Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Evlilik Yolunda '' İslamiyete Dayalı Rehberlik '' (1 Kullanıcı)

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Selamun Aleykum GEVHER kardeşim
Hayırlı bir konuda hayırlı bir paylaşım yapmışınız
Mevla razı olsun inşaAllah
Bende arkadaşlara burdan bir tavsiyede bulunmak istiyorum
İçinde bulunduğumuz toplumu dikkate alarak evlenecek olan kızlarımıza ve erkeklerimize, gerçekten evlenmek istiyorlarsa aradıkları va*sıflardan indirim yapmalannı teklif ediyorum. Tevhid akidesine vakıf ve bunu gücü nisbetince yaşamaya çalışan bir adayla karşılaştıkları zaman, bu toplumda kolay
buluna*mayan nadir ve nadide bir adayla karşılaştıklarını bilsinler
Hayırlı Cumalar
Selametle



Ve aleykümselam YUSUF kardeşimiz...


Yerinde ve önemli bir öneride bulunarak , en temel kıstasımızın ne olması gerektiğini bizlere hatırlatmışsınız,Rabbimiz razı olsun sizden .

Efendimizin de buyurduğu gibi :

'' Bir kadınla dört şeyi için evlenilir: Güzelliği, malı, soyu ve dini. Dindar olanını tercih et, mutlu olursun"

Bu hadis , hem erkek hem de kadın için , evlenilecek kişiyi seçerken dikkat edilmesi gerekeni bizlere gösteriyor aslında.

Allah Celle Celalühe emanet olunuz.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
4- Temiz bir âile yuvası için ne yapmalıyız?

Hepimiz sevmek, sevilmek, şefkat etmek, korumak, korunmak, yardım etmek, yardım almak, saygı görmek, saygı göstermek, fedâkârlık, diğergamlık gibi pekçok olumlu, ulvî, güzel duygulara sahibiz.
Sevmek ve sevilmek, en mükemmel şeklini, “Bir kalbe karşı, başka bir kalbin karşılık vermesiyle” tezahür ve inkişâf etmesiyle bulur. Yani, küfüv, denk bir eş ile…
Henüz yolun başındasınız. Temiz ve mutlu bir hayata sahip olmak istiyorsunuz. Bunun en uygun ve en münbit zeminlerinden birisi “âile,” yâni evlilik müessesesidir.
O halde kulak vermelisiniz: Eş arama ve bulmada, aile yapısını oluşturmada Batı felsefesinin normlarına göre mi, yoksa İslâmiyetin denenmiş, olumlu sonuçları alınmış ter ü taze esaslarıyla mı teşekkül ettireceğim?

Eğer medyanın kahredici Batılı hayat tarzına, kültürüne, dayatmalarına, programlarına ve beyinleri yıkayan yayınlarına kanarsanız; yanarsınız. Zira, Batı felsefesi insanın düşünce yapısını ve dolayısıyla aileyi, “Hevâ ve hevesi tatmin, nefsin istek ve arzularına cevap verme” üzerine binâ ediyor. Ki, bu aile hayatı çöktü, târ ü mâr oldu.
Batıda fert, şaşkınlığın çıkmazı içinde. Aile müessesesi, feminizmin tahribatıyla dağılmış ve parçalanmış.
Toplum, hayatı mânâsız ve sıkıntılı buluyor. İnsânî münâsebetler bitmiş.
Cinsî sapıklıklar kasıp kavuruyor.
Yalnızlık, korkunç bir felâket gibi insanları titretiyor.
Teknoloji, yeni keşif, îcad ve maddî imkânlar, onları devamlı peşinden sürükleyip “yalnızlığa” itiyor.
Moral gücüne daha fazla ihtiyaç hissederlerken, duygular “nefsî” hevesâtlarla tatmin edilmeye çalışılıyor. Bu ise onları birbirlerinden daha da uzaklaştırarak egoizm ve sefahet çirkefinin koyu karanlığına atıyor.

Yeteneğinizi yitirmemişseniz, Batı aile tipi ile Müslüman aile tipini kıyas ediniz.

Âilenin çekirdeği fert, toplumun hücresi de âiledir.
Âileye yönelik prensip ve kâideleri koyan İslâmiyet, huzurlu bir ortamın nasıl hazırlanacağını en ince ayrıntısına varıncaya kadar ortaya koymuştur.
Fertleri güzel duygu, düşünce, haslet ve ahlâk ile bezeyip süslüyor.İnsânî ve ulvî duygularını inkişâf ettiriyor.
Nefsimizi/duygularımızı beşikten mezara terbiye edip; kadınla erkeğin, âdî ve maddî çıkarlar için değil, ebedî bir hayat arkadaşlığı için, ayrılmamak üzere kaynaşmalarını emrediyor.
İslâm, ferdlerin, yalnızlık, başıboşluk, dağınıklık ve bunlardan doğan birçok kirliliklerden korunabilmeleri, sosyal hayatın düzeni, emniyet ve âsâyişin devamı için, bülûğ çağına ayak basmış olan gençlerin evlenmelerini, ev-bark, yuva kurup çoluk-çocuk sahibi olmalarını ister, tavsiye eder:
“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık...” 1

Gerek bu âyetin devamı ve gerekse başka âyetlerde, diğer varlıkların da bir erkek ve dişiden yaratıldığını, dolayısıyla evlenmenin, yuva kurmanın fıtrî bir ihtiyaç olduğunu gösterir.
Kur’ânî bir göz ile evlilik müessesesine bakmaya çalıştığımızda, şu hikmetlerle karşılaşırız:
“Kadınlar sizin elbisenizdir, siz de onların.” 2
Erkek ve kadının birbirinin “elbisesi” şeklinde tavsif edilmesi enteresandır. Birbirini korumak, kollamak, nâmus ve hayâ timsâli olmak, beden ve ruh sağlığını muhafaza etmek gibi...

Nikâh/resmî sözleşme ise, karşılıklı bir anlaşma, hukûkî bir akit, iki cinsin bir araya gelmesi, birbirine bağlanmasıdır.
Âile, Müslümanın bir nevî cennetidir. Âile hayatı, karşılıklı anlayış, sevgi, sadakat, emniyet/güven ve hürmetle devam eder.
Mutluluk ve huzur ise, eşler arasındaki “güven”e bağlıdır. Bu güven ve hürmet, âile hayatının dünya hayatı ile sınırlı olmayacağı inancının pekişmesi ve insanın ulvî duygularının eğitim, terbiye ile geliştirilmesiyle mümkün.

Eş arayan, bu kültüre sahip olmalı ve bu kültüre sahip olanı tercih etmeli…

Ayrıca, anne-babalar, çocuklarının nasıl bir eşle evlenmesini istiyorlarsa, onlar da çocuklarını öyle yetiştirmeye çalışmalı ve öyle evlâtlar aramaya çalışmalı.


Dipnotlar:

1- Kur’ân, Tahrim, 6.
2- Age., Hucûrat, 13.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
5- Evlenmeden Önce Kendimizi Keşfetmeliyiz!

Anne-babamızın yardımı; birikimlerimiz veya harç-borç yaparak evlenebilir, aile yuvası kurabiliriz. Bu işin en kolay tarafı.
Zorluk ve sıkıntılar bundan sonra başlar. En önemlisi, evlendikten sonra, aile yuvasını sağlıklı sürdürebilmek; huzur ile mutlu bir şekilde devam ettirmektir.

Evet, ev “emniyet içinde barınmak için” yapılır. Bir şekilde eve sahip olabiliriz. Ama, bu evin, temizliği, bakımı, elektrik-su, ısınma ve sâir masraflarla birlikte yüzlerce kalem gideri var. Eğer, gideri karşılayacak gelir yoksa, o ev, zindana döner!
Evlilik de böyledir. Eğer ruhumuzu/duygularımızı, kalbimizi keşfedip, gereklerini yerine getiremezsek; huzurlu ve mutlu olamayız. O zaman da o evliliği sürdüremeyiz…

Birey olarak, aile olarak huzur ve mutluluğumuzun yolu; ruhumuzu/duygularımızı, mânâ âlemimizle birlikte bedenimizi, nefsî cephemizi ve aralarındaki ilişkileri tanımaktan geçer. Öyle ise kendimizi keşfetmeliyiz.

Zira, evlilikle de peşinde olduğumuz şey, huzur ve mutluluktur. Ruhumuz/duygularımız ve geleceğimizle ilgili bir sürü hayatî soru dimağımızda cirit atar.
Evlenmek ayrı, bu soruların cevaplarını vermek ayrıdır.
Üstelik “evlenmekle” bu sorulara ve problemlere daha başkalarını da ilâve ediyoruz.
Dolayısıyla şunu düşünmeliyiz: “Evlenmekle” bu soruların cevaplarını bulabilir ve hedefimize ulaşabilir miyiz? Şu sorular direkt kendimizi, evliliğimizi, aile hayatımızı etkiler:

Nasıl bir ruh/duygu yumağıyız? Psiko-biyo-fizyolojik yapımızın bedenimizle irtibatı nedir? Bunların hayatımızın şekillenmesinde; duygularımızın oluşmasında ne gibi müsbet-menfî tesirleri vardır?

Eğer hayal, hafıza, akıl, zekâ, niyet, kalb vs. gibi zihnî ve ruhî unsurlarımızı, olumlu-olumsuz duygularımızı tanıyamazsak kapasitelerini nasıl arttırabilir; dizayn ediliş biçimlerine göre nasıl kullanabiliriz?

Kalp, sevgi üretim merkezidir aynı zamanda. Onun dimağımızla olan ilişki düzeyini biliyor, daha da önemlisi bu ilişkiyi sağlayabiliyor muyuz? Zihnimizin faaliyetlerinden olan niyetimizin düşünce, davranış, fiil ve sonuçlar üzerindeki tesirleri nelerdir? Ruhumuzu/nefsimizi, duygularımızı terbiye edip tekâmül ettirmenin etkili metodu ve kısa yolu var mı?

Ruhumuzu nasıl programlayabiliriz? Nefis/ruh terbiyesinde riyâzetin, yani, az yemenin, az uyumanın, kuvve-i şeheviyeyi muvâzeneli tatmin etmenin yeri nedir? Olumlu duygularımızı yüceltirken olumsuzlarını tamamen dumura mı uğratmalıyız, yoksa kanalize mi etmeliyiz? Bunu nasıl gerçekleştirebiliriz?

Kâinattaki varlıkların en istidatlısı (sonsuz potansiyel yeteneklisi) olan insanın kendisini eğitip terbiye edebilmesi, kişisel gelişimini sağlaması, maharet ve beceri ve pedagojik formasyon kazanabilmesi için öncelikle kendini keşfetmesi gerekir.
Kendini tanımayan, yaratılış gayesini bilmeyen, kendisini yaratılışı istikametinde geliştiremeyen eşini, çoluk-çocuğunu nasıl tanıyacak, onlarla iletişimi nasıl kuracak, onlara nasıl yardımcı olacaktır?

Ruh/duygu ve psiko-biyo-fizyolojik yapıyı ve aralarındaki ilişkiyi keşfetmek bir san'attır.
Dolayısıyla ruh ve bedenimizi keşfettiğimiz oranda aile fertleri ve diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurabiliriz. O zaman da huzur, başarı ve mutluluğu yakalarız.


Evlenmeden Önce Kendimizi Keşfetmeliyiz! ( 2 )


Kendimizle barışık olmak ve iç huzuru yakalamak için kendimizi keşfetmeliyiz. Zaten buna mecburuz. Hakkında kâfî derecede bilgi sahibi olmadığımız bir cihazı kullanabilir, istifade edebilir miyiz?

Doğumumuzdan ölümümüze dek ruhumuz/duygularımızla beraber dünya hayatını sürdüreceğimize göre, onu tanımak, keşfetmek zorunda değil miyiz? Mahiyetini bilmediğimiz bir şeyle bir arada yaşamak endişe verici, ürkütücü, korkutucu değil mi?

Ayrıca, eşimizle, çoluk-çocuğumuzla bir ömür süreceğiz. Kendimizi tanıyamazsak, onları, yakınlarımızı, akrabaları ve sair insanları nasıl tanır; nasıl kendimizi tanıtabilir ve nasıl diyalog ve iletişim kurabiliriz?

Ruh/duygularımızı keşfetmek kendimizi tanımak demektir. Kendimizi tanırsak geliştirir, olgunlaştırır ve terbiye ederiz. O takdirde kendimizle barışık oluruz. Kendisiyle barışık olan, aile fertleri ve diğer insanlarla da barış içinde yaşar.

Diğer taraftan ruhumuzu ve özellikle kalbimizi keşfedebilirsek, istidatlarımızı ve kabiliyetlerimizi geliştirir, duygularımıza hâkim olma mahareti kazanırız.

Doğru düşünme; doğru algı ve isabetli bilgiyle mümkün. Pozitif bakış, olumlu davranış ve istikamet keşifle kazanılır. Maddî-manevî gücümüzü keşfedersek, duygularımızı değiştirir, geliştirir ve kontrol edebiliriz. Mecralarını bulunca onları dengeli, ölçülü kullanmayı öğreniriz. O takdirde de hareket kabiliyetimiz artar. Dimağımızı keşfedersek, beynimizi değiştirir, hayal, vehim, hafıza, zekâ gibi aklî melekelerimizi geliştiririz.

Ruhî keşif; sıkıntı, karamsarlık, problem, hastalık ve felâketlere karşı olumlu yaklaşabilme, onlardan ders alabilmeyi sağlar. Derdi dermana, ümitsizliği ümide, günahı sevaba çevirebilme melekesi/becerisi kazandırır.

İnsanlığımızın ortaya çıkması ruhumuzun tekâmülüne bağlıdır. Olgunlaşıp mükemmelleşmek için de kendimizi keşfetmeliyiz. Mutasavvıfların “insan-ı kâmil” diye tabir ettiği seviyeyi, dolayısıyla mutluluğu, kâinatta cereyan eden hadiselerin gerçek yönünü, eşyanın mânevî sırlarını ve lâtifeleri keşfederiz.

Ruhî keşif ve tekâmül yolculuğu bize sayısız ihtiyaçlarımızı ve aczimizi fark ettirip, sonsuz kudret, zenginlik sahibine dayanmayı, O’na hakikî “kul/abd” olmayı öğretir. Bu da bize melekleri de aşan insanî bir kimlik kazandıracaktır.

Kendimizi keşfedersek, onu terbiye eder, tekâmül ettirerek manevî, ruhî, manyetik enerjimizi ve gücümüzü yükseltiriz. O takdirde de her musîbete, her olumsuz hadiseye karşı dayanır, direnç gösterebiliriz.

Kendimizi keşfedersek, içe bakış metoduyla çoluk-çocuğumuza yaklaşım tarzını öğrenir; onların eğitim ve terbiyelerinde zorlanmayız.

Kısaca, ruh/duygu ve biyo-psiko-fizyolojik yapımızı keşfetmek, hayatın gizemini çözmek ve anlamlandırmak demektir. Bu da huzur, bu da lezzet, bu da mutluluk demektir.
 

.SukûT.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2009
Mesajlar
167
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
ALLAH razı olsun..
çok güzel olmuş devamı..
emeğinize sağlık
hayırlı günler.
.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,231
Tepki puanı
7,579
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Esselamünaleykum...

Esselamünaleykum...

5340.jpg


Hayat arkadaşını seçerken en çok dikkat edilmesi gereken noktaların başında değerleriniz ve ideallerinizin birliği gelir.
Hayatı beraber yaşayacağınız kişinin hayatı ne gözle gördüğü, hedefinin ne olduğu ve değer yargıları, en çok üzerinde durulması gereken konudur.

Kazanılan para ile daha iyi yaşamak mı hedeflenecek, yoksa o kazanç olabildiğince hayır yollarına mı sarf edilecek?
Çocuk sahibi olunduğunda, çocuk hangi prensiplere göre büyütülecek, ona nasıl bir eğitim verilecek?
Sosyal hayatta kimlerle nasıl bir diyalog kurulacak?
Bu gibi temel tercihlerde uyum, iyi bir evlilik için olmazsa olmaz şarttır.

Sizin hayatınızı bile uğruna feda edebileceğiniz ideallerinizi eşiniz yarım kulakla dinliyorsa, her satırını didik didik okuyup yaşamaya çalıştığınız kitaplarınızı eşiniz dinlerken uyukluyorsa, siz teheccüde bile kalkarken eşiniz yatsıyı bile kılmadan yatıyorsa, bırakın sevgiyi, saygı bile kalmaz aranızda.

"Şimdilik istediğim gibi değil, ama ileride düzelir" diye de kendinizi kandırmayın.

Âyetin verdiği dersi hatırlayın:
"Sen sevdiğine hidayet edemezsin, ancak Allah dilediğine hidayet eder."

Değişeceğine dair garantiniz var mı?
Ya da o, garanti verebiliyor mu?
Yoksa siz kumar meraklısı mısınız?
Veya tehlikeyi çok mu seviyorsunuz?

TECRÜBELİ VE SAYGIN İNSANLARA SORUN

Evleneceğiniz kişiyi fikrine güvendiğiniz kişilere danışmanızın çok faydasını görürsünüz. Hele âşık iseniz, tarafsız yorum yapamayacağınız için olaya üçüncü bir gözle bakan tecrübeli kişilerin yorumlarını da alın mutlaka.
Sizi denk ve uyumlu bir çift olarak görüyorlar mı?
Tecrübe, sandığınızdan çok daha önemlidir.
Ancak burada da abartıya kaçmamalı, mutlaka son kararı siz vermelisiniz.
Hata yapma korkusu veya kararsızlık sebebiyle evleneceği kişiyi anne-babasına veya büyüklerine seçtirenlerin şikâyete hakkı olmayacaktır ileride.

Fikir uyumu önemli, ölçüyü kaçırmayın

Fikir uyumu önemli derken ölçüyü kaçırmayın.
En önemli noktadır bu, ama tek önemli nokta değildir.
Bu noktada özellikle bir fikir grubu içinde olan ve idealleri yolunda yaşayan kişilerin çokça düştüğü bir hata vardır:
İyisine kötüsüne bakmadan, sırf aynı fikirleri paylaştığı için uyumsuz biriyle evlenmek.
Sadece fikir birliğini önemseyip kişilik uyumunu yok saymak gibi bir hataya düşmeyin.
Fikirleri size uyanlar içinde huyu da size uyan birini mutlaka bulursunuz.

Alıntı
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
VE aleykümselam...

Rabbimiz binlerce kez razı olsun MAVCİ kardeşimiz, emekleriniz için.
Konuya yapmış olduğunuz katkı için teşekkür eder , devamını merakla beklerim.

Hayırlı günler diliyorum, Allah Celle Celalühe emanet olunuz.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
6- “Güzel, akıllı,kültürlü, zengin, dindar bir eş arıyorum"

Mutlu ve huzurlu aile yuvası nasıl kurulur?

Hemen her genç, mutlu bir aile yuvası kurmanın hayallerini kurar. Zamanla bu hayalleri tasavvura, karara ve nihayet plan ve eyleme dönüşür.

***

Genç adam, evlenmek için aradığı adayın özelliklerini şöyle sıralar:

“Güzel, akıllı, zeki, kültürlü, zengin, dindar…”

Bu şartları arayan adama şu soruyu yöneltin:

“Sen bu özelliklerden kaçını taşıyorsun?”

“Şey!..”

“Eğer bütün adaylar aradıkları özelliklerde senin gibi ısrarlı olurlarsa yandın!”

***

Dengeli ve sağlıklı bir evlilik için; başta adaylar, hatta adayların ailesi ve çevresi hakkında detaylı bilgiye, derin bir tetkike ve araştırmaya ihtiyaç vardır.

Eş bulmak bir san’attır. Tıpkı resim, ticaret, pazarda alışveriş, öğretmenlik bir san’at olduğu gibi…

Mutluluk, görücü usûlü ile evlilikte değildir. Görücüsüzlük ve flörtte de değildir. İkisinin dengelenmesindedir!

Ortak bir iş yeri kuracağınız veya yapacağınız zaman ortağınızda aradığınız vasıflar nelerdir?

Güzelliği, yakışıklılığı mı, boyu-posu mu, rengi mi?

***

Bir esnaf, zaman zaman kendisine ortak alırmış. Araştırmasını yapar, en sonunda da mutlaka zeytin ekmek yemeyi teklif edermiş.

Yemeğin sonunda da “Tamam ortak olalım veya hayır, seninle ortaklık yapamam!” dermiş…

Bir arkadaşı, tanıdığı birisi için, “Daha önce tanıdığım birisiyle de ortaklık ettin, zeytin ekmek yedikten sonra kabul etmiştin, neden benim dostumu kabul etmedin? Hem bu zeytin ekmek yedikten sonra buna karar vermenin hikmeti nedir?” diye ısrarla sormuş. Şu cevabı almış:

“Ben 100 gram iri, 100 gram ince zeytin alır, iyice karıştırırım. Yemeğe başlayınca ortak teklif ettiğime bakarım. Ortaklığını kabul etmediklerim, her seferinde iri zeytinleri götürüyor. Kabul ettiklerim ise, bazen iri, bazen incelerini seçiyor!”

Hayat ortağınızı seçerken, çeşitli testlere tabi tutun. Çünkü evlilik ömür boyu sürecek bir ortaklıktır.

Evleneceğiniz eş için arayacağınız şartlar ne ise, siz de onları taşımalısınız. Diyelim ki, yalnız güzelliğine veya zenginliğine bakarak evlendiniz. Sonuç ne olacak? Tahmini zor değil…

Bir ürün satın aldığınızı düşününüz… Yalnız dışı güzel, kabı parlak olduğu için mi alırsınız; yoksa kalitesine mi bakarsınız? Farz edelim ki ürünü beğenmediniz; değiştirmeniz veya yenilemeniz mümkün. Ne var ki, insan bir ürün değildir. Kâinat çapında, hatta onun da ötesinde bir değeri vardır. Evlilik ömür boyu sürdürülecek bir müessesedir. Öyle ise, ona bir eşya ve üründen daha fazla değer vermeli ve ona göre araştırmalısınız.

Boşanmaların hızla artmasının sebeplerinden birisi, belki de birincisi; saman alevi gibi parlayan aşk-meşk evlilikleridir. “Gördüm, sevdim, beğendim, evlendim!” şeklinde gerçekleşen bir evlilik, “Gördüm, sevemedim, sevgim bitti, beğenmedim, boşanıyorum!” diye neticelenebilir.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,231
Tepki puanı
7,579
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Esselamünaleykum...

Esselamünaleykum...

VE aleykümselam...

Rabbimiz binlerce kez razı olsun MAVCİ kardeşimiz, emekleriniz için.
Konuya yapmış olduğunuz katkı için teşekkür eder , devamını merakla beklerim.

Hayırlı günler diliyorum, Allah Celle Celalühe emanet olunuz.

Allah CC. cümlemizden razı olsun değerli kardeşim...
Eğer burada paylaşmaya uygun gördüğüm konular olursa devamı gelir inşallah...
Allah CC. cümlemizin yar ve yardımcısı olsun her daim...
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
7. Evlenilecek kişilerde aranılacak temel kriterler

Evlilik ve aile müessesesi yalnızca kuvve-i şeheviyenin tatmini için tesis edilmemiş. Veya, sırf sevdiği için evlenilmez. Bunlar önemli sebeplerinden birisidir, ama, yalnızca bunlar değildir.

Cennete, Hz. Adem (as)-Hz. Havva (ra) ile tesis edilen aile yuvasının daha pek çok sebepleri, hikmetleri vardır. Evlenilecek adaylarda genellikle dört ana kriter aranır:

1-Güzelliği, yakışıklılığı,
2-Zenginliği, malı, mülkü,
3-Soyu-sopu,
4-Dindarlığı, ahlâkı.

Aile müessesesi hakkıda da tüm insanlığa rehber olarak gönderilen yüce Nebi (asm), bu maddelerden “dindarlığın” tercih edilmesi tavsiyesinde bulunur:

“Dindarlığını, ahlâkını beğendiğiniz bir adam sizin âilenizden bir kıza tâlip olursa, onunla evlendirin. Şâyet bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve bozgunluk olacaktır” 1 şeklinde de ikaz eder.

Burada “dindarlık”tan maksat, yalnızca “başörtüsü örtmek” gibi şekilden, görüntüden veya sadece “dine meyyal bir çevreden” gelmekten ibaret değildir.
Dindarlık, iman esaslarını kabul ile tahkikiye çevirmek; İslâm şartlarını yerine getirmek olduğu gibi ; hayatının tüm safhalarını Kur’an ve Sünnet-i Seniyye’ye göre yaşamaktır.


-Karı-koca olarak eşlerin birine karşı olan vazifelerini yerine getirmek,

-Anne-baba, çocuk, eş, kardeş, insan, hatta hayvan ve eşya haklarına riayet etmek,

-Sosyal münasebetlerin nezaket ve nezahet içinde yürütülmesi,

-Alış-verişini dosdoğru yapmak, herkese imanın özelliği olan hürriyet çerçevesinde yaklaşmak,

-İnsanlığa faydalı olmak da dindarlığın gereğidir.

Kimi zaman, “Deliler gibi seviyorum, öyle ise evlenmeliyim!” diye tutturulur. Halbuki, deliler gibi değil, “akıllılar gibi sevmeli.”
Yani, kimi, ne kadar, niçin ve kimin hesabına sevmemiz gerektiği de bu dindarlığın içindedir.

Sırf sevdiği için veya güzelliği için evlilik tercih edilmez, edilmemeli.
Bu durumda duygu sapması yaşanır. Özellikle gençlik ve evlilik aşamasında. Zaten bir kişi veya nesne yalnızca güzelliği için sevilmez:
Ya lezzetinden, ya menfaatinden, ya güzelliğinden veya mükemmelliğinden dolayı sevilir.
Meselâ bir eserden istifade etme imkânı yoksa güzel de değilse, fakat mükemmel, kusursuz ise, yine de o eser bu sıfatından dolayı sevilir.

Diğer taraftan iman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nuranî, kuvvetli zincirler ve manevî kaleler de sevgi sebebidir. 2

Öyle ise, evlenmek için adaylarda sırf güzellik veya zenginlik kriter olamaz, olmamalı.
Ahlâkı, bilgisi, dürüstlüğü, anlayışı, feraseti, becerisi, akıllılığı zekâsı, vs. gibi özellikler nazara alınmalı. Ki, bunlar da dindarlığın unsurlarındandır.

Evlilik, imtihanı kazanmak, neslin devamını sağlamak, dinini yaşamak, huzurlu ve mutlu olmaktır.
Kimi zaman yaşayarak, kimi zaman gözlemleyerek öğrendik ki, “güzellik ve yakışıklılık” bunları temin edemez. Zaten bunlar geçici şeylerdir. Meselenin bu boyutlarını çevrenize bakarak, akrabalarınızın aile hayatına inceleyerek anlayabiliriz:

Sırf güzelliği, malı ve soyu-sopu için evlenenlerin aile hayatı kısa zamanda alabora olmuştur.
Ama, dindarlık ve ahlak üzerine ( sadece görüntü değil ) bina edilen bir aile müessesesi, diğerlerine nazaran gayet huzurlu ve mutlu bir şekilde devam ediyor.

Bir erkek, kendine denk ( küfüv ) ve Kur’an ile Sünnetin ortaya koyduğu kriterlere uygun bir eş bulana kadar, kendisini işine, hizmetine vermeli.
Zaten, bir mevzua yoğunlaşmak, diğer meseleleri geri plana iter. Bu arada, kuvve-i şeheviyenin taşkınlıklarından korunmak için de Peygamberimizi (asm) dinlemeliyiz:

“Kimin maddî imkânı varsa hemen evlensin. Kim maddî imkân bulamazsa oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehvet kırıcıdır.” 3

Bir bayanın, yakışıklı, fakat, ahlâkî zaaflarla malül biriyle evlenip, hem dünya hayatını zehire çevirip, hem de sonsuz hayatını mahvetmektense ; nafakasını kendisi temin edip mücerret kalmayı tercih edebilir.
Aile müessesesinin zedelendiğini gözlemleyen Bediüzzaman Said Nursi :
“Dindar kadın, İslâmî terbiyeden nasibini almayanla evlenmek yerine nafakasını kendisi temin etmelidir” 4 tavsiyesinde bulunur.


Dipnotlar:

1-Tirmizî, Nikâh 3.
2-Hutbe-i Şâmiye, s. 58.
3-Kütüb-i Sitte, c.17, s. 187.
4-Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyatı, Alman Baskı, s. 293.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
8. Eş seçiminde ebeveynin rolü ne olmalı?


Hemen her meselede aile bireyleriyle, özellikle anne-baba ile istişare etmek çok önemli. Meselâ, meseleleri birlikte müzakere, istişare etmek hayatî ehemmiyet arz eder.

Unutmayalım ki, anne-babalar çocuklarını kıskanmaz; kendilerinden üstün olmasını, huzurlu ve mutlu olmalarını isterler. Bunun için güçleri ölçüsünde her çabayı harcarlar.

Eğer düşüncelerinizi, aile değerlerini onlarla paylaşırsanız, size her türlü desteği verirler.
Hayata atılma (iş yapma, çalışma, evlenme ve aile hayatı kurma) konularında onlarla konuşup müzakere edin. Herkes düşüncelerini, beklentilerini ortaya koysun.
Bunlara uyup-uymama, yani karar, size aittir.

Eğer bir aile iseniz ve eğer “aile”, dayanışma, yardımlaşma, birbirine destek verme, birbirine saygı ve sevgi paylaşımı ise; birlikte karar vermelisiniz.

Evlilik ve eş seçimi meselesinde hep birlikte adaylar üzerinde dikkatli, uzun, tatmin edici araştırmalar, tahliller, değerlendirmeler yapıp, ailenin ortak kararını almalısınız.
Çünkü, bu karar tamamen çocuğa bırakılamaz veya anne-babalar kendi isteklerini dayatamaz.

Zira, evlilik yalnız evlenenleri ilgilendirmiyor ve bu süreç yalnız başına devam etmeyecek.
Aile ile birlikte, diğer aile de işin içine girecek. Ve her türlü ilişki ve iletişim hayat boyu devam edecek.
Öyle ise, eş seçimi, ailenin ortak kararı olmalı.

Bu süreçte aile zaten çocuğun yanındadır ve yanında olmak zorundadır. Ancak, sonuçta son karar çocuğun kendisine bırakılmalı. Çünkü, bu hayatı yaşayacak olan da odur.

Araştırma ve tahliller iki koldan yürütülmeli.
Mesele ailece masaya yatırılmalı; sentezler yapılmalı.
Adayların kişilikleri, yetiştiği çevre, ailenin yapısı bütün detaylarıyla konuşulmalı ve ortaya konmalı.

Sonuca birlikte varılmalıdır.
Ama, en son karar, evlenecek kişiye bırakılmalıdır. Çünkü, hayat onun hayatıdır.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
9. Görücü usûlü mü, flört evliliği mi?



“Sevgi ve saygımı kaybettim!”

“Mutsuzum!”

“Geçimsizlik canıma tak etti!”

“Zaten istememiştim, beni mecbur ettiler…”

Evliliğin bu feci akıbetlere dayanmaması için bütün gücümüzle isabetli bir eş seçimi yapmalıyız.
Görücü usûlü mü, yoksa, flört usûlsüzlüğü veya kendi başına karar vererek mi gerçekleştirilmeli.

İşte, Aileden Sorumlu Devlet eski Bakanı Nimet Çubukçu’nun açıkladığı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce yapılan ‘’Boşanma Nedenleri’’ mevzulu araştırmanın mevzumuzla ilgili sonucu:

Türkiye’deki boşanma oranı binde 1.4.
En önemli faktör geçimsizlik.

Geçimsizliğin sebepleri:

Uyumsuzluk, ilgisizlik, sorumsuzluk, eşler arasında kopukluk, kıskançlıklardan doğan anlaşmazlıklar ve ekonomik sıkıntılar…

Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından birisi :

“Boşananların büyük bölümünün, tanıştırılarak veya bir süre flört ettikten sonra evlenenlerde görülmesi. Yani, boşananların yüzde 90’ı evlilik kararını kendileri vermiş. Boşanmış kadın ve erkeklerin evlenmelerinde birinci sebep olarak da ‘aşık olmak’ şeklinde belirtilmiş.’’
(Evlenirken bir düşünmek, bin araştırmak gerekirken; “bin düşünmek, bir araştırmak” olarak gerçekleşiyor. Çabuk evlilikler, çabuk boşanmalara sebep oluyor.)

Geçimsizlik, ekonomik değil, sosyal. Zira, boşanmaların birinci sebebi ekonomik değil, eşlerin biribirinin beklentilerine cevap vermemesi.
Geçimsizliğin temel sebebi, uyumsuzluk, küfüvsüzlük, dengesizlik.
Uyumsuzluğun ana sebebi ise, egoizm ve hedonizm.

Peki, uyumlu, ilgili, sorumlu, hak, görev ve mesuliyetlerini bilen bir eşi genç duyguların hakim olduğu, akıl ve mantığın geri plana itildiği bir devrede yalnız başına tesbit edebilir mi?

Oysa, flörtte, mahremiyet sınırları yoktur, nefsânî yönden biribirinden istifade ettikten sonra, bıkıp-usanmak veya herhangi bir sebepten dolayı ayrılmak mümkündür...
Bunun ise detaylarına girmiyoruz. Çünkü, mahzurları ortadadır, herkesin idrâk edeceği kadar açıktır.

Kaldı ki, flört dönemi-diğer mahzurlarını bir tarafa bırakırsak-maskelerin takınıldığı veya duyguların önplana çıktığı bir devredir.
Bir insandan hoşlanmak başka, tanımak başka bir şeydir.

Şöyle düşünün:

“Sizden hoşlanan birisi sizi ne kadar tanıyor?”

Bilgi düzeyinizi, olumlu hasletlerinizi, olumsuz duygularınızı, zaaflarınızı, eksiklerinizi, kısaca kişiliğinizi…
Demek, yapacağınız şey danışmak, yani, meşveret etmek ve detaylı bir araştırma yapmaktır.
Öncelikle de ailenize danışmalısınız. Çünkü, herkesten ziyade onlar sizi sever, korur, tanır, bilir. Hatta, en ziyade sevdikleri hayatlarını sizin için feda eder. Sizi kıskanmayan yegâne varlık, “anne-babanız”dır.

Evet, flörte dayalı araştırmalar, duygusal ve hissidir.
Duygusul evlilikler de hissi sebeplerden dolayı yıkılır. Çünkü, insanın duyguları aynı kararda devam etmez.
Olaylar, problemler, zaman, duyguları aşındırır, yok eder. O zaman, sevgi de, aşk da kaybolur.

Şu halde, duygunun yanında, “akıl ve mantık” da olmalıdır. Bu da ancak ailece alınan “ortak akıl”dır.
Kimi zaman sosyetik çevreler veya zengin kesimler görücü usûlü evlilikleri tenkit eder. Halbuki, fabrika, şirket, holding sahibi iş adamlarının veya çocuklarının evliliklerine bakınız; çoğu görücü usûlüyle ve ailenin tasvibiyle gerçekleşmiyor mu?

Gayet tabiî ki, onların bu tavırları bizim örneğimiz olamaz. Aileler ve gençler şuna karar vermeli:
Evlilik gibi, bir hayatı, hatta, sonsuz hayatı, aileleri ilgilendiren bir meselede karar kimin olmalı?
Gençlerin mi; ailelerin mi?

Eş seçiminde aileler gençleri yalnız başına bırakamaz, mutlaka onlara destekçi olmalı. Tecrübelerini aktarmalı, maddî ve manevî yardımlarını esirgememeli.
Tabiî ki, nihaî kararı çocuklara bırakmalı.
Çünkü, bu hayat onların…

Eğer, genç; “sevgi, şefkat ve hamiyet”ten kaynaklanan ailenin ortak akıl sonucunda vardığı sonuca aykırı hareket ederse, o zaman da şu kaide geçerli olur artık:

“Kendi rızasıyla zarara girenin lehinde bakılıp acınmaz!”
 

ceylantur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 May 2009
Mesajlar
2,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
.............................




8. Eş seçiminde ebeveynin rolü ne olmalı?


Hemen her meselede aile bireyleriyle, özellikle anne-baba ile istişare etmek çok önemli. Meselâ, meseleleri birlikte müzakere, istişare etmek hayatî ehemmiyet arz eder.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
10. Eş adaylarını değerlendirmede de âdil olmalı

En önemli meselelerden birisi de, eş aramada adayların, muhatapların, danışmanların ve meşveret edilenlerin (aracıların) dosdoğru hareket etmesidir.
Adaylar kendilerini tanıtırken veya yakınları tanıtırken, asla mübalâğaya kaçmamalı ve zaaflarını da dile getirmelidir.

Aksi halde, karşıdaki aldanmışlık psikolojisine girer. Ve bunun intikamını nasıl alacağı hiç belli olmaz! Kendisini aldatanlara hayatı zindan edebilir!
Adalet yalnızca mahkemelerde tecellî etmez, etmemeli. Hayatın bütün katmanlarında âdil olmalıyız. İnsanları değerlendirirken, hak ve hürriyetlerine riâyet ederken…
Dolayısıyla aday tanıtımında da İlâhî adalet prensibi işletilirse, sonuç, her iki taraf için de hayırlı olur.
Takip edelim:

“Ey imân edenler! Adalet üzere olun ve Allah için şahitlik edin. Kendi aleyhinize veya anne ve babanızla akrabalarınızın aleyhine olsa bile. Hakkında şahitlik ettiğiniz kişi, zengin de olsa, fakir de olsa doğruluktan ayrılmayın. Çünkü ikisini de Allah sizden daha iyi gözetir.” 1

Zaafları saklayarak, kusur ve hataları örterek, yalanlar üzerine binâ edilen bir evliliğin ne hayrı, ne feyzi, ne bereketi olur!

“Mübalâğa ihtilâlcidir.”
Eş adaylarında olmayan vasıfları varmış gibi göstermek, olumsuz sonuç doğuracağı, aile hayatını zedeleyeceği açıktır.
Dolayısıyla her şeyi ve herkesi olduğu gibi vasıflandırmak gerekir. Bu zaten hakperestliğin gereğidir. Olmayan vasıflarla tavsif etmek, ayrıca yalancılıktır. Mübalâğa ve yalanlarla kurulan bir yuva huzur ve mutluluk getirir mi?

Ancak, eş adayı arayışında insan hâl ve davranışları, yâni, hatâ-sevaplarının değerlendirilmesinde âdil olunurken, insaflı da olmalıyız.
Unutmuyoruz ki, insanız ve hatâdan hâli değiliz. Hepimizin zaafları var. Öyle ise şu prensipleri nazara almalıyız:

Bir insanın bütün halleri yüzde yüz doğru olması mümkün değil. İnsan tamamıyla olumlu duygulardan örülmüş bir varlık değil. O takdirde melek olurdu!

Eğer bir adayın, iyi yönleri, olumlu duyguları olumsuz yönleri ve duygularına kemiyeten/sayı veya keyfiyeten ziyade gelse, o muhabbete ve hürmete müstehaktır.
Kimi zaman çok iyi bir haslet, diğer olumsuzlukları kapatabilir.

Bir adayın gerçekten bir sıfatı çok olumsuz da olsa, o sıfat sahibi tamamen olumsuz olarak değerlendirilemez.

Güzel hasletleri çirkin hasletlerine, iyi yönleri kötü yönlerine üstün gelenler, iyi olarak değerlendirilmelidir.

Hepimiz zaman zaman hata yaparız. Ancak, özür dilemesini bilmeliyiz.
Nefsini itham eden kusurunu görür.
Kusurunu itiraf eden istiğfar eder.
İstiğfar eden istiâze eder.
İstiâze eden şeytanın şerrinden kurtulur.

Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur.Ve kusurunu itiraf etmemek büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse affa müstehak olur. 2

***

Meşhur bir dokumacı, dokuduğu kumaşı satmış.

Daha sonra o kumaş parçasında bir kusur görülmüş ve geri çevrilerek bedeli istenmiş. Dokumacı parayı vermiş, fakat gözlerinden yaş gelmiş. Sormuşlar:

“Niçin ağlıyorsun? Kumaşı geri verdik diye ise, üzülme. Alıp gidelim ve paranı geri verelim.”

Dokumacı:

“Hayır, kumaş için ağlamıyorum” demiş. “Onun bir kusuru görüldü ve geri çevrildi. Fakat ya ömür boyu yaptıklarım Allah’a arz olunduğu zaman, böyle bir kusur yüzünden geri çevrilecek olursam, ne olur benim hâlim? Ben bunu düşündüm de ağladım. Hayat, kumaş gibi değil ki, düzeltilsin ya da tekrar dokunsun. O, sadece bir kere gelir geçer.”


Dipnotlar:

1- Kur’ân, Nisâ, 135.
2- Lem’alar, s. 91.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
11. Evlenecek adayların birbirini tanıma ve görme adâbı


Kimi zaman, kimi gençler, hayatının dönüm noktasını teşkil edecek eşini tanıma ve görmek için haya ve hicap perdeleri aralayamıyor, veya tamamen perdeleri yırtıyor!
Bu, diğerleri gibi, hâyâ duygusunun da sapmasındandır.

Hâyâ, meşrû işlere, meşrû çerçevede kullanılmalı.
Ne var ki, birçok gencimiz, hicap perdelerine sarılıp boğuluyor! Şüphesiz ki bu “dinin” değil, çarpık eğitimle terbiyenin, örf ve geleneklerin baskısından kaynaklanıyor.

Dinimiz, her meselenin meşrû çerçevede, meşrû zeminlerde, meşrûiyet içinde tartışılmasını, konuşulmasını, öğrenilmesini, öğretilmesini emreder, öğütler.
Evlenmek, âile müessesesini ihya etmek, dinimizce mukaddes sayılmış; teşvik edilmiştir.

Öyle ise bu konuda çekingen değil, bilâkis cesaretli davranmak gerekir.
Çevrenin bâtıl ve yanlış baskılarını da aşmak için, müsbet bir şekilde mücâdele vermek, zaten herkesin vazifesi. Çünkü burada “emr-i bil-ma’rûf veya nehy-i anil-münker” söz konusu.

Evlenmek için adayların biribirini görmeleri, fikir sahibi olmaları, İslâmın “Eş seçme hürriyetinin” bir gereğidir.
Görmeden, tanımadan gerçekleştirilecek evlilikleri Kur’ân ve Sünnet zorbalık olarak değerlendirir ve buna asla cevaz vermez!
Bazı çevre ve bölgelerde kıza veya erkeğe sormadan böyle bir davranış içine girmeleri, İslâmiyet’i bağlamaz. O hareket, yanlış bir gelenek ve anlayıştır.
Gelenek ve cehâletten kaynaklanan yanlışlıkları, İslâmiyete fatura etmek, cinâyettir. Tıpkı, yanlış teşhis koyan ve yanlış ameliyat yapan doktorun hatasını, tıp ilmine mal etmek gibi...

Hiçbir erkek ve kız, istemediği kişi ile zorla evlendirilemez.Kişi, hayatını birleştireceği insanı görmeli.
Sadece görmek yetmez. Mutlaka biribirinin huyu, suyu, beklentileri, düşünceleri, hayata bakış açıları, hatta aileleri hakkında teferruatlı bilgiye sahip olmalı.
Ta ki, hayalî bir evlilik olmasın ve sonradan hayal kırıklıkları yaşanmasın.

Cemiyetin, sosyal yapının ana direği âiledir.
Dünyevî ve uhrevî saadetin kazanılması, sağlam bir âile yuvası kurmaya bağlıdır.
Muhkem bir yuvanın da kurulabilmesi için, tarafların denk olması gerekir. Bunun tesbiti için de, tarafların biribirini görmesi, araştırması lâzım değil, elzemdir!

Evlilik, âhiret âleminde de sürecek ebedî bir akittir. Elbette, evlenecek olan insanların biribirini görüp, gönüllerinin ısınıp, ısınmadığının tesbitini yapmaları şart.

Kur’ân ahlâkını yaşayan haya ve edep timsali Peygamberimiz (asm)
“Allah bir kişinin kalbine bir kadınla evlenme isteği koyduğunda ona bakmasında bir sakınca yoktur” 1 tavsiyesinde bulunmuştur.

Hatta, yüzüne, boynuna ve ayaklarına bakmasına da izin verilmiştir.
Hz. Enes’in (ra) rivayetine göre, Hz. Peygamber (a.s.m.) Ümmü Süleym’i, bakması için bir kadına göndermiş ve '‘ Ökçe üstü ayak kirişlerine bak boynunu kokla” 2 Bir başka rivayette, “dişlerini kokla” buyurmuştur.

Âlimlerin ekserisi, “yalnız el ve yüze bakılabilir” derken, Evzâî ve Ahmed bin Hanbel, “baş, kollar, dize kadar ayakların da görülebileceğini” ifâde eder.

Bir başka hadis-i şerîfte, rehber-i ekmel olan Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurduğunu Ebu Hureyre (r.a.) şöyle nakleder:

“Rasulullahın (asm) yanında bulunuyordum. Birisi gelerek, Ensar’dan bir kadınla evlenmek istediğini ona iletti. ona:

“O kadını gördün mü?” diye sordu. O zât:

“Hayır; görmedim” cevabını verdi. Bunun üzerine:

“Öyle ise git onu yakından gör. Çünkü Ensar’ın gözlerinde biraz kusur olabilir.” 3

Kız, erkek her iki taraf da biribirine mahrem sınırlar, yâni meşrû çerçevede bakabilir, konuşabilir, meseleleri müzakere edebilir, hatta etmelidirler.
Yüz, el ve boya bakmak zaten kâfi miktarda fikir verir.
Her iki taraf da araya aracı koyabilir, biribirleri hakkında malûmat sahibi olabilirler.
Erkeğin erkeğe, kadının da kadına diz ve göbek arasındaki kısım hariç, biribirine bakması caizdir.
Gizli ve habersiz (başka fitnelere kapı açılmaması durumunda) bakış da, “evlenmek kastı” ile olursa meşrû kabul edilmiştir. Hattâ, Peygamber Efendimizin (asm) ifâdesiyle, “Bu anlaşıp mutlu olmanız için daha uygundur” 4 zarûrîdir.

Siz bu konularda hassas olduğunuz gibi, başkaları da hassastır. Nihayet, bu meseleler hayatın bir zaruretidir ve hepimizin uyması gereken meselelerdir.
Yalnız, İslâmiyetin çizdiği çerçeve içinde kalınırsa, “görme, nişan ve evlilik” meselelerinden herhangi bir fitne çıkmaz, yanlış anlaşılma olmaz ve hicap duyulmaz.
Aksi halde, fitne-fesat karışabilir.

Burada asıl olan husus, dindarlık, siret, ahlâk, iç güzelliğinin yanında; suretin; yani, boy-pos, endam, fizikî yapının da önem arz ettiği ve denkliğidir.


Dipnotlar:

1- İbn-i Mâce, Nikâh: 9.
2- İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, s. 22.
3- Müslim, Nikâh: 74.
4- Nesâî, K, Nikâh 17; Tirmizi, Nikâh, 5.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
12. Nişanlıların birbirini tanıma prensipleri



Adamın birisi, zenginliği ile övünüyordu:

“Şurada bir villam var, filân şehirde bir çiftliğim var, falan yerde de bir apartmanım!”

Ona: “Öbür taraftaki köşk ve çiftliklerden haber ver!” denildiğinde suspus olur.

***

Kendimizi tanıtırken kimi zaman güzelliğimiz, yakışıklılığımız, kimi zaman malımız, mülkümüz, arabamız, kimi zaman zenginliğimizle övünürüz.
Oysa, buna hiç hakkımız yoktur. Çünkü, ne bunlar, ne bunları elde ettiğimiz akıl, zekâ ve gücümüz bizim eserimiz değildir.
İnsan kendisinin yapmadığı bir şeyle nasıl övünür? Öyle ise bütün övgü onları bize ihsan edene olmalı değil mi?
Özellikle şu vecizeyi her zaman görebileceğimiz bir köşeye çerçeveletip asmalıyız:

“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme!” (Mesnevi-î Nûriye, s. 122)

Nişanlılar birbirini tanımak için nasıl bir metot takip etmeli?

Kız-erkek, nişanlı, sözlüler; yakın akrabaları ve arkadaşları olmadan, erkek veya bayanın yalnız başına, kapalı yerlerde bir arada bulunmaları oldukça riskli!
Erkek-kadın münâsebetleri meşrû sınırlar içinde olmazsa, vahim sonuçlar doğurduğunu, problemler yumağına sebebiyet verdiğini hemen her gün kitle iletişim vasıtaları ilân ediyor.
İşte bu ve benzeri muhtemel tehlikeleri nazara alan İslâmiyet, yalnız başına birlikteliği izin vermemiş.
Şu hâlde, nişanlı, sözlü veya bayan-erkek arkadaşlığı, “zarûret” sınırları içinde ve “meşrû” çerçevede olmalıdır.

Tanıma ve tanıtma aşamalarında dikkat etmemiz gereken prensipler nelerdir?


* Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın.

* Kendinizi abartmayın, her şeyi olduğu gibi tavsif edin; sınırlarınızı bilin.

* Sakın kendinizi gerçek dışı vasıflarla tanıtmayın.

* Maske takmayın! Olduğunuz gibi görünün, göründüğünüz gibi olun.

* Muhatabınızı ihmâl edip, kendinizi çok ciddiye almayın. Bilâkis onu ciddiye alın.

* Kıymetli zamanınızı ve enerjinizi gevezelikle, dedikoduyla boşa harcamayın.

* Hayâl kurun, ama, hayâlperest olmayın. Nişanlınıza hayâllerinizden bahsedin, ama, arzu ve hayâllerinizi fikir diye sunmayın.

* Aşırı, yersiz ve dayanaksız kıskançlıklara girmeyin.

* Hatasız, kusursuz eş aramayın. Çünkü, siz de öyle değilsiniz.

* Nişanlınıza geçmişteki hatalarını hatırlatmayın, hatta unutun.

* Muhatabınızı problemlerin tek kaynağı olarak görmeyin, sizin de payınız var.

* Bu dünyaya ilim ve duâ vasıtasıyla gelişmeye, olgunlaşmaya geldiğinizi; dolayısıyla hayatın bir okul olduğunu biribirinize hatırlatın.

* Problemsiz, sıkıntısız bir aile yuvası kuracağınızı düşünmeyin.

* Kahkahalarla gülmeyin, ama, devamlı gülümseyin, mütebessim olun.

* Her konuda aynı şeyleri düşünmek zorunda değilsiniz. Her tartışmayı kazanmak durumunda da değilsiniz. Aynı fikirde olmamak için anlaşabilirsiniz.

* Her şeyin en güzelini, en iyisini arayın. Ama, iyi ile ve güzelle yetinin.

* Nişanlınızı ara sıra, ailenizi sık arayın.

* Unutmayın ki, hiç kimse mutluluk veya mutsuzluğunuzdan sorumlu değildir.

* Eşsiz eş arayan eşsiz kalır.

* Araştırarak, prensiplere uyarak bulduğunuz eşin, dünyada bir eşi yok, buna inanın.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt