Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Vahyi yaşamak ve cahiliyenin bağrına ahlâk tohumlarını atmak... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
BİZİ BİZ YAPAN AHLÂK
Kavramları gerçek manaları ile bütüncül ve işlevsel olarak algılamak ve yitirdiğimiz anlamları hayatın içerisinde yeniden yakalamak noktasındaki ana unsur hiç kuşkusuz ki, "ahlak" kavramıdır. Zira vahyin medeniyeti bir ahlak medeniyetidir. Ancak bugünün dünyasına baktığımızda tüm sistemin ahlaksızlık üzerine bina edildiğini müşahade etmekteyiz, kaba kuvvete dayanan, güçlünün zayıfı ezdiği rezil bir düzen. Bu da vahyin aydınlığı ile cahiliyyenin karanlığı arasındaki farkı gösteriyor bize.
Şunu iyi bilmek gerekir ki, cahiliyye sadece belli bir tarihi dönemin adı değildir; aksine gayri meşru / gayri ahlaki tutum ve davranışların hayata ve topluma hakim olduğu tüm zaman dilimleri birer cahiliyye dönemidir, tıpkı bugün olduğu gibi. Vahiy ise cahiliyyeye özgü adet ve davranış tarzlarını reddeder ve yalnızca ahlaki olanı meşru kılar. Son Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Allah'ın muazzez dinini "İslam güzel ahlaktır" diyerek tarif etmiştir ki, vahyin inşa ettiği ilk nesil müslümanlardan müteşekkil o güzide toplum gücünü manevi–ahlaki ilkelerden alan gerçek bir İslam toplumu idi. Dolayısıyla bizler bugün tarihin o dönemini "Asr–ı saadet" olarak anmaktayız .
Ancak ne var ki, günümüzde, özellikle de bizim toplumumuzda "ahlak" denildiği zaman yalnızca kadın–erkek arasındaki birtakım ilişkiler akla gelmektedir. Bu zihniyetin tabi-i sonucu olarak bugün ne yazık ki kendi içimizden gerçek anlamda ahlak kahramanları çıkaramıyoruz. Halbuki bizim inancımızda ahlak önce tevhidle başlar. Öyle ki, kişinin onu yoktan yaratarak, varlık alemine çıkaran, onun her türlü ihtiyacını karşılayan (yediren, içiren ve giydiren), hayatın içerisinde onu terbiye eden ve kemale erdiren yegane varlığı bir kenara bırakarak, O'nu hayatın içinden dışlayarak herhangi başka bir güce ya da varlığa tapması (kulluk etmesi) yahut eşi, benzeri, ortağı olmayan yaratıcıya birtakım güçleri ve varlıkları eş koşması, O'nun yanı sıra başkalarına da yalvarıp yakarması dahi temelde ahlaki bir problemdir. Halbuki Allah tarafından yaratılmıştır insan, Rabb'i onu yaratmış, ona şekil vermiş, onu ölçülü ve dengeli kılmış ve sonra onu istediği herhangi bir surette terkib etmiş(1) ve ona sayısız ihsan ve ikramda bulunmuştur. İnsan Allah'ın arzında yaşar, O'nun verdiği rızıkla beslenir ve hayatını idame ettirir. Sonra da insanın öncelikli görevi Allah'ın kendisine bildirdiği iman ilkelerini tasdik ederek , O'na hiçbir şeyi ortak koşmadan (tevhid) yalnızca yaratıcısına kulluk etmelidir. Zira insan fıtratı itibariyle Allah'ı yegane Rabb olarak tanıma (algılama) yetisine sahiptir. Bütün varlık alemi, yapısı itibariyle Allah'ın yegane Rabb oluşuna tanıklık eder, tabiatıyla yeryüzünde O'nun emir ve yasakları doğrultusunda (manevi–ahlaki ilkeler bütününe riayet ederek) hareket edeceğine dair yüce yaratıcıyla ahidleşen insan(2) yaptığı bu antlaşmaya uygun davranmakla "ahseni takvim" üzere fıtratına uygun bir gidişat sergilemiş olur. Aksi halde yaratılış amacı dışında hareket eden insan devamlı surette yeryüzünde bozguna sebebiyet verir. Buna bağlı olarak insan, yaratılışındaki bu yapıya uygun hareket etmeye davet olunmaktadır.
"Öyleyse sen yüzünü bir hanif olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki, insanları bunun üzere yaratmıştır. Allah'ın yaratışında hiçbir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler."(3)

İNSAN KARADA VE DENİZDE FESADA KOŞAR
Dolayısıyla "din, insan hayatını gereğince düzene koyan ilahi bir sistemdir", manevi–ahlaki değerler sistemi. Öyleyse insan için esas olan Allah'a ve beraberinde insanlara (haliyle tüm yaratılmışlara) karşı ahlaki hareket etmesidir. Diğer bir ifadeyle insan Allah'ın haklarını ve diğer insanların haklarını gözetmekle yükümlüdür ki, Kur'an bunu "iman ve salih amel" olarak formüle eder. Bu formül bizi biz yapan ahlakın ana başlığını teşkil etmektedir, bunun dışında ise insan için yalnızca hüsran vardır.(4) Zira bu formülün dışında hareket eden insan, varlık kanunlarıyla çatışarak önce kendi nefsinde başlayan ve silsile halinde tabiatın geneline yayılan bir tahribatın müsebbibi haline gelir. Tabiatıyla günümüz dünyasının bizim için bir yıkım yurdu haline gelişinin yegane sebebi insanın genel itibariyle maddi–manevi her alanda sorumsuz ve gayri ahlaki hareket etmesidir. "İnsan eliyle karada ve denizde bozgun çıktı..."(5) Oysa Allah şöyle buyurmuştur:
"Ey insanlar ! Sizi de ve sizden öncekileri de yaratan Rabb'inize kulluk edin ki, sakınasınız / O'na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız. O ki, yeryüzünü sizin için bir döşek ve göğü de bir bina kıldı ve gökten su indirdi de onunla size çeşitli ürünlerden rızık olarak çıkardı; öyleyse artık bile bile Allah'a eşler koşmayın .."(6)
Hiç kuşkusuz bu anlayış ayette ifade edildiği gibi sorumluluk bilincini de (takva) beraberinde getirir ve kişinin önce kendisine sonra da yakın çevresine, topluma ve tüm yaratılmışlara karşı ahlaki hareket etmesine zemin oluşturur. Ancak bu bilinçten yoksun olan insan kendisini her şeyden bağımsız ve tüm ihtiyaçlardan beri addederek her türlü ölçüyü çiğnemeye yönelik tutum ve davranışlarda bulunma eğilimi gösterir. Bu da yüce Rabb'in yaratılış itibariyle insanın tabiatına yerleştirdiği değişmez varlık kanunlarından bir tanesidir ki, genel itibariyle vahyin kendisinde hayat bulmadığı, henüz kıvamını bulmamış insan tipinde tecelli eder.
"Hayır! Gerçek şu ki, insan azar kendisini müstağni gördüğünde !"(7)
Kendisini müstağni görmesine zemin hazırlayan güç, servet ve iktidar gibi unsurları bünyesinde toplayan insan bununla birlikte ilahi bir rehberliğe ihtiyaç duymaksızın kendisinin her istediğini yapabilecek bir konumda olduğunu vehmeder. Buna bağlı olarak da zaman içerisinde kendisini her türlü hüküm ve yetki sahibi addederek canlı–cansız tüm varlıklar üzerinde hiçbir manevi–ahlaki ölçü tanımaksızın tasarrufta bulunma yolunu tutar. Bununla birlikte insan zaman içerisinde her türlü ahlaksızlığı (adaletsizliği, hırsızlığı, gaspı, acımasızlığı, cinayeti) bir başka ifadeyle her türlü zulmü meşru görme noktasına varır. Böylece her geçen gün azgınlıklarına bir yenisini ekleyen insan çeşitli aşamalardan geçtikten sonra azgınlığın en ileri derecesine ulaşır ki, bunun sonucunda kendi Rabliğini ve ilahlığını ilan ederek Firavunlaşır.
Öyle ki, kendisini tüm varlıklar üzerinde hüküm, yetki ve tasarruf sahibi gören ve hiçbir manevi–ahlaki ölçü tanımayan bu zihniyet insanın insanla, tabiatla ve hatta yaratıcısı ile olan ilişkilerini dahi tekeline alarak kendi isteği doğrultusunda düzenleyebileceği şeytani düzenler (sistemler) inşa etmek suretiyle yeryüzünde fesada sebebiyet verir. Efendisinin ekmeğini yediği evde onu umursamayan köle misali Allah'ın arzında kendilerini yüce yaratıcıdan müstağni addederek bugün küresel çapta zulüm işleyen ve dünyayı kan gölüne çevirenlerin sahip oldukları zihniyet işte budur.
Hem tarih hem de bugün yaşananlar bize açıkça göstermektedir ki, sınırlarını insanın çizdiği, vahiyden uzak "beşeri ahlak" anlayışı her daim insanlığın yıkımına yol açmıştır. Cahiliyye tıpkı bugün olduğu gibi bireysel ve toplumsal olarak ortaya konulan tüm eylem ve icraatların yalnızca kişinin ya da toplumun kısa vadedeki (anlık) menfaatleri doğrultusunda gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildir. Oysa insan için gerçek anlamda fayda sağlayacak olan her hal ve şartta ahlaki davranmaktır, zira yalnızca ahlaki davranmak insanı adım adım niha-i hedefe götürür ,
"Şüphesiz senin için kesintisiz bir ecir var ve şüphesiz ki, sen pek büyük bir ahlak üzerindesin"(8) sözü edilen anlık menfaatler doğrultusunda hareket etmek ise deyim yerindeyse kişinin ya da toplumun yalnızca o günü kurtarmasını sağlar, bu nedenle kısa vadeli anlık menfaatler hiçbir zaman gerçek anlamda menfaat olarak değerlendirilmezler.
"Hayır ! Doğrusu siz çabucak gelip geçmekte olanı seversiniz ve ahireti (sonradan gelecek olanı) terk edersiniz."(9)
Dolayısıyla gelişen olaylar ve değişen şartlar neticesinde ihtiyaçları da anlık olarak değişebilen insanın, yüce yaratıcının vaz'ettiği manevi–ahlaki ilkeler istikametinde değil; genel olarak vahyin süzgecinden geçmemiş, sadece dünyanın metaını (geçici yararını) elde etmeye yönelik, iğreti istek ve tutkuları (hevası) doğrultusunda hareket etmesi söz konusudur ki, heva insanın dalaletinin (sapkınlığının) temelini teşkil emektedir. Bunun altında yatan neden ise insanın Allah ve ahiret bilincinden yoksun olmasıdır. Bu bilinçten yoksun bir toplumun kıyameti ise an meselesidir . Kur'an bunu Davud Aleyhisselam'in şahsında şöyle ifade eder:
"Ey Davud ! Gerçek şu ki, seni yeryüzünde halife kıldık, öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet ve sakın iğreti istek ve tutkularına (heva) uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmalarından dolayı acıklı bir azap vardır."(10)
Sonuç itibariyle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, ancak ve ancak Allah'ın çağrısına icabet eden, Rabb'inin kelimeleri ile yoğrulan ve O'nun va'zettiği manevi–ahlaki ilkelere riayet eden örnek insan modeli yeryüzünü hakkıyla imar edebilir ve Allah'ın arzında özlenen aşkın medeniyeti tesis edebilir. İnsana yakışan bir biçimde yalnızca onu yaratanın önünde tevazu ile alçalan, güvenilir (tüm yaratılmışların kendisinden güvende olduğu), temiz, iffetli, ahdine ve emanetine riayet eden, dürüst, adaletli ve merhametli olan, zorluklara göğüs germesini bilen "büyük ahlak sahibi", dolayısıyla yaratıcının kendisine güvendiği bir beşeriyet düşünün ki, bu da ancak "tevhidi ahlak" anlayışıyla mümkündür. Buna karşın bugün cahili bir dünyada ve cahili bir toplumda yaşamaktayız ve bizi biz yapan ahlaki değerlere bugün her zamankinden daha fazla muhtacız. Dünya hayatının geçici yararına aldanarak hevası doğrultusunda hareket eden cahili bir toplumda yaşıyor olmamız bizi bir kat daha fazla sorumlu kılmakta. "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim" diyen kutlu elçinin yoluna tabi olmak demek onun sahip olduğu evrensel ahlaki değerlere sahip olmakla eşdeğer. Ve unutmamalıyız ki, hayatımızla hakikate tanıklık etmek ancak ve ancak doğru tutum ve davranışları ortaya koymakla mümkün. Bu nedenle gündemimiz her daim vahyi yaşamak olmalı. Vahyi yaşamak ve cahiliyyenin bağrına ahlak medeniyetinin tohumlarını atmak.



KÖŞE

ebu’l leys semerkandî



SİZE KÖTÜNÜN DE

KÖTÜSÜNÜ HABER VEREYİM

Kâinatın Efendisi buyurdular ki:
–Her şeyin bir şerefi vardır. Meclislerin en şereflisi, katılanların kıbleye dönük oturdukları meclistir. O zaman güven içinde oturup sohbet edebilirsiniz Uyumuş ve abdestini bozmuş kimsenin peşinde namaz kılmayınız. Namaz kılarken bile olsa akrep ve yılanı öldürünüz. Oturduğunuz yerin duvarlarını elbiselerinizle kapatmayınız. İzinsiz olarak arkadaşının mektubuna bakan kimse, ateşe bakmış gibidir.
İnsanların en güçlüsü olmak isteyen kimse Yüce Allah'a dayansın.
İnsanların en üstünü olmak isteyen kimse Yüce Allah'tan korksun. İnsanların en varlıklısı olmak isteyen kimse Allah'ın katında olan şeye kendi elinde bulunan şeyden daha çok güvensin.
Siz en kötülerinizi söyleyeyim mi?
Orada bulunan sahabeler:
–Buyur Ya Resulullah, demeleri üzerine Kâinatın Efendisi sözlerine şöyle devam etti:
–Tek başına yemek yiyen, çevresindekilere yardım etmeyen ve kölesini döven kimselerdir. Bunlardan daha kötü olan kimdir, bilir misiniz?
Sahabeler:
–Söyle ya Resulullah, demeleri üzerine şöyle buyurdu:
–İnsanlardan nefret eden ve insanların nefretini kazanmış olan kimsedir. Bundan da daha kötü kimse kimdir, size söyleyeyim mi?
–Buyur ya Resulullah.
–Yanılma ve ayak sürçmelerini kabul etmeyen, mazeret dinlemeyen ve kusur bağışlamayan kimselerdir. Bundan daha kötüsü kimdir, size söyleyeyim mi?
–Söyle ya Resulullah.
–Kendisinden hiçbir iyilik umulmayan ve kötülüğünden emin olunamayan kimsedir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt