Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hanim Sahabiler (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
MÜ'MİNLERİN İLK ANNESİ HADÎCE BİNT HUVEYLİD (Radıyallâhü Anhâ)


Vallahi, Allah bana ondan daha hayırlısını şevce ola­rak vermedi. İnsanlar beni inkâr ettiğinde o bana inandı, insanlar beni yalanladığında o beni doğruladı, insanlar beni mahrum bıraktığında malıyla beni o destekledi. Diğer hanımlarımdan değil de, sadece dan Allah bana çocuklar ihsan etti.»[1]
Cahiliye devrinde et-Tâhire (temiz) diye çağrılıyordu. İki defa ev­lenmişti. Kocaları, Arap efendilerinden ve eşrafıtıdandı. Birisi Hind İbnu'n-Nebbaş İbn Zurare (Ebu Hâle)'dir. Hadîce'nin Hînd'den Hâle ve Hind isimli erkek çocukları olmuştur. Ebu Hâle'den sonra da Atîk İbn Abid el-Mahzumi ile evlenmiştir. Atîk'ten de Hind adında bir kız çocuğu olmuştur, Hadîce'nin babası Huveyiid İbn Esed İbn Abdiluzza kavmi arasında şerefli bir kimseydi. Hadîce'ye Ummu Hind (Hind'in annesi) denilirdi. Hadîce şerefli soylu ve zengin bir kadındı. Şam'a (Suriye'ye) gönderdiği bir kervanı vardt. Onun ticaret kervanı da Kureyş'in diğer kervanları gibiydi. O da bazılarını işçi olarak tutar, ser­maye kendinden, emek onlardan olmak üzere ortak çalışırdı. Mekke'­de el-Emîn'den başka adı olmayan Muhammed İbn Abdullah İbn Ab-dilmuttalib (Hz. Muhammed} (S.A.V.) yirmibeş yaşına geldiği sırada, Hadîce kölesi Meysere'yle birlikte kendisinin ticaret kervanında Su­riye'ye gidip gitmeyeceğini sormak üzere birisini ona gönderdi. Ebu Talib yeğeni Hz. Muhammed (S.A.V 'e :
— Yeğenim! Biliyorsun ki, ben malsiz bir adamım. Zamanın kıtlı­ğı, geçim sıkıntısı üzerime çöktü. Bu yüzden bizim ne malımız var, ne de kervanımız. Bak kavminin ticaret kervanı Şam'a gitmeye hazır­lanmaktadır.
Hadîce kervanındaki mallarla birlikte bazı adamları 'gönderiyor. Onlar bu ticaretten kazanç elde ediyorlar. Eğer sen ona gidip kendini arzetsen, herhalde temizliğin ve güvenilir olman sebebiyle seni baş­kalarına terci.h eder. Aslında ben senin Şam'a gitmeni istemiyorum ve yahudilerin sana zarar vermelerinden korkuyorum. Duyduğuma gö­re o, iki erkek deve karşılığında birini tutmuş. Biz senin için ona ver­diği miktara razı değiliz.
Hadîce, Hz. Muhammed (S.A.V)'e şu haberi gönderdi.
— Sana, kavmime verdiğimin iki katını veririm.
Hz. Muhammed, onun bu teklifini kabul etti. Şam'daki Busra pa­nayırına gitti. Rahip Nestura'nın manastırına yakın bir ağacın gölge­sinde konakladı. Nestura Hz. Hadîce'nin kölesi Meysere'ye :
— Şu ağacın altına inen kimdir? diye sordu. Meysere :
— O, Kureyş ve Harem (Mekke) halkından birisidir, dedi Nestura:
— Bu ağacın altına şimdiye kadar peygamberden başka bir kim­se inmemiştir dedi.
Hz. Muhammed götürdüğü malı satıp başka şeyler satın aldı ve onları Hz. Hadîce'ye takdim etti. Hz. Hadîce daha önce kazandıkları­nın iki katını kazanmıştı. Mekke'ye dönerken yolda, öğle vakti güne­şin harareti arttığında Meysere, devesiyle gitmekte oian Hz. Muhammed'i iki meleğin güneşten koruyup gölgelediklerini gördü.
Mekke'ye gelince Hz. Hadîce ona vermeyi kararlaştırdığının iki katını verdi. Meysere Hz. Hadîce'ye rahip Nestura'nın söylediklerini ve iki meleğin Hz. Muhammed'i gölgelediklerini anlattı. Hz. Hadîce Mekke'li hanımların Recep ayında, bir bayramlarını kutladıkları günü hatırladı. O gün bu bayramda yapılması gereken her şeyi yapmışlar hiçbir şeyi unutmamışlardı. Adam şeklinde yapılmış bîr putun yanın­da ibâdet ederlerken birisi onlara yaklaşıp yüksek sesle şöyle de­mişti:
— Ey kadınlar! Yakında sizin beldenizde, Allah'ın risâletiyle gön­derilecek Ahmed adında bir peygamber çıkacak. Hangi kadının ona eş olmaya gücü yeterse bunu yapsın.
Bunun üzerine kadınlar onu taşa tutup hakaret ettiler. Kötü söz­ler söylediler. Hadîce ona birşey söylemeyip diğer kadınların yaptık­larını yapmadı.
Hz. Muhammed koyun güderdi. Koyunlar çoğaldı. Sonra onun de­veleri ve bir de ortağı oldu. Hz. Hadîce'nin kızkardeşine kiraya ver­diler. Yolculuğa çıktıklanrid.a onda biraz alacakları kaldı. Ortağı onla­ra gelip alacağını istiyordu. Bu arada Hz, Muhammed'e :
— Sen de git, diyordu.
Hz. Muhammed de şöyle diyordu :
—Sen git, çünkü ben utanıyorum.
Hz. Muhammed'in ortağı onlara gelince Hz. Hadîce'nin kızkardeşi :
— Muhammed hani? O niye seninle birlikte gelmiyor? diyordu. Hz. Muhammed'in ortağı:
— Ona söyledim ama kendisinin utandığını ileri sürdü, dedî. Hz. Hadîce'nin kızkardeşi ise :
— Ondan daha hayalı, daha iffetli, daha... daha... hiç kimseyi görmedim, dedi.
Hz. Hadîce, Hz. Muhammed'e karşı bir sevgi duymaya başladı Dostu Nefise Bint Munye'nin yanına gitti. Kendisiyle evlenmek iste diğini söylemesi için onu Hz. Muhammed'e gönderdi. Nefise Hz. Mu hammed'e gidip
— Neden dünyadan ilgini kesip, gençliğini kendine herşeyi ya sak etmekle geçiriyorsun. Ssna bağlı, seni eğlendirip yalnızlıkta kurtaracak bir eşle oturmaya ne dersin? dedi,
Hz. Muhammed şu cevabı verdi :
— Benim evlenecek param yok ki. Nefise Bint Munye şöyle dedi :
— Güzelliğe, mala, şerefe ve denkliğe davet edilirsen kabul e1 rnez misin?
Nefise Bint Munye fırsatı ganimet bilip.şunları da söyledi:
— Hadîce Bint Huveylid amcası Amr İbn Esed'e seninle evlen­mek istediğini anlattı. Size de şunları söylüyor: Ey amcamın oğlu! Seni yakınlığın, halk içindeki şerefin, eminliğin, güzel ahlâkın ve doğru sözlülüğün sebebiyle arzu ettim.
Hz. Hadîce o sırada, Kureyş kadınlarının en şereflisi, en soylusu ve en zenginiydi. Bu sebeple Kureyş erkeklerinin hepsi ellerinden gelse, onunla evlenmeyi isterlerdi.
Hz. Muhammed bu meseleyi duyunca amcalarına açtı. Amcaları Ebû Talib ve Hamza îbn Abdilmuttalib'le birlikte Hadîce'nin amcası Amr îbn Esed'e gittiler, Ebû Talib kalkıp şu konuşmayı yaptı :
— Mühammed'le hiçbir kimse mukayese edilemez. O şeref vs asaletçe, akıl ve faziletçe onların hepsinden üstün gelir. Gerçi malı azdır. Fakat mal dediğin nedir ki. Geçici bir gölge, alınır verilir eğ­reti 'birşey. Şimdi o sizden kızınız Hadîce'yi istemektedir.
Amr İbn Esed de şunu söyledi :
— O boy ölçülemeyen benzersiz bir kimsedir.
Böylece Hz. Muhammed'e Hz. Hadîce'yi nikahladı. Hz. Muhamed yirmi deve (onikibuçuk okıyyel mehir. verdi. Hz. Hödîce 40 ya-ş şmdaydı. Hz. Muhamrned'in ilk evlendiği hanımdı. Nikâh kıyıldıktan^ sonra develer kesildi, yemekler döküldü. Hadîce'nin evi eşe dostal açıldı. Gelenler arasında Fahr-i kâinatın süt annesi Halime de vardı| Süt oğlunun düğününde bulunmak için tâ Sa'd kabilesinden çıkmış! gelmişti. Bu mübarek kadın ertesi gün şerefli ve cömert gelinin ba-| ğışladığı kırk baş koyunla kabilesine dönecektir.
Hz, Muhammed (S.A.V)'in gözleri nemlendi. Annesini küçük yaşta kaybetmişti. Şimdi ince, latîf bir el bu eski yarayı derin bir şefkatle sarıyordu. Mahzun kalb, Hadîce'de uzun mahrumiyet devresinin; sıkıntısına güzel bir bedel bularak ferahladı.
Onbeş yıl bu evlilik mutluluk dolu olarak geçecekti. Ülfet ve de­vamlılıkla süslenmiş olarak... Cenâb-i Hakk da, kızlar ve oğlanlar he­diye ederek bu evliliğin saadetini artıracaktı. Hz. Hadîce el-Kasım isimli çocuğu doğurdu. Hz. Muhammed Ebu'l-Kasım [el-Kasım'ın ba­bası) künyesini aldı. Hz. Hadîce'nin ei-Kasım'dan sonra Rukıyye, Zey-neb, Ummu Kulsûm ve Fâtıma isimli çocukları oldu. El-Kasım daha sonra öldü.
Zaman ikisinin de üzerini senelerce sükûnet ve huzur verici ör­tüsüyle kuşattı. Bu süre içerisinde Fahr-i kâinat, sevgi pınarından do­ya doya içip kandı. Bu, öksüz olarak geçirdiği maziye bir karşılık, is­tikbâlde karşılaşacağı büyük meşguliyetlere vs ağır mücâdelelere de bir hazırlıktı.
Hz. Muhammed ancak sabahın aydınlığı gibi açık olan rüyalar görmeye başladı. Yalnızlığı tercih ediyordu. Hiçbir şeyi yalnız kal­maktan daha çok sevmiyordu. Bir gece, uykusunda bir rüya rgördü. Bu ona çok ağır geldi. Gördüğü rüya şuydu : Karnı çıkarılarak yıkanıp temizlenmiş sonra eskisi gibi tekrar yerine konmuştu. Bunu hanımı Hz. Hadîce'ye anlattı. Hanımı da:
— Bu bir hayırdır, müjdeler olsun, dedi.
Hz. Muhammed kırk yaşına geldiğinde Ramazan ayını Hıra ma­ğarasında, birçok geceyi ailesinin yanına dönmeden ibâdetle geçiri­yordu. Hıra'da ibâdet ettiği sırada, elinde içinde bir kitap bulunan bir kapla gökten yanına bir meleğin indiğini gördü. Melek ona ;
Oku dedi. .
Hz. Muhammed (S.A.V.) :
— Ben okumam (okuma bilmem) diye cevap verdi.
Melek onu sert bir şekilde sıkıp sonra serbest bıraktı ve ona :
— Oku, sözünü tekrar etti. Hz. Muhammed ona:
— Ben okuma bilmem, dedi.
Melek onu kucakladı. Öyleki Hz. Muhammed onun ölüm olduğu­nu zannetti. Sonra onu serbest bırakıp :
— Oku dedi. "
Hz. Muhammed (S.A.V) :
— Neyi okuyayım dedi.
Melek onu yine kucakladı. Hz. Muhammed bunun ölüm olduğunu
zannetti. Yine onu serbest bırakıp :
— Oku dedi. Hz. Muhammed :
— Neyi okuyayım? diye sordu.
Melek :
—«Yaratan Rabbinin adiyle oku. O insanı yapışkan bir madde­den yarattı. Oku, senin Rabb'in en yücedir. O kalemle (yazmayı) öğ­retendir. O, insana bilmediğini öğretmiştir.» dedi. [2]
Hz. Muhammed onun söylediklerini okudu. Okuyup bitirince Me­lek gitti. Hz. Muhammed Hıra'dan çıktı. Dağın yansına gelince gök­ten bir ses duydu. Şöyle diyordu :
— Ey Muhammed! Sen Allah'ın.elçisisin. Ben de Cebrail'im.
Hz. Muhammed bundan çok korktu. Başını gökyüzüne her kaldır­dığında onu görüyordu. Hızia Hz. Hadîce'nin yanına döndü. Durumu ona anlatıp şunları söyledi
— Hadîce! Vallahi, ben şimdiye kadar bu putlara ve kâhinler kızdığım kadar hiçbirşeye kızmadım. Ben kâhin olmaktan korkuyorum^ Hz. Hadîce :
—Hayır, asla. Amca oğlum! Sen böyle söyleme. Allah seni, hiçi bir zaman böyle yapmıyacak. Çünkü sen akrabalarla ilgilenirsin, sö­zün doğrusunu söylersin, emânete riayet edersin. Senin ahlâkın gü­zeldir.
Daha sonra Hz. Hadîce Varaka'ya gidip ondan Cebrail hakkında bilgi istedi. Bunun üzerine o şöyle dedi ;
— Kuddus. Kuddus.Ey Kureyş kadınlarının hanımefendisi!Bu isim sana nerden geldi?
Hz. Hadîce şöyie cevap verdi :
— Amca oğlum, Mııhammsd bana kendi si rJBpnun geldiğini söyledi :
Varaka yine :
— Kuddus, kuddus. Onu ancak yakında gelecek olan'bir peygam­ber bilir. O (Cebrail) Allah'la Peygamberleri arasında bir elçidir. Şeytan onun şekline girmeye ve onun adını kullanmaya cesaret ede­mez dedi.
Hz. Hadîce Ebu'l-Kâsım'a (Hz. Muhammed'e) koşup duyduklarını ona anlattı. Daha sonra giyinip yine amcası Varaka İbn Nevfel'e gitti. Varaka, hıristiyanlığı kabul etmiş, çok kitap okumuş. Tevrat ve İncil'e inanıp onları okuyanlardan çok şeyler işitmişti. Varaka Hz. Hadîce'nin sözünü duyunca şöyle dedi :
— Amca oğlun doğru söylüyor, bu peygamberliğin başlangıcıdır. Şüphesiz ona, daha önce Musa'ya gelen Nâmus-u ekber Cebrail (A.S) geliyor. O bu ümmetin peygamberi olacak. Ona söyle : Sebat etsin.
Hz. Hadîce müjdeyi Rasûlüllah'a (S.A.V) götürdü. Fakat vahiy bir süre kesildi. Peygamber (S.A.V) çok üzüldü. Ölmek için dağların te­pelerine gitmeye başladı. Tam bir dağın doruğunda olduğu sırada Cebrail (A.S) ona görünür ve şöyie elerdi :
—Sen Allah'ın nebîsisin.
Bundan dolayı onun içi rahatlar ve kendine gelirdi.
Hz. Hadîce şöyle dedi :
— Amcaoğlu! Sana gelen bu kişiyi geldiği zaman bana haber verebilir misin?
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Peygamber (S.A.V) :
—" Evet dedi. Hz. Hadîce :
— O sana geldiği zaman, onu bana haber ver dedi. Cebrail (A.S) ona geldi. Resûlüllah (S.A.V):
— Hadîce! İşte bu bana gelen Cebrail'dir, dedi. Hz. Hadîce :
— Evet kalk amca oğlu! Sol uyluğuma otur dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) kalkfp onun sol uyluğuna oturdu. Hz. Hadice :
— Onu görüyor musun? diye sordu. Peygamber (S.A.V) :
— Evet, dedi. Hz. Hadîce :
—Kalk, şimdi de sağ uyluğuma otur, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) kalkıp yerini değiştirdi. Hz. Hadîce :
— Onu görüyor musun? dedi. Peygamber (S.A.V) :
— Evet, dedi. Hz. Hadîce :
— Şimdi de kalk; kucağıma otur, dedi : Rasûlüllah kalkıp onun kucağına oturdu .
— Onu görüyor musun? dedi. Rasûlüllah (S.A.V):
Evet dedi.
Hz. Hadîce, Rasûlüllah kucağında otururken elbisesini biraz açtı, başörtüsünü attı ve sordu.
—Onu hâlâ görüyor musun? Rasûfüllah (S.A.V) :
— Hayır dedi. Hz. Hadîce :
— Amcammoğlu! Sebat et, müjdeler olsun ki, vallahi o, melek­tir, şeytan değildir, dedi.
Bir gün, Rasûlüllah yolda yürüyordu. Hıra'da gelen meleği, gök­le yer arasındaki bir kürsü (taht) üzerinde gördü. Korkarak hanımı Hadîce'ye döndü ve şöyle dedi :
— Beni örtünüz.
Hadîce onu örttü. Daha sonra onu yatağında titrer bir halde ya­tarken gördü. Nefesleri ağırlaşmıştı. Alnından ter akıyordu. Sanki o kendisine fısıltıyla konuşan birisini dinliyor gibiydi. Daha sonra bu durum ondan gitti o da, sanki duyduğunu tekrarlarcasına şunları söy­ledi :
— «Ey örtüye bürünen! Kalk. Uyarı görevini yap. Rabbinin ululu­ğunu anlat. Elbiseni temiz tut. Putperestlik pisliğini bırakmakta de­vam et.»[3]
Daha sonra Rasûlüllah (S.A.V) hanımı Hz. Hadîce'ye bakıp şöyle dedi :
— Hadîce! Artık uyuma ve rahat zamanı bitti. Cebrâtf bana in­sanları uyarmamı, onları Allah'a ve ona ibâdete davet etmemi emret­ti. Ben kimi davet edeyim ve bana kim cevap verir?
;Hz. Hadîce :
— Davet ettiklerinin ve cevap verenlerin ilki benim diye cevap verdi.
İşte böylece Hz. Hadîce Allah'a ve Rasûlüne iman edenlerin ve Muhammedin Rabbinden getirdiklerini tasdik edenlerin ilki oldu. Daha sonra Ebu Bekr İbni Ebî Kuhafe, Ali İbn Ebî Talib ve Zeyd /fan Ha-rîse. Müslüman oldular.
Fakat Kureyş'in efendileri Rasûlüllah'm (S.A.V) getirdiklerini in­kâr edip imân etmediler. Onu yücelten, kendilerini alçaltan ve otori­telerini sarsan şeyleri nasıl kabul edebilirlerdi. Ona düşman olup ezi­yet ettiler. Hz. Hadîce ise dâvasında ona yardım etti. Hadîce onun doğru ve dürüst bir veziri idi.
Rasûlüllah (S.A.V) davetini reddeden ve kendisini yalanlayan hoşlanmadığı bir şey duyduğunda • çok üzülürdü. Ancak Allah Taâla Hadîce vasıtasıyla Rasûlündeki sıkıntıyı giderirdi. Rasûlüllah yanına geldiğinde Hadîce ona sebat etmesini söyler, kederini hafifletir, onu tasdik eder ve kavminden gördüklerine aldırmamasını söylerdi. Cebrail (A.S) Rasûlüllah'a (S.A.V) gelip şöyle dedi :
—İşte şu Hadîce'dir. Sana doğru geliyor. Yanında bir kap, için­de de yiyecek, içecek var. O sana geldiği zaman, ona Rabbin'den ve benden selâm söyle. Ona cennette bir evi müjdele. Orada ne gürültü, patırtı ne de meşakkat vardır.
Hadîce geldiği zaman Rasûlüllah (S.A.V) ona şöyle demişti :
—Allah Hadîceye selâm söylüyor. Hz, Hadîce şöyle cevap verdi:
— Şüphesiz Allah selâmdır. Selâm Cebrail'in üzerine olsun. Se­lâm ve Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun.
Rasûlüllah (S.A.V) ashabıyla birlikte otururken yere dört satır ya­zı yazıldı. Rasûiüllah (S.A.V) sordu :
— Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Ashab:
— Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler. Peygamber (S.A.V) şöyle dedi :
— Cennet kadınlarının en faziletlileri dört kişidir: Bunlar Hadîce Bint Huveyfid, Fâtıma Bint Muhammed, Meryem Bint Imran ve Fira-vun'un hanımı Asıya Bint Muzahim'dir.
yardımcı olmak üzere Rasûlüllah'ın yanında bulunmuştur. Hâşim oğulları ve Abdulmuttâlib oğulları Rasûlüllah'ı, korumak ve ona bir kötülük gelmesine engel olmak için onu Ebû Talib şi'bine (mahallesine) gö­türünce Kureyş o maftalleyi kuşattı, Kâ'be'nin içine asılan ağırvezut-medici bir sayfa yazdılar, Oniar Hâşim oğullarına kız vermemeye ve onlardan kız almamaya, onlarla alış veriş yapmamaya ve Muham-med'i öldürmeleri için teslim etmedikçe asla onlarla barış yapmama­ya karar verdiler. Hadîce Bint Huveylid ve Hâşim oğullan üç yıl şi'bte mahsur kaldılar. Öyle ki toprakta biten otları ve ağaç yaprak­larını yediler. Aşırı açlıktan dolayı karınlarına taş bağladılar. Bura­da şiddetli ve sıkıntılı bir kuşatma altında kaldılar. Sıkıntı o kadar şiddetliydi ki açlıklarını bastırabilmek için ağaçların ve çalıların yap­raklarını dahi yediler. Bu şekilde tam üç yıl kaldılar. Gizli gizli ge­len pek az şey müstecnn ellerine yiyecek içecek ulaşmadı.
Rivayet edilir ki Ebû Cehil b. Hişam, yanında bir buğday çuvalı yüklü kölesîyle gizlice kuşatma alanına yaklaşan Hakim b. Hîzam b. Huveylid'i yakaladı. Hakîm bu buğdayı muhasara altında Rasûlüllah (S.A.V) ve iki kızı Fâtıma ve Ümmü Gülsümle birlikte bulunan halası Hadîce Bİnti Huveylide götürüyordu. Ebû Cehil ona takılarak bağırdı:
«Hâşimoğuliarına yiyecek mi götürüyorsun? Vallahi sen ve gö­türdüğün yiyecek buradan ayrılmadan seni Mekke'ye rezil ederim.»
Kuşatma altında açlık o dereceye ulaştı ki bunun boyutlarını Sa'd b. Ebî Vakkas'ın kuşatmadan iki sene sonra söylediği şu sözün den anlayabiliriz:
«O kadar çok acıkmıştım ki bir gece ıslak bir şeyin üstüne bas­tım. Hemen onu ağzıma alıp yuttum. Şu âna kadar da onun ne olduğunu bilmiyorum.»
İşin önemli yönü şurası; Kureyş'in tatbik ettiği bu boykot mü'-mînlerin imanında zerre miktarı bir azalma yapmadığı gibi kıl kadar bir şüphenin gelmesine de meydan bırakmadı. Hiç bîri Rasûlüllah'a yardımdan geri kalmadılar. Atılan, ok Kureyş'in karargâhına geri dön­dü ve orada gedik açtı.
Bu şöyle oldu; Kureyş müşriklerinden bir gurup, mü'minler üze­rine tatbik edilen vahşî kuşatmadan rahatsız oldular. Kalbleri buna ra­zı olmadı ve ızdırap duydular.
Kuşatma sarsılmaya ve pişmanlık ve vicdan azabı altında zayıflamaya başladı.
Rivayet ederler ki-Nadle b. Hâşim'in ana bir kardeşinin oğlu Amr b. Rebîa el-Arniri yiyecek yüklü bir katın geceleyin Ebû Talib semtinin girişine kadar getirmişti. Orada yularını çıkararak sağrısına bir şaplak vurdu. Katır sırtındakilerle Hâşimoğullanyla Abdül-Muttliboğuilarının yanına gitti.
Geceleyin Rasûlüllah (S.A.V) mahallenin girişine gelip yiyecek yüklü katırı karşıladı ve üstündekiierin bilhassa çocuklu ailelere da­ğıtımına bizzat nezaret etti. Ümmü Gülsüm ise iyice yaşlanmış hâ­diseler dolayısıyla yıpranmış ve ömrünün sonunun yaklaştığını hisse­den annesinin yatağı yanında gecesini uykusuz geçirmişti. Değerli anne zayıflık ve hastalığa insanüstü bir gayretle karşı duruyor gerek sevgili zevci, gerek kızları Ümmü Gülsüm ve Fâtıma için yaşama sa­vaşı veriyordu.
Fısıltı halinde kızına şöyle dedi :
«Ecel şu sıkıntılı ha!.gidinceye kadar bana süre tanısaydı da gö­nül hoşluğuyla gözüm arkada kalmadan vefat etseydim.»
Ümmü Gülsüm bütün kalbiyle haykırdı: «Sende bir şey yok anneciğimi» Sonra gözyaşlarına boğuldu fazla konuşamadı. Anne konuşmasını sürdürdü.
«Ah Rabbim benim bir şeyim yok yavrum! Kureyş'li hiç bir kadın benim taddığım nimetleri tadmadı. Belki şu dünyada hiç bir kadın be­nim elde ettiğim şerefe ermedi; dünyada Muhammed Mustafa (S.A.V) in zevcesi'olmam şeref olarak yetip arttığı gibi ahirette ilk mü'min kadın olarak diriltilmem ve mü'minlerin annesi olmam en büyük ni­mettir benim için...»
Sonra gözlerini yumarak fısıldadı :
«Allahım sayamayacağım kadar övgüye lâyıksın! Allahım, senin huzurunda sana varmayı hoşnutsuzlukla karşılamam, ancak ben, bana vereceğin nimetlere daha fazla lâyık olabilmek için daha fazla fedâ­kârlıkta bulunmayı çok istiyorum.»
Odayı ısıtmaya çalışan mumun ölgün ışığı titriyor, kâinat huşûlu bir sükûna bürünmüş. Gece bu etkili fısıltıya kulak vermiş dinliyor. Mü'minlerin annesinin soluk alışından yanıbaşında sesizce duâ eden kızının kalb çarpıntılarından başka bir ses duyulmuyor.
Kapı açıldı. Odayı bol bir ışık ve nûr aydınlattı. Rasûlüllah (S.A.V) yüzünde sevinç ışıltılarıyla içeriye girdi. Mü'minlerin annesi onu gö­rür görmez yerinden sıçradı. Aydınlık yüzü ile zevcini karşılarken za­yıf vücuduna güç ve afiyetin yayıldığını hissetti.
Ümmü Gülsüm babasının getirdiği haberlere kulak kabarttı. Zu­lüm karanlığının yavaş yavaş aydınlatmakta olduğunu, yerini yeni bir doğuşun nuruna bıraktığını görür gibi oldu.
Aynı gece amca Ebû Taîib, mahallede bulunanlara, boykot anlaş­masının bozulduğunu haber vermek üzere Kabe ziyaretini yapar yap­maz döndü.
Geceleri kuşatma altında bulunanlara ihtiyaç maddeleri götüren Hîşam b. Amr, Hind Ümmü Seleme'nin kardeşi ve Atîke binti Abdül-Muttalibin oğlu Züheyr b. Ebî Ümeyye el-Mahzûmî'nin yanma vararak:
«Ey Züheyr, dayıların bildiğin halde iken sen yemek yiyebiliyor, giyinebiliyor, kanlarınla yaşayabiliyorsun öyle mi? Ama ben Allah'a yemin ederim ki şayet onlar Ebül-Hakem b. HTşam'ın (Ebû Cehilin) dayıları olsalar, sen de onu, onun yaptığı gibi onun dayıiarıyla ilgi kesmeye davet etsen, hiçbir şekilde senin davetine uymaz.» dedi.
Züheyr dinledi ve bir süre düşündü. Sonra-: .
«İyi ama ey Hîşam, ben ne yapayım? Ben yalnız bir kişiyim. Val­lahi, yanımda başka birisi daha olsa anlaşma metnini bozuncaya ka­dar yerime oturmazdım." diye karşıladı'
Hîşam : .
«Bir kişi buldun yanına...» deyince
«O kim?» diye sordu. Hîşam :
«Benim» dedi. Züheyr:
«Bizim için üçüncü bir adam bul.» dedi/ b. Nevfel'e gitti. Ona da :
Bîşam M'ut'ım b. Adiyy
«Ey Mut'ım, Abdi-Menâf oğullarından İki boy'un heîâk olmasına razı mısın? Kureyş'in yaptıklarını gördüğün halde onlara uyuyor musun? Vallahi, onlara karşı bu hareketi tatbik etmede başarılı olsanız bile, kısa süre sonra onlardan karşılık göreceğinizi iyi biliniz.» dedi.
Mut'ım da Züheyr'in verdiği cevabı verdi.
Hîşam oradan Ebül-Bahterî b. Hîşam'ın yanına vardı. Arkadaşları Züheyr ve Mut'ım'a söylediklerini önada söyledi. Ebül-Bahterî sordu:
«Bu konuda bana yardımcı olacak kişiler bulabilir miyim?»
«EvetZadü'r-Rakb'in oğlu Mut'ım b. Adiyy ve ben seninleyiz.» ce­vabını verdi Hîşam...
Ebül-Bahterî ondan kendisini destekleyecek beşinci bir isim iste­di. O da Zem'a b. Esved'e gitti. Haşimoğullarından bahsetti. Onların Zem'anın akrabası olduklarını, üzerinde haklarının olduğunu belirtti. Zem'a da olumlu cevap verdi.
Beş kişi Mekke'nin yukansındaki Hacûn mevkiinde buluşmaya sözleştiler. Orada toplanınca boykota karşı durmaya ve boykot and-iaşmasmi bozuncaya kadar uğraşmaya karar verdiler. Aynı zamanda Kureyş'in toplantı yerinde ilk olarak Züheyr'in konuşmasında da itti­fak ettiler.
Sabah olunca toplantı yerine gittiler. Züheyr üzerinde kıymetli ei-biselerle geldi. Kabe'yi yedi defa tavaf etti. Sonra halka dönerek şu konuşmayı yaptı :
«Ey Mekke halkı Haşim oğullarının alışverişine engel olunarak helak olmaya terkedildikleri bir ortamda rahatça yemek yiyip elbise­ler giyinebiliyor musunuz? Vallahi şu ilgi kesen zalim antlaşma ve­sikası yirtilmcaya kadar yerime oturmayacağım.»
O anda Kabe mescidinin bir tarafında durmakta olan Ebül-Hakem b. Hîşam-(Ebû Cehil)
»Yalan söylüyorsun. Vallahi o vesika yırtılmayacak!» diye itiraz etti.
Bu itiraza Zem'a b. Esved karşılık verdi :
«Vallahi en fazla yalancı sensin, yazıldığı gündenberi biz onun yazılmasından hoşnut olmamıştık zaten...»
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ardından Ebül-Bahteri onu destekledi :
«Zem'a doğru söylüyor; c vesikada yazılanlara lazı olmadığı gibi onları tasdikte etmemiştik.»
Mut'ım ikisini de birden destekledi
«Siz ikiniz doğru söylediniz başka şey söyleyen ise yalancıdır. O vesikadan da, o vesikada yazılan şeylerden de Allah'a sığınırız.».
Hîşam b. Amr de onlara uyduğunu belirtti. Ebû Cehil gözlerini bu beş kişinin üzerinde gezdirdikten sonra haykırdı :
«Bu geceleyin karara bağlanmış anlaşılan... Başka bir yerde bu iş pişirilmiş...»
Haik ona aldırmadı bile. Mut'ım, aralarında Ebü Talib'in do bu­lunduğu kalabalığın arasından kalktı, Kabe Mescidinin bir yanına va­rarak yırtmak için antlaşma sahifesini eline aldı. Bir de ne görsün çöl karıncalan onu yemiş, yazılı kısımlardan sadece «Bismilâllahümme Ey Allahım, senin isminle...» kelimeleri kalmış.
Kureyş'in içine korku düştü. Bir ok'un gelip kalbine saplandığı ve onu parça parça ettiği duygusuna kapıldı.
Ebû Talib yerinden doğrulup müjdeyi ulaştırmak için kuşatma al­tındakilerin bulunduğu mahalleye koştu. Daha Kabe'ye gelirken Habe­şistan'a hicret eden oğullarını hatırlamıştı. Bunun üzerine söyledikle­rini duyarlar ümidiyle yüksek sesle şu şiifi okudu :
«Kureyş'in tuzağına- karşı Rabbimizin bize lâyık gördüğüne biz lâ­yık mıyız. Zaten Allah İnsanların iyiliğim ister.»
«Onlara haber veriyor ki menhus sahife yırtılmıştır ve zâten Al­lah'ı hoşnut etmeyen her şey bozulmaya lâyıktır.»
«O sahife iftirayı da, büyüyü de biranda kendinde topluyordu, ama büyü ebediyyen üstünlük sağlayan bir şey değildir.»
«Akıllılığa ve isabetli görüşe sahip bir topluluk oluşturan Hacûn cemaatini Allah hayırla mükâfatlandırsın.»
«Onlar Hacûn'da oturup adetâ,ahitleşmişler. Onlar en aziz ve en soylu kişilerdir.
(Halk uykuya yattığında onlar gece işlerini karara sabaha kararlı olarak çıkmışlardır.
bağlamış ve Sesi mahallede uyuyanların hepsini uyandırdı. Mutlu müjdeyi iaykırarak hepsi yataklarından fırladılar, Müslüman olanlar «Allahü Ikber» nidalarıyla ortalığı çınlattılar.
Sevinçlerinden hiç biri, o gece yatıp uyumadı.
Sabahleyin Kabe'ye koşup tavaf ettiler. Sonra herkes Mekke'de-i evlerine dağıldı. Kuşatma bozulup tuzağı başarısızlığa uğrayan Ku-eyşin bundan sonra hangi dolabı çevireceğini gözetlemeye başladılar.
Samimi imanları karşısında kuşatma kalkınca Hâşimoğulları ev-erine döndüler. Artık Rasûlüllah (S.A.V)'in sıkıntılı ânında kendini ko-;asi için feda eden imanlı ve sabırlı hammıyla beraber Mekke Hale­lline bitişik evine dönme zamanı geldi. Ama bu zaman altmış beş ya­dına basmış olan Hz. Hadîce'de güç bırakmamıştı...
Muhasaranın çöküşünden altı ay sonra Hz.Muhammed (S.A.V)'în Amcası Ebû Tâlib vefat etti. O yeğeni için sadakatli bir baba, kefil, koruyucu ve Kureyş'in müşrikleri önünde aşılmaz bir engeldi. Hz. Ha­dîce, amca Ebü Tâlib'in matemine şahit olmadı. O, Rasûlüllah'ın evin-ie sevgili zevcinin durumunun düzeldiğine.kanâat getirdikten sonra 3abbine kavuşmak arzusuyla yatağında dünyaya veda etme durumun­daydı...
Bu esnada Rasûlüllah (S.A.V) Efendimiz, Hz. Hadîce'nin yanına aturmuş sekerâtı mevtin (ölüm ânının ağırlığının) ona kolay gelmesi-fıi sağlamaya çalışıyor ve Allah'ın onun için hazırladığı nîmatleri [müjdeliyordu.
Üç,kızı; Zeyneb, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma yatağının çevresine oturmuşlar, âhiret yolculuğundan önce doya doya annelerine bakıyor­lardı. Hz. Hadîce, Hâşimoğulları Ebû Tâlib şi'binden çıktıktan ve Ebû Tâlib'in ölümünden üç gün sonra bîsetin (peygamberlik gelmesi) onuncu yılı Ramazanın onunda 65 yaşındayken vefat etti. Hacûn kab­ristanına gömüldü. Onu kabrine Rasûlüllah (S.A.V) mübarek elleriyle yerleştirdi. Sonra evlendikleri günden itibaren kendisine her konuda yardımcı olan ve son nefesine kadar yanıbaşında cihâdına ortak oldu­ğu sevgili zevcesine veda edip, keder içinde evinin yolunu tuttu. Kızları Ümmü Gülsüm ve Fâtıma'yi bağrına bastı; onları hem teselli ediyor, hem de uğradıkları musibete karşı onlara destek olmaya çalı­şıyordu. Anladı ki, o andan itibaren Mekke'de yeri yoktur. Hz. Hadîce'nin vefatından sonra burası kendisine oturulacak bir yer olmaktan çıkmıştır.
Ebû Tâlib ve Hz. Hadîce ölünce Rasûlüllah'ın (S.A.V) başına felâ­ketler peşpeşe gelmiş oldu. Hadîce onun İslâm üzere olan sadık yar­dımcısı idi. Rasûlüllah onu anmadan evinden çıkmazdı.
Hadîce gerçekten ölmüş muydu?...
Manâ olarak asla!... Peygamber olan zevcinin hayatında daima dipdiri kalmıştı. Gidip gelirken onun hayâli gözünün önünden gitmi­yordu.
Rasûlüllah (S.A.V)'in hayatına Hadîce'den sonra başka kadınlar da girdi. Ama kalbi ve dünyası bütün samîmiyetiyle bu ilk zevcesine ait olacaktı. Çünkü o çeyrek asır süresince erkeğinin evinin teksev-gili, şefkatli kadınıydı. O evde ona hiç bir kadın bu süre içerisinde ortak olmamış, erkeğinin ufkunu ondan başkası gölgefendirmemiştî.
Onun vefatından sonra bu eve başka zevceler de geldi. Arala­rında çocuğu olanlar, güzel olanlar, soylu ve mevkî sahibi olanlar da vardı. Ancak hiç birisi Hadîce'yi bu evdeki mevkiinden uzaklaştırama-dığt gibi, sevgili zevcinin gönlünde taht kuran hatıraları derecesinde bir mevki de elde edemediler...
Seneler sonra Medine, Bedir zaferinden sonra Kureyş esirlerinin fidye karşılığı serbest bırakılmasına şahit olacaktır. Burada Hadîce'ye ait bir gerdanlığın, kızı Zeyneb tarafından esir bulunan kocası Ebû'l-As b. Rebî'in esirlikten kurtarılması için fidye olarak gönderil­diği görülecektir. Kahraman peygamberin kalbi kederden burkulacak, zafer elde etmiş bulunan arkadaşlarından, bu gerdanlığın Zeyneb'e iade edilip Ebû'l-As'ın serbest bırakılmasını isteyecektir.
Rasûlüllah (S.A.V)'in evi, gençliğinin en taze dönemlerinde ve Rasûlüllah'ın sevgisine malik olan Aişe binti Ebû Bekr'in, daha önce zevcinin kalbine yerleşen bü mübarek hanımın kazandığı büyük sev­giyi kıskandığına şahid olacaktır. O Hadîce ki, son nefesine kadar tek başına zevcinin kalbine te'sîr etmiş, vefatından sonra da bu kalbteki yerini korumuştur.
Mü'minlerin annesi Hz. Aîşe anlatmaktadır: Hadîce'nin kızkarde-şi Hâle, Medîne'ye gelir. Rasûlü Ekrem (S.A.V) Efendimiz, evinin önünde Hâle'nin, merhum hanımının sesine benzeyen sesini işitince heyecanla :
«Aman Allah'ım! Bu Hâle!...» diye haykırır. Buna.karşılık, Aîşe kendini tutamiyarak:
«Allah sana ondan daha hayırlısını vermişken, Kureyş'in kocaka­rılarından olup, bir zaman önce ölmüş, çenelerinin içi kırmi2i bir ko­cakarıyı ne anıp duruyorsun?» der.
Rasûlüilah (S.A.V)'İn rengi değişti, öfkeyle Aîşe'yi şöyle azarladı:
«Vallahi, Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi; insanlar be­ni inkâr ettiğinde o bana inandı, insanlar beni yalanladığında o beni tasdik etti, insanlar beni (muhasaraya alıp her şeyden) mahrum etti­ğinde malıyla o destekledi. Diğer kadınlardan olmadığı halde Allah onunla bana çocuk ihsan etti.»
Aîşe kendi kendine şu kararı vererek sesini kesti. «Vallahi, bundan sonra onu hiç dilime dolamıyacağım.»
Daha önce Hadîce hakkında konuşurdu.
Bir gün de, Rasûlüilah (S.A.V) Hadîce'yi sıkça anınca Aîşe (r'anhâ) ona şöyle dedi :
«Sanki dünyada Hadîce'den başka kadın yok gibi...»
Rasûlüilah (S.A.V) de şu karşılığı verdi :
«O şöyle, şöyle... idi. Benim ondan çocuğum da oldu.»
Aîşe, Rasûlüilah [S.A.V)'in bir koyun kestiğinde :
«Onu Hadîce'nin dostlarına gönderin» dediğini görüp duruyordu. Bir defasında Aîşe bu konuda ileri geri konuşuncâ^Raşû[ülj_ah__(S.A.V):
«— Ben Hadîce'nin sevdiklerini severim.» buyurmuştu. Sahih-i Müslim'deki bir rivayette şöyle buyurduğu zikredilir: «— Bana onun sevgisi bahşedildi.» (Yani Hadîce'yi sevmek İslâniî| bir fazilettir.)
Mekke'nin fethinde, Hadîce'nin vefatının üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçtiği halde, Rasûlüilah (S.A.V'in Mekke'nin fethi­ni kontrol etmek üzere kurulan karargâh için yer olarak Hz. Hadîce'nin kabrinin yakınını seçtiği görülür. Fetih tamamlandıktan sonra ise gerek Kabe'yi tavaf ederken, gerek putları yıkarken Hadîce'nin evine zaman zaman gitmek suretiyle onun ruhu ile ünsiyetini ve onun ma­nevî varlığıyla yakınlığını devam ettirmek istediği görülür: Rasûlüilah (S.A.V) bu uzun, yorucu mücâdeleye karşı Hadîce'nin sevgi ve şefkat pınarından doya doya içerek teçhizatlanmıştır.
Hadîce'den sonra milyonlarca kadın İslâm'a girecektir, ancak o, kahraman peygamberin hayatındaki rolü için Allah'ın seçtiği ilkmüs-lüman kadın olma özelliğini koruyacaktır. Müslüman olsun olmasın, tarihçiler bu rolü belirteceklerdir. Bunun için Bodley şöyle diyecektir: «Hadîce'nin severek evlendiği şahsa olan sağlam güveni, bugün yeryüzü halkından her yedi kişiden birisinin din olarak bağlandığı inancın ilk dönemlerindeki sağlam bağlılık ortamının oluşmasında en büyük etken olmuştur.»
Margoliuth Rasûlüllah'ın hayatını yazarken, Hz, Hadîce'nin vefa­tı için ise şunları yazar:
«Hz. Muhammed, Hz. Hadîce'nin vefatıyla peygamberlik görevini ilk anlayıp doğrulayan, onun kalbine huzur ve sükûnet vermekten ka­çınmayan... Yaşadığı sürece onu zevcelerin sevgisiyle, annelerin şef­katiyle kuşatan birisini kaybetti.»
Evet! Tarihçinin dediği gibi; Henüz altı yaşmda iken anne sevgi­si ve şefkatine doymadan annesini kaybeden ve anne şefkatinin öz­lem ve hasretiyle büyüyen sevgili Peygamberimiz [S.A.V), özlem ve hasretini duyduğu sevgi ve şefkati Hz. Hadîce'de fazlasıyla bulmuş­tur.
Yine Hz. Muhammed (S.A.V)'e zevce (eş) olarakta Hz. Hadîce; yeri doldurulamıyan eşsiz bir kadındı... O, Hz. Muhammed (S.A.V)'e tarihin benzerini bahsedemiyeceği şekilde örnek sevgi, sadâkat, vefa ve cefakar bir kadınlık yapmıştır. Yeri gelmiş malını feda etmiş, ye­ri gelmiş canını feda etmiştir.
Tarih, sevgide, şefkatte, vefada ve cefâda Hz. Hadîce'den daha şerefli bir kadından asla bahsedemiyecektir... Çünki; Hz. Hadîce, dünya durdukça müslüman kadınlarına her yönüyle örnek İsiâm kadı­nı olmaya devam edecek ve ismi hürmetle ve rahmetle kıyamete ka­dar dillerden düşmeyecektir... [4]



[1] Hadisi Serif

[2] Kur'ön-ı Kerîm, Alâk Sûresi,. 1-5.

[3] Kur'ân-ı Kerîm, Müddessîr: 1-4.

[4] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 3/9-27.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sevde Bint Zem'a (r.anhâ)

Sevde Bint Zem'a (r.anhâ)

SEVDE BİNT ZEM'A (R.ANHÂ)


Zem'a'nın Kızı Sevde (R.Anhâ)


Bir Muhacirin Dul Hanımı, Kendisi de Muhacir... «Vallahi benim evlenmeye aşın bir isteğim yoktur. Ancak ben, Allah'ın beni Kıyamet gününde senin zevcin olarak di­riltmesini istiyorum.»[1]
Günler, cihadın ağırlığıyla yavaş yavaş geçiyor, geceler uykusuz­luğun mahmurluğu ve zikirlerle dolu olarak uzuyor. Muhammed (S.A.V) çocuklarının annesi, evinin kadını, İslâmda veziri, cihâdda or­tağı Hadîcelnin vefatından sonra yalnız... Kavminden gördüğü şeyler kendini yorduktan sonra dünyasını dolduran hatırayla halleşebilmek için kendini yalnızlığa bırakıyor.
Sahabe, peygamberlerindeki keder izlerini gözetliyor ve bu yal­nızlığından endişe duyuyorlar. Evlenmesini istiyorlar. Belki de mü'-minlerin annesi Hadîce'nin vefatından sonra yapacağı bu ikinci evli­likte yalnızlığını unutur, diye düşünüyorlar.
Ancak içlerinden birisi bu evlilik konusunda onunla konuşmaya cesaret edemiyor. Ta Havle binti Hakîm es-Selîme bu işe teşebbüs edinceye kadar bu durum sürüyor.
Sevde bint Zem'a es-Sekran İbn Amr İbn Abdişerns'in (Süheyl İbn Amr'm kardeşinin) hanımıydı. Es-Sekran ve hanımı Sevde Bint Zem'a Mekke'de önce müslüman olanlardandı. Sevde Bint Zem'a Pey-gamber'e (S.A.V) bey'at etmişti. Kureyş'in Rasûlüllah'ın ashabına yaptığı İşkence artınca es-Sekran İbn Amr ve hanımı Sevde ikinci defa Habeşistan'a hicret edenlerin arasına katıldılar. Allah yolund mallarını ve akrabalarını terkedip gittiler. Es-Sekran İbn Amr hasta lanınca hanımı Sevde Bint Zem'a'yla birlikte Habeşistan'dan Mekke' ye geldi. Ve Mekke'de vefat etti.
Mü'minlerin annesi Hz. Hadice öldüğünde Havle Bint Hakîm Hz Peygamber'e koşup şöyle dedi :
— Ya Rasûlellah! Yanına girince Hadîce'nin yokluğunu hissettim
Peygamber (S.A.V) :
— Evet, o çocukların anası, evin de görüp gözeticisi idi, vap verdi. '
Havle Bint Hakîm :
— Peki, niye evlenmiyorsun? dedi. Rasûlüllah (S.A.V):
— Hadîce'den sonra... Kiminle? dedi. Havle Bint Hakîm :
— Kız istersen kızla, dul istersen dulla, dedi. | Peygamber (S.A.V) sordu:
— Kız olan kimdir? Havle Bint Hakîm :
—. Allah'ın kullarından sana en lâyık olan kız. Seni tasdik eden ve sana îman edenlerin ilki olan Ebû Bekr'in kızı dedi. Rasûlüllah [S.A.V) :
— Ya dul olan kimdir? diye sordu. Havle Bint Hakîm şu cevabı verdi.
— Sevde Bint Zem'a'dir. Sana iman etmiş ve söylediklerine tâbi olmuştur.
Rasûlüllah (S.A.V):
— Git. Benim hakkımda onlarla konuş dedi.
Havle Bint Hakîm, Zem'a İbn Kays İbn Abdişems'in evine gitti ve Sevde'nin yanına girdi. Sevde'ye :
— Allah sana hayır ve bereketten ne eriştirdi? Biliyor musun? dedi.
Sevde Bint Zem'a :
— Nedir o? Ummu Şureyk! diye sordu. Havle Bint Hakîm :
— Rasûlüllah beni, sana dünürlük için gönderdi dedi. Sevde Bint Zem'a kulaklarına inanamadı ve :
— Sevindim. Babamın yanına git, bunu ona söyle dedi.
Havle Bint Hakim, Zem'a İbn Kays'ın yanına gitti. O çok yaşlı bir zattı. Zem'a :
— Bu kim? dedi, Havie Bint Hakîm :
— Ummu Şureyk'tir. Zem'a İbn Kays :
— Ne var, ne yok? dedi. Ummu Şureyk :
Hz. Muhammed beni, SevoVye dünürlük için gönderdi dedi. Zem'a İbn Kays : ,:
— İyi ve şerefli bir eş dedi.
Daha sonra tekrar sordu :
— Arkadaşın ne diyor? Havle Bint Hakîm :
— Bunu istiyor, dedi. Zem'a İbn Kays :
— Onu benim yanıma çağır dedi.
Ummu Şureyk, Sevde Bint Zem'a'yı çağırdı. Babası ona :
— Yavrum! Bu arkadaşın, Hz, Muhammed'in onu, saha dünürlük
için gönderdiğini söylüyor. O iyi bir eştir... Serii ona vermemi ister) misin? dedi.
Sevde Bint Zem'a : .
— Evet dedi.'
Zem'a İbn Kays, Havle Bint Hakîm'e :
—Onu çağır, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) geldi. Sevde Bint Zem'a :
— Emrini bekliyorum, ya Rasûlallah! dedi. Peygamber (S.A.
— Seni nikahlamak için kavminden birisini görevlendir, dedi."
Sevde Bint Zem'a Hatıb İbn Amr İbn Abdişems'İ görevlendirdi vt o da onu evlendirdi.
Rasûlüllah Sevde'ye dörtyüz dirhem mehir verdi. Sevde Bin Zem'a Hz. Peygarnber'İn (S.A.V) Hadîce'den sonra evlendiği ilk ha nımdı.Bu peygamberliğin 10. yılı Ramazan ayında ve Mekke'de ol muştur.
Mekke'de Muhammed (S.A.V)'in Sevde binti Zem'a'ya dünür olduğu haberi yayılınca bazıları buna inanmadılar. Sevde gibi birine dünür olmak. Yaşlı ve dul da üstelik... Güze! de değil. Haşimli gen­cin dünür olduğu gün Kureyş kadınlarının hanımefendisi, Kureyş ileri gelenlerinin evlenmeye can attığı Huveyüd kızı Hadîce'nin yerini tu­tacak öyle mi?
Sevde hiç bir zaman Hadîce'nin yerini tutmak iddiasında değil­dir. O, Rasûlüilah (S.A.V)'in evine, gönlü alınmak ve aynı zamanda amcazadesi de olan kocası Sekran b. Amf'ın ölümü dolayısıyla tazi­ye edilmek için girdi.
Sevde kocası Sekran'la birlikte Habeşistan muhaceretine katıl-j mtştı. Sonra kocası Sekran vefat etmiş, o da dul olarak kalmıştı. Ko­casının vefatı onu gurbet ve dul kalma sıkıntıları içinde bırakmıştı.
Rasûlüllah (S.A.V) Sevde'nin hayatını gözleri önüne getirdi: O, içinde yaşadığı, çocukluğunun neş'eli günlerini geçirdiği, olgunluk döneminde kalb huzuruyla yaşamak istediği memleketine veda et­miş, halkını tanımadığı, dilleri değişik, dinleri ayrı meçhul bir ülke­ye gidip uzun süre kalmıştı. Medine'ye dönüp garipliğin acısını üze­rinden atamadan, ana yurdu Mekke'ye ayak basar basmaz, kocası Sekran ruhunu Hakk'a teslim etmişti.
Ölüm yakasını bırakmamış, döner dönmez yakalamış Mekke top­rağına, aile halkından; dostlarından bir çoğunun son uykusunu uyu­duğu yere defnedilmişti.
Rasûlüllah (S.A.V) bu imanlı dul muhacire'nin durumundan son derece müteessir olmuştu.
Havle bint Hakîm onu hatırlatınca, ömrünün son demlerinde da- ', yanak olmak, hayatın acılarını hafifletmek için merhametli elini ona uzatmıştır.
Rasûlüllah (S.A.V) Medine'ye hicret edip mescidini ve odalarını inşa edince, Muhacirlerle Ensar'i birbirleriyle kardeş yapıp evine yer­leşince Zeyd İbn Harîse'yle Ebû Rafî'İ Mekke'ye gönderdi. Onlar Sevde Bint Zem'a'yı, Rasûlüllah'ın kızları Ummu Kulsum ve Fatma'­yı, Zeyd'in hanımı Ummu Eymen'i getirdiler. Abdullah İbn Ebî Bekr de Ebû Bekr'in ailesini ve Resûlüllah'ın (S.A.V) eşi Hz, Aişe'yi getir­di. Böylece hepsi Medine'ye hicret etmiş oldular.
Rasûlüllah (S.A.V) bir gününü Sevde Bint Zem'a'ya, bir gününü de Hz. Aîşe'ye ayırdı. Hz. Sevde Rasûlüllah'ın evindeki yerini almaktan, iri olmasına rağmen Rasûİüllah'ın kızları Ummu Kulsum ve Fâtıma'ya hizmet etmekten son derece memnundu. Onun ruhunun hafifliği Ra­sûlüllah'ın kalbine sevinç ve mutluluk sokuyordu. Bir defasında Hz. Peygamber'e şöyle demişti.
— Ya Rasûlallah! Geceleyin arkanda namaz kıldım. Rukûda o kadar uzun kaldın ki kan damlamasından korktuğum için burnumu tuttum,
Peygamber (S.A.V) onun bu sözüne gülümsedi sevde Bint Zema Ebû Yezîd! Kendinizi ele verdiniz. Şereflice ölseydiniz ya.
Rasûlüllah (SAV) ona :
— Sevde! Allah'a ve Rasûlüne karşı mı kışkırtıyorsun dedi.
Sevde :
— Ey Allah'ın Rasûlü! Seni hakla gönderen Allah'a yemin ede­rim ki, Ebû Yezîd'i elleri boynuna birleştirilmiş olarak görünce o sözü söylemekten kendimi alamadım diye cevap verdi.
Rasûlüllah (S.A.V) Hafsa Bint Ömer İbnu'l-Hattab'la daha sonra da Zeyneb Bint Kuzeyme ile evlendi. Fakat Zeyneb sekiz ay sonra öl­dü. Mü'minlerin annelerinden ilk gömülen o oldu. Rasûlüllah [S.A.VÎ Ummu Seleme'yİe (Hind Bint Ebbî Umeyye'yle) evlendi Ummu Sele­me, Zeyneb Bint Huzeyme'nin adasına yerleşti.
Sevde Bint Zem'a, Rasûlüllah'ın Aîşe'ye olan sevgisini biliyordu. Aîşe'ye hizmet etmeye ve onu hoşnut kılmaya çok dikkat ediyordu. Kendisi yaşlanmıştı. Yaşının tecrübesiyle anladı ki, kendisiyle Rasûl-üllah'ın kalbi arasında küçümsenmiyecek bir engel vardır. Rasûlüllah-tan kendi payına düşen iyilik ve acıma duygusudur. Sevgi, ülfet ve imtizaç değildir.
Ama'bu ona dokunmadı. Rasûlüllah'ın onu bu mevkiye yükselt­mesi, Sekran b. Amr'ın dul kalmış karısı iken mü'minlerin annesi yapması yeterde artardı bile...
Rasûlüllah'ın evinde bir yerinin olmasına, onun kızlarına hizmet etmesine dündşn razıydı.
Hz. Sevde, Hz. Aîşe gelinceye kadar Rasûlüllah'ın evinde bu min­val üzere kaldı. Hz. Aîşe gelince, hemen evin birinci mevkiini onun için boşalttı. Gayretini genç gelinin hoşnut olacağı şekilde harcadı ve onu rahat ettirmek için kendi rahatından fedakârlık yaptı... Rasûlül-!ah (S.A.V) onun yanına çok gelmiyordu. Bunun üzerine Sevde Bint Zem'a, Peygamber'in kendisini terkedip ayrılmasından korktu ve onun yanındaki yerini kaybetmek istemedi ve ona şöyle dedi :
—Ya Rasûlaiiah! Bana ayjrdiğin gün Aîşe'ye aittir. O gün de anım yanında kalabilirsin.
Beni nikâhında tut. Vallahi benim kocaya ihtiyâcım ve hırsım yok. Ancak kıyamet gününde Allah'ın benî senin zevcen olarak diriltmesi­ni istiyorum.»
Rasûlüllah (S.A.V) bunu kabul etti. Bir konuda şu ayet-i kerime nazil oldu :
«Eğer kadın kocasının serkeşliğinden veya aldınşsızhğmdan en­dişe ederse, aralarında anlaşmaya çalışmalarında kendilerine bîr en­gel yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır.» [2]
Sevde Bint Zem'a Hz. Peygamber'in hanımlanyla birlikte çıkıp RasülüÜah'la {S.A.V) birlikte veda haçcını yaptı.
Bir gece Hz. Peygamber'in hanımları toplanıp şöyle dediler :
— Ya Rasûlallah! Sana kavuşma bakımından en hızlımız hangi-mizdir.
Rasûlallah (S.A.V) şöyle buyurdu :
—Kolu en uzun olanınız.
Onlar, onu ölçmek üzere bir kamış aldılar. Kolu en uzun olan Sevde Bint Zem'a idi.
Rasûlüllah (S.A.V) Rafîk-i a'la'ya kavuştuğunda, Sevde Bint Zem'a hariç hanımlarından hiçbiri haccetmemişlerdi. O şöyle diyordu.
— Ondan sonra (Veda haccmdan sonra) asla haccetmem.
Mü'minierin emiri Ömer İbnu'l-Hattab zamanında ona bir torba dirhem gönderildi. O :
— Bunlar nedir? dedi.
— Dirhemler, dediler.
Sevde Bint Zem'a :
— Torbada sanki hurma var gibi, dedi. Daha sonra metçisini çağırıp.
—Benim arkamdan dirhem torbasını yetiştir.
Daha sonra torbanın içindekileri Medineli yoksullara dağıttı.
Sevde Bint Zem'a Hz. Peygamber'in hanımlarının Rasûlüllah'a (S,A.V) en çabuk ulaşanıydı. O, Ömer Îbnu'l-Hattab'm halifeliği esna­sında ölmüştür. [3]
Aîşe Bint Ebî Bekr:
— Bundan sonra anladık ki onun (Sevde Bint Zem'a'nın) kolu­nun uzunluğu sadaka vermekten başka birşey değildi. Yani kol uzun­luğu el açıklığıyla yorumlanmıştır.
Mü'minierin annesi Aîşe (R.anhâ) onun hareketini devamlı anar ve vefakârlığını şöyle dile getirirdi.
«Yerinde olmak istediğim kadınların bana en sevgilisi Sevde,Bint Zem'a'dır... Yaşlandığında şöyle demiştir: Ya Rasûlellah! Sana olan nöbetimi Aîşe'ye bağışladım,.»
Mübarek Annelerimizden Sevde Bint Zem'a (R.anhâ); Allah'a kulluğunun ve İslama imanının mükâfatını, ömrünün yaşlı günlerinde dünyada iken Rasûlüllah'ın nikâhı altına girerek mükâfatlandırılan şe­refli bir İslâm kadmı ve mü'minierin annesidir.
Allah'a kulluğun ve ibâdetin mükâfatı, dünyada görüldüğü gibi sabredenler için âhirette daha güzel bir şekilde gösterilecek ve tattı-nlacaktır... [4]

insanlığın Efendisinin Sevgili Zevcesi ve Siddîk'ın Kızı Sıddîka...



[1] Sevde binti Zem'a i (Radiyallâhü anhâ)

[2] Kur'an-ı Kerîm, Nisa Sûresi 128

[3] Rasûlüüah'a en çabuk ulaşan hanımı, Zeyneb Bint Cahş olarak da rivayet edilmektedir. Yine «kolu en uzun olan» hanımın Zeyneb Bint Cahş olduğuna dair rivayetler vardır. Müellif bu rivayetleri Sevde Bint Zem'a'nm hayatında anlatmıştır. (Çeviren : T. Uzun)

[4] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 3/28-35.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Aişe Bint Ebî Bekr (radiyaiîâhü Anhümâ)

Aişe Bint Ebî Bekr (radiyaiîâhü Anhümâ)

AIŞE BİNT EBÎ BEKR (RADIYAİÎÂHÜ ANHÜMÂ)


«Kızım; durumu sabırla karşıla! Vallahi, kendisini seven bir kocanın güzel karısının, ortaklan da varsa, onun hakkında çok dedikodu ederler.»[1]
Bisetin (peygamberliğin) onuncu senesinin Ramazanın onunda Hz. Muhammed (S.A.V)'in çocuklarının annesi, evinin kadını, cihadda ortağı Hz. Hadîce'nin vefatından birkaç gün sonra hatıralarıyla yalnız iken; Rasûlüllah'ın (S.A.V) süt kardeşi Osman İbn Maz'un'un hanımı Havle Bint Hakîm Rasûlüllah'a (S.A.V) gidip :
— Ey Allah'ın elçisi evlenir misin? diye sordu. Rasûiüllah (S.A.V) :
— Kiminle? dedi.
Havle Bint Hakîm :
— Kız istersen kızla, dul, istersen dulla, dedi. Hz. Peygamber (S.A.V) sordu ;
— Kız olan kimdir? Havle Bint Hakîm :
— Allah'ın kullarından sana en lâyık olan kız, Ebû Bekr'in kızs Aîşe dedi.
Rasûiüllah [S.A.V) tekrar sordu.
— Dul olan kim ya?
Havle Bint Hakîm cevap verdi :
— Sevde Bint 2em'a. Sana iman etmiş, dininde sana uymuştur. Rasûiüllah (S.A.V) :
— Git, benim hakkımda onlarla konuş, dedi.
Havle, Ebû Bekr'in evine gitti. Ummu Rûman'ı buldu ve ona :
—Ummu Rûman! Allah size hayır ve bereketten ne eriştirdi, bi­liyor musunuz? diye sordu.
Aîşe'nin annesi :
—- Nedir o? dedi.
Havle Bint Hakîm :
—- Rasûiüllah [S.A.V) beni, Aîşe'yi istemek için gönderdi.
Ummu Rûman sordu :
— Aîşe ona uygun olur mu? O, Peygamber'in (S.A.V) kardeş kızıdır. İstersen Ebû Bekr'i bekle o, şimdi gelecek.
Ebû Bekr geldi. Havle Bint Hakîm :
— Ebû Bekr! Allah size hayır ve bereketten ne eriştirdi, biiiyoı musunuz? dedi.
Ebû Bekr:
— Nedir o? diye sordu. Havle Bint Hakîm :
Rasûiüllah [S.A.V) beni Aîşe'yi istemek İçin gönder Ebû Bekr:
— Ona uygun (helâl) olur mu? Aîşe kardeşinin kızıdır
Havle Bint Hakîm Peygamber'e {S.A.V) dönüp durumu anlattı. Ra-ûlüllah (S.A.V) şöyle dedi :
— Ona tekrar git ve şunu söyle : Sen benim İslâm'da (din) kar-leşimsîn. Senin kızın bana helâldir.
Havle Bİnt Hakîm Ebû Bekr'e gitti. Ummu Rûman şöyle dedi.
— İyi ama Mut'im İbn Adiyy, Aîşe'yi oğlu Cubeyr'e İstedi ve ona z kesildi. Verilmiş olan bir sözden cayılmaz ama Ebû Bekr sözün­den döndü. Şöyle ki:
Ebû Bekr hemen Mut'im İbn Adîyy'in evine gitti. Onun yanında karısı Ummu Cubeyr de vardı Ebû Bekr:
— Aîşe'nin evlenmesi hakkında ne diyorsunuz? diye sordu. Mut'im İbn Adîyy hanımına :
— Hanım! Ne diyorsun? dedi. Mut'im'in hanımı ı
— Herhalde, oğlumuzu senin kızınla evlendirirsek, onu da kendi dinine sokarsın, dedi.
Ebû Bekr Mut'im İbn Adîyy'e :
— Sen de mi böyle söylüyorsun? dedi. Mut'im İbn Adîyy:
— O, duyduğunu benim de katıldığım sözü söylüyor diye cevap verdi.
Ebû Bekr, verdiği sözden dönmesine bir engel bırakmayan Al­lah'a hamdetmekten duyduğu rahatlıkla evine dönüp Havle'ye :
— Rasûlüllah'ı bana çağır, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) geldi ve bîsetin (peygamberliğin) onuncu yıl Şevval ayında yedi yaşındaki Aîşe'yle nikahlandı.
İki aziz ve vefakâr dost arasında hısımlık kurulduğuna ait haberin ortaya çıkışı Mekke'lileri şaşırtmadı. Gayet normal ve beklenen bir haberi karşılarmiş gibi karşıladılar. İslâm düşmanlarından hiç biri ko­nuşacak söz bulamadı. En azılı düşmanlar bile Hz. Muhammed (S.A.V)'in Hz. Aîşe ile evlenmesinde kötülenecek bir yan veya itham edilecek bir kusur göremediler. Halbuki onlar, iftira ve zulüm d sa, kötülemeye bir yol buldular mı hemen o yoldan yürürlerdi.
Ne diyebilirlerdi ki?
En uzak ihtimalle de olsa, daha yedi yaşına yeni basmış bir kız çocuğuna dünür olmayı mı kotüieyeceklerdi?
Ama daha önce Cübeyr b. Mut'im için İstenmişti. Hattâ Ebû Bekr, bunun içiin Havİe'ye «evet» sözünü, Cübeyr b. Mut'im'in İs­lâm'a karşı katı tutumunu görünceye kadar söyleyememişti.
Hz. Ömer (r.a) Hz. Ebû Bekr (r.a)'e genç kızı Hafsa ile evlenme­sini teklif ettiğinde Hafsa ile Ebû Bekr arasındaki yaş farkı, Rasûlül-lah'la Hz. Aîşe arasındaki yaş farkı kadardı. O günün örf âdeti böy­leydi ve gayet normaldi...
Ama Hz. Aîşe ile olan bu evlilik, Hz. Muhammed (S.A.V)'in haya­tını yazan bazı tarihçileri çok meşgul etmiştir. Onlar bu evliliğe, için­de yaşadıkları modern asrın gözlüğüyle bakmışlar ve böyle bir evlili­ği akılları almamıştı. Halbuki bu Asyalılarda âdettir. Bu âdetin doğu Avrupa'da uygulanmakta olduğunu düşünmemişlerdir. Bu ha! İspanya ve Portekiz'de gayet normal karşılanır. Bugün bu çeşit evlilik, Birleşik Amerika'nın uzak dağlık bölgelerinde âdet dışı değildir..
Rasûlüllah (S.A.V) hicret etti mescidini ve odalarını inşa etti. Sonra Zeyd İbn Harîse ve mevlâsı (azatlı kölesi) Ebû Rafî'i kızlarını getirmesi için Mekke'ye geri gönderdi. Ebû Bekr de onların yanında Abdullah İbn Uraykıt ed-Deylî'yi iki deveyle birlikte gönderdi. Oğlu Abdullah'a ailesini getirmesini yazdı... Zeyd İbn Harîse, Ebû Rafî' ve Abdullah İbn Ebî Bekr Rasûlüllah'ın (S.A.V) ailesiyle Ebû Bekr'in aile­sini yola çıkardılar. Rasûlüllah'ın şehrine geldiklerinde Aîşe, Ebû Bekr'in ailesinin yanında kaldı. Rasûlüliah'ın (S.A.V) ailesi de mesci­din etrafındaki odalarda kaldılar.
Ebû Bekr Rasûlüllah'a [S.A.V) sordu :
— Ya Rasûlellah! Seni ailenle (Aîşe'yie) birlikte kalmaktan n eden şey nedir?
Peygamber (S.A.V):
—' Mehir diye cevap verdi.
Ebû Bekr es-Sıddîk ona oniki okıyye ve bir neş (yarım okıyye) 3rdi. Rasûiüllah onları Aîşe'ye mehir olarak takdim etti, Böylece lekke'deki nikâhtan üç yıl sonra Şevval ayında düğünleri oldu.
Hicretten birkaç ay sonra Ebû Bekr [r.a) Rasûlüllah (S.A.V)'e ü? îne önce Mekke'de kıyılan nikâhın zifafının yapılmasını söyledi.
Rasûiüilah (S.A.V)'de bunu kabul etti. Ensar'dan bazı erkek ve admlarla birlikte, Ebü Bekr'in ailesi ile beraber misafir olduğu Hazrec gulları yurdundaki evine gitti.
Aîşe düğününü şöyle anlatır:
«Rasûiüllah (S.A.V) evimize geldiğinde Ensar'dan bir takım ka­in ve erkekler de toplandılar. Ben İki hurma dalı arasındaki salm­akta sallanırken annem beni oradan indirip eve getirdi. Saçlarımı üzeltti ve biraz su ile yüzümü sildi. Beni kapının yanına kadar gö-ürdü. Heyecanım yatişıncaya kadar beni orada durdurdu. Sonra içeri-e soktu. Rasûlüllah [S.A.V) bizim evdeki sedirin üzerinde oturuyor-|u, beni onun kucağına oturttu ve :
«Bunlar senin ailen halkıdır. Allah onlarda senin için bereket ialketsin, onlar için de sende bereket ihsan etsin.» diye dua etti.»
Kadın ve erkekler kalkıp evden çıktılar. Rasûlüllah (S.A.V) evim­le benimle zifafa girdi. Benim düğünümde ne bir deve, ne de bir ko-'un kesilmedi. Ben o vakit dokuz yaşındaydım. Sa'd b. Ubâde, daha ince de Rasûlüllah (S.A.V)'e gönderdiği büyük bir kapla bize düğün 'emeği gönderdi.»
«Aynı şekilde, onlara bir tas süt getirildi. Rasûlüllah (S.A.V) ön-ian bir miktar içti. Sonra yeni gelin utanarak geri kalanını içti»
Aîşe nahif vücutlu, büyükçe gözlü, dalgalı saçlı, pembe beyaz sarlak yüzlü, tatlı bir gelin olmuştu. Gelin olunca yeni evine taşındı. 3u ev kerpiç ve hurma dalları kullanılarak, mescidin etrafına yapıl-nış odalardan birisi idi. Odanın tabanında bir hasır serili, onun üs-:ünde de içi hurma lifi dolu deri bir yatak vardı. Kapı olarak kıldan dökülmüş bir perde asılmıştı.
Bu sade ve mütevazı evde Aîşe kalabalık zevcelerden biri olarak /asayişim devam ettirmeye başladı. Aynı şekilde Rasûlüliah [S.A.VJ'in ve İslâm'ın hayatındaki yüce mevkiini de almaya başlamışti. Tarih günümüze ve daha sonraki zamanlara kadar bu hayatın akı­şını nakletti ve nakledecektir.
Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'ye şöyle dedi:
— Sen bana üç defa rüyamda gösterildin. Melek seni bana yaz ipekten bir kumaş içinde getirip : Bu senin hanımın dedi. Ben yüzünü açtım. Bir de ne göreyim sensin. Bunun üzerine şunu söyle­dim. Eğer bu Allah'ın katındansa, onu yerine getirir.
Peygamberimiz (S.A.V) eşleri arasında Hz. Aîşe'ye karşı müstes­na bir sevgi gösterirdi.
Bir gün Amr b. As : «Yâ Resûlellah! Halkın, Sana en sevgilisi kimdir?» diye sormuştu. Peygamberimiz (S.A.V) :
— «Aîşe'dir!» buyurdu.
— «Ya erkeklerden sevgili olanı kimdir?» diye sorunca da
— «Aişe'nin babasıdır!» buyurdu.
Rasûlüllah (S.A.V) bir gün Aîşe'nin yanma girdi. Onun ktz çocuk­larıyla (oyuncaklarla) oynadığını gördü.
— Bu nedir? Aîşe! dedi. Aîşe :
— Süleyman'ın atları diye cevap verdi. Peygamber (S.A.V) buna gülerek karşılık verdi.
Vahiy Aîşe'nin odasında inmişti. Bir gün Rasûiüllah {S.A.V} Aî­şe'nin odasındaydı. O sırada yanlarına ata binmiş bir adam girdi. Peygamber (S.A.V) kalkıp onun yanına gitti. Elini atın yelesine koydu. Onunla konuşmaya başladı. Daha sonra Rasûiüilah (S.A.V) döndü, Aîşe sordu :
— Ya Rasûleİlah! Fısıltıyla konuştuğun o adam kimdi?
Rasûlüllah (S.A.V):
— Sen birisini gördün mü? dedi.
Aîşe ;
— Evet, ata binmiş bir adam gördüm diye cevap verdi.
.Rasûlüllah (S.A.V) şöyle dedi.
—Onu kime benzettin?
Aîşe :
— Dıhyetu'l-Kelbî'ye dedi. RasûlüNah (S.A.V) :
— O Cebrâii'dir. Sen iyi bir şey gördün.
Aîşe bir süre bekledikten sonra Cebrail ve Peygamber fS.A.V) Aîşe'nîn odasına girdiler. Peygamber (S.A.V) :
—Aîşe! dedi. Aîşe :
— Saadetle emret Ya Rasûleilah! diye cevap verdii.
Rasûlüllah (S.A.V) buyurdu :
— Bu Cebrail'dir. Sana onun selâmını söylememi emretti. Aîşe :
— Sen de benden ona; selâm, Allah'ın rahmet ve bereketlerini söyle. Allah, kendisine sığınanlara verdiği hayırdan sana da versin.
Rasûlüllah (S.A.V) Hafsa Bint Ömer İbni'i-Hattab'la daha sonra da Ummu Sele.me'yle evlendi. Aîşe'nin içi kıskançlıkla doldu. Ama o daima Rasûlüllah'ın sevgilisi olarak kaldı.
Bir bayram günü Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'nin odasına girdi, yanın­da Buas [2] şarkılarını söyieyen iki kız vardı. Yatağa uzandı ve yüzü­nü çevirdi. İçeri Ebû Bekr girdi. Aîşe'yİ azarlayarak :
— Peygamberin (S.A.V) yanında Şeytan'ın mîzmarı mı (sarkışı­mı) dedi.
Rasûlüllah.(S.A.V) ise :
— Onu rahat bırak diye karşılık verdi. Ebû Bekr başka bir şeyle meşgulken Aîşe kızlara işaret etti onlarda çıktılar.
Siyahîler (Habeşliler) kalkan mızrak oyunu oynuyorlardı. Peygam­ber (S.A.V) Aîşe'ye sordu.
—Seyretmek ister misin?
Aîşe: -
— Evet diye cevap verdi.
Bunun üzerine Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'yi, arkasında yanağı yana­ğına değecek şekilde ayağa kaldırıp :
— Haydi devam edin Erfîde oğulları! buyurdu.
Nihayet Aîşe seyretmekten usandığında, Rasûlüllah (S.A.V)
—Artık yeter mi? diye sordu.
Aîşe :
— Evet dedi. Peygamber (S.A.V) :
— Öyleyse git dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'ye, hırçın ve sanki sert bir kömür parça­sı gibi siyah bir deve verdi. Ona dokunup bereket getirmesi için dua etti. Sonra şöyle dedi.
— Bu deve'ye bin ve ona yumuşak davran. Şüphesiz birşeyde yumuşaklık varsa, bunu süsleyip güzelleştirir. Birşeyden yumuşaklık çekilip alınırsa onu lekeler.
Rasûlüllah (S.A.V) bir sefere veya savaşa çıkmak istediği zaman hanımları arasında kur'a çeker onlardan hangisinin ismi çıkarsa onun­la giderdi. Hz. Peygamber Benî Mustalık'ın efendileri ve liderleri el-Harîs îbn Dırar'in komutasında kendisiyle savaşmak için birlikler topladıklarını öğrenince, onlar Medine'ye saldırmadan, kendisi onla­ra ansızın baskın yapmaya karar verdi. Hanımları arasında kur'a çek­ti. Hz. Aîşe'nin adı çıktı. Aîşe hevdec'ine [3] bindi ve onunla birlikte
Müslüman ordusu, el-Mûreysî denilen kuyunun başında Benî Mustalık'la karşılaştı. Benî Mustalık'ın hezimete uğramasıyla biten bir savaş oldu. Onların kadınları da esir edildiler. Müslüman ordusu Medine'ye doğru yoia çıktı. Medine'ye yakın bir yerde konakladı. Ka­file hareket etmek üzereyken Hz. Aîşe abdest bozmak için konakla­ma yerinden uzaklaştı. Hevdec'ine döndüğü zaman eliyle' göğsünü yokladı ki, göz boncuğundan dizilmiş gerdanlığı kopmuştu. Hemen dönüp onu aradı. Fakat bulamadı. Bu arada onu ararken vakit kaybet­miş, geride kalmıştı. Hevdeci'nin bulunduğu yere döndü. Onu taşı­yanlar Aîşe'yi içinde zannederek hevdeci bindiği devenin üzerine koymuşlardı. Hevdecin ağırlığından içinde olup olmadığının farkına varmamışlardı. Zaten Aîşe yaşı küçük bir kadındı. Ayrıca ona sesle­nerek içinde olup olmadığını kontrol etmemişler, öylece gitmişlerdi.
Aîşe gerdanlığını bulup konaklama yerine geldi. Ama orada hiç kimseyi bulamadı. Onların kendisini arayacaklarını ve onun yanına tekrar geleceklerini zannederek daha önce kaldığı yerde bekledi. Ora­da otururken gözlerini uyku bürüdü ve uyuyup kafdı.
Ordunun artçılarından olan Safvan İbnu'l-Muatta! es-Sûlemî, ge­ride kalan eşyayı bulup götürmek için ordunun arkasına kalmıştı. Sa­bahleyin Safvan İbnu'l-Muattal Aîşe'nin bulunduğu yere gelince uyu­yan bir İnsan karaltısı gördü ve onun yanına geldi. Hicab ayeti (örtün­meyi emreden ayet) inmeden önce Aîşe'yi gördüğü için onu tanımış­tı. AÎŞe uyandı. Safvan, «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn» [4] deme­ye başladı. Sanki onu uyandırmak istercesine İnnâ lillâhi'yi tekrarla­yıp duruyordu :
—İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râ-ciûn.
Onunla konuşmaktan sakınıyordu. Daha sonra deveyi yaklaştırdı ve şöyle dedi:
— Anne, kaikıp biner misin?
Aîşe deveye bindi. Safvan İbnu'l-Muattal devenin yularını çeke­rek hızla yürümeye başladı.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Müslüman ordusu sabahleyin Medîne'ye varıp Aîşe'nin devesi çöktürülmek üzere evinin önüne götürüldü ve yavaş yavaş hevdec in­dirildi. Bir de baktılar ki içinde Aîşe yok. Rasûlüllah (S.A.V) ve ashabi bir süre ne yapacaklarını şaşırdılar. Rasûlüllah'ın (S.A.V) yolda kendisiyle birlikte oiduğu bazı kimseler mü'minlerin annesi Aîşe'yi aramaya koyuldular.
Safvan İbnu'l-Muattal'ın devesi geldi. Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'nin iyi olduğunu öğrenince içi rahatladı. Geride kalmasının sebebini Aîşe'nin kendisinden dinledi ve hiçbir şeyi yadırgamadı. Ama Aîşe hastalandı.
Münafıkların başı Abdullah İbn Ubeyy Ibn Seluİ bunu fırsat bile-
— Vallahi, ne Aîşe, o adamdan dolayı kurtulur, ne de o adam, Aîşe'den dolayı kurtulur, demeye başladı.
Aralarında Rasûlüllah'ın şairi Hassan İbn Sabit, Ebû Bekr'in ya­kını ve çok iyilik yaptığı Mistah İbn Usase, Rasûlüllahın halasının kı­zı ve mü'minlerin annesi Zeyneb Bint Cahş'ın kızkardeşinin bulundu­ğu bazı müslümaniar Abdullah İbn Ubeyy İbn Selul'un sözünü tekrar edip durdular.
Söz, Ebû Bekr'in kulaklarına eriştiği gibi Rasûlüllah'a da ulaştı. Rasûlüllah bunu kesinlikle reddetmişti. Ancak onların hiçbiri korkunç şayia sebebiyle Aîşe'yle yüzyüze gelip görüşmediler...
Hz. Aîşe şöyle anlatmaktadır:
— İftiraya girişen Abdullah İbn Ubeyy İbn Selul'dü. Medine'ye geldik. Çok geçmeden hastalandım ve bir ay çektim. Halk iftiracıla­rın uydurdukları iftiralara dalmışlardı. Bense bunlardan hiçbir şey se-zememiştim. Yalnız, evvelce hastalandığım zaman, Rasûlüllah'tan gördüğüm lütuf ve iltifatları bu hastalığım sırasında göremeyişirn ve kendisinin, yanıma girdikçe, selâm verip, adımı anmadan :
—: Hastanız nasıldır? diye sorarak dönüp gidişi beni şüphelendi­riyor ve üzüyordu.
Nihayet biraz iyileştikten sonra dışarı çıktım. Bu, şu şekilde ol­muştu.
Ben bir gece Mîstah'in annesiyle hacet giderme yerimiz olan menasi tarafına çıkmıştım. Buraya ancak, geceden geceye çıkardık. Bu da evlerimizin yanında helalar edinmemizden önceydi. O zaman, bizim halimiz göçebe Arapların sahrada ihtiyacımızı gidermelerine benzemekteydi. Biz Araplar helaları evlerimizin yanında bulundur-
maktan tiksiniyorduk. Ben, Ebû Ruhm İbn Abdimenaf'ın kızı (ki onun annesi : Ebû Bekr es-Sıddîk'in teyzesi de olan Sahr İbn Amir'in kızı­dır, onun oğlu da Mistah İbn Usase'dir) Ummu Mıstah (Mistah'ın an­nesi) la ihtiyacımızı gidermeye çıktık. İhtiyacımızı giderip dönerken Ummu Mıstah çarşafına takılıp düştü ve şöyle dedi-
— Kahrolsun Mıstah : Aîşe şöyle dedi :
— Sen ne kadar kötü konuşuyorsun. Bedîr savaşında bulunan birisine mi sövüyorsun?
Ummu Mıstah.
— Bak, şu saf tazeye! Onun söylediklerini duymadın mı? dîye cevap verdi.
Aîşe sordu :
— O, ne söylemiş?
Ummu Mıstah iftiracıların söylediklerini ona anlattı. Böylece hastalığım geri geldi ve bir kat daha arttı. Evime döndüğümde Ra-sûlüllah yanıma girdi ve :
—Hastanız nasıl? diye sordu. Aîşe :
— Anne ve babamın yanına gitmeme izin verir misin? dedim..
Ben ebeveynimin yanına gidip aleyhimdeki haberin içyüzünü an­lamak istiyordum. Peygamber (S.A.V) izin verdi. Böylece ebeveynime geldim. Anneme :
— Anneciğim! Halk benim aleyhimde neler söylüyorlar? diye sordum.
Ummu Rûman :
— Yavrum! Sen kendini üzme. Vallahi, bir kadın senin gibi güzel ve kocasının yanında sevgili olsun ve onun kumaları ollşun da aley­hindeki lâflar çok olmasın. Bu pek nadirdir diye cevap verdi.
Aîşe :
— Subhânellah! Demek, halk böyle şeyler konuşmuşlar! dedi.
O gece sabaha kadar devamlı ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Ağlaya ağlaya sabahı ettim. Rasûlüllah (S.A.V) Ali İbn Ebî Tâlib ve Usâme İbn Zeyd'i çağırdı. Vahiy gecikti­ğinden ailesinden ayrılma konusunu onlara sordu. Usâme İbn Zeyd, Rasûlüllah'ın ailelerinin her türlü şüpheden uzak olduğu hakkında bil­diğini ve gönlünde onlara karşı taşıdığı sevgiyi Rasûlüllah'a açıkla­mak üzere :
— Ya Rasûîellah! Onlar senin ailelerindir. Biz onlar hakkında hayırdan başka birşey bilmiyoruz, dedi.
Ali İbn Ebî Talib ise :
— Ya Rasûlellah! Allah, sana dünyayı daraltmamıştır. Ondan başka kadın çoktur. Yine de sen onun hizmetçisi olan kadına sor, o sana doğruyu söyler, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) Berîre'yi çağırıp :
—Berîre! Sen, Aîşe'de, seni şüphelendirecek birşey gördün mü? dedi.
3erîre (Aîşe'nin hizmetçisi) :
— Hayır, Seni, hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki : Benim onda kusur olarak görebileceğim şey, ancak şu­dur: Kendisi, çok genç olduğu için, ev halkının hamurunu yuğururken uyuya kalırdı da-evde beslenilen hayvan gelir hamuru yerdi dedi.
Rasûiüllah [S.A.V) o gün kalktı ve Abdullah İbn Ubeyy İbni Selul hakkında konuşacağı için mazur görülmesini istedi ve minber'den şu" konuşmayı yaptı :
—Ey müslüman cemaatı! Ailem aleyhindeki iftirasiyle beni üzüntüye düşüren bir şahsa karşı bana kim yardım eder? Halbuki, vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka birşey biliyor değilim! On­lar, ,öyie bir adamın (Safvan Ibnu'l-Muattal'ın) adını ortaya attılar ki ben, onun hakkında da hayırdan başka birşey bilmiyorum. Hiçbir za­man, ben yanında bulunmadıkça, o evlerimden hiçbirisine girmemiştir.
Evs'in seyyidi (efendisi) Sa'd İbn Muaz kalkıp şunu söyledi :
— Ya Rasûlellah! Sana ben yardım edeceğim. O iftiracı, Evs ka-bîiesindense, onun boynunu ben vururum. Eğer o Hazredi kardeşleri-mizdense bize emredersin, biz de emrini yerine getiririz.
Ju defa da -Hazrec'in efendisi- Sa'd İbn Ubâde ayağa kalktı. Bun­dan önce iyi bir adamdı. Fakat kabile taassubuna kapılıp Evs'in efen­disi Sa'd İbn Muâz'a :
— Vallahi sen yalan söylüyorsun. Sen onu (Abdullah İbn Ubeyy'i) öldürmeyeceksin ve öldüremezsin dedi.
Useyd İbn Hudayr-Sa'd İbn Muâz'ın teyzesinin oğlu ayağa kal­kıp Sa'd İbn Ubâde'ye şu sözü söyledi :
— Sen yalan söylüyorsun. Vallahi sen münafıksın ve münafıklar adına mücadele ediyorsun.
Evs ve Hazrec kabileleri birbirlerine karşı sıralanmışlardı. Ra­sûlüllah (S.A.V) minberdeyken dövüşmeye karar vermişlerdi. Rasû!-üllah (S.A.V) onları devamlı yatıştırmaya çalıştı. Onlar sustular. Ra­sûlüllah (S.A.V)'da sustu.
O günümü öyle geçirdim. Ne gözümün yaşı diniyor, ne de gözü­me uyku giriyordu. Annem ve babam sabaha kadar basımda bekledi­ler. İki gece bir gündüz ağladım. Ne uyuyor ne de gözümden akan yaşlar duruyordu. Öyle ki annemle babam ağlamaktan ciğerimin par­çalanacağını zannettiler. Annemle babam yanımda oturduklar! ve be"n de ağladığım sırada, Ensar'dan bir kadın gelip benden izin istedi. Ben de ona izin verdim. O da oturdu, benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu haldeyken Rasûlülllah (S.A.V) içeri girdi. Selâm verip oturdu. Halbuki Rasûlüliah (S.A.V) bundan önce, aleyhimde dedikodu başlaya-Iıdan beri yanımda oturmamıştı. Bir ay beklediği halde benim hak­kımda kendisine birşey vahyolunmamışti. Rasûlüllah (S.A.V) oturun­ca şahadet getirdi ve şöyle dedi :
Aîşe! Senin aleyhinde bana şöyle şöyle sözler geldi. Eğer sen bunlardan uzak isen Allah senin temiz ve uzak olduğunu açıkla­yacaktır. Şayet böyle bir günaha yakiaştıysan, Allah'tan af dile ve ona tövbe et. Çünkü kul günahını itiraf ettiğinde ve arkasından töv­be ettiği zaman, Allah onun tövbesini kabul eder.
Rasûlüllah (S.A.V) sözlerini bitirince gözümün yaşı kesildi. Öyle ki bir damla bile yaş bulamıyordum. Babama şöyle dedim.
Söyledikleri hakkında Rasûlüilah'a cevap ver!
Ebû Bekr:
— Vallahi, Rasûlülllah'a ne diyeceğimi bilmiyorum? Araplardan hiçbir aile bilmiyorum ki benim başıma gelen onların da başına gel­miş olsun! Vallahi Allah'a ibâdet etmediğimiz Cahil iye çağında bize karşı söylenemeyen bu şeyler, müslûmanlık devrimizde bize söyİen-di, dedi.
Aîşs annesine :
Rasûlüilah'a cevap ver, dedi.
Ummu Rûman:
-U Rasûlüilah'a (S.A.V) ne diyeceğimi bilmiyorum? dedi.
Aîşe şu konuşmayı yaptı:
— Ben küçük yaşta bir kadın olduğum için, Kur'an'dan kendimi savunacak çok âyet okuyamazdım. Vallahi, ben anladım ki, siz bu söz­leri duymuşsunuz ve hatta gönüllerinizde yer etmiş, onlara inanmışsı­nız. Ben size, o kötülükten uzağım, desem -ki Allah biliyor, uzağım-bana bu konuda İnanmazsınız. Ben kötü bir iş yaptım diye itirafta bu-İunacak olsam -ki Allah biliyor, ben böyle birşeyden beriyim uzağım-siz beni mutlaka tasdik edersiniz. Vallahi, ben sizin için Yusuf'un ba­basının (Yakub'un) sözünden başka bir misal bulamıyorum. O şöyle demişti: «Artık bana düşen güzelce sabredip katlanmaktır. Sizin şu söylediklerinize karşı yardımına sığınılacak, ancak Allah'tır.» [5]
Daha sonra dönüp yatağıma yattım. Ben o sırada berî (uzak, te­miz) olduğumu ve Allah'ın beni ondan temiz çıkaracağını biliyordum. Fakat vallahi Allah'ın benim durumum hakkında Kur'an'da okunan bir vahiy indireceğini sanmıyor, şahsımı ilgilendiren bir mesele için Kur'an'da Allah tarafından dile getirilmekten kendimi çok uzak ve aşağı görüyordum. Ancak Rasûlüllah'ın uykuda bir rüya göreceğini ve Allah'ın o rüya ile beni yapılan iftiralardan uzak tutup temize çıkara­cağını umuyordum. Vallahi daha Rasûlüllah (S.A.V) yerinden kalkma­mış ve ev halkından hiçbiri dışarı çıkmamış idi ki Allah ona vahiy in­dirdi. Kendisini, vahyin şiddeti tuttu. Ondan İnci tanesi gibi ter bo­şandı. Nitekim kış günlerinde bile kendisine gelen vahyin ağırlığın­dan dolayı öyle olurdu. Vahyin, kendisine inen sözün ağırlığı üzerin­den kalkınca Rasûlüllah [S.A.V) gülmeye başladı. Bana söylediği ilk söz şuydu :
— Aîşe! Yüce Allah seni temize çıkardı.
Annem şöyle dedi :
— Kalk, ormn yanına git (de Rasülüliah'a teşekkür et). Aîşe şu cenabı verdi :
— Vallahi ben, ne kalkıp onun yanına varırım. Ne de yüce Allah'­tan başkasına hamdederim.
Yüce Allah şunu indirmiştir: «O uydurma haberi getirenler, sizin içinizden bir gruptur. Onu siz kendiniz için bir şer sanmayınız. Belki o, sizin için bir hayırdır. Onlardan herkese kazandığı günah vardır. On­lardan günahın büyüğünü üzerine alan kimseye de büyük bir azap var­dır.» [6]
Yüce. Allah Hz. Aîşe'yi yedi kat semânın ürerinden kıyamete ka­dar okunacak olan Kur'an'la temize çıkarmıştı.
Hz. Aîşe, Rasûlüllah (S.A.V)'in evindeki yerine döndü. İnsanların kendisiyle ibâdet ettiği Kur'ân ve ağır iftiradan berâetini ortaya ko-yon ilâhî bir zafer işareti olan Nûr âyetlerinden bir taçla kuşatılmış olarak...
Dopdolu olan aile hayatına yeniden başlamak için döndü. Sevgili zevcinin yanındaki çocuksu davranışlarına bürünerek.
Rasûlüllah (S.A.V), Safiyye Bint Huyey İbn Ahtab daha sonra Urn-mu Habîhe Bint Ebî Sufyan ve Meymune Bintu'l-Harîs el-Hilalîyye f!e evlendi,
Aîşe dedi :
— Ya Rasûlellâh! Sevgili arkadaşlarımın (Rasûlüllah'ın zevcele­rini kastediyor) hepsinin künyeleri var.
Rasûlüllah (S.A.V) şöyle cevap verdi.
— Sen de oğlun Abdullah İbnu'z-Zubeyr'in adiyle (Esma Bint Ebî Bekr'in oğlu) adiyle künyelenirsin.
Aîşe Rasûlüllah'i [S.A.V) babasına şikâyet etti ve şöyle dedi :
— Ya Rasûlellâh! Âdil ol.
Ebû Bekr kızının yanağına vurup :
— Sen Allah'ın Rasûlü'ne mi âdil ol diyorsun? dedi.
Peygamber [S.A.V) burnundan elbisesinin üzerine akan kanı ve onun elbisesinden kanı eliyle silmeye ve şöyle söylemeye başladı.
— Biz bunu istemedik, biz bunu istemedik.
Rasûlüllah'ın hanımları, kızı Fâtıma'yı ona gönderdiler. Rasûlüllah (S.A.V) Aîşe'yle birlikte yatarlarken Fâtıma ondan içeri girmek için izin İstedi. Rasûlüliah (S.A.V) içeri girmesine izin verdi. Fâtima şöyle dedi:
—Ya Rasûlellâh! Hanımların senden Ebû Bekr'in kızma adaletli davranmanı istiyorlar (yani ona farklı davranmamasını istiyorlar).
Aîşe Bint Ebî Bekr sessiz duruyordu. Peygamber (S.A.V):
— Kızım! Sen benim sevdiğimi sevmez misin? dedi. Fâtıma :
— Severim, dedi. Rasûlüliah (S.A.V):
— Öyleyse bunu (Aîşe'yi) sev diye cevap verdi.
Fâtıma babasından bu cevabı alınca kalkıp Rasûlüllah'ın hanımla­rının yanına döndü ve onlara, babasına ne söylediğini ve babasının verdiği cevabı aktardı. Onlar Fâtıma'ya :
— Senin bize hiçbir şey yaptığını görmüyoruz. Rasülüliah'a {S.A.V) tekrar git ve ona şöyle de : Hanımların senden Ebû Bekr'in kızı hakkında adalet istiyorlar, dediler.
Fâtıma :
— Vallahi, artık bu konuda onunla asla konuşmiyacağsm.
Rasûlüllah'ın hanımları mü'minlerin annesi Zeyneb Bint Cahş'ı Rasülüliah'a gönderdiler. O itibar yönünden Aîşe'nin rakibiydi. Rasûl­üllah (S.A.V), Fâtıma'nın geldiği sırada Aîşe'yle birlikte olduğu halin­deyken Peygamber'den (S.A.V) içeri girmek için izin istedi. Peygam­ber (S.A.V) içeri girmesine izin verdi. Zeyneb Bint Cahş :
— Ya Ra.sûleltah; Hanımların, senden Ebû Kuhafe'nîn kızına karşı adaletli olmanı istemek üzere beni gönderdiler dedi.
Mü'minlerin annesi Aîşe şöyle der:
.— Daha sonra bana atıp tuttu. Lâfı uzattıkça uzattı. Ben gözü­mün ucuyla Rasûlüliah'ı takip ediyor acaba benim onun hakkında ko­nuşmama izin verecek mi diyordum. Zeyneb ise hâlâ devam ediyordu. Nihayet anladım ki Rasûiüllah (S.A.V) benim kendimi müdafaa etme-mi kötü görmiyecek. Zeyneb'e hiç acımasızca hücum ettim.
Bunun üzerine Rasûiüllah :
— O Ebû Bekr'in kızıdır, demiştir.
Rasûiüllah (S.A.V) bir gün Aîşe'nin odasına girdiğinde Aîşe ona :
— Günboyu neredeydin? diye sordu. Rasûlüllah (SAV) :
— Humeyra! Ümmü Seleme'nin yanındaydım diye cevap verdi. Aîşe :
— Ümmü Seleme'den usanmıyor musun? dedi.
Rasûlüllah {S.A.V) gülümsemekie yetindi,. Çünkü onun kıskançlı­ğını biliyordu.
Amr İbnu'l-As. Rasûîüllah'a (S.A.V) sordu :
— Ey Allah'ın Rasûlü! İnsanlardan senin en çok sevdiğin kimdir? Peygamber (S.A.V) :
— Aîşe'dir cevabını verdi. Amr İbnu'l-As tekrar sordu :
— Peki, erkeklerden kimdir? Rasûlüllah :
— Onun (Aîşe'nin) babasıdır diye cevap verdi.
Rasûlüllah [S.A.V) Aîşe'ye şöyle demişti :
— Ben senin bana ne zaman dargın olmadığını yinebana ne zaman dargın olduğunu bilirim. Aîşe ise :
—Bunu, nereden biliyorsun? dedi. Rasûiüllah (S.A.V) :
— Bana dargın olmadığında : Hayır, Muhammed'in Rabbine ye­min olsun dersin. Dargın olduğunda da : Hayır, İbrahim'in Rabbine ye­min olsun ki dersin, buyurdu.
Aîşe :
—Evet, vallahi, ey Allah'ın Rasülü! Sadece senin ismini bırakı­yorum dedi. .
Aîşe Rasûlütlah'a (S.A.V) sorardı :
— Ya Rasûlellah! Bana olan sevgin nasıldır? Rasûiüllah (S.A.V) :
— İpin düğümü gibi, dedi. . Aîşe tekrar sordu :
— Ya Rasûlellah! Düğüm nasıldır? Rasûlülİah [S.A.V) :
— Olduğu gibidir.
Aîşe Rasûlüllah'ın gözünü, gönlünü açacak ve onu memnun ede­cek şeyleri görmesine çok önem verirdi. Bir gün Rasûiüllah onun ya­nına geldi ve elinde birkaç gümüş yüzük gördü :
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
— Ne bunlar Aîşe? dedi. Aîşe :
— Ya Rasûlellah! Onları seni süslemek için yaptım, dedi. Peygamber [S.A.V):
— Onların zekâtlarını veriyor musun? dedi.
— Hayır, Allah istemedi ki: Rasûiüllah:
— Ateş olarak bu sana yeter, buyurdu.
Aîşe şöyle derdi :
— Rasûlüiiah'in {SAV) hanımlarından Hadîce'yi kıskandığım ka­dar hiçbirisini kıskanmadım. Çünkü Rasûlüllah onu çok anardı. Hal­buki benimle, onun vefatından üç yıi sonra evlendi. Rabbi veya Ceb-raîl onun için cennette altından bir köşk olduğunu müjdelemişti. Bir gün Hadîce'nin kızkardeşi Hale Bint Huveylid içeri girmek için Ra-sûlüllah'tan izin istedi. Rasûiüllah, sesi benzediği için Hadîce'yi hatır­ladı ve heyecanla.
— Aman Allah'ım! Bu Hale! diye haykırdı.
Aîşe'ye yine kadınlarda eksik olmayan kıskançlık duygusu geldi :
— Kureyş'in kocakarılarından olup bir süre önce ölmüş, avurtla­rının içi kırmızı bir kocakarıyı ne anıp duruyorsun? dedi.
Rasûlüllah'ın (S.A.V) yüzü, Aîşe'nin ancak vahiy geldiği zaman veya rahmet ya da azap mı olduğunu, anlamak için düşündüğü anda gördüğü bir değişikliğe uğradı.
Peygamber (S.A.V) Hale Bint Huveylîd'e iyi davranıp ikramda bu­lundu. O gittikten sonra Aîşe şöyle dedi :
— Vallahi sen bu kocakarıya hiç kimseye yapmadığın şeyi yapı­yorsun.
Rasûlüllah (S.A.V) :
— O, bize Hadîce'nin yanma gelirdi. Sevgide cömert olmanın imandan olduğunu bilmiyor musun?
Rasûlüllah (S.A.V) onu çok anardı. Ba2an koyun kesip, parçalar ve Hadîce'nin dostlarına gönderirdi. Bunun üzerine Aîşe şöyle derdi :
— Sanki dünyada Hadîce'den başka kadın yok! Rasûlüllah da şu karşılığı verirdi :
— O, şöyle şöyle idi ve benim ondan çocuğum da oldu.
Allah için söyleyeceksek; Hz. Aîşe sağlam yaratılışlı bir kadın­dır. Havva anamızdan miras aldığı kadınlık yaratılışını münafıklığa ve­ya riyakârlığa sapmadan ortaya koymuştur.
Bütün bunlardan sonra, onun kızdırıcı ve huzursuzluk verici gibi görünen kıskançlığı yeryüzünde bir eşi daha olmayan erkeğine duy­duğu derin sevginin görüntüsünden, Rasûlüllah (S.A.V)'e olan bağlılı­ğının delilinden ve önüne geçilmez bir istekle onu kendisine bağlama çabasından başka bir şey değildir.
Aîşe Rasûlüllah'la birlikte bazı seferlere çıkmıştı. Ei-Beyda veya Zatulceyş'de iken Aîşe'nin gerdanlığı kopmuştu. Ttasûlüllah (S.A.V) gerdanlığın aranması için yerinden ayrılmadı. Ashab da ayrılmayıp orada kaldı. Orada su olmadığı gibi yanlarında da su yoktu. Ashap Ebû Bekr'e gelip:
— Nedir.bu Aîşe'nin ettiği, Rasûlüllah'ı (S.A.V) ve bizi burada beklemeye mecbur etti. Üstelik ne yanımızda ne de burada su var?
Ebû Bekr, Rasûlüllah (S.A.V) başını Aîşe'nin dizlerine koymuş bir şekilde uyurken gelip :
— Rasûlüllah'ı ve diğer insanları alıkoydun. Üstelik sulan da yok, dedi.
Ebû Bekr ona epeyce lâf saydı ve eliyle böğrüne dürtmeye baş­ladı. Rasûlüliah'ın başı dizlerinde olduğundan hareket etmesine de imikân, kalmıyordu. Peygamber [S.A.V) kalktığında sabah olmuştu ama su yoktu... Böylece Allah Ta'âla teyemmüm âyetini indirdi : »Eğer su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm ediniz. Ondan yüz­lerinize ve ellerinize sürünüz.» [7]
Bunun üzerine Useyd İbn Huzayr şoyie demiştir;
—Ey Ebû Bekr'in ailesi! Bu sizin bereketinizin (hizmetinizin) il-ki değildir.
Aîşe üzerine bindiği deveyi gönderince gerdanlığını onun altında buldu.
Aîse anlatır:
— Halk hediyeleri için Aîşe'nin gününü (nöbetini) araştırırlardı. Kumalarım Ummu Seleme'nin yanında toplanarak şöyle demişler: Ummu Seleme! Vallahi! Halk hediyeleri için Aîşe'nin gününü araştırı­yorlar.
Aîşe'nin istediği gibi biz de hayır istiyoruz. Rasûlüllah'tn halka <endisine hediyeleri neredeyse veya kimin nöbetinde olursa olsun vermelerini emretmesini söyle. . Ummu Seleme bunu Peygamber'e [S.A.V) söyledi :
Ummu Seleme Bint Ebî Umeyye anlatmaktadır.
— Benden yüzünü çevirdi. Benim nöbetim geldiğinde bunu ona tekrar söyledim. Yine benden yüzünü çevirdi. Üçüncü defa zikretti­ğimde, Rasûlüllah (S.A.V) şöyle buyurdu.
— Ummu Seleme! Aîşe hakkında beni rahatsız etme! Çünkü ba-la, Aîşe'nin hücresinden başka yerde hemen hemen vahiy İnmemiştir.
Esma BintŞekel, Aîşe'nin yanındayken Rasûiüllah'ın huzuruna gi­rip :
— Ya Rasûlellah! Temizlik anında nasıl yıkanırım? Rasûlüilah [S.A.V) şöyle buyurdu ;
—Biriniz suyunu ve sidre'sini [8] alır da temizlenir. Hem de gü­zelce temizlenir. Sonra suyu başına dökerek, başını iyice ovarf bun­dan maksat suyun saç diplerine kadar ulaşmış olmasıdır. Daha sonra vücûduna su döker, arkasından üzerine misk sürülmüş bir bez parça­sı alarak onunla temizlenir.
Esma Bint Şekel tekrar sorar:
— Onunla nasıl temizlenecek ya? Peygamber (SAV):
— Subhânellah! Onunla temizlenirsin iste, diye Gevap verir. Bunun üzerine Aîşe :
— Sanki o bunu gizlemek istiyor, der. Tekrar sözüne devam eder:
— Kanın yerine sürersin.
Esma Bint Şekel, Peygamber'e ES.A.V) cünüplükten dolayı nasıl yıkanılacağım da sorar:
Rasûiüllah (S.A.V) :
— Böyle bir kadın su alıp güzelce temizlenir. Temizük hususun­da aşın davranır. Sonra başına su döker ve su saçların dibine ulaş­ması için başını ovar. Tekrar üzerine su döker diye cevap verir.
Aîşe Bint Ebî Bekr bu gördüklerinden sonra :
— Şu Ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Dinlerini öğrenme konu­sunda kendilerine haya mani olmuyor.
Rasûlüllah ES.A.V) ailesine karşı çok yumuşak bir kimseydi. O, şöyle derdi:
— İmarfı en mükemmel mü'min ahlâkı güze! olandır. Sizin en ha­yırlı olanlarınız hanımlarına hayırlı olanlannızdır.
Rasûlüllah (S.A.V) hanımlarıyia şakalaşmaktan çekinmezdi. Aîşe şöyle der:
—- Rasûlüllah (S.A.V) benimle koşma yarışına girdi ve ben onu geçtim. Bir süre sonra ben şişmanladım ve benimle bir daha koşma yarışı yaptı. Bu defa da o beni geçti.
Mü'minlerin annesi Aîşe Rasûlüllah'a (S.A.V) sordu :
— İnsanlardan hanımı üzerinde en çok hakkı olan kimdir? Peygamber (S.A.V):
— Kocası diye cevap verdi. Aîşe tekrar sordu :
— İnsanlardan erkek üzerinde en büyük hakka sahip olan kimdir? Rasûlüllah (S.A.V) :
— Annesi dedi. Aîşe şöyle dedi :
— Hangi insanlar en hayırlı insanlardır? Rasûiüllah şu cevabı verdi.
— Çağdaşlarım (sahabîler), sonra ikinci nesil (Tabiîler) daha sonra da üçüncü nesi! (etbau't-tabîîn) dir.
Mü'minlerîn annesi Aîşe şöyle der:
— Çok soğuk bir gün ona vahiy indiğini ve ondan vahyin tesiri­nin geçtiğini görmüştüm. Onun alnından ter boşanmıştı.
O Rasûlüllah'a (S.A.V) âyetlerin manalarını ve ne kasteddiklerini sorardı.
Aîşe şöyle anlatır:
—Rasûlüllah'a şu âyeti sordum : «Kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler.» [9] Onlar içki içen ve hırsızlık yakan kimseler mi­dir?
Rasûlüllah şöyle cevap verdi :
— Hayır, Sıddîk'm kızı! Fakat onlar oruç tutan, namaz kılan ve sadaka veren kimselerdir. Onlar bu yaptıklarının kendilerinden kabul edilmemesinden korkarlar. «İşte onlar iyi işlerde yarış edenler, o uğurda ileri geçerler.» [10]
Yine Aîşe şunu anlatır:
— Rasûlüllah'a şu âyetleri sordum: «Yerin başka bir yerle, gök­lerin de başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Al­lah'ın huzuruna çıktıkları günde, sakın Allah'ın peygamberlerine ver­diği sözden cayacağını sanma; doğrusu Allah güçlüdür, öcalandsr.» [11]
Madem ki, yer ve gök olmayacak, o zaman insanlar nerede buluna­cak.
Peygamber (S.A.V) :
— Sırat üzerinde buyurdu.
Aîşe Rasûlüllah'a şöyle sordu :
— Cennetteki eşlerin kimlerdir? Rasûlülllah [S.A.V) buyurdu:
— Sen onların arasındasın.
Mâ'minlerin anneleri kendilerinden birine darıldığı zaman Rasûl-üllah'i (S.A.V) Aîşe vasıtasıyla memnun etmek isterlerdi. Peygamber (S.A.V) Safiyye Bint Huyey İbn Ahtab'a birşeyden dolayı darılmıştı. Safiyye şöyle dedi :
— Aîşe, benim günümde (nöbetimde) sen Rasûlüllah'i hoşnut etmek ister misin?
Aîşe :
— Evet, dedi.
Aîşe, safranla boyanmış başörtüsünü aldı. Kokusunun yayılması için onu suyla ıslattı. Sonra Rasûlüllah'ın (S.A.V) yanına oturdu.
Rasûlüllah {S.A.V) :
— Aîşe! Benden uzak dur. Bugün senin nöbetin değil dedi. Aîşe :
— Bu, Allah'ın lütfudur, onu dilediğine verir diye cevap verdi.
Rasûlüllah'a (S.A.V) durumu anlattı. Böylece Rasûlüllah'ın Safiy­ye Bint Huyeg İbn Ahtab'a olan dargınlığı geçti.
Rasûlüllah (S.A.V) şöyle derdi :
— Kadınlar üzerine Aîşe'nin üstünlüğü tirîd'in diğer yiyecekler üzerine üstünlüğü gibidir.
Aîşe bir gece Rasûlüllah'tan kendisine tavsiyede bulunmasını is­tedi. Rasûlüllah da şu tavsiyeyi yaptı:
—Şayet bana yetişmek istiyorsan, dünyadan bir yolcunun azığı kadar sana yetsin. Zenginlikle birlikte oturmaktan sakın ve bir elbise­ye yama vuruncaya kadar, onu eskimiş görme.
O, Rasûlüllah'm tavsiyesini yerine getirdi. Dünya'ya buğzeder ve dünya eğlencelerinden de uzak dururdu.
Rasûlüllah (S.A.V) haccetmek üzere yola çıktı. (Rasûlüllah (SAV) Medine'den, sadece bu hacda yola çıktı. Fakat ondan önce, üç defa umre yaptı.) Hanımları da onunla birlikte yola çıktılar. Aîşe Rasûlüllah'a kokular sürdü.
Aîşe Mekke'ye hayızlı olarak geldi. O ne Kâ'be'yİ tavaf etti ne de Safa ile Merve arasında Sa'y yaptı. Bunu Rasûlülîah'a duyurdu. Rasûlüliah :
— Saçını çöz, taran, umreyi bırak, hacca niyet et, buyurdu.
Aîşe Rasûlüllah'in buyurduğunu yaptı. Haccı tamamlayınca Ra­sûlüliah onu kardeşi Abdurrahman İbn Ebî Bekr'le Ten'îm'e gönderdi, ve Aîşe umre yaptı. Rasûlüliah (S.A.V) :
—Burası senin umre yerindir buyurdu.
Rasûlüliah (S.A.V) veda haccından Medîne'ye dönünce hastalan­dı ve Aîşe'ye şöyle dedi.
— Aîşe! Ben hâlâ Hayber'de yediğim yemeğin acısını çekiyorum. (Yahudi Zeyneb Bintü'l-Haris, Sellam İbn Mîşkem'in hanımıydı. Ra-sûlüllah'a (S.A.V) hediye ettiği koyun buduna zehir koymuştu. O bir lokma yuttu. Bîşr İbnü'l-Bera İbn Maruryedi ve öldü). İşte o zehirden dolayı şahdamarımın kesildiğini hissettim.
Hastalık ağırlaşıp ağrı şiddetlenince Rasûlüliah :
— Ebû Bekr'e söyleyin cemaate namazı kıldırsın, buyurdu. Aîşe :
— Ya Rasûlellah! Ebû Bekr yufka yüreklidir. O senin yerine ge­çecek olsa halk onu dinlemez. Ömer İbnu'l-Hattab'a emretseydin? dedi.
Rasûlüliah (S.A.V) :
—Ebû Bekr'e söyleyin, cemaate namazı kıldırsın, buyurdu.
Aîşe, Rasûlüllah'in kendi odasında kalması için diğer hanımların­dan izin istedikten sonra, Rasûlüllah'a hastalığı esnasında bakmak şerefine nail oldu. Ona (Rasûîüllah'a) S.A.V) dilediği yerde kalması­na izin verildi.
Rasölüllah (S.A.V):
— Cennetteki yerini görüp seçimini yapmadıkça hiçbir peygam­berin ruhu alınmaz, buyurdu.
Rasûlüllah (S.A.V) bir süre bayıldı, daha sonra ayıldı. Gözünü ta­vana dikip.
—. Allah'ım! Yüce yoldaşım buyurdu.
Ve Refîk-İ a'lâ'ya gitti. Aîşe o sırada onsekiz yaşındaydı.
Halk Ebû Bekr'e Rasûlüllah'ın halîfesi olarak bey'at edince ona (Aîşe'ye) şöyle dedi.
— Sana bir bahçe verdim. Fakat içimde biraz şüphe var. Onu mirasçılara ver.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Mü'minlerin annesi Aîşe :
— Söylediğini yerine getiririm, dedi.
Ebû Bekr vefat edince kızı Aîşe'nin odasında toprağa verildi. Ba­şı Rasûlüllah'ın omuzlarının yanına konulup lahdi (kıble tarafındaki oyuk) Peygamberin ES.A.V) kabrine birleştirildi.
Ömer İbnu'İ-Hattab'm devrinde mü'minlerin annesi Aîşe fetva ve­riyordu. Ensar ve Muhacirler, inzal vâki olmaksızın erkeğin hammiyla münasebette bulunması halinde guslün vacip olup olmadığında ihtilâf edince, Ebû Musa el-Eş'arî gidip Aîşe'nin yanına girmek içirt izin is­tedi. İçeri girdikten sonra :
— Ey mü'minlerin annesi! Ben sana birşey sormak istiyorum ama senden utanıyorum dedi.
Aîşe ;
— Seni doğuran annene sorabileceğin birşeyi bana sormaktan utanma; Çünkü ben de senin annenim, dedi.
Abdullah İbn Kays (Ebu Musa el-Eş'arî) şunu sordu :
— Guslü gerektiren şeyler nelerdir? Mü'minlerin annesi Aîşe şu cevabı verdi :
— Tam ehline rastladın. Rasûiülllah (S.A.V) şöyle buyurmuştu : Erkek kadının dört şubesi arasına oturur da sünnet yeri sünnet yeri­ne temas ederse, gusû! vacip olur.
Ömer İbnu'l-Hattab ve bazı büyük sahabîler ihramdan önce koku
sürünmenin müstehap olup olmadığında ihtilâf ettiler. Ömer, Ihramlya onun kokusunu koklamasının uygun olmadığı görüşündeydi ve şöy­le diyordu :
— İhramlıdan katran kokusunu duyacağıma vücuduma katran sür-sem daha iyi olur.
Bu sözü mü'minlerm annesi Aîşe duyunca :
— Ben Rasûlüllah'a ihrama girerken ihramı için ihramdan çıkar­ken Beyt'i tavaf etmeden (ziyaret tavafını yapmadan) önce hilli için [ihramdan çıkma) ellerimle koku sormuşumdur.
Daha sonra da:
— Ben, ihramlıyken Rasülüilah'ın saç ayırımlarındaki kokunun parıltısını hâlâ görür gibiyim, demiştir.
Hz. Aîşe; hücresinin Mescîd-i Nebevî'ye bitişik olması itibariyle, Rasûl-i Ekrem'in Mescitteki tâlim ve îışadlarını dahi her zaman hüc­resinden takip etmek, herhangi bir surette tâkib edemediklerini, Ra­sûl-i Ekrem'den sorup öğrenmek imkânını bulan, noksanı, hatâsı var­sa bizzat Rasûi-i Ekrem tarafından ikmâl ve tashih olunmak suretiyle yetişen bir şahsiyettir.
Eh!-i Beyt içinde Hz. Aişe'nin ilmî üstünlüğü söz götürmez bîr gerçektir.
İmam Zührî: «Bütün kadınların ilmiyle Hz. Peygamberin diğeı-hanımîarının ilmi bir araya getirilse, Hz. Aîşe'nin ilmî hepsinden üs­tün gelir.» diyor.
Muâviye, bir gün adamlarından birine : «En büyük âlim kimdir?» diye sorar. «Sizsiniz» cevâbını alınca ona : «Doğrusunu söyle?» der. O da : «Öyle ise, Aîşe'dir.» cevabını verir.
Ebû Musa el-Eş'arî: «Biz Ashâb-ı Rasûi, bir hadis üzerinde müş-kilâta uğrayıpta, onu Aîşe'ye sorduğumuz zaman, O'nun muhakkak ona dair bilgisi bulunduğunu görürdük» der.
Hz, Aîşe'nin evi; Medine'de en mühim ilim merkezi idi. Büyük küçük, kadın, erkek bir çok kimseler onun sohbetine devam eder, bil­mediklerini ona sorup öğrenirlerdi.
Hz. Aîşe'nin yetiştirdiği âlimlerden Urve b. Zübeyr İle oğlu Hîşam; helâl ve harama,.ilme, şiire, tıbba ve tarihe Hz. Aîşe kadar vâ ktf olan bir kimse görmediklerini beyan ederler.
Hz. Aîşe'nin yetiştirdiği âlimlerden Mesruk, sorulan bir suale ce vaben, sözünü yeminle te'yîd ederek: «Ashabın en ihtiyarlarını ferâ-iz hakkında Hz. Aîşe'ye sorarlarken gördüm» der.
Hz. Aîşe, Ashabın müctehidleri arasında idi. Rivayet ettiği ah­kâm ve hâdîsâtı yalnız nakil ile kaimaz, onların sebep ve hikmetlerini de bildirirdi.
Hz. Aîşe'nin yetiştirdiği yüzlerce âlimlerden elliden fazlasını dınlar teşkil eder.
Hz. Aîşe, kadınlık tarihinde en şerefli ve üstün mevkie sahip, di­nî, ahlâkî, ilmî, idarî meziyetleri kendisinde toplamış, yüzlerce ilim ve irfan sahibi insanlar yetiştirmiş müstesna bir şahsiyettir...
Hazret-i Aîşe'nin hayatı, önünden sonuna kadar, kanâat, takva ve sehâvetin en parlak örnekleriyle doludur.
Hazret-i Aîşe'nin gelin olarak girdiği ve hayatının sonuna kadar yaşadığı hücre, Mescid-i Nebevî'nin Şam tarafına düşen, kapısı Mes-ci'de açılan, genişliği 6-7 arşın'dan, duvarları kerpiçten, tavanı hur­ma bölmeleri ve yapraklarından ibaret, uzunca bir adam boyu yüksek­liğinde bir kulübe idi. Yağmurun sızmasına mâni olmak için, tavanın üzerine yün tortusu örtülmüştü. Kapısı ardıç veya sac denilen bir ağaçtan veya örtüdendi.
Bu mütevazı hücredeki eşya da : Bir sedir, bîr hasır, bir kat ya­tak, bir yastık, un ve hurma koymak için iki çanak, bir su kabı, bir su bardağından ibaretti.
Ehl-i beyt'in üç gün arka arkaya muntazam bir yemek yediği de, vâki' değildi. Ekseriya, hurma ve su ile geçinirlerdi.
Bazan ay geçer deT bu mütevazı' hücrenin kandilinin ışıldadığı, ba­casının tüttüğü görülmezdi.
Rasûl-i Ekrem, Hazret-î Aîşe'nın hücresinde bulunduğu yiyecek bir şey bulunup bulunmadığını sorar, o da, hiç bir şey bu­lunmadığını söylediği vakit, o günü, oruçlu geçirirler, yahut Medîne'İi müslümanlardan biri bir miktar süt gönderir ve bu sütle iktifa olu­nurdu.
Rasûl-i Ekrem'in irtihal buyurduğu gün, Hazret-i Aîşe'nin evinde bir günlük yiyecek bile yoktu.
Hz. Aîşe, iki kız çocuğu ile bir şey istemeğe gelen fekir bir ka­dına, bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamış, onu da, ona vermiştir.
Hicretin 9'uncu senesinde Medîne'ye gelen mallar ve ganimetler son derece mebzuldü. Her taraftan Medîne'ye zahire gönderiliyordu. Buna rağmen, Rasûl-İ Ekrem'in hâne-i seâdetindeki hayat tarzı değiş­memiş, değiştirilmemiştir.
Hayber'in fethinden sonra, Zevcât-ı Tâhirâta tahsis olunan erzak dahi, fakirlere tasadduk ve rnüsâfirlere ikram dolayısıyla, vaktinden evvel tükenir, bazı günler, Ehl-i Beyt aç kalırlardı.
Ehl-i beyt arasında ümerâ ve rüesâ kızları vardı. Bunlar, babala­rının veya eski kocalarının evlerinde müreffeh bir hayat geçirmişler­di, Medine'de herkes, az çok refah içinde yaşarken, bunlar, kendile­rinin sıkıntı içinde bırakılmalarına dayanamamışlar, başkaları kadar olsun, müreffeh yaşartmalarını istemişlerdi. Başkaları için hoş, gö­rülebilecek olan bu taieb, Ehl-i beyt için, hoş görülemezdi. Onlar, maddî hayatın geçici zevklerinden kendilerini uzak tutabilecek dere­ceye yükselmekle mükellef birer fazilet ve feragat timsali idiler. Bu­nun için, iki şıktan birini seçmekte serbest bırakıldılar : Ya dünyayı tercih edip RasûH Ekrem'den ayrılacaklar, yahut âhireti tercih ede­rek hâne-i seâdeîte kalacaklar, ikisini bir araya getiremiyeceklerdi.
Cenâb-ı Hak, bunu, Rasûl-i Ekrem'ine, Ahzâb Süresi'nin :
«Ey Peygamber Zevcelerine deki: Eğer, siz dünya hayatını ve sînetini istiyorsanız, geliniz size talak, hakkınızı vereyim de hepinize güzel bir tarzda yo! vereyim. Şâyed, Allah'ı ve Peygamber'ini veâhi-ret yurdunu İstiyorsanız, şüphe yok ki, Allah, sizden iyilik eden ka­dınlar İçin, büyük bir mükâfat hazırlamıştır.» mealindeki 28 ve 29'un-cu âyetleriyle tebliğ buyurdu.
Rasûi-i Ekrem, bu hususu, Hazret-l Aîşe'ye açıklayıp ebeveyni ile İstişare etmeden karar vermemesini hatırlattığı zaman, Hazret-i Aîşe'nin cevabi şu idi : «Ya Rasûlaliâh! Ben, Allah'ı ve Rasûlûllah'ı tercih ediyorum!»
Şu bir kaç vak'a dahi, Hazret-i Aîşe'nin Rasûl-i Ekrem'le geçen
hayatını kâfi derecede anlatmıştır sanırız.
Hazret-i Ebû Bekr'in devrinde, Hazret-i Aîşe'ye, Rasûl-i Ekrem'in Hayber'den tahsis ettiği erzak veriliyordu. Bu da seneden seneye ve­rilen bir miktar un, arpa ve buğdaydan ibaretti.
Zevcât-i Tâhirâta verilmekte olan bu erzak, Hazret-i Ömer'in dev­rinde umum meyanında nakde çevrilmekle, Hazret-i Aîşe'ye de, se-nevî on iki bin dirhem tahsis olunmuştu.
Hazret-i Aîşe, varlıkta da, darlıkta da, aynı şekilde yaşamış, ken­disine teveccüh eden dünyayı dâima reddetmiş, ona, asla iltifat et­memiştir. . .
Hazret-i Aîşe, eline geçeni biriktirir, biriktirdiğini de, muhtaç ve yoksullara paylaştırırdi.

Kendisine Beytülmâl'dan verilen tahsisatı dahi yoksullara, fakir­lere dağıtırdı- Hîşam b. Urve, Hz. Aîşe'nin 70 bin dirhemi birden ta-sadduk edip kendisine bir şey bırakmadığını gördüğünü söyler.
MüsIümanlamTeline pek çok ganîmet malı geçiyordu. Buna rağ­men Hz. Aîşe, sâde ve son derece mötevâzi bir hayat yaşıyordu. Yir­mi beş bin dirhem gibi büyük miktarda bir parayı tamamen dağıttığı halde oruç olduğunu ve paranın bir dirhemine et alıp onunla iftar et­meyi bile aklına getirmiyordu. Bugün buna benzer olaylar o kadar uzaklarda kaldı ki, bu gerçek olaylar bize inanılmaz geliyor. Ama o günlerde müsiümanlarm genel yaşayışını gözönünde tutan ve bilen insanlar nazarında bunun gibi on binlerce olay olağandır, ve şaşıla­cak bir yanı da yoktur...
Irak ganimetleri arasında bulunan inciler, kendisine hedîyye edil­diği zaman «Ya Rab, beni, Ömer'in hediyelerini almak için yaşatma»
diye niyazda bulunduğu rivayet edilir.
Abdullah b. Zübeyr, bir kerre, Hazret-i Aîşe'ye yüz bin dirhem göndermişti. Bu kadar paradan akşama bir şey kalmamış, hepsi muh­taçlara dağıtılmıştı. O gün kendisi de oruçlu idi. Hizmetçisi : «Akşa-şama, iftar için birşey bırakmalıydınız» dediği zaman ona, «Bunu ön­ce söylemeliydin» demekle iktifa etmiş, zerre kadar telaşlanmamış ve nedamet hissetmemiştir.
Hazret-i Aişe'nin kendisine ait bir evi dahi Muâviye'ye satıp pa­rasını muhtaçlara dağıttığı rivayet edilir.
Hazret-i Aîşe, yetim çocukları alır, terbiye eder, yetiştirir ve ev-londirirdi. Bunu, kendisi için bir vazife ve borç bilirdi.
Hazret-i Aîşe, bir çok köle azâd etmiştir. Azâd ettiği kölelerin sa­yısı 62'yi bulmaktadır.
Medine'de bir kölenin bir miktar para mukabilinde azâd edilmesi için, halkın yardımına başvurduğunu haber aldığı zaman, istenilen pa­rayı verip onu, hürriyetine kavuşturmuştur.
Hazret-i Aîşe, hayatın bütün zevkini Allah'a ibâdet ve tâatta, in­sanlara iyilik etmekte bulan, hayalını dinî hüküm ve esaslara göre ayarlayıp buna ömrünün sonuna kadar riâyet eden muttaki bir insandı.
Rasûl-i Ekrem'in sağlığında O'nun nafile oruç ve namazlarına seve seve iştirak ettiği gibi, irtihalinden sonra da, bunlara i'tinâ ile devam­dan geri durmamıştır.
Hazret-i Aîşe, Rasûl-i Ekrem'le kıldığı teheccüd namazını da hiç bı­rakmamış, Rasûl-i Ekrem gibi, günlerinin çoğunu oruçlu geçirmiştir.
Emîru'l-mü'minin Ömer İbnu'l-Hattab mü'minierin annesi Aîşe'ye sünnetler hakkında soru sormaya çok-meraklıydı. Kelie ve paçaya ka­dar Rasûlüllah'ın hanımlarına paylarını gönderirdi. Yanında dokuz tane tabak vardı. Bir meyve ve yeni bir mal gelir gelmez onlardan bu ta­baklara koyar ve onları Rasûlüliah'ın eşlerine gönderirdi.
Mü'minierin emiri Ömer Hayber'i taksim ettiğinde Hz. Peygam­berin eşlerini, onlara araziden verilmesinde veya her yıl onlara yüz vesak tanzim edilmesinde muhayyer bıraktı. Aîşe ve Hafsa Bint Ömer :
— Biz her yıl yüz vesak isteriz, dediler.
Sa'd Ibni Ebı Vakkas Medain'i (Kisra'nın oturduğu yer) fethedip löslümaniar birçok ganimet elde ettiğinde... Mü'minierin emiri Ömer de humusu (beşte biri) taksim etmek istediğinde mü'minierin anneleri­ne on bin verdi. Aîşe'ye iki bin daha ilâve etti ve şöyle dedi :
— O Rasûlüllah'ın (S.A.V) en çok sevdiği hanımıdır.
Mü'm ini erin annesi Aîşe şöyle derdi
— Bende, Allah'ın Meryem Bint İmran'a verdiğinin dışında, hiçbir kimsede olmayan yedi haslet vardır. Yalnız bunu, kumalarıma karşı övünmek için söylemiyorum. Bu hasletler : Melek benim resmimi in­dirdi. Yedi yaşımdayken RasûlülSah benimle evlendi. Yine beni kız ola­rak aldı. Başka hanımlarını kız olarak almamıştır. Ben onunla aynı yor­ganın altındayken Rasûlüllah'a vahiy geldi. Ben onun en sevdiği hanı­mıydım. Benim hakkımda Kur'an'dan ayetler indi. Ümmet bu âyetler yü­zünden nerdeyse mahvolacaktı.
Hanımları arasında benden başkası Cebrail'i görmediği halde ben onu gördüm. Yanında melekle benden başka kimse olmadığı halde ruhu benim odamda alındı.
Yine şöyle der:
— Allah'ın bana ihsan ettiği nimetlerinden birisi Rasûlüllah'ın be­nim odamda, benim nöbetimde, başı benim göğsümün üstü ile gerda­nımın arasında iken vefat etmesidir.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Mü'minierin annesi, mü'minierin emiri Osman İbn Affan zamanın­da hacca gitmek için yola' çıktı. Âsîler Osman'ın evini kuşatmışlardı.. Hac ibâdetini tamamlayıp Medîne'ye dönerken yolda, mü'minierin emî­ri Osman İbn Affan in öldürülmüş olduğunu öğrendi ve Mekke'ye geri döndü. Hicr'de ayakta durup mü'minîerin emîri Osman İbn Affan'ın ka­nını taiep etti. Böylece o kıyam edenlerin [ayaklananların] ilki ve.ka­tillerinin bulunup cezalandırılmasını isteyenlerin ilki oldu.
Basra'ya gitmek üzere yola çıktı. Muaviye İbn Ebî Sufyan ve Şam­lılar da Osman İbn Affan'ın kanını taleb etmek üzere ayaklandılar. Mü'­minierin emîri Hz. Ali de onlara doğru yola çıktı ve Hz. Ali Cemei Vak'ası'nda onları yendi. (Mü'minierin annesi Aîşe, Ali İbn Ebî Talib'in taraftarlarının ellerine düştü. Mü'minierin emîri Aîşe'ye ikramda bu­lundu. Ona, binit, azık ve eşya olarak ne gerekiyorsa hepsini temin et­ti. Aîşe'nin yanına kardeşi Muhammed İbn Ebî Bekr'i de verdi. Aîşe için Basra'lı hanımlardan 40 tanesini seçti. Böylece o Rasûlüllah'ın şehrine vardı.) Aîşe hayatını orada sürdürdü.
Muâviye İbn Ebî Sufyan devrinde, Aîşe, onun yaptığı israf ve sa­vurganlıktan, yaşadığı saltanat hayatından, başkalarına yaptığı haksız­lıklardan memnun değildi. Muâviye ona :
— Bana kısaca yaz diye bir mektup gönderdi : Aîşe ona cevap olarak şu mektubu yazdı.
— Selâm senin üzerine olsun. Ben Rasûlüllah'ın şöyle dediğini duydum. «Bir adam insanların rızasını kazanmaya değii de AlIIah'ın rızasını kazanmaya çalışırsa Ailah Ta'âia onu insanların rızasını ka­zanmadığından hasıl olacak her zarardan korur. AMah rızasını bir ta­rafa birakıpta, insanların rızasını kazanmaya çalışanları Allah da in­sanlara bırakır.» Ve's-selâm.
Abdullah İbn Abbas mü'minlerin annesi Aîşe'nin yanma girmek is­tedi ve ondan izin istedi. Aîşe :
— Onun tezkiyesine (övmesine) ihtiyacım yok dedi. Kardeşinin oğlu Abdullah İbn Abdirrahman İbn Ebî Bekr ona :
— Anneciğim! İbn Abbas senin evinin salih kişilerindendlr. O sa­na ziyarette bulunmak üzere geldi.
Aîşe yeğenine :
'— Ona müsaade et de gelsin, dedi.
Abdullah İbn Abbas mü'minlerin annesi Aişe'nin yanına girdi ve :
— Anne! Müjdeler olsun sana. Vallahi seninle, Muhammed ve dostlara kavuşman arasındaki şey ruhunun cesedinden ayrılmasından başka bir şey değildir. Sen Rasûlüllah'ın en çok sevdiği hanımıydın. Rasûlüllah (S.A.V) ancak iyiyi severdi, dedi.
Aîşe:
— Daha? dedi. Abdullah İbn Abbas:
— Senin gerdanlığın kayboldu. Rasûlüllah oradan ayrılmaytp onu arattırdı. Sonunla su bulamadılar. Allah Ta'âliâ «Temiz birtoprakia te­yemmüm ediniz» âyetini indirdi. Allah'ın bu ümmete indirdiği bu ruh­sat senin sebep ve bereketinle oldu. Mistah meselesi ve iftira olayında olan oldu. Allah Ta'âlâ yedi kat semânın üstünden senin temiz ve kö­tülükten uzak olduğunu bildirdi. Kur'an-ı Kerîm'in senin hakkında inen âyetleri gece gündüz camilerde okunuyor.
Mü'miinlerin annesiAîşe;
— İbn Abbas! Bana övgüde bulunmaktan vazgeç. Btn unutulup gitmeyi arzu ediyorum, dedi.
Hassan İbn Sabit gözleri kör oiduktan sonra Aîşe den yanına gir­mek için izin istemeye geldi. Aîşe'ye :
— Buna izin verecek misin? (İftira olayına katılanlardandı) de­nildi :
Mü'minferin annesi Aîşe:
— Zaten onun başına'büyük bir azâb gelmemiş mi (Bu sözüyle onun gözlerinin kör olmasını kastediyordu)?
Son dakikalarında mü'minlerin annesi şu vasiyeti yaptı :
— Benim cesedimi ateşle takip etmeyin. Altıma da kırmızı kadife koymayınız.
Rasûlüllah'dan sonra yanlış bir harekette bulundum. Beni Rasûlüi-iah'in diğer eşlerinin yanına defnediniz.
Mü'minlerin annesi Aîşe hicretin 57. senesi 17 Ramazan'ında Salı gecesi 66 yaşındayken vefât etti.
Ebû Hureyre Aîşe'nin cenaze namazını kıldırdı. Vasiyeti üzere ge­ce karanlığında meşalelerin ışığında Bakî mezarlığına götürüldü. Ce­nazeyi kabrine indirenler Abdullah İbnu'z-Zubeyr, Urvetu'bnu'z-Zubeyr, el-Kasım İbn Muhammed, İbn Ebî Bekr ve Abdullah İbn Abdirrahman İbn Ebî Bekr'di.
Hz. Peygamber'in diğer hanımlarının yanına defnedildi. [12]

Mushafı Yanında Muhafaza Eden Hafız...



[1] Ûmmü Rumen

[2] Arapların önemli günlerinden (savaşlarından) biri

[3] Hevced : Kadınların devede üzerine bindikleri mahfeden ayrı kubbeli çadır

[4] İnnâ lillâhi ve İnnâ ileyhi râciûn» ayettir ölüm, felâket ve şaşırma esnasında söylenir. Manâsı şöyledir: «Biz Allah'ın kullarıyız. Mutlaka Ona döneceğiz.»

[5] Kur'an-ı Kerim Yusuf Sûresi 18

[6] Kur'on-ı Kerim, Nûr Sûresi, 11

[7] Kur'an-ı Kerîm, Nisa Sûresi 43.

[8] Sidre : Nebik ağacı. Rivayet edildiğine göre, bu ağacın yapraklan kurutularak doğulur ve onunla hamamda yfkanılırmış

[9] K.K. Mü'minûn Sûresi: 60.

[10] K.K. Mü'minûn Sûresi: 61

[11] Kur'an-ı Kerîm; İbrahim Sûresi 47-48

[12] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 3/36-69.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Hafsa Bint ömer (r.anhâ)

Hafsa Bint ömer (r.anhâ)

HAFSA BİNT ÖMER (R.ANHÂ)


Hz. Ömer'in Kızı Hafsa (R.Anhâ)


Kızım, güzelliği olan ve Rasûlüllah (S.A.V)'in kendisine sevgi duyduğu şu kadın (Aîşe)'nin durumu seni aldat­masın. Vallahi, biliyorsun ki Allah'ın Rasûiü seni (onun kadar) sevmez. Ben olmasaydım, seni başardı.»[1]
Bu Ömer İbnu'l-Hattab'ın kızı Hafsa'dır. Abdullah İbn Ömer, onun ana baba bir erkek kardeşidir. Hafsa, Peygamber'e peygamberlik gel1 meden beş sene önce Kureyş Kâ'be'yi yeniden yaparlarken doğmuş­tur. Müslüman olan ve ilk defa Habeşistan'a hicret eden Huneys İbn Huzafe ile evlenmiştir. Hafsa kocasıyla birlikte Medîneye de hicret etmiştir. Karı koca her ikisi de Bedir'e iştirak etmişlerdir. Huneys Uhud'a çıkmış ve yaralanmış, daha sonra ölmüştür. Geride Hafsa Bint Ömer İbnu'l-Hattab'ı dul bırakmıştır.
Ömrünün baharı sayılan on sekiz yaşında dui kalan kızının duru­mu Hz. Ömer'i ziyadesiyle üzdü.
Kızının gençliğini alıp gücünü tüketen, çocukluğunu yok eden dulluğunu gördükçe derdi artıyor, evine her girdikçe elem verici bir tutukluğa kapılmaya başladığını hissediyordu. Uzun uzun düşündük­ten sonra, yas tuttuğu altı küsur ay süresince kaybettiği şeyleri ona verecek ve yakınlığından rahatlık ve ülfet duyacak bir koca seçmeye karar verdi,
Hz. Ömer Hafsa'nın dul kaldığını görünce Osman İbn Affan'a gi­dip kızını ona teklif etti. Osman ;
— Benim evlenmeye niyetim yok diye cevap verdi.
Ömer İbnu'l-Hattab, Ebû Bekr es-Sıddîk'a gitti. Kızını ona teklif etti. O da cevap vermedi. Ömer Ebû Bekr'e danldı. Daha sonra Ra-sûlüilah'a (S.A.V) gitti. Osman İbn Affan'ı ona şikâyet etti. Ebû Bekr İbn Ebî Kuhafe'nin yaptığını da anlattı. RasûlüÜab {S.A.V) gülümse­yip :
— Hafsa'yı Osman'dan daha hayırlısı alacak Osman da Hafsa'-dan daha hayırlısıyla evlenecek.
Ömer, Osman'dan ve kızı Hafsa'dan daha hayırlı kimler olabilir diye şaşırdı.
Rasûlüllah (S.A.V) Hafsa Bint Ömer'le nişanlandı..Ebû Bekr Ömer İbnu'l-Hattab'a gidip:
— Artık bana kızma! RasulülTafr(S.A.V) bana Hafsa'dan bahşet misti. Rasûlüllah'ın sırrını açığa vurmak istemedim. Ama eğer onu al­masaydı ben evlenecektim, dedi.
Osman İbn Affan Rasûlüliah'ın (S.A.V) kızı Ummu Kuisum'la ev­lendi. Hicretin üçüncü senesinde de Rasûiüllah [S.A.V} Hafsa Bint Ömer'le evlendi. Rasûlüllah (S.A.V} Osman'dan.daha hayırlıydı. Um­mu Kulsum'da Hafsa'dan daha hayırlıydı.
Medîne, Hz. Ömer'i şereflendirmek, Hafsa'nın. yarasını- sarmak için Rasûlüllah'ın mübarek elini öpmekte yarıştı.
Rasûlüllah'ın evinde Sevde ve Aîşe varken Hafsa gelin olarak geldi.
Bir gece Rasûiüllah {S.A.V) Hafsa'nın evine gitti. Hafsa Aîşe'yi ziyaret etmek için izin istedi. Rasûiüllah ona izin verdi.
Peygamber (S.A.V) Mariye'ye yanına gelmesi için haber gönder­di ve Mariye'yi Hafsa'nın odasına aldı. Ömer'in kızı dönünce Mari-
ye'yi RasölOlîah'Sa birlikte kendi odasında buldu. Mariye çıkıncaya kadar içeri girmedi. Daha sonra içeri girip Peygamber'e (S,A,V) :
— Evde birisinin seninle birlikte olduğunu gördüm, dodi. Ağladı ve öfkeyle,:
— Ya Rasûlallahl Hanımlarından hiçbirine yapmadığın birşeyi benim nöbetimde, benim odamda ve benim yatağımda bana yaptın, dedi.
Rasûlüilah (S.A.V) onu razı etmek için yanma geldi ve :
— Onu kendime haram kılıp asla ona yaklaşmamama razı olmaz mısın?
Hafsa Bint Ömer:
— Tamam razı olurum, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) ona yaklaşmamaya yemin etti,.: Daha sonra ds Hafsa'ya:
— Bunu benim için gizle dedi.
Fakat Hafsa Hz. Peygamber'in sırrını gizlemedi. Aksine Aîşe'ye gitti. Kumasına ve onun arkadaşına : .
— Allah bizi Mariye !den kurtardı. Çünkü Rasûlüllah (S.A.V) onu kendisine haram kıldı, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) Hafsa'nın; Rasûlüllah'ın sırrını saklamadığını Öğrendi, Aîşe, Mariye meselesini anlattı. Ömer'in kızının gizlediği ba­zı şeyleri de Rasûlüllah Aîşe'ye haber verince Aîşe:
— Bunu sana kim haber verdi diye sordu. Rasûlüllah [S.A.V):
— Bana Alîm ve Habîr olan Allah haber verdi diye cevap verdi,
Haber Rasûlöllah'ın hanımları arasında yayıids. Çeşitli sözler söy­leyerek geldiler. Peygamber (S.A.V) onlarla bir ay görüşmemeye ye-mÎR etti ve bir hurma kütüğü vasıtasıyle üzerine çıkılan kiler'e çekil­di. Rasûlüliah'ın hizmetçisi Rabah da hurma kütüğünün üstüne çıkıp
Müslümanlar arasında Rasûlüiîah'in hanımlarını boşadiğ; dediko­dusu yayiEdı. Üzgün ve pişman bir halde odalarında büzülüp kaldılar. Durum beklemedikleri bir şekilde gelişti. .
Ömer İbnu'I-Hattab meseleyi haber alınca Ebû Bekr'in kızının ya­nma gitti ve ona:
— Ebû Bekr'în kızı! Senin Rasûiüllah'ı incittiğini duydum, dedi. Aîşe :
— Ey Hattab oğlu! Bana ve sana ne oluyor? Sen kendi kusuruna bak, diye" cevap verdi.
,Ömer kızı Hafsa'nın yanına gitti ve ona :
— Hafsa sizden biriniz Rasûlüilah'] (S.A.V)'mı kızdırdı diye sordu. Hafsa :
— Evet, dedi. Ömer İbnu'I-Hattab :
—Kahrolasıcalar! Rasûlünü kızdırmakla Allah'ı kızdırıp mahvol-madığınızdan emin misiniz.
Rasûlüilah'a karşı çok konuşmarbirşey hakkında onunla münaka­şa etme, onu terkedip gitme. Aklına gelen şeyi bana sor. Komşunun (Aîşe'ninj senden daha güzel olması ve Rasûlüllah'ın onu daha çok sevmesi seni aldatmasın, dedi.
Buhari ve Müslim'deki bir hadiste Hz. Ömer'in İbni Abbas'a. naklettiğine göre, o Mescid-i Nebî'ye geldi. Orada Müslümanları., başlarını eğmiş olarak çakılları karıştırırken :
«Rasûlüllah (S.A.V) hanımlarını boşadı» derlerken buldu.
Rasûlüllah (S.A.V) hanımlarından uzlete çekildiğinin az öncesin­den beri kimse onlar hakkında Allah'ın Rasûlü'ne bir şey demeye ce­saret edemiyordu. Ancak Ömer, kızı da olaya sebep olunca, buna da­yanamadı. Rasûlüllah (S.A.V)'in içinde uzlete çekildiği hücreye yö­neldi. Rasûlüllah (S.A.V)'in kölesi Rebah hücresinin eşiğinde ayakte bekliyordu. Ömer, Rasûlüilah (SAV)'in yanına girmek için izin iste­di. Tekrar izin istedi. Rebah cevap vermedi.
Bunun üzerine Ömer yalvarırcasına bağırdı:
«Ey Rebah! Benim İçin Rasûlüllafı'tan izin iste. Ben zannediyo­rum ki, Rasûlülllah benim Hafsa için geldiğimi zannetti... Vallahi, Hafsa'nın boynunu vurmamı emrederse, hiç acımaz boynunu vuru­rum!»
Onun sesi Fahr-i Kâinât'ın kulağına ulaştı ve onu müteessir etti. Ömer'e izin verince o da girdi. Ömer'odanın sağına soluna bakıp ağ­ladı. Rasûlüliah (S.A.V) :
«Seni ağlatan nedir, ey Hattab'ın oğlu?.» diye sordu.
Ömer, Rasûlüllah (S.A.V)'in üzerinde yatipta vücûdunda iz bıra­kan hasıra, bir avuç arpayla, bir o kadar da sebzeye işaret etti. Bu bir avuç arpa ve sebze odadaki yiyeceğin hepsi idi.
Sonra gözyaşlarını tutarak :
«Ey Allah'ın Rasûlü! Kadınlardan dolayı ne kadar sıkıntı çekiyor­sun. Şayet onları boşarsan Allah da, melekleri de, Cebrail de, Mikâil de seninle beraberdirler. Ben de, Ebû/Bekir de, mü'minler de seninle beraberiz...» dedi.
Rasûlüllah [S.A.VJ'in güzel yüzünde tebessüm gül gül açıldı. Ona kalb 'huzuru verecek cevabı verdi. Hanımlarını boşamamış, sadece onlardan bir ay uzlete çekilmişti.
Sanki Ömer'e yeniden can bağışlanmış gibi oldu. İzin İsteyip mescide çıktı ve müslümanlara şu müjdeyi verdi : «Rasûlüllah (S.A.V) hanımlarını boşamadı.»
Rasûlüllah [S.A.V) Mescid'e gittiğinde, Cenâb-ı Hakk'in şu âyet­lerini cemaate okudu :
«Ey Peygamber, eşlerinin rızasını arayarak Alllah'in sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine harem ediyorsun? Allah çok bağışla­yan, çok esirgeyendir.»
«Allah size, yeminlerinizi (keffaretle) çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sîzin sahibinizdir. O (size uygun olanı) bilendir, (herşeyi) hik­metle yönetendir.
«Peygamber eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü (gizli tutmadı, başkasına) haber verip, Allah da onun bu dav­ranışını ona açıklayınca [Peygamber, hanımına] bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. (Peygamber) bunu ona haber verince eşi : 'Bunu sana kim söyledi?' dedi. (Peygamber) ; 'Her şayi bifen, haber alan Allah bana söyledi' dedi.
«Eğer ikiniz Allah'a tevbe ederseniz, kalbiniz gerçekten (tevbenin gereğine) yönelmişti. Ve eğer peygambere karşı birbirinize arka olur­sanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve mü'minte-rîn iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır.»
«O sizi boşarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisi­ni Allah'a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibâ­det eden (oruç tutarak dünya lezzetlerinden geçip, manâ âlemlerine) seyahat eden dul ve bakire eşler verir.»
Rasûlüllah'ın hanımları olaydan ders aldılar, Hafsa, pişmanlıktan helak olacak hale gelmişken sükûnete kavuştu.
Mü'minlerin annesi Hafsa Bint Ömer şöyie der :
— Rasûlüllah'ın nafile namazında oturarak sûreyi okuduğunu gördüm. Sûreyi öyle yavaş okuyordu ki sûre ondan uzun olandan da­ha uzun hale geliyordu.
Yine o şöyle der:
— Rasûlüllah (S.A.V) müezzin sabah ezanını bitirdiğinde namaz kılınmadan önce kısa iki rekât namaz kılardı.
Bir gece Medine'de dolaşmak için mü'minlerin emîrî Ömer İbnu'l-Hattab dışarı çıktı. Zaten bunu sık sık yapardı. Dolaşırken ka­pısını üzerine kapatmış, kocasına olan özlemini dile getiren şiirler söyleyen bir Arap kadınıyla karşılaştı.
Mü'minlerin emîriömer:
— Neyin var? diye sordu. Kadın :
. — Kocam birkaç aydanberi- savaştadır. Onu özledim diye cevap
Ömer İbnu'l-Hattab :
— Kötü birşey arzu ettin mî? Kadın :
— Allah korusun diye cevap verdi. Mü'minlerin emîri Ömer:"
— Sen kendini koru. Ona posta gitmektedir, dedi.
Mü'minlerin emîri Ömer İbnu'l-Hattab, onun kocasına haber gön­derdikten sonra mü'minlerin annesi Hafsa Bint Ömer'in yanma gitti ve ona sordu :
— Sana benim için çok önemli olan bir meseleyi soracağım. Be­ni o konuda rahatlat. Kadın kocasını ne kadar sürede özler?
Hafsa utanıp başını önüne eğdi.
Mü'minlerin annesi Hafsa parmaklarıyla üç ay, en fazla dört ay diye işaret etti.
Mü'minlerin emîri Ömer İbnu'l-Hattab savaştaki görevlilere, bir kimsenin dört aydan fazla hanımından ayrı bırakılmamasını yazdı.
RasûlüISah (S.A.V), fîabbinin yüce katına göç ettikten sonra Hz. Hafsa, içinde Hz. Âîşe'nin de bulunduğu bütün Rasûlüllah, hanımları arasından, Hz. Ebû Bekr tarafından bir araya toplanan Kur'an nüsha­sını saklama görevine seçilmiştir Bu şöyle olmuştur.
Hz. Ömer fr.a} haikjn elinde değişik kıraatleri ihtiva eden Kur'-an-ı Kerîm'Ieri, Kur'ân'ın iniş günleri uzaklaşmadan ve çeşitli harb-lerde bizzat Kur'ân'ı Rasûiüllah'in ağzından işiterek ezberleyen hafız­lardan yüztercesînin şehîd olması sebebiyle tek mushaf hafinde top­lamasını ilk haiîfe Hz. Ebû Bekr'den istedi. Hz. Ebû Bekr bu isteğe, biraz tereddüd, istişare ve istihareden sonra olumlu cevap verdi. Müstafi cem'etti ve onu mü'minlerin annesi Hz. Hafsa Binti Ömer'e emânet etti.
Zeyd İbn Sabit ei-Ensarî anlatmaktadır:
— Ebû Bekr bana emredince daha önce, deri parçalan, kürek kemikleri ve hurma dallarına yazmış oiduğum Kur'ân-ı topladım. Ebû Bekr vefat edince Ömer bunu tek bir kitaba yazmıştı. O kitap da on-
da duruyordu. Ömer vefat edince, kitap Rasûlüllah'ın (S.A.V) hanimi Hafsa'daydi. Daha sonra Osman İbn, Affan Hafsa'ya haber gönderip kitabı kendisine vermesini istedi. Hafsa onu verdi. Mushaf o kitapla karşılaştırıldı. Osman kitabı Hafsa'ya geri verdi. Böylece Osman'm içi rahatladı. Halka emretti onlar da mushaflan yazdılar.
Zun-nureyn (iki nûr sahibi) Osman İbn Affan'ın şehit edilmesin­den sonra halk mü'minlerin emîri Ali İbn Ebî Talib'e biat etti. Çıkan büyük fitnede mü'minlerin annesi Aîşe, ez-Zubeyr İbnu'l-Avvam ve Talha İbn Ubeydillah gibi biati bozup mü'minlerin emîri Ali'yle sava­şanlarla birlikteydi. Mü'minlerin annesi Hafsa da onlarla birlikte Bas­ra'ya gitmeye niyet etmişti. Fakat kardeşi Abdullah İbn pmer onu ge­ri çevirmiş ve Medîne'de birlikte kalmışlardı.
Mü'minlerin annesi Hafsa ömrünü oruç ve namazla bol böl İbâ­det ederek geçirmiş, Muaviye İbn Ebî Sufyan devrinde vefat etmiştir. O gün Medine'nin valisi olan Mervan îbnu'I-Hakem cenaze namazım kıldıktan sonra Bakî'de mü'minlerin annelerinin yanma defni tamam­lanıncaya kadar beklemiştir.
Kendisinden birçok hatıralarla beraber mü'minlerîn annesi olmak, emânet edilen mushaf nüshasını hem ezberlemek, hem korumak, Ra­sûlüllah (SAV)'den ve babasından birçok hadîs rivayet etmek gibi büyük, fazîletii, unutulmaz hizmetler, üstünlükler kaldı geriye... [2]

Yoksulların Annesi




[1] Ömer b. el-Hattab

[2] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 3/70-77.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Zeyneb Bint Huzeyme (r.anhâ}

Zeyneb Bint Huzeyme (r.anhâ}

ZEYNEB BİNT HUZEYME (R.ANHÂ}


«Hüzeyme'nin Kızı Zeyneb (R.Anhâ)»


«Ona yoksulların annesi [ÜmmüM-Mesâkîn) denmesi, onlara karşı çok merhametli ve iyiliksever olmasından dolayıdır.»
Hz. Hafsa'nın, Rasûlüllah (S.A.V)'in evine gelmesinden kısa bir süre sonra, ilk Kureyş'fi muhacirlerden bir şehidin hanımı olan Zey­neb Binti Huzeyme, mü'minlerin dördüncü annesi olarak oraya girdi.
Merhametli ve yufka yürekli olduğundan kendisine «yoksulların annesi» diye isim verilmişti. Yoksullara yemek yedirir ve onlara sa­daka verirdi. Amcasının oğlu Cehm İbnu'I-Harîs el-Hilâlî'nin hanımıy­dı... Daha sonra onunla Ubeyde İbnu'I-Harîs İbn Abdi'l-Muttâlib ev­lendi. Kan koca Muhammed İbn Abdiliah'i Allah Tetâlâ'nm peygamber olarak gönderdiğini öğrenince ona gittiler ve kelime-i şehâdeti getir­diler. Böylece onlar İslâm'a ilk girenlerden oldular. Kureyş müşrikle­rinin işkencelerinden onlar da paylarını aldılar. Yesrib'e onlar da hic­ret ettiler. Ubeyde Îbnu'l-Harıs Bedîr savaşında şehit olunca, Rasûi-üllah (S.A.V) ona evlenme teklif etti. Zeyneb amcası Kabîsa İbn Amr el-Hilâ.lî'yi vekil tayin etti. Amcası onu Rasûlüllah'a verdi. Peygamber (S.A.V) ona dörtyüz dirhem mehir verdi. Bu hicretten otuzbir ay son­ra olmuştu.
Zeyneb Bint Huzeyme'nin odası Hafsa Bint Ömer İbni'l-Hattab'ın odasına bitişikti. Fakat Zeyneb orada ancak sekiz ay kalabildi. Hic­ret'ten otuzdokuz ay sonra Rabîulahir ayının sonunda vefat etti. Cenaze namazını Rasûlüllah (S.A.V) .kıldırdı ve onu Saki'ya defnetti. Otuz yaşındaydı. Mü'minlerin annelerinden ilk defnedilen odur.
Rasûlüllah'ın (S.A.V} evindeki hanımlık hayatı kısa sürmüştür. Fakat Peygamber'e (S.A.V] eş ve mü'minlerin annesi olma şerefini el­de etmesi onun için yeterlidir.
Hem de ortaklarla uğraşmaktan çekinip yoksulların derdiyle dert­lenerek, aşın isteğin bozmadığı, kıskançlığın kırmadığı bir kanaatle Rasûlüliah [S.A.VJ'in ve mü'minlerin takdirine nail olarak... [1]





[1] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 3/78-79.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Lübeyne (veya Lebibe) Hatun (r. Anha)

Lübeyne (veya Lebibe) Hatun (r. Anha)

LÜBEYNE (VEYA LEBİBE) HATUN (R. ANHA)


Lübeyne Hatun; müemmel b. Habib... Oğullarının cariyesi iken, Hz. Ömer'den önce müslüman olmuştu.
Hz. Ömer, müslüman olmadan önce müşrik iken, müslümanlıktan döndürmek için Lübeyne Hatun'a en ağır işkenceleri yapardı.
Hassan b. Sabit derki : «Ben, Umre hacısı olarak Mekke'ye var­mıştım. Peygamber (S.A.V) halkı İslâmiyete davetle uğraşıyor,ashabı da işkencelere uğratılıyorlardı.
Ömer b. Hattab'ın başucuna dikildim. Kendisi beline izar tutun­muştu. Müemmel oğullarının cariyesinin boğazını elleri gevşeyip yan­larına düşünceye kadar sıktı, durdu!
Kendi kendime (öldü artık kadıncağız) dedim. Sonra onu bırakıp Zinnîre'nin üzerine yürüdü. Ona da bunun gibi yaptı.
Ömer b. Hattab yine bir gün müslümanlıktan döndürmek için Lü-beyne'ye işkence yapıyor, vurup duruyordu. Dövmekten bıkınca, yo­rulunca da :
«Size acıdığımı sanmayın!.. Sadece dayak atmaktan yoruldum. Dinlenir dinlenmez sizi cezalandırmaya devam edeceğim. Siz bu yeni dini inkâr edip ondan ayrılmadıkça da dayaktan vazgeçmeyeceğim» dedi.
Lübeyne Hatun, ona «Eğer müslüman olmazsan, Allah da sana öy­le yapacaktır» dedi.
Hz. Ebu Bekir (R.A) Lübeyne Hatunu da satın alıp âzâd etti. Allah (O.O) onlardan razı olsun...
Bu kadın sahâbîer İslam uğrunda, Allah yolunda gözleri kör edi­linceye kadar, öldürülesiye kadar boğazları sıkılarak işkenceler altında iken, yine Allah yolundan asla sapmazlarken bugünkü kadınlarımız ise, her türlü dünya nîmetleHne sahip olduğu halde, Allah rızası için neler yapıyorlar acaba?!.. Çocuklarına hangi Peygamberin, sahabenin hayatlarını anlatıyorlar! İslamın hangi hükümlerini öğretiyorlar! Ken­dileri biliyorlar mı?! Öğrenme gayretini gösteriyorlar mı?! Öğrenmek ve öğretmek için hiç olmazsa ayda bir dinî kitap alıp evlerine götürü­yorlar mı?! Ama bunun yanında çocuklarını yarış atları gibi küçükten dersanelerde yarışlara sokuyorlar. Çocuklarının dünyalığı için yemi­yorlar, giymiyorlar, çocuklarına Allahıni, Peygamberini, ahiretini öğret­me yolunda değil de geçici olan üç günlük dünyalık için hazırlıyorlar. Ebedî Âhiret âlemi için maalesef masrafa ve zamana sıra gelmiyor ne hikmetse!..
Yine kadınlarımız, kızlarımız, masa örtüsü, yastık yüzü, yemek ta­kımı, karyola takımı vesâir cehiz işleriyle ömürlerini tüketiyorlar da Allah için neler yapmalarını öğrenmeye, ibâdet etmeye fırsat bulamı­yorlar. İbâdetlerini terkediyorlar iş yapacağız derken, sanki hiç ölmi-yeceklermiş gibi! Allahın huzurunda ömrünün nerelerde, paralarını ne­relerde harcadıklarından hesap sorulmayacakmış gibi!..
Yine gafil kadınlarımız, Allah'a kulluğa ve ibâdeti unutup hayır, ha­senatta; zekât ve sadakada yarış yerine, geçici dünyanın modasında, koltuk takımlarında,, büfelerde, porselen takımlarında vesâir lüks ve israfta yarışıyorlar... Kocalarını ve ailelerini de gereksiz masrafa bo­ğuyorlar... Sahabelerin İslam anlayışı ve yaşayışı nasıl? Bizim anlayı­şımız ve yaşayışımız nasıl? Hiç düşünmeyecekmiyiz halimizi!.. Allahın huzuruna nasıl varacağımızı!..
İslamdan habersiz genç kızlarımız ve gafil kadınlarımız, arkadaş­larının, akrabalarının, âmirlerinin vesâirlerin kınama ve ayıplamasın­dan utanarak başlarını örtmüyorlar, ibâdetlerini yapmıyorlar. Halbuki korkulacak en büyük makam Yüce Allah'tır. Allah'ın kullarının kınama­sından veya cezasından korkuyorlar da niçin Allah'ın cehennemdeki azabından ve cezasından korkmuyorlar? Yoksa Âhirete mi inanmıyor-lar?!..
Yine bazı gafil müslüman aileler, kendileri başlarını örterler, ibâ­detlerini yaparlar da, çocuklarına gelince, daha gençler, ilerde yapar­lar, önce dünyalıklarını kazansınlar vesâir bahanelerle -sanki yarın ya-şıyacaklarına garantileri varmış gibi- güya sevdikleri ve şefkatlerin­den kıyamadıkları çocuklarını bilerek kendi elleriyle cehennem ateşine atıyorlar... Dünyalıklarına kıyamadıkları sevgili yavrularının Âhiretle-rini kendi elleriyle mahvediyorlar hiç aldırış etmeden... [1]



[1] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 554-555.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Esma Bint-i Nûmân-ül-kindî (r. Anhâ)

Esma Bint-i Nûmân-ül-kindî (r. Anhâ)

ESMA BİNT-İ NÛMÂN-ÜL-KİNDÎ (R. ANHÂ)


«Nûmânül-Kindî'nin Kazı Esma (R. Anhâ)»


Esmâ'nın isminin Ümeyme, Ümâme, yahut Ümeyne olduğu da ri­vayet edilir.
Esmâ'nm babası: Nûman b. Ebilcevn, b. Esvedülkindî, Peygambe­rimizin yanına Müslüman olarak gelmişti.-Kendisi, Necid'de otururdu. Benî Cevnler, ÂkiI'üI'Mürar'ürKindîlerden bir kabile İdi,
Nûman b. Ebilcevn, Kıral hânedanmdandı..
Nûman b. Ebilcevn «Yâ RasûlaMah! Amucasının oğlu ile e onun ölümüyle dul kalıp Sana varmayı arzu eden, Araplar içinde en gü­zel bir duiu Sana nikahlayayım mı?» diyerek kızını Peygamberimize zevceliğe vermeyi teklif etti.
Peygamberimiz de, onunla evlenmek için on iki buçuk ukıye me-hir verdi.
Nûman b. Ebilcevn «Yâ Rasûlallah! Mehirini kısma!» dedi'.
Peygamberimiz «Ben, ne kadınlarımdan hiç birine, bundan üstün mehir verdim, ne de, kızlarımdan hiç birine hiç bir kimse, bundan üs­tün mehir verdi!» buyurdu.
Nûman b. Ebilcevn «Yâ Resûlallâh! Aileni, yanına getirmek üzere bir adam gönder. Ben de, göndereceğin adamla birlikte gideyim, aileni, Sana, onun yanında yoilayayım» dedi.
Peygamberimizin Esma bint-i Nüman'üi'Kindî ile nikâhlanması, hicretin dokuzuncu yılında rebîül'evvel ayında idi.
Peygamberimiz, Ashabından Ebû Useyd'üs'Sâidî'yi, Nûman b. Ebil­cevn ile birlikte gönderdi.
Bunlar, Esma bint-i Nûman'ın yurduna vardıkları zaman, o, evinde oturuyordu.
Yanına girmesi için Ebû Üseyd'e izin verdi.
Ebû Üseyd «Resûlullâh Afeyhisselamın kadınlarını, erkeklerden hiç bir erkek göremezler!
Senin mahremin olmayan erkekler, seninle, ancak, perde arkasın­dan konuşabilirler!» dedi.
Esma bint-i Nûman, öyle yaptı.
Ebû Üseyd, orada, üç gün kaldıktan sonra, Esma bint-i Nûman'ı, deve üzerinde hevdeç içinde, ebesi olan dadısı da yanında olduğu hal­de, oradan alıp Medine'ye getirdi ve Benî Sâidelerin köşküne indirdi.
Bu köşk, Ziib'ab dağının arkasındaki Şavtta, Şavt diye anılan hur­ma bahçesinin içinde idi.
Benî Sâide kadınları, Esma bint-i Nûmanin yanına girerek «Hoş geldin!» dediler.
Yanından çıkanlar, hep onun güzelliğinden bahs ediyorlardı.
Ebû Üseyd'üi'Sâidi, Esmâ'yı getirdiğini, o sırada Benî Amr b. Avf-iarm yanında bulunan Peygamberimize gidip haber verdi.
Hz. Hafsa, Hz. Âişe'ye «Sen, onu kınala! Ben de, onun saçını ba­şını tarayayım!» demiş ve öyle yapmışlardı.
Sonra, bunlardan birisi, Esma bint-i Nûman'ın yüzünün ve vücu­dunun güzelliğini çekemeyerek ona «Peygamber Aleyhisselâm, yanına girdiği kadının (Senden, Allah'a sığınırım!) demesinden hoşlanır!
Sen, Kıral hânedanındansın!
Resûlüllâh Aleyhisselâm, yanma girip senden hazlanmak isteyin­ce, O'ndan, Allah'a sığın!
O zaman, O'nun hoşuna gider, makbulü ve mergubu olursun' > di­yerek telkinde bulundu.
Peygamberimiz, ashâbile birlikte Şavt bahçesine kadar yürüyerek gittiler. Oradaki iki bahçenin yanına eriştikleri zaman, ikisinin arasına oturdular.
Peygamberimiz, onlara «Siz, şurada oturunuz!» buyurdu. Kendisi de kendisi için getirilmiş olan Esma bint-i Nûman'ın, Şavt'ta konuklandığı eve gitti.
O sırada, Esma (Ümeyme)nm yanında dadısı da bulunuyordu. Peygamberimiz, Esmâ'nın odasına girdi. Kapıyı kapattı.
«Kendini, bana, bağışla!» buyurdu.
Esma «Bir Kıraliçe, hiç kendisini, uydusuna bağışlar mı?» dedi. Peygamberimiz, onun hırçınlığını yatıştırmak için, elini, üzerine koymak istedi.
Esma, hoşlanmıyor gibi davranarak «Senden, Allah'a sığınırım!» dedi.
Yüzünü, elleri ile kapattı. Gömleğini, yüzüne çekti. Peygamberi­mizden gizlendi.
Peygamberimiz «Demek, sen, benden, Allah'a sığınıyorsun ha?!» buyurdu.
Esma, sığınma sözünü, üç kerre tekrarladı.
Peygamberimiz «Sen, pek yüce bir Makama sığındın!
Sen, pek yüce bir Makama sığındın!
Sen, benden, Allah'a sığındın!
Allah'a, sığınan, emîn olur!
Gidip ev halkına kavuş!» buyurdu.
Hemen ondan yüzünü çevirdi. Sahabîlerinin yanına vardı.
«Ey Ebû Useyd! Râzife denilen beyaz keten kumaşından yapılmış iki elbise giydir, onu ev halkına götür, kavuştur!» buyurdu.
Ebû Üseyd, Peygamberimizin emrini yerine getirdi.
Esma bint-i Nûman, yanlarına vardığı zaman, kavmi bağırıştılar:
«Sende muhakkak bir yaramazlık var! Başına ne felâket geldi?» de-, diler.
Esma «Aldatılmak, tuzağa düşürülmek!»
Bana: «(Şöyle şöyle söyle!) denildi» diyerek kendisine söylenilen­leri anlattı.
Esmâ'ya «Sen, bizi Araplar içinde teşhir ettin, dillere düşürdün!» dediler. .
Esma «Olan, oldu artık! Ben, şimdi ne yapayım, onu söyle?» diye sordu.
Ebû Üseydüs'Sâidî «Sen, evinde otur! Mahremin olmayanlardan örtünür, sakınırsın.
Rasûlüllah'dan sonra, hiç bir umucu, seninle evlenmeyi umarnaz.
Çünki, sen, Mü'minlerin Analarındansın!» dedi.
Esma, Hz. Osman'ın halifeliği zamanında Necid'deki ev halkının yanında vefat edinceye kadar oturmuş, hiç bir yabancıya görünmemiş ve hiç bir umucu da, kendisile evlenmeyi ummamıştır.
Esma «Beni, Şakıyye (Yaramaz, bedbaht) diyerek çağırınız!» derdi. [1]




[1] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 551-553.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Nehdiyye Hatun (r. Anha)

Nehdiyye Hatun (r. Anha)

NEHDİYYE HATUN (R. ANHA)


Nehdiyye Hatun, Nehd b. Zeyd oğullan içinde doğan bir cariye idi. Abduddar Oğullan kadınlarından müşrik bir kadının kölesi olmuştu.
Nehdiyye Hatun'un müslüman olduğunu öğrenen müşrik Sahibesi, ona işkence yapar ve «Vallahi, seni azdıranlardan Muhammed'in As­habından birisi satın alıp azad etmedikçe, elimden kurtulamayacak­sın!» derdi.
Nehdiyye ve kızı, Allah yolunda, işkenceye uğratılanlardandı. Nehdiyye'nin kızı da, o kadın'ın eline düşmüştü.
Müşrik kadın, bir gün, bu iki kölesini, biraz un'la yollayıp kendile­rine: «Vallahi, sizi asla âzâd etmeyeceğim!» dediği sırada, oradan, geçmekte olan Hz. Ebû Bekr: «Ey fülanın annesi! Yemininden vaz geçi» dedi.
Kadın «Vaz geçilsin, amma, onların inancını sen bozdun! Onları sa­tın alıp, sen âzâd et!» dedi.
Hazret-i Ebû Bekr «Onların kurtulmalıkları kaça?» diye sordu.
Kadın «Şu kadar'a.. Şu kadar'a..» deyince, Hz. Ebû Bekr: «Aldım onları! Hürdür ikisi de!» dedi.
Nehdiyye ile kızına da : «Haydi, ona un'unu geri veriniz!» dedi.
Onİar «Ey Ebû Bekr: Un'un yapılacak işini bitirdikten sonra, kendi­sine geri versek olmaz mı?» diye sordular.
Hazret-i Ebû Bekr «İsterseniz öyle yapınız!» dedi. Allah, onardan razı olsun! [1]




[1] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 550.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
ümmu Varaka Bint Abdillah Ibn Haris

ümmu Varaka Bint Abdillah Ibn Haris

ÜMMU VARAKA BİNT ABDİLLAH İBN HARİS


«Abdullah İbn Hâris'in Kız\ Ümmu Varaka (R. Anhâ)»


Gece,siyah örtüsünü Medine'nin üzerine sermişti. Ummu Varaka Bint Abdillah Rasûlüllah'ın (S.A.V) mescidine koştu. Kulağına Abdullah İbn Ebî Evfa'nın sesi geldi. O şöyle diyordu:
— Rasûlüllah (S.A.V) bir gün dışarı çıkıp ashabına uğradı ve şöy­le dedi: Ey Muhammed'in ashabı! Bu gece Allah bana cennetteki yer­lerinizi ve benim yerimin yanında yerlerinizin derecesini gösterdi. Sonra Hz. Ali geldi. Şöyle buyurdu. Alî! Cennetteki yerinin benim yeri­min karşısında olması hoşuna gitmez mi? Hz. Ali: Hoşuma gider, anam babam sana feda olsun, yâ Rasûlellah! Peygamber (S.A.V) : Senin cen­netteki yerin benim yerimin karşısındadir, buyurdu. Sonra Hz. Ebû Bekr'e yöneİdi ve şöyle dedi : Ben kendi adıyla, baba ve annesinin adıyla birisini tanıyorum ki, o cennetin kapısına geldiğinde, cennetin bütün kapıları ve bütün odaları ona: Hoşgeldin, hoşgeldin derler. Sel-mânu'l-Fârîsi ona şöyle dedi : Bu, korkmayan kimse içindir, yâ Rasû­leilah! Rasûlüllah (S.A.V) : O, Ebû Bekr İbn Ebî Kuhâfe'dir, dedi. Pey­gamber (S.A.V) Hz. Ömer'e yönelip şöyle dedi: Ömer! Cennette, bal­konları, yakutla yapılmış beyaz inciden bir köşk gördüm. Güzelliği ho­şuma gitti: Rıdvan! Bu köşk kimindir? diye sordum. Şöyle cevap verdi: Kureyş'ten birisine aittir. Onun bana ait olduğunu zannettim. Oraya girmek İçin gittim. Rıdvan bana : Yâ Muhammed! Bu Ömer İbnu'I-Hat-tab'a aittir, dedi. Eğer sen kiskanmasaydm, oraya girerdim. Hz. Ömer ağlayarak : Yâ Rasûleliah! Seni mi kıskanacağım? dedi. Daha sonra Hz. Osman'a yönelip : Osman! Her peygamberin cennette bir arkadaşı vardır. Sen de benim cennetteki arkadaşımsın, dedi. Arkasından Rasû­lüllah (S.A.V) Talhâ ve ez-Zubeyr'in yanına gitti ve şöyle dedi : Talhâ!
Zubeyr! Her peygamberin bir havarisi [yardımcısı) vardır. Siz ikiniz de benim havâriierîmsiniz. Bu defa da Rasûlüllah (S.A.V) Abdurrahman İbn Avf'a yöneldi ve : Abdurrahman! Bana gelmekte geciktin. Hatta se­nin ölmüş olmandan korktum. Sonra kan ter içinde geldin. Ben sana : Bana ne kadar geç geldin. Hatta ölmüş olmandan korktum, dedim. Sen de şöyle cevap verdin: Yâ Rasûlellah! Malım o kadar çoğaldı ki, malı­mı devamlı nerden kazandığımı ve nereye harcadığımı soruyorum. Ab­durrahman ağladı ve şöyle dedi: Yâ Rasûlellah! İşte yüz deve daha. Bu gece, üzerleri yüklü olarak Mısır'dan geldiler. Şehâdet ederim ki onlar şu anda Medine halkının dulları ve yetimleri arasındadırlar. Belki Al­lah o gün benim günâhımı hafifletir.
Mü'minlerin emîri Hz. Ömer gelip müslümanlara yatsı namazını kıldırdı. Cemaat, dehşet içinde Ummu Varaka Bint Abdiliah'a ba­kıyordu. O, bu gece Rasûlüllah'in mescidine namaz kırnak için niye kendi başına gelmişti? Peygamber (S.A.V) onun evinde müezzin tut­masına izin vermemiş miydi? O, kendi ev halkına imam olmuyor muy­du?
Ummu Varaka evine döndü. Birkaç hurma aldı, bir bardak su içti. Yarın oruç tutmaya niyet etti. Daha sonra yatağına yattı.
Ummu Varaka Bint Abdillah, Rasûlüllah'a gidip onun İslâm'ı anlat­tığı, Kur'an okuduğu, müslüman olduğu ve ona bey'at ettiği günü hatır­lattı.. Kıblenin değiştirilmesi, hicretin ikinci senesinin Şaban ayında, Rasûlüllah'ın Medine'ye gelişinin onsekizinci ayının başındaydı, Rasû­iüllah (S.A.V) Mekke'deyken, Ka'be'yi önüne alarak Beytü'I-Makdis'e doğru namaz kılıyor ve Ka'be'ye doğru yönelmeyi seviyordu? Bunun üzerine Allah Ta'âlâ : «Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoş­nut olacağın Kıbleye seni, elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid~i Haram tarafına çevîr» [1] Böylece Ka'be tarafına yöneldi.
Yahudiler üzülüp öfkelendiler ve şöyle dediler: . — Yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir?
Allah Ta'alâ şu ayet-i .Kerîmeyi indirdi: «Doğu ve batı Allah'ındır. O, dilediğini doğru yola eriştirir» [2]Beyinsiz yahudiierin öfkesi arttı ve :
— Es'ad İbn Zurara ve e!-Berâ İbn Ma'rur ve... öldü onlar Beytu'l-Makdîs'e doğru namaz kılıyorlardı.
Aziz ve celîl olan Allah şöyle buyurdu: «Allah îmanınızı zayi ede­cek değildir.»
Ramazan'ın üçüncü gününde Rasûlüllah Kureyş'e ait bir ticaret kervanının Şam'dan dönmekte oduğunu duydu ve şöyle dedi:
— Bu Kureyş'in kervanıdır. O kervanda malları vardır. Ona doğru yola çıkın. Belki Allah onları size ganimet olarak verir, dedi.
Bazı müslümanlar hemen hazırlanıp yola çıktılar. Bazıları da işi ağırdan aldılar. (Onlar Rasûlüllah'ın herhangi bir savaş durumuyla kar­şı karşıya geleceğini zannetmiyorlardı) Rasûlüllah (S.A.V) şöyle bu­yurdu :
Kiminb ineği hazırsa, bizimle birlikte binsin.
Olmayanları beklemedi. Rasûlüllah (S.A.V) 305 kişiyle çıktı. Bun­lardan altmışdördü muhacirlerden, geri kalanları da Ensar'dandı. Yet­miş de deve vardı. Rasûlüllah fS.A.V) Abdullah İbn Umm-i Mektum'u imam olarak tayin etti. Asım İbn Adiyy'i de ehl-i Aliye'ye yerine bı­raktı.
Ummu Varaka Bint Abdillah gelip Rasûlüliah'a (S.AV):
— Bana müsaade et, seninle birlikte çıkayım. Hastalarınıza baka­rım. Olur ki Allah bana şehitlik verir, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) :
— Sen evincfe kal, çünkü Allah sana şehitliği verir, dedi. I
O günden itibaren Ummu Varaka «Şehide» diye anılır oldu. O, Peygamber'den (S.A.V) evinde ezan okutup imam olmaya izin istedi. Rasûlüllah ona izin verdi.
Rasûlüllah (S.A.V) onu evinde ziyaret ederdi. Bir gün, ensarlı bir kadın ölmüştü. Ummu Hâni Rasûlüllah'a :
Yâ Rasûlellah! Öldüğümüz zaman birbirimizi görür müyüz?
dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) :
—Can, ağaca konmuş bir kuş gibidir. Öyle ki kıyamet günü geı-dîğînde, her can cesedine girer, dedi.
Bir kuşluk vakti. Ummu Varaka Bint Abdillah Rasûlüliah'ın evin­deydi. Ummu Kesîr Bint Yezîd el-Ensariyye ve kızkardeşi RasûlüMah'ın yanına geldi. Ummu Kesir şöyle dedi :
Ey Allah'ın elçisi! Kızkardeşim sana birşey sormak istiyor ama
utanıyor.
Peygamber (S.A.V) :
— Sorsun, çünkü iiim yapmak bir farizadır, buyurdu.
Ummu Kesir Bint Yezîd'in kizkardeşi :
— Benim, güvercinlerle oynayan bir oğlum var, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V):
—O, münafıkların oyunudur, dedi.
Rasûlüllah (S.A.V) vefat edince, Ummu Varaka Bint Abdülah İb-ni'l-Haris, müminlerin annesi Ummu Seleme Bint Ebî Umeyye'ye şunu sordu :
— Ebu Hureyre'yle karşılaştım ve ona hacamatı sordum. O da bana şöyle dedi: Rasûlüilah'ın (S.A.V) şöyle dediğini duydum: Cebrail bana haber verdi ki : Hacamat insanların tedavî olundukları şeylerin en faydahsıdır. Rasûlüllah (S.A.V) daman kesmek veya hacamatla (kan aldırmakla] tedavi oluyor muydu?
Ummu Seleme Bint Zadi'r-Rakb şöyle cevap verdi:
—Damarı kesmek tehlikelidir. Hacamat ondan daha iyidir. Rasû­lüliah'ın şöyle dediğini duydum: Miraç gecesi her melek topluluğuna uğradığımda bana hepsi: Muhammed! Hacamat yaptır. Başta yapılan hacamat, delilik, cüzzam, gece körlüğü, abraşlık (yüzde beyaz lekeler olması) ve baş ağrısı gibi her hastalığın ilâcıdır, diyorlardı.
Allah müsümaniara Medain'in fethini nasip edip onlar Kisra'nın eyvanını ganîmet olarak aldığında ve humuslar mü'minlerin emiri Hz. Ömer'e takdim edildiğinde Hz. Ömer onları müslümanlara dağıttı veşehîde Ummu Varaka Bint Abdillah'ı unutmadı. Onun bir köle ve cari­yesi vardı. (Ölümünden sonra hür olmak için) onları âzât etmeyi dü­şünüyordu.
Ummu Varaka Bint Abdillah İbni'l-Hans oda kapısının önünde bir hareket duydu :
— Kim? diye seslendi.
Hiçbir cevap alamadı. Köle ve cariyesi zorla odasına girip yanına ' vardılar. Onu baydıktan sonra öldürdüler.
Sabah olunca mü'minlerin emîri Hz. Ömer:
—Vallahi, dün gece, teyzem Ummu Varaka'nın Kur'ân okuduğu-1 nu duymadım, dedi.
Mü'minlerin emîri Hz. Ömer eve girdi. Hiçbir şey göremödi. Oda­ya girdiğinde Ummu Varaka Bint Abdiliah'ın odanın yanındaki bir kadi­fenin içine sarılmış olduğunu gördü.
Hz. Ömer şöyle dedi:
— Rasûlüllah'ın sözü doğru çıktı. Rasûlüllah (S.A.V) şöyle der dururdu: Şehîde'yi ziyarete gidelim.
Hz. Ömer kalkıp şöyle konuştu :
— Kölesi ve cariyesi Ummu Varaka'ya suikast düzenleyip öldür­düler ve kaçtılar. Bu iki kişi hakkında biigisi olan veya onları gören bi­ze haber versin.
Onları getirip sorguladılar. Onlar da öldürdüklerini itiraf ettiler. Mü'minlerin emîri Ömer İbnu'l-Hattab'ın emriyle asıldılar. Onlar Me­dine'de ilk asılanlar oldular. [3]



[1] Kur'ânı Kerîm, Bakara Sûresi: 144.

[2] 0} » İNİ » » : 142.

[3] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 545-549.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ummu Mubeşşir El-ensarîyye £r. Anhâ)

Ummu Mubeşşir El-ensarîyye £r. Anhâ)

UMMU MUBEŞŞİR EL-ENSARÎYYE £R. ANHÂ)


Zeyd İbn Harise'nin hanımıydı. Müslüman olup Rasûlüllah'a (S.A.V) bey'at etmiştir. Peygamber (S.A.V) onu ziyaret ederdi.. Ummu Mübeşşîr bir gün kendisine ait hurmalıktayken yanına Rasûlüliah (S.A.V) geldi. Rasûlüliah sordu :
—Buradaki ağaçları kim dikti? Müslüman mı, kâfir mi? Ummu Mubeşşir:
— Müslüman, diye cevap verdi. Peygamber [S.A.V) : -
— Bir müslümanin diktiği ağacın meyvesinden, ektiği ekinin mahsulünden herhangi bir insan bir kuş veya herhangi bîr hayvan ye­se, o ağacı diken veya o ekini eken için mutlaka sadaka olur, buyur­du.
Câbir İbn Abdillah şöyle rivayet eder:
— Bana Ummu Mubeşşir haber verdi. Kendisi Peygamber'den (S.A.V) duymuştur ki : Rasûlüliah (S.A.V) Hafsa'nın yanında: İnşaallah o ağaç altında bey'at etmiş olan Ashâbu'ş-Şecere'den hiçbir kimse ate­şe girmez buyuruyordu. Hafsa : Evet, yâ Rasûleilah! dedi. Peygamber (S.A.S) onu azarladı. Bunun üzerine Hafsa : «Sizden hiçbiriniz müstes­na olmamak üzere ille oraya uğrayacaktır. Bu, Rabbinin uhdesine va­cip kıldığı bir muhkem kaziyye olmuştu [1] âyetini okudu. Hz. Peygam­ber de: Aziz ve celîl olan Allah: «Sonra takvaya erenleri kurtarırız, zalimleri ise orada diz üstüdüşmüş bir halde bırakmz» [2] buyurmuştur, dedi. [3]



[1] Kur'anı Kerim, Meryem Sûresi : 71

[2] ) » » » » ; 72.

[3] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 544.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ummu'l-alâ El-ensariyye (r. Anhâ)

Ummu'l-alâ El-ensariyye (r. Anhâ)

UMMU'L-ALÂ EL-ENSARİYYE (R. ANHÂ)


O, Rasûlüllah (S.A.V) Medine'ye geldiğinde müslüman olmuş ve bey'at etmiştir. Harice İbn Zeyd İbn Sabit'in annesidir.
Umu'l-Ala' şöyle anlatır:
—Muhacirler kura ile Ensar arasında taksim edilmişti. Bizim ailenin payına da Osman İbn Maz'un düşmüştü. Biz Osman'ı misafir ettik. Fakat Osman vefat etti. Onu kendi elbiseleriyle kefenledik. Ra­sûlüllah (S.A.V) bize geldi. Ben: Ebu Saib! Allah sana rahmet etsin. Senin hakkında bildiğim ve bu cemaate bildirmek istediğim şudur: Sen Allah Ta'âlâ'nm (ahîret âleminde) kerem ve inayetine mazhar ol­muş bir zatsın, dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah : Allah Taâla'nın bu ölüye ikram ve inayet buyurduğunu nerden biliyorsun? dedi. Ben de şöyîe cevap verdim: Yâ Rasûlellah: Babam, anam sana feda olsun! Al­lah, (bu imanlı, itaatkâr kuluna ikram etmez de) ya kime ikram eder? dedim. Bu defa da Rasûlüllah: Osman İbn Maz'un ölmüştür. Ben de bu ölü için hayr ve saadet umarım. Allah'a yemin ederim ki, ben, Allah'­ın bir Peygamber'! iken bana (ve size yarın) Allah tarafından ne mua­mele edileceğini bilemem, buyurdu.
Ummu'1-Alâ el-Ensariyye bir rüya gördü. Rüyasında, Osman ibn Maz'un'a ait bir pınar görmüştü.. Uyanınca Rasûlüllah'a gelip rüyasını anlattı. Rasûlüllah (S.A.V) :
—İşte o, Osman İbn Maz'un'un amelidir, buyurdu.
Ummu'1-Alâ el-Ensariyye Hayber'e Rasûlüllah'la birlikte gitmiş­tir.. Ummu'i-Alâ hasta olunca Rasûlüllah (S.A.V) onun ziyaretine gi­derdi. [1]



[1] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 543.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ummu At1yye El-ensariyye (r. Anhâ)

Ummu At1yye El-ensariyye (r. Anhâ)

UMMU AT1YYE EL-ENSARİYYE (R. ANHÂ)


Medine'de cenazeleri yıkayan Nuseybe Bint Ka'b'tir [1] Müslüman olup Rasûlüllah'a bey'at etmiştir.
Ummu Atiyye şöyle der:
— Ben yedi savaşta Rasûlüllah'ia (S.A.V) birlikte bulundum. On­lara yemek yapar, geride kalan eşyalarını toplardım, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım.
Rasûlüllah'ın kızı ve Ebu'l-As İbnu'r-Rabî'in hanımı Zeyneb ölün­ce Peygamber (S.A.V) Ummu Atıyye el-Ensariyye ve yanındakilere şöyle dedi:
— Kızımı su ve sidr ile üç yahut beş, hatta gerekirse daha ziyade yıkayın, en sonuncuda kâfur veya kâfur çeşidinden bir koku kullanın. Yfkama işini bitirdiğinizde bana haber verin. Biz yıkama işini bitirince Rasûlüllah'a (S.A.V) haber verdik, Rasûlüllah bize «hikv» denilen ken­di izarını verdi ve : Bunu kızıma iç gömleği yapın, dedi.
Ummu Atıyye : *
— Onun saçlarını tarayıp üçe ayırdık, her birini bir bukle yaptık. Buklelerden ikisi, Hz. Zeyneb'in yan taraflarındaki, biri de ön tarafın­daki saçlarındandı, der.
Ummu Atıyye el-Ensariyye Hayber'in fethi esnasında Rasûlüllah1 la birlikteydi. •
Rasûlüllah (S.A.V) bir gün Hz. Âîşe'nin yanına girdi ve: —- Sizde birşey var mı? dedi. Hz. Âîşe :
— Hayır, ancak Nuseybe'ye (Ummu Atryye'ye) sadaka olarak gön­derilen ve onun da bize gönderdiği bir koyun eti parçası var, dedi.
Peygamber (S.A.V):
— O yerine ulaşmıştır, buyurdu.
Ummu Atıyye Rasûlüllah'tan (S.A.V) birçok hadîs rivayet etmiş­tir. Onlardan bazıları şunlardır: Hz. Peygamber'in kapları yıkama hak­kındaki hadisi. Şu hadîs : Rasûlüllah (S.A.V) tazelerin (henüz kocaya gitmemiş kızlar!- Ve perde arkasında yaşayan kadınların (ehl-i perde) bayramlarda çıkmalarını emretti. Yine: «Biz temizlikten sonra (kanda­ki) sarılık ve bozluğu hiçbir şey (yani namaza mâni) saymazdık» hadisi ve «Biz cenazelerin peşinden gitmekten menolunduk» hadisi. [2]



[1] Nuseybe Bint Ka'b denildiği gibi Nuseybe Bintu'l-Harîs el-Ensariyye de denil­mektedir (Çev. T. Uzun

[2] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 541-542.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ummu Sunbule El-mâükiyye (r. Anhâ)

Ummu Sunbule El-mâükiyye (r. Anhâ)

UMMU SUNBULE EL-MÂÜKİYYE (R. ANHÂ)


Rasûlüllah (S.A.V) Halid İbn Zeyd'in (Ebû Eyyub el-Ensarî'nin) evi­ne indiğinde Zeyd İbn Sabit el-Ensarî Rasûlüllah'a ilk hediyeyi getirdi. Ebû Eyyub'un evine ekmek, yağ ve süt bulunan bir tirit tabağryla girip:
— Ey Allah'ın elçisi! Bu tabağı annem gönderdi, dedi. Rasûlüllah (S.A.S) da :
— Allah bereket versin, dedi.
Hz. Âîşe Medine'ye geldiğinde Rasûlüllah ona, bedevilerden he­diye kabul etmesini yasakladı. Ummu Sunbule el-Eslemiyye süt getirdi ve Rasûlüilah'ın hanımlarına verip gitti. Onlarda sütü kabul etmek zo­runda kaldılar.
Rasûlüllah (S.A.V) yanında Ebû Bekr'Ie birlikte gelince:
— Bu ne? dedi. Hz. Âîşe :
— Yâ Rasûlellah! Bu Ummu Sunbule'dir. Bize süt hediye etti. S bize bedevilerden birşey almayı yasaklamıştın!
Rasûlüllah (S.A.V) :
— Onu kabul edin. Çünkü Ummu Sunbule'nin kabilesi Eşlem be-devî değildir. Onlar bizim badiyemizin (çölümüzün) halkıdır. Biz de on­ların köylerinin halkıyız. Onları çağırdığımız zaman icabet ederler, yardım istediğimizde de bize yardım ederler, buyurdu.
Ummu Sunbule sonra yine süt getirdiğinde Rasûlüllah (S.A.VJ
Um mu Sunbule'ye bakıp :
—Dök Ummu Sunbule! dedi. Ummu Sunbule döktü. Rasûlüllah (S.A.V) :
— Ebû Bekr'e ver, dedi. Ebû Bekr içti.. Daha sonra :
— Dök, dedi.
Peygamber (S.A.V) kendisi içti,. Ve : Dök, dedi. Ummu Sunbule döktü ve Hz. Âîşe'ye verdi. Hz. Âîşe de içti. [1]




[1] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 539-540.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ummu's-saib El-ensariyye (r. Ahhâ)

Ummu's-saib El-ensariyye (r. Ahhâ)

UMMU'S-SAİB EL-ENSARİYYE (R. AHHÂ)


Rasûlüllah [S.A.V) yoksulları sever, onlarla birlikte otururdu. Um-mu's-Saib el-Ensariyye kelime-i şehâdeti getirmeden ve Rasûlüllah'a bey'at etmeden önce, RasûlüNah fS.A.V) onu, evinde ziyaret etmekten çekinmezdi..
Bir gün Rasûlüllah (S.A.V) onun evine geldi ve onun titrediğini gördü.
Rasûlüllah [S.A.V}:
— Neyin var? Ummu's-Saib (veya Ummu'l-Museyyib)! Niye tit­riyorsun? dedi.
Ummu'i-Museyyib:
— Sıtmadan (hummadan) dolayı. Allah onda bereket vermesin, dedi.
Peygamber (S.A.V):
— Sıtmaya sövme. Çünkü o, körüğün demirin pisliğini giderdiği gibi Ademoğlunun günahlarını giderir, buyurdu.
Cabir îbn Abdiilah bu hadisi Ummu's-Saib'ten rivayet etmiştir. Ca-bir'den de, Ebu'z-Zubeyr rivayet etmiştir. [1]



[1] Abdulaziz eş-Şennavi, Sahabe Hayatından Tablolar (Hanım Sahabiler), Uysal Kitabevi: 524.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt