Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İSLÂM BİZİ YÜKSELTMİŞKEN, NİÇİN MÜŞRİKLERE VERELİM!... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
İSLÂM BİZİ YÜKSELTMİŞKEN

NİÇİN MÜŞRİKLERE VERELİM!...


Mekke müşrikleri ile yapılan üçüncü büyük savaştır Hendek. Bu savaş müminler için çok çetin geçiyordu. Müşrik ordusuna Arabistan'ın değişik bölgelerinden katılanlar olmuş, hatta Medine ve çevresinden de birkaç kabile müşrik saflarında bulunuyordu.
Muhasara karşılıklı ok atışları ile devam ediyordu. Neredeyse muhasara başlayalı bir ay olacaktı her iki taraf içinde kayda değer bir ilerleme olmamıştı. Muhasaranın uzaması, müşriklerin lehine müminlerin aleyhineydi. Bir ay geçmiş en küçük bir gelişme olmamıştır. Kâinatın Efendisi muhasarayı kaldırmak, müşrik ordusunu def etmek için çareler arıyordu.
Medine çevresinde bulunan Caftan kabilesi, kalabalık bir güçle müşrik saflarında bulunuyordu. Kâinatın Efendisi Caftan askerlerini, müşriklerin içinde çekip alabilirse, müşrik ordusunun morali bozulur, güçleri zayıflardı. Bunu gerçekleştirebilmesi için Caftan'ın ileri gelenleri ile görüşmesi gerekiyordu. Kâinatın Efendisi Caftan kabilesinin seyidine haber gönderdi. Üneyne bin Hasn ve Haris bin Avf gelip Resûlullah ile görüştü. Görüşmeler soncunda Kâinatın Efendisi şöyle bir öneride bulundu:
–Siz kabilenizle birlikte müşrik ordusundan ayrılırsanız, size Medine'nin yemişlerinin dörtte biri mükâfat olarak verilecektir.
Üneyne bin Hasn ve Haris bin Avf bu teklifi kabul ettiler. Ancak kâinatın efendisi bu konuyu bir defa da Ensar'ın uluları olan Saad bin Muaz ve Saad bin Übade ile konuşmak istedi. Kâinatın Efendisini dinleyen Saad bin Muaz:
–Ya Resulullah! Bu yapmak istediğiniz iş kendi arzunuzun eserimi yoksa Allah'ın emri mi?
Kâinatın Efendisi net bir şekilde ifade eder:
–Muhasarada sıkıntılı günler başladı. Müşriklerin safında gedik açmak için böyle bir uygulamayı uygun gördüm.
Kâinatın Efendisini dinleyen Saad bin Muaz öyle bir cevap verir ki, asırları titretir.
–Ya Resûlullah! Biz müşrikken Cafta kabilesi bizim yemişlerimizden bir tane bile yemeye cesaret edemezdi. Biz onları davet etmedikçe, onlara ikram etmedikçe bahçelerimizin yanından bile geçemezlerdi. Sen bize hakkı getirdin, biz Allah ve Resulüne teslim olduk, İslamiyet bizi aziz etti, iman bizi yükseltmişken biz onlara bir şey mi vereceğiz. Onlarla savaşa devam edelim, mukadderatımız Allah'ın elindedir.
Saad bin Muaz bu sözleri kâinatın efendisinin çok hoşuna gider daha önce verdikleri karardan vaz geçerler.

HİÇBİR HAYIR İŞİNDE EBU BEKİR'İ GEÇEMEDİM
Bir adam heyecanla Halife Ömer'in yanına gelir:
–Ey Emir'ul müminin! Ben Mushaf'ı ezbere yazan bir adamın yanından geliyorum.
Duydukları Ömer'i kızdırmıştı:
–Sen neler söylüyorsun?
–Ben gördüklerimi sana haber veriyorum. Ömer:
–Kim bu adam? diye sordu:
–Abdullah bin Mes'ud. Halife Ömer bu ismi duyunca rahat bir nefes alır:
–Ezbere Mushaf yazmaya İbn Mes'ud'dan daha layık birini bilmiyorum. Mademki bu konuyu bana getirdin, bende sana İbn Mes'ud'dan biraz haber vereyim. Bir gece, Rasûlallah ile birlikte Ebu Bekir'in evinde sohbet ettik. Sonra birlikte dışarı çıktık. Rasûlallah ikimizin arasında, gecenin karanlığında mescide doğru ilerliyorduk. Mescit'e vardığımızda kulağımıza Kur'an okuyan bir adamın sesi geldi. Bu ses mescit'ten geliyordu. Mescit'e varıp içersiyi görecek bir yerde durduk ve Rasûlallah okunan Kur'an–ı dinlemeye başladı. Ben:
–Ya Rasûlallah! Geç kalmadınız mı? dedim. Eliyle susmamı işaret etti. Derken adam Kur'an okumasını tamamladı. Oturduğu yerden kalktı, önce uzun bir kıyamda bulundu, sonra uzunca bir secde yaptı. Sonra ötürdü, dua ve istiğfara başladı.
Rasûlallah şöyle buyurdu:
–İste alacaksın…
Sonra bize dönerek:
–Kur'an'ı indirildiği tazeliğinde dinlemek isteyen ve bundan hoşlanan, İbni Ummı Abd'in kıraatiyle okusun.
Rasûlallah bunları söyledikten sonra anladık ki bu Kur'an okuyan adam Abdullah bin Mes'ud'dur. Evlerimize gittik. Sabah ilk işim gece yaşadıklarımızın müjdesini İbn Mes'ud'a vermek için gittim. Gece yaşananları anlatmaya başladım, sözümü kesti:
–Ebu Bekir az önce gelip haber verdi, dedi.
Halife Ömer derki:
–Zaten hiçbir hayır işinde Ebu Bekir'i geçemedim.

KALBİN NASIL EY AMMAR?
Rasûlallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun için şöyle buyurmuştu.
"Herkes cennete âşıktır, cennette Ammar'a…"
Ammar'ı bu nimete erdiren nedir? Ammar çileli Mekke döneminden en çok nasiplenenlerdendir. Annesini, babasını şehit vermiştir. Müşrikler bu güzel aileye fertlerini toplu işkence yapıyordu.
Mekke devrinin en sıkıntılı dönemidir. Müşrikler Ammar'ı yakaladı. İşkenceye başladılar. İşkence dayanılır gibi değildi. Müşrikler:
–Bir şartla seni bırakırız. Muhammed'e hakaret edeceksin, tanrısını da inkar.
Ammar, tahammül sınırlarını aşan işkenceden kurtulmak için müşriklerin isteğini yapar ve serbest kalır. İşkenceden çok, bu yaptığı Ammar'ı perişan etmiştir. Soluğu Rasûlallah'ın yanında alır. Onun perişan halını göre Kâinatın Efendisi:
–Ey Ammar! Sende her zamankiden farklı bir hal var, ne oldu anlat.
–Çok kötü bir iş yaptım ya Rasûlallah! Müşrikler size hakaret ettirip, Rabbimizi inkâr etmeden bırakmayacaklarını söylediler. Bende onların isteğini yaptım. Rasûlallah:
–Kalbin asıl ey Ammar?
–Kalbim bu kadar imanla dolu olmamıştı.
–Eğer onlar tekrar işkence eder ve senden aynı şeyi isterlerse, isteklerini yapabilirsin.

KIYAMETTE RÂSULALLAH'A EN YAKIN KİM OLACAK?
Ebu Zer el–Gifarı, dünyaya değer vermeyen Allah ve Resulünün muhabbetini en üst seviyede yaşayan güzel bir insandır. Onun en göze batan özelliği, takva ve dünyaya karşı olan nefretidir. Rasûlallah'ın ebedi hayata irtihalinden sonra onun için dünya tamamen bitmiştir. Çevresinde bulunanlara şöyle der:
–Allah'a yemin ederim ki; benim dışımda sizin her biriniz dünyaya sarıldı.
Bu sözü üzerine, yanında bulunanlar ona derki:
–Falanca adamların yaptığı gibi sende mal–mülk biriktirip, gelir getiren arazilere sahip olsaydın. Ebu Zer:
–Siz neler söylüyorsunuz? Bunları ne yapağım? Her gün yudumladığım bir içim su ve sut, Cuma günü aldığım biraz buğday benim her şeyime yeter. Ben kıyamet gününde Rasûlallah'a en yakın oturanınız olacağım. Zira ondan şöyle işittim.
"Kıyamette bana en yakın oturanınız, dünyadan ayrılırken benim bıraktığım gibi kalan, bozulmamış ve dünya ile kirlenmemiş olarak göçendir."


ALLAH İÇİN GELEN BELA HOŞ GELMİŞ
Bir gün Kâinatın efendisi Ebu Zer ile sohbet ediyordu. Rasûlallah:
–Ey Ebu Zer! Sen iyi bir insan, salih bir müminsin. Benden sonra birçok imtihan uğrayacaksın. Başına çok belalar gelecek. Ebu Zer:
–Ya Rasulalh! Bunlar bana Allah yolunda mı gelecek? Rasûlallah:
–Evet, Allah yolunda, deyince Ebu Zer:
–Merhabalar… Allah için olunca hoş gelmişler, sefalar getrmişler, der.

BENİM İÇİN YERİN ALTI ÜSTÜNDEN HAYIRLIDIR
Ümeyyeoğulları ile Ebu Zer'in arası iyi değildir. Onlar dünyaya aşırı düşkünlükleri nedeniyle, Ebu Zer'in eleştirilerinden nasipleniyordu. Ebu Zer'in kınaması, Ümeyyeoğullarını ona karşı tedbir alamaya yöneltmişti. Bir gün Ebu Zer'e "ya susarsın yâda seni yokluğa mahkûm ederek, ölüme göndeririz." haberini verirler.
Ebu Zer bu haberi ona verenlere derki:
–Benim için yerin altı, üstünden daha hayırlıdır. Fakirlikte zenginlikten daha iyidir.
Ebu Zer'den bunları işitenlerden biri sorar:
–Ey Ebu Zer! Sana ne oldu? İnsanlar senin çevrenden kaçar oldu. Sen hangi topluluğun yanına gitsen, onlar etrafından uzaklaşıyorlar. Ebu Zer:
–Ben insanlara, dünya malından uzak durun, mal–mülk biriktirmeyin diyorum, işte bunun için benden uzaklaşıyor, dünyaya yaklaşıyorlar.


KEŞKE FAKİRLİĞİMDE ÖLSEYDİM
Bir Medine gününde kâinatın Efendisi, Elsem Ebu Rafi'ye nasihatlerde bulunuyordu:
–Ey Ebu Rafi! Fakirleştiğinde sana ne olacak? Ebu Rafi:
–O gün gelemden sadaka vereyim mi? Rasûlallah:
–Ver! Malın ne kadardır? Ebu Rafi:
–Kırk bin kadardır. Hepsini de Allah için vermeye hazırım. Rasûlallah:
–Hayır, hepsini verme. Bir kısmini sadaka olarak ver, diğer kimsini sakla. Ailene, çocuklarına iyi davran. Ebu Rafi:
–Ya Rasûlallah! Bizim çocuklarımız üzerinde haklarımız olduğu gibi, onlarında bizim üzerimizde hakları var mı? Rasûlallah:
–Evet! Çocuğun baba üzerinde hakkı, babanın ona Allah'ın Kitabı'nı öğretmesidir. Ebu Rafi:
–Ya Rasûlallah! Bana ne zaman fakirlik gelecek? Rasûlallah:
–Benden sonra.
Bu konuşmanın üzerinden yıllar geçti. Kâinatın Efendisi Ebedi âleme irtihal etti. Medine sokaklarında garip, fakır, zavallı bir adam dilencilik yapmaktadır. O şu sözlerle dileniyordu:
–Rasûlallah'ın fakirliğini haber verdiği bu yaşlı, ihtiyar âmâya kim sadaka verecek, veren el alan elden üstündür. Bu şekilde dilenen Ebu Rafı'nın yanına biri yaklaşıyor ve eline dört dirhem koyuyordu. Ebu Rafı eline verilen dört dirhemin üçünü verene iade edince, sadaka veren adam şaşırır:
–Ey Allah'ın kulu! Verdiğim sadakayı niçin geri çevirdin? Ebu Rafi:
–Rasûlallah beni fuzuli mal biriktirmekten men etti.
Aradan yine yılar geçer ve Ebu Rafı dilenmekten kurtulmuş, mal–mülk sahibi olmuştu. Yaşı da oldukça ilerlemiş, dünya hayatının sonuna gelip dayanıştı. Çevresindekiler:
–Keşke Ebu Rafı fakir olduğu zaman ruhunu teslim etmiş oldaydı, der.

BİRKAÇ YUDUM İÇMEKLE DİCLE'DEN SU EKSİLİR Mİ?
Selman–ı Farisi, Beni Abes'ten bir adamla arkadaşlık eder. Adam Selman'dan tasavvuf ilmi ile ilgili bilgiler edinir. İlim nasıl bir şey olduğunu sorar. O sırada her ikisi de Dicle nehrinin kenarında bulunuyorlardı. Selman arkadaşına "Dicle nehrinden su içmesini" söyledi. Adam söylenen yapar ve Dicle'den birkaç avuç su içer. Selman arkadaşına:
–Dön tekrar iç, der. Adam:
–Kandım, başka içemem. Selman:
–Senin Dicle'den içtiğin su, ondan ne kadar eksiltir? Adam:
–İçtiğim birkaç yudum su Dicle'den bir şey eksiltmez. Bunun üzerine Selman:
–İşte ilimde öyle bir şeydir. Nasıl ki, Dicle'den su içmekle ondan birey eksilmiyorsa, ilim deryasından aldıkça ondan bir şey eksilmez. Size faydalı olan ilimleri öğrenmeye devam edin.

RUHUM RUHUNU TANIDI
Medain'deyiz… Selman–ı Farisi üzerinde eski, yırtık bir elbise, elinde deki parçasını çiğniyor. Yanından geçmekte olan iki kişiye gözü takılır. Bu iki kişinin üzerinden gözlerini ayırmaz ve seslenir:
–Ey Allah'ın kulu! Olduğun yerde dur. Adam durur, yanındaki arkadaşına sorar:
–Bize durmamızı söyleyen şu adamı tanıdın mı? Arkadaşı:
–Bu Selman'dır. Selman yürüdü onlarda peşinden gitti. Selman az ileride ki; kırık dökük bir eve girdi, adamlar kapıda durdu. Az sonra Selman üzerinde beyaz bir elbise ile dışarı çıkı. Adamlarla musafahalaştıktan sonra bir tanesi Selman'a sordu:
–Ey Allah'ın kulu! Bugüne kadar ne sen beni gördün nede ben seni, ne sen beni bilirsin nede ben seni, dedi. Selman:
–Hayır, öyle değil. Canım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki; seni gördüğümde ruhum ruhunu tanıdı. Sen Haris bin Umeyye değil misin? dedi. Adam şaşkındır.
–Evet, ben oyum, bunu nasıl bildin? Selman:
–Rasûlallah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Ruhlar saf saf olmuş askerler gibidir. Allah için birbirini tanıyanlar kaynaşır, Allah için birbiriyle yakınlaşmayanlar ise dost olamaz."
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
RE: İSLÂM BİZİ YÜKSELTMİŞKEN, NİÇİN MÜŞRİKLERE VERELİM!...

r11;Rasûlallah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Ruhlar saf saf olmuş askerler gibidir. Allah için birbirini tanıyanlar kaynaşır, Allah için birbiriyle yakınlaşmayanlar ise dost olamaz."

Bizler Allah için bir araya geldik birbirimizi Allah sevgisiyle sevdik bizim burada yazdıklarımızı öğrendiklerimizi Rabbim murat etmişki tanışma vesilemiz oldu Yazdıklarından çok etkilendim Allah razı olsun B)B)B)
 

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İSLÂM BİZİ YÜKSELTMİŞKEN, NİÇİN MÜŞRİKLERE VERELİM!...

S.A. AMİN İNŞ. CÜMLEMİZDEN S.A.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt