Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Muharrem ayı ve aşure (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Cenabı Hak sene boyunca

Rızkı genişletip bollaştırır

Aşûre gününde Hz. Nuh Aleyhisselâm ve yanındakiler tûfandan kurtulmuş olarak ilk defa karaya indiklerinde, selâmet ve bereket içinde ailelerinin geçimliklerini hazırlamakla emrolunmuşlardır.
Ve gemide mevcut olan nekadar zahire varsa bunları arıştırmış ve pişirmişlerdir.
Böylece u gün, geçim vazifelerinde bir genişlik bolluk günü olmuştur.

Hicri yılbaşının başlangıcı:

Bu yazımızda; fazileti hakkında hadis–i şerifler varid olan ve kesinlikle gaflet edilmemesi gereken aşûre gününden söz etmek istiyorum sizlere...
Lâkin bu mevzuya girmeden önce, kısaca muharrem ayı ve hicrî yılbaşı hakkında birkaç kelâm edelim.
ALLAH,u Teâlâ'nın Kur'an–ı Kerim'de beyan ettiği dört haram aydan (1) yani hürmeti gerektiren, ibadet ve taat noktasında daha dikkatli ve gayretli olmamızı icabettiren bu aylardan biri muharrem–i şerif ayıdır...
Sizin de malûmunuz olduğu üzere muharrem ayının başlangıcı, Müslümanlar tarafından "Hicrî Yılbaşı" olarak kabul edilmiştir.
Her millet, kendilerine göre çok önemli gördükleri olayları tarih başlangıcı olarak kabul etmiştir.
Hicret de Müslümanlar için fevkalâde önem arz eden çok büyük bir olaydır.
Sahabe–i Kirâm, İslâm dâvasının âdeta belkemiğini teşkil eden Hicret'le birlikte, Mekke müşriklerinin zulüm ve baskılarından kurtularak Medine'yi yurt edinmişler, böylece tarihî, içtimaî ve iktisadî bakımdan olduğu gibi dinî, siyasî ve hukûkî bakımdan da fevkalâde sonuçlar elde etmişlerdir.
Bu bakımdan Hicret'e önem verilmiş ve buna bağlı olarak Hicret'in, daha Peygamber Efendimiz hayatta iken, bir takvim ve tarih başlangıcı sayıldığı görülmüştür.
Çünkü Ashâb–ı Kirâmın, Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hayatını "Mekke" ve "Medine" dönemi diye ayırması ve bu dönemlere ait yılları, birbirini tamamlayacak şekilde değil de, ayrı ayrı zikretmesi (2) bu hususun ilk işareti sayılır.
Tabiî Hicret'in resmen takvim başlangıcı sayılması ise, Hz. Ömer RadıyALLAH,u Anh'ın hilâfeti zamanında hicrî 17 yılında gerçekleşmiştir.
Şöyle ki:
Hz. Ömer'in Basra Valisi olarak gönderdiği, aynı zaman da oranın kadılığına da tayin ettiği, Sahabe–i Kirâmın ileri gelenlerinden Ebû Musa el–Eş'arî RadıyALLAH,u Anh, bir keresinde:
"Bize tarihsiz mektuplar gönderiyorsunuz."diye Hz. Ömer'i uyarmıştı.
Çünkü gönderilen bu tarihsiz mektuplar, verilen emirler hususunda karışıklığa sebep olabiliyordu. Bunun üzerine Halife–i Mü'minîn Hz. Ömer, bu uyarıyı dikkate alıp, hemen bir şûra topladı ve neticede Hicret tarih başlangıcı olarak resmen kabul edildi.

Hayvanların ot yemediği gün:

Bu kısa malûmattan sonra, şimdi gelelim gaflet edilmemesi gereken, muharrem–i şerif ayı gibi kıymetli olan "aşûre günü"ne...
Aşûre günü;
kamerî ayların ilki olan muharrem ayının onuncu günüdür.
Zaten "aşûre" on mânasına gelen "aşr" kökünden türemiştir.
Bazılarına göre bu güne aşûre denilmesinin sebebi şudur ki;
ALLAH,u Teâlâ'nın on tane Peygamberine, on büyük ihsanda bulunması, işte bu güne tevafuk etmektedir.
Aşûre günü, selef–i sâlihîn tarafından önem verilen ve evvelden beri Müslümanlarca idrak edilen pek faziletli bir gündür.
Bu mübarek güne hürmet etmek İslâm'ın âdâplarındandır.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm aşûre günün faziletinin aranmasını ve bu günde oruçlu olunmasını bizlere tavsiye buyurmuşlardır.
Aşûre gününü oruçlu geçirmeyi teşvik babında, Ebû Katade RadıyALLAH,u Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte Efendimiz:
"Aşûre günü tutulan orucun, bir yıl önceki günahlara kefaret olacağını ALLAH,(ın rahmetin)den umarım."(3) buyurmuştur.
Rivayet edilir ki;
selef–i sâlihîn kendileri oruç tuttukları gibi, o gün akşama kadar çocuklara bile bir şey yedirmezlerdi.
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, mübarek tükürüğü ile hurmayı yumuşatır, çocuklara aşûre günü çiğnetirdi ve çocuklar o gün akşama kadar bir şey yemezlerdi. Yine denilmiştir ki:
Vahşi hayvanlar dahi aşûre günü ot yemezler.
Aşûre günü ile alâkalı olarak Abdullah b. Abbas RadıyALLAH,u Anhüma şöyle anlatmıştır:
"Peygamber Efendimiz Medine–i Münevvere'ye geldiğinde, Yahudilerin aşûre günü oruç tuttuklarını gördü.
Bu sebeple:
– Oruç tuttuğunuz bu günün mahiyeti nedir? diye sordu.
Yahudiler:
– Bu gün önemli bir gündür. ALLAH, bu günde Hz. Musa'yı ve İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardı.
Hz. Musa da şükür olsun diye bu gün oruç tuttu.
Biz de bu sebeple oruç tutuyoruz, dediler.
Bunun üzerine Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm:
– Öyleyse biz Musa Aleyhisselâm'a (benzeme yönünden) sizden daha lâyık ve daha yakınız, buyurdu ve o gün oruç tuttu. (Sahabe–i Kirâma'a da) bu orucu tutmalarını emir buyurdu."
Cahiliye devrinde Kureyş'in de tuttuğu rivayet edilen aşûre orucunu, Sevgili Peygamberimiz bi'setten önce tutmuş, sonra bir ara terk etmişse de Medine'ye hicret edince, Musa Aleyhisselâm'ın şeriatına muvafakat ederek, ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bir veya iki sefer bu orucu tutmuş ve Müslümanlara da bu orucu tutmalarını emretmiştir.
Hatta bu konuda henüz bir emir bulunmamakla birlikte Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm münâdiler çıkararak aşûre orucunu halka duyurmuş, geceleyin niyet etmeyenlerin günün yarısında haberdar olsalar dahi, o andan itibaren oruca başlamalarını emretmiştir. (4)
Ancak ramazan–ı şerif orucu farz kılınınca bu emir muhayyerliğe dönüşmüş ve artık bu orucu dileyen tutmuş, dileyen tutmamıştır.
Ramazan orucunun farz kılınmasından sonra aşûre günü oruç tutmanın mustehab olduğunda alimler ittifak etmişlerdir.
Bu arada şunu da önemle belirtmek gerekir ki;
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm vahiy gelmeyen hususlarda Ehl–i kitaba muvafakat etmeyi severdi.
Bu, özellikle putperestlere muhalefet eden hususlarda böyleydi.
Ne zaman ki, Mekke fethedilip, İslâm dini her yerde şöhret ve üstünlük elde edince, yüce dinimiz İslâm her yönüyle tamamlanıp, ALLAH,u Teâlâ da bu dinden razı olduğunu beyan edince, artık buna gerek kalmadı.
Bundan böyle bütün konularda, Peygamber Efendimiz Ehl–i kitaba muhalefeti ilan etti.
Bu mesele ile alâkalı olarak Abdullah b. Abbas RadıyALLAH,u Anhüma'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz, aşûre günü oruç tutup, insanlara oruç tutmalarını tavsiye edince:
"Ey ALLAH,'ın Resûlü!
Bu gün Yahudi ve Hıristiyanların da saygı gösterdiği bir gündür." dediler.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
"Önümüzdeki seneye kadar yaşarsam, inşaALLAH,muharremin dokuzuncu günü oruç tutacağım."
Fakat seneye varamadan Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm vefat etmişlerdir. (5)
Buradan, Resûlullah SallALLAH,u Aleyhi ve Sellem'in muharrem ayının onunda oruç tuttuğu, şayet yaşarsa bir sonraki seneden itibaren, dokuzuncu günü de oruç tutarak, bu onuncu güne ilâve edeceği anlaşılıyor.
Tabiî bu dokuzuncu günü onuncu güne izafe etmek, ihtiyaten olabileceği gibi, Yahudi ve Hıristiyanlara muhalefet olsun diye de olabilir.
Nitekim Müslim'de bunu teyid eden rivayetler vardır.
Şöyle ki:
İbn Abbas'tan merfû bir rivâyette Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm:
"Aşûre günü oruç tutun ve bu hususta Yahudilere muhalefet edin.
(Yani) aşûre gününden bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutun." (6) buyurmuşlardır.
Dolayısıyla sadece aşûre günü oruç tutmak mekruh olduğu için, bir gün evveli veya bir gün sonrası ile birlikte oruç tutmak gerekir.

AŞÛRE GÜNÜ MEYDANA GELEN HADİSELE

Aşûre gününün menşe–i hakkında bazı tarih ve hadis kitaplarında yer alan haberlere göre, bu gün, ALLAH,u Teâlâ on tane Peygamberine, on ihsanda bulunduğu mübarek bir gündür.
Bunları kısa başlıklar halinde zikredecek olursak:
1– Hz. Adem Aleyhisselâm'ın tevbesi bu gün kabul olmuştur.
2– Hz. Nûh Aleyhisselâm'ın gemisi bu günde Cudi Dağı üzerine oturmuştur.
3– Hz. İbrahim Aleyhisselâm bu günde ateşten kurtulmuştur.
4– Hz. Musa Aleyhisselâm bu günde, Cenab–ı Hakk'ın ihsan ettiği mucize ile asasını vurarak denizi yarmış, kavmi ile beraber kurtuluşa ererken, Firavun ve avenesi sulara gömülüp boğulmuştur.
5– Hz. Yunus Aleyhisselâm'ın balığın karnından kurtulduğu gün de bu güne tevafuk etmektedir.
6– Hz. Yakub Aleyhisselâm bu günde gözleri açılarak tekrar görmeye başlamıştır.
7– Hz. İsa Aleyhisselâm bu günde doğmuş ve göklere kaldırılışı yine bu güne rastlamıştır.
8– Hz. Yusuf Aleyhisselâm kuyudan aşûre günü çıkarılmıştır.
9– Hz. Eyyûb Aleyhisselâm'ın hastalığından şifa bulması da yine bu güne tevâfuk etmektedir.
10– Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz'in geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedilmesi de aşûre günü olmuştur.
Ayrıca İdris Aleyhisselâm'ın göklere kaldırılışı, Davud Aleyhisselâm'ın tevbesinin kabul edilmesi, Süleyman Aleyhisselâm'a saltanatın ihsan edilişi gibi olayların da aşûre gününde vaki olduğu rivayet edilmiştir.
Aşûre günü dendiğinde genel olarak bizim insanımızın aklına aşûre çorbası denilen bir tatlı gelmektedir.
Birçoklarımız o gün, bu "aşûre" tatlısını yaparak komşulara dağıtırlar.
Aşûre çorbasının menşe–i hakkında Münavî, selef–i salihîn'den naklen şöyle buyurmuştur:
"Aşûre gününde Hz. Nuh Aleyhisselâm ve yanındakiler tûfandan kurtulmuş olarak ilk defa karaya indiklerinde, selâmet ve bereket içinde ailelerinin geçimliklerini hazırlamakla emrolunmuşlardır.
Ve gemide mevcut olan ne kadar zahire varsa bunları karıştırmış ve pişirmişlerdir.
Böylece bu gün, geçim vazifelerinde bir genişlik ve bolluk günü olmuştur.
Böylece bu bolluğa her sene katılmak bir sünnet kılınmıştır."
İşte Aşûre çorbası bir nevi bunun temsilidir.
Aşûre günü ziyafet hazırlamanın, aile halkını sevindirmenin, sene boyunca evde bereketlere vesile olacağı rivayetlerde gelmiştir.
Nitekim Ebû Saîd el–Hudrî RadıyALLAH u Anh'dan rivayet edildiğine göre, Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle buyurmuşlardır:
"Aşûre günü, aile efrâdına yemesini ve içmesini bol yapan kimseye, Cenab–ı Hak sene boyunca rızkını genişletip bollaştırır. (7)
Süfyan–ı Sevrî, bununla alâkalı der ki:
"Biz bunu denedik ve öyle bulduk."
Yine denildi ki:
Kim aşûre günü on Müslümana selâm verirse, bütün mü'minlere selâm vermiş gibi sevap alır.
Kim bu gün bir yetimin başını okşarsa, ALLAH u Teâlâ onun her tüyüne karşılık cennette bir derecesini yükseltir.
Kim aşûre günü zerre kadar bir şey sadaka verirse, ALLAH Celle Celâluhu ona Uhud dağı kadar sevap verir.
Mümkün mertebe o gün yoldan eziyet verecek şeyler kaldırılmalı, dargın Müslümanların arası bulunmalı, hastalar ziyaret edilmelidir.
Velhasıl aşûre günü, çok kıymetli bir gün olup en iyi şekilde değerlendirmek gerekir. Özellikle tekrar hatırlatmak isterim ki, Peygamber Efendimiz'in buyurduğu üzere, bir gün öncesi veya sonrasını da ilâve ederek aşûre günü orucunu kaçırmamalı, mutlaka tutmalıyız.
Mevlâ Teâlâ tutacağımız orucu şimdiden kabul buyurup, aşûre gününü rızasına uygun bir şekilde ihya edebilmeyi cümlemize nasip eylesin.
Âmin!
Fî Emanillah!

Dipnotlar:
1– Tevbe, 36
2– Buharî, "Menakıbü'l–Ensâr" 28,45; Müslim, "Fezâil" 113,118
3– Tirmizî, "Kitabu's–Savm", 48, (752)
4– Buhârî, "Savm", 69
5– Buharî, "Savm", 69
6– Ahmed b. Hanbel, 1/241
7– Beyhakî, "Şuabü'l–İman", 3/36

Selam ve Dua ile.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt