Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yanlışlarımız! (1 Kullanıcı)

Sedaa_*

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 May 2012
Mesajlar
2,150
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
23
Önceden hep bunları söylerdim.

Beni hatta bizi bu yanlıştan kurtarmış oldun, Allah senden razı olsun :)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Vazgeçebilmek bir erdemdir.
Bir deli güzel meziyettir ki insan kolay kolay kavrayamaz önemini.
Gençken daha zordur buna vasıl olmak.
Ama öyle gençler vardır ki ihtiyarlardan bilgedir, o başka.
Geri kalan çoğumuz seneler geçtikçe anlarız vazgeçebilmenin kıymetini.
Hayat öğretir bize.
Hayat ve bir de kronikleşmiş hatalarımız.
Kimilerimiz ise hiçbir zaman öğrenemeyiz ya.
Dersimizi almayız. Dün nasıl isek yarın da aynen öyle.
Genelde zannediyoruz ki vazgeçmek bir zayıflık belirtisidir.
Hatta bir nevi korkaklık, adeta acz.
Halbuki tam tersidir bence.
Ancak kendine güvenen, karakteri sağlam ve komplekslerden arınmış olan insanlar vazgeçmenin erdemine vakıf olabilirler.
Şu hayatta yaşadığımız sorunların çoğunu vaz-ge-çe-me-diğimiz için yaşıyoruz aslında.
Israr ve inat ettiğimiz için. Takıntılarımızdan dolayı.
Takıntı ile tutkuyu birbirine karıştırıyoruz sürekli, oysa ne kadar farklılar.
Nasıl da zıt.
Gelin bu pazar bir de başka bir pencereden bakalım kendimize, ilişkilerimize ve bilhassa vazgeçemediklerimize!

Onda da bir hayır var..

Seviyoruz diyelim, birini seviyoruz, hem de ne çok, ne derin, ölesiye.
O kişi de aynı şekilde aşkımıza karşılık veriyor diyelim.
Ama sonra, zamanla, tavsıyor muhabbet, örseleniyor.
Kazara delinmiş bir balon gibi sürekli hava kaçırıyor, küçülüyor.
Giderek canlılığını yitiren bir ateş gibi sönmeye yüz tutuyor.
Gün geliyor, sevdiğimiz insan bizden ayrılmak istiyor. İnanamıyoruz. Yıkılıyoruz. Kalbimizin etrafında bir yumruk, demirden zırh gibi sıkıyor, nefes alınca bile canımız yanıyor.
Dayanamıyor, heyheyleniyoruz.
Kabullenemiyoruz. Israrla onu elimizde tutmaya çalışıyoruz.
Sinirleniyor, öfkeleniyor, hatta sözlü ya da fiziksel şiddete başvuruyoruz.
Şiddetin olduğu yerde muhabbetin yeşeremeyeceğini anlayamadan.
Mesele şu ki gururumuza dokunuyor, nefsimize ağır geliyor böyle terk edilmek. Öyle çünkü. İnsanız ne de olsa.
Etten ve kemikten ve billur bir kalpten müteşekkil.
Oysa unutmamak lazım ki nefsimize ağır gelen şeyde bizim için hayır var.

Bırakmak Lazım..

Peki ne yapmalı? Zor da olsa, bırakmak lazım.
Gitmek istiyorsa sevgili, madem ki budur onun güzel gönlünün dilediği, agulu dilinin söylediği, kenara çekilip yol açmak lazım gidene.
Vazgeçebilmek.
Aşk ancak özgürlükten doğar, özgürlükten beslenir.
Özgürlüğün olmadığı yerde ne tam anlamıyla aşk vardır, ne dostluklar.
Diyelim bir mesleğimiz var, uzun zamandır icra ettiğimiz bir kariyer.
Ama öylesine mutsuz ediyor ki bizi, içten içe kemiriyor.
Kimse bilmiyor. Göremiyor.
Lakin her gün mesleğimiz bizden bir şeyler kopartıp alıyor.
Etimizden et, ruhumuzdan ruh çalıyor.
Gene de ısrar ediyoruz. Bırakmıyoruz kariyerimizi.
Değil istifa etmek bir gün bile ayrı kalmayı aklımızın ucundan dahi geçirmiyoruz. Başka türlü yaşayamayız, var olamayız zannediyoruz.
Bu mesleğin bizi ve çevremizdekileri mutsuz ettiğini bile bile.
Göz göre göre. Peki neden?
Hep aynı mesele; vazgeçemiyoruz da ondan.
Vazgeçmeyi bir mağlubiyet olarak algıladığımız için.

Sevinçten Çalanlar...

Diyelim ki makam sahibiyiz. Nice işler yaptık bu koltukta.
Bir bürokrat, bir politikacı, bir vali ya da bir okul müdürü.
Ama öyle bir an geldi, gitme vakti çattı, seziyoruz.
Artık yerimizi bir başkasına bıraksak daha iyi olacak sanki.
Şu veya bu sebepten ötürü. Ama olmuyor. Yediremiyoruz kendimize. Yapamıyoruz işte.
Kabuğuna tutunan midye misali elimizdeki otoriteye yapışıyoruz.
Neden? Hep aynı refleks.
Çünkü vazgeçemiyoruz.
Örselenmiş ilişkiler, tavsamış evlilikler, insanı içten içe kemiren meslekler, yaşama sevincimizden çalan kariyerler…
Hepsine aynen doludizgin devam ediyoruz, sırf ama sırf vazgeçemediğimizden.
Gabriel Garcia Marquez en sevdiğim ve en dikkatli okuduğum yazarlar arasında oldu her zaman.
Bende derin izi var.
Seneler var ki birçok romanını döne döne okurum.
Romancının bir söyleşişinde söylediği bir sözü ise hiç unutmam.
Nasıl yazdığını soran bir gazeteciye şu cevabı verir: “Vazgeçerek!”
Yazarlar için en büyük sınavdır bence yazdığından vazgeçebilmek.
Diyelim bir roman kaleme alıyorsunuz
fakat bir yere gitmiyor.
Ya da bir karakter geliştirdiniz ancak bir türlü istediğiniz gibi olmuyor.
Elinizde yüzlerce sayfa var. Kıyamazsınız atmaya.
Silemezsiniz kolay kolay. İnat edersiniz o yolda.
Halbuki Marquez diyor ki, bazen 120 sayfa yazar, 80 sayfasından pat diye vazgeçerim.
Geriye kalan o 40 sayfa, işte odur yazarı bir sonraki aşamaya taşıyacak olan tılsım.
Ama o 80 sayfayı atmadan bu 40 sayfayı bulamazsınız.
Ormanda yolunu kaybeden yolcu gibi dolanır durursunuz.
Çemberler çize çize.
Vazgeçebilmek insana netlik getirir.
Zihnimizi, kalbimizi fazla eşyaların karman çorman etkisinden kurtarır.
Bir berraklık kalır geride. Hüzünlü bir durgunluk. Ama bir o kadar sakin, âlimane.
Demem o ki dostlar, vazgeçebilmek lazım.
Eğer bir yol bizi mutlu etmiyorsa onda körü körüne sebat etmek yerine, nefsimizi kendimize rehber kılmak yerine, bırakabilmek lazım.
Yazamadığımız kitapları, çekemediğimiz filmleri, geliştiremediğimiz projeleri, yürütemediğimiz meslekleri ve artık bizi sevmeyen sevgilileri bırakabilmek.
-Vazgeçebilmek, bazen en güzeli!
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,556
Tepki puanı
906
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Allah Resulü Buyurdu: "Duymuyormusunuz Sade Giyinmek İmandandır"
Selamünaleyküm;
Sizlerde taktir edersiniz ki, İslam dinini tam anlamıyla yaşamak gittikçe zorlaşmaktadır İslam adına kim ne yapıyorsa kendine yapıyordur diyemediğimiz gibi bunun teşkil ettiği sonuçlarıda ayan beyan olarak ortada görmekteyizToplumumuz git gide manevi değerlerini bir çırpıda silmekte kaybetmektedir. Arkadan gelecek olan nesil İslamı tam manasıyla tanıyamamış tanıyamadığı gibide Allah muhafaza türlü sapkınlıklara sebebiyet vermiş olabiliriz Hem temkinli hemde örnek bir yaşamı onlara bahşetmek için Allah'ın emir vede Resulüne itaatte kusurda etsik etmemeliyiz Şüphe yokki emirlere vede itaatlere uyanlara Ahirette müjde verilmemesin. Her zaman için diğer insanoğullarının inançları gereği Müslüman olan kadınların onlardan ayrılmış bir farkları şüphesizki ortadadır Bunun için hem açık seçik ayetler hemde hadisler vardır. Toplumu toplum yapan Kadınlardır ilkesiyle yola çıkarsak kadını da kadın yapan iffetli olmasıdır İffetli kadın Allahtan korkar emirlerine uyar yasaklarını kendine düşman olarak görendirKadın maneviyatına sahip çıktıkça toplum bozulma yolunda ilerlemez. Nesil doğrusunu mu yapıyor acaba? sorusunu kendimize kaç kere sormuşuzdurDini duygularımızı bizlere kimler kaybettiriyor Bize kötüyü hoş gösteren sadece nefsimizmidir? Dinimizin emrettiği giyimi kuşamı hayatında iyi yansıttığına inanmıyormusun? Dinin neresindesin bunun bilincindemisin? Allah'ın emrine yüz çevirdiğinde Başına neler geleceğinide bilirmisin? Kadın İslamın en Kutsal emanetlerinden belirtilerinden biridirŞüphesizki Allah Resullü "Cennet annelerin ayakları altındadır"sözüyle bunu bize bildirmektedir İslam kadınların dayanışmasıyla Allah'a olan itaatiyle yayılmaktadır Ailenin huzuruda kadının takvadaki samimiyetine bakmaktadır Çünkü toplum fertlerini yetiştiren Allah'a dua etmesini öğreten ona zikirin nasıl yapıldığını öğreten Allahın varlığını ve birliğini bildirmek Anneye yüklenmiş bir görevdir. Aile yapısında asil zadeler, Mücahitler annelerin elinden geçer Anneler Sulatnı Takvada tek vede öncü olan kadın Amine Hatun bunun en birinci örneğiydi belkide O mümine kadınlara örnek bir kadın, örnek bir anne genç kızlara örnek bir kızlık dönemleri geçirmiş Ailenin anneye babaya itaatin nasıl olduğunu öğretmiştir Öyleki Allah resulü babası Abdullahı düşündüğünde Annesi Amine zişana ağlardı Peki biz müslümanlar; Bu kadar değerli olan bu örnek hayatlar hakkında ne kadar çok bilgiye sahibiz? Onarı ne kadar çok tanıdık tanıttık bunun farkındamıyız?? Toplumda genç bayan arkadaşlarımız özelliklede bu sorumluluğu üstlenemeyecek kadar az değerlere sahip olduklarını bildirmekteler görüntüleriyle İslam kapalılığı emretmiştir ki Müslüman kadın iffetini korusun Allah'tan korksun diye ancak bu durum bizlerde çok farklı, Başörtüsüne bir bez parçası olarak bakan onları şekilden şekile sokarak en göz alıcılarını kullanarak adeta ben burdayım demekteler Mümine kadın dışardaki tehlikelere sapkınlıklara karşı kendini korumak için kapandığını bilmediği içindir ki Başörtüsünü en can alıcı renklerde seçip üzerine sokak kıyafeti almadan çıkabilecek Hatta başörtüsü renginde yüzünü bin bir çeşit boyalarla boyayarak doğal güzelliğini Allah'ın nurunu silebilecek kadar cahil olmakta Başında başörtüsü üzerinde dar bir badi ile gayet rahat dolaşmakla Pelkide onları öyle gördüğümde zamanla ben utanmakta kızarıp bozarmaktayım Ancak okadar alışılmış bir duruma gelmişki bunu yapanlar gayet rahat davranmaktaBu tarz giyimlerin yanlış olduğunu eğitimin Anneden başlamış olduğunu tekrar vurgulamak isterim....
İslam Dininde Kadının giyim vede kuşamı nasıl olmalıdır?
Cihan denen bu kürede erkeğin yeri ayrı, kadının yeri ayrıdır Erkek kadının yerine, kadında erkeğin yerine geçtimi dünyanın âhengi bozulur Yine kadının ve erkeğin giyeceği de ayrıdır Bir erkeğin çarşafa bürünmesi nasıl uygun değilse, kadınında erkek elbisesi giymesi hoş olmaz "Be"n giydim de ne oldu!" demek, şeytanı sevindirir
Saâdet devrinde kadınların giydiği elbiseler:
1- Himar: Başörtüsü
2- Dır'ı: Entari
3- Cilbab: Rida
4- İzar: Etek
5- Silval: Şalvar
6- Mırt: Dış giyisi
"Ey Nebi! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına de ki, Cilbablarını üzerlerine iyice örtsünler"
Aziz ve Celil olan Allah nur suresi 31 ayette "başörtülerini yakalarının üzerine vursunalar" Buyurmaktadır İsmet ve iffet sadefi Hazreti Aişe (ra) demişlerdir ki;
"Ben iman hususunda Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim Nur süresi; "Vel yedr**** bilhumürihinne alâ cüyübihinne Ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar" ayeti nazil olduğu zaman erkekler bu ilahi emri tebliğ için hanımlarının yanına giderler
Erkekler, hanımına kızına, kızkardeşlerine ve bütün yakınlarına bu emri tebliğ ediyordu (O lâhza) kadınların hepsi tastik edip,başörtüsü ile başlarını örtüp Resul-i Ekrem'in arkasında sabah namazını kılmaya geldiler namazı kıldıktan sonraevlerine dönüp gittiler Karanlıkta onları hiç tanıyan olmazdı. Demek ki, başörtüsünün boyun ve göğsü örtecek kadar büyük olması gerekiyor Herkesin kendi hevesine göre örtünmesi değil, Allah'ın emrince örtülere bürünmesi lazımdır Bugün öyle örtünen kadınlar varki, cahiliyye kadınlarının sanki zamanımızdaki temsilcileridir Başörtülerini sadece kafalarının üzerine bağlayıp, kulaklarını, gerdanlıklarını, boyunlarını ve göğüslerini açık bırakırlar Elbet bu tesettür Kur'an-ı Kerim'in tarifine ve Allah Teâlâ'nın emrine uymaz. Teyzem hep derdiki kadının iman tahtası göğsüdür Orası açıldığı imanı yok olur Buna nazaran Başörtüsünü sadece saçların görünmemesi olarak algılayıpta boğazı sarıp sarmalayan kardeşler yanılırlar Öyle bir başbağlamayı ne Yüce kitabımızda yer almış nede Allah'ımız emretmiştir Eğerki bizler islamı kabul ettiysek İslamın şartlarınıda kabul etmek zorundayız Hiç kimse İslamı kendi yaşam şartlarına göre uyduramaz yorumlayamaz böyle yapanlar sadece kendilerine zarar verirler
Elbisenin Kendisi süs ve zinet olmamalımı?
Tesettürü emreden âyette kadınların yabancılara zinnetlerini göstermemeleri şartı vardır Bugün öyle elbiseler icat edilmiştir ki, onun kendisi süs olmaktadırGözleri kamaştıran kürkler, mantolar, renk renk başörtüler dikkati daha çok çekmektedirler
Allah Azze ve celle " Vakar ile evlerinizde oturun, önceki cahiliyet kadınıları gibi açılıp saçılmayın, süslerinizi dışa vurmayın" buyurmuştur(Ahzap suresi 33 ayet)
Gayr-i müslümlerin özel elbiselerini giyinmeyin;
Efendimiz (sav) "Men teşebbehe bikavmin fehüve mihüm" Kim bir kavme benzerse onlardandır buyurmuştur (Tergit ve Terhi
Giyinen Elbise Şöhret verici olmamalı;
Kadının giydiği elbise parmakla gösterilecek şekilde şöhret verici elbise olmayacaktır Herkesin dikkatini çeken ve gözleri kamaştıran, şöhrete ulaşan giysiler makbul değildir
Yine bu mevzuda varlığın sebebi olan Cenab-ı Peygamber şöyle buyurmuştur
"-Her kim dünyada şöhretli elbise giyerse, Allah kıyamet günü ona aşağılık elbisesi giydirir sonra onu ateşten alevlendirir" (ibn-i Mace 2/278)
"-Kim, gösteriş için bir elbise giyinirse onu çıkarıp bırakıncaya kada Allah ona gazap eder" (Terğib ve Terhi 4/332)
Kadının peruk kullanması, saçını kesmesi ve boyaması helal midir?
Cenab-ı Hak her insanı ayrı bir güzellikte yaratmıştır Birlik mührünün açıkça okunduğu insan simasındaki güzellik, fıtri ve tabii olanıdır Bunu muhafaza etmek, sahip olduğu özellik ve güzelliklere şükredip, Allah'ın ihsan ettiği kadarına razı olmak kulluğun bir işaretidir. Bunun için hayati ve zaruri bir maslahat yoksa, vücutta bulunan mevcut durumu değiştirme yoluna gitmemek lazımdır Bir zaruret yokken insan bedeni üzerinde yapılan değişiklikleri şiddetle yasaklayan Peygamberimiz (asm), "başına ilave saç takana, cildine dövme yapana ve yaptırana, güzelleştirmek maksadıyla dişini inceltip seyrekleştirene, kaş ve kirpiklerini yolan kadınlara," Allah'ın yarattıklarını değiştirdikleri için ilahi rahmetten uzak kalmış olacaklarını bildirmiş Ve ikazda bulunmuştur(1)

Fıkıh alimleri bu hadisten hareket ederek yüzünde sakal ve bıyık biten kadının onları gidermesinin caiz olacağını; ancak kaşları inceltmenin, tabii şeklinden çıkarmanın, kirpikleri düzeltmenin veya takma kirpik kullanmanın caiz olmadığını belirtirler Çünkü diş, kaş ve kirpik birer aza mesabesindedir Aslında olmayıp sonradan biten yüzdeki kıllar ise bu sınıfa girmediğinden, kadının bunları gidermesinde bir mahzur görülmemektedir

Aynı şekilde insan saçından yapılmış olan peruk takmak da sünnette yasaklanan şeyler arasında bulunmaktadır Ancak kadınların hayvan tüy ve kılından, bitkiden veya suni malzemelerden bir şey eklemelerinin, bunlardan yapılmış peruğu kullanmanın caiz olabileceği kaynaklarda belirtilir(2)

Fakat, kadının başına taktığı bu çeşit şeyleri ancak kocası ve kendisine nikahı düşmeyen yakın erkek akrabaları yanında takabilir Onun dışında yabancıların içinde hangi maddeden yapılmış olursa olsun peruk kullanması caiz olmaz

Kadının saçını kesip kesmeyeceği hususunda da, yapılan işin ve taşınan niyetin mahiyetine göre hüküm farklılık arz eder Saç kadının süsü ve tabii ziynetidir Kadını erkekten ayıran mühim bir unsurdur Bu itibarla kadın saçıyla bir bütünlük meydana getirir Bundan dolayı saçını mazeretsiz olarak kesip kısaltan kadın erkeğe benzemiş olur Nitekim, gerek kılık kıyafeti, gerekse tavır, hareket ve yaşayışıyla erkeğe benzeyen kadınları veya kadına benzemek için özenen erkekleri Peygamber Efendimiz (asm) iyi karşılamamış, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Allah, kadınlardan erkeğe benzemeye özenenleri ve erkeklerden de kadınlara benzemeye çalışanları rahmetinden uzak kılsın" (5)

Ancak bir özürden veya hastalıktan dolayı saçını kesen ve kısaltanın durumu elbette ki değişiktir Bakımında, kurutmasında zorluk çeker, erkeğe benzeme gibi bir niyet taşımazsa, kadının kulak yumuşağına kadar saçını kısaltmasında bir mahzur yoktur(4)

Zaten tesettür icabı, kadının saçını kocasından, baba ve kardeşi gibi yakın akrabalarından başkası görmemektedir Böylece başkalarına saçını göstermekten doğan mahzur da ortadan kalkmış olur Saç ve sakal boyamasına gelince; şimdi olduğu gibi, Peygamberimizin zamanında Yahudi ve Hıristiyan ihtiyarları beyazlaşan saç ve sakallarını boyamazlardı Bunu hoş karşılamayan Peygamber Efendimiz, "Şüphesiz, Yahudi ve Hıristiyanlar saç boyamazlar Siz onlara muhalefet ediniz" buyurmuştur(5)

Saç ve sakalı boyamanın sünnet olan şekli, kına ve kırmızı siyah karışımı (çivit otu gibi) nebati boyalarla boyamaktır Peygamberimizin bu husustaki sözleri emir değil, teşvik ve tavsiye şeklinde telakki edilmişti Pek çok İslam ulemasına göre saçı siyaha boyamak mekruh görülmüştür(6) Bu meselede kadınlar için bir sınırlama yoktur Onlara her türlü süslenme meşrudur

1 Nesei, Zinet: 22,73; Müslim, Libas: 119-120;
2 el-Feteva'l-Hindiyye, 5: 358
3 Ebû Davud, Libas: 31
4 el-Feteva'l-Hindiyye, 5: 358
5 Müslim, Libas: 80
6 Ayni Umdetü'l-Kari, 22: 50-51

ÇARŞAF'GİYİNME

Müslüman kadınların tesettür maksadıyla giydikleri kolsuz, bol ve geniş üst örtünün adı Buna "car" da denilirdi Eskiden müslüman kadınlar ferâce giyerlerken, Hicaz ve diğer Ortadoğu bölgelerine giden ailelerin Arap kadınlarının giydikleri "torba", "dolma" diye adlandırılan çarşafları Tanzimat'tan sonra İstanbul'a getirmeleri bu örtünün İstanbul'da ve taşrada da yaygınlaşmasına neden olmuştur Eskiden Suriye'de, hristiyan ve yahudi kadınları; Rumeli'nin bazı yerlerinde de hristiyan kadınları sokağa çıkarlarken çarşaf giyerlerdi

Çarşaf, Farsça çarşeb'den bozmadır Çarşeb'in aslı da gece örtüsü anlamına gelen çarşeb'dir Yatak ve yorganda kullanılan bez örtünün adı da buradan gelir Çarşaf, ilk kullanıldığı dönemlerde şimdiki yatak çarşafları gibi tek bir parçadan ibaretti Önden kavuşturulup ayaklardan bele kadar bükülerek sağdan sola, soldan sağa beldeki kemerin arasına sokulur, arkadan ortanın üst kenarı ile peçenin üstüne gelmek üzere baş örtülür, şakaklardan iğnelenir, aynı kenarın baştan aşağı sarkan iki ucu üstüste kapanıp içinden tutulurdu İstanbullular ilk zamanlarda siyah kıl peçe yerine yüzlerine dallı yemeni örterlerdi Çarşaflar; ipekli yünlü kumaşlardan yapıldığı gibi muhtelif renkleri vardı Fakat en çok kullanılan renk siyah idi Kıyafetlerde yapılan değişiklik ve inkılâplardan sonra Türkiye'de çarşafın giyilmesi yasaklanmış olmasına rağmen, bazı müslüman kadınlar bu tesettür biçimini korumuş ve günümüze kadar giyilmesini sağlamışlardır

İslâm'da tesettür yani kadının vücudunu örtmesi kesin nass ile sabittir Bu örtü nasıl olursa olsun önemli olan vücut hatlarını göstermeyecek şekilde bol dikilmiş kalın bir kumaştan olmasıdır Abâye, ferâce, harmani vb bol dikimli dış kıyafetler de müslüman kadınların giyebileceği kıyafetlerdir Çarşaf da bu kıyafetlerden biridir Önemli olan, müslüman kadınların özgürlüklerini simgeleyen ve onları yabancı erkeklerin bakışlarından koruyan ve İslâm'ın razı olduğu bol bir kıyafet ile örtünmektir
 

abdulvedud

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Mar 2009
Mesajlar
144
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
namazın kazası var ama falanca(herhangi bir iş) işin (ör. derbi maçının,kupa finalinin , sınav ameliyat vs... insanın başına gelecek önemli şeyler) kazası yok (anonim)

bu çok büyük bir gaflet nitekim namaza kaza hükmünü alimler icmai ümmet ve kıyası fukuha yaparak vermişlerdir.

kıyası fukuha basit manada bir müçtehidin kuran sünnet ve ehlisünnet alimlerinin ittifak ettiği bir hususu farklı illete ve farklı sebebe dayandırma durumudur.
nitekim namazda kaza namazı kılınır içtihadını yapan müçtehidler oruçla alakalı bir hadisi şerifte kaza hususuna değinildiğinden burdaki hususu namaza uyarladılar bu yanlış değil çünkü bu içtihadı yapanlar kuran ve sünnette dayandırdılar

SONUÇTA PROBLEM ŞU ASLINDA KURAN VE SÜNNETTE NAMAZIN KAZAYA KALABİLECEĞİNİ SÖYLEYEN HÜKÜMLER YOKTUR
PEYGAMBERİMİZ HASTALANINCA BİLE OTURARARK KILMIŞ
HZ ÖMER SAVAŞ SIRASINDA ŞAKIR ŞAKIR KANAYAN YARASINA RAĞMEN NAMAZI KILMIŞ.....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt