Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

RAMAZAN ! Hoşgeldin , Bereket getirdin... (1 Kullanıcı)

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
1. RAMAZAN ! Hoşgeldin , Bereket getirdin...


Mübarek Ramazan ayı berekettir, herdem bereket sunmaya gelir...
Peki, bereket nedir ki?..
Bereket; artma, ziyade, sürur mânalarına gelir.
İbni Abbas bereketin hayırların tümünde bolluk anlamına geldiğini söyler.

Denebilir ki bereket; Allah’ın insanın sahip olduklarını keyfiyet ve kemiyet olarak onun görmediği yollarla artırmasıdır. Bu maddî olduğu gibi mânevî de olabilmektedir.

Bereket; verilen nimetin sâbit ve dâim kılınması, bolluk ve onun devamı anlamına da gelmektedir.
Bir şeyin bereketlenmesi ilâhî hayırların onda sâbit hâle gelmesidir.
“Mübarek” kelimesi de bereket sözcüğünden türemiştir.

Benim tesbitlerime göre Kur’an-ı Kerim’de bereket kavramı ve onun türevleri 31 defa geçmektedir.

Meselâ mübarek kelimesi Kur’an’ın sıfatı olarak zikredilmiştir :
“İşte bu (Kur’an) da, bizim indirdiğimiz Mübarek bir öğüttür.” (Enbiya: 50)

“Resûlüm! Sana bu mübarek Kitab’ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sad: 29)

İsa Mesih’i (a.s) tanımlamak için gelmiştir:
“Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.” (Meryem: 31)

Kadir Gecesi’nin vasfı olarak anılmıştır:
“Biz onu (Kur’an’ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.” (Duhân: 3)

Yüce Allah Nuh’a (as) gemide kendisine şöyle dua etmesini buyurmuştur meselâ:
“Ve de ki: Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin.” (Mu’minun: 29)

Yeryüzüne hayat veren gökten inen suyun sıfatı olarak zikredilmiştir:
“Gökten bereketli bir su indirdik, kullara rızık olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiştirdik.” (Kaf: 9-11)

Bereket kökünden gelen “tebâreke” ise Allah’ın (c.c) sıfatı olarak Kur’an’da yer almaktadır. (Bknz. Furkan: 1-10-61, Zuhruf: 85, Mulk:1, Mu’minun: 14, Gâfir: 64)
el-İsfehânî, tebâreke vasfının Allah’a izâfesi, diğer âyetlerde zikredilen bereketin kaynağının Allah olduğunu vurgulamak içindir der. (el-Mufredât Fî Garîbi’l Kur’ân, s. 44)

Yani bereketin kaynağı Allah Teâla ve Tebâreke’dir.
Onu, insan hayatına koyduğu ilâhî bir yasa çerçevesinde bahşeder. İnsanlar bereketin kaynağı olan Allah Tebâreke ile O’nun şanına ve ululuğuna yakışır tarzda bir diyalog içerisine girerlerse, O da bereketini kulları üzerine yağdırır.

“Eğer o ülkelerin ahalisi iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bereketler açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik/cezaya çarptırdık. (A’râf: 96.)

Bu âyeti celile bereketin beşer hayatında bolluğunu Allah’ın rızasıyla, yokluğunu da O’nun hoşnutsuzluğuyla açıklamaktadır.
Bu yüzden diyebiliriz ki; insan hayatında bereketi azaltan en büyük etmen günahların yaygınlaşmasıdır.
Ramazan ikliminin bereketle ilişkisi de bu kabildendir.
Çünkü Ramazan insanların günahtan diğer aylara nisbeten daha fazla kaçındığı bir vasatın adıdır.

İbâdeti artıran ve günahları minimum düzeye indiren Müslüman hayatı, Allah’ın rahmetini ve keremini böylece celbetmektedir.
Hayatının merkezine faiz, seks, alkol gibi haramı yerleştiren birçok günahkâr insan bile, bir aylığına da olsa, nefislerini frenler.
Bu sebepledir ki; Müslüman ülkelerde suç oranları Ramazan ayında ciddi oranlarda düşer.
Bu durumun Ramazan ayına has olmasının hikmetleri üzerine düşünmek gerekmez mi?

Yani Ramazan, kulu Allah’a yakınlaştırdıkça insanın kazancı, çalışmaları, huzur ve mutluluğu da görünmeyen yollarla bollaşır. Bu mübarek ay içindekilerle bereketi artırmak için gelen kerem sahibi bir misafirdir.

Bu meyanda Resûlullah (s.a.s) buyurdular ki:
“Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket vardır.” (Buhari: 2/678, hn. 1822; Müslim: 2/770, hn. 1095)

Sahuruyla bile bereket müjdeleyen bir Ramazan arifesindeyiz.
O bereketlerini cömertçe sunmaya hazır. Ya biz bereketlenmeye hazır kıvamda mıyız?


Ramazanınız mübarek olsun efendim!..


( Serdar Arseven )
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
2. Bu ay anlatılmaz ; ancak yaşanır...

İnsan için imar edilen dünya sarayı, ahiret sarayının ön kabul kapısıdır. Hayatı değerli yapan, bakanın gözü ve basiretidir. Bakmayı bilmeyen Kâbe’ye dahi nazar etse taştan başka bir şey göremez.

Ebu Cehil’in bakışıyla Ebu Bekir (ra)’ın bakışı asla müsavi değildir. İkisi de baş gözüyle O’nu (sas) görmüştür. Kimin gönlünde hakikat ve iman sevgisi varsa o yücelmiş, diğeri ise alçalmıştır. Malumdur ki O’nu imanla gören sahabe unvanını almıştır. İmanı kaybedenler, o yüce ismi de kaybetmişlerdir.

RAMAZAN’I DEĞERLİ KILAN NEDİR?

Nurlu ay Ramazana bakan ve şahit olanlarda aynı konumdadırlar.
Ramazanı değerli kılan iman ve onun şeâiri hükmünde ki orucudur. Zamanı kutsallaştıran imanlı insanın varlığıdır.
Zira tüm kutsiyetler insanın yüceltilmesi için konulmuştur. Kâbe dahi insan için inşa edilmemiş midir.
Müminin değeri Kabe’nin değerinden daha yücedir. Yoksa onun etrafında yaşayan onu imar edip ziyaretçilerine su ikram edenlerin Hakk (cc) katında değerli olmaları gerekirdi. Asla böyle değildir. İman ve cihat ehli Kabe’yi göremese de kıymetinden bir şey kaybetmez.

Ramazan her yönüyle manevi bir panayırdır desek anlatmış olamayız.
Gönüllerin ve ailelerin sarmaş olduğu ve her şeyimizle bizi kutsadığı zamanın adıdır.
Zamanın doğuş ve batışını bize ihtar ederken, semanın en büyük ayetleri olan güneş ve ay ile münasebetimizi pekiştirir. Doğuştan evvel sahuru tattırırken, batışı zevkler üstü zevk haline dönüştürür. Her güneş batışını doğuşunun niyet başlangıcı haline getirir. Asla ümitsizliğe fırsat vermez.
Hilali ve güneşi iman ve amelimize şahit tutan bir aydır Ramazan.

Caddelerin iftar saatindeki sessizliği, İslamın sesidir. Tüm iman erlerini iftar sofrasına toplarken adeta kıyameti sembolize etmektedir.
Öten sur değil fakat hakkın sedası olan ezandır. İkisi de hakkın izniyle harekete geçer.
Her türlü lezzetin en yüksek mevkie çıkması ancak Ramazanın atmosferiyledir. Bedenler acıkıp susadıkça ruhlar doyuma ulaşmaktadır. Dudaklar kurudukça, gönüller manevi zevkle kanmaktadır. Mideler küçüldükçe, maneviyatımız artmaktadır.
Sağlıktan dostluğa, yardımdan fedakarlığa, sahurdan iftara, hatimden duaya ne varsa tüm hayatı nur halkalarıyla sarmaktadır.

İMAN, İNSANIN KALBİNE SARAY İNŞA EDER

İman insanın kalbinde saray inşa eder, amellerse o sarayı zinetlendirir. Maddi azalarımızı haz ve zevklerini, iman basiretiyle görebilenler daima mutlu olurlar. İster sıkıntı, ister sevinçli olsun her durumda kâr hanesini doldurmak mümkündür. Gönüllerin miski amber misali kokusu ile havzu Kevser içimi arsında hayatı lezzetlendirir. Buluşma noktası cennet olana hiçbir şey ağır gelmez. Her amel cennet basamağı kabul edilir ve cennete varıncaya kadar iyiliklere doymaz.

Hayatın her anı ve durumunu ibadet zevkiyle yaşamak ancak gerçek imanlı gönüllerin nasibidir.
Şehvetten servete, mevkiden iktidara, uykudan çalışmaya, yürümekten koşmaya ne varsa hepsi kulluk şuuruyla ifa edilir.
Oruç ise tüm varlığımızı farklı şekilde sarıp sarmalayan bir manevi hazdır. Bu yolda acıkmak ve doymak aynı lezzeti temin eder.
Ömrün ve günün bereketini güneş doğmadan programlar.
Kazancın ikramı olan sadaka, fitre, zekat ve iftar ve hediyelerle maddeye esaretten kendini kurtarmış olur. Gerçek mükafatın günlerini gönlünde sayıklar. Her duruşu ve bakışı Rahman’ın cemaline hazırlık içindir. Tüm engelleri aşarak gönül alemini hakkın ziyaretine hazırlar.

ORUÇ FİİLİ DUADIR

Oruç sadece gıdayla alakalı değildir. Aynı zamanda fiili dua hükmündedir. Duanın yaşam ayıdır.
Duayı vahiyle, vahyi imanla, imanı icabetle buluşturan bu ay ilimle zirveye tırmanmaktadır.
Hilalin şahadetini gözleyerek, kelime-i şahadetten ölümde ki şahadete kapı aralamaktadır. Ramazanın hilaline şahadet orucu, Hakk’ın yücelmesine şahadet ise ölümü sevdirmektedir.
Bu ay insan sevgisini ikram ile üst sıralara taşımaktadır. Sanki çağıranlar ensar, çağrılanlar ise muhacir edasıyla hareket ederler.
Tüm iftarlar Rabbimiz’in, davetçisi Hz. Muhammed sallallahü aleyhi vesellem, hizmetçileri ise biz değilmiyiz.

Bu ay anlatılmaz, ancak yaşanır, yazılmaz ancak hissedilir.
O zevki hangi kelimeler anlatabilir ki?
Tatmayan bilmez dendiği gibi, tadanlar o sevgiyi çoğaltabilir...
 

.SukûT.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2009
Mesajlar
167
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
selamun aleyküm..
emeğinize sağlık olsun yine güzel bir konuyla bizleri bilgilendiriyorsunuz..
RABBİM razı olsun sizden inşaallah..
herkesin Ramazan-ı şerifi mübarek olsun..
dua ile..
.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
selamun aleyküm..
emeğinize sağlık olsun yine güzel bir konuyla bizleri bilgilendiriyorsunuz..
RABBİM razı olsun sizden inşaallah..
herkesin Ramazan-ı şerifi mübarek olsun..
dua ile..
.

ve aleykümselam SUKÜT kardeşimiz...

Sizin de gözlerinize sağlık olsun , vakit ayırıp okuyorsunuz.
Rabbimiz cümlemizden razı olsun.
Ramazanı layığıyla eda edebilenlerden olma duasıyla...

Allah Celle Celalühe emanet olunuz.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
42
Selamun Aleykum Ve Rahmetullah
Emeğine sağlık GEVHER kardeşim

Sayın Serdar abimede saygılar sevgiler olsun burdan.

Ramazanada hoş geldin diyelim hayırlısı ile,
Giderken de inşaAllah bizden hoşnut olarak gider diyorum

Selametle kalın
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Selamun Aleykum Ve Rahmetullah
Emeğine sağlık GEVHER kardeşim

Sayın Serdar abimede saygılar sevgiler olsun burdan.

Ramazanada hoş geldin diyelim hayırlısı ile,
Giderken de inşaAllah bizden hoşnut olarak gider diyorum

Selametle kalın



Ve aleykümselam YUSUF kardeşimiz...

Ramazan ayını hakkıyla eda edebilmeyi Rabbim cümlemize nasip etsin.
Bu ayın feyzinden ve bereketinden yararlanabilelim inşaAllah.

Allah Celle Celalühe emanet olunuz.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
3. Oruç mu bizi tutacak biz mi orucu?

“Bu yazının muhatabı, belli kimse ya da kimseler değildir. Üstüne alınmak isteyenler alınabilir. Bu alınma, yazarı ilgilendirmez.”

Aşağıda neler yazacağımı bilmiyorum. Ne olur ne olmaz, kimse kendi üzerine alınmasın diye bir uyarı yapayım istedim.
Öncelikle yazıyı okuyan herkesin Ramazan’ı hayırlı mübarek olsun.
Pardon bu dileğimi herkes üstüne alınabilir. Bundan sonraki yazacaklarıma bir garanti veremem. Henüz yazıya nasıl başlayacağımı hâlâ bilmiyorum. Başlayalım bakalım.

“Ramazan ayı münafıklıktan kurtulma ayıdır.”
Eğer oruç bizi çepeçevre tutacaksa, ona uyum sağlamalı ve ne istiyorsa yapmalıyız.
Bu sebeple kötü huylarından kurtulmak isteyen her Müslüman, Ramazan münasebetiyle öncelikle yalan söylemeyi bırakmalı.

Dedikodu yapmak ve yapanlara inanarak bir başka kişi hakkında kanaat sahibi olmak gibi önyargı ve peşin hükümlülük hastalığından kurtulmalı, bize gelen bir haberi kaynağından doğrulatmadan inanmamalı. Ancak o zaman orucun insana yüklediği misyonu taşıyabiliriz.

Şefkati, merhameti ve muhabbeti başkalarından beklemek yerine, öncelikle biz göstermeliyiz ki, ilk adım atmanın mükafatını elde edelim.
Şefkat, merhamet ve muhabbet; Allah’ın insana bahşettiği çok büyük ikramlardandır. Oruçlu insanlar bu ikramı herkesle paylaşmak mecburiyetindedir. Allah’tan geleni Allah’ın yarattıklarına sunmalıyız.

“Sabır, Ramazan ayının en büyük sermayesidir” der büyüklerimiz. Doğru, ileriki yaştakiler ve hayat tecrübesi yerinde olanlar için sabretmek kolaydır ama gençler için çok zordur. Aklıselim kişiler, gençlerin sabrı kuşanmaları için ise iki yol tavsiye eder.

Birincisi; “Hastane ziyaretleri.”
Hastanelerde yatan kişiler iyi oldukları zamanlarda hiç hastaneye düşeceklerine ihtimal vermez, sağlıklarına dikkat etmez ve stres altında yaşayarak dünyayı kurtarmaya çalışırlar. Sonra hastane kapısına gelirler. Allah kimseyi düşürmesin ama sabrı kuşanmadığımız ve tavsiye etmediğimiz müddetçe her birimiz birkaç kere de olsa hastanelere uğrak veririz. Hasta olmadan oraları görmek lazımdır.

İkincisi; “Mezarlıkları ziyaret.”
Hangi mezarlığa gidersek gidelim, mezar taşlarını okuduğumuzda görürüz ki, meğer ne de çok kendisini vazgeçilmez kabul eden insanlar varmış. “Ben gelmem” zannedilir. Oysa her canlının gideceği son durak orasıdır. Oraya hazırlıklı gidebilmek için, sabır kalesi içerisinde yaşamak gerekir.

Lafta kolay bütün bu söylediklerimiz de tatbikatta neredeyse imkânsız gibidir. Yukarıda da dedim ya, bu yazının belli bir muhatabı yoktur.
Yalnız sabrı tavsiye etmedikçe, yalan söylemeyi sürdürdükçe, helal-haram demeden yemeye içmeye kalktıkça, verdiğimiz sözleri yerine getirmedikçe oruç bizi tutmaz, biz orucu tutar, boşuna aç kalmış oluruz.

Önemli olan orucun bizi tutması ve sımsıkı sarmasıdır. Bizim de ona sımsıkı sarılmamız ve ne diyorsa yerine getirmemizdir.
Yok, eğer biz orucu tutarsak, oruç bizim dediklerimizi, yaptıklarımızı ve düşündüklerimizi asla yerine getirmeyecek, üstelik bizi de aç bırakmış olacaktır.

Orucun manevi ağırlığı ile bizim dünyaya yenik düşen nefsimiz arasında bir köprü kurarak, köprünün başına ve sonuna manevi düsturlarını koyup, nefsimize geçit vermezsek, o orucun bize tabiî ki faydası olacaktır.
Aksi olduğu zaman hem kendimize hem de çevremize zarar vermek bir yana, mesela iftarına gittiğimiz insanların da israfına sebep oluruz. İsraf haramdır, helali isterken harama bulaşmak böyle bir şey olsa gerektir.

Ramazan ayı; “hırsı, kini ve öfkeyi” asla sevmez.

Sadece Ramazan ayı değil, dinimiz İslam zaten baştan reddettiği için sevmez fakat bu red, oruç ayında daha çok ortaya çıkar ve kurtuluş adına bir başlangıçtır.
Bugüne kadar hırs, kin ve öfkeden hiçbir kişi ya da kişiler, iyi sonuç elde etmemiş, huzur, güven ve istikrara kavuşmamıştır.

Sözün özü şu ki dostlar; oruçla ilgili yazılar okuyacağız, camilerden, radyolardan, televizyonlardan konuşmalar dinleyeceğiz. Özel sohbetlere katılacağız. Bunların hepsi iyi güzel, fakat eğer yukarıda ifade etmeye çalıştığım günlük hayat içerisinde, hemen hepimizin düştüğü şarampollere dikkat etmezsek, biz mi orucu, oruç mu bizi tutmuş olur artık ona herkes kendi karar versin.

Tekrar hayırlı Ramazanlar.

( Hüseyin Öztürk )
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
4. Ramazan ayı kazanç ayımızdır

Muhterem Müslümanlar!

"Oruç sayılı günlerdedir" (Bakara: 184) buyuran Rabbimiz, Ramazan ayının kadr-i kıymetini bilmemiz hususunda bizleri uyarıyor. Şu mübarek günleri çarçur ederek geçirmeyelim.

Bu hutbemde sizleri ikaz ederek bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum:

* İftar ve sahur vakitleri duâlarımızın kabulü, arzularımızın ikramı ve ihsanı için büyük bir fırsattır. Bu vakitleri televizyon ekranlarına takılarak boşa geçirmeyelim. Televizyonlarımızı bu vakitlerde kapatıp tefekkür ve tezekkürle Allah'a yönelelim.

İftar sofrasında, sahur esnasındaki dualarımızın ve taleplerimizin red olunmayacağını bilelim. Bu mübarek ay, bu ibâdetler, bu oruçlar hep bizim dünya ve âhiret saadetimiz bunlara bağlılığımız oranında bize yakındır.

Peygamberimiz (SAV) Efendimiz Ramazan ayının ilk on gününü "Rahmet günleri" , ikinci on gününü "Mağfiret günleri" , son on gününü ise "Cehennemden âzad günleri" diye haber vermiştir. Bu rahmet ve saadet günlerini boşuna değil, istifade ederek geçirelim...

Oruç, riya karışmayan, Allah ile kul arasında mahrem kalan bir ibadettir. Bundan dolayı oruçluda, kulluk duygusu daha derindir. Bu ibadetteki vecd daha farklıdır. Bu özelliklerden ve güzelliklerden dolayı Allah (CC): "Oruçluya orucunun sevabını doğrudan doğruya ben veririm" buyurmaktadır.

Muhterem Müslümanlar!

Ramazan ayının ilk on gününe bugün başladık, elhamdülillah...

Sayılı günler çabuk geçer. Farkındasınız, Ramazan ayı da hızla geçecek. Bu aydan kazançlı çıkmak için:

* Mukabelelere katılalım,

* Kendimiz bizzat Kur'ân-ı Kerîm'i hatmedelim,

* Vaz-u nasihatları kaçırmayalım.

* Sadaka hususunda çok cömert davranalım. Sadakalarımızı bollaştıralım.

* İftar yemekleri ikram edelim. Bu yemekler konusunda israf etmekten kaçınalım.

* İhtiyaç sahiplerini kendimiz arayıp bulalım. Böylece hakiki ihtiyaç sahiplerine ulaşmış oluruz.

*Sadaka ve zekâtlarımızı bizzat kendimiz verelim. Böyle olursa, bundan farklı haz duyacağımızı anlatmak istiyorum. Çocuklarımızı da vermeye alıştıralım.

* Örnek Müslüman olmaya gayret edelim.

* Dargın olduklarımızla barışalım.

* İbadetlere yoğunlaşalım.

* Elimizden hangi iyiliği yapmak geliyorsa süratle geciktirmeden yapıverelim...

*Sahur yemeği yedirmek de Peygamberimiz (SAV) Efendimizin sünnetlerindendir. Bu sünneti de hayatımıza geçirelim...

* Unutmayalım! Bütün başarılar Allah'ın dinini (İslâm'ı) bütün hükümleriyle yaşamakla gerçekleşir. Sahabe-i Kiram Efendilerimiz bu yoldaki gayretleriyle Allah sevgisine erişmişlerdir. Bizler de o yolda/onların yolunda olalım...

Muhterem Müslümanlar!

Ramazan ayında gönlünde bir hareket duymayan, içinde bir sevinç hissetmeyen kimseler ruhen hastadırlar. Onların hidayeti için de dua edelim.

Hepimiz, Allah ile aramıza konulan engelleri, bu Ramazan ayında kaldıralım. Müslümanca yaşamanın yolu budur. Ramazan ayının kazancı da bu olacaktır...

( Mevlüt Özcan )
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
5. Ramazan’la hissedelim!..

İslâm her şeyden önce gönüllere hitab eden bir dindir.
Hâkimiyetini önce hisseden yüreklerde tahkim eder. Başlangıç noktası orasıdır, dış dünyaya oradan yürünür..

“Lâ ilâhe ill’Allah”ın ilanı , bir anlamda, “Lâ” süpürgesiyle “İll’Allah” sarayını mâsivadan temizleme niyetinin va azminin beyanıdır.

Yüreklerde hiçbir şey Allah’ın yerini almayacak.
Almayacak ki; hiçbir sevgi O’nun sevgisine, hiçbir korku O’nun korkusuna ne ağır bassın ne de denk düşsün...

Dış dünyayı iç dünyadan hareketle kurduğu için İslâm medeniyeti bir yürek medeniyetidir. Hisli yüreklerin elleriyle şekillenen yürek terinin medeniyeti...

Her ibâdet ve amelin Allah indindeki yeri, kalplerdeki muharrik güç olan niyetlerle, yani onlara mündemiç ihlasla ölçülmez mi...
Bizden sadır olan davranışlar iç dünyamızdaki hislerin renginden başka neyi yansıtır ki...

Ramazan...
Gönlünde duyacaksın, yüreğinde yaşatacaksın onu. O zaman açlık hissi ruhun doygunluğu ve dinginliği karşısında saygıyla geriye çekilir.
Buyurgan bir nefsin hisseden bir yürek kararlılığı karşısında yapacağı fazla bir şey yoktur.
Kalbi durmuş, nefsin nâmütenâhî isteklerine esir düşmüş bir çağın insanına kalbini hatırlatır Ramazan... Yüreğine işaret eder...
Şehvet diktasının insana musallat olan iktidarını göstermek üzere...
Gâyesi tüketmek olan... Tüketmek için üreten, üretmek için de tüketen fâsid daire insanını içine sıkıştığı bu kısırdöngüden kurtarmak üzere...
Nihilizm çağında dijital dünyanın dijital insan kurgusu karşısına yürek insanını dikmek üzere...
Kalpten kalbe giden yolların gıybet, sûizan, haset, buğz, kıskançlık, kibir ve egoizm gibi marazlarla tıkanmışlığını rahmet ikliminin imkânlarıyla açmak üzere...
Hisseden yürek Allah’a yakın yere düşer, kalpleri Allah’a yakın yere düşürmek üzere..
Aklıselim kalbiselimin gereğidir. Saf ve samimi kalbin yönettiği uzuvların ameli de sâf ve makbûldür..
Yüreklerin de tozlandığı vâkidir...
Ama Allah’ı hisseden bir yürek tozlanmaz. Allah bilincinin canlı olduğu bir kalb tozlanır mı hiç!..
Nice yürekler ateşle yanar... Buğz ve hasetle kavrulur... Huzur nedir bilmez...
Göğsün ateşini ise hakkıyla tutulan oruç söndürür, Ramazan’a içkin ihlas paklar...
Yürekleri; sûizan, buğz, kıskançlık yerine hüsn-i zan, vefa, kadirşinaslık gibi erdemlerle donatır...

İç dünyasında huzuru yakalayamayan dış dünyasında da huzuru yakalayamaz. İçde ne varsa dışda da o...
Zira, kavanozun içinde ne varsa dışarıya o sızar. Bal varsa bal, zehir varsa zehir. Kin ve haset varsa kin ve haset, Allah muhabbeti ve hizmet aşkı varsa o işte...
Sevgi üreten kalpten sevgi, nefret üreten kalpten de nefret sızar dışarıya..
İnsanın fikri neyse zikri de odur derler ya, bu kabilden, kalbinde gıybet olanın dilinde de gıybet olur.
Kalbin büyük düşmanları bunlar...
Ramazan, yemek ve içmek imsakı değil sadece... Kalbi bu âfetlerden uzak tutma cehdidir de..

Bunun için kalbimizi avuçlarımızın arasına alıp yüzleşme, bir nefis muhasebesi yapma fırsatı sunar bize..
Kalbimiz sahip olmak istediğimiz ihlas kıvamında mı? Eğer cevap “Evet”se, onu gözümüzü koruduğumuzdan daha fazla bir itinayla koruyalım...
Yok eğer cevap “Hayır”sa, onu istediğimiz samimiyet ve sâflık kıvamına getirmek için Ramazan’la bilenelim. Bir dahaki Ramazan ayını görmenin garantisi mi var? Yarını bile görmenin garantisi yok iken...

Sözün özü, insanın mutluluğu, huzuru, tutarlılığı, dingin ve kıvamında hayat mâcerası yürekte başlar, yürekte biter.
Hayata önce yürekte tutunacaksın, umutla...
Umudunu yitirenin sığ sularda boğulması mukadderdir zira...
Yürek medeniyetinin çocukları yüreklerini yeniden keşfetmek zorunda...

Hani Musa (a.s) Rabbine yakarmıştı ya;
“ Rabbim! Yüreğime genişlik ver! ” (Tâhâ - 25) diye.
“ Rabbî, işrah lî sadrî ” duasının gücüne sığınarak...


( Serdar Arseven )
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
6. Ramazan’da ihya olmak

Ramazanla birlikte içine bereket, feyiz, kültür, gelenek... Kelimelerinin bolca serpiştirildiği yazılar da artıyor haliyle.
Bu da Ramazan'ın bereketindendir diyerek biz de bu kervana katılalım katılmasına da , dikkat etmemiz gereken hususlar da var.

Özellikle son yıllarda "Ramazan etkinlikleri" adı altında hızla artan faaliyetlerde olsun , yazılı ve görsel medyanın takdim tarzında olsun Ramazan , büyük ölçüde "kültürel bir olgu"ya indirgenmiş durumda.

Hayatımızdaki en temel nirengi noktası olarak Ramazan elbette bizi çepeçevre kuşatmalı , sadece dış dünyayı , cadde ve sokakları değil , ruhumuzun da kararan noktalarını o silinmez boyasıyla boyamalı , cilalamalı.
Bu bakımdan Ramazan etrafında bir kültürün ve geleneğin oluşmuş bulunmasında, Ramazan coşkusunun ve heyecanının yaşadığımız yerlere dalga dalga yayılmasında yadırganacak bir durum yok elbette.

Ancak unutmamamız gereken son derece önemli bir nokta var:
Ramazan bir "ibadet" iklimidir.
Hem de kurtuluşumuza vesile olacak amellere kat kat karşılık verildiği son derece müstesna ve mübarek bir zaman dilimi.
Onu bu şuurla idrak ve ihya ettiğimiz zaman ancak beklenen neticeyi elde edebiliriz.

Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe-yi güzin (Allah hepsinden razı olsun) Ramazan
'ı adeta bir "ahirete hazırlık" iklimi olarak idrak ve ihya ederdi.
Bilhassa Ramazanın son 10 gününde yapılan itikâf, saadet asrından itibaren bu ümmetin kesintisiz biçimde eda, icra ettiği bir sünnet olarak Ramazan'ın mana ve maksadını taçlandıran bir uygulamaydı.

Ramazan'ın temel unsuru olan oruç ekseninde yaşanan hayat , Kur'an'la , tevbe-istiğfarla , infak ve tasaddukla ilahî bir renge boyanır ; mü'minler gözle görülür biçimde dünyayla aralarına mesafe koyarlardı.

İmanından kaynaklanan teyakkuz durumu mü'mini salih amel işlemek için fırsat kollama modunda tutar, tutmalıdır.
Ramazan da mumla aranan bu fırsatı fazlasıyla sunan bir "arınma iklimi" olarak yer almalıdır hayatımızda.

Hz. Ali (r.a)'dan nakledilen hayatî bir tesbit:

"Amelinizin kabulü için, amel işlemekten daha fazla ihtimam gösterin. Allah Teala'nın, "Allah ancak müttakilerden (ameli) kabul eder" (5/el-Mâide, 27) buyurduğunu görmez misiniz?" 1

Bu hikmet dolu uyarı doğrultusunda, Selef'ten bazı kimseler, senenin 6 ayında Ramazan'a kavuşmak için dua ederken, Ramazan'ı idrak ve ihya ektikten sonra da, senenin geri kalan kısmında bu ayda işledikleri salih amellerin, yaptıkları tevbe-istiğfarların kabul edilmesi için dua ve niyazda bulunurlardı.

Günümüzde yaygın olarak gözlenen Ramazan anlayış ve uygulamasında "dışa dönük" bir hava hakim.
Oysa Ramazan'ın asıl mana ve maksadı "içe dönük" faaliyetlerde ortaya çıkar. Ramazan'da aslolan cadde ve sokakların şenlenmesi değil, iç dünyamızın, ruhumuzun cilalanmasıdır.
Ramazan'da ihya olmanın başka yolu yoktur çünkü.

Tekraren söyleyeyim: Başta belediyeler olmak üzere kişi ve kuruluş tarafından düzenlenen Ramazan etkinliklerinin önemini küçümsüyor değilim.
Yıllar içinde pek çok değeri örselenmiş Müslüman milletimizin bu türlü etkinliklere pek çok bakımdan ihtiyacı var.
Maddî durumu yerinde olmayanların görülüp gözetilmesi, dayanışma ve paylaşma ruhunun ihya edilmesi, kültürel aidiyetlerimizin ve kimlik kodlarımızın yeniden keşf edilmesi ve benimsenmesi... gibi pek çok noktadan bu etkinlikler büyük önem arz ediyor.

Benim dikkat çekmek istediğim nokta şu:
Bütün bu güzel şeyler olurken Ramazan'ın özünü , asıl maksadını ıskalamayalım. Onu bir "kültürel etkinliğe" indirgeme yanlışına düşme ihtimali bile ruhumuzu sarsmalı , bizi derinden rahatsız etmeli.

Bütün Ümmet'in Ramazan'ı mübarek olsun, işlediğimiz ve işleyeceğimiz salih ameller ind-i ilahîde makbuliyete mazhar olsun.


1 İbn Receb, Letâifu'l-Ma'ârif, 234-235.

( Ebubekir Sifil )
 

BULENT TUNALI

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2,307
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
52
Konum
BURSA-m.k.paşa
Web Sitesi
www.bilsankimya.com
Ramazan bir "ibadet" iklimidir.
Hem de kurtuluşumuza vesile olacak amellere kat kat karşılık verildiği son derece müstesna ve mübarek bir zaman dilimi.
Onu bu şuurla idrak ve ihya ettiğimiz zaman ancak beklenen neticeyi elde edebiliriz.

Efendimiz (s.a.v) ve Sahabe-yi güzin (ALLAH hepsinden razı olsun) Ramazan
'ı adeta bir "ahirete hazırlık" iklimi olarak idrak ve ihya ederdi.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
7. Ayların '' Namazıdır '' Ramazan !


Sorsanız yaşı 60’larda, 70’lerde bir pîr-i fâniye, “bunca yıllık ömrün olmuş; ne gördün ne yaşadın?” diye, “ne bileyim evlad” der, “sanki bir gündü geçen bunca zaman; ne gördüm ne yaşadım sanki!” diye de ekler.

İşte bu misal biz de Ramazan’a hoş geldin demeye hazırlanıyorken '' bu bire bin mahsül veren bereketli vaktin '' kıymetini bilip ona göre hazırlayalım kendimizi! Eğer ki özüne erememişsek, Ramazan bittiği vakit bizler de o pîr-i fâni gibi “ bir şey anlamadım, bir gün gibi geldi geçti ” deyiveririz.

Peki, dolu dolu geçirebilme maksadını öncelemek için ne anlamalıyız Ramazan deyince?
Ya da ne anlamamalıyız ilk olarak?

Bir defa Ramazan eşittir eğlence, yeme içme, gezme tozma değildir!
Ne bol şarkılı/sözlü/dansözlü Direklerarası, ne kalbi karartıcı bol kahkahalı tuluatlar, ne de her iftarda/sahurda envai çeşidin bulunduğu ve tıka basa doyuran taamlar…
Elbette bunların hiç biri değildir Ramazan!
Osmanlının Batılılaşma devresinde bünyesine aldığı bu tip adetler kesinkes Ramazan ayının ruhuna, vermek istediği mesaja, bizi sokmak istediği kalıba zıt ve aykırı şeylerdir.

Ramazan, tabir-i caizse “yoğunlaştırılmış kulluk eğitim kampıdır.”
Bir nevî dershanedir, okuldur! Terbiyecisi bizzat Rabb’dir! Mürebbisi bizzat Rabb’dir .
Çünkü mürebbiliğinin kökü/esası yine döner dolaşır Rahmetine dayanır.
Sonsuz merhameti, biz kullarını -teşbihte hata olmasın- tornadan geçirir, fazlalıklarımızı/dik ve sivri yanlarımızı yontmak/düzleştirmek/güzelleştirmek suretiyle bizi adam gibi adam olmaya yönlendirir.

Güzelleşmek… Peki, bundan ne anlayacağız?
Estetik, sıfır beden, botoks, dik burun, gergin yüz, düzgün hatlar… bunları mı anlamamız gerek güzelleşmek deyince!

İpucu yine Allah kelamıyla gelsin;
“O, sizin dış görünüşünüze/suretinize/endamınıza/boyunuza posunuza bakmaz. Ancak kalbinizdeki ihlasa/samimiyete/içtenliğe ve de amellerinizdeki/işlerinizdeki/ibadetlerinizdeki takvaya/özene/titizliğe ; Kendisine duyulan sonsuz sevgiye/saygıya bakar!”

Demek ki güzelleşmek; kalbte ihlâsa, amelde de takvaya işaretmiş.
Mevla esasında oruç ile bizi güzelleştirmek istiyor yani! Dolayısıyla tüm dünyayı…

Ayların Namazıdır Ramazan!
Nasıl ki günün beşe bölünen vakitlerinin her birinde bir namaz vardır! Aynen bunun gibi 12 ayın da birisinde devir daim eden bir zaman var ki sadece ibadete has kılınmıştır; o da Ramazan’dır!
12 ayı bir vakit olarak düşünürsek Ramazan, namaz gibi bizi dünyanın gürültüsünden, şamatasından, telâşesinden, gafletinden çeker sıyırır da Hakk’ın huzuruna vardırır, bizi Rabb ile birebir ve daha konsantre/yoğunlaştırılmış halde muhatab eyler!

Kıyamdır, secdedir Ramazan...
Kıyamdır, çünkü “Kur’an ayı” Ramazanda Kur’an tilavet edilir/okunur. Tıpkı namazın kıyamındaki kıraat gibi!
Anlamını düşüne düşüne, gönlümüze yedire yedire…
Geride kalan 11 aydaki bahaneler bu ayda mukabelelerle, seherlerdeki müsaid vakitlerle, kasetten, cd’den, tv’den dinlenen hatimlerle aradan sıyrılır gider. Kur’an’la daha çok muhatab olma zamanı kendiliğinden gelmiştir yani, biz istemesek de!

Secdedir Ramazan…
Rabbimize en yakın olduğumuz yer ve ânı işaret ederken “Secde ânıdır”, diye buyurmuş yaratılmışların en hayırlısı (sallallahüaleyhivesellem)…
O secde ki daha çok dua, daha çok gözyaşı, daha çok acziyet, daha çok içtenlik ve daha yakından fısıldamak gönülden kopan ıslak sözcükleri Allah’a... Ramazan da böyle değil midir?
Her şeyimizle daha çok yakın değil miyizdir Allah’a!

Ramazan, ayların iki büklüm durulan rükûsu...
Rükû ama hem maddi hem manevi rükû!

Evvela en ham anlamıyla açlıktan/zayıflıktan/takatsizlikten dolayı huzurda diz çökme... Hâla anlayamadıysan acziyetini “açlık” ile anla diye! Rabbine karşı isyan içre dik durma ey kulum, bak gördün mü iki lokma yemedin nasıl da kıvrıldın! “Haddini bil ey insan, gururlanma ey insan”ı manevi ders olarak verme inceliği/zarafeti…

Rükû’nun manaya bakan diğer yüzü; yetime, yoksula, aça, çıplağa doğru eğilme, merhametini gösterme hâli...
“Küçük dağları ben yarattım edasıyla dünya üzerinde büyüklenerek gezme ey kulum; şöyle tevazu ile eğil de bir bak etrafına! Kimler Benden yardım bekler; bak da senin elinle onlara yardım edeyim” nidası!
Ve muhtaca Allah’ın adıyla, Allah rızası için merhametle eğiliş…
Rahmet ayının tezahürü değil mi zaten merhamet?
Ne mutlu merhamet edip de merhamete duçar olanlara!

Ve ne mutlu Ramazanda kazandığı güzel hasletleri yani merhameti, şefkati, duayı, namazı, orucu… tüm ömrüne yayanlara!

- Ramazan bir eğitim kurumu;
- Gün içindeki beş vakit namaz gibi kişiyi sene içinde hizaya çekme dershanesi;
- Ramazan, afva sebeb olsun diye Rabbimizin hediyesi;
- Ramazan, bilincini imanıyla çelikleştirmiş insanın içinden hiç çıkmak istemeyesi!

Ramazan'ınızın ve sonrasının bereketli olması duasıyla…


( Ümit Demir )
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
8. Ramazan ayında ailece nasıl bir atmosfer oluşturalım?

Ramazan ayı hayatın en kazançlı ayıdır.
Senede bir defa gelir. Kaç sene yaşanıldıysa o kadar kazanma fırsatı yakalanmış olunur.
Karşılığı cennet olan böylesi bir fırsatı kaçıranlar ahirette dizlerini dövmekten öte ellerinden bir şey gelmeyecektir.
Böyle olmaktan ve böyle kalmaktan Rabbımız hepimizi korusun ve kurtarsın...

Ramazan ayında ailece nasıl bir atmosfer oluşturalım? sualini cevaplandırmak için öncelikle şu soruların cevabını bulmamızda zaruret vardır:

* Din, ibadet ve inancı hayata dönük yaşama konusunda duyarlılığımız ne kadar?

* Hanımefendiler!
Makyajdan nasibini alan yüzünüz,dar giysilerden nasibini alan bedeniniz,
arada bir elinize aldığınız (o da alıyorsanız) Kur'ân-ı Kerîm ile nasıl bir inanan hanımefendi portresi çiziyorsunuz?Bunun farkında mısınız?
Farkıdaysanız halinizden memnun musunuz?
Değilseniz olumsuzluklarınızı düzeltmeye yönelik niyet ve gayret etmeye ne diyorsunuz?

* Peki izlediğimiz ve bir türlü takip etmekten vazgeçemediğimiz magazin haberleri ve dizilerden şaşkına dönen zihniniz, günün ne kadarında bize Allah (CC)'yü hatırlatıyor?
Bunca hengamede, kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan bir karmaşa içinde, Allah'ın bizi gördüğü gerçeğini idrak edebildiğiniz an oluyor mu?

* Hiç olmazsa "bu yılki Ramazan ayında ve sonrasında İslâmî bir atmosferde yaşayalım" deme vaktinin ve fırsatının kaçırılmak üzere olduğunun farkında mısınız?

* Ailecek dinî duyarlılığa sahip misiniz?

* Yetişen çocuklarınıza hayırlı önder, güzel örnek olabiliyor musunuz?

* Çocuklarınız sizi örnek alıyor mu? Yoksa aldıkları başka örnekler mi var önlerinde?

Soruları daha da artırabiliriz. Lâkin burada soracaklarımızı kesiyor Ramazan ayında ve sonrasında makbül kul olabilmenin yollarını istifadenize sunuyoruz:

* Üç ayları ve hasseten Ramazan ayını aile ortamımız açısından daha çok istafede edebilir kılabilmemiz için:

1-Üç aylar ve bilhassa Ramazan ayı ile ilgili teknik bilgiler edinelim.

2- İnsanoğlunun zihni, nedenini bilmediği şeyi uygulamamak için tembellik yapar. Bundan dolayı ibadetleri niçin yaptığımızı ve Allah (CC)'a bütün benliğimizle teslim olmaya olan ihtiyacımızı tesbit edelim.

3-Çocuklarımızın gözünde kendi imajımızı doğru ve güçlü oluşturalım.

4-Daima sempatik ve sevecen olalım. Böyle olmayı becerebilirsek telkin ve temsil ettiğimiz inancımıza ve onu yaşamaya insanları daha seri inandırmış oluruz.

5-İnancımızı yaşarsak etrafa güven veririz.

6- Eşimizle uyumlu olabilirsek ailece uyumlu bir ortam sağlayabiliriz... Eşiyle uyumlu olmayanlar sıkıntılardan kurtulamazlar. Peygamberimiz (SAV) gibi olmaya gayret edenler sıkıntıları aşabilirler.

7- Anne-baba davranışı çocukları şekillendirir. Davranışlarımız sağlıklı olmalıdır.

8-Peygamberimiz (SAV) Efendimizi iyi tanımamız lazımdır.

9- Aile eğitimi evde başlar.

10- Çocukların dinî motiflerle ve güzel sembollerle zihnî ve gönlü donatılmalıdır.

11- Ömür boyu talep edip talebe olabilirsek, bu tavrımız çocuklarımıza da yansır. Böylece öğrenmek odaklı bir yaşam ile aile efradımızı kaliteli Müslüman kılabiliriz.

Bunlar bizim Müslüman bir aile atmosferi oluşturmadaki prensiplerimizden bazılarıdır.
Diğerlerini de dikkate alarak yaşamak yuvamızı cennet kılar.
Bize düşen de bu cenneti yaşamaktır.


( Mevlüt Özcan )
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Selamünaleyküm değerli kardeşim
Allah razı olsun hepsi birbirinden kıymetli bilgiler, beğeniyle okudum emeğine sağlık..
Bu konuyu daha önce görmemişim ama hamdolsun hepsini okudum bugün..
Hayırlı ve bereketli feyizinden faydalanacağımız ve günahlarımızdan arınacağımız bir ramazan olmasını yüce Allahtan diliyorum...
Alaha emanet olun..
selam ve dua ile...
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Selamünaleyküm değerli kardeşim
Allah razı olsun hepsi birbirinden kıymetli bilgiler, beğeniyle okudum emeğine sağlık..
Bu konuyu daha önce görmemişim ama hamdolsun hepsini okudum bugün..
Hayırlı ve bereketli feyizinden faydalanacağımız ve günahlarımızdan arınacağımız bir ramazan olmasını yüce Allahtan diliyorum...
Alaha emanet olun..
selam ve dua ile...


ve aleykümselam Gülsengül kardeşimiz...

İnşaAllah bu sayfaya faydalı ve önemli konuları eklemeye Ramazan ayı boyunca da devam edeceğim .
Kendimize ders çıkarıp , Ramazan ayını hakkıyla eda edebilme duasıyla...

Allah Celle Celalühe emanet olunuz.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
9. Ramazan paylaşmaktır ve dahi anlaşmaktır

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tarihinde bir ilk yaşandı ve bu yıl, harika bir programla Ramazan’a dair sesli, basılı ve görüntülü bir kampanya yapıldı. Öncelikle Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nu kutlamak lazım.
Camiler; “Ramazan Paylaşmaktır” sloganlı afişlerle donatıldı. Hangi camiye gitseniz, bu afişlerle karşılaşıyorsunuz ve Ramazan-ı Şerif’in manevi atmosferinde geziniyorsunuz.
İnsanlara; “huzur, güvenlik ve sevgi” aşılıyor, kişileri yalnızlıktan alıp, coşkuya ve kalabalığın bereketine sevk ediyor.

Ben de bu güzel sevk içerisinde şöyle bir iki noktaya değinmek istiyorum.
Maddi paylaşımdan önce, maddi değeri ölçülemeyecek esas paylaşmamız gereken neleri paylaşmıyor veya neleri ihmal ediyoruz diye bazı meselelere dikkat çekmek aklıma geldi. Hem de hepimizin her gün yaşadığı ama umursamadığımız önemli konular.

Mesela camilere girerken tanımadığımız kişilere ya selam vermek istemiyoruz ya üşeniyoruz veya aklımızdan başka düşünceler geçtiği için, küskün bir tavırla camiye girip namaza duruyoruz.
Tabii bu arada Efendiler Efendisi (s.a.v.)’nin “Aranızda selamı yayınız” tavsiyesine uymuyoruz.
Yalnız bu tavsiye, sadece cami için değil, hayatın bütünü için geçerli.

Camiye girerken, ayakkabı çıkarmamızdan tutun da ayakkabılarımızı nasıl taşıyacağımıza dair bir dikkat eksikliği yaşıyoruz.
Ayakkabılıkların üst kısımlarına ısrarla; “Ayakkabı koymayınız” ikazına rağmen, ayakkabı koymaya devam ediyoruz.

Yine camiye girerken veya çıkarken, diğer insanların ayakkabılarına rahatlıkla basarak, kendi ayakkabımızı giyebiliyor ve yine rahatlıkla çıkıp gidebiliyoruz. Oysa bir İslam âlimi; “Başkalarının ayakkabısına basmak bile kul hakkına girer” diyor.

Camiye girdik diyelim, herkes aynı anda farza yetişemeyebiliyor. İlk sünnetlere yetişemeyenler, namaz bitiminden sonra kılıyorlar.
Fakat tespih duası yapılırken, namaza devam etmek, cami ve cemaat disiplinini bozuyor. Çünkü namaz kılan insan, aynı zamanda tespih duasını da işitiyor ve kendisini namaza tam veremiyor.
Oysa tespih duası bittikten sonra kılınmak istenilen namaz eda edilebilir. Maddi paylaşımın temelini, manevi paylaşım sağlar.
Namaz ve duası, manevi bir paylaşımdır. Bu paylaşımı içselleştirmeden, maddi paylaşıma geçmek zordur. Geçilirse de samimi olmaz.

Bir de yıllardır garibime giden ve bir türlü anlam veremediğim ve tabii çok üzüldüğüm şu mesele vardır:
Namaz bitince imam efendi veya müezzin efendi, Kur’an-ı Kerim’den sûreler okur. Tam Kur’an başlayınca bir kısım insanlar ayağa kalkar ve camiyi terk ederler.
Öyle zoruma gider ki bu hareket tarzı.
Kur’an okumak sünnet, dinlemek farzdır.
Bunu da Müslüman her Allah’ın kulu bilir ama yine de terk ederler. Denilebilir ki, “İnsanların işi varsa ne yapsınlar?” Bu sorunun cevabını ben değil, böyle söyleyenler manevi paylaşma adına kendileri cevap verirlerse ne demek istediğimi anlamış olurlar.

Pek ala hepimiz biliyoruz ki, camilerimiz; “paylaşma, dayanışma, tanışma, anlaşma, kaynaşma” mekânlarıdır. Allah insanların camilerde, mescitlerde toplanmasını isterken, kafalarında bin bir problemle hızlı hızlı içeri girip, kimseye görünmeden ve kimseyle iletişim kurmadan gerisin geri çıkıp gitsinler diye bir araya davet etmemiştir.

Ezan öyle kutlu bir davettir ki, Müslümanları bulundukları yerlerdeki camilere, mescitlere çağırır ve “Haydi gelin, tanışın, kaynaşın, paylaşın, bir olun, birlik olun, birbirinizi sevin” der.
Ama çoğumuz ne yapar, camilere küs girip küs çıkarız.

Bir an için böyle girip çıkmalara razı olalım ama hiç olmazsa; “yüzümüzde tebessüm, kalbimizde sevgi” ile birbirimize bakabilelim.
Neden kendimizi ve karşımızdakileri böylesine önemli bir ikramdan mahrum edelim?
Hâlbuki küçük bir tebessümü paylaşmak; maddi- manevi çok büyük mükâfatlara sebep olabilir ve olacaktır da.

Sözün özü; Diyanet İşleri Başkanlığı bu kampanyayı aynı çerçevede daha da geliştirmeli. Böylece yukarıda saymaya gayret ettiğim gözden kaçan ve gözden kaçtığı için de bir türlü paylaşmaya, dayanışmaya, birlik ve beraberliğe hizmet etmeyen “endişe, şüphe, önyargı, korku, nemelazımcılık ve bencillik” gibi hastalıklardan kurtuluruz.

( Hüseyin Öztürk )
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
10. Enes’in günlüğünden

Biz gençleri her ne kadar eleştirseniz, ele avuca sığmaz kimseler olarak görseniz de, Ramazan ayının bereketi bizlere de ulaşıyor.
Bu dönem, daha önce uç gruplara katılan, uç bir hayatın içinde yer alan bir çok arkadaşımın dahi oruç tuttuğunu dini konularda sorular sorduğunu görüyorum... Bu beni duygulandırıyor, mutlu ediyor...
Çünkü ben arasıra sorumluluklarımı aksatsam da, dinime bağlı bir gencim... Bunda babaannemin çok etkisi var...
Babaannem bana dinimi öğretirken özel bir ders vermedi sadece kendi yaşamıyla ve sıradan hayatın içinde gelişen olaylarla verdi...
Onun için sizlerin nasıl yaşadığı neler yaptığı bizler için önemli...

Geçen gün arkadaşlarla görüştüm...
Onlara babaannemin Ramazan'da anlattığı sahabe kıssalarını anlatırken arkadaşlardan biri araya girdi ve "Ya kardeşim ben oruç tutmak istiyorum ama annem tutturmuyor, zayıfsın oğlum, kaldıramazsın, açlık sana iyi gelmez..." diyor. Sırf onu ikna etmek için doktora gittim doktor bana " oruca mani olacak bir sorunun yok" dedi. Ama gel de bunu bir de anneme anlat...Ne söylesem ikna olmuyor ve zayıf olduğumu, orucu kaldıramayacağımı söylüyor..." diye yaşadığı sorunu dile getirdi.

Arkadaşı dinleyince benim de aklıma yengemler filan geldi...
Onlar da, aynı şekilde, derslerinden geri kalır orucu kaldıramaz, tansiyonu düşer, başarı durumu etkilenir diyerek on sekiz yaşındaki çocuklarına dahi oruç tutturmazlardı.
Beni yanlış anlamayın ve Enes sürekli bizi eleştiriyor diye de düşünmeyin ama ben büyükleri bir türlü anlayamıyorum.

Ya kardeşim, çocuğunuzun şu üç günlük dünyasını düşünüyor ve onları üniversiteye hazırlamak için bunca zahmeti çektiriyorsunuz, gece gündüz onları yarış atı gibi test kitaplarının önünde tutuyorsunuz, ruh ve beden sağlığının bozulmasına göz yumuyorsunuz da bir aylık Ramazan orucundan mı alıkoyuyorsunuz?

Siz hiç işitmediniz mi, ben hiç dindar değilim diyen uzmanlar dahi orucun sıhhate ne kadar faydalı olduğunu ekranlardan gazetelerden aktarıyor ve bunu açıkça belirtiyorlar.

Kaldı ki, çocuğunuz ahretini kazanmak uğruna birkaç test de eksik çözse ne olur sanki?

Bana kızacaksınız ama, siz ahirete hakkıyla inanmamışsınız ablalarım ağabeylerim...
Eğer öyle olsaydı, çocuklarınıza aç kalacakları endişesiyle ya da üniversiteyi kazanamaz dersleri aksar düşüncesiyle oruçtan, namazdan mahrum bırakmaz onlara engel olmazdınız...

Ama size şunu söyleyeyim Rabbimizin o sonsuz merhametinin yanında sizin o küçücük acıma duygunuzun lafı bile olmaz...
O şu evrende yapılan onlarca cürüm ve haksızlığa rağmen kullarını merhametiyle kuşatıyor onlara acıyor, onları bağışlıyor...
Eğer oruçta çocuğunuzun hayatını etkileyecek bir şey olsaydı onları böyle bir sorumluluktan sorumlu tutmazdı.
Ancak, Rabbimiz o kadar merhametli ki, oruç sürecinde sağlığımızı etkileyecek bir sorunumuz varsa bizlere kaza ya da kefaret yoluyla bunu telafi etmemize izin vermiş...
Ama bu konudaki mazeretimiz hiçbir zaman, para kazanmak ya da test çözmek olmamalı.

İnanın üzülüyorum...
Bakmayın arasıra sizlere tepki gösterdiğime, eleştirdiğime ve kendimi hiç çekinmeden ifade ettiğime...
Sizler nasıl ki biz gençler için üzülüyorsunuz, eleştiriyorsunuz, bizlerden yüksek beklentiler içinde bulunuyorsunuz. Aynı şekilde ben de sizlerde gördüğüm hatalar için üzülüyorum ve sizlere dua ediyorum.
Burada acizane küçük bir tavsiyem olacak...

Lütfen çocuklarınızı eğer bir mazeretleri yoksa oruca kaldırın, namaza teşvik edin...
İnandıkları kitabın kaidelerini içeriğini onlara anlatın...
Onlarla birlikte sohbet ortamları oluşturun ve burada İslami anlatın...
Hayata niçin geldiğimizi, nereye gideceğimizi, bu dünyada hangi sorumluluklara sahip olduğumuzu öğretin...

Bunu yaparken onları sevdiğinizi ve değer verdiğinizi hissettirin, yoksa derse çekemezsiniz, sözünüzü dinletemezsiniz...

Neyse arkadaşımın şikayetlerinden yola çıkarak buralara kadar geldik...
Hepinize hayırlı Ramazanlar diliyorum..


( Fatma Tuncer )
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Lütfen çocuklarınızı eğer bir mazeretleri yoksa oruca kaldırın, namaza teşvik edin...
İnandıkları kitabın kaidelerini içeriğini onlara anlatın...
Onlarla birlikte sohbet ortamları oluşturun ve burada İslami anlatın...
Hayata niçin geldiğimizi, nereye gideceğimizi, bu dünyada hangi sorumluluklara sahip olduğumuzu öğretin...
Bunu yaparken onları sevdiğinizi ve değer verdiğinizi hissettirin, yoksa derse çekemezsiniz, sözünüzü dinletemezsiniz...
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
43
[COLOR="darkgreen"]Eğer oruç bizi çepeçevre tutacaksa, ona uyum sağlamalı ve ne istiyorsa yapmalıyız.
Bu sebeple kötü huylarından kurtulmak isteyen her Müslüman, Ramazan münasebetiyle öncelikle yalan söylemeyi bırakmalı.[/COLOR]

Dedikodu yapmak ve yapanlara inanarak bir başka kişi hakkında kanaat sahibi olmak gibi önyargı ve peşin hükümlülük hastalığından kurtulmalı, bize gelen bir haberi kaynağından doğrulatmadan inanmamalı. Ancak o zaman orucun insana yüklediği misyonu taşıyabiliriz.

Şefkati, merhameti ve muhabbeti başkalarından beklemek yerine, öncelikle biz göstermeliyiz ki, ilk adım atmanın mükafatını elde edelim.
Şefkat, merhamet ve muhabbet; ALLAH’ın insana bahşettiği çok büyük ikramlardandır. Oruçlu insanlar bu ikramı herkesle paylaşmak mecburiyetindedir. ALLAH’tan geleni ALLAH’ın yarattıklarına sunmalıyız.



esselamün aleyküm ve rahmetüllahi ve beraktüh.
allah celle celalüh sizden razı olsn. çok güzel ve birbirinden faideli değerli konuşlar bilgiler. bizlere nasiplenme imkanı sunup zahmet gördüğünüz için Rahman ve Rahim olan Rabbimiz de silzeri cenneti rahmeti ve merhametiyle nasiplendirsin inşallah
amin.

selam ve dua ile
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Lütfen çocuklarınızı eğer bir mazeretleri yoksa oruca kaldırın, namaza teşvik edin...
İnandıkları kitabın kaidelerini içeriğini onlara anlatın...
Onlarla birlikte sohbet ortamları oluşturun ve burada İslami anlatın...
Hayata niçin geldiğimizi, nereye gideceğimizi, bu dünyada hangi sorumluluklara sahip olduğumuzu öğretin...
Bunu yaparken onları sevdiğinizi ve değer verdiğinizi hissettirin, yoksa derse çekemezsiniz, sözünüzü dinletemezsiniz...

Allah Celle Celalüh sizden razı olsun Gülsengül kardeşimiz...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt