Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şems-i Tebrizi & Mevlana ... (1 Kullanıcı)

  • Konuyu başlatan duyygu
  • Başlangıç tarihi
D

duyygu

Birisi her gece kalkıp Allah'ı anıyor, O'na dua ediyordu.

Şeytan ona dedi:

- Ey devamlı Allah'ı anan kişi! Bütün gece Allah deyip çağırmana, yakarman karşılık seni buyur eden var mı ki?

Sana bir tek cevap bile gelmedi, daha ne zamana kadar böyle yakarıp dua edeceksin?

Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu ve hüzün içinde uyudu.

Rüyasında ona şöyle dendi:

- Kendine gel uyan! Niye duayı, zikri bıraktın? Neden usandın?

Adam:

- Buyur diye bir cevap gelmiyor ki... Artık kapıdan kovulmaktan korkuyorum, dedi.

Bunun üzerine dendi ki ona:

- Senin Allah demen, O'nun buyur demesi sayesindedir. Senin yalvarışın, Allah'ın senin ruhuna haber uçurmasındandır.

Senin çabaların, çareler araman, Allah'ın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir.

Senin korkun, sevgin, ümidin, Allah'ın lütuf kemendidir. Senin her Yarabbi demenin altında, Allah'ın buyur demesi vardır..

Gafilin, cahilin gönlü bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demeye izin yok ona. Ağzında da kilit var onun, dilinde de...

Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi. Artık anla ki, Allah'a dua etmeni,

O'nu çağırmanı sağlayan dert, Dünya saltanatından daha iyidir. Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua ise gönülden kopar...

Hz. Mevlana
Mesneviden
 

NSBBZN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2008
Mesajlar
462
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Rabbim Dualarımızı Kabul Buyursun.
Allah Razı Olsun...
 
D

duyygu

Bir gün urfa'da bir adam gördüm kırbaçlandığı halde çıkmıyordu sesi,
Kırbaçlandıkça susuyordu.Peşine takıldım ve niçin kırbaçlandığını sordum,bir kadına aşık olduğundan bu hale düştüğünü söyledi.
''Bu kadar acı çektiğin halde neden ses çıkarmadın peki '' diye sordum.
''Sevgilim bana bakıyordu '' dedi.Bunun üzerine kendisine
''Ya yüce ALLAH'ın seni hep gördüğünü bilseydin''dediğimde haykırarak yere düştü...







ŞEMS-İ TEBRİZİ...
 
D

duyygu

'İncir çekirdeğini doldurmayacak kadar' diye neden küçümserler!
Kalp pek mi büyük incirden?
Bakın insan neler çekiyor,
İncir çekirdeği kadar kalbe düşenden..

"Hz. Mevlana"
 
D

duyygu

"Aldırma söylenenlere; varsın, görenler seni bir ot sansın. Sen gül ol da, uğruna ötmeyen bülbül utansın.

" HZ MEVLANA
 
D

duyygu

Mevlana Hz yolda giderken, ağlayan ve sinirli hareketlerde bulunan bir çocukla karşılaşır. Onun bu yaşta bu kadar neye sinirlendiğini çok merak eder. Çocuğun yanına yaklaşır.)
Mevlana Hz:
- Ne oldu ey çocuk? Nedir seni bu kadar üzen, bu kadar kızdıran?
Çocuk:
- Sana ne bey amca? Sen kendi işine baksana!
Mevlana Hz:
- Bakayım evladım. Lakin seni böyle gam keder içinde görmek beni hayli üzdü. Şimdi sen mutlu olmadan, ne ben kendi işimi yapabilirim, ne de yatığımdan bir fayda görürüm. İyisi mi, sen bana derdini söyle, sana bir çare bulalım da, benim derdim de böylelikle dermana kavuşsun.
(başka kurtuluşunun olmadığını anlayan çocuk, istemeye istemeye anlatmaya başlar.)
Çocuk:
Arkadaşımla kavga ettik.
Mevlana Hz:
İyi de evladım, ne diye kavga ettiniz?
Çocuk:
Boş ver orasını bey amca. Ama o arkadaşımı asla affetmeyeceğim. Bir daha asla onunla konuşmayacağım.
Mevlana Hz:
Peki evladım. Ama dur bakalım. O arkadaşını normalde sever miydin?
Çocuk:
Evet, severdim.
Mevlana Hz:
O zaman ey çocuk, o arkadaşınla konuşmadığın vakit, sen hiç mi üzülmeyeceksin?
Çocuk:
Sana ne bey amca ya, gitsene sen kendi işine…
(çocuk bırakır Mevlana Hz.’ni ve yoluna devam eder. Sonra birden durur. Biraz bekler ve arkasını döner. Mevlana Hz hâlâ oradadır. Yavaş yavaş yanına gelir tekrar.)
Çocuk:
Üzülürüm tabi bey amca. O benim en iyi arkadaşımdı. Her şeyimiz beraberdi.




Mevlana Hz:
- Evladım, öfkenle kimseyi değil, kendini cezalandırırsın sadece. Öfkelenmek kolay olandır, doğru. Başta mutlu eder. Çünkü sen haklısındır. Ama sonrasında, kayıplarını görürsün. Acısı çıkmaya başlayınca pişman olursun ama artık çok geçtir. Yapacak bir şeyin kalmamıştır. Bir de düşün ki, senin acın bu kadarken, arkadaşının hali nicedir? Kim bilir o neler çekiyordur? Nasıl üzülmüştür. Mademki iyi arkadaşındı, her ne yaptıysa, seni üzmek için mi yaptı? İster mi seni üzmeyi? İşte böyle zamanlarda da affetmek erdemdir. Başta gurura zor gelir. nasıl öfke başta tatlı geldiği için kolaysa, affetmek de gurura ağır geldiği için zordur. Ama tercihini doğru yaparsan öfkenin acı, affetmenin ise nasıl tatlı olduğunu anlarsın. Balı ağzına aldığın vakit tatlısından önce bir acılığını hissedersin ya, affetmek de öyledir. Balı yedikten sonra bıraktığı tatlılıktan kim şikâyet etmiş?



Çocuk:
- Bey amca, haklısın galiba. Acaba şimdi arkadaşım ne yapıyordur? Son gördüğümde çayırlığa doğru gidiyordu. Demek ki, o da üzgün. Hemen yanına gitmeliyim.

(çocuk koşmaya başlar. Sonra durur, arkasını döner ve Mevlana Hz.’ne bağırarak “Allah senden razı olsun bey amca, Allah seni de herkese dost eylesin inşallah.)

Mevlana Hz:
- Allah’ım, insana öyle bir akıl vermişsin ki, doğruyu görünce nasıl da hemen kabulleniveriyor. Şükürler olsun Sana.

 

regalia

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Nis 2011
Mesajlar
33
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Arkadaşım ne kadar güzel şeyler paylaşmışsın..
 

regalia

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Nis 2011
Mesajlar
33
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
"İnsanlar üç sınıftır.
1.sınıf muhabbet değneğiyle dövülmüş ve şevk kılıcıyla maktul olmuşlardır.
Bunlar Allah'ın kapısında oturup ihsan beklerler.
2.sınıf tövbe değneğiyle dövülmüş ve pişmanlık kılıcıyla maktul olmuşlardır.
Bunlar Allah'ın kapısında oturup affı beklerler.
3.sınıf gaflet değneğiyle dövülmüş ve şehvet kılıcıyla maktul olmuşlardır.
Bunlar da O'nun kapısında oturup cezayı beklerler." Şems-i Tebrizi
 

regalia

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Nis 2011
Mesajlar
33
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Şemsi Tebrizi Hz.'lerinden ibretli bir öykü
ÜÇ SUÂLE, TEK CEVAP

"Bir gurup felsefeci, gelerek "Tebrîzî"ye,
Dediler: (Birkaç suâl sormaya geldik size.)

O sırada Şemseddîn Tebrîzî hazretleri,
Ders için, toplamıştı cümle talebeleri.
Ve elinde bir "Kerpiç" bulunurdu o ara.
“Kerpiçle teyemmüm”ü öğretirdi onlara.
İşte tam bu sırada, geldi felsefeciler.
Üç suâl sormak için, müsâde istediler.

Onlara, (Peki sorun!) buyurunca Tebrîzî,
Konuşmaya başladı içlerinden birisi.

Dedi ki: (“Allah vardır, görünmez” diyorsunuz.
Görünmeyen şeye mi siz inanıyorsunuz?)


Ve dedi: (İkincisi şu ki suâlimizin,
“Ateşten yaratıldı” dersiniz şeytân için.

Sonra da, “O, ateşte yanacak” diyorsunuz.
Bu iki sözünüzde yok mudur bir tenâkuz?
Ateştense şeytânın mâdem halk edilişi,
Öyleyse hiç yakar mı ateş, başka ateşi?)


(Ayrıca, dersiniz ki: “İslâmda kul hakkı var.
Âhirette, hakkını alır alacaklılar.”
Hâlbuki insanları, bırakın hâllerine.
Canları ne isterse, yapsınlar birbirine.)


O zaman "hazreti Şems", o kerpici alarak,
O kimsenin başına, vurdu cevap olarak.

O ise anlamadı bundaki inceliği.

Gidip şikâyet etti kadıya "Tebrîzî"yi.
Çağırıp sordu o da, Şemseddîn Tebrîzî’ye:

(Ne için kerpiç ile vurdunuz bu kimseye?)

Buyurdu ki: (Ey kadı, demişti ki bu bana:
“Nasıl inanırsınız görünmeyen Allaha?”
Cevâben kerpiç vurup, az acıttım başını.
Göstersin o başının ağrı ve acısını.
)

O, şaşırıp dedi ki: (Ağrıyor başım gerçek.
Lâkin mümkün değildir o ağrıyı göstermek
.)

Buyurdu ki: (Allah da vardır, lâkin görünmez.
Demek senin o sözün, ne mantıksız ve abes.


Ey kadı, bu diyor ki: “Şeytân, ateş cinsinden,
Olunca, zarar görmez Cehennem ateşinden."
Hâlbuki kendisi de topraktan yaratıldı.
Öyleyse bu kerpiçle, niçin başı ağrıdı?


Ve diyor ki: “Ölünce, yoktur hesap ve mîzân.
Şu dünyâda, serbestçe yaşamalı her insan.
Bırakın, kimin canı ne yapmak ister ise,
Yapsın istediğini, karışmayın kimseye
.”

Mâdem ki istemiyor hak hukûka riâyet,

Öyleyse niçin beni, size etti şikâyet?
)

O kişi mahcûb olup, öne eğdi başını.
Reddetti kadı dahî, onun bu dâvâsını."
 
D

duyygu

Sana affedilemeyecek kadar büyük hata
yapan birine , akıl sınırlarının bittiği ...yerden
başlayacak ceza vermek istiyorsan;
bütün samimiyetinle affet.
Hissedilen her şeyi arşivleyen kader,
kendisiyle en iyi biçimde ilgilenecektir"

Şems-i Tebrizi
 
D

duyygu

Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun… Tek kanatla uçulmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz.. Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır." Hz.Mevlana.
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
27
En Sevgili (c.c) ..
Allah onlardan ve senden razı olsun..
 

suda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Kas 2010
Mesajlar
336
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
ben şu konuyu merak ediyorum mesela çok günahkar bir insan bu dünyada cezasını çekerek gidermi çekmedi günahıyla birliktemi gider mesela fiavun
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Tebrizli Şems anlatır;

İkindi vakti öncesi abdest almak için avluya çıkan şeyh, dervişin tekinden bir ibrik su ister.Derviş getirir.Yere çömelmiş abdest almaya başlayan şeyh, bir yandan da bahçedeki dervişleri gözlemek için sağa sola bakmakla meşguldür. Su döken derviş bakar ki; şeyh elini yıkarken bazı yerleri kurudur;içinden,

-Bir de bize mürşit olacak, doğru dürüst abdest almayı bile beceremiyor diye geçirir. Bakışları alaycı ve suizancıdır.Şeyh kafasını dervişe doğru kaldırır, dervişin bakışlarını yakalar, aklından geçenleri okur.

-Evlat, sen bize yaramazsın.Akşama kalmadan dergahımızı terk et der.

Derviş bin pişmandır ama nafile kovulmuştur artık.Ne ailesi ne de gidecek bir yeri vardır.Deli divane dağ tepe yürür.Yorulmuştur artık.Havada kararmıştır.Yolda bir çoban görür.Allah misafirine verecek ekmeğin var mı deyince, çoban buyur eder ve dervişten olanı biteni dinler.Çoban bu duruma üzülür ve

-şu karşıdaki dağın ardında bir şehir var.Oraya git.İsmi Eyvallah şehridir.Ne alırsan al eyvallah dedikten sonra, ücretsiz bedavadır orda, der.

-nasıl yani para pul istemiyorlar mı?

-eyvallah diyene her şey bedava.

-yalnız Eyvallah şehrinin üç kuralı var.Bunları ihlal edersen şehirden atılırsın.

-nedir bu kurallar?

-bir; kulun işine karışmayacaksın.

-iki; Allahın işine karışmayacaksın.

-üç; asla yalan konuşmayacaksın.

Kolaymış, der derviş, biz bunları dergahta zaten yapıyorduk.

Sabah çekine çekine şehre girer.Önce hamama gider, yıkanır kasaya yanaşır, eyvallah der,sağ elini sol göğsüne koyarak,kasa başındaki hamamcı, eyvallah diye karşılık verir.

-borcum ne diye sorar?

-eyvallah dedinya kardeş, borcun yok der hamamcı.

Derviş sevinir, iyiki dergahtan kovulmuşum, bu şehirde padişahlar gibi yaşarım der.Aradan bir ay geçer, ben bir aile kurmak istiyorum der,derlerki ; eyvallah de, yarın köle pazarı var, orada her milletten güzel
kadınlar var, istediğini seç, evlen.

Derviş denileni yapar, evlenir.Aradan bir hafta geçer, çarşıda dolanıyordur, karşıdan biri genç diğeri yaşlı iki bayan gelmektedir.Genç olanın saçları açık, diğer
kadın çarşaflıdır.

-şuna bak diye bağırır; örtünmesi gereken açık, örtünse de olur örtünmese de olur yaşlı
kadın çarşaflı.Niye böyle açıksın sen diye sorar genç kadına.

-imdaat, zaptiye..zaptiyeler gelir;

-nevardı?

-bu adam kulun işine karıştı.

Derviş karakola götürülür ve on dayak atılır.Acısından çok, kulun hatasını uyardığı için şikayet edilmesine içerlemiştir.Karakolun dış avlusuna çıkar ellerini açar, yüksek sesle;

-Allahım bu nasıl iş?Kullarını uyardım, dayak yedim, ey Rabbim bu nasıl iş derken, sesler duyulur yine

-zaptiyee zaptiye..gelen zaptiyeler;

-ne oldu?

Şu derviş Allahın işine karıştı, tekrar karakol, tekrar dayak, bu sefer adamakıllı canı yanmaktadır, doğru evine gider, yatağa uzanır.Bu sırada kapı çalınır, arkadaşları gelmiştir, derviş karısına, ev de olmadığımı söyle der.

-zaptiyee zaptiye..

-ne vardı?

-eşim yalan konuşmamı istiyor, yalan söylüyor..

Derviş zaptiyelerce şehirden kovulur.Üstü başı toz toprak içindedir, uzaklaşırken şehre doğru bakar.

-eyvallahın ayarını bilmeyen benim gibi eyvah eyvah diye inler..

"Başkalarına güvenenler, herkesin içten olmadığını göreceklerdir; ancak kendileri içten kalırlar. Başkalarından kuşkulananlar,herkesin kendilerine ihanet etmediğini göreceklerdir ancak kendilerine hep ihanet içinde olacaklardır..

Kaynak; Aşkın Gözyaşları; Tebrizli Şems..Sinan Yağmur
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38


öfkenle kimseyi değil, kendini cezalandırırsın sadece. Öfkelenmek kolay olandır, doğru. Başta mutlu eder. Çünkü sen haklısındır. Ama sonrasında, kayıplarını görürsün. Acısı çıkmaya başlayınca pişman olursun ama artık çok geçtir. Yapacak bir şeyin kalmamıştır. Bir de düşün ki, senin acın bu kadarken, arkadaşının hali nicedir? Kim bilir o neler çekiyordur? Nasıl üzülmüştür. Mademki iyi arkadaşındı, her ne yaptıysa, seni üzmek için mi yaptı? İster mi seni üzmeyi? İşte böyle zamanlarda da affetmek erdemdir. Başta gurura zor gelir. nasıl öfke başta tatlı geldiği için kolaysa, affetmek de gurura ağır geldiği için zordur. Ama tercihini doğru yaparsan öfkenin acı, affetmenin ise nasıl tatlı olduğunu anlarsın. Balı ağzına aldığın vakit tatlısından önce bir acılığını hissedersin ya, affetmek de öyledir. Balı yedikten sonra bıraktığı tatlılıktan kim şikâyet etmiş?


Allah razı olsun kardeşim, çok çok güzel bir paylaşım olmuş.. Ne kadar doğru söylemiş..
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Anladım ki: İnsanlar; Susanı korkak. Görmezden geleni aptal. Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar. ... Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar..!

Sems' i_Tebrizi
tûrkce yazamamak ne zormus{melissa}
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt