Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Filistin’de bir gül açtı kan kırmızısı… (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,556
Tepki puanı
906
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Filistin’de bir gül açtı kan kırmızısı…

Beyaz yüreğimde bir yara… kapanmıyor… dağlanıyor!!!
“Günlerden birgün. Bir öncekine benziyor, bir sonrakine benzeyecek.
Güneş aynı yerden doğuyor, aynı çizgiye ulaşacak batarken.
Peki ya ben!
Ben ne olacağım?
Yüreğimde bu yarayı ne kadar daha taşıyacağım?
Bilmiyorum…”
Seni seviyorum çocuk!
Kırmızıya boyanmış coğrafyanı…
yorulmadan düşlüyorum seni.
Hatıralarını taze tutayım diye bir an bile ara vermiyorum düşlerime.
Yaşıtların oyuncaklarla oynarken senin eline tutuşturulan sapanı düşünüyorum.
Derdin kadar gererek, içine küçük sandığım o kocaman yüreğini taş niyetine koyarak, “İsabet Ya Rabbi…” diyerek salıverişini yüreğini.
Düştüğü yerden ebabil duaları duyuyorum.
İşte seni bu yüzden çok seviyorum…
“Önümde bir uzun yol.
Sonu görünmüyor, kimse hayır söylemiyor!
Olsun, önemi yok.
Yolcuya kızıp yolu terk etmek yok! Yürünecek!
Bu hisle işte bir adım daha.
Ha gayret, belki de menzil o kadar uzak değildir.
Ha gayret yüreğim.
Ardına bakma, ardından bıraktıklarımız artık bize ait değil.
Neyle karşılaşırız diye hiç sorma! Bilmiyorum…”
Seni seviyorum çocuk!
Heybetin çok zaman beni korkutuyor ama olsun.
Eğer ben korkuyorsam şahin gözlerin kime düşmanca bakıyorsa onlar da korkuyordur.
Bu düşünce beni mutlu ediyor.
Arkadaşlarınla verdiğin sözü duydum.
“Kimden gelirse gelsin zulme, her kim olursa zalime karşı” yılmadan mücadele edecekmişsiniz.
Ey çocuk!
Hiç demez misin ben neden yaşıtlarım gibi değilim?
Bu coğrafya da doğmak senin tercihin değil, biliyorum.
Biz de olabilirdik senin yerinde.
Gündüzleri sapan geren ellerimiz geceleri duaya açılabilirdi.
Her gün arkadaşlarımızdan biri eksik toplanabilirdik.
O çocuk dillerimiz yokluklarında anne-baba demeyi unutabilirdi.
Ama kader!
Kan senin coğrafyana düştü ama inan kızıllığı yüzümüze vurdu çocuk.
Kızmazsın hiç bize, biliyorum.
İşte seni en çok da bundan seviyorum!!!
“Boylu boyunca uzanıyor yol. Bir yanımdan arabalar akıyor, diğer yanımdan insanlar.
Bu ikisinin arasında sıkışmış kalmışım sanki. Hareket etmiyorum.
Kimse beni fark etmiyor.
Sanki dünya benim etrafımda dönüp bana neler olduğunu göstermeye çalışıyor.
Gerçekten neler oluyor. Bilmiyorum…”
Seni seviyorum çocuk! Dediler ki geçenlerde yaralanmışsın.
Kıpkızıl kan yüzünde ama hiç ağlamamışsın.
Bu nasıl olabilir. Sen daha çocuk değil misin?
Oyun oynarken düşüp dizini kanatman ve onun için ağlaman gerekmez mi?
Nedir seni bunca ayrı kılan.
Aklımdan olacağım çocuk, söyle bana sende nasıl bir yürek var böyle.
Bu düşmana çevirdiğin şahin bakışlar babandan mı miras sana?
Arkadaşlarına karşı bu şefkatin, elinden tutup kaldırmaların, ekmeğini paylaşmaların, “ağlama ALLAH bizimle” deyişlerin, bu şefkatin annenin emanetimi sana.
Yüreğinde benim içinde yer var mı çocuk Mahpus et beni, müebbet oku hesabıma.
Bana da yer ayır bağrında çocuk!
Senin yanında öyle ufaldım ki…
“Bana ne anlatmaya çalışıyor dünya.
Bu kadar kalabalığın içinde kaybolduğumu mu?
Dünden ibret almayan, yarını umursamayan bu kadar çok insan nasıl olur…
adımlarını bilinmeze atan!
Bilmiyorum…”
Seni anlıyorum çocuk!
Gitmelisin…
uzun zamandır sevdiklerinle ve seni sevenlerle buluşmayı bekliyorsun.
Sana kal diyemem.
Buna hakkım yok.
Biliyorum gitmelisin.
Keşke biraz daha kalsaydın yanımda.
Hayat seninle tutundum ben çocuk!
Mücadeleyi sen öğrettin bana.
Nasıl durulacağını hayatın karşısında ve nasıl vurulacağını zalimin yüzüne!
Bana nefes almayı öğrettin çocuk! Neyse…
şimdi git, bekletme seni bekleyenleri.
Önce dur, temizleyeyim yüzündeki kanları.
Merak etme kurşuna dokunmayacağım.
O senin madalyan, biliyorum…
“Bunca insan!!! Kendinden başka kimse onları ilgilendirmiyor.
Nasıl da yürüyorlar fütursuzca.
Nasıl da yaşıyorlar hiç bir şey olmamış gibi.
Nasıl da gülebiliyorlar!
Artık biliyorum.
Biz, onca kalabalık bir çocuğun yüreğinde boğulduk.
Aslında nefes almıyoruz, sadece bunu farketmiyoruz.
Yazık!!!”
Nerdesin be çocuk!
Seni şimdiden çok özledim!!!
Bir dahaki güne dek;
Her zerrede hükmünü icra eden ilim ve kudret sahibi Yüce Zat’a…
Alemleri yaradan, alemlere sığmayıp insanın kalbine sığana…
Kalbinizin sahibine emanet olun!!!
EyvALLAH!!!
Beyazıt İslamoğlu
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,556
Tepki puanı
906
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Gazze Bize Dua Et…

Gazze’de bir ananın gözyaşıyım, Yiğit oğlunun toprağına dökülen
Dudağında bir çift sözüm,Boğazına düğümlenenlerden kurtulan
Haykırışım!
Davetim!
İntizarım!
Ama asla!
Ezilmişlik değilim dudaklarında, Bir sözüm semaya doğru yükselen
Ama asla!
Korku değilim yüreğinde.
Bir kahramanlık sesiyim gözyaşları ile
Gazze
Bir kuş konar yüreğine her sabah
Bir kuş uçar avuçlarından her sabah
Bir kuş ki semaya doğru bedeninden
Cennet kanatları var omuzlarında
Bir kuş uçar anne bir cennet kuşu
Her sabah ve her akşam, koynundan

Ey Gazze
Senin çığlığına susan bedenlere
Armağan olsun
Her minnacık bedenlerin ruhu

Ey Gazze
O yüzden
Kırılmasın dudaklarında kelimeler

Ey Gazze
İşte o zaman belki
Çığlıkların dize getirir yürekleri

Ey Gazze
Topraklarına ekilen özgürlük tohumları
Kalbimin mevsimlerinde boy versin

Ey insanlık
Aç bırakılmış yavruların ağlama seslerinden
Kaçamayan Gazze

Aç bırakılmış yavruların feryadından
Kaçamayan Gazze

Aç bırakılmış yavruların çaresiz babalarının yutkunmalarından
Kaçamayan Gazze

Aç bırakılmış yavruların analarının hıçkırıklarından
Kaçamayan Gazze

Ve onlara kucak açan Gazze

Size ağlar
Bütün insanlığa sessiz sessiz ağlar
Ağlamaz koynuna düşen yiğide
Ağlamaz içinde yiten hayatlara
Ağlamaz yâri şehit düşen genç kızlarına

Size ağlar
Sizin kayıp ettiklerinize ağlar
Dirilin der her sabah koynuna ektiği canlarla
Dirilin ey insanlık Gazze’nin sessiz dili ile

Ayağa kalk, Ey Kudüs
Ayağa kalk, Ey Medine
Ayağa kalk, Ey Mekke

Kimsesiz(miş) Gazze ye…

Uzeyir Yiğit
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,556
Tepki puanı
906
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Gazze İçimizde…

Yoksa savaşların bitmesini kendimiz için mi istiyoruz?!

Kaç zamandır kaliteli yaşam denilince; iki ayağının üstünde dikilip çevreyi izleyen tavşanlar gibi pür dikkat kesiliyorum. Az yağlı yemekler ve şekeri azaltılmış içecekleri dolabıma doldurunca içimdeki ekşimenin geçeceğini söylüyor herkes, ben de inanıyorum. Dünya küreselleştikçe, binalar uzaya doğru yol alıyor; böylece yalnızlıklarımız enine küçülürken, boyuna büyümeye devam ediyor biliyorum ama yine de “yüksek binalardaki küçük daireler” cazip bir boş vermişlik sunuyor. Hem zaten kişi başına düşen milli daire miktarı da yükseliyor. Nerdeyse Amerika yapımı sitkomlardaki gibi mutlu mesut görünüyor her şey. Her şey iyi gibi yani…

Öyleyse biri ağıtlar yakan bu kadını sustursun. Tüm NLP programlarımı alaşağı eden, “ben” çipini merkezden çıkarıp “diğergamlık” dürtülerini ve sorumluluk kablolarını aktif hale getiren bu ağıtları yasaklasın biri.

Stresten uzak durun diyor kadın programlarının rütbeli (!) konukları… ve yoga yapın, meditasyon yapın, işaret parmağınızı baş parmağınıza dokundurup “om” deyin. Yaptım. İçimde bir külçe gibi ağırlaşan ve kımıldamayan sorumluluklarımın bir kelebek olup burnumdan “om” diye gökyüzüne yol almasını bekliyorum. Hayat ne güzel; kuşlar, böcekler, çiçekler, kalın cüzdanlar, esprili arkadaşlar, bedava kontör ve sms ler… Hem karaciğerim iflas etmemiş, damarlarımdaki kan otobanda ibresi çıldırmış bir mersedes gibi yol almakta… Her şey iyi gibi yani…

Öyleyse biri ağlayan şu yetimi sustursun. Düzmece mutluluklarıma sıkı bir kroşe gibi inen, patiskadan perdeler diktiğim köşklerime elindeki balyozla girişen, süper-mega-ciga-inter benliğimi şebek yerine koyup fındık-fıstık kabuğu atan, çoktan yenildiğim düşmanımla seviyeli beraberliğim devam ederken içimde tekme tokat atma reflekslerini yeniden tetikleyen; bu mazlumu yasaklasın biri.

Huzursuz bir nesil diyenler var. Huzurlu gibiyim oysa. Duyduğum huzurun en kâmil olanı; “boş duran bir daireyi bir senelik peşinatla uygun fiyata bağlamak” cinsinden. Yani huzurluyum… Gazetelerin kariyer eklerini okurken, bir avuç sümüklü oğlanın şiir yarışına şahit olurken, bonuslarım chiplerim kabarırken, üstün olduğum polemiklerin kronolojik sıralamasını yaparken huzurlu gibiyim. Annem bana yıllar önce “arkadaşın camdan atlasa sende mi atlayacaksın” demişti. Ben de sözünü dinleyip yıllardır atlamadım hiçbir müslümanın arkasından; ne yoldaş olmak için ne kurtarmak için. Ama huzurluyum içimde tüm huzursuzlukları örtecek kocaman bir “ben” var. Bu ben hepimizin içinde dolanıyor ve hepimize yeter; karanlık sığınaklarda büyüyen soluk benizli çocuklara da, iki büklüm hamallara da… Yani her şey iyi gibi…

Öyleyse biri ölürken şehadet getiren şu adamı sustursun.. Yönümü geniş bulvarlardan ara sokaklara çeviren, pancar motoru gibi kendi gürültümle yaşarken cılız bir melodiyle ruhuma nokta atışları yapan, şıkır şıkır zincir sesleriyle dolu gülüşmelerin ortasına özgürlük mayınları sıralayan, çikolata ve muz ile tetiklediğim mutluluk hormonuma hüzün formatları atan bu ağlamaları yasaklasın biri.

Bu yazıyı devam ettirebilirim. İçsel bir savaştan sıçrayan kelimeleri ortaya dökmeye devam edebilirim. Cılız seslerimin üstüne yağan güçlü bir şehrin; kurak bitki örtüme nasıl sedir ve limon ağaçları ektiğini anlatabilirim.

Biz konuştukça Tanrım her şeyi kirletiyoruz; sözlerimiz içimizde durunca kalbe ziftten bir cila atıyor, dudağımızdan çıkınca gökyüzüne asit ve karbon monoksit oluyor. Kudüs demek bir işe yaramıyor; 1969′un Kudüs’ü gibi yanmadıkça… Bosna; demek bir işe yaramıyor; 95 Temmuzun da parça parça olmadıkça. Beyrut demek bir işe yaramıyor; Feyruz gibi ağıtlar yakmadıkça…

İçimizde bir Gazze var kaybedildikçe kazanılan, kazanıldıkça kaybedilen. İçimiz de bir Gazze var; paylaşıldıkça yıpranan, yıprandıkça paylaşılan, kendimizi ara sokaklarında kaybettiğimiz, deniz kenarlarında bulduğumuz… İçimizde bir Gazze var elimizden tutup giden, elinden tutunca kalan; ne mutlu ne de mutsuz sadece savaşan!

Ayşegül Genç
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt