Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ahmet Ustaosmanoğlu Hocamız Hakk'a Yürüdü! (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
ahmetamca1.png

[h=1]
Kundaktan bugüne Üstadımız Mahmud Ustaosmanoğlu'yla birlikte olan, Furkan dergimizin Genel Yayın Yönetmeni Saadeddin Ustaosmanoğlu'nun muhterem babası Ahmet Ustaosmanoğlu vefat etmiştir! Merhuma rahmet, camiamıza sabr-ı cemil niyaz ederiz.​
[/h]
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com


efendihazretleri-mahmud-ustaosmanoglu.jpg














Furkan dergisi, Merhum Ahmet Ustaosmanoğlu’yla 2004 yılında gerçekleştirdiği mülakatı internet sitesinde yeniden paylaştı. Bütün hayatı Üstadımız Mahmud Ustaosmanoğlu’yla birlikte geçen Ahmed Amcamız, hayatını konu alan enstantaneleri, yaşadığı ve şahid olduğu hadiselerle birlikte aktarmıştı. (Temmuz 2006) ve 6. (Ağustos 2006) nüshalarında iki bölüm hâlinde neşredilen mülakatın ilki; “EFENDİ HAZRETLERİ 10 YAŞINDAYKEN MÜRŞİD ARIYORDU!”


.



.​

“EFENDİ HAZRETLERİ 10 YAŞINDAYKEN MÜRŞİD ARIYORDU!”

.
- Hocam, dilerseniz sohbetimize Efendi Hazretleriyle olan yakınlığınızı anlatarak başlayalım.
.
- Efendi ile yakınlığım, annelerimiz de kardeş babalarımız da. Bir evde doğduk, bir evde büyüdük. Babam askerdeydi. Asker dönüşü köyde 3 tane erkek evlat doğdu. Birisi Mahmud Efendi, benden 40 gün büyük. İkincisi Mustafa hoca, üçüncüsü de ben… 1930 doğumluyuz. Ama Efendi’nin annesi O’nu 1931 doğumlu yazdırdı; asker geç gitsin, okusun diye.
.
- Babanızın ismi?
.
- Babamın ismi Osman Ustaosmanoğlu.
.
- Efendi’nin babasının ismi?
.
- Efendi’nin babasının ismi Ali Ustaosmanoğlu. Babalarımız kardeş. Ufak kardeşlerinin ismi de Hüseyin Ustaosmanoğlu. 4 kardeştiler, biri askerde kaybolmuş.
.

İlk Tahsil
.

- İlk ilim tahsiline nasıl başladınız?
.
- Babam bizleri okutmaya karar vermiş. O zaman okutma diye ortada hiçbir şey yok. O günün şartlarına göre ilim okuma ve okutmak yasak idi, çok baskı vardı. Kâğıtlara Elifba’ları yazmak gibi İslâm’ı hatırlatan şeylerin ortada görünmemesi gerekiyordu. Hatta köyde çocuklara kulübelerde Kur’ân öğretilirken köyün giriş taraflarına nöbetçiler konulurdu; jandarmaya karşı… O günleri hatırladıkça insanın ağlayası geliyor…
.
- Allah demenin yasak olduğu bir dönemde babanız size İslâm’ı nasıl öğretti?
.
- Babam çok zeki adamdı, tahtadan üç tane kürek yaptı. Elifba’yı o küreklere yazdı. Derse giderken o kürekleri ters çevirip omzumuza alırdık, böylece Elifba gözükmez idi. Uzaktan gelen arkadaşlara da 50 cm. uzunluğunda 10 cm. genişliğinde tahtalar hazırladı. Bu tahtalara da Elifba’yı yazdı. Gelip giderlerken tahtayı sırtlarına koyarlardı. İş bu kadar feciydi!
.
- Hep babanız mı okuttu?
.
- Babamda hafızlığı yaptık. Hafızlık bittikten sonra köyümüzün dışında bulunan Mehmet Aşık Kutlu’ya tâlime gittik. 1,5 saatlik yolu, bir müddet yürüyerek gittik geldik. 1 ayda bir Sübhâneke’yi geçemedik, o kadar sıkıydı. Orada tâlimi bitirdik, tabiî çeşitli zorluklar altında. Yemek yok, sırtımızda peynir getirirdik. Gidip gelmek zor olunca orada kalmaya başladık. Annelerimiz çok gayretliydi, her gün yemekleri oraya getirirlerdi.
.

Hacı Dursun Efendiyle Tanışma
.

- Hacı Dursun Efendiyle tanışmanız nasıl oldu?
.
- Mehmet Aşık Kutlu’da tâlimi bitirdikten sonra köye geldik. Arapça okutacak kimse yok. Az da olsa Arapça bilenler var ama okutamıyorlar. Bu esnada Hacı Dursun Efendi diye bir isim duyuyorduk; büyük âlim, Fatih medreselerinde okudu, dersiâm. Kültürlü bir âlim. Ulûm-ı akliye ve ulûm- nakliyeye vakıf birisi. Ama ismi var kendi yok. Tanışmamışız…
.
- Efsane gibi…
.
- Efsane gibi! Hanımı vefat etmiş. Hanımı vefat edince Of’un köylerinden asil bir sülale arıyor. O sülaleden bir kızla evleneyim diye. Bizim sülaleyi tavsiye ediyorlar. Hacı Dursun Efendi evlilik için talip olunca, babamın kayınvalidesi takvalı bir insandı, o bu evlilikle ilgili bir istihare yaptı. İstiharede, hocamız Hacı Dursun Efendi’nin köyü olan Çalek’de bir elektrik santrali kurulmuş, o santral orada çalışıyor lambaları bizim köyde yanıyor! O güne kadar da köyümüzde o kadar hafız yetişti ki, her evde hafız… İş o hale geldi ki, hafız olmayana kız verilmiyordu. Köyü dolaştığın zaman, sanki arı kovanı gibi her evden Kur’ân okuyanların sesleri gelirdi. Hep Arapça okumayı bekliyoruz… Babam kızı Dursun Efendi’ye verdi…
.
- Hacı Dursun Efendi ders veriyor muydu?
.
- Dursun Efendi’nin tek bir talebesi vardı; Vardalı Osman isminde. Başka bir talebesi yok. Kalabalık bir talebe grubuyla Çalek’e gittik; Dursun Efendi’nin köyüne. Bizleri görünce O’na da okutmak gayreti geldi. Okutmaya başlayınca herkes oraya hücum etti. Rize, Erzurum, Gümüşhane, Samsun, Bayburt… Yavaş yavaş tüm Türkiye’den ilim okumak isteyenler Çalek’e geldi. Çünkü başka ilim okutan yok!
.
- Hacı Dursun Efendi, İslâm’ın öğretilmesinin yasak olmasına rağmen nasıl eğitim verebiliyordu?
.
- Dursun Efendi bütün ağları elinde tutardı. Bütün ağlar ona yardımcı olurdu. Tellioğlu, Çakıroğlu, Nuhoğlu gibi ne kadar ağlar varsa ona bağlıdılar. Ağlar kursun güvenliği ve ihtiyaçlarını sağlarlardı. Ağların bu işte büyük emekleri oldu. Ve Dursun Efendi, ağların bu gayretine karşılık onlara minnet duymaz, o ağlara en ağır lafları da söylerdi…
.

Efendi Hazretleri Vuruldu!
.

- Hacı Dursun Efendi’nin yanında eğitimi tamamladıktan sonra ne yaptınız?
.
- Çalek’te okumayı bitirip icazet aldıktan sonra memleketten ayrıldık. İlk evvel Efendi ayrıldı. Of’un Yaranöz köyünde imamlık yaptı ve icazet verdi. Bazı yerlerde imamlık yaptı ve gittiği yerlerde halk tarafından tutuldu. O zaman da sofiydi.
.
Bir gün Efendi Hazretleriyle birlikte düğüne gittik. Düğünde çıkan bir tartışma sırasında yere düşen silahtan çıkan kurşunla Efendi Hazretleri vuruldu. Ayağından… Babam, çarşıda doktor olmadığı için O’nu Sürmene’ye götürdü. Sürmene’de O’nu tedavi eden doktor, bunu babamdan dinledim, dedi ki, “Bu çocuğu altınla satsalar onu alırım”. Sebeb neydi? Hani kurşun baldıra girdi çıktı ya, o zaman uyuşturucu-narkoz yok, çocuk hiç ağlamıyor. Ortalığı velveleye vermiyor. Doktor, “Bu çocukta bir hikmet var.” demiş. Babam, “Nerden anladın” diye sorunca, “Baksana demiri kurşunun girdiği yere sokup çıkarıyorum ama hiç ses yok” demiş.
.

Küçük Yaşta Mürşid Arayışı
.

- Çocukluğunuz nasıl geçti.
.
- 7-8 yaşlarında meraya inekleri yayardık. Akşam eve gelirdik, yarın daha isteki olalım diye annelerimiz bize süt verirdi, O sütten içmezdi. Annesi, “Oğlum niye içmiyorsun” diye sorduğu zaman “Köyün ortak malından otlanmıştır, içilmez; belki başkaların hakkı vardır.” derdi. Namahremden oldukça kaçardı. Daha sabî… Namahrem gördüğü zaman yüzünü kapatırdı. Kadınlar, “Oğlum daha akil baliğ olmadın” dediklerinde “Sen oldun ya” derdi.
.
10-12 yaşlarındayken bana “Şeyh arayalım” dedi. Şeyh aramaya gittik. Rize’dekileri beğenmedi. Of’takileri beğenmedi. Çaykara’ya gittik beğenmedi… “Beğenmedim” demiyor ama talip de olmadı… Daha çocuğuz… Sonra asker oldu. Askere giderken, bunu da annesinden duydum, “Ya Rabbi! Bana bir mürşid nasib et!” diye dua etmiş.
.
- Efendi Hazretleri’nin ailesini anlatır mısınız?
.
- Babası da sofiyindendi. Üzerinden kaza namazı geçmemiştir. Büyük bir tarlası vardı. Tarlanın bir ucundan diğer ucuna, bayır tarafa toprak taşırdı. Bir gün “Amca, bu senin toprak taşımanla burası dolmaz” dediğimde, “Ben de biliyorum ama burada yapacağım iki iş var. Ya tarlada çalışacağım ya da kahveye gidip dedikodu yapacağım. Hem toprak taşırken bir seferde 3 bin La ilahe illallah çekiyorum. Kahvede oturmak mı kârlı, yoksa bu mu” deyince “Bu daha kârlı” dedim.
.
Efendinin annesi “köyün babası” sayılırdı. Kırıkları tedavi eder, nerde bir icazet veya topluluk olursa “Oğlum hayırlı olsun” diye dua ettirirdi. Biri hacca gitse ona kağıt verir ve hacda “oğlu hayırlı olması için dua ettirirdi. Bu işe çok ehemmiyet verirdi. O zamanlar açlık zamanları. Annesi, 60 kg. kirazı sepete doldurup, sırtında Çaykaraya götürürdü. Evde gaz yok, tuz yok… o günlerde durum buydu.
.
Efendi’nin babasının Hac’da şu duayı yaptığını duydum: “Ya Rabbel âlemin. Benim oğlumu Hazreti Resûllah’ın sünnetine bağlı ve onu yayan insanlardan yap!”
.

Aranan Bulundu!
.

- Efendi Baba Ali Haydar Efendi ile tanışmayı anlatır mısınız?
.
- Askere Bandırma’ya gitti. Bandırma’da Cuma günleri, birlikten izin almak suretiyle cumaya gidiyorlar. Kıldıkları camide de, Ali Haydar Efendi’nin şeyhi Ali Rıza Efendi yatar. Ali Haydar Efendi imamın arkasında. Efendi de gerilerde. İçinden “Şu Hocaefendiyle bir tanışsam” diye geçiriyor. Ali Haydar Efendi yanındaki arkadaşına, bunu kendisi söylerdi, “Şu arkada direkten bu yana 3. askeri al getir bana…” der!
.


http://www.furkandergisi.com/index....ahmet-ustaosmanoglu-o-gunleri-furkana-anlatti
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com

.
Bütün hayatı, Üstadımız Mahmud Ustaosmanoğlu’yla birlikte geçen Furkan dergisi Genel Yayın Yönetmeni Saadeddin Ustaosmanoğlu’nun muhterem babası Ahmet Ustaosmanoğlu vefat etmiştir! Merhuma Allah’tan rahmet, sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ederiz.
.
Merhum Ahmed Ustaosmanoğlu’nun cenaze namazı 16.07.2012 Pazartesi günü(Yarın) öğle namazının ardından Fatih Camiinde kılınacaktır..
.
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
27
Allah gani gani rahmet eylesin.
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
Rabbim rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun inşaAllah..
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Allah celle celaluhu merhamet eylesin inşaAllah
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
49

.
Bütün hayatı, Üstadımız Mahmud Ustaosmanoğlu’yla birlikte geçen Furkan dergisi Genel Yayın Yönetmeni Saadeddin Ustaosmanoğlu’nun muhterem babası Ahmet Ustaosmanoğlu vefat etmiştir! Merhuma Allah’tan rahmet, sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ederiz.
.
Merhum Ahmed Ustaosmanoğlu’nun cenaze namazı 16.07.2012 Pazartesi günü(Yarın) öğle namazının ardından Fatih Camiinde kılınacaktır..
.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Salı, 17 Temmuz 2012 12:02

efendihzveahmetamca.jpg
.
İMAM-I AZAM'I ZİYARETE GİDER GİBİ....

.
Ahmet Amca. Nur yüzlü, deniz gözlü, ihlaslı, vefakar, cefakâr, zor günlerimizde yanımızdan ayrılmayan büyüğümüz, babamız. Mücadelemizin en cesur delikanlısı. Sana "ihtiyar" demeye dilim varmıyor, çünkü sen ne ihtiyarlığı, ne hastalığı, ne düşkünlüğü hiç kabul etmezdin. Ama gel gör ki Hak Teala, herhalde geride kalanlara teselli olsun diye, seni de yaşlandırıp huzuruna çağırdı. Ne mutlu sana ki, insanların "artık emekli oldum, bana dokunmayın" dediği ahir ömründe, sen durmadan dinlenmeden birilerinin işlerine koşturan 'kimin sıkıntısını nasıl gideririm,' çabalarıyla dolu bir hayat yaşadın. Rabbim senin de ahiret sıkıntılarını gidersin.
.
Ahmet Amca, bu sözlerimi Bolu ziyaretlerimizde önümüze düşerek götürüp getirdiğin tüm hanım arkadaşlar ve çocuklarımız adına kabul et. Sana duyduğum minnettarlığı ve şükranlarımı ifade etmem imkansız. Her şeyin toz duman olduğu o günlerde Kartal'dan Bolu'ya naklimiz bizi şok etmişti. Tâ Bolu'ya her hafta nasıl giderdik? Çocuklarımız küçüktü. Ziyaret saatlerimiz, şehirlerarası otobüslerin saatlerine uymuyordu. Cezaevi idaresi de saati değiştirmemekte inat etmişti. Çaresizdik. Gerçi arabalarıyla bizi götürebilecekler vardı. Ama bir aile gitse, diğeri kalıyordu yada her aileden ancak bir veya iki kişi gidebiliyordu, bu da bizi üzüyordu tabii. Hep birlikte, özellikle çocuklarımızla birlikte gidip ziyaretimizi yapmak istiyorduk. Birkaç aylık düzensizlikten sonra çareyi sen buldun ve bizi rahatlattın. Sadece kendi oğlunu ziyaret edebilirdin, imkanların seni hiç zorlamazdı ama sen öyle yapmadın. Binbir rica ile çevreden bulduğun minibüslerle ve şoförlerle her hafta her aileyi evinden alıp evine bırakarak bizlere sağladığın rahatlık, Bolu'dakilere sağladığın emniyet ve güven duygusu neyle ölçülebilir Ahmet Amca? Biz rahattık, onların da gözleri arkada kalmıyordu. Bunun ne demek olduğunu ancak bu halleri yaşayan bilir. Bu yaptıkların yetmiyormuş gibi yolculuklarda bizlere ve çocuklarımıza gösterdiğin ihtimam da cabası. Öyle yakın, öyle samimi, öyle sorumluluk duygusuyla dolu ve öylesine koruyucu kollayıcıydın ki, sanki kendi babamızla yola çıkmış gibi hissederdik. Yollarda bizlere aldığın meyveler, o çok sevimli Karadeniz şivenle yaptığın espriler, anlattığın fıkralar, arada okuduğun Kur'an'ı Kerim, çocuklarımıza gösterdiğin ilgi ve ihtimam; en önemlisi de sürekli olarak "Bir sıkıntınız varsa çekinmeden söyleyin, ben çözemezsem çevrem geniş, yardım alırım" diye bizi rahatlatmaya çalışman her şeyin üstündeydi.
.
Sen hep vermek, hep bizleri memnun etmek, rahatlatmak istiyordun da ben hiç rahat değildim biliyor musun Ahmet Amca. İlerlemiş yaşına, bembeyaz saçına sakalına rağmen Bolu yollarında senin çektiklerin benim içimi hep burkardı. O gün otobüsle gitmiştik. Dışarda diz boyu kar vardı. Sabah 5'te Abant Kavşağı'ndaki mola yerinin küçük mescidinde gün ağarana kadar bekleyecektik. Buz gibi mescitte biz üst katta çocuklarımızı sarıp sarmalayarak ısıtmaya çalışırken, senin aşağıda kapının ağzına, üstüne paltonu örterek uzanıp uyuduğunu gördüğümde, seni o yaşında o hallere düşürenlere ilk defa beddua etmiştim. Sen de bizlerle birlikte yıllarca Bolu Dağı'nın soğuğunu yedin, sıcağında kavruldun. Bir keresinde sana,"Ahmet Amca, kusura bakma, sana çok zahmet veriyoruz" dediğimde, ihlasını, yüreğinin temizliğini, samimiyetini, daha doğrusu Allah rızası yolunda yaptığın bu mücahadeden nasıl zevk aldığını bir çırpıda ortaya koyuveren şu sözlerin beni söylediklerimden utandırmıştı: "Zahmet ne demek kızım. İnan bana, ben her seferinde Bolu'ya giderken sanki İmam-ı Azam'ı ziyarete gidiyormuş gibi heyecanlanıyorum!"... Bu söz üzerine hiçbir şey söylenmez.
.
Tabii. Her ziyaret öncesi, "Yarın Bolu'ya gidiyoruz. Söyleyeceğiniz bir şey var mı?" diye düzenli olarak Efendi Hazretleri'ni ziyaret etmen, aldığın selamı görüşme sırasında koşarcasına ilk önce kendisine iletmen, sonra yine aldığın selamı mutlaka Efendi Hazretleri'ne götürmen hep bu taptaze heyecanının daha doğrusu ihlasının göstergesi değil miydi? Bak görüyor musun, sanki seninle oturup eski günleri yâd ettik, değil mi, Ahmet Amca. Bunları anlatırken kâh gülümsediğimi, kâh gözlerimin dolduğunu da gördün ama sen bana hep o nurlu yüzün, masmavi gözlerinle gülümseyerek baktın, biliyorum.
.
Jandarma'nın, babasını ziyarete gelen 16 yaşındaki çocuğu, "niye geliyorsunuz, kimlerle görüşüyorsunuz?" diye gün boyu sorguladığı, polisin, sadece yemek yediğimiz, bir köşesinde de namaz kıldığımız lokantanın sahibini sıkıştırdığı, bu nedenle de bize "Artık gelmeyin" dendiği, bu ortamdan dolayı da herkesin ortadan kaybolmayı yeğlediği o günlerde "sen" gözünü bile kırpmadan hep öne atıldın, hizmetini sürdürdün. Eşleri nedeniyle ailelerinin bile kendilerini bıraktığı hanımlara ve evlatlarına "sen" sahip çıkıp çocukları babalarıyla, aileleri birbirleriyle görüştürdün. Bütün bunlara bizler şahidiz. Bütün bunlara Bolu Dağı'ndaki her bir ağaç şahit, her ağacın her bir yaprağı şahit. Allah hayrını istediği kullarına başka kullarının ihtiyaçlarını gördürürmüş. Sen bunu, hem de ahir ömründe, bembeyaz saçın sakalınla, ama hep dimdik, hep taptaze bir heyecanla ve hep koşarak yaptın. Sen bir "sâbigûn"dun.
.
Boşver Ahmet Amca! Namazına oğlun katılamamış, dert mi? Biliyorsun bu davada babasıyla, annesiyle vedalaşamayan ilk evlat seninki değil ki. Eminim, oradaki binlerce insanın göremediği daha kimler, neler kıldı senin namazını. Mesela İmam-ı Azam da kılmış olabilir mi? Ve hepsi de sana, "ne güzel, ne ihlaslı, ne cefakâr, ne vefakâr bir evlat yetiştirmişsin, seni tebrik ederiz," demeye gelmiş olabilirler mi? Hani hep anlatırdın ya, "Metris'e gittiğimde bana, 'Saadettin'i istiyorum, izin var mı?' diye sordu da ben de 'Verdim gitti, Saadettin senindir,' dedim" diye. İşte "Sadece yetiştirmekle kalmamışsın, Allah yoluna feragat de etmişsin", diye tebrik ediyor olabilirler mi? İçime öyle doğdu, inşAllah öyledir.
.
Dilerim, Rabbim seni salih kullarının zümresine dahil etsin. "Bilseniz, dünya hayatından daha hayırlıdır" dediği ahiret yurdunda seni, (sanki) ziyaretine koşarak, heyecanla gittiğin o Yüce İmam'a ve Habib'ine (s.a.v) komşu etsin. Biz senden razı idik, Rabbim de razı olsun. Sen bize yollar açtın, Rabbim de sana o hayırlı yurtta yollar açsın. Nur içinde ol ASİL AMCAMIZ.
.
-Kızın
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Babasının Cenazesine Katılamayan Bir Evlat

524088_500778176603311_1025240074_n.jpg



Milat Gazetesi'nden Yakup Köse, 28 Şubat'ın kahredici bir şekilde devam ettiğine delil teşkil edecek bir yazı kaleme almış...

Ahmet Hamdi Ustaosmanoğlu, Mahmud Ustaosmanoğlu Hazretleri’nin hem anne tarafından hem de baba tarafından kardeş çocuğu. 40 gün arayla doğuyorlar. Ve kundaktan bugüne kadar da ayrılmıyorlar.

Camiamızda “Ahmet Amca” olarak bilinen Ahmet Hamdi Ustaosmanoğlu, hizmet ehli olarak tanınmıştır. Nerede bir Kur’an kursu açılacaksa, nerede bir camii yapılacaksa, O’nun rızasına uygun nerede iş yapılacaksa “Ahmet Amca” orada.

28 Şubat’ın zifiri karanlığında, teşbihte hata olmaz, annenin çoğununu unutacağı mahşer günü misâli herkesin birbirini unuttuğu o dönemde “Ahmet Amca”, zindanlardaki Müslümanlar’ın ailelerini çocuklarıyla, eşleriyle buluşturmak için minibüsler tutuyor, polis tarafından tehdit edilen şoförleri teskin edip yola çıkartıyordu. Tabiî ki kendisi de o minibüslerin içinde oluyordu. “Ahmet Amca”nın oğlu da hapishanedeydi. Ama o sadece kanından olan oğlunu değil, zindandaki bütün oğullarını ziyarete geliyordu.

Taziye evinde anlatılan “Ahmet Amca”yla alâkalı bir hâtıra, onun nasıl gözükara bir mümin olduğunun tescili adeta: İslâm harfleriyle kitap basmanın yasak olduğu dönemde Mahmud Ustaosmanoğlu Hazretleri Risâle-i Kudsiyye’nin aslıyla basılmasını buyurur. Kitap Suriye’de basılır. Türkiye’de dağıtımın başlamasıyla davanın açılması da bir olur. Kimse sorumluluğu üzerine almak istemez. “Ahmet Amca” hâdiseyi üstlenir ve hakkında dava açılır. Mahkemeye günler kala “Ahmet Amca”nın imamlık yaptığı muhitte bir kişi ölür. “Ahmet Amca” her zaman olduğu gibi cenaze evine ilk koşandır. Defin işlemleri tamamlandıktan sonra “Ahmet Amca” merhumun oğullarına başındaki hâdiseyi anlatır ve mahkemede kitabı babalarının bastırdığını söylemesini ister. Mahkeme günü adamın çocukları, kitabı babalarının bastırdığını ve babalarının öldüğünü söylerler. Mahkeme başkanı bu üstlenme üzerine, “Hayatımda böyle kazık yemedim” demekten başka bir şey yapamaz; “Ahmet Amca” berat eder. Böylece “Ahmet Amca” hem ilk başta kitap basımı üstlenerek ahretini kazanmış oldu, hem de bir mümine yakışır ferasetle belayı savuşturdu.


Evet, pazartesi günü Fatih Camii’nde dostlarla “Ahmet Amca”mızı Hakk’a uğurlamak için bir araya geldik ama o gözler bir kişiyi aradı. “Ahmet Amca”nın oğlu, Furkan Dergisi’nin genel yayın yönetmeni Saadeddin Ustaosmanoğlu’nu. Saadeddin ağabey babasının cenazesine gelemedi, çünkü, 28 Şubat sürecinde hakkında hiçbir delil olmamasına rağmen (Bu sıralar bu sözü ne kadar çok duyuyoruz değil mi!) dergi bürosunda gözaltına alınmış ve 18 yıl hapis cezası almıştı. Metris Cezaevi’ne düzenlenen
Noel Baba operasyonu sonrası işkenceden geçenler arasındaydı. İşte bu operasyon sırasında çıkan yangından sorumlu tutuldu ve 32 gönüldaşıyla birlikte 3 sene 6 ay hapis cezası aldı. Oysaki cezaevindeki mahkûmlar cezaevini yakmak isteseler de yakamazlardı, çünkü asker onlardan önce cezaevi yakmıştı! Zamanaşımına uğraması gereken dava her nedense zamanaşıman uğramadı ve geçtiğimiz Şubat ayında Yargıtay hapis cezasını onayladı. Bu onamadan önce de, bir dergiye verdiği röportajda söyledikleri sebebiyle hakkında açılan dava da zamanaşımına günler kala, soyadı “Ustaosmanoğlu” hatırına geçen Ramazan onanmıştı! Ve Saadeddin ağbi geçen Ramazan ayından beri ‘zorunlu göçte’! Bu ‘zorunlu göç’ sebebiyle babasının cenazesine katılamadı.

Vakit geçiyor. Artık 28 Şubat mağduriyetleri giderilmeli. Hiç değilse evlatlar anne ve babalarıyla cenazede buluşsunlar!


19.07.2012 / Milat Gazetesi
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com



ahmetamca1.png



Kundaktan Bugüne Efendi Hazretleriyle Birlikte Olan Ahmet Ustaosmanoğlu

EFENDİ HAZRETLERİ İSLÂM’DAN HİÇ TAVİZ VERMEDİ!

Enes Furkan

(Geçen Sayıdan Devam)


- Efendi Baba, arkasına bakmadan mı bunu söylüyor?

- Arkasına bakmadan arkadaşına “Şu arkadaki direkten bu yana 3. askeri al getir bana” diyor. Bu hadiseyi Efendi Hazretleri’nden bizzat dinledim. 3. askeri alıp geldiler. Ali Haydar Efendi, “Sen kimsin, nerelisin” diye sorar. Efendi kendini tanıtır. Efendi Baba sormaya devam eder, “Şimdiye kadar ne yaptın?” “Hafızlık yaptım.”, “Daha ne yaptın?” “Arapça okudum.”, “Kimden okudun?” “Dursun Efendiden okudum.” Birbirlerinden adres aldılar. Efendi Baba, “Nasıl durumun, rahatın nasıl” diye sordu. Dedi ki, “Namaz kılamıyoruz…


İstanbul’a Geliş

- Efendi Hazretleri’nin “Namaz kılamıyoruz” demesinden sonra Efendi Baba’nın tavrı ne oldu?

- Ali Haydar Efendi İstanbul’a dönmesinin ardından, sanıyorum bir hafta kadar sonra Efendi Hazretleri’nin İstanbul’a sevki çıktı. Eminönü’ndeki Gülhane’ye geldi. Levazıma verdiler O’nu. Devamlı elbise taşıyor. Bir akşam Ali Haydar Efendi’ye geldi. Efendi Baba, “Nasıl halin” diye sordu. Efendi, “Devamlı elbise taşımaktan namaz vakitleri kısıtlı oluyor.” dedi. Bir hafta kadar sonra da Efendi’nin sevki, İstanbul’daki Davutpaşa kışlasına çıktı. Tugay komutanı, cumhurbaşkanlığı da yapmış olan Cevdet Sunay. Kışlanın camisi yanmış. Cevdet Sunay yanan camiyi yeniden yaptırdı ve Efendi’ye, “Sen burada imamlık yapacaksın ve askere de haftada bir gün vaaz edeceksin.” dedi… Efendi, askerlik sürecinde vakit buldukça tekkeye gidip geldi.

- Siz o sırada İstanbul’da mıydınız?

- İstanbul’daydım.

- Siz askerliği nerede yaptınız?

- Ben İzmit Kandıra’da yaptım.


Allah Yolunda Her Şeyi Terk

- Efendi Hazretleri askerliği bitince İstanbul’da mı kaldı?

- Askerliği bitince direk tekkeye geldi. 6 veya 7 sene zarfında, babasını, annesini, köyünü terk etmek şartıyla Efendi Baba’nın yanına diz çöktü.

- Bu sırada Efendi’nin evli olduğunu da okuyucularımıza hatırlatalım…

- Ailesini köyden alıp İstanbul’a getirdi… O ona akıttı, O da aldı. Bu arada Efendi yavaş yavaş ihvan çekmeye başladı. Meselâ bizim köylülerden birçok hafız hoca olan arkadaşlar ihvan oldu. Tabiî bana da ders almamı söyledi Efendi Baba. Bana haberci derdi. Ben çok gazete okurdum. Haberleri Efendi Baba’ya aktarıyordum. Daha ihvan değilim. Bir gün, beni kastederek “Buna ders verelim” dedi. “Bu gece tekkede istihareye yat”... İstiharede gördüğüm rüya hâlâ gözümün önünden ayrılmaz. Resulullah Salallahu Aleyhi ve Sellem eline bir bardak su aldı, kapıyı açtı ve kapıya yaslanıp, “Al bu sudan iç” dedi. Ve ben de o sudan içtim. Hâlâ bu rüya gözümün önünde durur. Efendi Baba, “Ne gördün” diye sordu. Ben de gördüğüm rüyayı anlattım. “Nurun ala nur” dedi.

Ertesi gün hanımla Efendi Baba’ya gittik. Saadettin daha ufak, henüz yürüyor. Efendi Baba namaz kılıyor, Saadettinannesinin kucağından indi ve Efendi Baba’nın yanında saf tutup namaza başladı. Efendi Baba selam verdi ve döndü baktı. Ufacık bir çocuk… “Ahan” Aynen bu tabirle, “Ahan, bu çocuk annesinin babasının Müslüman olduğuna şahitlik ediyor” dedi. Efendiye de dedi ki: “Bu çocuktan İslâma büyük yardımlar olacak.

- Efendi Baba’nın hapse girdiği dönemlere yetiştiniz mi?

- Yok, o hadiseler bizden evvel oldu. Efendi Baba, Efendi Hazretlerine derdi ki, “Senin İslâm’a yardımın benden fazla olacak. Elimi kolumu bağladılar. Beni bağladılar buraya. Polisler kapıda…

- Tekke gözaltında mıydı?

- Gözaltındaydı… Efendi Baba dedi ki, “Mahmut, İstanbul’da durana bir ev lâzım.” Efendi, “Bu işi sen yap” dedi. Para pul yok. Nasıl yapılır!.. Evi yaptık. Efendi Hazretleri uzun süre eve gelmedi. Geldiği gün de şunu söyledi: “Ahmed Efendi! Benim buraya gelemememin sebebi, korkuyorum dünyaya bende bir meyil olur…” Buna dikkat edin… O zaman bende de, evi o kadar seviyordum ki, eve karşı meyil kalktı.

- Evde hiç oturdu mu?

- Oturmadı… Biz burada ders okuttuk.


Emanet Sahibine Veriliyor!

- Efendi’nin görevi alış sürecini anlatır mısınız?

- Ali Haydar Efendi yaşlandı. Yaşlandıktan sonra emaneti birisine vermesi gerek… Tabiî bu emaneti alacak kişide bazı hususiyetlerin olması gerek.

- Bu hususiyetler nelerdir?

- Bu öyle bir yol ki, şartlarına cami olmayana verilmez. Okyanus gibi ilim sahibi olmak lâzım. Şeyhsin, sana bir fetva soracaklar, ne diyeceksin?.. İmam-ı Azam’ın ahlâkı gibi bir ahlâk lâzım. Helale ve harama çok ince davranmak lâzım. Akl-ı selim sahibi olmak lâzım. Nefsi kendisinin üzerine değil de kendisinin nefsinin üzerine binmesi lâzım. Organizeyi yapabilme kabiliyetine sahib olmak lâzım. Bir de bu işi yaparken onu da yapacağım bunu da yapacağım dersek; biz imamlar gibi camide imamım öbür tarafta ayakkabıcıyım… Yürümez bu iş. Her şeyi bırakacaksın bu işi yapacaksın. Herkes mürşid olamaz. Şartlara malik olmak lazım. Sen, kendi kendine şeyh olmaya çalışırken bütün nimetler kaybolur da, o musibetin cezasını binlerce defa çekersin de farkında olmazsın. Bugün ihvanın çok uyanık olması lâzım. Bir mürşidin lafına eğer karşı geliniyorsa o mürid değildir, o iddiacının birisidir. Mürşid böyle dediği yerde mürid şöyle derse, o mürid değil o kazan sahibi! Şöhret peşinde, para peşinde… Benim anladığım bu. Çünkü, Efendi Baba’dan geliyorum ben…

- Kökü biliyorsunuz!

- Evet… Altın yapanın yerine demirciyi koysan olur mu?

- Olmaz!

- Evet, olmaz! Bu buna benzer. Ama inşallah böyle olmayacak. Bu Allah’ın yaşattığı bir davadır. Tâ İmâm-ı Rabbani’den beri gele gele buraya geldi. Burada ya sönecek ya devam edecek ama Nakşî tarikatının sönmesi mümkün değildir; biz kitaplarda böyle okuduk. Ha, parazitler olacak. Bazı istekler olacak. Herkes ister ama lâyık mıyım değil miyim, bunu dikkate almak lâzım.

Efendi Baba, “Benim elimi öpmek isteyen Mahmud’un elini öpsün.” diyerek emanetin sahibini işaret etti. Yine Efendi Baba, “70 tane manda Mahmut’a 70 tanede bana taksalar, aksi istikamete çalıştırsalar yine de bizi birbirimizden ayıramazlar.” buyurmuşlardır.

Efendi Baba, 60 ihtilali olduğu zaman vefat etti. Fatih camisinin oraya gömülmeyi vasiyet etmişti. Ama ihtilal hükümeti izin vermedi.


Tavizsiz Yaşadı

- Efendi Hazretleri’nin sünnete bağlılığına bazıları “gemi batarken gemiyi boyamaya” benzetiyorlar. Efendi’nin sünnete bağlılığındaki hikmet nedir?

- Efendi bu işi yüklendiği zaman, O’ndan file vermeyeceği sözü alınmıştır... 1970 muhtırasında Efendiyi müdüriyete çağırdılar. Dedi bana ki, “Müdüriyetten çağırdılar, beraber gidelim.” Beraber, o zaman Sirkeci’de olan emniyet müdürlüğüne gittik. 1. şube müdürünün yanındayız. 1. şube müdürü Efendiye dedi ki, “Hocaefendi, şimdi bu sıkışık zamanda çarşaftan, sarıktan bahsetme. Bu işi Ankara’dan şikâyet eden ve takibini yapan CHP’li bakanlardan Sadi Koşaş.” Efendi de dedi ki, “İnşaallah sen de emekli olduktan sonra sakalını bırakacaksın!” Görüyor musun, taviz vermiyor. Eğer orada taviz verseydi her şey biterdi. Müslümanlar şimdi niye bu hale geldi? Taviz vere vere… Polis bizim raporlarımızı hazırladı, bir zarfa koydu. Dedi ki, sizi adliyeye mi göndereyim yoksa Selimiye kışlasına mı? Selimiye’ye gittik. Ben korkuyorum, O’nda korku diye bir şey yok. Sadece okuyor. Selimiye’ye geldik. O sırada bahçede olan generaller, Efendi Hazretleri’ni görünce asker selâmı vermeye başladılar.

- Efendi’ye mi?

- Efendi’ye! Efendi de aynı şekilde onlara asker selâmı verdi. Ben bu hali görünce sevindim. Örfi idare komutanına götürüldük. Kısa bir görüşmeden sonra serbest bırakıldık. Biz Selimiye’deyken Çarşamba’daki CHP’liler bayram yapıyormuş; bir daha geriye dönemezler diye…

- Efendi’nin eğitim usulünden de kısaca bahseder misiniz?

- Efendi Hazretleri, evlerde okutulmasını istiyor. Büyük kurs binaları yapılmasına karşı. Kurs yapanlara, “Büyük kurs yapmayın” der. Çünkü bir şey olduğunda binalar elde tutulamıyor…

- Son olarak, 9 Temmuz günü Hakk’a yürüyen Ubeydullah Durdu Hocaefendi’yi bizlere anlatır mısınız?

- Ubeydullah Hoca ile uzun süre beraberliğimiz oldu. 10 sene Balat’ta imamlık yaptı. Sonra Bursa’ya geçti. Sofiyindendir. Çok büyük hizmetleri olmuştur. Çok çalışkandı. Allah rahmet eylesin.

- Efendim, Üstadımız hakkında bilmediğimiz birçok hususu bizlere anlattığınız için Furkan kadrosu ve okuyucuları adına teşekkür ederiz, Allah razı olsun!

- Allah hepimizden razı olsun. Sakın yılmayın, bu yolda devam edin. Büyüklerin duasının üzerinizde olduğunu da unutmayın! Ona göre hareket edin.


Furkan Dergisi, Ağustos 2006

Mülakatın 1. bölümünü Ahmet Ustaosmanoğlu O Günleri Furkan'a Anlattı linkinden okuyabilirsiniz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt