Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

« En Güzel Diyet: SÜNNETE RİAYET » (2 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Hz. Mevlânâ; Mesnevi, Divân-ı Kebir ve Rubailerinde az yemekle alâkalı bir çok beyit dile getirmiştir. Bunları sizlere arz etmemeden evvel öncelikle konumuzla alâkalı Peygamber Efendimizin yedi hâdis-i şerifini arz etmek isterim.

1. Bir hâdis-i kûdside Peygamber Efendimiz Cenâb-ı Hakk’ın dilinden şöyle buyurmuştur: Ey adem oğlu ! Ben şeref ve yüksekliği itâat etmeye verdim.

İnsanlar ise onu sultanların kapısında arıyorlar, nasıl bulacaklar ?

İlmi açlık içinde takdir ettim, halbuki insanlar onu çok yemekte arıyorlar ilmi nasıl bulacaklar ?

Gönül parlaklığını gece uykusuzluğuna verdim. İnsanlar onu derin uykularda arıyorlar. Gaflet ile uyurken gönül parlaklığını nasıl bulacaklar ?

Ey âdem oğlu ! ilim ve âmeli tok karınla, gönül parlaklığını derin uykuyla, hikmet ve inceliği çok konuşmayla, ülfet ve dostluğu insanlarla iç içe bulunmakla, nihayet benim sevgimi dünya sevgisiyle dolmuş olarak nasıl isteyebilirisin ? Bütün bu güzel hasletleri nasıl bulabilirisin.

Öyle ise: ilim ve âmeli açlıkta, gönül parlaklığını gece uykusuzluğunda, hikmet ve inceliği sükûtta, dostluğu bana kavuşmayı ise uzlette bulabilirisin.

2. İnsanoğlu kendi karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysa insanın bedenini güçlendirip olgunlaştırması için sadece üç beş lokma yemesi yeterlidir.

3. Eğer kim yemek şehvetine tutulur karnını doldurmak istese hiç değilse üçte birini yemekle, üçte birini içecekle, üçte birini de boş bıraksın.

4.Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır. O yolları açlık ve susuzlukla tıkamak sadece Allah dostlarına mahsustur.

5. Allah bir kulunu severse onu bol ve ucuz yemek bulunan yerlerde bile aç ve susuz bırakır.

6. Karnı aç, gönlü kânaatkâr, kalbi zikirde olanın, Allah dostu olduğu çok açık bir şekilde ortadadır.

7. Nefsinizi aç bırakın ki kalbinize irfan nûru doğsun.

Dikkat edilirse, Hazreti İsa’da bu son hâdis-i şerifle aynı mânâ’da söz söyleyerek “Az yiyiniz ki kalbinizde Rabbinizi göresiniz” diye buyurmuştu.

Fakat bu aç kalmayı veya az yemeyi de doğru düzgün anlamamız gerekir. Az yemeyle veya aç kalmayla ilim, irfân, aşk, muhabbet sahibi olunsaydı diyetisyenlere gidip rejim yapanların hepsi Evliyâ olurdu.

Maksat aç kalmak veya DİYET yapmak değil ! RİYÂZET yapmak

Her hangi bir diyetisyenin reçetesiyle, Peygamber Efendimizin bu mübarek sözlerini birbirinden ayrı tutmak gerekir.

Diyet yapan kişi dış görünüşünü bedenini zayıflatmak, güzel görünmek için günde sadece bir kâse çorba içer.

Riyâzet yapan kişide günde bir kase çorba içer. Görünüşte ikisi de aynıdır. Fakat arada bir fark var. Biri dışını, diğeri içini güzelleştirmek için günde bir kâse çorba içer. Ameller niyetlere göredir. O nedenle o bir kâse çorba birinin dışını güzelleştirirken ötekinin hem dışını hem içini güzelleştirir.

Bildiğiniz üzere İslâmiyette esas olan niyettir. Yapılan işin Cenâb-ı Allah yanında ki kıymeti O işteki amaç ve gayemizdir.

Hz. Mevlânâ; “Allah rızası için yapmadığın bir iş, sadece hiçten ibârettir” der.

Aç kalmayı veya az yemeyi şükür, fikir ve zikirle birleştirdiğimizde mânevi olarak amacımıza ulaşırız. Sadece kuru kuru aç susuz kalmakla ilim, irfan, aşk, muhabbet sahibi olunmaz.

Zikir: Malûm Hakk’ı anmak. En azından lokmayı ağzımıza götürürken Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlamak.
Fikir: Yemeğimizi yerken birkaç saniyede olsa tefekkür etmek.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Bakınız Hz. Mevlâna Mesnevi’de ne der: clt.2. 3078.

Yarattığı şeylerde Allah’ın sıfatlarını görmeden, tefekkür etmeden, ekmek yiyecek olsam lokmalar boğazımda kalır yutamam o bir lokma ekmeği.
Onun yarattığı güzellikleri seyretmeden, onun gülünü gül bahçesini görmeden yediğimiz lokmalar nasıl olur da içimize siner ?
Öküz ve eşek gibi onlardan başka kim Allah’a kavuşma ümidi olmadan bir an bile olsa bu ekmeği yer bu suyu içer.
Onlar hayvan gibidirler hatta hayvandan da aşağıdırlar. Pis murdar kokmuş kişilerdir. Düşünceleri körleşmiştir. Akılları bunamıştır. Ömürleri tükenmiştir. İnsan olarak hiçbir şeyleri kalmamıştır.
Görüldüğü üzere Hz. Mevlânâ zikir fikir ve şükürsüz ancak hayvanlar lokma yer diye buyuruyor. Eskiler yemekte konuşmayı ayıp sayarlardı. Çoğu insan yemekte konuşmazdı ama bunu niye yaptıklarını da bilmezdi. Sebep; gelişi güzel boş laf konuşmak yerine, yemeği tefekkür içinde yemektir.
Zaten tefekkür ile yemek yiyen insan istese de gereğinden fazla yiyip içemez. Zamanımızda tüm toplantılar bir yemek eşliğine yapılıyor. Yoğun bir muhabbet içerisinde ne yediğinizin ne kadar yediğinizin farkına bile varmıyorsunuz.
Yemekteki Şükür’e gelince; bu da kişinin ilmine, irfânına, aşk-u muhabbetine göre değişir. Kimisi bulup yediği için; Kimisi da aç kaldığı için şükreder.
Derler ki; Şakiki Belhi Hazretleri bir gün İbrahim Ethem Hazretlerine şükür hakkında ne dersiniz diye sorar ?
İbrahim Ethem Hazretleri de; Bulduğumuz zaman Allah’a şükrederiz. Bulamadığımız zamanda sabrederiz der.
Şakiki Belhi Hazretleri sizin bu yaptığınızı Horasanın köpekleri de yapıyor. Onlarda buldukları zaman yiyip, bulmadıkları zaman sabredip bekliyorlar der.
Bu cevaba şaşıran İbrahim Ethem Hazretleri peki siz ne yaparsınız ? diye sorunca, Hazret bulunca elde olanı dağıtırız, bulmayınca da şükrederiz der.
Buda iki ayrı şükür anlayışı. Hz. Mevlânâ da şükür, varlıktan değil, yokluktan doğar demiştir.
Diyet için aç kalmayla Riyazet için aç kalma arasındaki farka da yine en güzel örnek Bayezid-i Bestami Hazretleridir.
Mes. clt.3.1694 Bayezid-i Bestami hz. Namaz kılmak hususunda kendisinde bir isteksizlik hissedince boğaz derdinden fazla yemek içmekten kaçındı.
O çok akıllı, çok ârif veli, namaza karşı duyduğu isteksizliğin sebebini düşündü tefekkür etti bunun sebebini çok su içmekte buldu.
Mademki çok su içmek beni namazdan alıkoyuyor, bende namaz karşı bir isteksizlik yaratıyor o halde bende bir sene su içmeyeyim diye ahdetti ve öylede yaptı. Onun bu iyi niyetine karşılık Allah’a ona sabır ve tahammül ihsan etti.
Onun bu önemsiz olan gayreti çabası sadece Allah için maneviyatı içindi. O yüzdende mânevi sultan oldu. Ariflere kutup kesildi.

Görüldüğü üzere son beyitte “Onun bu önemsiz olan gayreti çabası sadece Allah için mâneviyatı içindi. O yüzdende mânevi sultan oldu. Ariflere kutup kesildi” Deniyor. Yaptığımız işin içimizde bir mânevi boyutu varsa ve bu konuda da gerçekten samimi isek, ondan mânevi olarak faydalanırız. Yoksa niyetimiz ne ise karşılığı da ona göre gelir.

Tekrar konumuzla alâkalı Mesnevi beyitlerini arz etmek istiyorum.
Mes.clt.4.3608 Sen bu dünya’ya sadece mezardaki kurtlara yem olacak bedenini beslemek için gelmedin.
Mes.clt. 3.2260 Gerçek insan olmak için mal, mevki, yemek, içmek gibi şeylerin üzerine çok düşme ki, onların kölesi olmayasın.
Mes.clt.2.2592 Bedenini beslemek, onun ihtiyaçlarını gidermek için bir sanat öğrendin bir işin gücün var. Peki Rûhunu beslemek için ne yaptın ? onu beslemek içinde din sanatını öğren.
Mes.Clt.1.2871-Senin haberin yok düşünce kanadın çamura bulaşmış ağırlaşmış. Çünkü sen çamur yiyorsun, çamur sana ekmek olmuş.
Çünkü senin yediğin ekmek ile etin aslı mayası topraktır çamurdur. Bunları az ye de çamur gibi yer yüzüne yapışıp kalma da peygamberin gibi mirâc et.


Mes.clt.3.43 Şunu iyi bil ki; Hakk yolunda yürümenin, insanca yaşamanın şartı mizacın değişmesindir. İnsanın mizacı karakteri toprak yemeğe alışırsa yüzü sararır rengi kötüleşir hastalanır düşkün bir hale gelir.
O topraktan yetişen şeyleri yiyen insanın kötü mizâcı değişirse çirkinliği gider yüzü mum gibi parlar.
Bir süt anne süt emmeye alışmış çocuğunu memeden keser süt emmekten alı korsa onu gereği gibi beslemek için bu defa ona yüzlerce bağın bahçenin gıdalarının yolunu açar.
Çünkü annenin memesi o zayıf çocuğun gelişmesi için onu beslemiş fakat yavrunun binlerce nimetten gıda almasına binlerce yemek ve ekmekten faydalanmasına da engel olmuştur.
Demek ki bizim yaşayışımız gerçek hayata kavuşmamız memeden kesilmeye yâni nefsâni gıdalardan vaz geçmeye bağlıdır.
Ancak bu keslime ile biz mânevi gıdalara ulaşacağız. Ey Hakk yolunun yolcusu sende azar azar kendini nefsini besleyen gıdalardan elini çekmeye çalış. Az yemeyi alışkanlık haline getir bunca sözümüzün özü budur.
 

beyaz glayör

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Şub 2009
Mesajlar
557
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
gerçekten önemli bir konuya değinmişsin kardeşim allah razı olsun
emeğine sağlık malesef arada nefsimize hakim olamayıp çikolata krizine girebiliyoruz (bayan olarak)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamun aleykum kardeşim.Peygamber efendimizin hayatında yamuk en ufak bir çizgi bulamayız.Mutlaka vardır bir hikmeti.Yemeğe tuzla başlamak,banyodan sonra dizden aşağısına soğuk su dökmek vs gibi...Selametle kal kardeşimB)


Ve Aleyküm Selam değerli Nevin Ablacım..
Rahman razı olsun, güzel yorumunuz için.. Çok haklısınız, O Güller Güzeli (s.a.v)'nin hayatında hiçbir şey hikmetsiz, amaçsız, yararsız değildi.. Bugün modern bilim de, bunun sırrına birer birer şahit oluyor.. O'nun güzel sünnetlerini uygularken hem Allah'ın emanet ettiği vücudumuzu korumuş oluyoruz ve de sünnet sevabı kazanmış oluyoruz inşallah.. Hem madden, hem manen kârdayız.. Rabbimiz, onun düsturunca kılsın her şeyimizi..
Teşekkür ederim ablacım..B)
En Güzel'e emanetsiniz..
Baki Dua ve muhabbetle inşallah.
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34

Peygamber sav e: Efzal (en üstün) kimdir diye sorduklarında: Az yiyen, az içen, az gülen ve avret yerini örtecek kadar elbise ile kanaat edendir buyurdu

Yine buyurdu: Bütün hallerin efendisi ve büyüğü az yemektir.

Yine buyurdu: Avret yerinizi örtünüz, midenizin yarısını dolduracak
kadar yeyiniz. Zira bu Peyganberlik hususiyetinden bir cüzdür

Yine buyurdu: Düşünmek, yani Hak’ Taâlâ nın zatını ve sıfatlarını düşünmek bütün ibadetlerin yarısıdır. Az yemek ise, ibadetin tamamıdır

Yine buyurdu: Hak Taâlâ katında en faziletliniz devamlı tefekür edib az yemek yiyendir. Hak Taâlâ katında en sevimsiz de çok yemek yiyip çok Uyuyanlar ve çok gülenlerinizdir.
Yine buyurdu: Hak Taâlâ az yemek yiyen kulları ile meleklerine övünür ve: Ey meleklerim! Şu kuluma bakın, ben onu yemek isteğiyle mübtelâ kıldığım halde, o benim için istediğini bırakıyor. Şahid olun ki, benim için bıraktığı her lokmaya karşılık bir büyük derece ihsan edeceğim.
Yine buyurdu ki: Çok yemek ve içmekle kalbimizi öldürmeyiniz. Çünkü kalp ekin gibidir. Ekine fazla su vermekle bozulur.



Fatımatü’z-Zehra eline bir parça ekmek alıp Peygamberin yanına geldi.
Resûlüllah: Ey Fatıma! Bu nedir? Buyurdu. Fatma: Ya Resûlallah! Bir ekmek pişirdim, sensiz yiyemedim dedi.
Resûlullah buyurdu ki: Ey Fatıma üç günden beri babanın ağzına girecek yemek bu getirdiğin ekmektir.
Ebû Hüreyre der ki: Hiçbir zaman Peygamber evinde üç gün üstüste buğday ekmeğini doya doya yememişlerdir.
Ebu Süleyman-ı Darani der ki: Akşam yemeğinden bir lokma az yemeyi, gece sabaha kadar namaz kılmaktan evla görürüm.
Fudeyl bin Iyad kendi nefsine hitaben: Neden korkuyorsun, aç kalmaktan mı? O nerede?..Cenab-ı Allah açlığı Muhammed Mustafa ve ashabına nasib etmiştir. Sana ve senin gibilere onu nasib etmez derdi.



KAYNAK: Kimyâ-yı Saâdet

B)Allah Rasulu (sav) buyurdu: B)


" İnsan karnından daha kötü bir kabı doldurmamıştır.Belini doğrultacak bir kaç lokma yeterlidir, mutlaka bundan fazla yemesi gerekirse, midesini üçe bölsün; üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de rahatça nefes almak için." (Tirmizi)
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Az yemek, az uyumak ve az konuşmak salihlerin âdetidir. Çok yemek, çok uyumak ve gereksiz yere çok konuşmak gaflete sebeptir. Gaflete düşmek ise büyük ziyandır.

Zihnî faaliyetleri zaafa uğratır.

Bedeni hantallaştırır.

Çok uyumaya sebep olur.

Şehevâni arzuları artırır.

Tok iken yemek ise, hastalık üzerine hastalıktır.

Müslüman, her konuda olduğu gibi yemek, içmek hususunda da itidali muhafaza etmeli, aşırıı derecede, oburca yemekten, içmekten sakınmalıdır. Allah dostları, sülaha-yı salihin, ülema-yı amilin günde bir defa, iki defa yerlerdi.

Sabah ve ikindi sonrası olmak üzere günde iki kere yemek yemek güzel bir âdettir.

İkindi sonrası yenilen akşam yemeklerinde çok yağlı, etli, hamurlu yemeklerden sakınmalıdır. Daha ziyade sebze yemekleri yenmelidir. Çünkü geceleri uyanık kalabilmek, seherlerin bereketli saatlerini değerlendirebilmek için uyku veren, kasvet veren, hazmı zor yiyeceklerden sakınmak gerekir.

Mideyi haram ve şüpheli yiyecek ve içeceklerden korumak lazımdır. Mübah olanlardan da kifayet miktarı yiyip içmelidir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetname’sinde şöyle der: “Ehlullah demişlerdir ki: ‘Seni taşıyacak miktarda ye, sakın sen onu taşıyacak miktarda yeme. Yemeği o derecede ye ki, sen onu yemiş olasın. Sakın onun seni yiyeceği şekilde çok yeme. Eğer sen onu yersen hepsi nur ve can olur. Eğer o seni yerse hepsi dert ve duman olur.”

Aşırı derecede yeme iştahı olanlar, çok yemeyi adet haline getirenler, bu hallerinin önüne geçmek için, açlıktan karnına taş bağlayan alemlerin efendisi, ahir zaman nebisi Allah Teâlâ’nın sevgilisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi düşünelim.

Mekke-yi Mükerreme’de üç yıl müşriklerin muharasında kalan, yiyecek içecek almaları yasaklanan ilk müslümanların açlıktan ölmemek için bulabildikleri katılaşmış derileri ıslatıp yumuşatarak yemelerini düşünelim...

Açlık ve yokluk içinde bitap düşmüş, kuru bir ekmeğe muhtaç milyonlarca masum çocuğu, ak saçlı, ak sakallı ihtiyarları, muhtaç müslümanları düşünelim...

Vicdanları sızlatacak, merhamet duygularını harekete geçirecek, elini lokmalara götürürken titretecek, milyonlarca mazlum, mağdur, mustazaf müslümanın türlü türlü zulümler altında inim inim inleyen din kardeşlerimizin canhıraş feryatlarına kulak verelim.

Nefsimizin azgınlıklarına set çekip, gönül alemimizin çiçek çiçek muhabbet açması, aşk terennümleri fısıldaması, seherlerde açılan sır perdelerinin ötesini temaşa etmesi için az yemeyi şiar edinelim. Az yemekle elde ettiğimiz tasarruflarımızı muhtaçlara, hayır kurumlarına aktaralım.

Merhum, mağfur, arifi billah Musa Topbaş kudduse sırrıhu; Medine-yi Münevvere’de yapmış oldukları bir sohbette şöyle buyurmuşlardı: “Bizim çocukluğumuzda toz şeker 27 kuruş, kesme şeker de 29 kuruştu. Büyüklerimiz toz şeker alır, kesme şekerle toz şeker arasındaki iki kuruşu tasarruf eder ve muhtaçlara tasadduk ederlerdi.”

Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri şöyle buyuruyor:

“Ağzını ekmeğe kilitleyenin, ruhunun ağzı açılır. Ona aşk şarabı içirilir. Dünya ekmeği yerine nur ekmeği yedirilir. Gençleşen ruh, birlik alemine göçer ve aşk kanadıyla veliler grubuna karışarak peygamberlerin ruhuyla uçar. Nuh yağmurlarıyla ilahi gizlilikler gece gündüz ruhuna akar. Eğer vücudun ağzı açılırsa o zaman ruhun ağzı kapanır ve beden mezbelesinden gelen dertlerle gönlü dolar. Çünkü toprak gözün yiyeceği yine topraktır. Eğer ruh, arzu ve heveslerin esiri, gönül belaların zindanı olursa, o zaman dimağ gece gündüz kuruntular içinde kıvranır. Bütün sözleri çirkin, hareketleri fena, işleri hileli olur. Hayvanî nefis, yemekle kuvvet bulur. Ruh ise hastalanır. Çünkü her lezzetli lokma, ruha bir zincir vurmaktadır. Az yemek ise nefis zayıflayınca, ruh ondan kurtulur, sevgiyle, aşkla dolup şerefli ve üstün mertebelere yükselir.”

Yanlış anlaşılmasın, az yemek ayrı, Allah Teâlâ’nın insanlar için yaratmış olduğu nimetlerden faydalanmak ayrıdır. Yani müslümanlar olarak Allah celle celaluhunun vermiş olduğu, lutfettiği yiyecek ve içeceklerden elbette faydalanacak, Rabbımıza kulluk, Allah yolunda hizmet etmek için vücudumuzu diri, sıhhatli, güçlü tutacak şekilde yiyecek ve içeceğiz. Ancak bunu yaparken, israf etmeyecek, tıka basa, beden ve ruhumuza zarar verecek şekilde yiyip içmeyeceğiz. Midemize haram ve şüpheli lokma sokmayacağız.

Hz. Aişe radıyallahu anha şöyle rivayet ediyor:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin karnı hiç doymamıştır. Bu durumunu da hiç kimseye şikayet etmedi. Fakirliği zenginlikten daha fazla severdi. Sabaha kadar açlıktan karnı bükülse bile bu durum onun ertesi gün oruç tutmasını engellemezdi.

Halbuki O, Rabbinden yeryüzünün bütün hazinelerini isteyebilirdi.

Nitekim Mekke vadisi altın yapılıp kendisine arzolundu da O: “Hayır ya Rabbi! Bir gün tok olayım bir gün aç kalayım. Aç kaldığım gün sana yalvarayım. Tok olduğum gün sana hamd edeyim. Seni senâ edeyim.” demişti. (Tirmizi)
ZEKİ SOYAK
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Birinci beyit: Şunu iyi bil ki; Hakk yolunda yürümenin, insanca yaşamanın şartı mizacın değişmesindir.

Son beyit: Az yemeyi alışkanlık haline getir bunca sözümüzün özü budur.

Son beyti biraz açacak olursak; Hayat bir alışkanlıktan ibrettir. Az yemeye alışırsak az yeriz. Çok yemeye alışırsak çok yeriz. Bunun başka türlü bir açıklaması yok. Mesnevi clt.2 3458. bu aşırı arzuların gönle yerleşip kalması sadece adetten ve alışkanlıklardandır.

Her ülkenin her yörenin bir yemek kültürü var. Urfa’da bebekler biber yerken, batıda kocaman insanlar acı yiyemiyor.

Dünya’da kimisi et ile beslenirken, kimisi ot ile besleniyor. Bazısı tatlıya düşkün, bazısı tuzluya. Vesselâm bunların hepsi çeşitli nedenlerden kaynaklanan alışkanlıklar, adetlerdir.

Birinci beyitte ise: Şunu iyi bil ki; Hakk yolunda yürümenin, insanca yaşamanın şartı mizacın değişmesindir. Yâni alışkanlıkların değişmesidir demektir bu. Mademki bazı şeyler bir alışkanlık. O zaman; Gerek yemek içmek, gerek başka konularda alışkanlıklarımız, kendimize ve çevremize zarar veriyorsa mutlak bu alışkanlıkları değiştirmemiz gerekiyor.

Bizler ise çeşitli huylarımız hoş görülmediği zaman ben böyleyim ne yapayım. Bu bir karakter meselesi, ben yıllardır böyle alışmışım deriz. Hayır efendim bu tümüyle yanlış. Bu bir karakter meselesi, böyle alışmışım diye bir şey yok. Alışkanlıklarımızı terk etmek veya değiştirmek zorundayız. Çünkü buna yaratılış olarak muktediriz.

Hz. Mevlânâ: Her insanın karakterini değiştirme yeteneği vardır fakat nefsine uymasından dolayı değişemez der.

Eyvallah çeşitli karakterler vardır, fakat anahtarları da elimizdedir istediğimizi açar, istediğimizi de kapatırız.

Malûm insan melek ile hayvan arası bir yaratıktır. Bir Hâdis-i şerifte:

“ALLAH melekleri yarattı onlara akıl verdi.

Hayvanları yarattı onlara şehvet verdi.

İnsanları da yarattı hem akıl hem şehvet verdi.

Kimin aklı şehvetinden üstün olursa meleklerden daha yücedir.

Kimin şehveti aklından üstünse o hayvanlardan daha aşağıdır”

Biz insanlar ne hayvanız ne melek. İkisi arası bir yaratığız. Aklımız şehvetimizden üstün gelirse Meleklerden de yüce olurken, şehvetimiz aklımızdan üstün olursa hayvandan da aşağı oluruz.

Hadis-i şeriften de anlaşıldığı üzere, hayvanlarda akıl yok. Fakat insanlarda akıl var onun için yaratılış gayelerinin dışına çıkmaktan, yâni eşref-i mahlûkat olduklarını unutup hayvan gibi yaşamaktan sorumlu olurlar.

Denilebilir ki hayvanlarda nasıl akıl yok olur ? Onlarda akılları sayesinde bu âlemde yaşamıyorlar mı ?

Eyvallah doğru hayvanlarda da akıl var ama, sadece “Hayvâni akıl” Kuşlar da gagasıyla çer çöp toplayarak kendine ev yapar ama, proje hazırlayıp beş katlı bir bina yapamaz. Yiyeceğini içeceğini bir yere toplar ama bir buzdolabı yapamaz. Hayvanların en akıllısı kabul edilen tilki çok güzel tavuk yakalar ama. Yumurtada bulunan sırrı hikmeti çözemez.

Akıl akıldan üstündür diye bir söz vardır. Son derece yerinde ve doğrudur.

Hz. Mevlânâ Mesnevi’de cilt.1.3309.”Bütün hayvanları insan için, bütün insanları da bir akıl için öldür” Peki bütün insanlarda akıl yok mu ?

Aklı kül sahibi insanlar var, aklı cüz sahibi insanlar var. Yâni cüz-i aklını, akl-ı kül sahibi karşısında yok et demektir bu. Yoksa bütün insanları kurşuna diz öldür demek değil. Akıl bir çürük diştir kaldır at denilen yerdir. Cüz-i akıl, küllü akıl karşısında çürük diş gibi kalır rahat etmek içinde kaldırıp atmak gerekir.

Vesselam konumuz akıl değil sözü uzatmayalım, çok yemek veya farklı davranışlarımız bir alışkanlıktır onu da aklımız veya bir akıl sahibinin yardımıyla değiştirmek mümkün. Olmaz diye bir şey yok.

Yemenin içmenin ölçüsü nedir ?

( Araf sûresi 31 âyette ) Cenâb-ı Allah rahmetiyle kullarına yemek yemenin adabını öğreterek; “Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez diye buyurmuştur” Bu âyeti tasavvuf büyüklerimizden Necmedin-i Kübra Hz. şöyle açıklamıştır: Bu yolun yolcusu günde bir defa yemek yer. Normal kimseler ise: Onların sabah akşam rızıkları vardır ayetine uygun olarak günde iki defa yer.”Meryem sûr. 62” Günde üç defa yemek ise israf sınırları içerisine girer der, Necmeddin-i Kübra hazretleri (Tasavvufi hayat sayfa 51 )

Niçin israftır günde üç öğün yemek ?

Buna da Hz. Mevlânâ’nın beyitleriyle cevap verelim:

Divân-ı Kebir clt 2: 640 Aşırı derecede yemeyi içmeyi bırak, uyuyup rahat etmeyi azalt. Ey ilâhi inciyi gübre içine düşürmüş zavallı ! şu canı cansız bırakma ! bedenindeki canı bilmezlikten gelip hayvanlar gibi cansız yaşama ! ALLAH’ın verdiği şu nûr gibi ekmeği bedeninde gübre haline sokma !

Divân-ı Kebir clt.1.320. Tatlı yemekler, yağlı yemekler, hoşa giderler, sofralarda hoş görünürler. Fakat onlar fazla değil bir gece senin içinde kalınca iğrenç pislik şekline dönerler.

Efendim elbette bedenimizin günde yüz gram ekmeğe ihtiyacı varsa biz kalkar beş yüz gram ekmek yersek bu israf olur. Hz.Pir’imizin buyurduğu gibi ilâhi nimeti gübre şekline getirdik. Ebette israf olur. İsraf ille de götürüp çöpe atmak değil ki. Vücudumuzun ihtiyacının dışında yediğimiz yemekler tuvalet yoluyla bir şekilde israf olmuyor mu ?

Mes.clt.5.2475 Varlığının yarısı misktir yarısı da iğrenç pisliktir. Aklını başına alda beden içerisinde pisliğini artırma.

Bu sözleri daha evvel söylediğimde bir beyefendi; Kur’anda size verdiğimiz nimetlerden bol bol yiyiniz deniyor. Siz ise yemeyin diyorsunuz. Sizin bu sözleriniz Kur’an’a aykırı değil mi ? demişti .

Bu sorunun cevabını da gene Mesnevi’den vermek isterim:

Mesnevi clt.3.3744.nolu beyitlerde: Ey gâfil kişi ! Cenâb-ı Hakk’ın Kur’an-ı Kerim’de: Hakk’ın verdiği rızıklardan bol bol yiyin diye buyurduğu, bizlere tavsiye ettiği rızkı sen, hikmet değil de, ekmek zannettin. Onun için bol bol ekmek yedin.

Bu bedene ait olan ağzını kapatırsan, ancak o zaman sende mânevi ve rûhani bir ağız açılır, açılan o ağızla da ilâhi sırlar ve hikmetler lokmalarını yersin. Eğer sen şu bedenini şeytanının sütünden kesilebilirsen, yâni nefsâni gıdalardan kesilirsen, O zaman Cenâb-ı Hakkın mânevi sofrasına oturursun da nice akıl almaz mânevi lokmalar yer, nice sırlar duyarsın.

Az evvel sözü edilen verdiğimiz rızıklardan bol bol yiyin âyet-i kerimesi Kur’an’ın Bakara Sûresi 58. âyet. Bildiğiniz üzere Mûsâ kavmine Cenâb-ı Allah verdiğimiz temiz rızıklardan bol bol yiyin diye hitâp ediyor. Fakat onlar gökten indirilen mânevi rızktan pek memnun olmayarak. Hz. Musâ’ya Rabbine söyle bize soğan sarımsak mercimek versin diyorlar. Konuyu hepiniz biliyorsunuz.
Kur’an’da sözü edilen verdiğimiz rızıklardan bol bol yiyiniz emri âyetten de anlaşıldığı üzere mânevi rızıklardır. Et ile ekmek değil o nedenle Mesnevi’de:cilt
5.2706.”Cenâb-ı Hakk ekmek yiyenlere israf etmeyin diye buyurdu. Fakat nûr yiyenlere fazla yemeyin bu kâfi deyip sınır koymadı” Denmiştir.
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
allah razı olsun aliye kardeşim konunuzu tüm ayrıntılarıyla sıkılmadan okudum
daha öncede yazdığım gibi sohbet ortamındaymışım gibi geliyor
bir de çok sevdiğim bir hocam vardı bana onu hatırlatıyor cümleleriniz
efendimizin yemek konusundaki adaplarını bizelere yazıp aydınlattığınız için
çok teşekkür ediyorum.

ben kilo almaya çalışan ama bir türlü alamayanlardanım biraz sağlık problemlerim var
az az ve sık sık yemeğe çalışıyorom. yemeği sadece hayatta kalmak için yiyorum:
bir dönem 38 kiloya kadar düşmüştüm çok şükür şu an iştahım biraz iyi
kendimi toparladım ama sizinde yazdığınız gibi asıl önemli olan niyet
iştahım olduğu halde yemekten kaçınırmıydım bilmiyorum;
ama bu konuyu
okuduktan sonra çok daha dikkatli olmaya çalışıcam
selametle kalın.
allah'ın selamı allah ve resulüne inanaların üzerine olsun
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
“Harun Reşid bir gün Behlül Dâna’ya; neden hiç insan içine girmiyorsun ? Hep tenha yalnız yaşıyorsun biraz insanlara karış onlarla hemdem ol diye bâzı tavsiyelerde bulunur.

Hz. Behlül sabırla Harun Reşidi dinledikten sonra; müsaade et gidip akıl danışıp, bu konuyu sorup geleyim der ve hemen tuvalete gider.

Tuvaletten çıktıktan sonra da hayır olmaz, insan içine karışmam, ben gene insanlardan uzak, yalnız yaşamak istiyorum der.

Harun Reşid; gidip akıl danışacaktın soracaktın, karar vermeden evvel gidip bir sorsaydın deyince; Behlül; zaten tuvalete gidip sordum. Bana sakın insan içine karışma. Bak, bizler çok değil, bir akşam önce sultanın yemek masasında nefis yiyecekler olarak masada ne güzel görünüyorduk. Bir gece insan içinde kaldık gör ne hale geldik. Sen sen ol sakın insan içine karışma dediler”

Evet efendim buda kıssadan hisse; Yâni bedenimizin ihtiyacı dışında yediklerimiz sonuç olarak tuvalette bir şekilde israf oluyor. Bir kez daha arz etmek isterim ki; İsraf ille de götürüp çöpe atmak değil. Ne yazık ki israfı da yanlış anlıyoruz. O nedenle Hz. Mevlânâ: Allah’ın verdiği nûr gibi ekmeği çok yiyip gübre şekline sokma demiştir.


Az yemenin maddi mânevi faydaları nelerdir ?

Peygamber Efendimiz: Karnı iyice acıkmadan, tok olarak yemek içmek hem haramdır. Hem de insanda çeşitli hastalıklar yapar. Yemekte aç gözlülük yapan, çok yiyen katı kalpli, hikmetten nasipsiz, Cenâb-ı Hakk’ı da unutan kişi olur derken; Hz. Mevlânâ’da; Mes. cilt.1 305 Clt.1.2910. clt.4.3011. clt.5.2829 Rubailer clt.4.1142. beyitlerde şöyle buyurmuştur:

Mesnevi cilt.1 .305 Dünyevi duyguların sağlığı ten binasının yiyecek ve içeceklerle onarılmasına bağlıdır. Halbuki manevi duygularımızın sağlık ve sıhhati; az yemeğe, az içmeye, az uyumağa dayanmaktadır.

Mes.clt.4.3011 Hastalık da, sağlıklı ve güçlü olmakta yediğimiz gıdalardan meydan gelir.

Mes. Clt.1.2910 Perhiz etmek ilaçların başıdır. Kaşınmak uyuzluğu artırır. Perhiz gerçekten ilaçların başıdır. Perhiz et de canın da ki, bedenindeki gücü, kuvveti, sağlık ve sıhhati seyret.

Rubailer clt.4.1142. Az yersen akıllı uyanık bir kişi olursun. Çok yersen aptallaşır hantallaşır işten güçten olursun. Senin midene düşkün oluşun oburluğundandır. Az yersen midene düşkünlüğün azalır.

Divân-ı Kebir clt.3. 1124 Gözüne perde çekilen lokmadan çok yeme, yoksa gidecek yere gidemezsin, evini kaybedersin.

Sen yaşamayı yediğin lokmalara bağlı sanırsın. Fakat çok yediğin lokma, can gözüne kıl, baş gözüne perde kesilir.

Mes.clt.5.2829 Eğer açlık olmasaydı mideyi tıka basa doldurmaktan, mide ekşimesinden sende yüzlerce hastalık baş gösterir.

Açlık zahmeti; hem güzellik, hem hafiflik, hem de ibâdet, amel bakımından çeşitli hastalıklardan elbette daha iyidir.

Açlık zahmeti öbür zahmetlerden çok daha temizdir, bilhassa açlıkta yüzlerce fayda, yüzlerce hüner, yüzlerce deva gizlidir.

Şunu iyi bil ki; açlık, ilâçların pâdişahıdır. Açlığı canla başla benimse onu hor hakir işe yaramaz olarak görme. Bütün hastalıklar açlıkla iyileşir. Fakat şunu da kabul etmek lazım ki; açlık denilen ilâhi rahmet herkese nasip olmaz. Herkes onu elde edemez. Bu açlık öyle ilâhi bir lütuftur ki herkes onu elde edemez. Ancak Allah’ın has kulları ondan nasiplenirler. Açlığa her ahmak dilenci lâyık olamaz. Nasılsa ot eksik değil O ahmakların önüne koy otu yesin dursun.



Mesnevi’de yine konumuzla alâkalı çok güzel bir hikâyeyi arz etmek isterim:



clt.5.2841: “Bir şeyh müridi ile yola düştü, durmadan dinlenmeden yorgun bir şekilde bir şehre ulaştılar. O şehirde ise ekmek sıkıntısı vardı.

Gafletinden, Cenâb-ı Hakk’a güveni ve bağlılığının azlığı yüzünden müridin gönlüne her an açlık korkusu ve endişesi geliyordu.

Şeyh durumu anlamış, müridin gönlünden geçenleri sezmişti. Ona dedi ki: Ne zamana kadar aç kalma korkusu elemi ıstırap’ı içinde çırpınıp duracaksın ?

Ekmek derdi ile içten içe yanıp yakılıyorsun; sabır ve tevekkül gözünü kapamışsın.

Hiç merak etme ! Sen o yüce nazlı nâzeninlerden, Allah’ın has kullarından değilsin ki, seni ekmeksiz, cevizsiz, kuru üzümsüz bıraksınlar.

Çünkü açlık Allah’ın sevgili ve has kullarının gıdasıdır rızkıdır. Böyle bir rızık senin gibi nefs düşkünü bir ahmak’a hiç nasip olur mu ki sen aç kalmaktan korkuyorsun.

Boş yere üzülme; sen o üstün varlıklardan değilsin o nedenle bu âlemde aç, susuz ve ekmeksiz kalmazsın”

Midesine düşkün oburlara bu âlemde kâse üstüne kâse ekmek üstüne ekmek sunulur merak etme”

Evet efendim; sonuç olarak açıkça görüldüğü gibi tüm dertlerin başı çok yeme, devası da az yeme. Kıssadan hisseyi de hepimiz anladık zaten.

Tasavvufi olarak maddi mânevi sağlığın başı kabul edilen az yeme ilmi olarak ta kabul görmüştür. Zaten maddeyle mâna ilmi bir bütündür örtüşmeyen bir taraf varsa mutlak bir yanlış anlaşılma var demektir.

1940 yılında insan adlı eseriyle Nobel Tıp Ödülü alan Dr. Alexis Carrel: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." bildirmektedir.

İnsan anatomisini maddi mânevi en iyi bilenlerden olan büyük İslâm âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de çok meşhur eseri Mârifetnâme’de bu konuya değinmiş uzun uzun az yemenin faydalarını, çok yemenin zararlarını anlatmıştır.

Marifetnâmeden de çok kısa bir bölüm arz ederek konuyu toparlamak istiyorum.

1. Çok yemek mideye düşkünlük anlayışı kısırlaştırır. Mide dolgunluğu ilâhi hikmetleri gönülden siler.

2. Açlık az yemek tüm dertlerin devasıdır. Tüm ağrı ve sızıyı getiren tokluktur.

Az yemek vücuttaki hastalıkları azaltır. Çok yemek hastalıklara sebep olur.

Gece uyku ve rüya düzenini bozar.

3. Sürekli tok olmak, bir çok hastalıkları tahrik eder. İlâhi hikmetlere perde olur.

Cenâb-ı Allah bir kuluna ihsanda bulunursa; ona az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı nasip eder.

4. Az yemeyen insan fikir duruluğunu ve tefekkür zevkini bulamaz. Çok yemek insanın bedenine zarar, çok uyku ise insana keder ve huzursuzluk verir.

5. Az yiyenin kederi az, sağlığı uzun olur. Az yemekle hastalık ikisi bir arada bulunmaz. Çeşit çeşit yemeklerle nefsini besleyen kimse sağlığını bozmak için hastalıklara davetiye çıkarıyor demektir.

6. Az yemek peygamberlerin yemeği Allah dostların makamıdır. Açlık ilim ve zeka keskinliği kazandırır.

Tokluk ise cehâletin karanlığın sebebidir. Açlık her türlü hastalığı def eden çok güçlü bir silahtır. Karnını tıka basa dolduran hayvandan farksızdır.

7. Bedenin sağlığı az yemekte. Ruhun sağlığı az uyumaktadır. Aşırı yemek yiyen kişinin aklından tekrar ele geçirilmesi mümkün olmayan bir şeyler silinir gider. Tokluk çeşitli hastalığı, hastalıkta keder ve elemi davet eder.

8. Bütün hastalıkların temelinde mutlak çok yemek vardır. Az yeme, açlık ise cümle hastalıkların devasıdır.

9. Çeşitli vehimlerin, kuruntu ve vesveselerin hattâ mahlûkatın azgın nefislerinin yakıcı ateşini ancak açlık söndürür. Nefsi aç olanın vesveseleri gider. Deli bile aç kalırsa akıllanır.

10. Açlık ibret tarlası, hikmet kaynağıdır. Açlık yüksek anlayış ve derin sezişin ruhu, aşk kapısının anahtarı, irfan nurunun feneri ve hakikat yolunun rehberidir. 11. Nefs yoksul bir hastadır. Onun acil şifası açlıktır.

12. Açlığın az yemenin gönle kazandırmayacağı ilim yoktur. Açlık az yeme Allah dostlarının kılavuzu olmuştur. Kim az yemeyi başarır karnı aç olursa onun gönlü iki cihanı da geçip Mevlâya ulaşır.

Az yemeyi nasıl başarırız ?

1- Yemek yerken çok yemek yemenin bedenimize ve rûhumuza verdiği zararları düşünmek.

2- Hazırlanmış yemeklerden en önce en sevdiğimizi yemek

3- Tek çeşit hafif yağlı bir yemekle yetinmek

4- Çok yemek yiyen yemeğe düşkün kişilerle birlikte yemek yememek. Yalnız yemek

5- Az yiyerek her gün belli ölçüde yemeği azaltmak

 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
gerçekten önemli bir konuya değinmişsin kardeşim allah razı olsun
emeğine sağlık malesef arada nefsimize hakim olamayıp çikolata krizine girebiliyoruz (bayan olarak)


Allah cümlemizden razı olsun kardeşim.. Teşekkür ederim..
Çikolatayı çok seven biri olarak, anlıyorum sizi:)... Bitterlerini tavsiye ederim kardeşim; kalori bakımından da daha sağlıklı.. Rabbimizin güzel nimetlerinden, hamd olsun her birine..
Rabbimize emanet olunuz inşallah.. Selam ve Dua ile.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Az yemek, az uyumak ve az konuşmak salihlerin âdetidir. Çok yemek, çok uyumak ve gereksiz yere çok konuşmak gaflete sebeptir. Gaflete düşmek ise büyük ziyandır.

Zihnî faaliyetleri zaafa uğratır.

Bedeni hantallaştırır.

Çok uyumaya sebep olur.

Şehevâni arzuları artırır.

Tok iken yemek ise, hastalık üzerine hastalıktır.

Müslüman, her konuda olduğu gibi yemek, içmek hususunda da itidali muhafaza etmeli, aşırıı derecede, oburca yemekten, içmekten sakınmalıdır. Allah dostları, sülaha-yı salihin, ülema-yı amilin günde bir defa, iki defa yerlerdi.

Sabah ve ikindi sonrası olmak üzere günde iki kere yemek yemek güzel bir âdettir.

İkindi sonrası yenilen akşam yemeklerinde çok yağlı, etli, hamurlu yemeklerden sakınmalıdır. Daha ziyade sebze yemekleri yenmelidir. Çünkü geceleri uyanık kalabilmek, seherlerin bereketli saatlerini değerlendirebilmek için uyku veren, kasvet veren, hazmı zor yiyeceklerden sakınmak gerekir.

Mideyi haram ve şüpheli yiyecek ve içeceklerden korumak lazımdır. Mübah olanlardan da kifayet miktarı yiyip içmelidir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetname’sinde şöyle der: “Ehlullah demişlerdir ki: ‘Seni taşıyacak miktarda ye, sakın sen onu taşıyacak miktarda yeme. Yemeği o derecede ye ki, sen onu yemiş olasın. Sakın onun seni yiyeceği şekilde çok yeme. Eğer sen onu yersen hepsi nur ve can olur. Eğer o seni yerse hepsi dert ve duman olur.”

Aşırı derecede yeme iştahı olanlar, çok yemeyi adet haline getirenler, bu hallerinin önüne geçmek için, açlıktan karnına taş bağlayan alemlerin efendisi, ahir zaman nebisi Allah Teâlâ’nın sevgilisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi düşünelim.

Mekke-yi Mükerreme’de üç yıl müşriklerin muharasında kalan, yiyecek içecek almaları yasaklanan ilk müslümanların açlıktan ölmemek için bulabildikleri katılaşmış derileri ıslatıp yumuşatarak yemelerini düşünelim...

Açlık ve yokluk içinde bitap düşmüş, kuru bir ekmeğe muhtaç milyonlarca masum çocuğu, ak saçlı, ak sakallı ihtiyarları, muhtaç müslümanları düşünelim...

Vicdanları sızlatacak, merhamet duygularını harekete geçirecek, elini lokmalara götürürken titretecek, milyonlarca mazlum, mağdur, mustazaf müslümanın türlü türlü zulümler altında inim inim inleyen din kardeşlerimizin canhıraş feryatlarına kulak verelim.

Nefsimizin azgınlıklarına set çekip, gönül alemimizin çiçek çiçek muhabbet açması, aşk terennümleri fısıldaması, seherlerde açılan sır perdelerinin ötesini temaşa etmesi için az yemeyi şiar edinelim. Az yemekle elde ettiğimiz tasarruflarımızı muhtaçlara, hayır kurumlarına aktaralım.

Merhum, mağfur, arifi billah Musa Topbaş kudduse sırrıhu; Medine-yi Münevvere’de yapmış oldukları bir sohbette şöyle buyurmuşlardı: “Bizim çocukluğumuzda toz şeker 27 kuruş, kesme şeker de 29 kuruştu. Büyüklerimiz toz şeker alır, kesme şekerle toz şeker arasındaki iki kuruşu tasarruf eder ve muhtaçlara tasadduk ederlerdi.”

Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri şöyle buyuruyor:

“Ağzını ekmeğe kilitleyenin, ruhunun ağzı açılır. Ona aşk şarabı içirilir. Dünya ekmeği yerine nur ekmeği yedirilir. Gençleşen ruh, birlik alemine göçer ve aşk kanadıyla veliler grubuna karışarak peygamberlerin ruhuyla uçar. Nuh yağmurlarıyla ilahi gizlilikler gece gündüz ruhuna akar. Eğer vücudun ağzı açılırsa o zaman ruhun ağzı kapanır ve beden mezbelesinden gelen dertlerle gönlü dolar. Çünkü toprak gözün yiyeceği yine topraktır. Eğer ruh, arzu ve heveslerin esiri, gönül belaların zindanı olursa, o zaman dimağ gece gündüz kuruntular içinde kıvranır. Bütün sözleri çirkin, hareketleri fena, işleri hileli olur. Hayvanî nefis, yemekle kuvvet bulur. Ruh ise hastalanır. Çünkü her lezzetli lokma, ruha bir zincir vurmaktadır. Az yemek ise nefis zayıflayınca, ruh ondan kurtulur, sevgiyle, aşkla dolup şerefli ve üstün mertebelere yükselir.”

Yanlış anlaşılmasın, az yemek ayrı, Allah Teâlâ’nın insanlar için yaratmış olduğu nimetlerden faydalanmak ayrıdır. Yani müslümanlar olarak Allah celle celaluhunun vermiş olduğu, lutfettiği yiyecek ve içeceklerden elbette faydalanacak, Rabbımıza kulluk, Allah yolunda hizmet etmek için vücudumuzu diri, sıhhatli, güçlü tutacak şekilde yiyecek ve içeceğiz. Ancak bunu yaparken, israf etmeyecek, tıka basa, beden ve ruhumuza zarar verecek şekilde yiyip içmeyeceğiz. Midemize haram ve şüpheli lokma sokmayacağız.

Hz. Aişe radıyallahu anha şöyle rivayet ediyor:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin karnı hiç doymamıştır. Bu durumunu da hiç kimseye şikayet etmedi. Fakirliği zenginlikten daha fazla severdi. Sabaha kadar açlıktan karnı bükülse bile bu durum onun ertesi gün oruç tutmasını engellemezdi.

Halbuki O, Rabbinden yeryüzünün bütün hazinelerini isteyebilirdi.

Nitekim Mekke vadisi altın yapılıp kendisine arzolundu da O: “Hayır ya Rabbi! Bir gün tok olayım bir gün aç kalayım. Aç kaldığım gün sana yalvarayım. Tok olduğum gün sana hamd edeyim. Seni senâ edeyim.” demişti. (Tirmizi)
ZEKİ SOYAK


Rabbimiz razı olsun, canım kardeşim..
Ecrini en güzeliyle versin.. Teşekkür ederim.. Baki Dua ve muhabbetle inşallah.. Rabbimize emanetimsin..B)B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
allah razı olsun aliye kardeşim konunuzu tüm ayrıntılarıyla sıkılmadan okudum
daha öncede yazdığım gibi sohbet ortamındaymışım gibi geliyor
bir de çok sevdiğim bir hocam vardı bana onu hatırlatıyor cümleleriniz
efendimizin yemek konusundaki adaplarını bizelere yazıp aydınlattığınız için
çok teşekkür ediyorum.

ben kilo almaya çalışan ama bir türlü alamayanlardanım biraz sağlık problemlerim var
az az ve sık sık yemeğe çalışıyorom. yemeği sadece hayatta kalmak için yiyorum:
bir dönem 38 kiloya kadar düşmüştüm çok şükür şu an iştahım biraz iyi
kendimi toparladım ama sizinde yazdığınız gibi asıl önemli olan niyet
iştahım olduğu halde yemekten kaçınırmıydım bilmiyorum;
ama bu konuyu
okuduktan sonra çok daha dikkatli olmaya çalışıcam
selametle kalın.
allah'ın selamı allah ve resulüne inanaların üzerine olsun


Ve Aleyküm Selam değerli kardeşim.. Rabbimizin Selam'ı da siz kardeşimin üzerine olsun inşallah. Katılımınız için çok teşekkür ederim, Rabbimiz sizden de razı olsun inşallah, istifadeli olduğuna sevindim.. Size, sevdiğiniz bir hocanızı hatırlattığıma mutlu oldum kardeşim. Güzel düşünceleriniz için tekrar tekrar teşekkür ediyorum.. Konularıma olan güzel katkılarınızdan ben de istifadeleniyorum.. Allah, ecrinizi zayi etmesin..
Rabbim daim sıhhat ve afiyet nasip etsin, size sıkıntı verecek bir durumdan sizi beri kılsın inşallah kardeşim.. İradenizle, aşacağınıza inanıyorum bu sorunları.. Rabbimiz yar ve yardımcınız olsun.. Rabbimize emanetsiniz. Selam ve Dua ile kalın inşallah.. B)
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
p_100029960.jpg
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Kendimize yönelik olarak geliştirdiğimiz inançlarımız vardır, bunlarla kendimize sınırlar koyarız. Deriz ki; ben duygusalım, ben sinirliyim, ben pırasa sevmem, ben yazı yazamam... Bunlar gibi binlercesi beynimizde birer nörona karşılık gelir. Nöronun oluşumu için 21 güne ihtiyaç vardır. Eğer bir düşüncemizi, inancımızı değiştirmek istiyorsak 21 gün boyunca yeni düşünce kalıbına odaklanıp sabretmemiz gerekir. Mesela; bamya sevmiyorsanız ve her sorulduğunda bunu tekrarlıyorsanız bamya ile ilgili bir inancınız ve dolayısıyla bir nöronunuz oluşmuş demektir.
Bu tür inanç kalıpları beslenme düzenimiz ve kilo durumumuz üzerinde de son derece etkilidir. Kilo vermek ya da almak isteyen insanların davranış sürecinde problem yaşamamaları için düşüncenin değişmesi gerekir. Kilo verme ile ilgili yeni bir stratejiyi uygularken ilk eylemlerimiz inanç seviyesine dayanmadığı için bilinç düzeyindedir ve vazgeçme olasılığı yüksektir. İlk 21 günden sonra inanç oturur; artık yeni bir nöronumuz vardır. Sonraki aşamalarda bu inanç, bilinçdışı boyuta ulaşır ve yöntemleri düşünerek değil, farkında olmadan uygulamaya başlarız. Duygu boyutumuz; ilk 21 gün acı, ikinci 21 gün zevk, üçüncü 21 gün nötr olur. İnanç düzeyine ulaşmadığı için diyetlerin ömrü kısadır.

Sporda Zamanlama
< Akşam yapılan sporda metabolizma yavaşlar, atılan ter çok daha fazladır.
< Yağ tüketimi akşamları daha fazladır. Bu nedenle akşam saatlerinde daha fazla spor yapılmalıdır.
< Sabah kalkıp su içtikten sonra küçük kas hareketleri, eğilip kalkma, yüz germe çalışmaları yapılmalıdır.
< Akşamları kaba kaslar geliştirilmelidir.
< Sabahları kahvaltıya kadar 10-15 dakika egzersiz yapmak sizi güne hazırlar.
< Ilık ya da soğuk duş almaya çalışın, bu deriyi toparlar ve gerer, kilo vermeyi hızlandırır.

Zayıf Kişilerin Ortak Özellikleri
< Fazla öne eğilmezler.
< Yemek arasında uzun sohbetler yapabilirler.
< Kaşık, çatal asla dolmaz.
< Sıvı tüketimi fazladır.
< Lokmaları çok çiğnerler.
< Yemeği ortasında bırakabilir ve 15 dakika sonra tekrar gelip oturabilirler.
< Soğuk gıda tüketirler. Vücut ısıları düşer ve yeme ihtiyaçları azalır.
< Lokma aralarında kaşığı bırakabilirler.
< Yemek yerken genelde yemeğe bakmazlar.
< Yemek yemeyi erteleyebilirler.
< Besinlerindeki sıvı miktarı fazladır. Su ve çorba tüketimleri fazladır.
< Tuzlu ve tatlıyı pek karıştırmazlar.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt