Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

üstadı doğru anlamak ve demokratik açılım-ı (1 Kullanıcı)

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
ÜSTADI DOĞRU ANLAMAK VE DEMOKRATİK AÇILIM-I



Demokratik açılım konusu ülke gündeminde baş sırayı alırken bazı düşünürlerimiz konuya Risale-i Nur açısından yaklaşarak görüşlerini kamu oyuna sunmuş bulunuyorlar. Böyle bir ortamda, yanlış yorumlara girilmemesi ve Üstadın doğru anlaşılması için şahsî kanaatlerimi kısaca beyan etmeyi bir görev addettim.


Üstat Bediüzzaman Hazretleri, hayatının gayesini şu cümlede en veciz ve açık bir şekilde ortaya koymuştur:


“Hey efendiler! Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imansızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok.” (Mektubat ; 16. Mektub)

Bu zamanda “ehl-i dalalet ve haksızlığın (tesanüt sebebiyle) cemaat sûretindeki kuvvetli bir şahs-ı manevînin dehâsıyla hücum” etmesi (Yirminci Lem’a) Üstadı çok endişelendirir ve Eşref Edip beyle yaptığı bir mülâkatta bu endişesini şöyle dile getirir:


“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imânımı kurtarmaya koşuyorum.”
(Tarihçe i Hayat, Isparta Hayatı)

İşte bu davasının tahakkuku ve kalplerde tahkikî imanın yerleşmesi için verdiği bir ömürlük mücadele ve mücahedesinin yanında onun bir başka gayesi daha vardı. Bunu kendisi bizzat şöyle açıklar:


Camiü'l-Ezher, Afrika'dan bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya, Afrika'dan ne kadar büyükse daha büyük bir darü'l-fünun da ve bir İslâm üniversitesi de Asya'da lâzımdır, dedim. Ve felsefe-i fünun ile ulum-ı diniye birbiri ile barışsın ve Avrupa medeniyeti İslâmiyet hakaiki ile tam müsellah etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese tam birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye. Vilayet-i Şarki'nin merkezinde, hem Hindistan'ın, hem Arabistan'ın, hem İran'ın, hem Kafkasya'nın, hem Türkistan ortasında Medresetü'z-Zehra manasında Camiü'l-Ezher üslubunda bir darü'l-fünun, hem mektep, hem medrese olarak vücuda gelmesi için tam 55 senedir Risale-i Nur'un hakikatine çalıştığım gibi ona da çalışmışım.
(Emirdağ Laikası)

Bu üniversitenin ana gayesi, hem din, hem de fen ilimlerinde mütehassıs bilim adamları yetiştirmek olmakla birlikte, bir başka gayesi de yine Üstadın çok önemli bir hedefi olan İttihad-ı İslâm'a zemin hazırlamasıdır. Bu üniversitenin eğitim dili konusunda Arapça'nın vacip, Türkçe'nin lâzım, Kürtçe'nin de caiz olması gerektiğini ifade eder.


Üstadın İttihad-ı İslâm fikrini, bugünkü Avrupa birliği bir yönüyle kendi bünyesinde gerçekleştirmiş, bu ittihadın sağlayacağı faydalar konusunda bize de, doğrusu, iyi bir örnek olmuştur. İttihatla iltihakı karıştırarak İttihad-ı İslâm'a karşı çıkanlara bu hal güzel bir cevaptır.


Yani, Üstadın nazara verdiği ittihad, her devletin kendi bütünlüğünü ve istiklâliyetini korumasıyla birlikte, ekonomik hedeflerin gerçekleşmesinde, asayişin temininde, gençliğin kötü alışkanlıklardan korunmasında ve benzeri birçok konuda ortak hareket etme manasınadır.


Üstadın idealindeki üniversite modeli olan Medresetü’z-Zehranın İslâm âleminde varlığını hissettirmesiyle İslâm birliğinin en büyük düşmanı olan menfi milliyet (ırkçılık) belası da bertaraf edilmiş olacaktır.

MENFİ MİLLİYET

Üstadımız menfi milliyet hakkında müstakil bir risale telif etmiştir (Mektubat, 26. Mektub). Bu risalesinde şu noktaya da önemle dikkat çeker:

“Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfi bir surette uyandırıyorlar, tâ ki parçalayıp onları yutsunlar.”


Zaten Üstadın iman kurtarma davası, ırklar ötesi bir davadır. Bütün bir insanlık âlemine şamildir.


Mi’raçtan hediye getirilen Bakara Suresinin son ayetlerinin sonuncusunda şöyle bir niyaz cümlesi geçer:


“Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler kavmine karşı bize yardım et.”


Burada iman cephesindekiler bir kavim, küfür cephesindekiler ise başka bir kavim olarak nitelendirilmiş, her iki cephede de ırk kavramı arka planda kalmıştır.


Üstad Hazretleri, ırkçılığın İslâm ittifakına büyük zarar vereceği gibi, sair dinlerin tabilerinin de dostluklarını kazanmada önemli bir engel olduğu fikrindedir. Bu görüşünü Emirdağ Lahikası 2. ciltte şöyle açıklar:


“Sizin bu defaki Irak ve Pakistan'la pek kıymettar ittifakınız, inşâallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def'edecek ve dört-beş milyon ırkçıların yerine, dörtyüz milyon kardeş Müslümanları ve sekizyüz milyon sulh ve müsalemet-i umumiyeye şiddetle muhtaç Hristiyan ve sair dinler sahiplerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesile olacağına, ruhuma kanaat geldiğinden size beyan ediyorum.”



ŞEFKAT VE SEVGİ

Üstad Hazretleri, Nur Talebelerinin iman ve Kur’an hizmetinde takip etmeleri gereken yolu şu dört hatvede (adımda) özetlemiştir: Acz, fakr, şefkat ve tefekkür.

Şefkat maddesinin konumuzla çok yakın ilgisi vardır.


Bütün insanlar kâinat ağacının meyveleridirler. Hepsi aynı havayı solumakta, aynı yer küresi üzerinde seyahat etmekte, aynı güneşle aydınlanmaktadırlar. Ve Kur’an-ı Kerîm'de insanın “ahsen-i takvimde,” yani istidat ve kabiliyet yönünden bütün mahlukları geride bırakan bir mükemmellikte yaratıldığı haber verilmektedir. Peygamberimiz bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Rahmetin şefkatle çok yakın ilgisi vardır. Ve Kur’an-ı Kerîm bir kavme değil bütün bir insanlık âlemine rehber olmak üzere inzal edilmiştir.


Bütün insanların yaratıcısı olan Allah, insanların birbirlerini sevmelerini, yardımlaşmalarını istemekte, yanlış yolda olanların ise şefkatle ikaz edilmesini emretmektedir.


Bu tebliğ hareketinin en son, en büyük ve en canlı örneği Peygamber Efendimizdir. O, dünyaya teşrif ettiğinde, Arap yarım adasında şirk hâkimdi. Kahir bir ekseriyet putlara tapıyorlardı. Ve O, bu putperest insanların ıslahına çalışıyordu. Peygamberimiz şirke düşenlere değil, şirke düşmandı; müşrikleri şirkten kurtarmaya çalışıyor, dinlemedikleri, kabul etmedikleri zaman, o eşsiz şefkatiyle aşırı derecede üzülüyordu. Allah, o puta tapan kullarını cehennem yolculuğundan kurtarıp, yönlerini cennete çevrilmesi için en büyük peygamberini, Sevgili Habibini (asm.) görevlendirmişti.

DEMOKRATİK AÇILIM, SEVGİ VE KARDEŞLİK

Demokrasi açılımının tartışmaya açıldığı bu günlerde, bizlerin bu teşebbüse, bu plana nazar tarzımız şöyle olacaktır:

Allah’ın kullarının birlikte ve huzur içinde yaşamaları, birbirlerini dinlemeleri ve anlamaları için bu açılım bir fırsat olabilir mi? Ve biz daha da gelişen bir demokrasi ortamında iman hakikatlerini muhtaçlara ulaştırmak için daha fazla şeyler yapabilir miyiz?


Konunun siyasî yönü ve alınan siyasî tedbirler bizim sorumluluk sahamızın dışındadır. Milletimiz ve memleketimiz hakkında hayırlı sonuçlar doğurmasını candan temenni ederiz. Bu konuda fikrî katkılarımız olabilecekse onu da basın ve yayın yoluyla yerine getirir ve daha sonra yine aslî görevimizin başına döneriz.


Sınırları daha da genişletilecek bir demokrasi ortamında Nur Talebelerine düşebilecek önemli bir görev de, her fikirden insana şefkatle yaklaşmak ve insanlar arasında sevginin, kardeşliğin tahakkukuna gayret etmek olacaktır.


Hepimiz aynı Allah’ın kullarıyız. Hepimiz kâinat ağacının meyveleriyiz. Ve hepimiz dünyanın dönmesiyle her gün ahirete doğru bir adım daha atan yolcularız.


Üstad Hazretleri, bir risalesinde “Memleket dahi bir hanedir ve vatan dahi bir millî ailenin hanesidir.” (Şuâlar, Onbirinci Şuâ) buyurur. Hepimiz bu ailenin saadeti için bir şeyler yapmalı, bunu engelleyen sebeplerin karşısına yine hep birlikte çıkmalıyız. Zira aynı gemide seyahat eden yolcular gibiyiz. Gemiye verilecek bir zarar hepimize dokunacaktır.


Üstad Hazretleri birlik ve beraberliğe çok önem vermiş ve telif ettiği
“Uhuvvet Risalesinde” bu hususta şu önemli vurguları yapmıştır

“…Her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir-bir, bir, bine kadar bir, bir.

Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir-bir, bir, yüze kadar bir, bir.


Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir-ona kadar bir, bir.


Bu kadar bir birler, vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları hâlde, şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü'mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i'tisaf olduğunu, kalbin ölmemişse, aklın sönmemişse anlarsın.”
(Mektubat, 22. Mektub)

İhlas Risalesinde de “üç elif ittihat etmezse üç kıymeti var. Eğer sırr-ı adediyet ile ittihat etse yüz on bir kıymet alır” diyerek ittihattaki kuvveti çok güzel bir şekilde ortaya koymuştur.


İttihat etmemenin zararlarını ise yine Uhuvvet Risalesinde şöyle nazara vermiştir:


“Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden, kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz.”
(Mektubat, 22. Mektub)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri henüz Nur Külliyatını telifine başlamadığı eski Said zamanında da birlik ve beraberliğe büyük önem vermiş; düşmanlarını
“cehalet, zaruret ve ihtilaf” olarak açıklamış ve bu üç düşmana karşı “sanat, marifet ve ittifak” silahıyla cihat edilmesi gerektiğini beyan etmiştir.

“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silâhiyle cihad edeceğiz.”
(Tarihçe i Hayat, Birinci kısım, İlk hayatı)




Prof. Dr. Alaaddin Başar
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt