İMÂM-I AHMED RABBÂNÎNİN “kuddise sirruh” HÂL TERCEMESİ. -1-
Ahmed Sa’îd Fârûkînin “kuddise sirruh” oğlu Muhammed Mazherin “kuddise sirruh” (Menâkıb ve Makâmât-i Ahmediyye-i Sa’îdiyye) kitâbından terceme edilmişdir: Âriflerin kutbu, hakîkat sâhiblerinin rehberi, Evliyâ-i kirâmın kıdvesi, Allahü teâlânın sevgilisi, ikinci binin yenileyici ve nûrlandırıcısı, Allahü teâlâya yaklaşanların kalblerinin kıblesi, silsile-i zehebin eşsiz halkası, Ahmed-i Fârûkî Serhendînin “kuddise sirruh” babası Abdülehaddir. Onun babası Zeynel’âbidîn, onun babası Abdülhayy, onun babası Muhammed, onun babası Habîbullah, onun babası imâm-ı Refî’uddîn, onun babası hâce Nûr, onun babası Nasîreddîn, onun babası Süleymân, onun babası Yûsüf, onun babası Şu’âyb, onun babası Ahmed, onun babası Yûsüf, onun babası Şihâbüddîn (Ferrûh Şâh
ismi ile meşhûrdur), onun babası Nasîreddîn, onun babası Mahmûd, onun babası Süleymân, onun babası Mes’ûd, onun babası Abdüllah vâ’ız-i esgar, onun babası Abdüllah vâ’iz-i ekber, onun babası Nâsır, onun babası Abdüllah ibni Ömer, onun da babası hazret-i Ömer-ül-Fârûkdur “radıyallahü anhüm ecma’în”.
İmâm-ı Rabbânînin “kuddise sirruh” baba ve dedelerinin hepsi ilm ve ihlâs sâhibi olup, zemânlarının meşâyıhından, ekâbirinden idi. Hepsi çok muhterem ve Evliyâ-i kirâmdan idi. Mevlânâ Ahmed-i Nâmıkî Câmî ve Halîlullah-ı Bedahşî gibi büyük Velîler, imâm-ı Rabbânînin “kuddise sirruh” geleceğini önceden haber vermişlerdi. Hattâ, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, onun geleceğini müjdelemişdi. İmâm-ı Süyûtî (Cem’ul cevâmi’) kitâbında, bu hadîs-i şerîfi, İbni Mes’ûd Abdürrahman ibni Yezîdden, O da hazret-i Câbirden “radıyallahü anhüm” rivâyet ederek bildiriyor. Hadîs-i şerîf budur: (Ümmetimden Sıla isminde biri gelir. Onun şefâ’ati ile, çok çok kimseler Cennete girer.) (Sıla), birleşdirici demekdir. Tesavvufu fıkh bilgileri ile birleşdirdiği için bu ism, İmâm-ı Rabbânîye “kuddise sirruh” verildi. Zemânın âlimleri, Ona bu ism ile hitâb eylediler. Kendisi de, oğlu Muhammed Ma’sûma “kuddise sirruh” yazdığı bir mektûbda, (Beni iki deryâ arasında sıla yapan Rabbime hamd ederim) diye buyurmakdadır.
Dokuzyüzyetmişbir 971 hicrî kamerî senesinde dünyâya teşrîf eyledi. Binotuzdört 1034 [m. 1624] senesinin Safer ayının yirmidokuzuncu salı günü vefât eyledi. Dahâ çocuk iken, mubârek, temiz alnında, olgunluk, vilâyet ve hidâyet nûrları parlıyordu. Çok küçük iken, şâh Kemâl Kihtelî-yi kâdirînin “rahmetullahi aleyh” bereketli nazarlarına kavuşmuşdu. O ânda nisbet-i kâdiriyyeyi Ona ilkâ eylemişdi. Kısa zemânda Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra babasından ve zemânın en büyük âlimlerinden ilm tahsîl eyleyip, büyük âlim oldu. Yüksek babasından çok istifâde eyleyip, huzûrunda tevhîd ma’rifetlerine kavuşdu. Çeştiyye ve Kâdiriyye silsilelerinde irşâd icâzeti aldı. Babasının kâim-i makâmı oldu. Onyedi yaşında, zâhirî ve bâtınî (kalbe âid) ilmlerin üstâdı oldu. Bunları neşr etmeğe ve büyük iki yolda talebe yetişdirmeğe başladı. Nakşibendiyye büyüklerinin kitâblarını seve seve okur, bu yolun büyüklerinden birine kavuşmağı cândan arzû ederdi. Bu arzû ve iştiyâkını bu yolun büyüklerinden, irşâd ve hidâyet sâhibi, islâmiyyetin kuvvetlendiricisi, hakîkatlar sâhibi, hâce Muhammed Bâkînin “kuddise sirruhümâ” eşsiz sohbet ve huzûruna kavuşuncaya kadar kalbinde sakladı.
HUZUR PINARI - İslamiyet, İslam Dini, Ehl-i Sünnet İtikadı, İlmihal, Kitaplar...
-Devamı Var-
Ahmed Sa’îd Fârûkînin “kuddise sirruh” oğlu Muhammed Mazherin “kuddise sirruh” (Menâkıb ve Makâmât-i Ahmediyye-i Sa’îdiyye) kitâbından terceme edilmişdir: Âriflerin kutbu, hakîkat sâhiblerinin rehberi, Evliyâ-i kirâmın kıdvesi, Allahü teâlânın sevgilisi, ikinci binin yenileyici ve nûrlandırıcısı, Allahü teâlâya yaklaşanların kalblerinin kıblesi, silsile-i zehebin eşsiz halkası, Ahmed-i Fârûkî Serhendînin “kuddise sirruh” babası Abdülehaddir. Onun babası Zeynel’âbidîn, onun babası Abdülhayy, onun babası Muhammed, onun babası Habîbullah, onun babası imâm-ı Refî’uddîn, onun babası hâce Nûr, onun babası Nasîreddîn, onun babası Süleymân, onun babası Yûsüf, onun babası Şu’âyb, onun babası Ahmed, onun babası Yûsüf, onun babası Şihâbüddîn (Ferrûh Şâh
ismi ile meşhûrdur), onun babası Nasîreddîn, onun babası Mahmûd, onun babası Süleymân, onun babası Mes’ûd, onun babası Abdüllah vâ’ız-i esgar, onun babası Abdüllah vâ’iz-i ekber, onun babası Nâsır, onun babası Abdüllah ibni Ömer, onun da babası hazret-i Ömer-ül-Fârûkdur “radıyallahü anhüm ecma’în”.
İmâm-ı Rabbânînin “kuddise sirruh” baba ve dedelerinin hepsi ilm ve ihlâs sâhibi olup, zemânlarının meşâyıhından, ekâbirinden idi. Hepsi çok muhterem ve Evliyâ-i kirâmdan idi. Mevlânâ Ahmed-i Nâmıkî Câmî ve Halîlullah-ı Bedahşî gibi büyük Velîler, imâm-ı Rabbânînin “kuddise sirruh” geleceğini önceden haber vermişlerdi. Hattâ, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, onun geleceğini müjdelemişdi. İmâm-ı Süyûtî (Cem’ul cevâmi’) kitâbında, bu hadîs-i şerîfi, İbni Mes’ûd Abdürrahman ibni Yezîdden, O da hazret-i Câbirden “radıyallahü anhüm” rivâyet ederek bildiriyor. Hadîs-i şerîf budur: (Ümmetimden Sıla isminde biri gelir. Onun şefâ’ati ile, çok çok kimseler Cennete girer.) (Sıla), birleşdirici demekdir. Tesavvufu fıkh bilgileri ile birleşdirdiği için bu ism, İmâm-ı Rabbânîye “kuddise sirruh” verildi. Zemânın âlimleri, Ona bu ism ile hitâb eylediler. Kendisi de, oğlu Muhammed Ma’sûma “kuddise sirruh” yazdığı bir mektûbda, (Beni iki deryâ arasında sıla yapan Rabbime hamd ederim) diye buyurmakdadır.
Dokuzyüzyetmişbir 971 hicrî kamerî senesinde dünyâya teşrîf eyledi. Binotuzdört 1034 [m. 1624] senesinin Safer ayının yirmidokuzuncu salı günü vefât eyledi. Dahâ çocuk iken, mubârek, temiz alnında, olgunluk, vilâyet ve hidâyet nûrları parlıyordu. Çok küçük iken, şâh Kemâl Kihtelî-yi kâdirînin “rahmetullahi aleyh” bereketli nazarlarına kavuşmuşdu. O ânda nisbet-i kâdiriyyeyi Ona ilkâ eylemişdi. Kısa zemânda Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra babasından ve zemânın en büyük âlimlerinden ilm tahsîl eyleyip, büyük âlim oldu. Yüksek babasından çok istifâde eyleyip, huzûrunda tevhîd ma’rifetlerine kavuşdu. Çeştiyye ve Kâdiriyye silsilelerinde irşâd icâzeti aldı. Babasının kâim-i makâmı oldu. Onyedi yaşında, zâhirî ve bâtınî (kalbe âid) ilmlerin üstâdı oldu. Bunları neşr etmeğe ve büyük iki yolda talebe yetişdirmeğe başladı. Nakşibendiyye büyüklerinin kitâblarını seve seve okur, bu yolun büyüklerinden birine kavuşmağı cândan arzû ederdi. Bu arzû ve iştiyâkını bu yolun büyüklerinden, irşâd ve hidâyet sâhibi, islâmiyyetin kuvvetlendiricisi, hakîkatlar sâhibi, hâce Muhammed Bâkînin “kuddise sirruhümâ” eşsiz sohbet ve huzûruna kavuşuncaya kadar kalbinde sakladı.
HUZUR PINARI - İslamiyet, İslam Dini, Ehl-i Sünnet İtikadı, İlmihal, Kitaplar...
-Devamı Var-