Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Ölçüler"le Başbaşa (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
"Ölçüler"le Başbaşa

TAKDİM

Cibril Hadisi’nin tefsirini, “Özleşme Yolu”nda okumalı...
Din, Cibril Hadisi’ndeki üç kavramda toplu: İman, İslâm, İhsan!
Ve illâ edeb, illâ edeb, illâ edeb...
İmanın lâzımı veya semeresi veya menşei: Tefekkür...
İmandan tefekküre veya tefekkürden İman’a doğru bir yol(culuk); “ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk”...
Tefekkürsüz iman, öksüz; en âlâsı: Kocakarı imanı...
İmansız tefekkür, köksüz; en âlâsı: Felâsife-i abesiyyûn...
İslâm’ın lâzımı veya semeresi veya menşei: Devlet (=Şeriat'in en geniş ve en ileri tatbik siyaseti)...
İslâm’dan devlete veya devletten İslâm’a bir yol(culuk); “ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk”...
Devletsiz İslâm öksüz; en âlâsı: Fedâ-i nefs...
İslâmsız devlet, köksüz; en âlâsı: Organize zulüm...
İhsanın lâzımı veya semeresi veya menşei: Cihad...
İhsandan cihada veya cihaddan ihsana doğru bir yol(culuk); “ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk”...
Cihadsız ihsan, öksüz; en âlâsı: Buğz-u kâlbî...
İhsansız cihad, köksüz; en âlâsı: Kaba güç gösterisi...
Ve illâ edeb, illâ edeb, illâ edeb!!!
- Allâme Şeyh İsmail (Çetin) bin Mahfuz Hazretleri, Türkçe ve Arabca olarak kaleme aldığı
50 küsur eser sahibi bir allâme ve kâmil bir mürşid olduğu hâlde, çoğumuz ismini bile duymamışız; nasıl izah edilebilir? “Büyükler”den bazısına mahsus büyük bir keramet mi? İslâm’ın iç ve dış düşmanlarınca ademe mahkûmiyet mi?
- Bizim için, muhakkak büyük bir mahrûmiyet ve mahcûbiyet...
Allâme Şeyh İsmail (Çetin) bin Mahfuz Hazretleri’nin affına sığınarak, haddimin fevkinde bir cüretle, “Ölçüler” isimli eseri ile gerçekleştirdiğim aşağıdaki “röportaj” denemesinde, bendenize ait sorulardaki kifâyetsizlik ile soru-cevab mutabakatı ve tertib hatalarımı bir nebze telâfi etmek için, cevabların kitabdaki sayfa numaralarını verdim.
Aşağıdaki “Eserle Röportaj”ı okumaya başlamadan önce, “Müessir” ile müşerref olan bir bahtiyarın röportajından:
-Hocam, izninizle son olarak tavsiye edebileceğiniz eserlerin ismini almak istiyorum.”
-Kelam ve Sıfat ilminde; Bediüzzaman çok ileridir. Ehl-i sünnet akaidini öğrenmekte onu ve Ömer Nasuhi Efendi’nin Muvazzah İlm-i Kelam’ını tavsiye ederim.
İlmihâlde; Nimet-ül İslam (Sağlam Yayınevi baskısı).
Tefsirde; Vehbi Efendi’nin Hülasat-ül Beyan tefsiri.
Hadiste; Ahmed Davudoğlu’nun Müslim şerhi güzeldir. Haydar Hatipoğlu’nun İbn-i Mâce şerhini de severim.
Tarihte; Ahmed Rasim’in Tarih-i Umumi’si ve Cevdet Paşa’nın tarihi olabilir.
Siyer; Mevlana Şiblî ve talebelerinin hazırladığı, Eşref Edib’in Ahmed Genceli’ye tercüme ettirdiği Asr-ı Saadet güzeldir (Şamil Neşriyat).
Fikirde; NECİP FAZIL mihenk taşıdır.
Aşağıdaki röportajı okuyanlar, Allâme Şeyh İsmail (Çetin) bin Mahfuz Hazretleri’nin Ölçüler ve diğer eserlerini ve tavsiye buyurduğu eserleri okuma ihtiyacı duyarlarsa, günahlarıma kefâret olur inşaallah...

Mustafa Saka
26 Mayıs 2009
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
“ÖLÇÜLER”LE BAŞBAŞA

Fakih kimdir, Efendim?

Fakih, halkı Allah’ın rahmetinden ümidsiz etmeyen, azabından emin kılmayan, Kur’ân’ın tilâvet ve ahkâmının icra edilmesi için çalışandır. (s.555)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Efendim, İslâm’ı kolaylaştırmak ve sevdirmek bahanesi ile, halkı Allah’ın azabından emin kılmaya çalışanlara ne buyurursunuz?

Kolaylık göstermek, bir haramı helâl etmek demek değildir. Hadis-i Şerif’teki “Kolaylaştırın; zorlaştırmayın!” emr-i şerîfi “helâli haram, haramı helâl edin” demek değildir; “şer’î imkânları kullanın” demektir. (s.17)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Yani “çalışmak, çoluk çocuğunun rızkını kazanmak da bir ibadettir” diyerek, rızık için çalışma esnasında vakti gelip geçmekte olan bir namazı terketmek olmaz mı Efendim?

İktisadda, mal toplamaktan önce, mal toplamadaki gayenin bilinmesi esas kılınmıştır. Mal toplamakta gaye, gayrın faydalanması için çalışmaktır. Meselâ cebheye koşan bir mücahid, müslüman kardeşlerinin yaşaması için âdeta ruhunu feda ettiği ve bu fedakârlığı gaye edindiği gibi, mal peşinde koşan mücahid(in de) gayesi, gayrının faydalanmasıdır. Bu itibarla çalışmak, helâl kazanmak da cihadın bir kısmı sayılmıştır.
Önceki mü’minlerde, “Ben savaşayım, sen yaşa. Ben çalışayım, sen ye.” fikri hâkim idi. Mal toplamada yarışmak mü’minlere de bulaştı; hâkimiyetlerini devirdi, bu hâle getirdi. (s.691-692)
“Ailene namazı emret. Kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz; biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.” (Tâhâ Sûresi, 132.) Ayet-i kerîme, rızk için namazın terkedilmesini yasaklamaktadır. Binâenaleyh, maaştan veyahud herhangi bir sebebden dolayı farz namazların terk edilmesinde aslâ ruhsat yoktur. Çünkü, namaz rızkı artırır. Namazın terk edilmesi bereketi giderir. (s.27)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Efendim, Avrupa’da din, iman, ibadet ve tabiî namaz olmadığı hâlde rızkın bol olması nasıl oluyor?

İktisaddan bahseden gerek kapitalist ve gerek sosyalistlerden birisi, dünya menfaatini ele geçirmek için sûreten melek, gizlide şeytan, hırsız gibi çalışır. Bu yüzden ne huzuru var, ne arkadaşı var... Ölürse belediye onu kaldırır. Düşüp bayılırsa belâsıyla başbaşa kalır. Serveti elinden geçerse rezîl u rüsva olur. Bulduğu vakit sevinir, oynar; kaybettiği vakit de rezîl u rüsva olur, belâsıyla başbaşa kalır. İşte bu yüzden, yani samimiyetsizlikten ve bu avcılık yüzünden Avrupa’da dünya debdebesinin her nimeti var, huzur yoktur; çünkü inanç yoktur. Bolluk var, bereket yoktur; çünkü samimi dostluk yoktur. Her biri birer avcı... (s.688)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Avrupaî “Sosyal Devlet” ve “Sigorta Sistemi” de, insanın fıtratında var olan yardımlaşma hasletini öldüren bir “avcı” mı oluyor, Efendim?

Müslümanları sigorta alış verişine mecbur etmek zulüm olduğu gibi, müslümanların sigortaya bağlanmaları şer’an bâtıldır. Sigorta akdi hayatı kurtarmak değil, çalışan fakir fukaranın ücretlerini ellerinden gasbetmektir. Çünkü adamın sigortaya ödediği ve sigortadan alacağı mikdar belirsiz olduğundan, bir nev’î kumardır. Yardımlaşmayı bırakıp, gayrı müslimlerin sigorta ve Bağkur adı altındaki kumarını müslümanlara icbar etmekte hiçbir mânâ yoktur. (s. 241)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İslâmî bir devletde, zenginler zekatları, vakıfları ve sadakaları ile fakirleri finanse eder, devlet karışmaz ve yükümlü de olmaz mı, Efendim?

Devletin zekat ve vakfa müdahalesi, şebeke hâlinde çalışan yahud müstehakların haklarını gasbeden kimselerin elinin kesilmesi içindir. Zenginlerin zekatı muhtac, fakir, miskinleri geçindirmeye kâfi gelirse, devletin bunlara vereceği maaş yükümlülüğü ortadan kalkmış olur. Hayır, zekatları kâfi gelmezse, kifayet mikdarınca, devletin, zekatın dışında zenginlerden alıp bunlara vermesi caiz olur. Binâenaleyh, Avrupa’da zekat vermek, gayra merhamet etmek olmadığından, muattal kalan, ma’lûl olanlar devlete yük oluyor. (s.713)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Efendim, meselâ Türkiye’de “Zekât, devlet hakkıdır. Devletin aldığı vergi zekât olur. Ayrıca zekâtın verilmesine ne lüzum var ki?” diyenler bulunuyor?

Şüphesiz gerek müstreşriklerin ve gerekse onların bataklarına düşmüş zavallıların İslâm dininden habersizlikleri açık meydanda. Devletin araya girmesi, zekât devletin hakkı olduğu için değil, fakirlerin eziklikten kurtulmaları ve şereflerini korumaları, bir de kibirlilik taslayıp zekât vermekten imtina eden zenginlerin ellerinden bu hakkı almak içindir. (s.291-292)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bu vazifeyi deruhte edecek bir devletten yoksun olduğumuz günümüzde, devlete ait, zekatları toplama ve sahiblerine dağıtma vazifesini vakıfların yapması, yani zekat mükellefinin zekatını sahibine vermek yerine vakıflara vermesi veya zekat paraları ile vakıflar kurulması uygun mudur, Efendim?

Şu anda Türkiyemiz’de vakıfçılar, dernekçiler “fî sebîlillah” demek bahânesiyle, zekâta müstehak olanların haklarını ellerinden gasbetmektedirler. Bu haramdır, zulümdür. Bu sûretle zenginin zekâtı sâkıt olmadığı gibi, bunların da zekât parasıyla arabalarında yaktıkları, matbaalarında bastıkları meşrû değildir, haramdır, gasbdır. (s.184)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Efendim, anlayabileceğimiz kadar izah edebilir misiniz bu bahsi?

(Et-Tevbe sûresi 41.) ayet-i kerîmedeki “fî sebîlillah” ile, yine Et-Tevbe sûresinin 60. ayetindeki “fî sebîlillah” arasında fark görmeyen basîretsizler: “Mücahide zekât verildiği gibi, cihada da verilir, vakfa da verilir. Çünkü bunlar, hepsi kurbettir.” diyorlar. Aslında bu fetvayı veren, Şâfiî ulemâsından Kaffâlî’dir. Fakat dört mezheb ulemâsı, Kaffâlî’yi, “İki fî sebîlillah arasında fark etmemiştir.” demekle reddetmişlerdir. Son son, Mısır ulemâsından bazı reformcular, Kaffâlî’nin bu merdud sözüne dayanarak “Mücahide zekât verildiği gibi, cihad yolunda da zekât verilir.” dediler. Maatteessüf bizim Türk ulemâsından bunların çılgınlığına saplananlar da bu fetvâyı verdiler. (s.184)
Kaffâlî’nin, tefsirini yazdığı zamanda Mu’tezilî olmasında şüphe yoktur. Muhammed Abduh, bundan reform yaparak, “Zekât hayrâta da verilir.” demiştir. Kesinlikle bu hüküm dört mezhebe de muhâliftir. Nitekim Zâhid Kevserî de Makâlât’ında, bu hususda bir reddiye yazmıştır. Vakıflara verilen zekatın yersiz olduğu ve icmâ-i ümmete muhalif olduğu açıktır. (s.406-407)
İmam Şa’rânî, el-Mîzânu-ul-Kübrâ adlı eserinde: “Dört imam, zekatın mescidin binası gibi kuruluşlara caiz olmadığında ittifak ettiler.” Şeyh Abdurrahman ed-Dimeşkî de, Rahmet-ul-Eimme adlı eserinde: “Dört imam, zekatın kuruluşlara verilemeyeceği üzerine ittifak ettiler.” demişlerdir. (s.183)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Filanca camide mevlid ve Kur’ân-ı Kerîm okunmasına tahsis edilen vakıflar da bâtıl mıdır, Efendim?

Bâtıldır. Fakat şu medresede öğrenen ve öğretenlere vakfetmek sahihtir; ister bu öğretilen Kur’ân-ı Kerîm olsun, ister fıkıh ilmi olsun, ezan, imâmet gibi şahsî ücretlere tahsisi olsun, bu kabilden vakıflar, müteahhir ulemâya göre sahihtir. Hatim indirmeye mukabil alınan ücret veya tahsis edilen vakıf batıl; öğrenmek ve öğretmek üzerine ücret ve vakıf sahihtir. Ehl-i Sünnet velCemaat’in ittifakıyla, kişi okuduğu Kur’ân’ın sevabını, kıldığı namazın sevabını gayrına verebilir, ancak mukabilinde ücret alamaz. (s.740-741)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Efendim, ailem ve müslüman aileler adına sizden bir nasihat istirham etsem, ne buyurursunuz?

Her bir aile güçleri nisbetinde, helâl ve haramı beyan eden, ilmihali talim eden, ahlâk ve siyeri izah eden kitabları bulundurup okumalıdırlar. Bununla evlerini ilmî olarak tanzim ederler, ırz ve namuslarını korurlar. Ve bununla Allah Teâlâ’nın dünyadaki nimetlerine, ahiretteki cennetine kavuşurlar. Hasbelbeşer hangisi yolunu şaşırdıysa, öbürünün öfkesine hakim olup hemen kitabla ikaz etmesi gerekir. (s.159) Dertlerini kendi aralarında kitabla halledemezlerse, salih fıkıh bilginlerinden birini hakem olarak tayin ederler. Aile tanzimi için bu, elzem bir vazifedir. (s.160)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İlmihâllerden hangisini tavsiye edersiniz Efendim?

Nimet-ul İslâm, İlmihâllerin tâcıdır. (s.326)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Muska takmak şirk midir, Efendim?

Bazı serseri insanlar musha takmayı mutlak şirk saymıştır; bu doğru değildir. Şartıyla yazılan ve takılan mushada zarar yoktur; bu da bir nev’î tıbdır. Ehli tarafından yazılırsa beis yoktur.
Mutfaklara yahud da tarlalara yahud eve, nazarı celbedebilecek süslü şeyleri yahud levhayı asmak mekruh değildir. Havâricîler bunu şirk saymışlardır. Şirk değildir.
Hâsılı, Ehli Sünnet velCemaat’in ittifakıyla, tesiri fâil-i hakîkî olan Allah Teâlâ’ya isnad şartıyla zevatlarla tevessül, dualarla tevessül, salih amellerle tevessül, vefat etmiş salih insanların ruhlarıyla, özellikle Fahr-i Âlem Sallâllâhu Aleyhi Ve Sellem üzerine salâvât getirerek rûh-u şerîfiyle tevessül mendub ve caizdir. (s.84)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Efendim, top oynamanın hükmü nedir?

İbnu Âbidin, “Hazır ve İbaha” bahsinde, topla oynamanın caiz olduğuna fetva vermiştir. “Bazı ehli ilim, topla oynamayı haram kılmışlardır.” diye de nakletmektedir. Yani mesele ihtilâflıdır. Şayet bu gibi oyunlar kumar sûretinde olursa yahud ibadetin yani farz namazların fevt olmasına sirayet ederse ittifaken haram olur. (s.82)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
“Namazın kazası olur, ama futbolun kazası olmaz.” diyen sözde hocaların halkımızı ifsad ettiği namaz bahsinde hüküm nedir, Efendim; bînamazın hükmü nedir?

Hanefî mezhebine göre, namaz kılmayan bir kimse namaz kılıncaya kadar hapsedilir ve kendisine kırbaç vurulur. Diğer mezheblerde ise, namazın terki üzere ısrar eden öldürülür. (s.359)
Cumhur, beynamazın küfrüne hükmetmediler. Amma ittifakla, beynamazın imanına da şahidlik yoktur. Hâsılı, namazı kılana güven var, kılmayana güven yoktur. (s.314)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Sonra kaza ederim diye namazı terketmek veya sonra tevbe ederim diye günah işlemek olur mu, Efendim?

Kişi, mü’min olduğu hâlde günah işleyebilir, fakat günahı işlemesi anında imanının eseri kendisinden ayrılır. Sonra tevbe ederse, imanının eseri kendisine döner. Tevbeyi tehir ettiği nisbette, imanının nuru kendisinden uzaklaşır; ve imanının kendisi ise zayıflar; gıdadan mahrum kimsenin zayıflaması gibi. Bunun için ulemâmız: “En ufak bir günahtan dahî, küfre giden bir yol vardır.” dediler. (s.526)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Günah, sadece günah olan fiili işleyerek mi olur, Efendim; veya fuhuş, sadece fahişelikten ibaret midir?

Her ne kadar örfen fuhuş, sadece fiilî zina mânâsında kullanılıyorsa da, şer’an böyle değil; peygamberlerin yasaklamış oldukları şeyleri yapmak, yani haram işlemek yahud işlediğini söylemek yahud işleyeceğinin propagandasını yapmak yahud işlemediği ve işlemeyeceği hâlde teşhir etmek, sözle olsun fiille olsun fuhuş sayılmaktadır. (s.529)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Efendim, işaret ettiğiniz anlamı ile fahişe, yani günah işlemekte ısrar eden yakınlarımızı sevmemizde ölçü nedir?

Ma’siyeti işleyeni sevmek, ma’siyeti sevmek gibidir; haramdır. Meselâ zina gibi büyük günahı işleyen oğlunu veyahud babasını sevenin, sevgisi nisbetinde, Allah Teâlâ’nın sevgisi kâlbinde azalır. Öyleyse emin değildir; haindir. Hıyânet ise haramdır. İsrailoğulları da, ma’rufu terk etmeyi, münkerleri işleyenlerle düşüp kalkmayı âdet edindiler. Onların bu âdeti, hem dünyada hem ahirette evlerini yıkmıştır. Nebîlerin dilleri üzere lânetlendiler. Evet, müslüman olduğu hâlde fiîlen onlar gibi davrananların da iki cihanda evleri yıkılır. (s.65
)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İki cihanda evlerinin yıkılmasından korkarak marufu emr ve münkeri nehyetmeye çalışanlara, Efendim, en hafif ifade ile mutaassıb diyorlar!..

Zemmedilmiş taassub, şer’î izin olmadığı yerlerde reisini, liderini tutmak, belli belirsiz iddialarda bulunmak, bâtıl da olsa fikir ve görüşlerini doğru görmek, yahud böylelerin fikirlerini kabul etmektir. Yahud meşrebinden olmadığı için sözünü reddetmesi; yahud meşrebinden olduğu için sözünü kabul etmesi ümmete hıyanettir, haramdır.
Makbûl olan taassuba, salâbet-i dîniyye denilir. Yani dinde kuvvetli olmak, taviz vermemek, kesin itikad üzerinde bulunmak, hak ve gerçek üzere sebat etmek, sarsılmamak ve titizlikle davranmak demektir. (s.69)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt