Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Zeynelâbidîn Hazretleri (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Zeynelâbidîn Hazretleri, Hazreti Hüseyin’in küçük oğludur. Ali Asgar adıyla da meşhurdur. Dedesi Hazreti Ali’nin, Medine’deki şehadetinden iki sene önce Hicri 38’de (M. 658) dünyaya gelmiştir. Şiilerin on iki imam olarak sıraladıkları seyyidler zincirinin dördüncüsünü teşkil etmektedir.
İmam-ı Mâlik, ona Zeynelâbidîn (kulların zinetî) isminin verilmesine, ibadetine çok düşkün oluşunun sebep olduğunu söylemiştir. Annesinin ismi Sülâfe’dir. Şâh-ı Zenân diye de söylenmiştir. Farsçada “kadınların sultanı” mânâsına gelen Şah-ı Zenân, aslında anne tarafından İranlıdır. Annesi, Fars Kralı Nûşirevan’ın oğlu Yezdicürd’ün kızıdır; Zeynelâbidîn’in hayatı derin hüzün içinde geçmiştir. Zira on üç yaşında iken Kerbelâ vak’ası ve onu takip eden fitneler zuhur etmiş, Kerbelâ’da muhterem babası şehit edilirken çadırda hasta yatağından kalkamamış, belki de hayatta kalışının sebebi de, yerinden kalkamayacak kadar takatsiz durumda olmasıdır.

Resûlullah’ın nesli bütün seyyidlerde olduğu gibi Hazreti Zeynelâbidîn’de de fetvanın üstünde bir takva hayatı görülmüş, eli altında yüz kadar fakiri beslediği halde bundan da kimsenin haberi bile olmamıştır. Onun fazilet ve takvasına büyük âlimler dahi hayrandılar. Nitekim İmam-ı Zührî der ki: “Kendi zamanında Zeynelâbidîn’den daha âlimini görmedim! Şüphesiz ki bu ilim, sadece bilgiden ibaret değildir. Onların aldığı mânâda ilim, yaşanan şeydi. Hazret’in ilmi de yaşadığından başkası değildi. Yaşamadığını ilim saymıyordu.”

Bundan dolayıdır ki, büyük âlim ve mutasavvıf İbn-i Müseyyeb, “Ben ömrümde ondan daha takva sahibi bir âlime rastlamadım.” der.


* Çok müsamahalıydı


Onun müsamaha ve affı, bizlere ibret dersi verecek derecedeydi. O günlerin fevkalâde rahatsız edici siyasî çekişmeleri yüzünden kendisinin aleyhinde bulunanlar, hattâ bu aleyhtarlığı normal sınırları aşıracak kadar ileri götürenler de vardı. Bir gün böyle aleyhtarlardan bazı ağır sözler naklettiler kendisine. Söylenenleri dinledikten sonra, “Beni bu adamın yanına götürür müsünüz?” dedi. Alıp gıybetçinin yanına götürdüler. Hitabı şöyle oldu: - Eğer söylediğin hâller bende varsa Allah beni affetsin, günah işlemişim; yoksa, seni affetsin; çünkü iftirada bulunmuşsun! Bu hitaptan sonra kıpkırmızı kesilen adam, uzun zaman vicdan azabı duydu, elem ve keder içinde kaldı.


* Her abdestte bir başka olurdu

Abdest aldığında başka bir âleme gitmiş gibi olur, değişik bir şahsiyete bürünürdü. Renginin sarardığını, dünyasının değiştiğini görenler sorduklarında şu cevabı veriyordu: “Huzuruna çıktığım Zâtı düşünmek, benim dünyamı değiştiriyor, tefekkür âlemimi kaplıyor. Bu âlemle alâkam, o yüzden kesiliyor, değişik ruh haline giriyorum.”


* “Emin” bir kişiydi

Bir gün hizmetçisini çağırmış, o da neden sonra gelebilmişti. Hazreti İmam niçin geciktiğini sorunca hizmetçi, “Efendim, sizin af ve müsamahanızı bildiğimden acele etmek zarureti duymadım.” demiş. Hazret-i İmam da buna; “Allah’ıma hamd olsun ki, hizmetçim de benden emindir.” diyerek şükretmiştir.

Dördü kız on dört evlâdı olan Zeynelâbidîn, Hicrî 94’te Medine’de vefat ettiği sırada geride, mü’minlere örnek olacak zühd ve takvayla geçen bir hayat bırakmıştı.


* Seni kul hakkıyla ahirete göndermem!

Elinde imkân bulunduğu takdirde asla esirgemez, mü’min kardeşinin derdine mutlaka çare olurdu. Münavî, şahit olduğu bir vak’ayı şöyle anlatır:

“Muhammed bin Üsâme hastalanmıştı. Ziyaretine gelen Zeynelâbidîn, on beş bin dirhem borcunu veremediğinden dolayı ağladığını görünce, onu şöyle teselli etti: “Sakın üzülme! Seni âhirete kul borcuyla göndermem. O borçların hepsini de ben üzerime alıyorum. Bu andan itibaren hepsi de benim borcumdur. Ey cemaat, şahit olun! Muhammed bin Üsâme’nin ne kadar borcu varsa ben vereceğim, benden isteyeceksiniz, onun kimseye bu andan itibaren tek kuruş borcu kalmamıştır!”




--------------------------------------------------------------------------------


Zeynelâbidîn Hazretleri’nden vecizeler

Zengin adam, Allah’ın taksimine razı olan adamdır

* Hayret edilir o kimseye ki, hayatında zararı dokunacak yemeklerden kaçınır da, vefatında zararı dokunacak günahlardan kaçınmaz!


* Zengin adam, Allah’ın taksimine razı olan adamdır.


* Fakire verilen, daha onun eline geçmeden Allah’a ulaşır.


* Allah’tan ümit kesmek, günaha girmekten kötüdür. Allah’tan kork, fakat ümit kesme. Unutma ki Allah affederse kimse O’na niçin affettiğini soramaz.


* Bir defasında oğluna, “Helaya gireceğim zaman giyebileceğim bir elbise istiyorum. Sineklerin kirli ayakları ile konup kirlettiği elbise ile dışarıda olmayayım demişti. Oğlu bu isteğe şu karşılığı verdi:

“Babacığım, Resûlullah’ın böyle yaptığı vâki mi? Helaya girerken ayrı, çıkınca ayrı elbise giymiş midir?” Zeynelâbidîn Hazretleri bu ikaz üzerine: “Resûlüllah’ta böyle bir hâl görülmedi.” diyerek arzusundan vazgeçmiştir. Anlaşılıyor ki, Zeynelâbidin gibi İslâm büyükleri arzuları sünnete aykırı düşerse hemen terk ediyorlardı.




--------------------------------------------------------------------------------


Hazret-i İmam’ın ihlâs ve takvasından söz eden Muhammed bin İshak der ki: “Medine’de nice fakirler vardı ki, kendilerine bakanın kim olduğunu bilmezlerdi. Halbuki onların sıkıntılarına çare bulmayı Zeynelâbidîn yüklenmişti. Gece karanlığında muhtaçlara sırtında un çuvalı taşıdığı ancak cenazesi yıkanırken sırtındaki nasırlardan anlaşıldı.”
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt