Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ramazan’la Dirilmek (1 Kullanıcı)

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Dünyada hareket halindeki her şeyin zaman zaman tazelenmeye, silkinmeye, arınmaya ve adeta hayata yeniden başlıyormuş gibi dinçleşmeye ihtiyacı vardır. Çünkü akıp giden zaman monotonlaşmaya, durgunlaşmaya sebep olur.

Bu yüzden ara sıra akıp giden zamanın farkına varmayı ve silkinmeyi sağlayacak özel uygulamaların ve dönemlerin olması gerekir. Beş vakit namaz günlük hayatımızda bunu sağlar. Cuma namazları haftada bir farklı bir ortamda, bizimle aynı inancı paylaşanlarla bir araya gelerek silkinmemize, belli bir ümmetin mensubu olduğumuzun farkına varmamıza vesile olur. Ramazan ayı da yıllık silkinmeyi, bir yıl içinde tutan paslardan arınmayı, gevşeyen vidaları sıkmayı ve böylece sahip olduğumuz inanç doğrultusunda bir diriliş gerçekleştirmeyi sağlar.

ALLAHu Teala mübarek Ramazan ayını özel olarak seçmiş ve onu on bir ayın sultanı yapmıştır. Onu özel olarak seçtiğinden dolayı da Kur'an-ı Kerim'in indirilişi de bu ayda gerçekleştirilmiştir. Sonra da mü'minlerin bu ayda bütün nefsani paslardan arınarak din ve inançta tazelenmeleri, kendilerine gelmeleri, adeta bir diriliş gerçekleştirmeleri için bu aya özel bir ibadet koymuştur.

Oruç iman ve ihlasta samimiyeti simgeleyen müstesna bir ibadettir. Çünkü oruç tamamen ALLAH'la kul arasında olan bir ibadettir. Sevabını da ALLAH verecektir. Oruç ALLAH ve ahiret inancı konusundaki samimiyetin de göstergesidir. Çünkü bu konuda tereddütleri olanlar birtakım dünyevi hesaplarla diğer ibadetleri yerine getirebilirler. Ama oruç tamamen ALLAH'la kul arasında olduğundan bu ibadeti ALLAH için ve sevabını ahirette ALLAH'tan umarak yerine getirirler.

Oruç aynı zamanda bir azim ve irade terbiyesidir. Bu ibadetle insan nimetler içinde olsa da belli bir zaman süresince onlardan yararlanmayarak itaat konusundaki kararlılığını ve iradesine hâkim olmadaki başarısını ortaya koyacaktır.

Resûlullah (s.a.s.), Türkiye'de üç aylar olarak bilinen ayların birincisi olan Receb'e girdiğinde "ALLAHumme bârik lenâ fi Recebe ve Şa'bân ve belliğnâ Ramadân" yani: "Ey ALLAH'ım! Bize Receb ve Şa'bân ayında bereket ihsân eyle ve bizi Ramazan'a ulaştır" diye dua ederdi.

Bu, ALLAH'tan bereketini ve önemli bir manevi iklimden yararlanmak için fırsat vermesini isteme anlamında dua olduğu gibi aynı zamanda önemli hikmetler içeren bir sözdür.

İçerdiği önemli hikmetlerden biri ölüme işaret etmesidir. İnsana hayatla ilgili bir garanti, ne zaman ve nerede sona ereceğine dair bilgi verilmemiştir. İnsandan saklı tutulan en önemli bilgilerden biri budur. Dolayısıyla bu bilgiye sahip olmayan insanın, insanlığın tecrübesini de dikkate alarak ölümü pusuda bekleyen bir son olarak düşünmesi gerekir. O zaman ölüme hazırlıklı olmaya çalışır. Ama böyle düşünmezse ölümü her zaman zihninde erteler. Nitekim insanlarımızın çoğu da böyle yapmaktadır. Görevlerini, amellerini, yanlışlardan dönmeyi ertelemesi ölümü de ertelemesi anlamına gelir. Oysa insana böyle bir yetki ve imkân verilmemiştir.

Sözün ikinci önemli hikmeti ise Ramazan'a ulaşmanın büyük bir nimete ulaşma anlamına geldiğine işaret etmesidir. Ramazan'ın manevi iklimine ulaşan kişinin, bunun kendisi için bir fırsat olduğunu ve ertelediklerini yerine getirmesi için kendisine imkân tanındığını düşünmesi gerekir. Bunların başında da tevbe, istiğfar ve bunu anlamlı hâle getirecek hatalardan dönme, arınma gelir.

Dünya şartlarında her şey gibi insan ruhu da kirlenmektedir. Özellikle yaşadığımız dönemde kirleticiler artmıştır. Gözler ve kulaklar ruh dünyasının kapılarıdır. Onu temizleyenlerin de kirletenlerin de birçoğu buralardan giriyor. Günümüzde sokaklara yansıyan kirleticiler kadar evlerimizin en mutenâ köşelerine yerleşen kirleticiler de ruh dünyamız üzerinde etkilidir.

Ramazan'da cinnî şeytanların bacaklarının bağlandığı hadis-i şerifte bildiriliyor. Fakat günümüzde onların boşalttığı alanları medya şeytanları doldurmaya çalışıyorlar. Bu yüzden mü'minlerin inançlarına ve değerlerine saldırma konusundaki azgınlıkları Ramazan ayında biraz daha artıyor. Peki, siz hâlâ onları boykot etmeyecek ve boykot etmeyenleri uyarmayacak mısınız?

Ramazan’da bir canlılık ve hareketlilik gözleniyor. Müslümanlar arasında kardeşlik ve dayanışma ruhu canlanıyor. Yardımlaşma artıyor. Ancak mü'minler olarak ilgi alanımızı geniş tutmamız, ümmet bilinci içinde tüm Müslümanların dertleriyle dertlenmemiz gerekir. Maddi imkânlarımız sıkıntılı tüm Müslümanlara el uzatmamız için yeterli olmayabilir. Ama hiç olmazsa düşünce ve ilgi sınırlarımızı daraltmamalıyız .

Ahmet Varol
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Kur’an ayi: Ramazan

On bir ayin kirliligi üstümüzde. Bu kirlilik el kirine, ayak kirine benzemez. Onlari yikarsin gider. Bu kirlilik yürek kiri, zihin kiri, akil kiri, hepsinden öte tasavvur kiri.
Bilinç kirlenmesi çagin amansiz bir hastaligi. Bilinci ve yüregi kirlenen insan, bu kirliligi bir biçimde elinin dokunduguna bulastiriyor. Sözü, düsünceyi, duyguyu kirletiyor. Kirli zihinle Kur’an okusa, zihnindeki kirlenmisligi ona da bulastiriyor. Ibadet etse, tadini alamiyor. Tipki dünyanin en nefis yemegi pis bir kaba konulunca nasil yenilmez oluyorsa, iste öyle...
Bilinç ve akil, kâlp ve duygu kirliligi kirlenmis bir organ kadar kolay temizlenmiyor. “Yikarsin gider” diyemiyorsunuz. Bu, digerinden bin beter bir kirlilik. Kirlilik manevi olunca, ondan arinmanin yolu ve yordami da manevi olmak zorunda.

Iste ibadetler, insani arindirmanin, onu yaratan Allah tarafindan belirlenmis yöntemleri. Allah tarafindan belirlenmis; çünkü insani yaratan, onun zaaflarini herkesten, hatta kisinin kendisinden de daha iyi bilir. Kur’an’in dedigi gibi “O hiç yarattigini bilmez mi?”
Bildigi içindir ki, insani manevi kir ve paslarindan temizleyecek reçeteleri de en güzel O yazar. Vahiy, iste bu reçetelerden olusmus ilahi bir sifa hazinesidir.
Ibadetler kendi baslarina amaç degildirler. Onlar, gerçeklestirecekleri daha üst amaçlar için araç kilinmislardir. Oruç ibadeti de öyle... Her ibadetin amaç ve hikmeti vardir, fakat bu amaç ve hikmeti, bazen o ibadeti emreden ilahi mesajin içerisinde açikça yazili olarak bulursunuz; bazen de, derin düsünme ve tüme varim yöntemiyle vahyi okuma sonucunda bulursunuz.

Oruç ibadetinin amaci, birincisine girer. Bizzat orucu emreden ayet söyle baslar: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kilindigi gibi, size de farz kilindi!” Bu ilahi talimatin hemen ardindan, oruç ibadetinin insanda gerçeklestirmek istedigi amaç açikça yer alir: “Leallekum tettekûn: Umulur ki, sorumluluk suuruna ulasirsiniz.”
Evet, orucun amaci, insanda “sorumluluk suurunu” uyandirmasi, diri tutmasidir.

Kime karsi sorumluluk suuru?
Önce insanin kendi varolusuna karsi sorumluluk suuru... Çünkü insan yaratilmislarin taci, Allah’in saheseri olarak bir amaç ugruna yaratilmistir. Dolayisiyla kendi varolusunun amacini sormak, aramak ve bulmak zorundadir. Iste insanin kendisine karsi sorumlulugu budur.
Insan kendisine karsi sorumlulugunun bilincine varirsa, Allah’a karsi sorumlulugunun bilincine de varacaktir. Iste bu, Kur’ânî ifadesiyle “takva”dir. Bu bilinç kendisinde yer ettikten sonra insan, diger insanlara, tabiata ve esyaya karsi sorumlulugunu da idrak edecektir.

Bu anlamda oruç tutmak, insanin kendi iç dünyasina karsi olan sorumlulugunu yerine getirmesi anlamini tasir. Zayiflayan ruhun beslenmesi için ruhun doyurulmasi... Çünkü on bir ay boyunca bedene yapilan yatirim ruhu, akli, bilinci geri plana itmis, onlari zayif birakmistir. Oysa ki insani insan eden eti kemigi degildir. O halde mesele insani insan eden degerlerin takviye edilmesi, onlarin beslenmesi ve yüceltilmesidir.
Insan, kendisini insan eden yerlerini beslediginde karanlikta kalan gönlü aydinlanacak, akli aydinlanacak, bilinci aydinlanacak ve görmeyen gönül gözü görmeye, gönül kulagi isitmeye, gönül burnu koku almaya baslayacaktir. Bu manevi gelisme, insan bilincini yüceltecek ve insan ibadeti sayesinde Rabb’iyle arasindaki iliskiyi aktif hale getirecektir.
Iste bu iliskide insandan yükselen ubudiyyet (kulluk) olacaktir.

Allah’tan buna karsilik olarak inen ise rububiyyet (Rablik) olacaktir.
Insandan yükselen dua olacaktir...
Allah’tan inen icabet olacaktir...
Insandan yükselen soru olacaktir...
Allah’tan inen cevap olacaktir...

dresini bulan her yükselis bir “miraç” olacaktir. Tabi bunun Allah tarafindan verilen karsiliginda ise “nüzul” yer alacaktir. Ve iste vahiy, insanoglunun varlik sorularina Allah’in verdigi bir cevaptir ve Allah’in insana tenezzül buyurmasinin bir sonucudur.
Son vahiy, Mekke’de, Hira daginda bir Ramazan gecesi inmeye baslamisti. Biz mü’minler vahyin dogum ayi oldugu için Ramazani “aylarin sultani” bilmisizdir. Çünkü o, “sözlerin sultani” olan vahyin insanoglunun kararan ufkunu aydinlattigi aydir.
O halde Ramazan aslinda Kur’an ayidir ve bu ay tüm kutsalligini vahiyden almistir. Bunun insana verdigi mesaj su olsa gerektir:
Vahiy indigi ayi böylesine mübarek kiliyorsa, indigi geceyi bin aydan/bir ömürden (bin ay= 83 yil) daha hayirli kiliyorsa, ey insanoglu ya Kur’an vahyi senin yüregine, hayatina, evine, sehrine ve ülkene inerse senin degerini kaça katlar, bunu hiç düsündün mü?
Ramazan, Kur’an’la bütünlesme ayi olmali. Kur’an sadece elimizde ve dilimizde degil, yüregimizde, aklimizda, hepsinden öte hayatimizda olmali.

Kur’an’in hayatimizda olmasi için, tasavvurumuzu, aklimizi ve kisiligimizi Kur’an’a insa ettirmeliyiz. Zaten yüce olan Kur’an’i yüceltmeye kalkismak gibi bir saskinligi birakip, Kur’an’in bizi yüceltmesi için yapmamiz gerekeni yapmali, hiç olmazsa bu Ramazan’da “Ey Rabbim! Ben, bana gönderdigin mesaji simdiye dek açip okuyup anlamadigim için, senden af diliyorum!” diyerek, Kur’an vahyine imha olmus iç dünyamizi insa ettirmeliyiz.
Bunu sadece kendimiz için degil, vahyin isigina muhtaç diger insanlar ve bu topraklarda mahzun ve mükedder olan imanin gelecegi için de yapmaliyiz.
Hos geldin Ramazan, nahos olan bizleri de hos et!
Kaynak: Akit Gazetesi
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt