Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Alıntılar Defteri. (1 Kullanıcı)

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Ey isteyen., ey Aşık..! Sana bu isteği vereni düşün; eseri yaratanı gör..!
Neden yaratana değil de, O'nun yarattığı eserlere gönül veriyorsun.?
0, hep sana bakıp durmakda..!Halbuki senin gözün sağda solda..!
0 sana, dilsiz dudaksız söz söylemede; sense,kulağını dünya masalına vermişsin...

HZ.MEVLANA
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına; ne mazeretin duası, ne ilacın şifası deva gelir... (Hz. Mevlana)
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Sen; gözyaşımın zevkini nereden bileceksin!!!

(Mevlana)
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
Gönlünde Allah sevgisi arttı mı, şüphe yok ki Allah seni seviyor.

(Hz. Mevlana)
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İsrail Hükümeti, İsrail vatandaşlarının Türkiye’yi terk etmelerini istemiş.
Bu cümlenin altındaki “hain saldırı”yı okuyabiliyor musunuz?
Endişe ediyor İsrail hükümeti…
Biz de onların yaptığının aynısını yaparmışız gibi.
Bak sen!
Ben sen miyim ey katil!
Ben senin yaptığını yapmaya tenezzül edecek adam mıyım?
Ben senin gibi eli silahsız adamlara silah çekmeye kalkacak denli gözü dönmüş müyüm?
Ben senin gibi topraklarımda misafir ettiğim insanları mı öldüreceğim?
Hükümetimi bilmem ama kendi adıma uyarıyorum:
Bırakın vatandaşlarınıza Türkiye’yi terk etme çağrısını da, siz asıl içinde yürüdüğünüz o “insan sûreti”nin arkasını boşaltın.
Yanıltıyorsunuz bizi.
Biz de sizi “insan” sanıyoruz arada bir.
Bak yine yanıldık…
Tühh…
Tuhh…
Senai Demirci
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[h=6]Ey Gönül ..
Dikkat et âhir zaman bu!
Nefsine uyup da sûrete aldanma!
İblisin bile mâşallah dediği kullar var.
Seveceksen sev vefâ nedir, takvâ nedir bileni!
İçinde Cennet saklayan virane kullar var..!
[Hz. Mevlâna k.s.]
[/h]
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
İnsanlarI sev ve kimseyi kendinden alçak görme.
Tevazu sahibi ol, zira en halis ziynet alçakgönüllülüktür.
Mütevazi olan kimse, en güzel ziyneti takInmıştır.
Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev.
Bazı insanlar, başkasındakini istemez.
Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah’ın huzuruna fesatla çıkılmaz”


SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
İnsanlarI sev ve kimseyi kendinden alçak görme.
Tevazu sahibi ol, zira en halis ziynet alçakgönüllülüktür.
Mütevazi olan kimse, en güzel ziyneti takInmıştır.
Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev.
Bazı insanlar, başkasındakini istemez.
Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah’ın huzuruna fesatla çıkılmaz”


SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN

Allah razı olsun kardeşim.. Ne güzel bir konudan bahsetmişsiniz.. Bu haftaki cumadaki vetfanın mevzuu diğer müslüman kardeşini alçak görmek, alçakgönüllük ve mütevazi gösterme üzerineydi.. O kadar kıymetli meziyetler ki.. Rabbim bizi Allah'ın huzuruna fesatla çıkamyanlardan eylesin inş..
 

**RaNa**

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Haz 2011
Mesajlar
3,597
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
31
ne kadar guzel bı konu açılmış :)
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
6415_121486107637_89361212637_2564811_4825223_n.jpg%3Fw%3D950

"Yârâb hemîşe lütfunu et rehnümâ bana
Gösterme ol tarîkı ki yetmez sana bana."


ALLAH'ım!
Her zaman lütfunun aydınlığını bana yol gösterici et!
Ucu sana ulaşmayan yolu bana gösterme.--

Fuzûlî
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com


İslam’ın yükselişinde bayrağı gençler taşıdı
ESMA SAYIN EKERİM
Hz. Peygamber (sas), gençleri sorumluluk gerektiren en yüksek görevlere hazırlamış, hiçbir zaman önlerine engel koymamış, bilakis yerleşik anlayışları değiştirerek çok önemli seferlerde sancağı onlara vermiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sas), İslam toplumunun şekillenmesinde gençlere büyük görevler vermiştir. Efendimiz (sas), gençlerin kendine güvenli, sağlam bir kişilik geliştirmelerine imkan sağlanmasının önemini çok iyi biliyordu. Resûlullah’ın aşıladığı önemli ilkeler sayesinde gençlik öyle bir seviyeye gelmiştir ki; en zor savaşlara katılmışlar ve düşmanla en ön safta çarpışmışlardır. Gençler, çoğu yaşlı sahabilerden oluşan orduya komutanlık yapmışlardır. Çoğu zamanlarda sancağı Hz. Peygamber’in bizzat kendisi gençlere vermiştir. Tebük Savaşı’nda Beni Neccar Kabilesi’nin sancağını henüz 20 yaşlarında olan Zeyd bin Sabit’e vermiştir. Bedir Savaşı’nda 21-22 yaşlarında olan Hz. Ali’yi sancaktar yapmıştır. Hayber’in fethi esnasında da aynı şekilde Hz. Ali en önemli görevi yerine getirmiştir. Resûlullah, Beni Kudaa üzerine göndermek üzere hazırladığı birliğin sancağını, Usame bin Zeyd’e vermiştir. Bu birlik aralarında Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde gibi muhacirler ve Ensar’dan önde gelen sahabilerin de yer aldığı mücahitlerden oluşuyordu. Sahabilerden bazıları Usame’nin kumandan tayin edilmesini hoş karşılamayınca, Hz. Peygamber onları uyararak, Usame’yi övmüş ve desteklemişti. Rivayete göre, Usame’nin yaşı henüz 18 idi. Diğer yandan Allah Resûlü zeka ve kabiliyetine güvendiği gençlerin ilimde uzmanlaşmaları için ne gerekiyorsa yapmış, özellikle Ashab-ı Suffa’yı özel olarak eğitmiştir. Hz. Peygamber vahiy katiplerini de genel olarak gençler arasından seçmiştir ve İslam’a davet mektuplarını da gençlere yazdırmıştır. Bazı gençleri de Süryanice ve İbranice gibi, o gün için ihtiyaç duyulan yabancı dilleri öğrenmeye teşvik etmiştir. Bu konuda kendisiyle Yahudiler arasında elçilik yapmak üzere Zeyd bin Sabit’i görevlendirmiştir. Efendimiz (sas), Muaz bin Cebel hakkında; “Ümmetimin içinde helal ve haramı en iyi bilen Muaz’dır” buyurmuştur. Sonuçta ilimde en yüksek dereceye ulaşmış olanların gençler olması, Allah Resûlü’nün bu olumlu yaklaşımından çokça pay alındığını ortaya koymaktadır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
"Pek aziz ve muhterem efendim;
makifimarsi.jpg

İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç [heyecanlanma] vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim."
5 Şubat 1337 [1921],
Umur-u Maarif Vekili
Hamdullah Suphi
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
ayrilik.jpg

Gerilmiş yayından ayrılan ok hedefine kavuşur. Dolunaydan kopan hilal parçaları tekrar bir araya gelir. Denizlerde yakomozca parlamak için ayı doldurur. İnsan sudan, yemektan ayrı kalır, oruç tutar ki iftardaki ‘buyurun!’ hitabıyla şükürle buluşsun ve hissettiği yokluklarla varlığın ve var edilenlerin zirvesine kavuşsun.Üzülürüz ki yüzümüz tebessümle buluşsun. Uyuruz, ruhumuz rüyaya uzansın. Bütün ayrılıklardan ve yokluklardan gelen ahu eninler sonsuzluğa olan Kalbimizle tuttuğumuz geçicileri kalıcı zennederiz de ondan. Arayış dehlizlerinde bulduğunu zanneden insan, bulamadığını anladığı andan itibaren ayrılmıştır. Acısı, sızısı dağın tepesinden yamaçlara inmeye başlamıştır bile. “Kalpler yalnızca ALLAH’ı hatırlamakla tatmin olur” meali bize neler söyler?Ayrılırken söylenen “ALLAH’a emanet ol” hitabı sonsuz sevdiğimiz insanları yok olmanın karanlığından kurtarabilecek yalnız O’dur idraki değil midir?İnsanın dilinden çıkan güzel söz dinleyenlerin kalpleriyle buluşur. Akıl ilimle, ruh mana ile, kalp hu ile buluşur. Kainat MUHAMMEDi(S.A.V.) manasına kavuşur. Taş kabe olur, toprak insan. Ve nihayetinde dünya, gökyüzü, kainat ve içindekiler ayrılığa dürülür. Ahirete yani hakiki ve dönüşsüz, ayrılıksız kavuşmaya açılmak üzere…

ALINTI...
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
meleklermekani10-8874.jpg

[h=2]İnsanlarda Güzel Olan Yüzdür ,[/h] [h=2]Yüzde Güzel Olan Gözdür,[/h] [h=2]Ama İnsanı İnsan Yapan Aslında[/h] [h=2] Ağızdan Çıkan Sözdür .[/h] [h=2]-Mevlana-[/h]
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken
virgul.gif
Ahiret hesabımızın vay haline
nokta.gif
!

- Necip Fazil Kisakürek-
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
lalecile_esmalale.jpg

Leyl-i Aşk / İşte Böyle Yâr Bilesin

Niye bana uzaksın sevdiceğim? Gözlerinin büyüsünü özlemedim mi sanıyorsun? Sözlerinin sıcağı kalbimde bin efsûn. Sen yokken kuyulara düşüyor düşlerim. Sen olmayınca, sevda yetim; aşk öksüz, şefkat kimsesiz. Sensiz, hesapların hepsi yarım kalıyor. Sensiz, defterlerin hepsi açık duruyor. Hata etmişim, şimdiye dek varlığını hesaplamışım hep; çok geç anlıyorum. Yokluğun ne hesaba gelmez işmiş; kıvranıyorum, yanıyorum, ağlıyorum.


Beni unutmadın değil mi? Unutmak ne garip şey ki, unutanlara unuttuğunu da unutturuyor. Dipsiz bir kuyuya düşüyor gibisin; içindeki unutuş bin kuyuyu kuyuya atıyor. Seni unutmak bana haram olsun. Unutulmak ne acı şey ki; unutulanın unutulduğu kimsenin hatırına gelmiyor. Sonsuz bir karanlıkta yitiyor gibisin; unutuluşun nice karanlığı karanlığa itiyor. Senin unutman bana uzak olsun.
Alev üşür mü bi’tanem? Taş katılığına yanar mı? Dağ yalnızlığına ağlar mı? Ayrılığın araya girmekten bıktığı olur mu? Yalnızlığın da canı sıkılmaz mı? Göz yaşının da göz yaşı döktüğü olmaz mı? Derdin de başı derde girmez mi? Acıyı da vurmazlar mı? İhanete de ihanet eden hainler çıkmaz mı? Yokuşların da yorulduğu olmaz mı? Sensizlik bir gün de senin yoluna çıkmaz mı?

Benden sana yol çıkar mı ey sevdiceğim? Ben beni bende toplasam, sen çıkar mı ey sevdiğim? Ben beni benden çıkarsam, elde sen kalır mı ey sevdiğim? Olmadı; ben beni bana bölsem, yine sen mi çıkar sevdiğim? Ben beni benle çarpsam, sen olur mu? Görüyorsun ya, benden yana hep küsûrat ve küsûrat… Hesaplar tutmuyor; dört işlemin dördü de beni sana getirmiyor. Denklemlerin beri yanındayım hep; sana denk gelmiyor yanımdaki hiçbir şey. Eşitlik hep senden yana bozuluyor. Ben bana kalıyorum; sıfırlanıyorum. Yok oluyorum; hesaplar bensiz tamam oluyor.

Yoksa, küs müsün bana ey sevdiceğim? Ya yolumu gözlemiyorsan? Yollar ne der bana sonra; ben ne derim yollara? Ya beni özlemiyorsan? Sesler küser kulağıma; heceler darılır dudağıma. Ya yüz çevirmişsen benden? Ne ederim sonra? Kalbim kaçar kalbimden; ellerim elimden çıkar. Ya gözlerim gözlerine hiç değmeyecekse? Işık kör kalır sonra; bakışım boşluğa düşer.


Orada mısın ey sevdiğim? Seni sevmeler cumhuriyetindeyim. Seni sevenlerin toprağında ayaklarım. Senin baktığın dağa çakılı gözlerim. Kalbim senin sevdiğin, senin sevdirdiğin gökleri emiyor. Sana geliyorum. Aynalar yolumu kesiyor. Yoğu var sanıyorum. Aldanıyorum. Yollar dolanıyor; beni yine bana getiriyor. Yoldayım sanıyorum. Hüsrana uğruyorum. Yokuşlarda susuyorum.. Seraba kanıyorum. Yanıyorum.

Aynalar da bıkmaz mı aldatmaktan bir gün ey sevdiceğim? Sen yoksun diye kapatmazlar mı gözlerini? Yollar da bir akşam üstü omzundan atmak istemez mi sensizliğin yükünü? Sana varmadıklarını anlar anlamaz yoldan çıkmazlar mı? Yokuşlar yorulmadı mı hâlâ beni yormaktan? Bir sabah isyan edip baş aşağı dönmezler mi? Serap çok mu memnundur susuzları aldatmaktan? O da su içmek istemez mi bir öğle vakti sevgilinin dudağından? Alevler üşümez mi, sevdiceğim, sen yokken? Karanlık seni görmeyi özleyip de açmaz mı gözlerinin bandını bir gece yarısı? Işık bakışına değmeye can atmaz mı?


Niye uzağım sana sevdiceğim? Neredesin? Sen ki içimde sızımsın; sanki senin gözünden dökülür göz yaşlarım. Sen ki, kalbimde ıssızlığımsın; hep senin yanında bekler sevdiklerim. Sen ki, yolların sonunda bulduğumsun; önce de sonra da sana uğrar hasretim. Sen ki, dağda gördüğümsün; aslında senin yüzünde kavuşur Ferhat ile Şirin. Sen ki, köşe başında beklediğimsin; öyle ki hep senin göğsünde durulur kalbim. Sen ki, kapı ardında yolunu gözlediğimsin; sadece senin yanında teselli bulur öksüzlüğüm ve yetimliğim. Sen ki, yanımda bildiğimsin; ipini bıraktım ceylanların. Sen ki, içimde sakladığımsın; uzak olsun başkaca yakınlıklarım.



Sen sevdiceğimsin.
Yitiğimsin.
Eksiğimsin.
Susadığımsın.
Suskunluğumsun.
Sözüm sendendir.
Sözüm sanadır.
Sözüm sendedir.
Sözüm sensin.
Ben sustum, sen söyle iyiliğimi…


S.DEMİRCİ
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ne hayâllere dalmışız bak!
Yaşamak hayâlmiş…
Ağlamak, sevmek…
Çocukluk, bulutları özlemekmiş; kuşlarla uçmakmış başka dünyalara…
Çocukluk, gülümseyip geçmekmiş hayata…
Portakal çiçekleriymiş güzel günlerimiz.
Her bahar yeniden açan papatyalar…
Yağmurlu günleri hatırla…
Nasıl da sığınıp kalmışız kalbimize, gecelerin şimşek çakan saatlerinde.
Annesiz, babasız öyle yalnız yürüyüp gittiğin sokakları hatırla…
Hüzünle dolaştığın şehirleri, bayramların hiç eksilmeyen sevincini...
Okunan ezanlar, göklerde çınlayan sesler,
gençlik günlerinin buğusu, sabahların dingin serinliği…
Hatırla! Ne de çabuk hayâl olup geçmiş günlerin güzelliği…
Ya uykuların! Sonsuza açılan efsunlu pencereler…
Hani nerede, ruhunu kabından taşıran sevinçler?
Rüzgâr değil miydi, uzak denizlerde seyreden umut yüklü gemilerini kanatlandıran?
Ne oldu söyle! Sözün sultanı, yerlerin efendisi, denizlerin ejderi…
Ağzında bıçak, üzerinde sükût elbisesi.
Yerinden ok gibi fırlayan günler, hayat zırhını delip geçmiş mi?
Kalbin…
Acıyan gözlerin…
Masal mı olmuş şimdi, ay ışığını usulca kavrayan küçücük ellerin?

Ve sen yine denendiğinde;
Ve yine kalbin daraldığında;
Ve yine bütün kapılar kapandığında ;
Ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde;
Uzun uzun düşün ...
Ve hatırla Yaradanını !...
"ALLAH c.c kuluna kafi değil mi?"
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Leyl-i Aşk / İşte Böyle Yâr Bilesin

Niye bana uzaksın sevdiceğim? Gözlerinin büyüsünü özlemedim mi sanıyorsun? Sözlerinin sıcağı kalbimde bin efsûn. Sen yokken kuyulara düşüyor düşlerim. Sen olmayınca, sevda yetim; aşk öksüz, şefkat kimsesiz. Sensiz, hesapların hepsi yarım kalıyor. Sensiz, defterlerin hepsi açık duruyor. Hata etmişim, şimdiye dek varlığını hesaplamışım hep; çok geç anlıyorum. Yokluğun ne hesaba gelmez işmiş; kıvranıyorum, yanıyorum, ağlıyorum.


Beni unutmadın değil mi? Unutmak ne garip şey ki, unutanlara unuttuğunu da unutturuyor. Dipsiz bir kuyuya düşüyor gibisin; içindeki unutuş bin kuyuyu kuyuya atıyor. Seni unutmak bana haram olsun. Unutulmak ne acı şey ki; unutulanın unutulduğu kimsenin hatırına gelmiyor. Sonsuz bir karanlıkta yitiyor gibisin; unutuluşun nice karanlığı karanlığa itiyor. Senin unutman bana uzak olsun.
Alev üşür mü bi’tanem? Taş katılığına yanar mı? Dağ yalnızlığına ağlar mı? Ayrılığın araya girmekten bıktığı olur mu? Yalnızlığın da canı sıkılmaz mı? Göz yaşının da göz yaşı döktüğü olmaz mı? Derdin de başı derde girmez mi? Acıyı da vurmazlar mı? İhanete de ihanet eden hainler çıkmaz mı? Yokuşların da yorulduğu olmaz mı? Sensizlik bir gün de senin yoluna çıkmaz mı?

Benden sana yol çıkar mı ey sevdiceğim? Ben beni bende toplasam, sen çıkar mı ey sevdiğim? Ben beni benden çıkarsam, elde sen kalır mı ey sevdiğim? Olmadı; ben beni bana bölsem, yine sen mi çıkar sevdiğim? Ben beni benle çarpsam, sen olur mu? Görüyorsun ya, benden yana hep küsûrat ve küsûrat… Hesaplar tutmuyor; dört işlemin dördü de beni sana getirmiyor. Denklemlerin beri yanındayım hep; sana denk gelmiyor yanımdaki hiçbir şey. Eşitlik hep senden yana bozuluyor. Ben bana kalıyorum; sıfırlanıyorum. Yok oluyorum; hesaplar bensiz tamam oluyor.

Yoksa, küs müsün bana ey sevdiceğim? Ya yolumu gözlemiyorsan? Yollar ne der bana sonra; ben ne derim yollara? Ya beni özlemiyorsan? Sesler küser kulağıma; heceler darılır dudağıma. Ya yüz çevirmişsen benden? Ne ederim sonra? Kalbim kaçar kalbimden; ellerim elimden çıkar. Ya gözlerim gözlerine hiç değmeyecekse? Işık kör kalır sonra; bakışım boşluğa düşer.


Orada mısın ey sevdiğim? Seni sevmeler cumhuriyetindeyim. Seni sevenlerin toprağında ayaklarım. Senin baktığın dağa çakılı gözlerim. Kalbim senin sevdiğin, senin sevdirdiğin gökleri emiyor. Sana geliyorum. Aynalar yolumu kesiyor. Yoğu var sanıyorum. Aldanıyorum. Yollar dolanıyor; beni yine bana getiriyor. Yoldayım sanıyorum. Hüsrana uğruyorum. Yokuşlarda susuyorum.. Seraba kanıyorum. Yanıyorum.

Aynalar da bıkmaz mı aldatmaktan bir gün ey sevdiceğim? Sen yoksun diye kapatmazlar mı gözlerini? Yollar da bir akşam üstü omzundan atmak istemez mi sensizliğin yükünü? Sana varmadıklarını anlar anlamaz yoldan çıkmazlar mı? Yokuşlar yorulmadı mı hâlâ beni yormaktan? Bir sabah isyan edip baş aşağı dönmezler mi? Serap çok mu memnundur susuzları aldatmaktan? O da su içmek istemez mi bir öğle vakti sevgilinin dudağından? Alevler üşümez mi, sevdiceğim, sen yokken? Karanlık seni görmeyi özleyip de açmaz mı gözlerinin bandını bir gece yarısı? Işık bakışına değmeye can atmaz mı?


Niye uzağım sana sevdiceğim? Neredesin? Sen ki içimde sızımsın; sanki senin gözünden dökülür göz yaşlarım. Sen ki, kalbimde ıssızlığımsın; hep senin yanında bekler sevdiklerim. Sen ki, yolların sonunda bulduğumsun; önce de sonra da sana uğrar hasretim. Sen ki, dağda gördüğümsün; aslında senin yüzünde kavuşur Ferhat ile Şirin. Sen ki, köşe başında beklediğimsin; öyle ki hep senin göğsünde durulur kalbim. Sen ki, kapı ardında yolunu gözlediğimsin; sadece senin yanında teselli bulur öksüzlüğüm ve yetimliğim. Sen ki, yanımda bildiğimsin; ipini bıraktım ceylanların. Sen ki, içimde sakladığımsın; uzak olsun başkaca yakınlıklarım.



Sen sevdiceğimsin.
Yitiğimsin.
Eksiğimsin.
Susadığımsın.
Suskunluğumsun.
Sözüm sendendir.
Sözüm sanadır.
Sözüm sendedir.
Sözüm sensin.
Ben sustum, sen söyle iyiliğimi…


S.DEMİRCİ

Ah be abim.. Bu nasıl bir yazıdır böyle ya insanın içini yakan.. Yine de Allah razı olsun, gönlüne sağlık be abim..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,548
Tepki puanı
898
Puanları
113
Yaş
65
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Silkelensin ruhlar!


Allahim.gif
’ım, hikmet elinin çizdiği mükemmellikleri fark etmemek ne büyük eksiklik!..
Şu âlem sarayında yaratılmış basit gibi görünen en küçük bir varlıkta bile sayısız hikmetler gizliyken, oruç gibi muazzam bir ibadette nasıl olmasın o fayda ve hikmetler, düşünmeden edemiyor insan.
İnsanlar, hayatını geçindirme ve devam ettirme noktasında farklı farklı geçim kaynaklarına sahip.
Kimi, şu dünya nimetlerinden dilediği kadar faydalanırken, kimisi belki de tadımlık elde ediyor nimetleri ve lezzetleri. Cenâb-ı Hak, o ihtiyaca binaen, o iki kutup arasındaki dengeyi ve eşitliği sağlamak için, bollukta olanları darda kalanların yardımına dâvet ediyor. Onları anlamaya. Onların yaşadıklarını yaşamaya. Darda kalmaya belki…
Kendini Rububiyet mak----- getiren nefis ki, aç kalmadan iman etmemişti Rabbine.
Nefisperest çok insanları tıpkı onun gibi, kendine getiriyor oruç. Titretiyor, silkeliyor.
Bolluktayken, ellerindeki nimetlerin kıymetini anlamasını sağlıyor. Ve tabiî ki, acziyetinin farkına vardırıyor. “Sen değilsin o rızkı elde eden. Gururlanmayasın. Bir gönderen var. Onu bil. Onu tanı.” İnsanî duyguları su üstüne çıkarıyor oruç ve şefkat devreye giriyor bu noktada. Dünyadaki pek çok aç insanın halini anlamaya sevk ediyor.
Ve şükür…
“İnsaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikinin bir esasıdır” diyor Bediüzzaman ve ekliyor: “Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette fakiri bulabilir. Ona karşı şefkate mükelleftir.”
Eğer nefse açlık çektirmek mecburiyeti olmasaydı, ne şefkate bürünecekti kalbimiz, ne de insaniyetimiz tam mânâsıyla uyanacaktı. Uyansa da yarı uyanık dolaşacaktı belki dayanışma meydanlarında, çünkü gerçek zorluk nedir, anlayamayacaktı.

Tuba Nur Arıcan
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt