Hatice-tül Kübra
Kayıtlı Kullanıcı
Gelin kaynana geçimsizliğinde, erkeğin sorumluluğu yadsınamaz ama kadınlara da önemli bir pay düşmekte..
“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” bugün biraz değerinden yitirmiş gibi. Artık daha çok “Gelinim sana söylüyorum, kafana sok” deniyor. Gelin kaynana ilişkisinde, hepimizin ortak sorusu “Kim haklı?”. Belki de asıl sorun, bu sorunun soruluyor olmasıdır.
Gelin kaynana ilişkisinde bir tarafın haklı olmasını beklemek doğru olmayacaktı, çünkü genelde her iki tarafın da haklı gerekçeleri vardır. Yaşanan sorunların kaynağına inmek her zaman önemlidir; klasik bir öneri, empatik olmaktır. Empatik olmanın nasıl gerçekleşeceğini ise belirlemek güçtür.
Bunları biraz irdelemekte fayda var.
Her şeyden önce, toplumumuzda gelin kaynana söyleminin çok güçlü olduğunun farkına varmalıyız. Gelin ve kaynana olmanın bir söylemi vardır, siz bu sıfatları edindiğiniz anda, kendinizi adeta bu sıfatların kontrolü altında bulursunuz; gelin saygılı olmalıdır, kaynana anlayışlı davranmalıdır, günlük hayatta dile getirilen açık ifadelerdir. Gizli ya da kapı arkasındaki ifadelerse, gelin kaynananın asla anlaşamayacağıdır. Bu da önemli bir ikilemi ortaya çıkarmaktadır; adeta kendi kendimize yalan söylüyor gibiyizdir; ancak çelişkili gibi görünen bu durum, paylaştığımız sosyal ortama göre ortaya çıkar.
Gelin ya da kaynana kendini saygın biri olarak sunmak durumundaysa altın kuralları sıralarken, daha rahat ortamlarda, örneğin fısıltılı konuşmaların mübah sayıldığı ortamlarda, paslı kurallar dökülüp döküştürülür.
Sürekli karşılaştığımız bir bilgi, “erkek paylaşılamıyor” türünde bir bilgidir. Bir anne oğlunu asla başka bir kadınla paylaşmak istemez. Özellikle de kendi kocasıyla sorunları varsa, geri planda kalmışsa, kendini açıkça ifade edememişse, kendi iktidarını, kendi zedelenen itibarını oğlunun hayatı üzerinden kurtarmaya çalışır. Kadınlar zaten kocalarıyla anlaşma konusunda genelde sorun yaşarlar ve kendi beklentilerinin karşılanmasının önündeki engelleri bir de kayınvalide iktidarı zorlayınca her şey çıkmaza sürüklenir.
Gelin ya da kaynana, kendi hayatlarında bir erkeğin varlığına bu kadar şiddetle ihtiyaç duymuyor olsa, sorun çoktan çözülmüş olacaktır. Erkek, Eski Romalılar’ın arenaları değildir, burada bir güç çatışmasına gerek yok. Kadınlar hayata tutunmak için bir erkeğin varlığı yerine, kendi varoluşlarını tercih etmeliler.
Bunun dışında, çok başka sorunlar da var; kendi öz kızına kötü davranmayan bir insan, neden gelinine kötü davransın ki. Kaynanaların oğullarına hizmette kusur eden gelin anlayışları, kadın onurunu rencide etmektedir aslında. Neden kadınlar erkeklerin hizmetçisi olsun ki; böyle bir anlayışa Türk kültüründe yer yoktur aslında. Tarihe baktığımızda kadın ve erkeğin müşterek bir hayatı paylaştıkları fikrine oldukça sık yer verdiğini görebiliriz. Özellikle kadın ve erkek de iş hayatının içindeyse, birbirlerinden hizmet beklemeleri büyük bir haksızlıktır.
Neden kayınvalide gidip, yardım etmeyi düşünmesin; “Evlatlarım siz çok çalışıyorsunuz, ben de yemeğinizi yapayım, çocuklar bende kalsın, siz de gidin hava alın, bir film izleyin...” neden diyemesin.
Kendi annesini her gün arayan evlatlar neden kayınvalidelerinin hatırını sormakta bu kadar isteksiz olsunlar ki. Her şeyden önce, eşiniz sizin için önemliyse, onu dünyaya getiren, yetiştiren kadından izler taşıyordur; o kadar da farklı değillerdir; dolayısı ile aslında o kadına da yakınsınızdır. Ve bu toplumda, hepimiz büyüklerimize saygı duymakla ilgili olumlu fikirlere sahip olduğumuza göre…
Kayınvalide, oğlu evlendi diye kutsal topraklarının kuşatıldığı travmasından kurtulmalıdır. Ne anne ne de eş, bir erkeğin sahibi değildir; kimse kimsenin özel alanını tehdit etmiş olmuyor aslında. Belki gelinler, biraz bu açıdan bakabilir; kendileri de çocuk sahibi olmuşlarsa, o köklü bağın tehdit edildiği hissinin tahammül edilemez olduğunun farkında olmalılardır.
Biraz bireysel bağımsızlık, biraz iktidar mücadelesinden vazgeçmek, her şeyi kolaylaştıracaktır. Oturup konuşmak gerek; gelin ya da kaynana, “Seni anlıyorum ama, ben de şöyle düşünüyorum. Belki bu daha iyidir.” diyebilmelidir.
Boşanmak gerçekten yorucu bir süreçtir. Çiftler genelde mutsuz oluyorlar; o nedenle eşiniz arada kalmayacak şekilde, kayınvalidelerle ilgili sorunların gündeme gelmesi gerekiyor. Aynı şekilde anneler de oğullarını mutsuz etmeden, sorunları tartışmalıdır. Ancak şikayetçi olmak, hiçbir şekilde yapıcı olmayacaktır.
Kişisel alanların belirlenmesi ve bu alanlara saygı gösterilmesi karşılıklı olarak çok önemlidir. Kayınvalide oğlunu görmek isteyebilir, gelin eşiyle özel bir hayata sahiptir. Bu çok basit bir denklem, sadece kendi haklarımızı bilmemizle ilgilidir.
Biraz da olumlu düşünmek gerçekten yardımcı olacaktır. Karşımızdaki insanı düşman olarak gördüğümüz sürece hiç bir zaman barışa ulaşamayız. En nihayeti bir aile oluşturuluyor ve bu bütünün korunması, sağlıklı, huzur dolu olması güzeldir.
Biraz nefes alıp, kendini dinlemeli insan. Sorun gerçekten nerede? Gelinim/Kayınvalidem, bana düşman mı? Gerçekten durum nedir? Haksızlık ediyor olabilir miyim? Kendi kızımdan/annemden farkı var mı? Gerçekten öyle mi?
İnsanın hayatının merkezini, oraya ne koyuyorsa o teşkil ediyor. Gelininiz ya da kayınvalideniz hayatınızın ortasındaysa, tüm yaşamınızı onun belirlediğini düşünüyorsanız, ikinci kez düşünün. Bunu kim yapıyor? Böyle olmasına kim izin veriyor.
Muharrem Gürhanel
“Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” bugün biraz değerinden yitirmiş gibi. Artık daha çok “Gelinim sana söylüyorum, kafana sok” deniyor. Gelin kaynana ilişkisinde, hepimizin ortak sorusu “Kim haklı?”. Belki de asıl sorun, bu sorunun soruluyor olmasıdır.
Gelin kaynana ilişkisinde bir tarafın haklı olmasını beklemek doğru olmayacaktı, çünkü genelde her iki tarafın da haklı gerekçeleri vardır. Yaşanan sorunların kaynağına inmek her zaman önemlidir; klasik bir öneri, empatik olmaktır. Empatik olmanın nasıl gerçekleşeceğini ise belirlemek güçtür.
Bunları biraz irdelemekte fayda var.
Her şeyden önce, toplumumuzda gelin kaynana söyleminin çok güçlü olduğunun farkına varmalıyız. Gelin ve kaynana olmanın bir söylemi vardır, siz bu sıfatları edindiğiniz anda, kendinizi adeta bu sıfatların kontrolü altında bulursunuz; gelin saygılı olmalıdır, kaynana anlayışlı davranmalıdır, günlük hayatta dile getirilen açık ifadelerdir. Gizli ya da kapı arkasındaki ifadelerse, gelin kaynananın asla anlaşamayacağıdır. Bu da önemli bir ikilemi ortaya çıkarmaktadır; adeta kendi kendimize yalan söylüyor gibiyizdir; ancak çelişkili gibi görünen bu durum, paylaştığımız sosyal ortama göre ortaya çıkar.
Gelin ya da kaynana kendini saygın biri olarak sunmak durumundaysa altın kuralları sıralarken, daha rahat ortamlarda, örneğin fısıltılı konuşmaların mübah sayıldığı ortamlarda, paslı kurallar dökülüp döküştürülür.
Sürekli karşılaştığımız bir bilgi, “erkek paylaşılamıyor” türünde bir bilgidir. Bir anne oğlunu asla başka bir kadınla paylaşmak istemez. Özellikle de kendi kocasıyla sorunları varsa, geri planda kalmışsa, kendini açıkça ifade edememişse, kendi iktidarını, kendi zedelenen itibarını oğlunun hayatı üzerinden kurtarmaya çalışır. Kadınlar zaten kocalarıyla anlaşma konusunda genelde sorun yaşarlar ve kendi beklentilerinin karşılanmasının önündeki engelleri bir de kayınvalide iktidarı zorlayınca her şey çıkmaza sürüklenir.
Gelin ya da kaynana, kendi hayatlarında bir erkeğin varlığına bu kadar şiddetle ihtiyaç duymuyor olsa, sorun çoktan çözülmüş olacaktır. Erkek, Eski Romalılar’ın arenaları değildir, burada bir güç çatışmasına gerek yok. Kadınlar hayata tutunmak için bir erkeğin varlığı yerine, kendi varoluşlarını tercih etmeliler.
Bunun dışında, çok başka sorunlar da var; kendi öz kızına kötü davranmayan bir insan, neden gelinine kötü davransın ki. Kaynanaların oğullarına hizmette kusur eden gelin anlayışları, kadın onurunu rencide etmektedir aslında. Neden kadınlar erkeklerin hizmetçisi olsun ki; böyle bir anlayışa Türk kültüründe yer yoktur aslında. Tarihe baktığımızda kadın ve erkeğin müşterek bir hayatı paylaştıkları fikrine oldukça sık yer verdiğini görebiliriz. Özellikle kadın ve erkek de iş hayatının içindeyse, birbirlerinden hizmet beklemeleri büyük bir haksızlıktır.
Neden kayınvalide gidip, yardım etmeyi düşünmesin; “Evlatlarım siz çok çalışıyorsunuz, ben de yemeğinizi yapayım, çocuklar bende kalsın, siz de gidin hava alın, bir film izleyin...” neden diyemesin.
Kendi annesini her gün arayan evlatlar neden kayınvalidelerinin hatırını sormakta bu kadar isteksiz olsunlar ki. Her şeyden önce, eşiniz sizin için önemliyse, onu dünyaya getiren, yetiştiren kadından izler taşıyordur; o kadar da farklı değillerdir; dolayısı ile aslında o kadına da yakınsınızdır. Ve bu toplumda, hepimiz büyüklerimize saygı duymakla ilgili olumlu fikirlere sahip olduğumuza göre…
Kayınvalide, oğlu evlendi diye kutsal topraklarının kuşatıldığı travmasından kurtulmalıdır. Ne anne ne de eş, bir erkeğin sahibi değildir; kimse kimsenin özel alanını tehdit etmiş olmuyor aslında. Belki gelinler, biraz bu açıdan bakabilir; kendileri de çocuk sahibi olmuşlarsa, o köklü bağın tehdit edildiği hissinin tahammül edilemez olduğunun farkında olmalılardır.
Biraz bireysel bağımsızlık, biraz iktidar mücadelesinden vazgeçmek, her şeyi kolaylaştıracaktır. Oturup konuşmak gerek; gelin ya da kaynana, “Seni anlıyorum ama, ben de şöyle düşünüyorum. Belki bu daha iyidir.” diyebilmelidir.
Boşanmak gerçekten yorucu bir süreçtir. Çiftler genelde mutsuz oluyorlar; o nedenle eşiniz arada kalmayacak şekilde, kayınvalidelerle ilgili sorunların gündeme gelmesi gerekiyor. Aynı şekilde anneler de oğullarını mutsuz etmeden, sorunları tartışmalıdır. Ancak şikayetçi olmak, hiçbir şekilde yapıcı olmayacaktır.
Kişisel alanların belirlenmesi ve bu alanlara saygı gösterilmesi karşılıklı olarak çok önemlidir. Kayınvalide oğlunu görmek isteyebilir, gelin eşiyle özel bir hayata sahiptir. Bu çok basit bir denklem, sadece kendi haklarımızı bilmemizle ilgilidir.
Biraz da olumlu düşünmek gerçekten yardımcı olacaktır. Karşımızdaki insanı düşman olarak gördüğümüz sürece hiç bir zaman barışa ulaşamayız. En nihayeti bir aile oluşturuluyor ve bu bütünün korunması, sağlıklı, huzur dolu olması güzeldir.
Biraz nefes alıp, kendini dinlemeli insan. Sorun gerçekten nerede? Gelinim/Kayınvalidem, bana düşman mı? Gerçekten durum nedir? Haksızlık ediyor olabilir miyim? Kendi kızımdan/annemden farkı var mı? Gerçekten öyle mi?
İnsanın hayatının merkezini, oraya ne koyuyorsa o teşkil ediyor. Gelininiz ya da kayınvalideniz hayatınızın ortasındaysa, tüm yaşamınızı onun belirlediğini düşünüyorsanız, ikinci kez düşünün. Bunu kim yapıyor? Böyle olmasına kim izin veriyor.
Muharrem Gürhanel