuna racidir: Kesin bir deli! olmaksızın, Allah'ın muradının o şekilde olduğuna katı karar vermek veya Allah'ın Kitabını tefsir etmeye çalışan kişinin, dil kurallarını ve şer'î üslûbu bilmemesi, yahut yalan ve iftiraya dayanarak kendi nefsi arzularından bazısını Kur'an âyetleriyle desteklemesi-dir. Ama kişi, gerekli şartları taşıyorsa re'yi ile Kur'an'ı tefsir etmeye çalışmasında bir sakınea yoktur. Hatta Kur'an'ın kendisi âyetlerinin düşünülmesi ve talimatının anlaşılması için böyle bir içtihada davet ettiğini söylersek hakikattan uzaklaşmış olmayız. Nitekim Yüee Allah şöyle buyurmaktadır: « (Öyle olmasa) Kur'an'ı iyiden iyi an!a(yıp hakkı tanıjmazlar mı? Daha doğrusu onların kalbleri üzerinde (kat kat) kilitler vardır.» [7] « (Bu Kur'an) âyetlerini iyiden iyi düşünsünler, temiz akıl sahipleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı bir Kitaptır.» [8] es-Suyutî, ez-Zerkeşı'nin re'y ile tefsirin oaiz olabilmesi için kaçınılmaz şartlarla ilgili olarak «el-Burhan» da anlattıklarını özetler ve bu şartların dört noktada toplanabileceğini söyler-.
Birincisi: Zayıf ve mevzu rivayetlerden sakınmakla birlikte Rasûlullah'tan nakilde bulunmak.
İkincisi: Sahabînin sözünü almak. Sahabe sözünün mutlak olarak merfu hükümde olduğunu söyleyenler olmuştur. Bazıları da bundan maksadın, nuzûl sebepleri gibi hakkında ictihad mümkün olmayan hususlar olmalıdır, der.
Üçüncüsü: Dil kurallarına uymak ve âyetleri, Arap dilinin müsait olmadığı şekilde açıklamaktan sakınmak.
Dördüncüsü: Sözün gerekli kıldığını ve şer'î kanunun kendisine delâlet ettiğini almak.
Peygamber (s.a.v.) in İbnu Abbas için söylediği: «Allah'ım onu dinde fakih kıl ve ona te'vili öğret.» duası bu dördüncü nevidir.
Bu şartları haiz tefsirlerin en meşhurları, er-Râzî'nin [9] «Mefatîhu'l -Gayb», el-Beyzavî'nin «Envaru't-Tenzîi ve Esraru't-Te'vîl» Ebu's-Suûd'un[10] «İrşadu'l-Akli's-Selîm ilâ Mezâya'l-Kur'ani'l-Kerîm», en-Nesefî'nin[11] «Medariku't-Te'nzîl ve Hakaiku't-Te'vîl» isimli tefsirleri iie el-Hâzin'in[12] «Lubabu't-Te'vîl fî Maâni't-Tenzîl» isimli tefsiridir.
Hiç şüphesiz bugün elyazması ve'basma kitaplarda müşahede ettiğimiz tefsir birçok merhalelerden geçmiştir. Tefsir hareketi, çok erken sıralarda; Allah Kitabının ilk şârihi Peygamber (s.a.v.) in döneminde ortaya çıkmıştır. Rasulullah (s.a.v,) kalbine indirileni insanlara açıklıyordu. Saha-: be-i Kiram, Rasuluilah (s.a.v.) aralarında bulunduğu halde Kur'an tefsirine cur'et edemiyorlardı. Çünkü büyük yükü o yükleniyor ve onu hakkıyla yerine getiriyordu. Ama Rasuluilah vefat edince Allah'ın Kitabını bilen, sırlarına vakıf olan ve onun irşadı ile hidayeti bulan sahabenin, bildiklerini açıklama hususunda kendilerine düşen payı yerine getirmekten ve anladıklarını izah etmekten başka alternatifleri yoktu. Onlardan müfessir olanlar pek çoktur. Ancak meşhurları on kişi olup şunlardır: «Dört halife, İbnu Mesud, İbnu Abbas, Übeyy b. Ka'b, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa el-Eş'arî ve Abdullah b. Ez-Zübeyr. Dört halife arasında en çok Hz. Ali (r.a.) dan rivayette bulunulmuştur. Diğer üç halifeden yapılan rivayetler ise, azdır. Bunun sebebi, vefatlarının daha önce olmasıdır.» [1]
Bu on kişi arasında «müfessir» lakabını almaya en layık olan, ilmine Rasulullah (s.a.v.) in şehadet ettiği ve onun için «Allah'ım onu dinde fakîh kıl ve ona te'vili öğret.» [2] sözüyle dua ettiği, onu «Tercümanu'l-Kur'-an» diye isimlendirdiği Abdullah b. Abbas'tır. Lâkin insanlar, İbnu Ab-bas'tan olduğundan fazla rivayette bulunmuşlar ve bazıları ona yalan isnat etme ve sözlerinin arasına kendi sözlerini katma cüretinde bulunmuştur. Hatta İmam Şafiî: «İbnu Abbas'tan tefsirle ilgili olarak rivayet edilenlerden ancak yüz civarında rivayet sahihtir» demiştir. [3]
Bu on kişi dışında sahabeden tefsir konusunda kendisinden bir miktar rivayette bulunanlardan bir kısmı da şunlardır: Ebu Hüreyre, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Câbir b. Abdillah ve mü'minlerin anası Hz. Aişe'dir, Ancak ilk on kişiye nazaran bunlardan yapılan rivayetler azdır.
Sahabe kavillerini İslâm âleminin çeşitli şehirlerinde bulunan tabiînden değerli bir topluluk alıp nakletti. Böylece Mekke'de müfessirierden bir tabaka, Medine'de ikinci bir tabaka ve Irak'da bir tabaka doğdu. İbnu Teymiyye şöyle demektedir: «Tefsir konusunda insanların en bilgilileri, Mekke ehlidir. Çünkü aralarında İbnu Abbas'ın ashabından olan Atâ b. Ebi Rabah, İbnu Abbas'ın mevlâsı İkrime, Said b. Cübeyr, Tavus vs. gibi değerli zatlar vardır. Kûfe'de de İbnu Mesud'un ashabı vardı. Medine'deki tefsir ehli ise, oğlu Abdurrahman b. Zeyd'in kendisinden rivayette bulunduğu Zeyd b. Eslern ve Maiik b. Enfes gibi zatlar vardı.» [4]
Etbauttabiîn de, tabiînden ilgili rivayetleri alarak, kendilerinden önceki kavilleri toplayıp tefsirle ilgili eserler tasnif ettiler: Süfyan b. Uyeyne, Vaki' b. el-Cerrah, Şu'be b. el-Haccâc, Yezîd b. Harun ve Abd b. Humeyd gibi.[5] Böylece bunlar, daha sonra hemen hemen bütün müfessirlere kaynak olan İbnu Cerîr et-Taberî'ye [6] zemin hazırladılar. Daha sonra âlimler tefsirlerinde değişik eğilimlere yöneldiler. Böylece rivayet ve dirayet diye iki gurupta toplanacak tefsirler ortaya çıktı. Rivayet tefsiri, Sahabe, Tabiîn ve Etbauttabiîne dayanan ve onları kaynak edinen tefsirdir. Dirayet tefsirinde ise çeşitli metodlar takip edilmiş ve farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu tefsir nev'i, Kur'an hidayetine yakınlık ve uzaklığına göre övülmüş veya Verilmiştir.
a- Rivayet tefsirlerinin en önemlisi, İbnu Cerîr et-Taberînin «Camiu'i-Beyân fî Tefsiri'l Kur'an» isimli eseridir. Bu tefsirin özellikleri: Senedlerini bir kritiğe tabi tutmakla birlikte sahabe ve tabiînin kavillerini alarak aralarında tercihler yapması. Hükümlerin bir çoğunu istinbat etmesi. Manaya açıklık kazandıran i'rab vecihleri üzerinde durması. Ancak, -senedlerin durumu bilinir düşüncesiyle - bazen senedleri zikretmemekte, hatta bazen dikkatleri çekmeden sahih olmayan rivayetleri zikretmektedir.
et-Taberi'nin değerine yakın hatta bazı hususlarda ondan daha üstün olan diğer bir rivayet tefsiri, İbnu Kesîr (Imadu'd-Dîn Ebu'l-Fidâ İsmail b. Umar el-Kureşî ed-Dımeşkî1) in tefsiridir. İsnadda titizlik, ifade kolaylığı ve düşüncede açıklık bu tefsirin meziyetlerindendir.
es-Suyûtî (öl. H. 911), «ed-Durru'l-Mensûr fî Tefsîri'l-Me'sûr» isimli değerli tefsirini aynı metodla yazmıştır. Eserin isminden de anlaşılacağı gibi es-Suyûtî, İslâmî düşünceye beşerî açıklamalardan daha yakın olan me'sur sahih haberlere dayanarak bu eseri yazmıştır.
Lâkin rivayet tefsirleri genellikle şiddetli tenkidlere maruz kalmışlardır. Çünkü bu tefsirlerde sahih rivayetler sahih olmayan rivayetlere karıştığı gibi, İslâmı ve talimatını yozlaştırmak isteyen zındıklarla yahudi ve mecûsîle-rin gayretleri de karışmıştır. Ayrıca mezhep taraftarlarıyla çeşitli fırka ehlinin Kur'an manalarını toplama ve onları kendi hevâları doğrultusunda sun-
ma düşkünlüklerini de unutmamalıyız. Onun için rivayet tefsirlerini seçen kişi ifadesinde ihtiyatlı olmalı, rivayetlerde hassas davranmalı ve çokça sened zikretmek hususunda itinalı olmalıdır.
b- Re'y ile tefsire gelinoe bu konuda âlimler ihtilâfa düşmüş; kimi onu haram saymış, kimi de oaiz olduğunu söylemiştir. Lâkin ihtilafları hakikatte, şuna racidir: Kesin bir deli! olmaksızın, Allah'ın muradının o şekilde olduğuna katı karar vermek veya Allah'ın Kitabını tefsir etmeye çalışan kişinin, dil kurallarını ve şer'î üslûbu bilmemesi, yahut yalan ve iftiraya dayanarak kendi nefsi arzularından bazısını Kur'an âyetleriyle desteklemesi-dir. Ama kişi, gerekli şartları taşıyorsa re'yi ile Kur'an'ı tefsir etmeye çalışmasında bir sakınea yoktur. Hatta Kur'an'ın kendisi âyetlerinin düşünülmesi ve talimatının anlaşılması için böyle bir içtihada davet ettiğini söylersek hakikattan uzaklaşmış olmayız. Nitekim Yüee Allah şöyle buyurmaktadır: « (Öyle olmasa) Kur'an'ı iyiden iyi an!a(yıp hakkı tanıjmazlar mı? Daha doğrusu onların kalbleri üzerinde (kat kat) kilitler vardır.» [7] « (Bu Kur'an) âyetlerini iyiden iyi düşünsünler, temiz akıl sahipleri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz feyz kaynağı bir Kitaptır.» [8] es-Suyutî, ez-Zerkeşı'nin re'y ile tefsirin oaiz olabilmesi için kaçınılmaz şartlarla ilgili olarak «el-Burhan» da anlattıklarını özetler ve bu şartların dört noktada toplanabileceğini söyler-.
Birincisi: Zayıf ve mevzu rivayetlerden sakınmakla birlikte Rasûlullah'tan nakilde bulunmak.
İkincisi: Sahabînin sözünü almak. Sahabe sözünün mutlak olarak merfu hükümde olduğunu söyleyenler olmuştur. Bazıları da bundan maksadın, nuzûl sebepleri gibi hakkında ictihad mümkün olmayan hususlar olmalıdır, der.
Üçüncüsü: Dil kurallarına uymak ve âyetleri, Arap dilinin müsait olmadığı şekilde açıklamaktan sakınmak.
Dördüncüsü: Sözün gerekli kıldığını ve şer'î kanunun kendisine delâlet ettiğini almak.
Peygamber (s.a.v.) in İbnu Abbas için söylediği: «Allah'ım onu dinde fakih kıl ve ona te'vili öğret.» duası bu dördüncü nevidir.
Bu şartları haiz tefsirlerin en meşhurları, er-Râzî'nin [9] «Mefatîhu'l -Gayb», el-Beyzavî'nin «Envaru't-Tenzîi ve Esraru't-Te'vîl» Ebu's-Suûd'un[10] «İrşadu'l-Akli's-Selîm ilâ Mezâya'l-Kur'ani'l-Kerîm», en-Nesefî'nin[11] «Medariku't-Te'nzîl ve Hakaiku't-Te'vîl» isimli tefsirleri iie el-Hâzin'in[12] «Lubabu't-Te'vîl fî Maâni't-Tenzîl» isimli tefsiridir.