Şeriatın ve tarikatın zekatı vardır; ayrı ayrıdır.
Şeriat hükümlerine göre verilen zekat, dünya kazancından, malum had dünyalığa sahip olduktan sonra, muayyen bir şeyi, her yıl ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktır.
Tarikattaki zekata gelince; o da ahirete ait kazançtan verilir. O, ahiret fakirlerine ve ona muhtaç olanlara dağıtılır.
Zekat aynı zamanda sadaka demektir. Bunu Allah-ü Teala:
“Sadaka fakirlerin hakkıdır.”[1]
Mealine gelen ayeti ile bildirdi.
Verilen sadaka fakire ulaşmadan Allah-ü Teala’nın (CC) o sadakayı kabulüdür.
İşte büyük zatlar, yaptıkları iyiliğin sevabını asi kullara bağışlarlar. Allah-ü Teala (CC) ise, onların Haccı, orucu, namazı, sadakası, tesbihi, tehlili kadar Ğufran sıfatını tecelli ettirir. Benliklerini örter.
Onların bu cömertliği o kadar ileri gider ki, hiçbiri için kendine has varlık kalmaz. Ne bir sevabı ne de bir iyilikleri kalır.
Bu yola giren zatın varlığı kalmaz; iflas halini yaşar. Çünkü cömerttir. Allah-ü Teala (CC) cömert kişiyi iflas edeni sever. Peygamber (SAV) Efendimiz bunu şöyle anlattı:
“Müflis, iki cihanda Allah’ın (CC) emanetindedir.”
Burada Rabia-ı Adviye (RA) tarafından okunan bir duayı zikredelim… O (RA) şöyle yalvarırdı:
“Allah’ım (CC)! Benim dünyalık nasibimi, kafirlere ver, Ahiretten nasibim varsa, onu da sevenin mümin kullarına dağıt. Dünyada yalnız Seni anmayı dilerim. Öbür alemde ise, Seni görmeyi arzularım; çünkü kul ve muvakkat bir zaman için, elinde tuttuğu şey, sahibinindir.”
Kıyamet günü her iyilik on misli sevap getirir. Bunu Allah-ü Teala (CC) haber verir:
“İyilik getiren, on misli ecrini alır.”[2]
Zekatın bir başka manası da, nefsin temizliğidir. Nefis; nefsani sıfatlardan pak olursa, zekat manevi değerini bulur.
Bu alemde verilen bir parça dünyalık öbür alemde kat kat manevi ecir getirir; şu Ayet-i Kerime bu manayı ifade eder.
“Allah-ü Teala’dan (CC) kat kat ecir alması için onunla güzel bir borç işine girecek kim var?”[3]
Yine buyurur:
“Nefsini tezkiye eden iflah oldu.”[4]
Yukarıda zikri geçen Ayet-i Kerimede bahsedilen borç; iyilik cinsinden bir parça da olsa, malını, Allah (CC) yolunda Allah’ın (CC) kullarına dağıtmaktadır. Bu dağıtmaktan yalnız Allah-ü Teala’nın (CC) vech-i kerimi düşünmeli; maddi şeyler akla gelmemeli…
Yapılan her iyilik Allah’ın (CC) kullarına şefkat yolu ile verilmeli. Onları minnet altında bırakmak için değil… Allah-ü Teala (CC) bunu da bize şöyle bildirdi:
“Verdiğiniz sadakayı, minnet ve eza ile iptal etmeyiniz.”[5]
Sonra, insan yaptığı iyilikle dünyalık bir şey talebinde bulunmamalı… İşte bunun bir adı infaktır.
Bunun da neden ve nasıl verileceğini şu Ayet-i Kerime bize anlatır:
“Sevdiğiniz şeyi Allah (CC) yolunda vermedikçe, iyiliğe nail olamazsınız.”[6]
[1]Tevbe S. A.60
[2]Enam S. A.160
[3]Hadid S. A.11
[4]Şems S. A.9
[5]Bakara S. A.264
[6]Al-i İmran S. A.92
Şeriat hükümlerine göre verilen zekat, dünya kazancından, malum had dünyalığa sahip olduktan sonra, muayyen bir şeyi, her yıl ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktır.
Tarikattaki zekata gelince; o da ahirete ait kazançtan verilir. O, ahiret fakirlerine ve ona muhtaç olanlara dağıtılır.
Zekat aynı zamanda sadaka demektir. Bunu Allah-ü Teala:
“Sadaka fakirlerin hakkıdır.”[1]
Mealine gelen ayeti ile bildirdi.
Verilen sadaka fakire ulaşmadan Allah-ü Teala’nın (CC) o sadakayı kabulüdür.
İşte büyük zatlar, yaptıkları iyiliğin sevabını asi kullara bağışlarlar. Allah-ü Teala (CC) ise, onların Haccı, orucu, namazı, sadakası, tesbihi, tehlili kadar Ğufran sıfatını tecelli ettirir. Benliklerini örter.
Onların bu cömertliği o kadar ileri gider ki, hiçbiri için kendine has varlık kalmaz. Ne bir sevabı ne de bir iyilikleri kalır.
Bu yola giren zatın varlığı kalmaz; iflas halini yaşar. Çünkü cömerttir. Allah-ü Teala (CC) cömert kişiyi iflas edeni sever. Peygamber (SAV) Efendimiz bunu şöyle anlattı:
“Müflis, iki cihanda Allah’ın (CC) emanetindedir.”
Burada Rabia-ı Adviye (RA) tarafından okunan bir duayı zikredelim… O (RA) şöyle yalvarırdı:
“Allah’ım (CC)! Benim dünyalık nasibimi, kafirlere ver, Ahiretten nasibim varsa, onu da sevenin mümin kullarına dağıt. Dünyada yalnız Seni anmayı dilerim. Öbür alemde ise, Seni görmeyi arzularım; çünkü kul ve muvakkat bir zaman için, elinde tuttuğu şey, sahibinindir.”
Kıyamet günü her iyilik on misli sevap getirir. Bunu Allah-ü Teala (CC) haber verir:
“İyilik getiren, on misli ecrini alır.”[2]
Zekatın bir başka manası da, nefsin temizliğidir. Nefis; nefsani sıfatlardan pak olursa, zekat manevi değerini bulur.
Bu alemde verilen bir parça dünyalık öbür alemde kat kat manevi ecir getirir; şu Ayet-i Kerime bu manayı ifade eder.
“Allah-ü Teala’dan (CC) kat kat ecir alması için onunla güzel bir borç işine girecek kim var?”[3]
Yine buyurur:
“Nefsini tezkiye eden iflah oldu.”[4]
Yukarıda zikri geçen Ayet-i Kerimede bahsedilen borç; iyilik cinsinden bir parça da olsa, malını, Allah (CC) yolunda Allah’ın (CC) kullarına dağıtmaktadır. Bu dağıtmaktan yalnız Allah-ü Teala’nın (CC) vech-i kerimi düşünmeli; maddi şeyler akla gelmemeli…
Yapılan her iyilik Allah’ın (CC) kullarına şefkat yolu ile verilmeli. Onları minnet altında bırakmak için değil… Allah-ü Teala (CC) bunu da bize şöyle bildirdi:
“Verdiğiniz sadakayı, minnet ve eza ile iptal etmeyiniz.”[5]
Sonra, insan yaptığı iyilikle dünyalık bir şey talebinde bulunmamalı… İşte bunun bir adı infaktır.
Bunun da neden ve nasıl verileceğini şu Ayet-i Kerime bize anlatır:
“Sevdiğiniz şeyi Allah (CC) yolunda vermedikçe, iyiliğe nail olamazsınız.”[6]
[1]Tevbe S. A.60
[2]Enam S. A.160
[3]Hadid S. A.11
[4]Şems S. A.9
[5]Bakara S. A.264
[6]Al-i İmran S. A.92