Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

şule yüksel şenler kim? (1 Kullanıcı)

islam_güneşi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
366
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
'Şulebaş türban' tasarımından kara çarşafa uzanan sıradışı bir hayat


Hayrünnisa Gül'den Emine Erdoğan'a kadar birçok kadının başlarını
bağlama şekline "Şulebaş" deniyor.
Bu başörtüsüne adını veren Şule Yüksel Şenler kimdi? Nasıl ve neden
örtündü? Bu türban modelini nasıl buldu? Terzilik öğrendiği Ermeni
ustasının etkisi oldu mu? Türbandan sonra neden kara çarşafa büründü?
Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım birlikteliğinin arabulucusu Şule
Yüksel Şenler, neden iki kez evlenip boşandı? Türban konusunda
Türkiye'de "çığır açan" bir gazeteci-yazarın işte yaşam hikáyesi.

KIBRISLIYDILAR. Babası Hasan Tahsin ile annesi Mihriban Ümran Hanım, teyze
çocuklarıydı. Altı kardeştiler: Özer, Örsel, Şule Yüksel, Gonca Gülsel,
Tuncer ve Çiğdem.

Tarih 29 Mayıs 1938. Kayseri. Şule Yüksel dünyaya geldi. Babası, Sümer
Fabrikası'nda görevliydi. 6 yıl sonra görevinden ayrıldı. İstanbul'a
yerleştiler. Bütün aile; anneanneler, babaanneler tüm akraba kadınları
modern kıyafetler içinde, zarif ve şık giyiniyorlardı.

Şule Yüksel, Koca Ragıp Paşa İlkokulu'na giderken ailenin ekonomik düzeni
bozuldu. Şenler çiftinin çocuklarına okul aile birlikleri
yardım etti. Şule Yüksel, ortaokula kadar okuyabildi. Annesi kalp
krizi geçirip yatağa bağlanınca okuldan alındı.

Artık evden çıkmıyor; temizlik yapıyor, yemek pişiriyordu. Arta kalan
zamanlarında hep kitap okudu; ne bulursa onu okudu. Öyküler yazmaya
başladı. Bunları Safa Önal'ın çıkardığı "Yelpaze" Dergisi'ne gönderdi. İlk
yazarlığa burada adım attı.

Sonra Gökhan Evliyaoğlu, Peyami Safa gibi devrin ünlü isimlerinin
bulunduğu "Yeni İstanbul" Gazetesi'nin gençlik köşesinde yazmaya
başladı.

Bu arada gazetenin ilanlarını hazırlayan Yüksel Bey'den resim dersi aldı.
Resim derslerini müzik dersleri takip etti. Ney ve kanun çalmayı öğrendi.

AĞABEY BASKISI

Ağabeyi Özer Şenler, Said-i Nursi'nin yakın çevresi içine girmişti.
Ailesinin modern yaşamına; annesi ve kız kardeşlerinin örtünmemesine ve
hele hele evde bile olsa kız kardeşlerinin erkek musiki
hocalarından ders almasına çok kızıyordu. Bir gün evi terk etti.

Artık ağabeyi Özer'in yeni bir hayatı vardı. Dizinin dibinden
ayrılmadığı Said-i Nursi, "Özer" adını da değiştirip "Üzeyir"
koymuştu! Ağabey Özer Şenler'i, Said-i Nursi ile tanıştıran kişi ise,
"Milliyetçiler Derneği"nden arkadaşı Nevzat Yalçıntaş'tı.

Şule Yüksel o günlerde áşık oldu. Lise öğrencisi mahalleli bir gence
tutuldu. Aşk karşılıklıydı. Dört yıl flört ettiler.

18 yaşına bastığı gün iki aile yan yana geldi. Ancak bu söz kesme
merasimi tatsızlıkla sonuçlandı. Müstakbel kaynanasının, oğlu ve
geliniyle aynı evde yaşamak istemesi bu birlikteliğin sonunu getirdi.

Baba Hasan Tahsin Şenler bu teklifi kabul etmedi. Bu acı sonucu
mutfakta öğrenen Şule Yüksel bayılıp kaldı.

Ve yıllar geçse de bu acı dünür olayını hiç unutamadı. Hatta çocuk sahibi
olamamasını da bu olaya bağladı...

ERMENİ TERZİ

Annesi, aşkını unutması için Şule Yüksel'i Bakırköy'de bir Ermeni
terzinin yanına çırak verdi. Gencecik yaşında her türlü elbiseyi
dikebilecek düzeye geldi. Zamanla kalfalığa kadar yükseldi.

Ermeni ustasının Avrupa'dan getirdiği moda dergilerini elinden
düşürmedi. Bu dergilerde gördüklerinden etkilenip ileride "Şulebaş Türban"
tasarımı ortaya çıkaracağını kuşkusuz tahmin bile edemezdi...

Moda magazin dergilerini elinden hiç düşürmedi ama siyasi olaylara da
ilgisiz kalmadı. 1950'li yıllarda başlayan Kıbrıs mitinglerine
katıldı. Ata yurdunu unutmamıştı. Mitinglerde kürsüye çıkıp ağlayarak
şiirler okudu.

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kurulan Adalet Partisi'ne katıldı. AP
Bakırköy Gençlik Kolları, Edebiyat ve Kültür Kolu Başkanı oldu.

Faruk Nafiz Çamlıbel'in çıkardığı "Kadın Gazetesi"nde köşe yazmaya
başladı. Asıl adı "Yüksel" idi. Ama kadın olduğunun anlaşılması için
adının önüne "Şule" ekledi. O artık "Şule Yüksel Şenler" idi. O dönem
siyasal görüş olarak aşırı milliyetçi Nihat Atsız'a yakınlaştı. Ama
ağabeyi Özer'in (Üzeyir) hastalığı yaşamını değiştirdi.

OJELİ TIRNAKLAR

Ağabeyi sarılıktı. Annesi, kız kardeşleri hastanede başında beklediler
günlerce. Ağabeyi kendine gelince onlardan son bir istekte bulundu:
"Örtünün!"

Şule Yüksel sinirlendi: "Ağabey, neden bizden yapamayacağımız şeyler
istiyorsun?"

Ağabeyi, "O halde Risale-i Nur toplantılarına katılın" dedi. Ağabeyin ölüm
döşeğinde morale ihtiyacı vardı. Kabul ettiler. Risale-i Nur
toplantılarına aileden ilk olarak Şule Yüksel Şenler gitti.

Bir evde beyaz örtüler içindeki on kadın, karşılarında başı açık,
modern kıyafetli ve üstelik kendilerine göre hayli dekolte bir elbise
içinde onu görünce çok şaşırdı.

Şule Yüksel eteğini çekiştirip, manikürlü ojeli parmaklarını
saklayarak bir köşeye çekilip oturdu. Risaleleri dinlemeye başladı. Hiçbir
şey anlamadı. Sıkıldı. Birkaç toplantıdan sonra kadınlardan biri, ojeli
tırnaklarını "orangutan maymunlarına" benzetince çok
utandı. Kendini "düzeltmeye" önce tırnaklarından başladı, artık oje yoktu.

Sonra kadınlar başını örtmesini istedi. O da, "ayıp olmasın" diye
başını yarım örtmeye başladı.

"Ağabeyin çok iyi okuyor, bakalım sen nasıl okuyacaksın" diye eline
risaleleri verdiler. Çok güzel okudu; kadınlar hayran kaldı.

Takdir edilmek, kabul görmek çok hoşuna gitti.

O günden sonra namaza başladı.

'KÜRT KARISI DİYECEKLER'

Yıl 1965...

Bir gün aynanın karşısına geçti:

Besmeleyi çekip örtündü. İçinden, "Ne kadar çirkin oldum" dedi. Bu kez
saçının ön tarafı görünecek şekilde başörtüsünü bağladı. "Ne kadar
iradesizim" diye kızdı.

Aynanın karşısında başörtüsünü tekrar tekrar çeşitli şekillerde bağladı:

"Besleme kızlara benzedim!"

"Hizmetçi kız oldum!"

"Herkes bana gerici, yobaz gözüyle bakacak!"

Ve sonunda...

Bugün moda olan "Şulebaş tipi türban" o gün, o aynanın karşısında
ortaya çıktı. "Öyle şık bir tarzda örtünmeliyim ki herkes çok
beğensin!"

Beklediği olmadı. En büyük tepki, anneannesi İkbal Hanım'dan geldi. İlk
sözü, "Kürt karılarına benzemişsin" oldu!

Ağabeyi dışında tüm ailesi örtünmesine karşı çıktı. Ne olduğunu
soranlara "Başı ağrıyor" dediler.

Yolundan dönmedi. Kadınlara başörtüsünü sevdirmek için çok uğraş
verdi; farklı şık eşarplar dikti; biyeli, atkılı, tokalı özel
başörtüler taktı. Çevresi tepki gösterdikçe o örtüsüne sarındı. Örtüsü
bayrağı oldu.

PAPA'NIN GELİŞİNE KARŞI

Örtünmesiyle birlikte çalıştığı yayın organı da değişti. Yeni yayın
organıyla birlikte artık davalar süreci de başlayacaktı. 26 Ocak 1967
tarihinde Mehmet Şevket Eygi'nin çıkardığı "Yeni İstiklal" Gazetesi,
Pakistan'da üniversiteye, ellerinde kitapları kara çarşaf içinde giden üç
genç kızın fotoğrafını basıp, yanına da Şule Yüksel Şenler'in,
"Müslüman kadınların örtünmesi şarttır" diyen yazısını koyunca, Türk
Kadınlar Birliği dava açtı.

Şule Yüksel Şenler ilk kez mahkemeyle tanıştı. Ama bu son olmayacak; iki
kez de cezaevine girecekti. Anadolu'nun her yanında seminerler vermeye
başladı. Şule Yüksel gibi İstanbul'da yaşayan modern bir
kadının örtünmesi, "itilmişlik duygusu" içindeki çevrelerde memnuniyet
yarattı.

Her gün bir yerde panele katıldı. "Başı açık kadınlara laf atılıyor; oysa
kapalı kadınlara ana-bacı gözüyle bakılıyor" diyordu.

Laf atan Müslüman erkeği değil de, laf yiyen Müslüman kadını
düzeltmeye çalışıyordu!

Said-i Nursi hayranıydı. "Bugün" Gazetesi'nde Necip Fazıl Kısakürek,
Said-i Nursi'nin evlenmeyişini ve sakal bırakmayışını eleştirince en sert
tepkiyi o gösterdi.

Giderek radikalleşti. 1967 yılında Papa'nın Türkiye'ye gelmesine karşı
çıkıp, "Ağlayın ey Müslüman kardeşlerim ağlayın" diye makale yazdı.

Ankara'da İmam Hatiplere ve İlahiyata Kız Yetiştirme Kursu açılmasını
sağlayıp, müdür oldu.

Öğrencileri onun gibi "Şulebaş" türban takmaya başladı. Bu kurstan yetişen
öğrencilerden biri de ünlü gazeteci Abdurrahman Dilipak'ın eşi Asiye
Hanım'dı.

Tayyİp ErdoĞan İle Emİne HanIm'In evlİlİklerİnde arabulucu OLDU

Yaşadığı ilk aşk ve ilk hayal kırıklığının da etkisiyle yıllar sonra
"Huzur Sokağı" adlı romanını yazdı. Bestseller oldu. Ünlendi.

Roman, "Birleşen Yollar" adıyla 1970'te sinemaya uyarlandı; yönetmen Yücel
Çakmaklı'nın İslami içerikli ilk filmi oldu. Başrolde Türkan Şoray ile
İzzet Günay vardı.

Başörtüsü sinemaya girmişti...

32 yaşındaki Yüksel Şule Şenler o yıl evlendi. Eşi, ilahiyat mezunu
tiyatrocu Abdullah Kars idi. Şehir şehir dolayıp İslami tiyatro
yapıyordu. Yani aynı zamanda dava arkadaşıydılar. Evlenmelerine
Risale-i Nur talebelerinden Sait Özdemir vesile olmuştu.

Gelinliğin modelini Şule Yüksel Şenler çizdi. Kadın-erkek ayrı ayrı
yapılan düğün, müziksiz ve danssız oldu. Davetiyelere ilk kez ayet ve
hadis konmuştu. Konukların tesettüre uygun giyinmesi istenmişti.

Fakat:

Bu İslami düğün mutluluk getirmedi. Eşi, Şule Yüksel'i hep dövdü.
Toplantılarda, "Eziyet gören kadının sabrettiği takdirde Allah katında
büyük derecelere ulaşacağını" söyleyen Şule Yüksel'in dayanacak gücü
kalmadı. Beş yıllık evlilik hüsranla bitti; boşandılar.

KOCA BASKISI

Hayat devam ediyordu. Koca baskısından kurtulmuştu. Tekrar panellere
gitmeye; gazetelere, dergilere yazmaya başladı.

"İdealist Hanımlar Derneği"ni kurdu. Manevi başkanı oldu.

Derneğe gelen genç kızlar arasında, Emine Gülbaran (Erdoğan) da vardı.
Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım'ın evliliklerinde arabulucu olan isim
de Şule Yüksel Şenler'di.

Bu arada ikinci evliliğini yaptı. Eşi Kanada'da yaşamış bir maden
mühendisiydi. Daha önce evlenmiş ama eşini kaybetmişti. Bir kızı
vardı. (Şule Yüksel Şenler, üvey kızının yaşamına saygısından dolayı,
eşinin adının yazılmasını istemedi.)

Şule Yüksel Şenler için damat adayının en önemli özelliği, namazında
niyazında olmasıydı.

Evlendiler. Bakırköy'de dubleks bir apartman katına yerleştiler. Eşi
dolayısıyla yeni çevre edindi. Yeni çevre, Nakşibendi İsmailağa
Cemaati'ydi.

Burada tanıştığı kadınlardan; simsiyah çarşaf giyen Dr. Sevim Asımgil,
yaşamında ikinci radikal değişime neden oldu.

"İslamiyet'ten soğutuyor", "Mümkün değil çarşaf giymem" diyen Şule Yüksel
Şenler bir gün kara çarşafa giriverdi.

Modern başörtüsüyle başlayan süreç, kara çarşafa gelip dayanıvermişti.
Tercih kendinindi kuşkusuz. Ama ortada bir reel durum da yok muydu?

Ağabeyinin isteğiyle Nurcu olup türban takan Şule Yüksel Şenler, bu kez
eşinin isteğiyle Nakşibendi olup kara çarşafa girivermişti!

KARA ÇARŞAF GİYİYOR

Türban takarak modern hayat sürdüren çevresini şaşırtan Şule Yüksel
Şenler, bu kez kara çarşafa girerek türbanlı arkadaşlarını hayretler
içinde bıraktı. Türbanlı arkadaşlarından koptu. Eşiyle ve üvey kızıyla
Fatih Çarşamba'ya yerleşti. Milli Gazete'deki yazılarına son verdi.

Bir gün Başbakan Erdoğan'ın dünürü, gazetenin başyazarı Sadık Albayrak
İsmailağa Cemaati şeyhi Mahmut Hoca'ya gelerek, Şenler'in tekrar Milli
Gazete'de yazması için izin istedi.

Şeyh Mahmut Hoca, istiharede olan Şenler'in durumuna göre, belli
konularda yazmamak üzere izin verebileceğini söyledi.

İki erkek Şule Yüksel Şenler hakkında karar verirken; o dönemde Şule
Yüksel Şenler'in derdi başkaydı.

İkinci kocası da fiziki şiddet uyguluyordu. Her seferinde şeyhine
koşuyor ama Mahmut Hoca, "Hele sabret" diyordu. 11 yıl sabretti.
Boşandı. Boşanmasıyla birlikte, İsmailağa Cemaati kendisiyle tüm
ilişkisini kesti! Yapayalnız kaldı.

AKIL HASTANESİNDE

Annesi Ümran Hanım vefat etmişti. Babasının yanına taşındı. Zaman
Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı. Sorunlar yakasını bırakmadı. Babası
Hasan Tahsin ağır psikolojik hastaydı; hafızasını kaybetmişti. Bir gün
evden çıktı ve geri dönmedi.

Akıl hastası Hasan Tahsin'i vatandaşlar, Bakırköy Akıl Hastanesi'ne
götürdü. Hastanede diğer hastalardan dayak yiyen Hasan Tahsin vefat etti.

Aynı hastalık Şule Yüksel Şenler'e de bela oldu. Hafızasını kaybetti.
Kimseyi bilemedi ve tanıyamadı. Kıblenin nerede olduğunu, namazda
hangi duaları hangi sırayla okuyacağını soruyordu hep.

Aynı zamanda uyuyamıyor; sabaha kadar ağlıyordu. Doktorlar sürekli
uyuttular. Bu ağır yorucu hayat beynini, vücudunu yıpratmıştı.
Kimbilir belki de akraba evliliği sonucuydu çektiği bu ıstıraplar?
Tedavisi bugün hálá sürüyor...

Allah şifa ve uzun ömür versin...

SONUÇ

Şule Yüksel Şenler'in yaşamı, aslında toplumsal hayatımızın
dönüşümüyle paralellik gösteriyor; yani Türkiye bugünlerde "ağabey"
baskısı altında örtünüp örtünmemeyi tartışıyor.
 

islam_güneşi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
366
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
tabiki bir baskıdan bahsedilemez.birey herşeyi kendi karar vermelidir.ibretlik bir yaşam öyküsü olduğu için paylaşıyorum sizinle
 

efzairem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Kas 2007
Mesajlar
758
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
selamün aleyküm
kardeşim yazının uzunluguna ragmen her satırını okudum ben bu kadının hayranıyım türk edebiyatına ve islam dinine çok emegi geçmiş bir insandır,ALLAH ona şifalar versin tedavi gördügnü duymuştum
 

islam_güneşi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eyl 2007
Mesajlar
366
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
ben de yeni tanıdım.inşallah daha da araştıracağım.kafamdaki bir çok niçin sorularına cevap oldu bir nevi.selamet ile..
 

afakisevda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Ağu 2007
Mesajlar
578
Tepki puanı
0
Puanları
0
Selamün Aleyküm hayırlı akşamlar kardeşim emeğine sağlık Şule hanımın hayatıyla ilgili biraz bilgim vardı ama bilmediklerimide vesilenle öğrenmiş oldum RABBİM razı olsun.
Acısıyla tatlısıyla dolu dolu bir hayat gerçekten o dönemlerde çığır açmış bir insan .Şule Yüksel Şenler için RABBİMDEN şifa diliyorum

SELAM ve DUA ile kalın ALLAHA EMANET OLUN
 

AFRA_NUR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ocak 2007
Mesajlar
2,128
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
s.a. kardeşim.dün tam cuma vaktinde mağazaya bir müşteri bayan geldi.bişeyler baktı,tam giderken bana iyi günler dedi ve durdu.yüzüme baktı ev keşke örtmeseydin bu örtüyü yazık ediyosun kendine dedi.mağazanın kapısında ayakta bana ŞULE YÜKSELİN hayat hikayesini anlattı...kendisinden ve ailesinden bahsetti.ve sonumun örtülü olduğum için şule yükselin sonu gibi bir akıl hastanesinde biticeğine bağladı.ve gitti.okadar seri okadar kibar ve okadar fırsat vermeden aralıksız konuştuki cevap vermeye fırsat bırakmadı bana ,şaşırıp kaldım.tam şule yükselin hayat hikayesini okuycakken sizin bu yazınızı gördüm.insalar olayları nasılda çarpıtıyolar.aklı veren rabbim onun emrine uydum diye aklımı alacaksa amenna diyorum.emeğinize sağlık .ALLAH RAZI OLSUN SELAMETLE HAYIRLI AKŞAMLAR
 

deniztalha

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Şub 2008
Mesajlar
14
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
S. A. Kardeşler. şu Siralar Gündemde Baş örtüsü Olduğu Için. Nerdeyse Herkes örtülerimize Vah Vah Diyor. Niye Vah Vah Sa. Ben Biraz Geç örtünmeme üzülüyorum.geçen Yillarin Hesabini Nasil Veririm Diye Hep Haktealanin çok Merhametli Ve Bağişlayici Olduğunu Düşünüyorum. Rabbim Beni Ve Benim Gibi Olanlari Affetsin Inşallah. Yakişsin Veya Yakişmasin önemli Olan Allah C.c. In Razi Olmasi. Ben Gibi Aciz Insanlarin Beni Dinimin Emirleri Konusunda Eleştirmeleri Umurumda Bile Değil. Allah C.c. Bizleri Kendi Yolundan Ayirmasin Inşallah. Selametle Kalin.
 

karagözlü

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Eyl 2008
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
etkilenmediğimi söylersem yalan olur, çok hoşuma gitti ve şule hanıma sizlerin sayesinde hayran kaldım.. ve tanıdığımada çok sevindim. emeğinizden dolayı ALLAH razı olsun .. ellerinize sağlık, bununla birlikte ve bundan sonra arkadaşlarıma da önericem..herkezin örnek alması gereken bişiler var burda..birde özgür bir dünyada yaşadığımızı söylerler...şule hanımın hayatına bakacak olursak, sizce ne kadar özgürüz???
 

ayşe-rana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
1,732
Tepki puanı
46
Puanları
48
Yaş
50
huzur sokağını 11 yaşında okumuştum.o dönemler çok kitap okurdum.ahmet günbay yıldızın epey eserini okudum.ama şule yüksel şenlerin o romanındaki sıcak üslup çok farklıydı.
ne kadar dolu dolu bir hayat geçirmiş.ben de edebiyata çok meraklı olmama rağmen kayda değer bir çalışma yapmadım ve şimdi ilgilenmiyorum bile...
Allah şifa versin.
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
çileli bir hayatı varmış ... ilk okudugum roman huzur sokagıydı..
inşaALLAH sıhhatına kavuşur.. rabbim şifasını versin
teşekkürler kardeşim
selam ve dua ile
 

seda_seda_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Mar 2008
Mesajlar
305
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
gerçekten çileli bir yaşamı varmış inşallah bunun mükafatını allah katında alır emegınıze saaglık
 

Peçeli-Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Şub 2008
Mesajlar
2,111
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
Konum
Malatya
Es-Selamün Aleyküm tanımıyordum hatta ismini hiç duymadım ama sizin sayenizde bi bilgimiz oldu Allah razı olsun
 

ashab_kiram

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
650
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
'Şulebaş türban' tasarımından kara çarşafa uzanan sıradışı bir hayat


Hayrünnisa Gül'den Emine Erdoğan'a kadar birçok kadının başlarını
bağlama şekline "Şulebaş" deniyor.
Bu başörtüsüne adını veren Şule Yüksel Şenler kimdi? Nasıl ve neden
örtündü? Bu türban modelini nasıl buldu? Terzilik öğrendiği Ermeni
ustasının etkisi oldu mu? Türbandan sonra neden kara çarşafa büründü?
Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım birlikteliğinin arabulucusu Şule
Yüksel Şenler, neden iki kez evlenip boşandı? Türban konusunda
Türkiye'de "çığır açan" bir gazeteci-yazarın işte yaşam hikáyesi.

KIBRISLIYDILAR. Babası Hasan Tahsin ile annesi Mihriban Ümran Hanım, teyze
çocuklarıydı. Altı kardeştiler: Özer, Örsel, Şule Yüksel, Gonca Gülsel,
Tuncer ve Çiğdem.

Tarih 29 Mayıs 1938. Kayseri. Şule Yüksel dünyaya geldi. Babası, Sümer
Fabrikası'nda görevliydi. 6 yıl sonra görevinden ayrıldı. İstanbul'a
yerleştiler. Bütün aile; anneanneler, babaanneler tüm akraba kadınları
modern kıyafetler içinde, zarif ve şık giyiniyorlardı.

Şule Yüksel, Koca Ragıp Paşa İlkokulu'na giderken ailenin ekonomik düzeni
bozuldu. Şenler çiftinin çocuklarına okul aile birlikleri
yardım etti. Şule Yüksel, ortaokula kadar okuyabildi. Annesi kalp
krizi geçirip yatağa bağlanınca okuldan alındı.

Artık evden çıkmıyor; temizlik yapıyor, yemek pişiriyordu. Arta kalan
zamanlarında hep kitap okudu; ne bulursa onu okudu. Öyküler yazmaya
başladı. Bunları Safa Önal'ın çıkardığı "Yelpaze" Dergisi'ne gönderdi. İlk
yazarlığa burada adım attı.

Sonra Gökhan Evliyaoğlu, Peyami Safa gibi devrin ünlü isimlerinin
bulunduğu "Yeni İstanbul" Gazetesi'nin gençlik köşesinde yazmaya
başladı.

Bu arada gazetenin ilanlarını hazırlayan Yüksel Bey'den resim dersi aldı.
Resim derslerini müzik dersleri takip etti. Ney ve kanun çalmayı öğrendi.

AĞABEY BASKISI

Ağabeyi Özer Şenler, Said-i Nursi'nin yakın çevresi içine girmişti.
Ailesinin modern yaşamına; annesi ve kız kardeşlerinin örtünmemesine ve
hele hele evde bile olsa kız kardeşlerinin erkek musiki
hocalarından ders almasına çok kızıyordu. Bir gün evi terk etti.

Artık ağabeyi Özer'in yeni bir hayatı vardı. Dizinin dibinden
ayrılmadığı Said-i Nursi, "Özer" adını da değiştirip "Üzeyir"
koymuştu! Ağabey Özer Şenler'i, Said-i Nursi ile tanıştıran kişi ise,
"Milliyetçiler Derneği"nden arkadaşı Nevzat Yalçıntaş'tı.

Şule Yüksel o günlerde áşık oldu. Lise öğrencisi mahalleli bir gence
tutuldu. Aşk karşılıklıydı. Dört yıl flört ettiler.

18 yaşına bastığı gün iki aile yan yana geldi. Ancak bu söz kesme
merasimi tatsızlıkla sonuçlandı. Müstakbel kaynanasının, oğlu ve
geliniyle aynı evde yaşamak istemesi bu birlikteliğin sonunu getirdi.

Baba Hasan Tahsin Şenler bu teklifi kabul etmedi. Bu acı sonucu
mutfakta öğrenen Şule Yüksel bayılıp kaldı.

Ve yıllar geçse de bu acı dünür olayını hiç unutamadı. Hatta çocuk sahibi
olamamasını da bu olaya bağladı...

ERMENİ TERZİ

Annesi, aşkını unutması için Şule Yüksel'i Bakırköy'de bir Ermeni
terzinin yanına çırak verdi. Gencecik yaşında her türlü elbiseyi
dikebilecek düzeye geldi. Zamanla kalfalığa kadar yükseldi.

Ermeni ustasının Avrupa'dan getirdiği moda dergilerini elinden
düşürmedi. Bu dergilerde gördüklerinden etkilenip ileride "Şulebaş Türban"
tasarımı ortaya çıkaracağını kuşkusuz tahmin bile edemezdi...

Moda magazin dergilerini elinden hiç düşürmedi ama siyasi olaylara da
ilgisiz kalmadı. 1950'li yıllarda başlayan Kıbrıs mitinglerine
katıldı. Ata yurdunu unutmamıştı. Mitinglerde kürsüye çıkıp ağlayarak
şiirler okudu.

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kurulan Adalet Partisi'ne katıldı. AP
Bakırköy Gençlik Kolları, Edebiyat ve Kültür Kolu Başkanı oldu.

Faruk Nafiz Çamlıbel'in çıkardığı "Kadın Gazetesi"nde köşe yazmaya
başladı. Asıl adı "Yüksel" idi. Ama kadın olduğunun anlaşılması için
adının önüne "Şule" ekledi. O artık "Şule Yüksel Şenler" idi. O dönem
siyasal görüş olarak aşırı milliyetçi Nihat Atsız'a yakınlaştı. Ama
ağabeyi Özer'in (Üzeyir) hastalığı yaşamını değiştirdi.

OJELİ TIRNAKLAR

Ağabeyi sarılıktı. Annesi, kız kardeşleri hastanede başında beklediler
günlerce. Ağabeyi kendine gelince onlardan son bir istekte bulundu:
"Örtünün!"

Şule Yüksel sinirlendi: "Ağabey, neden bizden yapamayacağımız şeyler
istiyorsun?"

Ağabeyi, "O halde Risale-i Nur toplantılarına katılın" dedi. Ağabeyin ölüm
döşeğinde morale ihtiyacı vardı. Kabul ettiler. Risale-i Nur
toplantılarına aileden ilk olarak Şule Yüksel Şenler gitti.

Bir evde beyaz örtüler içindeki on kadın, karşılarında başı açık,
modern kıyafetli ve üstelik kendilerine göre hayli dekolte bir elbise
içinde onu görünce çok şaşırdı.

Şule Yüksel eteğini çekiştirip, manikürlü ojeli parmaklarını
saklayarak bir köşeye çekilip oturdu. Risaleleri dinlemeye başladı. Hiçbir
şey anlamadı. Sıkıldı. Birkaç toplantıdan sonra kadınlardan biri, ojeli
tırnaklarını "orangutan maymunlarına" benzetince çok
utandı. Kendini "düzeltmeye" önce tırnaklarından başladı, artık oje yoktu.

Sonra kadınlar başını örtmesini istedi. O da, "ayıp olmasın" diye
başını yarım örtmeye başladı.

"Ağabeyin çok iyi okuyor, bakalım sen nasıl okuyacaksın" diye eline
risaleleri verdiler. Çok güzel okudu; kadınlar hayran kaldı.

Takdir edilmek, kabul görmek çok hoşuna gitti.

O günden sonra namaza başladı.

'KÜRT KARISI DİYECEKLER'

Yıl 1965...

Bir gün aynanın karşısına geçti:

Besmeleyi çekip örtündü. İçinden, "Ne kadar çirkin oldum" dedi. Bu kez
saçının ön tarafı görünecek şekilde başörtüsünü bağladı. "Ne kadar
iradesizim" diye kızdı.

Aynanın karşısında başörtüsünü tekrar tekrar çeşitli şekillerde bağladı:

"Besleme kızlara benzedim!"

"Hizmetçi kız oldum!"

"Herkes bana gerici, yobaz gözüyle bakacak!"

Ve sonunda...

Bugün moda olan "Şulebaş tipi türban" o gün, o aynanın karşısında
ortaya çıktı. "Öyle şık bir tarzda örtünmeliyim ki herkes çok
beğensin!"

Beklediği olmadı. En büyük tepki, anneannesi İkbal Hanım'dan geldi. İlk
sözü, "Kürt karılarına benzemişsin" oldu!

Ağabeyi dışında tüm ailesi örtünmesine karşı çıktı. Ne olduğunu
soranlara "Başı ağrıyor" dediler.

Yolundan dönmedi. Kadınlara başörtüsünü sevdirmek için çok uğraş
verdi; farklı şık eşarplar dikti; biyeli, atkılı, tokalı özel
başörtüler taktı. Çevresi tepki gösterdikçe o örtüsüne sarındı. Örtüsü
bayrağı oldu.

PAPA'NIN GELİŞİNE KARŞI

Örtünmesiyle birlikte çalıştığı yayın organı da değişti. Yeni yayın
organıyla birlikte artık davalar süreci de başlayacaktı. 26 Ocak 1967
tarihinde Mehmet Şevket Eygi'nin çıkardığı "Yeni İstiklal" Gazetesi,
Pakistan'da üniversiteye, ellerinde kitapları kara çarşaf içinde giden üç
genç kızın fotoğrafını basıp, yanına da Şule Yüksel Şenler'in,
"Müslüman kadınların örtünmesi şarttır" diyen yazısını koyunca, Türk
Kadınlar Birliği dava açtı.

Şule Yüksel Şenler ilk kez mahkemeyle tanıştı. Ama bu son olmayacak; iki
kez de cezaevine girecekti. Anadolu'nun her yanında seminerler vermeye
başladı. Şule Yüksel gibi İstanbul'da yaşayan modern bir
kadının örtünmesi, "itilmişlik duygusu" içindeki çevrelerde memnuniyet
yarattı.

Her gün bir yerde panele katıldı. "Başı açık kadınlara laf atılıyor; oysa
kapalı kadınlara ana-bacı gözüyle bakılıyor" diyordu.

Laf atan Müslüman erkeği değil de, laf yiyen Müslüman kadını
düzeltmeye çalışıyordu!

Said-i Nursi hayranıydı. "Bugün" Gazetesi'nde Necip Fazıl Kısakürek,
Said-i Nursi'nin evlenmeyişini ve sakal bırakmayışını eleştirince en sert
tepkiyi o gösterdi.

Giderek radikalleşti. 1967 yılında Papa'nın Türkiye'ye gelmesine karşı
çıkıp, "Ağlayın ey Müslüman kardeşlerim ağlayın" diye makale yazdı.

Ankara'da İmam Hatiplere ve İlahiyata Kız Yetiştirme Kursu açılmasını
sağlayıp, müdür oldu.

Öğrencileri onun gibi "Şulebaş" türban takmaya başladı. Bu kurstan yetişen
öğrencilerden biri de ünlü gazeteci Abdurrahman Dilipak'ın eşi Asiye
Hanım'dı.

Tayyİp ErdoĞan İle Emİne HanIm'In evlİlİklerİnde arabulucu OLDU

Yaşadığı ilk aşk ve ilk hayal kırıklığının da etkisiyle yıllar sonra
"Huzur Sokağı" adlı romanını yazdı. Bestseller oldu. Ünlendi.

Roman, "Birleşen Yollar" adıyla 1970'te sinemaya uyarlandı; yönetmen Yücel
Çakmaklı'nın İslami içerikli ilk filmi oldu. Başrolde Türkan Şoray ile
İzzet Günay vardı.

Başörtüsü sinemaya girmişti...

32 yaşındaki Yüksel Şule Şenler o yıl evlendi. Eşi, ilahiyat mezunu
tiyatrocu Abdullah Kars idi. Şehir şehir dolayıp İslami tiyatro
yapıyordu. Yani aynı zamanda dava arkadaşıydılar. Evlenmelerine
Risale-i Nur talebelerinden Sait Özdemir vesile olmuştu.

Gelinliğin modelini Şule Yüksel Şenler çizdi. Kadın-erkek ayrı ayrı
yapılan düğün, müziksiz ve danssız oldu. Davetiyelere ilk kez ayet ve
hadis konmuştu. Konukların tesettüre uygun giyinmesi istenmişti.

Fakat:

Bu İslami düğün mutluluk getirmedi. Eşi, Şule Yüksel'i hep dövdü.
Toplantılarda, "Eziyet gören kadının sabrettiği takdirde Allah katında
büyük derecelere ulaşacağını" söyleyen Şule Yüksel'in dayanacak gücü
kalmadı. Beş yıllık evlilik hüsranla bitti; boşandılar.

KOCA BASKISI

Hayat devam ediyordu. Koca baskısından kurtulmuştu. Tekrar panellere
gitmeye; gazetelere, dergilere yazmaya başladı.

"İdealist Hanımlar Derneği"ni kurdu. Manevi başkanı oldu.

Derneğe gelen genç kızlar arasında, Emine Gülbaran (Erdoğan) da vardı.
Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım'ın evliliklerinde arabulucu olan isim
de Şule Yüksel Şenler'di.

Bu arada ikinci evliliğini yaptı. Eşi Kanada'da yaşamış bir maden
mühendisiydi. Daha önce evlenmiş ama eşini kaybetmişti. Bir kızı
vardı. (Şule Yüksel Şenler, üvey kızının yaşamına saygısından dolayı,
eşinin adının yazılmasını istemedi.)

Şule Yüksel Şenler için damat adayının en önemli özelliği, namazında
niyazında olmasıydı.

Evlendiler. Bakırköy'de dubleks bir apartman katına yerleştiler. Eşi
dolayısıyla yeni çevre edindi. Yeni çevre, Nakşibendi İsmailağa
Cemaati'ydi.

Burada tanıştığı kadınlardan; simsiyah çarşaf giyen Dr. Sevim Asımgil,
yaşamında ikinci radikal değişime neden oldu.

"İslamiyet'ten soğutuyor", "Mümkün değil çarşaf giymem" diyen Şule Yüksel
Şenler bir gün kara çarşafa giriverdi.

Modern başörtüsüyle başlayan süreç, kara çarşafa gelip dayanıvermişti.
Tercih kendinindi kuşkusuz. Ama ortada bir reel durum da yok muydu?

Ağabeyinin isteğiyle Nurcu olup türban takan Şule Yüksel Şenler, bu kez
eşinin isteğiyle Nakşibendi olup kara çarşafa girivermişti!

KARA ÇARŞAF GİYİYOR

Türban takarak modern hayat sürdüren çevresini şaşırtan Şule Yüksel
Şenler, bu kez kara çarşafa girerek türbanlı arkadaşlarını hayretler
içinde bıraktı. Türbanlı arkadaşlarından koptu. Eşiyle ve üvey kızıyla
Fatih Çarşamba'ya yerleşti. Milli Gazete'deki yazılarına son verdi.

Bir gün Başbakan Erdoğan'ın dünürü, gazetenin başyazarı Sadık Albayrak
İsmailağa Cemaati şeyhi Mahmut Hoca'ya gelerek, Şenler'in tekrar Milli
Gazete'de yazması için izin istedi.

Şeyh Mahmut Hoca, istiharede olan Şenler'in durumuna göre, belli
konularda yazmamak üzere izin verebileceğini söyledi.

İki erkek Şule Yüksel Şenler hakkında karar verirken; o dönemde Şule
Yüksel Şenler'in derdi başkaydı.

İkinci kocası da fiziki şiddet uyguluyordu. Her seferinde şeyhine
koşuyor ama Mahmut Hoca, "Hele sabret" diyordu. 11 yıl sabretti.
Boşandı. Boşanmasıyla birlikte, İsmailağa Cemaati kendisiyle tüm
ilişkisini kesti! Yapayalnız kaldı.

AKIL HASTANESİNDE

Annesi Ümran Hanım vefat etmişti. Babasının yanına taşındı. Zaman
Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı. Sorunlar yakasını bırakmadı. Babası
Hasan Tahsin ağır psikolojik hastaydı; hafızasını kaybetmişti. Bir gün
evden çıktı ve geri dönmedi.

Akıl hastası Hasan Tahsin'i vatandaşlar, Bakırköy Akıl Hastanesi'ne
götürdü. Hastanede diğer hastalardan dayak yiyen Hasan Tahsin vefat etti.

Aynı hastalık Şule Yüksel Şenler'e de bela oldu. Hafızasını kaybetti.
Kimseyi bilemedi ve tanıyamadı. Kıblenin nerede olduğunu, namazda
hangi duaları hangi sırayla okuyacağını soruyordu hep.

Aynı zamanda uyuyamıyor; sabaha kadar ağlıyordu. Doktorlar sürekli
uyuttular. Bu ağır yorucu hayat beynini, vücudunu yıpratmıştı.
Kimbilir belki de akraba evliliği sonucuydu çektiği bu ıstıraplar?
Tedavisi bugün hálá sürüyor...

Allah şifa ve uzun ömür versin...

SONUÇ

Şule Yüksel Şenler'in yaşamı, aslında toplumsal hayatımızın
dönüşümüyle paralellik gösteriyor; yani Türkiye bugünlerde "ağabey"
baskısı altında örtünüp örtünmemeyi tartışıyor.

az önce internete giridm şule yüksel şenler hakkında hiç bişey bilmiyodum HUZUR SOKAĞI adlı kitap
2ını okuyorum ve hayatını öğrenmek istedim ama çok şaşırdım bu bizlere örnek olucak kadının hayatının bu kadar sıkıntılarla dolu olduğunu bilmiyodum.Şu anda hala tedavi gördüğünü bilmiyodum çok üzüldüm rabbim şifa versin inşaalah en kısa zamanda sağlığına kavuşur.sizlerde lütfen dua edin kardeşlerim. ALLAH razı olsun şimdiden hepinizden
 

ceylantur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 May 2009
Mesajlar
2,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
selamün aleyküm

Rabbim şifa verir inşAllah, huzur sokağı elimden düşürmeden, hani derler ya bi solukta okuduğum ve çok şey öğrendiğim bi kitaptı
 

gokceayan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 May 2009
Mesajlar
336
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
ilk okuduğum ve çok etkilendiğim romanı Huzur sokağıydı.bu kitap hayatımı değiştirdi diyebilirim.hayatını bu kadar ayrıntılı bilmiyordum hatta hayatını anlatan bir kitabı var onuda almak istiyorum.tedavi görmesine çok üzüldüm Allah şifa versin en kısa zamanda sağlığına kavuşur inş.
 

CahitYetgin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Kas 2010
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Es selam ın rahmeti okuyucuların üzerine rahmet gibi yağsın. Herkesin bir KADER çizgisi vardır.Şule Yüksel Şenler hanımefendi de KADERİ niN ,takdirini yaşamıştır.Bundan eminim ki hiç bir şikayeti de yoktur.HUZUR SOKAĞINI okumayan demesin ki ben roman okudum.Okumayanlar hemen okuyunuz tavsiye ederim.Şule yüksel in Psikolojik rahatsızlığı BENCE.......! iNSANLARIN ANLADIĞI MANADA DEĞİLDİR DİYE DÜŞÜNÜYORUM.Manevi bir haldir.Tasavvuf da MECZUP VELİLER ÇOKTUR.Bize değişik gelebilirler amma.Asıl bizler ONLARA değişik görünüyoruz.Birde nazar insanı pisikolojik rahatsızlıklara sürükler.NAZAR AYETİNDE veinyekadüllezinin mealini okuduğunuzda ONLAR SENİ GÖZLERİ İLE ETKİLEYECEK DAHA SONRADA DELİ OLDU DİYEREK ALAY EDECEKLERDİ.BU NAZAR AYETİ efendimiz Hz.Muhammed e idi.Bunu okuyunuz.NAZAR DA değmiş olabilir.Her neyse CENAB-I ALLAH c.c.hu nun LÜTFUDUR KENDİSİ İÇİN İNŞALLAH ,GÜNAHLARINA KEFFARET OLUR.Ben şahsen manevi bir hal yaşadığına inanıyorum.Mükafaatını CENNET DE görecektir.Kendisinin ellerinden öperek,saygılarımı hürmetlerimi sunarım.Cahit Yetgin. --- 4 DE 1 E SESLENİŞLER --- cahit.yetgin.01@hotmail.com
 

huzurla

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
5
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Sule Yüksel Senler isimini görünce birden aklima geldi, ben bu ismi daha öncede duydum... birden aklima Huzur Sokagi geldi ... 4-5 yil önce bir haftanin icinde okudugum en sevdigim kitaplardan birisinin yazari Sule Yüksel Senler
Sule Yüksel Senlerin hayatini bizimle paylastigin icin cok tesekkür ederim, ALLAH razi olsun
Böyle bir yasam hikayesi oldugunu bilmiyordum
ALLAH Sifa versin ...

Selam ve Dua ile ...
 

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
39
'Şulebaş türban' tasarımından kara çarşafa uzanan sıradışı bir hayat


Hayrünnisa Gül'den Emine Erdoğan'a kadar birçok kadının başlarını
bağlama şekline "Şulebaş" deniyor.
Bu başörtüsüne adını veren Şule Yüksel Şenler kimdi? Nasıl ve neden
örtündü? Bu türban modelini nasıl buldu? Terzilik öğrendiği Ermeni
ustasının etkisi oldu mu? Türbandan sonra neden kara çarşafa büründü?
Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım birlikteliğinin arabulucusu Şule
Yüksel Şenler, neden iki kez evlenip boşandı? Türban konusunda
Türkiye'de "çığır açan" bir gazeteci-yazarın işte yaşam hikáyesi.

KIBRISLIYDILAR. Babası Hasan Tahsin ile annesi Mihriban Ümran Hanım, teyze
çocuklarıydı. Altı kardeştiler: Özer, Örsel, Şule Yüksel, Gonca Gülsel,
Tuncer ve Çiğdem.

Tarih 29 Mayıs 1938. Kayseri. Şule Yüksel dünyaya geldi. Babası, Sümer
Fabrikası'nda görevliydi. 6 yıl sonra görevinden ayrıldı. İstanbul'a
yerleştiler. Bütün aile; anneanneler, babaanneler tüm akraba kadınları
modern kıyafetler içinde, zarif ve şık giyiniyorlardı.

Şule Yüksel, Koca Ragıp Paşa İlkokulu'na giderken ailenin ekonomik düzeni
bozuldu. Şenler çiftinin çocuklarına okul aile birlikleri
yardım etti. Şule Yüksel, ortaokula kadar okuyabildi. Annesi kalp
krizi geçirip yatağa bağlanınca okuldan alındı.

Artık evden çıkmıyor; temizlik yapıyor, yemek pişiriyordu. Arta kalan
zamanlarında hep kitap okudu; ne bulursa onu okudu. Öyküler yazmaya
başladı. Bunları Safa Önal'ın çıkardığı "Yelpaze" Dergisi'ne gönderdi. İlk
yazarlığa burada adım attı.

Sonra Gökhan Evliyaoğlu, Peyami Safa gibi devrin ünlü isimlerinin
bulunduğu "Yeni İstanbul" Gazetesi'nin gençlik köşesinde yazmaya
başladı.

Bu arada gazetenin ilanlarını hazırlayan Yüksel Bey'den resim dersi aldı.
Resim derslerini müzik dersleri takip etti. Ney ve kanun çalmayı öğrendi.

AĞABEY BASKISI

Ağabeyi Özer Şenler, Said-i Nursi'nin yakın çevresi içine girmişti.
Ailesinin modern yaşamına; annesi ve kız kardeşlerinin örtünmemesine ve
hele hele evde bile olsa kız kardeşlerinin erkek musiki
hocalarından ders almasına çok kızıyordu. Bir gün evi terk etti.

Artık ağabeyi Özer'in yeni bir hayatı vardı. Dizinin dibinden
ayrılmadığı Said-i Nursi, "Özer" adını da değiştirip "Üzeyir"
koymuştu! Ağabey Özer Şenler'i, Said-i Nursi ile tanıştıran kişi ise,
"Milliyetçiler Derneği"nden arkadaşı Nevzat Yalçıntaş'tı.

Şule Yüksel o günlerde áşık oldu. Lise öğrencisi mahalleli bir gence
tutuldu. Aşk karşılıklıydı. Dört yıl flört ettiler.

18 yaşına bastığı gün iki aile yan yana geldi. Ancak bu söz kesme
merasimi tatsızlıkla sonuçlandı. Müstakbel kaynanasının, oğlu ve
geliniyle aynı evde yaşamak istemesi bu birlikteliğin sonunu getirdi.

Baba Hasan Tahsin Şenler bu teklifi kabul etmedi. Bu acı sonucu
mutfakta öğrenen Şule Yüksel bayılıp kaldı.

Ve yıllar geçse de bu acı dünür olayını hiç unutamadı. Hatta çocuk sahibi
olamamasını da bu olaya bağladı...

ERMENİ TERZİ

Annesi, aşkını unutması için Şule Yüksel'i Bakırköy'de bir Ermeni
terzinin yanına çırak verdi. Gencecik yaşında her türlü elbiseyi
dikebilecek düzeye geldi. Zamanla kalfalığa kadar yükseldi.

Ermeni ustasının Avrupa'dan getirdiği moda dergilerini elinden
düşürmedi. Bu dergilerde gördüklerinden etkilenip ileride "Şulebaş Türban"
tasarımı ortaya çıkaracağını kuşkusuz tahmin bile edemezdi...

Moda magazin dergilerini elinden hiç düşürmedi ama siyasi olaylara da
ilgisiz kalmadı. 1950'li yıllarda başlayan Kıbrıs mitinglerine
katıldı. Ata yurdunu unutmamıştı. Mitinglerde kürsüye çıkıp ağlayarak
şiirler okudu.

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kurulan Adalet Partisi'ne katıldı. AP
Bakırköy Gençlik Kolları, Edebiyat ve Kültür Kolu Başkanı oldu.

Faruk Nafiz Çamlıbel'in çıkardığı "Kadın Gazetesi"nde köşe yazmaya
başladı. Asıl adı "Yüksel" idi. Ama kadın olduğunun anlaşılması için
adının önüne "Şule" ekledi. O artık "Şule Yüksel Şenler" idi. O dönem
siyasal görüş olarak aşırı milliyetçi Nihat Atsız'a yakınlaştı. Ama
ağabeyi Özer'in (Üzeyir) hastalığı yaşamını değiştirdi.

OJELİ TIRNAKLAR

Ağabeyi sarılıktı. Annesi, kız kardeşleri hastanede başında beklediler
günlerce. Ağabeyi kendine gelince onlardan son bir istekte bulundu:
"Örtünün!"

Şule Yüksel sinirlendi: "Ağabey, neden bizden yapamayacağımız şeyler
istiyorsun?"

Ağabeyi, "O halde Risale-i Nur toplantılarına katılın" dedi. Ağabeyin ölüm
döşeğinde morale ihtiyacı vardı. Kabul ettiler. Risale-i Nur
toplantılarına aileden ilk olarak Şule Yüksel Şenler gitti.

Bir evde beyaz örtüler içindeki on kadın, karşılarında başı açık,
modern kıyafetli ve üstelik kendilerine göre hayli dekolte bir elbise
içinde onu görünce çok şaşırdı.

Şule Yüksel eteğini çekiştirip, manikürlü ojeli parmaklarını
saklayarak bir köşeye çekilip oturdu. Risaleleri dinlemeye başladı. Hiçbir
şey anlamadı. Sıkıldı. Birkaç toplantıdan sonra kadınlardan biri, ojeli
tırnaklarını "orangutan maymunlarına" benzetince çok
utandı. Kendini "düzeltmeye" önce tırnaklarından başladı, artık oje yoktu.

Sonra kadınlar başını örtmesini istedi. O da, "ayıp olmasın" diye
başını yarım örtmeye başladı.

"Ağabeyin çok iyi okuyor, bakalım sen nasıl okuyacaksın" diye eline
risaleleri verdiler. Çok güzel okudu; kadınlar hayran kaldı.

Takdir edilmek, kabul görmek çok hoşuna gitti.

O günden sonra namaza başladı.

'KÜRT KARISI DİYECEKLER'

Yıl 1965...

Bir gün aynanın karşısına geçti:

Besmeleyi çekip örtündü. İçinden, "Ne kadar çirkin oldum" dedi. Bu kez
saçının ön tarafı görünecek şekilde başörtüsünü bağladı. "Ne kadar
iradesizim" diye kızdı.

Aynanın karşısında başörtüsünü tekrar tekrar çeşitli şekillerde bağladı:

"Besleme kızlara benzedim!"

"Hizmetçi kız oldum!"

"Herkes bana gerici, yobaz gözüyle bakacak!"

Ve sonunda...

Bugün moda olan "Şulebaş tipi türban" o gün, o aynanın karşısında
ortaya çıktı. "Öyle şık bir tarzda örtünmeliyim ki herkes çok
beğensin!"

Beklediği olmadı. En büyük tepki, anneannesi İkbal Hanım'dan geldi. İlk
sözü, "Kürt karılarına benzemişsin" oldu!

Ağabeyi dışında tüm ailesi örtünmesine karşı çıktı. Ne olduğunu
soranlara "Başı ağrıyor" dediler.

Yolundan dönmedi. Kadınlara başörtüsünü sevdirmek için çok uğraş
verdi; farklı şık eşarplar dikti; biyeli, atkılı, tokalı özel
başörtüler taktı. Çevresi tepki gösterdikçe o örtüsüne sarındı. Örtüsü
bayrağı oldu.

PAPA'NIN GELİŞİNE KARŞI

Örtünmesiyle birlikte çalıştığı yayın organı da değişti. Yeni yayın
organıyla birlikte artık davalar süreci de başlayacaktı. 26 Ocak 1967
tarihinde Mehmet Şevket Eygi'nin çıkardığı "Yeni İstiklal" Gazetesi,
Pakistan'da üniversiteye, ellerinde kitapları kara çarşaf içinde giden üç
genç kızın fotoğrafını basıp, yanına da Şule Yüksel Şenler'in,
"Müslüman kadınların örtünmesi şarttır" diyen yazısını koyunca, Türk
Kadınlar Birliği dava açtı.

Şule Yüksel Şenler ilk kez mahkemeyle tanıştı. Ama bu son olmayacak; iki
kez de cezaevine girecekti. Anadolu'nun her yanında seminerler vermeye
başladı. Şule Yüksel gibi İstanbul'da yaşayan modern bir
kadının örtünmesi, "itilmişlik duygusu" içindeki çevrelerde memnuniyet
yarattı.

Her gün bir yerde panele katıldı. "Başı açık kadınlara laf atılıyor; oysa
kapalı kadınlara ana-bacı gözüyle bakılıyor" diyordu.

Laf atan Müslüman erkeği değil de, laf yiyen Müslüman kadını
düzeltmeye çalışıyordu!

Said-i Nursi hayranıydı. "Bugün" Gazetesi'nde Necip Fazıl Kısakürek,
Said-i Nursi'nin evlenmeyişini ve sakal bırakmayışını eleştirince en sert
tepkiyi o gösterdi.

Giderek radikalleşti. 1967 yılında Papa'nın Türkiye'ye gelmesine karşı
çıkıp, "Ağlayın ey Müslüman kardeşlerim ağlayın" diye makale yazdı.

Ankara'da İmam Hatiplere ve İlahiyata Kız Yetiştirme Kursu açılmasını
sağlayıp, müdür oldu.

Öğrencileri onun gibi "Şulebaş" türban takmaya başladı. Bu kurstan yetişen
öğrencilerden biri de ünlü gazeteci Abdurrahman Dilipak'ın eşi Asiye
Hanım'dı.

Tayyİp ErdoĞan İle Emİne HanIm'In evlİlİklerİnde arabulucu OLDU

Yaşadığı ilk aşk ve ilk hayal kırıklığının da etkisiyle yıllar sonra
"Huzur Sokağı" adlı romanını yazdı. Bestseller oldu. Ünlendi.

Roman, "Birleşen Yollar" adıyla 1970'te sinemaya uyarlandı; yönetmen Yücel
Çakmaklı'nın İslami içerikli ilk filmi oldu. Başrolde Türkan Şoray ile
İzzet Günay vardı.

Başörtüsü sinemaya girmişti...

32 yaşındaki Yüksel Şule Şenler o yıl evlendi. Eşi, ilahiyat mezunu
tiyatrocu Abdullah Kars idi. Şehir şehir dolayıp İslami tiyatro
yapıyordu. Yani aynı zamanda dava arkadaşıydılar. Evlenmelerine
Risale-i Nur talebelerinden Sait Özdemir vesile olmuştu.

Gelinliğin modelini Şule Yüksel Şenler çizdi. Kadın-erkek ayrı ayrı
yapılan düğün, müziksiz ve danssız oldu. Davetiyelere ilk kez ayet ve
hadis konmuştu. Konukların tesettüre uygun giyinmesi istenmişti.

Fakat:

Bu İslami düğün mutluluk getirmedi. Eşi, Şule Yüksel'i hep dövdü.
Toplantılarda, "Eziyet gören kadının sabrettiği takdirde Allah katında
büyük derecelere ulaşacağını" söyleyen Şule Yüksel'in dayanacak gücü
kalmadı. Beş yıllık evlilik hüsranla bitti; boşandılar.

KOCA BASKISI

Hayat devam ediyordu. Koca baskısından kurtulmuştu. Tekrar panellere
gitmeye; gazetelere, dergilere yazmaya başladı.

"İdealist Hanımlar Derneği"ni kurdu. Manevi başkanı oldu.

Derneğe gelen genç kızlar arasında, Emine Gülbaran (Erdoğan) da vardı.
Recep Tayyip Erdoğan ile Emine Hanım'ın evliliklerinde arabulucu olan isim
de Şule Yüksel Şenler'di.

Bu arada ikinci evliliğini yaptı. Eşi Kanada'da yaşamış bir maden
mühendisiydi. Daha önce evlenmiş ama eşini kaybetmişti. Bir kızı
vardı. (Şule Yüksel Şenler, üvey kızının yaşamına saygısından dolayı,
eşinin adının yazılmasını istemedi.)

Şule Yüksel Şenler için damat adayının en önemli özelliği, namazında
niyazında olmasıydı.

Evlendiler. Bakırköy'de dubleks bir apartman katına yerleştiler. Eşi
dolayısıyla yeni çevre edindi. Yeni çevre, Nakşibendi İsmailağa
Cemaati'ydi.

Burada tanıştığı kadınlardan; simsiyah çarşaf giyen Dr. Sevim Asımgil,
yaşamında ikinci radikal değişime neden oldu.

"İslamiyet'ten soğutuyor", "Mümkün değil çarşaf giymem" diyen Şule Yüksel
Şenler bir gün kara çarşafa giriverdi.

Modern başörtüsüyle başlayan süreç, kara çarşafa gelip dayanıvermişti.
Tercih kendinindi kuşkusuz. Ama ortada bir reel durum da yok muydu?

Ağabeyinin isteğiyle Nurcu olup türban takan Şule Yüksel Şenler, bu kez
eşinin isteğiyle Nakşibendi olup kara çarşafa girivermişti!

KARA ÇARŞAF GİYİYOR

Türban takarak modern hayat sürdüren çevresini şaşırtan Şule Yüksel
Şenler, bu kez kara çarşafa girerek türbanlı arkadaşlarını hayretler
içinde bıraktı. Türbanlı arkadaşlarından koptu. Eşiyle ve üvey kızıyla
Fatih Çarşamba'ya yerleşti. Milli Gazete'deki yazılarına son verdi.

Bir gün Başbakan Erdoğan'ın dünürü, gazetenin başyazarı Sadık Albayrak
İsmailağa Cemaati şeyhi Mahmut Hoca'ya gelerek, Şenler'in tekrar Milli
Gazete'de yazması için izin istedi.

Şeyh Mahmut Hoca, istiharede olan Şenler'in durumuna göre, belli
konularda yazmamak üzere izin verebileceğini söyledi.

İki erkek Şule Yüksel Şenler hakkında karar verirken; o dönemde Şule
Yüksel Şenler'in derdi başkaydı.

İkinci kocası da fiziki şiddet uyguluyordu. Her seferinde şeyhine
koşuyor ama Mahmut Hoca, "Hele sabret" diyordu. 11 yıl sabretti.
Boşandı. Boşanmasıyla birlikte, İsmailağa Cemaati kendisiyle tüm
ilişkisini kesti! Yapayalnız kaldı.

AKIL HASTANESİNDE

Annesi Ümran Hanım vefat etmişti. Babasının yanına taşındı. Zaman
Gazetesi'nde köşe yazarlığına başladı. Sorunlar yakasını bırakmadı. Babası
Hasan Tahsin ağır psikolojik hastaydı; hafızasını kaybetmişti. Bir gün
evden çıktı ve geri dönmedi.

Akıl hastası Hasan Tahsin'i vatandaşlar, Bakırköy Akıl Hastanesi'ne
götürdü. Hastanede diğer hastalardan dayak yiyen Hasan Tahsin vefat etti.

Aynı hastalık Şule Yüksel Şenler'e de bela oldu. Hafızasını kaybetti.
Kimseyi bilemedi ve tanıyamadı. Kıblenin nerede olduğunu, namazda
hangi duaları hangi sırayla okuyacağını soruyordu hep.

Aynı zamanda uyuyamıyor; sabaha kadar ağlıyordu. Doktorlar sürekli
uyuttular. Bu ağır yorucu hayat beynini, vücudunu yıpratmıştı.
Kimbilir belki de akraba evliliği sonucuydu çektiği bu ıstıraplar?
Tedavisi bugün hálá sürüyor...



.

Rabbim şifa versin.. Hastalığını günahlarına kefaret eylesin inşaallah..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt