Hind bin Ebi Hale Peygamber efendimizin yürüyüşünü şöyle anlatır:
Kainatın efendisi, yürürken, ayaklarını, yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını, geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi önüne doğru eğilir, vakar ve sükunetle, rahat yürürdü.
Bakmak istediği, bakacağı tarafa, tamamile dönerek bakardı.
Etrafına gelişi güzel bakınmazdı.
Yer yüzüne bakışı, semaya bakışından uzundu.
Yer yüzüne bakışı da, göz ucu ile idi.
Yürürken, Sahabilerinin gerisinde yürürdü.
Birisile karşılaştığı zaman, önce, kendisi selam verirdi.
Ebu Hüreyre hazretleri de şöyle anlatır:
Yürüyüşte, Kainatın efendisidan daha hızlı bir kimse görmedim. Yürürken, yer yüzü, sanki O'nun ayağının altında dürülürdü!
Biz, ardından yetişmek için kendimizi son derecede zorlar, sıkardık. Kainatın efendisi ise, yürürken, kendisini hiç sıkmazdı.
Enes bin Malik'in bildirdiğine göre: Peygamber efendimiz, birisiyle karşılaştığı zaman, Musafaha eder, o kimse, elini çekmedikçe, Peygamber efendimiz de, elini çekmez, o kimse, yüzünü çevirmedikçe, Peygamber efendimiz de, ondan yüzünü çevirmezdi. Musafaha; iki kişinin, karşılaşınca, avuçlarının yüzlerini, içlerini birbirine yapıştırıp birbirlerinin yüzlerine bakışmaları demektir.
Enes bin Malik hazretleri anlatır: Efendimize, "Ya Resulellah! Bazımız, bazımıza eğilsin mi?" diye sorduk. "Hayır!" buyurdu. "Bazımız, bazımızla kucaklaşsın mı?" diye sorduk. "Hayır! Fakat, Musafaha ediniz!" buyurdu.
Bera bin Azib de, Peygamber efendimizin "İki Müslüman karşılaşıp selamlaşır ve Musafaha ederlerse, onlar, daha birbirlerinden ayrılmadan önce mağfiret olunurlar!" buyurduğunu bildirir.
Kainatın efendisi, daima düşünceli idi. Kendisinin usması, konuşmasından uzun sürerdi. Resulullah, lüzumsuz yere konuşmazdı. Söze başlarken de, sözü bitirirken de, Allah'ın ismini anardı.
Konuşurken, kısa ve özlü kelimelerle konuşurdu. Resulullahın sözleri, hep gerçek ve yerinde idi. Resulullah konuşurken, ne fazla, ne de, eksik söz kullanırdı.
Kimsenin gönlünü kırmaz, kimseyi hor görmezdi. En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi. Bir nimeti, ne hoşuna gittiği için över, ne de, hoşlanmadığı için yererdi.
Kainatın efendisi, yürürken, ayaklarını, yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını, geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi önüne doğru eğilir, vakar ve sükunetle, rahat yürürdü.
Bakmak istediği, bakacağı tarafa, tamamile dönerek bakardı.
Etrafına gelişi güzel bakınmazdı.
Yer yüzüne bakışı, semaya bakışından uzundu.
Yer yüzüne bakışı da, göz ucu ile idi.
Yürürken, Sahabilerinin gerisinde yürürdü.
Birisile karşılaştığı zaman, önce, kendisi selam verirdi.
Ebu Hüreyre hazretleri de şöyle anlatır:
Yürüyüşte, Kainatın efendisidan daha hızlı bir kimse görmedim. Yürürken, yer yüzü, sanki O'nun ayağının altında dürülürdü!
Biz, ardından yetişmek için kendimizi son derecede zorlar, sıkardık. Kainatın efendisi ise, yürürken, kendisini hiç sıkmazdı.
Enes bin Malik'in bildirdiğine göre: Peygamber efendimiz, birisiyle karşılaştığı zaman, Musafaha eder, o kimse, elini çekmedikçe, Peygamber efendimiz de, elini çekmez, o kimse, yüzünü çevirmedikçe, Peygamber efendimiz de, ondan yüzünü çevirmezdi. Musafaha; iki kişinin, karşılaşınca, avuçlarının yüzlerini, içlerini birbirine yapıştırıp birbirlerinin yüzlerine bakışmaları demektir.
Enes bin Malik hazretleri anlatır: Efendimize, "Ya Resulellah! Bazımız, bazımıza eğilsin mi?" diye sorduk. "Hayır!" buyurdu. "Bazımız, bazımızla kucaklaşsın mı?" diye sorduk. "Hayır! Fakat, Musafaha ediniz!" buyurdu.
Bera bin Azib de, Peygamber efendimizin "İki Müslüman karşılaşıp selamlaşır ve Musafaha ederlerse, onlar, daha birbirlerinden ayrılmadan önce mağfiret olunurlar!" buyurduğunu bildirir.
Kainatın efendisi, daima düşünceli idi. Kendisinin usması, konuşmasından uzun sürerdi. Resulullah, lüzumsuz yere konuşmazdı. Söze başlarken de, sözü bitirirken de, Allah'ın ismini anardı.
Konuşurken, kısa ve özlü kelimelerle konuşurdu. Resulullahın sözleri, hep gerçek ve yerinde idi. Resulullah konuşurken, ne fazla, ne de, eksik söz kullanırdı.
Kimsenin gönlünü kırmaz, kimseyi hor görmezdi. En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi. Bir nimeti, ne hoşuna gittiği için över, ne de, hoşlanmadığı için yererdi.