Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yusufiyeden Mektup Var... (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
'Gönüldaşımız Şükrü Sak'ın Sivas Cezaevinden gönderdiği mektup...
BİR KAÇ ANEKDOT BİR KAÇ ÇİZGİ


“…Şu Bizim koğuş…”
Akşehir cezaevinden, hiç ummadığım ve beklemediğim bir şekilde Sivas’a sevkim çıktığını -17 Mayıs- sabahı öğrendim ve o sabah da saat sekiz gibi yola çıkıp, sekiz buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Sivas E tipi kapalı cezaevi D-6 koğuşundayız…
“Sivas” deyince, malûm ve meşhur “Sivas davası” ve Sivas davası sanıkları. Ve konulduğum konulduğum koğuşta onlardan biri; “ağırlaştırılmış müebbet” cezası verilen… Ve ilginç bir tevafuk; burada daha önce yatmış; Şamil İğde, Hayrullah Mızrak ve Fevzi İşalmaz’ ın, koğuşta çekilmiş fotoğrafları… Onlara bakıyorum.
Ve yine bir sürpriz olarak; Hizb-ut-Tahrir davasından hükümlü, Maraş’lı iki hemşehri; Mehmet Gözükara ve Ahmet Atlıhan… Konuştukça da aynı mahalleli olduğumuz ortaya çıktı. Tevafukun böylesi, neredeyse akraba çıkacaktık…
Bir ara iki tane de Çorum’dan buraya sevk edilen Hizbullah davasından hükümlü iki arkadaşı da bizim koğuşa koyunca; koğuş tam bir “Türkiye mozaiği” oldu: Bir İBDA-C li, iki Hizbullahcı, iki Hizb-ut-Tahrirci, bir Sivas sanığı ve bir de Adem Gülbahar isimli adli mahkûm…
Bu tablo karşısında; “Dışarıda olsa bir araya gelmeleri mümküm görünmeyen bu üç örgütü devlet zorla birleştirdi” espirisi bolca yapıldı. Ortam ve şartlar da müsait olunca, tahmin edileceği üzere bol bol mesele konuşuldu, üç “örgüt” bir arada, cemaat olarak namazlar kılındı, dualar edildi. Herkes birbirini az çok tanıyor tabii ki. Sanırım anlaşıldı; her zaman her yerde karşılaşabileceğimiz bir tablo olmadığı için not ediyorum… Hizbullahçı arkadaşlar, bir hafta kadar sonra, bizim bitişiğimizdeki Hizbullah koğuşuna geçtiler.
Sol yan tarafımızdaki koğuşta yatan, Sivas sanıklarından Muhsin Erbaş… Yirmi yıldır cezaevinde. Cezası “ağırlaştırılmış müebbet”… Yine enterasan bir tevafuk, o anlatıyor;
“Av. Hasan Ölçer… Yirmi yıl önce, biz ilk tutuklandığımızda, hemen atlayıp geldi, hiçbir karşılık beklemeden bizimle ilgilendi. Ki o dönem ve o şartlarda, çoğu kişinin bırakın ilgilenmeyi, selâm vermeye bile korktuğu, çekindiği bir ortamdı. Çoğu avukat, parasıyla bile bizimle ve bu dava ile ilgilenmekten kaçınırken, o- Allah razı olsun kendisinden- hiçbir karşılık beklemeden ve almadan, o zor şartlarda, geldi ve bizimle ilgilendi…” diyor…
Yerinde ve zamanında yapılmış bir tavır ve duruşunda, hiçbir zaman unutulmadığına, aradan yirmi yıl geçmesine rağmen, şükranla anılmasına ve hiçbir şeyin unutulmadığına misâl diye not alıyorum. Neyin nerede nasıl karşımıza çıkacağını hiç bilemiyoruz…
Yine Muhsin Erbaş; “Fazıl Duygun ile Kırşehir cezaevinde beraber kaldıklarını” anlatıyor, nerden nereye… Ve Fazıl Duygun’a da özellikle selâmlarını söylüyor…
Muhsin Erbaş; Afid çizgisinde bir Müslüman… Vakit akşama doğru olduğunda, o gür sesiyle, Üstad’ın “Zindandan Mehmed’e Mektub” unu bir okuyuşu var ki; yüreğimiz titreyip, kabarıyor; Sivas’ın gökleri şahittir…
Sağ tarafımızda, Diyarbakır’dan Çorum’a, Çorum’dan da buraya getirilen Hizbullah davası hükümlüleri var. En az yatan, on yıldır içerde. Bir hafta bizim koğuşta kalan Recep Dakak ve Mustafa Araz’da oraya geçtiler. Yine bu arkadaşlardan Salih Kölge hoca… Doksan gün, gözaltında ve işkencede kalmış biri… İçerde arabçayı öğreniyor. Özellikle buradakilerin, Şia’ya karşı ve Ehl-i Sünnet’e yakın ve sıcak duruşlarını, Risale-i Nur okumalarını not etmeliyim. Haftalık gazeteleri “doğru haber” her hafta bize de geliyor ve okuyoruz. Mustazaf Der’in uyduruk bahanelerle kapatılması, kendi ifadeleriyle; “yeni bir sürecin başlamasına vesile” olarak değerlendiriliyor; ki bu Muhtemelen partileşme süreci olacak. Bu arada, Salih Kölge hocanın, kendi ifadesiyle, “Salih abi’ye – Mirzabeyoğlu’na – selâmlarını” … Birkaç gün önce aradaki delikten konuştuğumuz Recep Dakak’ın; “Kumandan senin burada olduğunu biliyor mu?” diye sorduktan sonra; “ Bizden Kumandan’a çok çok selâmlarımızı söyle” diye döne döne tekrarlamasını ve bu vesile ile Kumandan’a selâmlarını not ediyorum. İsimlerini bildiğim, Nihat hoca… Hacı Ahmet… Şahin hoca, komşu Hizbullah koğuşundaki diğer birkaç isim… Elçiye zeval olmaz…
Hizb-ut-Tahrir davasından hükümlü beraber kaldığımız Maraş’lı arkadaşlar… Hukuk düzeninin “nasıl bir hukuk düzeni?” olduğunu gösteren bir misâl:
Mehmet Gözükara ve Ahmet Atlıhan; “Silahlı terör örgütüne üye olmak” tan hüküm giymişler. İlginçlik şurada; Hizb-ut-Tahrir, teorik olarak “Silahlı mücadele” ye karşı. Ve adamların dünyanın hiçbir yerinde silahlı bir eylemleri yok. Hatta Özbekistan’da onbinlercesi katledilmelerine rağmen ellerine silah almadılar, silahla karşılık vermediler. Denilse ki;
“Madem Silahlı terör örgütü diyorsun, bir tane silahlı eylemini göster!” Yok! (Bu F tipi yargının işi nerelere vardırdığını gösteren iyi bir örnek aynı zamanda.) Eski Yargıtay başkanı Sami Selçuk bilirkişi olarak; “bu örgütün felsefesinde silahlı eylem ve mücadele yok” diyegörüş bildirmesine rağmen, bunlara “ silahlı terör örgütüne üye olmaktan” basıyorlar cezayı; al sana “ hukuk düzeni…” Sanıyorum bu örnek; Türkiye’de “hukuk ve adalet” arayıp soranlara birçok şey söyleyecektir. Toplu olarak 250 kişinin yargılandığı Hizb-ut-Tahrir davasında, Yargıtay aşaması da tamamlanmak üzere ve “onaylama” lar başlamış bulunuyor…
Ve son bir not; buraya ilk geldiğimde, koğuşta N. Yıldırım adında, cinayetten ağırlaştırılmış müebbetlik bir adli mahkûm vardı, daha önce iki ayrı cinayetten yatmış, af vs. ile çıkmış, bu üçüncü cinayetinden de ağır müebbet almış, elli yaşında, müddetnamesinde çıkış tarihi 2038 yazan, 99 da metris cezaevinde yattığını söyleyen, ülkücü mafya ile içli dışlı olmuş, babası bu cezaevinden emekli olmuş bir gardiyan olan, Sivas’lı mahkûm N.Yıldırım. Bu koğuşta yirmi-yirmibeş gün kaldıktan sonra, başka koğuşa gitti… O’nun benim hakkımda koğuştaki diğer adli mahkûm (adem yaralamadan) Adem’e söylediği:
-“Şu kızıl saçlı var ya şu kızıl saçlı, çok tehlikeli biri…”
Firarda iken saçlarımı kestane rengine boyadığım için, zamanla açılıp kızıla dönen saçlarım… Adam koğuştan gittikten sonra bunu bana anlatan Adem… Benim bunu niye anlattığıma gelince, bir sonraki notlarda inşallah…



 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt