İçinde bulunduğumuz dönüşsüz yolculukta günahlarımız, ihmallerimiz, unutkanlıklarımız, mazeretlerimiz ve hastalıklarımız dönüşsüz değildir. Bazen gafletimizden, bazen mazeretimizden ibâdetlerimizi aksatmış, Allaha emrettiği gibi itaat etmekte geç davranmış olabiliriz. Bu bir günah hali olsun veya olmasın, şunu unutmamalıyız ki: Biz Allahın kuluyuz.
Allahın kulu olduğu bilinciyle kim Allah’a yakın durursa, affa uğrar. Kim Allaha doğru bir adım atarsa, rahmetle ve şefkatle kucaklanır. Kim Allahı mağfiret ve merhamet Sahibi bilirse, mağfirete ve merhamete erer. Kim Allahı bağışlayıcı bilirse, bağışlanır.
Kim de Allahtan geçerse, kendisinden geçilir.
Ramazan ayında mü’minler eşsiz rahmet ve mağfiret sağanakları altında günahlarından arınırlar. Farz bir emir olan oruçla nefislerini âdetâ melekleştirirler.
Fakat, elvedâ demek üzere olduğumuz mübârek Ramazan ayını iyi değerlendirmek her beşere nasip olmamış olabilir. Kimimiz oruç tutmaya güç yetirememiş, kimimiz ciddî mazeretler yaşamış olabiliriz. Bunlar dînimizin de kabul ettiği özür durumları. Kimimiz de, bu müstesnâ ibâdet ayını ihmallerimizle ve lâkaytlıklarımızla geçirmiş olabiliriz. Allah’ın rahmeti bütün dünyayı kuşatmışken, biz, Cehennem meleklerini de şaşırtacak derecede, her nasılsa kendimizi hâriçte tutmuş ve hâriçte kalmış olabiliriz. (Cehennemde melekler günahkâr mü’minlere sorarlar Siz buraya gelmeden hiç Ramazan ayına uğramadınız mı? Ramazan ayında hiç Allaha sığınmadınız mı? Allahtan hiç bağışlanma istemediniz mi?’)
Fakat. Şu an ve şu dakika itibariyle eğer yaşıyorsak, eğer nefes alıp veriyorsak; geç kalmış sayılmayız. Sakın, sakın kendimizi geç kalmış bilmeyelim. Aksi takdirde sadece şeytanı sevindirmiş oluruz ve–Allah muhafaza kaybedenlerden oluruz. Allahın rahmeti bizi dâire içine almak isterken, biz kendimizi kendi ellerimizle rahmet dışına atmayalım. Kendimize kötülük yapmayalım.
Rahatsızlıklar ve kabul edilir özürler sebebiyle oruç tutamamış isek, zâten mesele yok. Rahatsızlığımızın veya özrümüzün bittiği ilk günden itibaren gününe gün kazâ etme imkânımız vardır. Bunu ihmal etmeyelim, geri de bırakmayalım.
Yok eğer adını veremediğimiz ve nedenini bilemediğimiz bir tür ihmalkârlık ve vurdumduymazlık nedeniyle Ramazan orucunu yemişsek, tövbe kapısının bizim için de açık olduğunu, Allahın rahmetinin ve mağfiretinin bizi de kuşatmakta olduğunu sakın, ama sakın unutmayalım.
Ne olur; mağfiret kapısından kaçmayalım, kendimize yazık etmeyelim. Tövbe imkânımız bâkîdir. Tövbe ile Allahın şefkat kucağına tâlip olalım, göz yaşları ile Allah’a ilticâ edelim, tövbe ve istiğfar edelim ve tutmadığımız oruçları, Ramazandan sonra günü gününe muhakkak kazâ edelim.
Nitekim, hatırlayalım ki Ramazan ayında ister özürlü, ister özürsüz bir gün bile oruç tutmayanların, Ramazandan sonra tutmadıkları gün sayısı kadar bire bir oruçlarını kazâ etmeleri farzdır.
Ramazan orucunun kazâsı bayram günleri dışında her gün yapılabilir.
Ramazan dışındaki adak oruçları, başlanıp bozulmuş olan nâfile oruçları ve kefâret oruçlarının da kazâsı yapılır.
Tutulmayan Ramazan orucu, önceden fidyesi verilmiş olsa bile, iyileştikten sonra tekrar gününe gün kazâ edilmelidir.
Hastalığı nedeniyle oruç borcu olduğu halde; orucunu kazâ etmeye güç yetiremeden, fidyesini de vermeden ölen kişilerin fidyelerini vârisleri verebilirler ve vermelidirler.KAYNAK:www.fıkıh.info
Allahın kulu olduğu bilinciyle kim Allah’a yakın durursa, affa uğrar. Kim Allaha doğru bir adım atarsa, rahmetle ve şefkatle kucaklanır. Kim Allahı mağfiret ve merhamet Sahibi bilirse, mağfirete ve merhamete erer. Kim Allahı bağışlayıcı bilirse, bağışlanır.
Kim de Allahtan geçerse, kendisinden geçilir.
Ramazan ayında mü’minler eşsiz rahmet ve mağfiret sağanakları altında günahlarından arınırlar. Farz bir emir olan oruçla nefislerini âdetâ melekleştirirler.
Fakat, elvedâ demek üzere olduğumuz mübârek Ramazan ayını iyi değerlendirmek her beşere nasip olmamış olabilir. Kimimiz oruç tutmaya güç yetirememiş, kimimiz ciddî mazeretler yaşamış olabiliriz. Bunlar dînimizin de kabul ettiği özür durumları. Kimimiz de, bu müstesnâ ibâdet ayını ihmallerimizle ve lâkaytlıklarımızla geçirmiş olabiliriz. Allah’ın rahmeti bütün dünyayı kuşatmışken, biz, Cehennem meleklerini de şaşırtacak derecede, her nasılsa kendimizi hâriçte tutmuş ve hâriçte kalmış olabiliriz. (Cehennemde melekler günahkâr mü’minlere sorarlar Siz buraya gelmeden hiç Ramazan ayına uğramadınız mı? Ramazan ayında hiç Allaha sığınmadınız mı? Allahtan hiç bağışlanma istemediniz mi?’)
Fakat. Şu an ve şu dakika itibariyle eğer yaşıyorsak, eğer nefes alıp veriyorsak; geç kalmış sayılmayız. Sakın, sakın kendimizi geç kalmış bilmeyelim. Aksi takdirde sadece şeytanı sevindirmiş oluruz ve–Allah muhafaza kaybedenlerden oluruz. Allahın rahmeti bizi dâire içine almak isterken, biz kendimizi kendi ellerimizle rahmet dışına atmayalım. Kendimize kötülük yapmayalım.
Rahatsızlıklar ve kabul edilir özürler sebebiyle oruç tutamamış isek, zâten mesele yok. Rahatsızlığımızın veya özrümüzün bittiği ilk günden itibaren gününe gün kazâ etme imkânımız vardır. Bunu ihmal etmeyelim, geri de bırakmayalım.
Yok eğer adını veremediğimiz ve nedenini bilemediğimiz bir tür ihmalkârlık ve vurdumduymazlık nedeniyle Ramazan orucunu yemişsek, tövbe kapısının bizim için de açık olduğunu, Allahın rahmetinin ve mağfiretinin bizi de kuşatmakta olduğunu sakın, ama sakın unutmayalım.
Ne olur; mağfiret kapısından kaçmayalım, kendimize yazık etmeyelim. Tövbe imkânımız bâkîdir. Tövbe ile Allahın şefkat kucağına tâlip olalım, göz yaşları ile Allah’a ilticâ edelim, tövbe ve istiğfar edelim ve tutmadığımız oruçları, Ramazandan sonra günü gününe muhakkak kazâ edelim.
Nitekim, hatırlayalım ki Ramazan ayında ister özürlü, ister özürsüz bir gün bile oruç tutmayanların, Ramazandan sonra tutmadıkları gün sayısı kadar bire bir oruçlarını kazâ etmeleri farzdır.
Ramazan orucunun kazâsı bayram günleri dışında her gün yapılabilir.
Ramazan dışındaki adak oruçları, başlanıp bozulmuş olan nâfile oruçları ve kefâret oruçlarının da kazâsı yapılır.
Tutulmayan Ramazan orucu, önceden fidyesi verilmiş olsa bile, iyileştikten sonra tekrar gününe gün kazâ edilmelidir.
Hastalığı nedeniyle oruç borcu olduğu halde; orucunu kazâ etmeye güç yetiremeden, fidyesini de vermeden ölen kişilerin fidyelerini vârisleri verebilirler ve vermelidirler.KAYNAK:www.fıkıh.info