Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

TOPRAKLARIMIZA KÖK SALAN ..... GİZLİ TEHLİKE: MİSYONERLİK (1 Kullanıcı)

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de misyonerlik faaliyetleri çok eskilere dayanmaktadır. Osmanlı Devleti'nin merkezi sayılan İstanbul ve Anadolu, Balkanlar'dan Orta Asya'ya, Orta Doğu'dan Kafkaslar'a kadar uzanan geniş bir coğrafyanın da merkezi kabul edildiğinden, misyonerler buraları hep çok önemli bir faaliyet alanı olarak gördüler. Durum günümüzde de değişmiş değil. Ülkemizde halen yoğun bir misyonerlik faaliyeti yürütülmekte.

Osmanlı toprakları üzerindeki misyonerlik faaliyetlerinin başlıcaları yabancı okullardır. Bu topraklar üzerindeki azınlıklara eğitim vermek gibi, görünürde gayet masumane bir amaçla açılan bu okullar, Osmanlı Devleti'nin çökmesine neden olan başlıca unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir. Çünkü bu okullar, eğitim çalışmalarının tamamen dışında sürekli siyasi faaliyetler yapmışlardır. Görünürde yapılan eğitim ise, siyasi faaliyetlere sadece birer maske olmuştur.

Sinsi plânlar, çirkin emeller

Ayrıca siyasi faaliyetlerinin yanında hıristiyanlığı öğretmek ve benimsetmek de bu okulların görevlerindendir.

Osmanlı Devleti tarafından azınlıklara ve yabancı devletlere zaman zaman verilen çeşitli imtiyazlar, bu okulların açılmalarında ve çoğalmalarında birer zemin oluşturmuştur.

Bu okullar açıldıkları ilk dönemlerde belli bir süre hiçbir şekilde ciddi bir faaliyet göstermeden sadece çoğalmışlar ve bu çoğalma sırasında tam bir siyasi faaliyet göstermedikleri için de, devlet tarafından bir engelleme ile karşılaşmamışlardır. 1855-60 yıllarından sonra ise çoğalma ve yayılma akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. O kadar ki, bazen okul açtıkları bir yere aynı seviyede tekrar yeni bir okul açmak için müracaat ettikleri bile olmuştur.

Yabancı okullardaki bu çoğalmayla birlikte, siyasi faaliyetlerin de arttığı göze çarpmaktadır. Osmanlı Devleti bu tehlikenin farkına vardığında ise maalesef çoktan iş işten geçmiş ve devletin daha fazla yapabileceği bir şey kalmamıştı.

Savaş yoluyla Osmanlı Devleti'ni yıkmayı başaramayanlar, yaptıkları misyonerlik faaliyetleri ve açtıkları bu okulları da kullanarak bu emellerine ulaşmış bulunmaktadırlar. Çünkü misyonerlerin önemli çalışma alanlarından biri de casusluk faaliyetleridir.

Dinle maskelenmiş sömürgecilik

Misyonerlik, ekonomik, kültür aktarmacılığı ve askeri faaliyetleriyle, her zaman Batı hegemonyasının zeminini hazırlamıştır.

Misyonerlik faaliyetleri dinsel anlamdaki varlığını korumakla birlikte, son yüzyıldan itibaren, barışı temin, toplumsal ahenk, endüstriyel ilişkilerin insancıllaştırılması, ırkların özgürleştirilmesi, sınıf farklılıklarının giderilmesi gibi yeni zamanların bazı söylem ve ideallerini de misyonerlik faaliyetlerinin kapsamı içine almıştır. Bunun nedeni ise, yaptıkları siyasi faaliyetlere kılıf oluşturmaktır.

Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de ülkemiz toprakları üzerinde misyonerlik faaliyetleri artarak varlığını sürdürmekte.

Mesela Karadeniz illerimizde yapılan Pontusçuluk faaliyetleri, okul çevrelerinde gerçekleştirilen öğrencilere yönelik faaliyetler, gün geçtikçe daha da çoğalarak ülkenin çeşitli yerlerinde açılan apartman kiliseler, tehlike çanlarının çoktan çaldığını gösteriyor.

Cılız önlemler

Devletin çeşitli kurum ve yetkilileri de bu tehlikenin farkına vardıklarından önlem için çeşitli faaliyetlere başlamışlardır.

Bu faaliyetlerden olarak, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1992 yılında yapılan “Türkiye'de Misyonerlik Faaliyetleri Sempozyumu” bu tehlikenin boyutlarını ve alınması gereken önlemleri tartışmaya açmıştır. Bununla birlikte çeşitli zamanlarda imamlar tarafından Cuma hutbelerinde insanlar bu gizli tehlikeye karşı uyarılmıştır.

Basından edindiğimiz bilgilere göre, Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından okul çevrelerinde misyonerlik faaliyetleri yürütüldüğü konusuna dikkat çekilerek, diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla işbirliğine gidilip alınması gereken önlemler üzerinde durulmuştur.

Yine devletin çeşitli kurumlarınca, Apartman kiliselerinin çoğalması ve yaptıkları misyonerlik faaliyetleri konusuna dikkat çekildiği haberlerini izlemekteyiz.

Görüntüler farklı, hedef aynı

Misyonerliğin özü hıristiyanlaştırmadır. Başlıca araçları ise okul, kitap, matbaa, hastane ve benzeri modern kurumlardır.

Misyonerler, gittikleri bölgelerdeki halka olan yabancılıklarının farkında olduklarından çok temkinli hareket etmişler ve hatta kılık değiştirerek şekil olarak o topluma benzemeye bile çalışmışlardır. Bu konuda o kadar ileri gitmişlerdir ki, isimlerini değiştirmişler, o toplumun örf ve adetlerini, dillerini sanki o toplumun bir ferdi kadar güzel kullanmışlardır.

Bundan dolayı bir misyoneri bazen bir seyyah, bazen bir doktor, bazen bir asker, bazen bir hemşire, bazen bir öğretmen, bazen bir barış gönüllüsü veya kendisini düşkün ve yetimlere adamış bir kişi olarak görmek mümkündür.

Hatta, medreselerde müderrislik, camilerde hocalık yapanlara bile rastlandığı zamanlar olmuştur.

Bir misyoner kendisini her zaman İncil'in bir neferi olarak görür ve her işi yapmayı göze alabilir. Dolayısıyla, onun hiç kimsenin yapmayı göze alamadığı birçok işi yaptığını görebilirsiniz.

Tarih sayfalarına bir göz atıldığında, yıllarca cüzzam hastanelerinde hastabakıcı, hemşire ve doktor olarak çalışarak faaliyet gösteren çok sayıda misyoner göze çarpar.

Toplum kendi köklerinden koparsa

Bir toplum kendi dinini ne kadar bilmez, manevi değerlerinden ne kadar uzak yaşar ise, misyonerler için o kadar kolay işlenilebilen bir malzeme haline gelmiş olur.

Misyonerlerin hedefleri, toplumu dejenere etmek ve yozlaştırmaktır. Yani ahlâkî değerleri zayıflatarak dinî duyguları gevşetmek ve toplumu dayandığı temellerden koparmaktır. Böylece sarsılmış ve boşlukta kalmış insanlara daha kolay yaklaşabilmiş olurlar.

Son yıllarda ülkemizde yeniden artış gösteren misyonerlik çalışmalarına karşı teyakkuzda olmak, özellikle gençlerimizin bu tuzağa düşmesine engel olmak, hepimiz için çok önemli bir görevdir.

***

Misyon ve misyoner

Misyon kelimesi kök itibariyle, Latince missio kelimesinden gelmektedir ve bir çok değişik anlamda kullanılmaktadır.

Sözlükler misyon'u ve misyonerliği şöyle tarif ederler:

Misyon: 1. Bir kimseye veya bir kurula verilen özel görev. 2. Dinsel, bilimsel veya diplomatik bir görev yüklenmiş kimselerden oluşan kurul.

Misyoner: 1. Bir dini, özellikle Hıristiyanlığı yaymakla görevli kimse. 2. Bir düşünceye, bir ülkeye kendini adayan kimse.

Konumuz açısından en yaygın anlamıyla misyon, İncil'i Hıristiyan olmayan toplumlara yaymaktır ve misyoner de, kendini bu işe adayan kimse demektir.

Misyonerlik, dinî açıdan varlığını günümüzde artırarak korumasına rağmen, geçmişi asırlar öncesine dayanır.

Tarihçiler, misyonerlik tarihini Havariler Dönemi (ms 33-100), Kilise Kurucuları Dönemi (100-800), Ortaçağ Dönemi (800-1500), Reformasyon Dönemi (1500-1650), Reformasyon Sonrası Dönem (1650-1800) olarak başlıca beş döneme ayırırlar.

Bundan başka Modern Misyonerlik Dönemini ise, Misyoner William Carey'in 1793 yılında Hindistan'a ayak basmasıyla başlatırlar ve onu modern misyonerliğin öncüsü olarak kabul ederler.

Misyonerler açısından Türkiye, Asya'nın bir anahtarı olarak kabul edilmiştir.




 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt