Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Akşemseddin Hz. (1 Kullanıcı)

-YAKAZA-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ara 2011
Mesajlar
98
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
Akşemseddin Hz.


Asıl adı Mehmed Şemseddindir. Fatih devri mutasavvıf ve din alimlerinden olan Akşemseddin, 1389 yılında Şam’da doğdu. Küçük yaşta babası Şeyh Hamza ile birlikte Anadolu"ya geçerek Göynük"e yerleşti. Burada medrese tahsili gördü, müderris oldu. Özellikle hekimlik alanında derin bir bilgi sahibi idi. Çeşitli hastalıkları tedavi ediyor, özellikle ruh hastalıklarının tedavisinde başarı gösteriyordu. Bunun için kendisine Tabîb"ül-ervah yani ruhların doktoru deniyordu.

Daha sonra tasavvuf yoluna girerek Hacı Bayram-ı Velî"ye intisap etti. Hacı Bayram-ı Velî’nin ölümünden sonra, onun halifesi oldu.

Akşemseddin daha sonra Edirne"ye geçti. Edirne sarayında bulunan Osmanlı padişahı II. Murad, bu genç, âşk dolusu, her bilgide üstün, olgun sofîyi ziyaret eder ve oğlu şehzade Mehmed"in eğitim ve öğretimini üzerine almasını rica eder. Akşemseddin bu teklifi reddetmez. Yıllarca ona bilgi aşılar. Şehzade Fatih, padişah olunca da yanından ayrılmaz, Onun en yakın hocası ve danışmanı olarak görevini sürdürür.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul"u kuşattığı zaman bilgisine olduğu kadar şahsına da büyük değer verdiği ak sakallı âlim Akşemseddin de beraberinde bulunuyordu. Âyet-i kerimeleri ve hadîsleri tefsir ederek askere gayret ve cesaret vermeye çalışan Akşemseddin, bu arada İslâm dünyasının ulu kişisi Hazret-i Eyyûb el-Ensarî"nin İstanbul surları dibinde bulunduğu bilinen kabrini de bulmak istemişti.

Halid bin Zeyd Ebâ Eyyûb el-Ensarî, Hazreti Muhammed"i Mekke"den Medine"ye hicretinde evinde misafir eden, Hazret-i Peygamberin bütün gâzâlarında yanında bulunan ve onun sancaktarlığını yapan zât idi. Emevîlerin ilk halifesi Muaviye, oğlu Yezîd"in kumandasındaki bir orduyu İstanbul"u fethe gönderdiği zaman, çok yaşlı bulunan Halîd bin Zeyd"i de “uğurlu kişi” olarak bu sefere memur etmişti. İslâm âleminin bu ünlü kişisi İstanbul"un muhasarası sırasında vefat etmiş ve vasiyeti gereğince surların dibindeki bir noktada toprağa verilmişti.

İslâm tarihinin verdiği bilgi bundan ibaret kalıyordu. Akşemseddin, bu bilgininin ışığı altında Hazret-i Eyyûb"un kabrinin İstanbul surları dibindeki bir noktada olduğunu biliyordu.

Bundan sonrasını, XVII. yüzyılın büyük yazarı Evliya Çelebi, ünlü seyahatnâmesinde şöyle nakletmektedir:

“Fatih Sultan Mehmet İstanbul"u fethederken, yetmiş yedi kibar ehlullah Ebâ Eyyub"un kabrini tecessüse koyuldular. İçlerinden Akşemseddin:

“Beyim, Alemdâr-ı Resulullah Ebâ Eyyûbü"l-Ensârî bu mahalde medfundur, diyerek bir hıyâban-ı orman içre girdi. Bir seccade yaydırıp namaza durdu. İki rekâttan sonrâ selâm verip tekrar secdeye vardı ve rahat bir uykuya dalmış gibi öylece kaldı. Birçok kişiler, Efendi Hazretleri, Eyyûb"un kabrini bulamadığı için hicâbından uykuya vardı, diye târizler ettiler. Bir saat sonra Akşemseddin Hazretleri seccadeden başını kaldırıp, mübarek gözleri kan çanağını andırır hâlde Fatih Sultan Mehmet Han"a hitâben:

– Hünkârum, hikmet-i Hüdâ... Seccademizi tam Hazret"in kabri üzerine sermişler! diye konuştu.

Bunun üzerine seccadenin bulunduğu yer derhal kazıldıkta, üç zira (eski bir ölçü) derinlikte, dört köşe yeşil bir somaki taş ortaya çıktı ve üzerinde kûfi yazı ile, “Hâzâ Kabri Ebâ Eyyûb-ül Ensarî” dive yazılmış olduğu görüldü. Taş kaldırıldığında, Hazret-i Eyyûb"un ter ü tâze vücudu safran ile boyanmış kefeni içinde ortaya çıktı. Sağ elinde tunç bir mühür vardı. Taş tekrar yerine kapatıldı, üzeri örtüldü...

İşte; asırlardan beri, İstanbul"un başlıca ziyaret yeri olan Eyüp Sultanın kabri böylece bulunmuştu. Sonra bu kabre, şaheser bir türbe yapıldı.

İstanbul kuşatmasının ellinci gününden sonra büyük bir Haçlı ordusu ile donanmasının Bizans’a yardıma yetişmekte olduğu haberi askerin morali üzerinde olumsuz bir tesir yapmaya başlamıştı. İşte o zaman ortaya çıkan ak sakallı Akşemseddin, orduya hitâben tarihi konuşmasını yaparak mânevi gücü tekrar yerine getirmesini bilmişti:

“Ey asker... Biliniz ki, bu fetih, Cenâb-ı Hak katında size ve Sultan Mehmet Han"a takdir kılınmıştır. Kim ki bundan şüphe eder, imândan sapıtmış olur...”

Hazret-i Eyyûb"un kabrini keşfettikten sonra mânevi değeri asker nazarında pek büyümüş olan Akşemseddin"in bu sözlerine, herkes imânı ile inanmış ve üç gün sonra tarihin en büyük zaferine ulaşmasını bilmişti.

Fatih, İstanbul’un fethinden sonra, bir ara hocasından kendisini dervişliğe kabul ederek irşatlarda bulunmasını ister. Akşemseddin bu teklifi:

* Sen devlet işlerini gereği gibi yerine getirmeye ve saltanatı devam ettirmeye mecbursun ve bununla görevlisin. Sen benim halvetime girersen dünyanın düzeni bozulur. Senin sâlik olman değil, mâlik olman lâzımdır...diyerek şiddetle reddetmiştir.

Artık kendi görevinin de bittiğine inanmıştır. Padişahtan Göynük"e gidip, orada dersleriyle uğraşması için izin ister. Fatih hocasını bırakmak istemese de, sonunda çare olmadığını görür. Hocasını Göynük"e uğurlar. Göynük"te bir köşeye çekilerek öğrencileri ve kitaplarıyla baş başa kalan Akşemseddin, Fatih"e yazdığı mektuplarda, Ona, yeni ufuklar açar.

Ömrünün son altı yılını Göynük’te zikir, ibâdet ve fakir hastaları tedavi ile uğraşarak geçirdi. 1459 yılında Göynük"te vefat etti.

Akşemseddin"in, bugün İstanbul Feyzullah Efendi Kütüphanesinde bulunan Hayatın Maddesi ve Tıp adında, Türkçe, elyazması iki büyük cilt eseri vardır. Ayrıca Hall-i Müşkilât, ve Makâmât-ı Evliyâ gibi eserleri bilim dünyasınca tanınmaktadır.

Herhalde onun en büyük eseri, Fatih Sultan Mehmed gibi büyük bir devlet adamını yetiştirmiş olmasıdır
.



AKŞEMSEDDİN (K.S) HAZRETLERİNİN NASİHATLERİNDEN



• Ey oğul! Her işe besmele ile başla.
• Daima abdestli ve temiz ol.
• Namazlarında tembellik etme. Kaza ve kaderin Haktan olduğunu bil. Sana ulaşan nimete şükret, belaya sabret; sakın Allahü Teala’ya isyan eyleme.
• Kimseden incinerek sitem etme ve kimse de senden incinmesin. Kimsenin kalbini viran eyleme(yıkma).
• Kardeşine ulaşan nimete asla haset etme.
• Kimseyi kötüleme, yalan ve iftiradan sakın . Kardeşinin kusurlarını görme.
• Ananı ve babanı duadan ihmal etme. Senden büyük kimsenin önünde yürüme.
• Yalnız sefere çıkma.
• Çok uyumak hastalığa sebeptir.
• Geceler uyanık ol (namaz vezikirle meşgul ol), seher vakitlerinde Kuran-ı Kerim oku. Gece,gündüz Allahü Teala’ya dua ve ilticada bulun.
• Allahü Teala’ya daima hamd et, azabından kork. Hep Salih kimselerle otur.
• Dünya sultanlarının iltifatıyla sevinme . Dünyanın geçici sevinci seni oyalamasın.
• İhsan ve ikramın bol olsun, sadakayı ihmal etme.
• Sırlarını ifşa eyleme.
• Kendini başkalarına medh eyleme.
• Bu günden yarının tasasını çekme.
• Na-mahreme sakın bakma, gaflet verir.
• Sofradan düşeni yemek , zenginliğe sebeptir.
• Daima edepli ol; ikram ettiğine de mütevazi ol.
• Dişini tırnağınla kurcalama.
• Evinde örümcek ağı olmasın.
• Elbiseni üzerinde iken dikme.
• Allahü Tealaya isyandan sakın ki hafızan ve zekan artsın.
• Sahipsiz mala elini uzatma.
• Ölümü aklından hiç çıkarma.
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
30
Devamlı takvâ üzere hakla birlikte bulunurdu. Yüksek ahlâk sâhibi idi. Ondaki bu hâlleri görenler ve bilenler kendisine zamânın büyük velîsi Hacı Bayram hazretlerine gitmesini tavsiye ettiler. Bu tavsiyelere uyan ve tasavvuf yolunda yükselmek isteyen Akşemseddîn hazretleri müderrislik görevini bırakarak, Ankara'ya geldi. Rastladığı bir kimseye Hacı Bayram-ı Velî'yi nerede bulabileceğini sordu. O da karşı sokakta yanında iki talebesiyle gezen bir zâtı göstererek;

"İşte şu gördüğün, dükkan dükkan gezerek para toplayan kişi Hacı Bayram'dır." dedi.

Akşemseddîn hazretlerinin yüzü buruştu kalbi sıkıntıyla doldu. Demek meşhur velî Hacı Bayram dükkan dükkan para topluyor, buralara kadar kendimi boşuna yormuşum diyerek oradan uzaklaştı ve meşhur velî Şeyh Zeynüddîn-i Hâfî hazretlerine talebe olmak gâyesiyle Haleb'e doğru yola çıktı. Günlerce yol alan Akşemseddîn Haleb'e bir konak mesâfeye geldiğinde bir hana indi. Sabah, elleri yüzünde korku, şaşkınlık ve dehşet içerisinde uyandı. Hâlâ gördüğü rüyânın etkisi altındaydı. Sabah namazını edâ eden Akşemseddîn izi üzerine, Haleb yerine tekrar geri Ankara istikâmetine döndü. Oysa Haleb'e bir saat kalmıştı. Onu geri döndüren, Akşemseddîn hazretleri ile ilgili bir rüyâ idi ve hep bu düşün tesiri ile yürüyordu.

Rüyâsında boynuna takılan bir zincir Hacı Bayram'ın elindeydi. Akşemseddîn, Haleb'e gitmek istedikçe Hacı Bayram zinciri çekiyordu. Tam boğulmak üzere iken uyanmıştı. Rüyâ tâbiri gerektirmeyecek kadar açıktı. Akşemseddîn hızla Hacı Bayram'a gelirken; "Ne yaptım ben" diyerek kendi kendine söyleniyordu. Ankara'ya gelip, Hacı Bayram-ı Velî'nin dergâhına ulaşınca, onun talebeleriyle tarlada çalıştığını öğrendi. Hemen oraya koştu, fakat Hâcı Bayram hiç iltifat etmedi. Akşemseddîn, diğer talebeler gibi tarlada çalıştı. Yemek vakti gelince, Akşemseddîn'in yüzüne bakmadı. Hacı Bayram, hazırlanan yemeği talebelerine taksim etti, artığını da köpeklerin çanağına döktürdü. Akşemseddîn, bir onlara bir de kendine bakarak, nefsine; "Sen buna lâyıksın!" diyerek, köpeklerin önüne konan yemekten yemeye başladı. Hacı Bayram-ı Velî, onun bu tevâzusuna dayanamayarak; "Köse, kalbimize girdin, gel yanıma!" diyerek gönlünü alıp sofrasına oturttu. Sonra;

"Zincirle zorla gelen misâfiri böyle ağırlarlar." dedi.

hocanın bir duası ile mertebelerce yükselebiliyor insan
Rabbim bizlere salih kullarının duasını almayı nasip etsin

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt