Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mü'min ler parçalanıyor (1 Kullanıcı)

aslan2

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bu konuda Enam suresinin 159. ayetinde mealen “ Dinlerini fırka fırka ayırarak parçalıyanlar varya senin onlarla hiçbir alakan yoktur. Onların işi ancak Allaha kalmıştır. Sonra O yaptıklarını kendilerine haber verecektir.”
O günkü şartlarda tebliğin bulunmuş olduğu nokta olarak , Allah u teala onların işini kendinin halledeceğini ve kimsenin müdehalede bulunmaması gerektiğini bildiriyor . Ancak ilerleyen zamanla birlikte kendi yolundan gidenleri kullanarak , üzerine aldığı işi yine kendi hallediyor. Emirlerine uymayan kimselerden bir şekilde intikamını alıyor.
Rum suresinin 32. ayetindede “ Onlarki dinlerini parçalayıp fırka fırka olmuşlardır. Her fırka yanında olan ile sevinmektedir”
işte bunlar gerçekler ; bu gün herhangi bir dini cemeatin daimi üyesi olan herkes , dinini parçalayanlar sınıfına dail oluyorlar . Biz kur’ana uyuyoruz diyenlerinde bunu gerektiği gibi yapması gerekir . Bu şekilde örgütlenmenin ve faaliyette bulunmanın hizmet statüsünde olabilmesi için , gerekli olan şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu şartların neler olduğu, yazımızın içersinde vermek istediğimiz mesajların tümünün ana temasıdır. Mevcut sistem , tarikat ve cemeatleri eğitim öğretim yuvalarından çok , parçalanmanın ve gruplaşmanın odak ı haline getirmiştir. Kişilere bu denli endekslenen bir inanç sisteminin , hiçbir mantıklı dayanağı bulunmamaktadır. İslamiyet şemsiyesinin altında bulunan herkes müslümandır , bu şemsiye herkesi dış etkenlerden korur. Bu şemsiyeyi önemsemeyip , rengarenk şemsiyeler açanlar , kendilerine verdikleri zararın büyüklüğünü görselerdi , hemen şemsiyelerini kapatıp , ana şemsiyeyi yeterli görürlerdi.
Ali İmran suresinin 103 ve 105. ayetlerinde
“ Hepiniz Allahın ipine sımsıkı yapışın parçalanıp ayrılmayın , ve Allahın üzerinizdeki nimetini düşünün . Hani siz birbirinize düşman iken , O sizin kalplerinizin arsını birleştirmiştide O nun nimeti sayesinde ( din) kardeşleri olmuştunuz. Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarındayken O sizi oradan kurtardı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız. Siz kendilerine açık ayetler geldikten sonra parçalanıp ihtilafa düşenler gibi olmayın, işte onlar için çok büyük bir azap vardır.”
Dini bu şekilde tarikatlare ve cemeatlere ayırarak , ateşten bir çukurun yanındaki yerinizi hazırlamış bulunuyorsunuz, vazgeçmezseniz ateşin içindeki yerinizi de garanti altına alıyorsunuz. Yine bu konuda sahih hadis olarak herkesin kabul ettiği “ Beni israil 72 fırkaya, ümmetim 73 fırkaya ayrılalacaktır bunlardan sadece bir fırka cennete girecektir, ashab tarafından “kimdir onlar ya Allahın Resulu” diye sorulduğunda , kur’an ve sünnetim üzere olanlar” buyrulmuştur. Burada herkes o bir fırkanın kendisi olduğunu iddia ediyor , diyelimki A cemeatı cennetlik , o zaman geride kalanlar cehennemlik olmuş oluyor. B cemeatı desek diğerleri , A cemeatıda dahil eteşte oluyor , hiç biriniz değilseniz kimdir öyleyse araştırmak gerekir ? Bence , bahsedilen cennete girecek olan bir fırka , dinimizi parçalayan ve ayrımcılığa yol açan akımlardan uzak durup , kur’an da tarif edilen müslümanlık dairesi içersinde kalanlardır.
Yunus suresi 18-19. ayetlerde konu ile alakalı olaraktan “ Allah ı bırakıp kendisine zarar ve ya fayda vermeyen şeylere tapıyorlar ve “bunlar Allah katında bizim şefeatçılarımızdır” diyorlar. Deki : Siz Allaha göklerde ve yerde bilmediği bir şeyimi haber vereceksiniz ? haşa Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir yücedir.İnsanlar vaktiyle bir tek ümmetti ( şirk koşulmazdı) sonra ihtilaf ettiler ( fırkalara ayrıldılar) . Eğer Rabbinden ezelde ( azabı kıyamete bırakma konusunda) bir taktir geçmemiş olsaydı , o ihtilaf ettikleri şeylerde şimdiye kadar aralarında çoktan hüküm verilmiş bitmişti”.
Asırların uzantısı olan bir silsilenin ve bu silsileye itibar eden binlerce kişinin olması vede Allah ın müdahale etmemesi , yapılan işin doğru olduğunu göstermez. Azabını kıyametten sonraya bırakmış olamazmı ? bu ihtimalide değerlendirmek gerekir. Çünkü azabını kıyamete bırakma konusunda bir taahüdü bulunmasaydı, dünyada herkesin cezasını verirdi.
Bütün bu ayetlerden sonra halâ belli bir şüphe varsa
Şura suresi 13. ayet bütün şüpheleri izale etmektedir şöyleki “ Sizin için dinden Nuh a tavsiye ettiğini , sana vahy buyurduğumuzu ,İbrahim e , Musa ya, ve İsa ya tavsiye ettiğimizi sizede şeriat yaptı . Şöyle ki: Dini doğru tutun , onda ayrılığa düşmeyin . Müşriklere kendini davet ettiğin din büyük geldi. Allah bu dine dilediğini seçecek ve yönelenleri ona hidayet edecektir.” Burada bütün ümmetlere ayrılığa düşmemeleri emir edildiği halde, bizler paramparça olmuşuz hala uyuyormusunuz ? Alevidir, sünnidir; nakşidir, kadiridir, vs gelin bırakalım bu işleri , dinimizde böyle şeylerin yeri olmaz, hepimiz müslümanlarız.
Birde Hz Musa nın gönderildiği kavim , Hz Musa tur dağına çıktığında buzağıdan bir put yapıyorlar ve o na tapmaya başlıyorlar kardeşi Harun onlara “ Yemin olsun ki önceden Harun onlara “ Ey kavmim siz bununla sırf bir imtihana tabi tutuldunuz , şüphesiz ki sizin gerçek Rabbiniz Rahmandır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin” demişti. ( Taha 90) . Dediği halde dinlemediler ve yaptıkları yanlışta ısrar ettiler. Hz Musa döndüğünde kavmini buzağıya tapar görünce , kardeşiyle aralarında
Taha suresinin 92-93 ve 94. ayetleri aralarında geçiyor söyle ki : “ Musa, ey Harun sana ne mani oldu ki bunların dalalete düştüklerini gördüğün vakit benim ardımca yürümedin ? yoksa emrime isyan mı ettin? dedi. Harun: Ey anam oğlu benim sakalımı ve başımı tutma . Ben senin israil oğulları arasında ayrılık çıkardın, benim sözüme bakmadın diyeceğinden korktum dedi.”
Buradan anlaşılan Hz Musa tur dağına çıkarken kardeşine sakın bölünmeyin , ayrılığa düşmeyin diye tembih ettiği , çok açık bir şekilde ortadadır.
Ben size daha ne diyeyim , kaç tane daha ayeti önünüze getireyim bilemiyorum . Bölünmeler konusundaki dinimizin gösterdiği hassasiyet sanırım anlaşılmıştır.
Hucurat suresi 10. ayette “ Mü’minler ancak kardeştirler. Şu halde iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allahtan korkun ki merhamet olunasınız.”
Nasihatı bizim için çok önemlidir, bu konuda dikkatli olmamız gerekir. Dinimizin üzerinde durduğu en hassas konuların başında gelen böylesine mühim bir konunun , şimdiye kadar islam dini ile çokça alâkadar olmuş kişilerce , üzerinde hassasiyetle durulmamış oluşuda beni çok şaşırtmaktadır. Şirk konusu ile birlikte böylesine mühim olan bu konu dinimizin en hassas noktalarını teşkil etmektedir. Bu konuları basite indirgemeden , maksimum özen ve dikkat gösterilmesini tüm inanç gruplarından bekliyorum.
Alevilik ve mevzuu da karma karışık bir durumda : Alevilik , islam dininden kopup , kendi başına islamiyete muhalif bir din haline gelmiştir. Hem alevi hemde müslüman olmak saydığımız bütün ayetlere muhaliftir.
İbadethaneleri bile farklı olan kimselerin , dindaş olduklarını söylemek mümkünmüdür ? İbadetini ya camide yapan müslümandır yada cem evinde , ikisinin birden müslüman olmasına olanak yoktur. Birbirine düşman gruplar türündeki , bu tür ayrılıklar islam dininin red ettiği konulardandır. Hepimiz Allah ın kitabına ve resulunun sünnetine tabi olmalıyız.
Sünni ve şii gruplarıda aynı şekilde , bölünmenin kutupları haline gelmiştir. Ben müslümanım demek çokmu zor , yoksa günahmı , yoksa ayıpmı ? çok merak ediyorum. Rehberimiz kur’an ve sünnet ise , bu ayrılıkların dayanağı nedir ? Yoksa bizler kur’an dan ve sünnetten başka rehberler edinmişizde haberimizmi yok ?
Zaten bu tür gruplarda kendi içlerinde parçalanıp , birbirlerine muhalefet eder hale gelmişlerdir. İslam dininin içersinde , bu şekilde oluşturulan her türlü ayrımcılık gerçek müslümanlık bilincine muhalif olacağından , oluşturulan her türlü akım tamamen yanlıştır.
Alevi ler nüfus cüzdanlarına dahi , din ibaraesi olan yere islam yazdırmak istemiyorlar . Bu da savunduğumuz tezlerin tümünün doğru olduğunun delilidir. Dinimizde Şii müslüman , Sünni müslüman gibi terimlerin kesinlikle yeri yoktur.
Dinimiz nasıl garip başlamışsa , yine bugün yanlış inanç sistemlerinden ötürü garip hale gelmiştir. Bunun sebebi ise bu tür , parçalanmayı marifet sayan zihniyetlerdir.
Gerçek müslüman Hz. Ebu Bekir i de çok sever , Hz Ömer ide çok sever , Hz. Ali yide , Hz Osman ıda diğer hizmeti olan bütün sahabeleride çok sevmelidir . Birini yerlere atıp diğerini göklere çıkarmak , insanlığa dahi yakışmayan davranışlardır. Herşeyden önemlisi gerçek müslüman , herşeyiyle hizmet etmiş olan bu kişilere ayrım yapmadan saygı duymalıdır.
Aleviliğin ve şii liğin ne Hz Ali ile nede islam diniyle uzaktan veya yakından alâkası bulunmamaktadır. Hz Ali islam dini için savaşmış bir müslümandı , ancak peşinden gidenler kendi icat ettikleri bir dinin içinde olup , farkında olmadan Hz Ali nin dinini beğenmemektedirler. Bu kadar basit bir konuda milyonlarca insanın hataya düşmesi ve bu kadar net bir konuyu anlayamaması beni çok düşündürüyor. Hz. Ali yi sevmek alevi olmayı gerektirmez , O nun sevgisini kazanmak için alevi olunmasıda gerekmez. Hz. Ali yi bu kadar çok sevmek , kutsaliyet boyutunda yüceltmek ,diğer sahabelere haksızlık ve insafsızlıktan başka bir şey değildir.
Bizler bu halimizle , neyimize güvenipte böylesine düşüncesizce hüküm verebiliyoruz ? Hz Ali halifeliğinde ne için savaştı, insanları neye davet etti bir düşünürmüsünüz . Hz Ali bu gün islamiyetin geldiği bu vahim hali görseydi sizlerle öğünürmüydü dersiniz ? Bu sözlerim size ağır gelmesin gerçekleri söylüyorum .
Hz. Hüseyin in şehit edilişini her sene ağıtlar yakarak , karalar bağlayarak anan insanların , başka üzülecek kimseleri yokmu ? en azından Hz .Hüseyin kadar değerli sahabeleride anıp , hizmetlerine saygı duymamız gerekir.
Dinimiz aleviliği kabul etmediği gibi bölücülük teşkil eden her türlü akımı red etmektedir. Kur’an la yaşayıp, her türlü ayrımcılıktan uzak müslüman olmak en doğrusudur , ayetlerlen bu anlaşılmaktadır . Burada sadece alevilik meselesini değil, bu şekilde islamın dışında olan diğer gruplarında sözlerimi dikkate almasını tavsiye ederim.
Gerçek müslümanlığı yaşamayan insanların vahim durumlarına bakarak kendi yolunuzu doğru görebilirsiniz ancak, böyle bir itikatta olmakda yanlışa müdahilliktir. Bu durumdan etkilenip dinini dahi değiştiren , misyonerlerin davet ettiği başka dinlere mensup olanlarda çıkabiliyor.
Hadid suresinin 19-20 ve 21. ayetlerinde, defalarca okunup düşünülmesi gereken güzel bir nasihat yer almaktadır.
“ Allah ve peygamberine iman edenler yokmu ? Onlar, Rableri katında çok doğru olanlar ve şahidlerdir. Onların hem sevapları hem nurları vardır. Küfredip ayetlerimizi yalanlıyanlar var ya! Onlarda cehennemliklerdir. Bilmiş olun ki bu dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlence , bir süs ve aranızda bir övünme , mal ve evlatta üreme yarışından ibarettir. Bir yağmur gibi ki , onun bitirdiği nebat çiftçilerin hoşuna gider, sonra kurur. Onu sararmış görürsün , sonrada çerçöp olur. Ahirette ise şiddetli bir azap ve Allah dan bir mağfiret , bir rıza vardır. Dünya hayatı ancak bir aldanış metaından başka bir şey değildir. Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği yerle göğün genişliği gibi olan bir cennete doğru yarış edin ki , o cennet , Allah a ve peygamberine iman edenler için hazırlanmıştır. Bu Allah ın fazl u ihsanıdır ki onu dilediklerine verir. Allah büyük ihsan sahibidir”.
İşte bu ayetlerle anlatılmak istenen her şey o kadar etkileyici ki , insanın dünya hayatı için ahiretini feda etmekten rahatsızlık duymamasının sonu ne kadarda acı.
Ali İmran suresinin 85. ayetini görüşlerine sunuyorum. “ Her kim islamdan başka bir din ararsa bilsinki , o din kendisinden asla kabul edilmeyecektir. Ahirette de o kimse zarar çekenlerden olacaktır.”
Avrupa da kur’an a olan bu ilginin ve talebin sebebini , direkt olarak kur’anla muhatap olmalarına bağlayabiliriz. Bizim ise müslüman olarak kur’an la muhatap olmak için , bir çok ilimide beraberinde bilmemiz gerektiğinin ortaya atılması , cehaletin ve tembelliğin kanımıza işlemesine sebep olmuştur.
Yine bu konuyla bağlantılı olarak ,
Bakara suresinin 266. ayetinde Rabbimiz çok güzel bir misalle durumu anlatmaktadır. “ Sizden biriniz arzu edermi ki ağaçları altından ırmaklar akan bir hurma ve üzüm bağı olsun. İçinde kendine ait her türlü meyveler bulunsun ; ama üzerine bir ihtiyarlık çöksün , güçleri yetmez zayıf bir takım çocukları olsun . Derken o bağa ateşli bir bora isabet ederek yanıversin. İşte Allah size ayetlerini böyle anlatıyor, gerekki düşünesiniz”.
Gelin ahiretimizi, bu dünyadaki yanlış işlerimizle zindana çevirmeyelim , Allah u telanın tarihi tekerrür ettirmemesi için , bizler üzerimize düşen vazifeyi yapalım.
Araf suresi 100-101 ve 102. ayetlerde üzerinde durulan konu , geçmişteki bazı insanlardan ders alınması konusunda daha hassas olmayı gerektiriyor.
“ Eski sahiplerinden sonra , yeryüzünde mirasçı olan kimseleri halâ şu gerçek irşad etmedimi ki ? Eğer biz dilemiş olsak onlarıda günahları sebebiyle musibetlere uğratırdık. Biz onların kalpleri üzerine mühür vururuzda onlar işitmezler. İşte o memleketler ki başlarına gelenlerin bazılarını sana anlatıyoruz. And olsun peygamberleri onlara açık mucizeler getidiler. Fakat önceden yalanlamış oldukları şeylere iman etmediler Allah kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler. Hem biz onların çoğunda sözde durma bulamadık . Şu gerçek ki onların çoğunu itaatten çıkan şahıslar bulduk”.
MEZHEPLER KONUSU
Zamanında , insanlara faydalı olmak isteyen bir zat gidiyor araştırıyor, hadis i şerifleri toplayıp gerçek din anlayışını yakalamaya çalışıyor. Kendi bölgesindeki insanlara bunları aktarıyor ve bu şekilde bir yaşam tarzı belirleniyor. Başka zamanda ve yerde yaşayan biride araştırıp , bulunduğu bölgedeki insanlara aktarıyor , mezhep kurma çalışmaları o dönemde kesinlikle söz konusu olmamıştır . Sonradan farklı içtihatları mezhepler halinde ortaya atan zihniyetler çıkıp , böylesine büyük karmaşaların tohumlarını savurmuşlardır.
İslamiyet hakkındaki görüş ve anlayış farklılıklarını , ayrımcılığın ve bölünmenin aynı zamanda düşmanlığın adresi haline getiren anlayışların , insanlarda yapmış olduğu tahribatın büyüklüğü , tahmin edilemiyecek seviyelere gelmiştir. Oluşturulan onlarca mezhebin , zaman içersinde izole edilmesi , karmaşayı bir nebze olsun azaltmıştır. Zamanın şartlarına göre kolaylık olabilecek çalışmaları ve görüşleri , parçalanma ve düşmanlık aracı haline getirmek , elbette toplumun meziyetidir.
Aslında hata olarak yapılan , herşeye bir kural koyma ihtiyacı hissetmektir. Gerçekçi olarak bakılacak olunursa bazı konuların gereği , zaman ve kişiye göre aynı olmayabilir. Onun için dinde kuralcı zihniyetin algılanmasında değişime gidilmemesi , her dönem sıkıntıların artarak büyümesine sebep olmuştur. Dinimizin ana unsurları konusunda hemfikir olup , sadece kişinin kendini ilgilendiren bölümü için de , sürekli iyileştirme ve geliştirme ilkesiyle , karşılıklı hoşgörülü bir yaşam tarzı benimsenmiş olsaydı , herşey çok hoş olabilirdi.
İslam dinini samimiyet esasları üzerine inşa eden ve bu zihniyetle hareket eden toplumları oluşturmaya yönelik çalışmalarda bulunmak , dini anlama ve yaşama konusunda insanlara büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Zorlaştırıcı ve caydırıcı etkilerde bulunabilecek problemlerden din mensuplarını uzak tutmak ve içtihatlarını bu ölçülere göre belirlemek en doğru olandır. Zaten kur’an ın evrensllik ilkesi , değişimi ve gelişimi öngördüğünden , bugün mezhep kurallarıyla bire bir hareket etmeyi , ortadan kaldırmamız gerekmektedir. Mezhep imamlarının hepsinin en güzel görüşlerini alıp , çağın gereklerine göre kur’an ışığında yeni görüşleride benimseyip , hep birlikte ortak bir inanç çizgisi belirlemek , yapılması gereken en doğru iştir. Mezhepçi yaklaşım müslümanlar arasındaki nefreti tetiklediğimden , kur’an şemsiyesi altında genel birliktelik şarttır.
Günümüzde ise problem haline gelen , insanların aynı bölgede , aynı camide farklı mezhep imamlarının uygulamalarına tabii olmasıdır. Namaz gibi temel ibadetlerin uygulanmasındaki farklılıklar sonradan ortaya çıkmıştır. Peygamber ve beraberindekiler cemeat ile yapılan ibadetlerde , farklı uygulamalarda asla bulunmamışlardır. İslam dininin birlik beraberliğe vermiş olduğu önem ve değere muhalif olacak tavır ve davranışlardan hep kaçınmışlardır. Aynı camide kimisinin sola selam verirken , kimisinin sağa vermesi ne kadar doğrudur . Müslümanlığa ısınmak isteyen başka bir dinin mensubu görse “ Bunlar ne biçim müslüman” demezmi ? Efendimiz in zamanında böyle şeyler varmıydı ? cemeatle yapılan ibadetlerde farklı uygulamalar dinimiz tarafından asla ve asla kabul edilemez. Namaz ı farklı şekilde kılan kesimlerin Kâbe deki halleri hiç hoş değil .Günümüzdeki farklı uygulamaların doğru olduğunu kabul edecek olursak , Hac ve Cuma namazı gibi ibadetlerin kıymetini asla anlayamayız.
Bu gün biz şu camide şafiler namaz kılıyor gitmeyelim , bu camide hanefiler kılıyor , şurda şu , burda bu diye ayrımcılık yapar hale gelmişiz, soruyorum size böyle din olurmu ? Ne yazıkki mezheplerin her biri ayrı birer din haline gelmiştir. Dinimizin cemeatleşmeye verdiği önem , böylesine ayrımcı tavırlarla zedelenmiyormu ? İslam dininin cemeat kavramına verdiği önemi bir kez daha araştırıp kavramaya çalışsaydık , sorunlar daha kolay çözülebilirdi. Doğruları anlamak ve birlik olmamız için illaki yukarıdan bombamı yağması gerekiyor ?
Bir rivayete göre Hz ayşe validemiz , peygamber efendimizin yüzündeki sivilceyi sıktıktan sonra abdest almıştır. Mezhep imamlarının biri hanımına dokunduğu için , diğeride kan aktığı için aldığı görüşünü ortaya atmışlardır. Halbuki başka sebeplerden dolayıda almış olabilir. Günümüzde grupların farklı uygulama ve içtihatları , kur’an ile çeliştiğinden ortak bir anlayışı benimsemek gerekmektedir.
Birlikte huzurlu yaşamamız için bunu kabullenip , makul bir inanç çizgisi belirlemeliyiz . Temel konularda hemfikir olup , yaşam tarzı ve kültürüne bağlı farklılıklardada tahammülkâr olmalıyız. Ayrıntı dediğimiz konularda birbirimizi rencide edici tavırlardan sürekli kaçınmalıyız. Sağlıklı toplumları oluşturmanın en önemli gereklerinden biride budur.
Taklitçi , ezberci ve “ vardır bir hikmeti ” şeklinde çözüm üretmek , ve bu yanlış tutumları gerçek çözüm olarak kabullenmek , doğru inanç anlayışının toplumun üzerinde hakim olmasına mani olmuştur.
Kur’an da Hz Musa ile kavmi arasında geçen “Bakara” meselesi incelenecek olunursa , insanların ayrıntılar konusunda peygamberlerine sorduğu her sorunun ardından , basit olan bir mesele çok zorlaştırılmıştır.
Ölen birinin katilinin bulunması için kavmi , Hz Musa dan yardım istemişler , Allah u teala da Hz Musa tarafından , bir inek kesilmesini ve bir parçasıyla ölen kişiye vurulmasını , böylelikle ölen kişinin kendisini kimin öldürdüğünü söyleyeceğini bildirmişti. Ancak kavim , ineğin özellikleri konusunda sürekli sorular sormuş ve basit olan mesele sürekli zorlaştırılmıştır. En sonunda yaşlı ve inatçı bir kadının sarı ineğini , derisini altın ile dolduracak kadar çok ücrete almak zorunda bırakılmışlardır.
Bizlerde bugün , kolay olan dinimizi sürekli sorular sorarak öğrenilmesi ve uygulanması çok zor olan bir yük haline getirmişiz. İslam dini hakkında binlerce kitap yazılmış ve herbirinin farklı yaklaşımları yüzünden , bölünmeler ve ayrımcılık hat safhaya gelmiştir. Halbuki dinimizin temel unsurlarını benimseyip , ayrıntıları kişilerin maneviyatlarına bırakma metodu uygulanmış olsaydı , zevkli ve kolay bir dini , toplum olarak yaşayabilirdik. Ancak ; değişmekten ve gelişmekten çekinen din anlayışının , vesile olduğu zararlar ve islam dini üzerindeki tahribat , çok vahim bir boyuta gelmiştir.
Birinde farz olan ibadetin diğerinde vacip veya sünnet şeklinde yer alan itikatı, mutlaka bir kez daha incelemeliyiz. Kur an ın özünü anlamadan dini yaşamanın uzantısı , cahil ve akıllarını çalıştırmaktan aciz toplumları oluşturmuştur. Bunun vebali hem bu dünyada , hemde ahirette çekilecektir. Gelin hep birlikte inanç dünyamızda , yepyeni bir pencere açıp mutluluğa koşalım. .
O günkü insanlar birbirinden haberdar değillerdi , biz ise bugün herşeyden haberdarız ve iç içe yaşıyoruz, zaten bunun için sorunlar ortaya çıkıyor. Bu durum kur’an ın gönderilme sebebiylede çeliştiği için yapılan yanlışlığın boyutu çok büyüktür. Bizler evrensel olan kur’anla yaşamayı mutlaka öğrenmeliyiz , çünkü yaşam standartları değişmiş , ihtiyaçlar değişmiş , kültürler, hastalıklar... kısacası herşey değişmiş . O halde Kur’an ın bugünkü insanlar üzerindeki , tahribatları giderici etkisine göre yeni görüş ve anlayışlar, mutlak gereklilik haline gelmiştir.
Bu demek değildirki o günkü insanlar bütünüyle hata etmiş , hayır ; asıl hatayı teslimiyetçi, taklitçi ve ezberci zihniyetler akıllarını kullanmıyarak günümüzde etmektedirler. İnsanları kusursuz olarak görmek istemek ve hizmet konusunda önderlik yapmış kimselerin hata işlemiyecek oluşunu kabul etmek yanlıştır. Bizler her dönem kur’an işığında konuları değerlendirmek suretiyle ihtiyaç olan konuları kabullenip , sadece belli bir dönemde ve insanların yaşantısına hitap eden kısımlarıda , içtihatların dışında bırakmak mecburiyeti oluşmaktadır. Bu duruma dikkat etmediğimiz için , günümüz insanlarının mezhepler konusuna yaklaşım tarzları , kur’an a muhalif hale gelmiştir.
Bu konuda örnek verecek olursak , seferi namaz meselesinde eskiden bu konuda verilmiş fetvalar ın günümüzde uygulanması , Kur’an la çelişki oluşturmaktadır.
Bu konuda Nisa süresinin 101. ayetinde “ Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit eğer kafirlerin size bir kötülük yapmasından korkarsanız, namazdan kısaltmanızda size günah yoktur. Muhakkak ki kafirler sizin için açık bir düşmandırlar.” buyrulmaktadır.
Günümüzde yapılan seyehatlerde böyle bir tehlike olmadığından , namazda kısaltma yapmanında hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Savaş veya büyük bir tehlike hali müstesnadır. Bizler kitabı doğru tutsaydık , bu gün böyle basit konularda yanlış yapıyor olmazdık. Tehlikeli yolculuk yapılması durumunda , kur’an da bu konudaki kolaylıktan nasıl faydalanılacağı mevcuttur.
Kur’an da insanların samimiyetlerine binaen , dinlerini yaşamasında oluşan zorluklara karşın , Rabbimizin bazı kolaylıklar sunduğu açıktır. Zorluğun olmadığı durumlarda bu kolaylığı kullanmayı hakkı olarak görmek , samimiyetle kesinlikle bağdaştırılamaz. Bizlere gösterilen iyi niyeti , böylesine basit konularda cahilce suistimal etmemeliyiz.
Allah u teala kullarına zaruret halindeki durumlar söz konusu olduğunda , belli kolaylıklar sunmaktadır. Zaruretin oluşmadığı durumlarda bu tür kolaylıklardan faydalanma arzusu samimi ( İhlaslı ) olmayacağından , islam dininin özüne açıkça muhalefet olacaktır. Benim arzu ettiğim ve uygulanmasını beklediğim yöntem , kişilere kurallar zincirinden evvel , samimiyet bilincinin aşılanması ve bu surette daha sağlam toplumların oluşmasını sağlamaktır.
İslamiyetin yayılması esnasında kolaylık olarak uygulanmış bazı ibadetlerin , günümüzde sünnet i seniyyeye ittiba olarak algılanıp yaşanması ve normal şartlar altında uygulamanın hak olarak görülmesi çok vahim bir durumdur. Her şeyi putlaştırmak geçmişte ve günümüzde bazı kimselerin kanına işlemiş , böylelikle saf ve temiz duygularla Allah ı arayan kişilerinde , aradıklarını bulmaları çok zor hale getirilmiştir. Piyasaya orjinalinin takliti olan yüzlerce din sürülmüştür.
Tarihte mezhep savaşlarında binlerce müslüman birbirini öldürmüşlerdir. Aynı çekişme günümüzdede mevcuttur , nasıl olurda müslümanlar mezhep farklılığı yüzünden , birbirini öldürür merak ederim ? Emin olunki bizim kendimize verdiğimiz zararı, en azılı islam düşmanları dahi verememektedir. Hepimiz müslümanlığımızla öğünmeliyiz ve bu tür ayrımcılıklar yapmadan , ortak bir anlayışla hareket etmeliyiz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt