Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İŞTE MÜSLÜMANLARA YAPILANLAR...Guantamono.. (1 Kullanıcı)

neyzen1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Mar 2009
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Şüphesiz ALLAH-u Teala kötülüklere ceza wermede wakti en iyi bilendir.Paylaşım için sağol
 

Nazar57

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ağu 2008
Mesajlar
1,308
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Rabbim bu yapılanları,bu ahları yerde komaz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
AmerikanFreePress'te yayınlanan, “Farz et Yabancı Güçler Amerika'yı İşgal Etti' başlığı taşıyan açıklamasında Cumhuriyetçi Parti Kongre üyesi Ron Paul, çarpıcı yorumlarda bulundu. Yabancı topraklarda bulunan Amerikan askerleri orada yaşayan insanlar için ne anlam taşıyorsa, Çin ordusunun Teksas'ta üs kurması da bizim için aynı anlamı taşırdı” diyen Paul, Amerika'nın on yıllardır uyguladığı dış politikası nedeniyle kendilerine karşı dünyada bir nefret oluştuğunu belirtti.
Geçtiğimiz yıl yapılan Amerikan başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'nin aday adayı olan ABD Kongresi üyesi Ron Paul, Amerikan dış politikasını sert bir şekilde eleştirdi.

DIŞ POLİTİKAMIZ NEFRET UYANDIRDI
AmerikanFreePress'te yayınlanan, “Farz et Yabancı Güçler Amerika'yı İşgal Etti' başlığı taşıyan açıklamasında Cumhuriyetçi Parti Kongre üyesi Ron Paul, çarpıcı yorumlarda bulundu. Yabancı topraklarda bulunan Amerikan askerleri orada yaşayan insanlar için ne anlam taşıyorsa, Çin ordusunun Teksas'ta üs kurması da bizim için aynı anlamı taşırdı” diyen Paul, Amerika'nın on yıllardır uyguladığı dış politikası nedeniyle kendilerine karşı dünyada bir nefret oluştuğunu belirtti.

FARZ ET, ÇİN ASKERİ TEKSAS'TA CİRİT ATIYOR
“Farz edin ki, Teksas'ın ortasında bir yabancı ülkenin askeri üssü var. Mesela Çin ya da Rus üssü. Farz edin binlerce yabancı asker Amerikan caddelerinde askeri araçlarla dolaşıyor ve ‘bizleri korumak', ‘demokrasi getirmek' ya da ‘kendi stratejik menfaatlerini korumak' için burada olduklarını söylüyorlar” diyen Paul, Amerika'nın yabancı bir güç tarafından işgal edilme olasılığını emsal göstererek, Amerika'nın başka ülkelerde bulunmasını eleştirdi.

4 Kasım 2008'de gerçekleştirilen başkanlık seçimleri öncesi Cumhuriyetçi Parti aday adayı olarak yarışan ancak başarılı olamayan Ron Paul, Amerikan dış politikasını eleştirdiği açıklamasında şöyle dedi:

FARZ ET, AMERİKALI KADIN VE ÇOCUKLAR ÖLDÜRÜLÜYOR
“Farz et, Amerika'da bulunan yabancı güçler, Amerikan yasalarının dışında hareket ediyor. Anayasa onlara işlemiyor. Farz et, şimdi ve sonra aldıkları yanlış bilgi sonucu kazara, kadın ve çocuklar dahil masum Amerikalıları öldürüyor. Farz et , bizim topraklarımızda kontrol noktaları kuruyorlar ve evlerimizi araştırıyorlar. Farz et , Amerikalılar bu yabancı askerlerden korkuyor ve Amerika'nın bunlar olmaksızın daha iyi olacağını düşünüyor.

FARZ ET, DİRENİŞÇİ AMERİKALILAR TERÖRİST İLAN EDİLİYOR
Farz et, Amerikalılar bu yabancı güçlerin Teksas'da bulunmasına çok kızgın ve kendi topraklarını ve egemenliklerini korumak için bunlarla savaşmak bir araya geliyorlar. Çünkü onların hükümetleri ve liderleri bunlarla savaşmayı reddediyor. Farz et, bu Amerikalılar terörist ya da direnişçi olarak etiketlendiriliyor ve kendi topraklarını korudukları için öldürülüyor, işkence görüyor. Farz et, bu yabancı güçler, ‘Eğer yeterli derecede Amerikalı öldürülürse, direniş biter' mantığı taşıyor, ancak bunun yerine daha çok kişi onlara karşı silaha sarılır ve bu da kanla sonuçlanıyor. Farz et, bu yabancı askerlerin ülkelerindeki halklar, askerlerin artık evlerine dönmesini istiyor. Farz et, onlar bu vahşete bir son vermek istediğini söyleyen ve askerlerin eve gelmesi için söz veren bir lider seçiyorlar. Farz et, bu lider başa geldikten sonra fikrini değiştirdi.

ÇİN'İN TEKSAS'I İŞGALİYLE AYNI
Gerçek şu ki, yabancı topraklardaki bizim askeri varlığımız orada yaşayan insanlar için ne anlam taşıyorsa, Teksas'da bulunan Çin askerleri de bizim için aynı anlamı taşırdı. Bizler buna (Çin işgaline) karşı koyardık ancak bizler küresel bir imparatorluğa sahibiz ve bu imparatorluk on yıllardır başkalarını rahatız eden bir dış politika izliyor. Ki bu politika, bizlere karşı büyük bir nefret ve kin besliyor.

NEDEN 160 ÜLKEDE ASKERİ ÜSSÜMÜZ VAR?
Bizim CIA'ye göre, bizim Ortadoğu'ya müdahalemizin temel sebebi korkunç 11 Eylül olaylarıydı. Ancak bizler kendi dış politikamızı gözden geçirmek yerine, biz mevcut olanı tırmandırdık. Bizlerin 11 Eylül'ü gerçekleştirenlerin peşinden gitmeye hakkımız vardı. Ama neden, çoğu Amerikalı 160 ülkede askeri üssümüzün olması gerektiğini düşünüyor. Ki, yabancı bir ülkenin askeri üssü bizim topraklarımızda olsaydı, bunu kabul etmezdik. Size şunu hatırlatıyorum: Bunlar (askeri üsler) büyükelçilikler değil, bunlar askeri üsler. Yeni yönetim bununla ilgili olarak somut bir değişiklik yapmıyor. Askerlerin yerlerini değiştirmek ve kelimelerle oynamak, kadın ve erkeklerimizin evlerine dönmesini isteyen Amerikan halkının hedeflerine ulaşmasına yardımcı olmuyor. Irak'ta 50 bin askerimizi bırakmak, Rusya'nın 50 bin askerinin Amerikan topraklarında bulunması gibi bir şey ve bu barışa hizmet etmez.

AMERİKAN İMPARATORLUĞU BATACAK
Askeri üsleri kapatmak ve diğer ülkelerle tehditler ve şiddet konusunda anlaşmalar yapmayı durdurmak, tecrit anlamına gelmiyor. Tam aksi. Dostluklara kendimizi açmak, dürüst ticaret ve diplomasi, barış ve gelişmenin dış politikasıdır. Ancak böyle bir dış politika bizleri kısa sürede batırmaz. Ama mevcut politikalarımız kesinlikle batıracaktır. Ben, Amerikan halkının, mevcut yönetimin kullandığı dış politika retoriği konusundaki hayal kırıklığını paylaşıyorum. Üzücü olan şey; bizim dış politikamız, onu destekleyen tüm parasal hileler bittiğinde, Roma'nın değiştiği gibi, sonunda değişecek.”

MEHMET NEDİM ASLAN / Haber vaktim, En güncel haberler, sondakika haberleri, yurttan ve dünyadan haberler, internet haber, Hasan Karakaya, Abdurrahman Dilipak, Ali Karahasanoglu, Turgay Yener, Serdan Arseven, yavuz bahadıroglu, Turgay Yener, dogru haber, finans, hava duru
 

mst2005

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Mar 2009
Mesajlar
211
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Tüm kalbimle buğzediyorum.Tüm mümin kardeşlerimizin Allah yâr ve yardımcısı olsun.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Irakta 3 milyondan fazla insan öldü İşgalin üzerinden 6 yıl geçen Irak'ta durum şimdi iyi, ancak ülkenin geleceği karanlık görünüyor. İşte işgalinin 6. yıl dönümünde, savaşla ve Irak'la ilgili temel göstergeler...
24/03/2009
1739.jpg
20 Mart 2009 ABD, İngiltere ve Avustralya tarafından Irak'ın tamamen yasadışı ve haksız olarak ve savaş suçu sayılan işgalinin 6. Yıldönümünü temsil ediyor. İşgal sonrası şiddet ve şiddet dışı ölümlerin toplamı 2.3 milyonu buldu. 6 milyon Iraklı halen devam eden Irak soykırımı ve katliamında mülteci konumunda.
Nazilerin Eylül 1939 yılında Plonyayı işgal etmesiyle başlayan 1939-1945 yıllarındaki İkinci Dünya Savaşındaki çatışmalarda, mağlub olan almanlar savaş ve soykırım sonrası CAAAA(C4A) protokolü olarak özetlenebilecek bir anlaşma imzaladılar. Suçların Kabul edilmesi, özür, suçların ilanı, hakların tazmini ve “bir daha asla hiç kimseye saldırmama”.
Maalesef Almanların aksine ABD’nin siyonist, Arap karşıtı, antisemitik, İslamofobik, emperyalist savaş suçluları ittifakı İşgal edilmiş Irak’ta savaşa devam ederek bu 5 maddelik protokolü ihlal etmeye devam ediyorlar. Bu ittifak üyeleri özür dilemeyi ve suçunu ilan etmeyi reddediyor ve işgal edilmiş Afganistan ile Pakistanın Veziristan bölgesinde işgali genişleteceklerini söylüyorlar.
  1. 1.3 milyon insan savaş sonrası şiddet dolayısıyla öldü.
Sadece Dış Politika isimli prestijli bir ABD’li organizasyon insane kayıplarını düzenli olarak tutu ve bu grup ABD’nin Irak’ı işgal ettiğinden beri 1.32 milyon insanın hayatını kaybettiğini tahmin ediyor. Bu rakam şok edici ve insanın kanını dondurucu ve ABD medyasının servis ettiği rakamlardan tam 10 kat daha fazla. Fakat bu çalışma 2003 mart tarihinden bu yana ABD işgali dolayısıyla ölen insanların sayısını belirten bilimsel bir araştırma. Prestijli tıp dergisi The Lancet’te yayınlan bu çalışmaya gore temmuz 2006 tarihine kadar Irak’ta hayatını kaybeden insan sayısı 600 bin.
Bu tarihten sonra da Iraklılar öldürülmeye devam ettiler… 1 milyon insanın öldüğünü gösteren tahmin ise 2007 eylul tarihinde tanınmış İngiliz anket ajansı (ORB) tarafından elde edildi. Opinion Research Business ABD işgalinden o tarihe kadar 1.2 milyon Iraklının yaşamını yitirdiği tahmininde bulunmuştu. Bu yıkıcı insan bilançosunu daha iyi öğrenme ihtiyacı var. Bu katliam Ruanda katliamını bile geçti ve bizim liderlerimiz bundan direk olarak sorumlu. İlginç ama hiç kimse bundan bahsetmiyor.(1)
  1. 1,0 milyondan fazla insan şiddet dışı sebeplerle hayatını kaybetti.
Savaş ve işgallerde insanlar şiddet ile (bombalar ve kurşunlar) ve şiddet dışı sebeplerle mahrumiyet ve yoksulluğun sebep olduğu hastalıklar ile hayatlarını kaybederler. Şiddet dışı kayıplar bir ülke savaştayken ölen insanlar ile bir ülke istikrarlı olsa ne kadar insanın öleceği karşılaştırılarak bulunabilir. BM Nüfus Departmanının(2005’da güncellenen veri) göz önüne alındığında bir insan Irak’ta şiddet dışı sebeplerle ölen insan sayısının 1milyona ulaştığını rahatlıkla çıkarabilir. [2, 3].
3- 0,6 milyon 5 yaş altı çocuk işgal sonrası hayatını kaybetti.


BM Nüfus Departmanı verileri yüzde 90’ının ölümü engellenebilir olmasına rağmen 0.6 milyon, 5 yaş altı bebeğin hayatını kaybettiğini gösterdi. İşgal altındaki Irak’ta 5 yaş altı çocukların ölüm oranı yüzde 2,2, işgal edilmiş Filistinde bu oran yüzde 1.6, işgal altındaki Afganistan’da yüzde 6.5’dir. İkinci dünya savaşında Japonya tarafından esir edilen Avustralyalıların ölüm oranı yüzde 10’du ve bu Japon generallerin yargılanıp idam edilmesine sebep olmuştu. [3].
4- Savaş sonrası Irak’ta 28 milyonluk toplam nüfusun 6 milyonu göç etti.
Ünlü BRussells Tribunal’a göre Irak’ta iç ve dış göç toplamının 28 milyon nüfuslu ülkede toplam 6 milyona ulaştı. [3, 4].
5- İşgal altındaki Irak’ta şiddet ve şiddetle bağlantılı sebeplerle 2.3 milyon Iraklının yaşamını yitirmesi büyük bir savaş suçudur.
Bu savaşı meşru yapacak hiçbir sebebin bulunmaması sebebiyle Iraklıların şiddetten kaynaklanan bu ölümü savaş suçları kapsamındadır. Savaş sonrası işgalden kaynaklanan mahrumiyet ve bağlantılı ölümler de bir savaş suçudur. Cenevre sözleşmelerinin 55 ve 56. Maddelerine göre bir işgalci devlet işgal ettiği ülkedeki insanların her türlü temel ihtiyaçlarının tamamını (gıda, ilaç vb) sahip olunan tüm araçları kullanarak karşılamak zorundadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) oranlarına baktığımızda iki ülkede kişi başına yapılan toplam harcama ABD’de 6714 dolar iken bu işgal altındaki Irak'ta kişi başına 124 dolara düşmektedir.[5, 6].
6- 1990 ile 2009 yılları arasında Irak’a uygulanan ambargolar ve yaptırımlar sebebiyle 4.2 milyon yetişkin ve 1.8 milyon 5 yaş altı çocuk şiddet ve şiddetle bağlantılı sebeplerle yaşamını yitirdi.
BM 1990-2003 yılları arasında 1.7 milyon yetişkin ve 1.2 milyon 5 yaş altı insanın bombalamalar ve yaptırımlar sebebiyle hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Sadece körfez savaşında 0.2 milyon Iraklının öldüğü tahmin ediliyor. Öyleyse 2003-2009 yılların arasındaki 2.3 milyon ölüm ile 1990-2009 yılları arasındaki saldırılar ve yaptırımlarla hayatını kaybeden 1.9 milyon insanı toplarsak toplam 4.2 milyon kişinin yaşamını yitirdiği söylenebilir. 1990-2009 yılları arasındaki 0.6 milyon ve son savaştaki 1.2 milyon 5 yaş altı çocuk toplanınca 1.8 milyon çocuğun öldüğü ortaya çıkar.[2, 3].
7- 1990-2009 yılları arasında ölen 4,2 milyon Iraklıya karşılık 1942-1945 yılları arasında ölen 5-6 milyon Yahudi.
ABD ve müttefiklerinin Irakta şiddet ve yaptırımlar gibi sebeplerle ölümüne sebep olduklar 4.2 milyon insan sayısı ikinci dünya savaşında meydana gelen Yahudi soykırımına hemen hemen denk geliyor. Birinci ve İkinci dünya savaşları konusunda önde gelen uzmanlar Churchill, Profesör Sir Martin Gilbert ikinci dünya savaşındaki Yahudi soykırımında her 6 kişiden biri yoksulluktan olmak üzere toplam 8.2 milyonluk Yahudi nüfustan 5-6 milyonu öldürülmüştü. (7)
8- BM Soykırım Konvansiyonuna göre 2,3 milyon ölüm ve 6 milyon göç olayı yaşanmasıyla Irak soykırımı ve katliamı meydana gelmiştir.
BM Soykırım Konvansiyonunun 2. Maddesinde şöyle deniyor; “halihazırdaki anlaşmaya göre soykırım aşağıdaki olaylardan herhangi birinin kasıtlı bir şekilde bir milleti, etnisiteyi, ırkı, yada dini grubu yok etmek amacıyla a) grubun üyelerini öldürmek b)Grup üyelerine ciddi zihinsel ve bedensel zarar vermek, c) tümünü yada bir bölümünü öldürmek kasdıyla bilinçli ve düzenli olarak yaşam standartlarını düşürmek, d)Grup içinde doğumların olmasını engellemek için bazı önlemler almak, e) Grubun çocuklarını zorla başka bir gruba aktarmak. " Bu açıdan 1990-3009 yılları arasında 4,2 milyon işgal yıllarında ise 2.3 milyon Iraklının ölümüne, 6 milyonunun ise mülteci olmasına sebebiyet vermek BM sözleşmelerinin 2. Maddesine göre açıkça bir Irak Soykırımı ve Irak Katliamıdır. [8].
9- ABD’nin işgal altındaki Irak'taki kaybı 4577’dir.
Bu rakam istilacı ordunun askeri kayıplarıdır. Bu işgal sebebiyle hayatını kaybeden insanların sayısı olan 2.3 milyon ile kıyaslandığında Iraklıların kaybı 503 kat daha fazladır. Bu ölüm oranı Mart 1944 yılında Adolf Hitlerin emriyle gerçekleşen, 335 italyan askeri ve bunun onda biri, yani 33 Alman askerinin öldüğü Ardeatine Mağaraları Katliamından 50 kat daha büyük bir can kaybıdır.[9,10].
10. Nobel Ekonomi ödüllü Profesör Joseph Stiglitz’e göre ABD’nin iflas eden Irak Savaşı 3 trilyon dolara mal olmuştur.
2001 Nobel Ekonomi Ödülü alan eski Dünya Bankası Baş Ekonomisti ve Başkan Yardımcısı, Profesör Joseph Stiglitz, Irak Savaşı’ının 3 trilyon dolara ulaşan maliyeti ile ABD’yi batırdığını ve içinde bulunduğumuz küresel krize bu savaşın ciddi etkide bulunduğunu açıklamıştı. [11].
11-Hayatını kaybeden 2,3 milyon Iraklı'dan her biri için ödenecek ortalama 6,9 milyon dolara tekabül eden tazminat 16 trilyon dolara denk geliyor.
ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA)’nın son değerlerine göre ABD’de her bir insanın ölümü için verilen tazminat 6,9 milyon dolardır. Eğer Amerikan Bağımsızlık Deklarasyon’unun “Her insan eşit yaratılmıştır” sözlerini kabul ederek 2,3 milyon 6.9 milyon ile çarpılırsa 16 trilyon dolar tazminat ödenmesi gerekir. [12].
Bush’un Teröre Karşı Savaş’ı aslında genel olarak kadınlara ve çocuklara, özelde ise Arap, Müslüman, Asyalı ve Avrupalı olmayan bütün kadın ve çocuklara karşı yapılan bir savaştır. Amerika’nın Filistin, Irak ve Afganistan bölgelerindeki Müslüman kölelerinin 5 yaş altı çocukların da dâhil edildiği ölüm oranı 3.000 + 98.000 + 314.000 = 415.000 ‘dir. Şiddetle alakalı sebeplerle ölen kişiler eklendiğinde 415000/0.7 = 593000’dir. Bu ayda 50 bin çocuğun öldürüldüğü anlamına gelir. Başkan Obama’nın göreve geldiği iki ay içinde Afganistan, Irak ve Filistin’de 100 bin insan hayatını kaybetti.
İnsanı aklına ünlü Harold Pinter’in Obama’nın halefleri Bush ve Blair’in Teröre Karşı Savaş’larını kınadığı meşhur Nobel Ödülü Kabul Konuşması geliyor. " Yeterince işkence, küme bombaları, uranyum, sayısızca rastgele cinayet, sefalet, ifsad ve Irak halkı için ölüm ve aşağılanma getirdik ve bütün bunları Ortadoğu’ya özgürlük ve demokrasi getirme olarak isimlendirdik. Bir savaş suçlusu ve soykırımcı olarak tanımlanmanız için daha ne kadar insanı öldürmeniz gerekiyor? Yüz bin mi? Bence bu bile gerekenden çok fazla. Öyleyse Bush ve Blair Uluslararası Suçlar Adalet Divanı önüne çıkarılmalıdır.
Harold Pinter’in dediği gibi ben de soruyorum, " Bir savaş suçlusu ve soykırımcı olarak tanımlanmanız için daha ne kadar insanı öldürmeniz gerekiyor? Yüz bin mi? Bence bu bile gerekenden çok fazla. Öyleyse tıpkı Bush ve Blair gibi Obama’da Uluslararası Suçlar Adalet Divanı önüne çıkarılmalıdır.”
Aylar önce seçim gecesi, Ralph Nader Barack Obama’nın da Amerika ve Amerikan halkının çıkarlarını koruyan bir tom amca mı yoksa körü körüne Amerikan saldırganlığı yapan bir Tom amca mı olacağını sorguluyordu. İki ay sonra cevabımızı kan ile aldık. Obama yönetiminin işlediği iki ayda 100 bin Müslüman Köle’nin ölümü ile cevabımızı aldık. Obama, Harriet Beecher Stowe’in Tom Amca’nın Kabini romanının ölüme âşık Tom Amca’sı olan zalim köle sahibi Simon Legree olarak görülebilir. Obama döneminin aktif ve pasif kitle katliamları yapan Amerikan İmparatorluğunu ancak Amerikaya ve Demokratik Nazi Ülkeleri olan Amerikan müttefiklerine karşı yapılacak kararlı yaptırım ve boykotlar durdurabilir.
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Es-selemü alayküm,emğinize sağlık kardeşim Allah c.c. sizden razı olsun
Bu eziyet,işkenceleri yapanlar insan değil,Bunların yüce kitabımız kuranı Kerimin tabiriyle gözleri olan fakat görmeyen, kulakları olan fakat duymayan, hayvandan daha aşağı olan yaratıklardır.Allah c.c. onları kahru perişan eylesin.
 

ya mucib

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
1,037
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
33
selamun aleyküm çok acı şeyler rabbim bütün müslüma kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun kafirlere ezdirmesin onkarın eline düşürmeden şerefli bir şekilde ölmeyi nasip etsin rabbime layık kul olabilmek duasıyla RABBİME emanet olun selametlee
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
s.a. kardeşler avatarımı nasıl değiştirebilirim?
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Moriskenlerin Endülüs'ten sürgünlerinin 400. yılı Endülüs'ün kaybıyla Hristiyanlığa zorlanan Müslümanlar, 400 yıl önce Kuzey Afrika'ya sürgüne gönderilmişlerdi.
09/04/2009
1854.jpg
9 Nisan 2009 tarihi itibarıyla tarih boyunca insanlığın gördüğün en büyük tasfiye hareketlerinden biri olan ve ülkede on asra yakın yaşayarak dünyanın en güzel medeniyetlerden birini kuran Moriskenlerin İspanya'dan kovulmalarının 400. yılı tamamlanmış olacak.

Endülüs devletini kaybetmeleriyle birlikte Hıristiyanlığa zorlanan Müslümanların torunlarına Moriskenler adı veriliyor. Bu insanların bir kısmı görünümde Hıristiyanlığı benimseyip iç dünyasında ise Müslümanlıklarını sürdüren insanlar. Dinlerini gizlice yaşayan bu insanlar ibadetlerini de herkesin gözlerinden saklamak ve Moriskenlerin geri kalanları ise Engizisyon mahkemelerinin baskısıyla ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlar. Dünyada halen Müslümanların İspanya'dan kovuluşunun 1492 yılında Gırnata'nın düşüşüyle birlikte meydana geldiği zannediliyor. Halbuki bu bilgi son derece yetersiz. Çünkü mezkur tarihte Gırnata'nın Kraliçe Isabella ve Fernando önderliğindeki Katolik birliklerinin eline düşmesi, sadece İspanya'daki Müslüman yönetimlerinin düşüşü ve Sofi Bessi'nin "Batı ve Öteki" kitabında ifade ettiği gibi Batı kavramının ortaya çıkışının başlangıcıydı.

Moriskenlerin ülkeden kovulması kararını Kral III. Filip almış. Alınan bu kararda siyasi, kültürel, dini etkenlerin iç içe geçmiş olduğu, bunun uygulamasının yıllar aldığı ifade ediliyor.

Tarih kitapları, kralın kararının, Moriskenlerin Hıristiyan toplumun entegre olmak yerine geçmişe büyük bir özlem içerisinde olmaları, bu nedenle de gelecekte Magrip'teki Müslüman devletlerle ya da zaman zaman Akdeniz'deki kıyısı olan Hıristiyan ülkelerin limanlarını gemileriyle bombalayan Osmanlı İmparatorluğu ille ittifak yapma tehlikesi nedeniyle verildiğini kaydediyor.

Bu kararıyla İspanya Kralı'nın, Avrupalı ülkelerin, içinde Müslüman azınlık barındıran tek ülke olduğu yönündeki suçlamalarına cevap vermeyi ve ayrıca Gırnata'da Elbuhara mevkiinde Hıristiyan yönetime karşı 1571-1568 yılında patlak veren Morisken isyanının etkilerini de izale etmeyi amaçladığı kaydediliyor.

TASFİYE KARARI

Valencia bölgesinde yaşayan ve nüfusun yaklaşık yüzde 33'ünü oluşturan Moriskenlerin İspanya'dan kovulmalarına ilişkin karar aslında 9 Nisan 1609 yılında alınmış olmasına rağmen uygulandığı Eylül ayına kadar gizli kalmış.

30 Eylül tarihinde içi Moriskenlerle dolu bir gemi, Fas'ın kuzey kıyılarına doğru ilk kez yola çıkmış, 1614 yılına kadar sürecek tasfiye hareketinin de ilk adımı atılmış. Bu göç esnasında, Moriskenlerin zenginliklerinin yağmalanmasıyla da tasfiye süreci tamamlanmış oluyordu. Ancak söz konusu Moriskenlerlerden çok küçük bir grup dağlara sığınarak kurtulmayı başardı, bu olay da söz konusu insanların efsaneleşmesine ve haklarında bir çok rivayetlerin anlatılmasına neden oldu.

Romancı Jose Manuel Garcia, "Moriskenlerin dağlarda gizlenmesi, yaşayan bir efsane olduğundan bunu son romanıma konu olarak seçkim" şeklinde konuştu.

Tarihçiler, ülkeden kovulan Moriskenlerin sayısının 250 binle 350 bin arasında olduğunu belirterek bunların bir bölümünün Fas'ın kuzey kıyılarına, bir bölümünün de Tunus'a gittiğini belirtiyorlar. Ancak meşhur İspanyol yazar Juan Guytesillo'nun ifade ettiği bir gerçek, bunun Avrupa'da meydana gelen ilk etnik ve dini tasfiye olduğu yönünde.

Bir başka İspanyol yazar Emilio Paistroius, Moriskenlerin ülkeden kovuluşunun ülkedeki Endülüs ve İslam medeniyetine karşı işlenmiş en büyük suçların ikincisi olduğunu belirterek, birincisinin Kraliçe İsabella'nın Müslümanlara ait bütün kitapları toplatarak Gırnata'daki Babu'r Reml meydanında yaktırması olduğunu, tıp kitaplarının ise bundan istisna tutulduğunu ifade ediyor.
RAHATSIZLIK VE SUSKUNLUK

"Moriskenler... Bir Devletin ırkçılığı" adlı kitabın da sahibi olan tarihçi Rodrigo di Sayas, "Resmî İspanya, geçmişini görmek istemiyor." şeklinde konuşuyor. Yazar, İspanya'nın bu faşist döneminin daha iyi anlaşılabilmesi için dönemle ilgili bütün tarihi belgeleri ve yazışmaları kitabında okuyucularına sunmuş.

El-Cezire.net İspanya'nın dört bir yanında Moriskenlerin ülkeden kovuluşunun dört yüzyılıyla ilgili bir etkinlik ya da programın yapılıp yapılmadığını araştırdı ancak birkaç ufak tefek etkinlik dışında ciddi bir şey bulamadı.

Son olarak sadece yüzlerce belge ve resimlerin yer aldığı bir müzenin açılışı yapılırken en önemlisi de müzede 16 yüzyılda basılmış bir Kuran-ı Kerim sergilendi.

Goitisolo, İspanya'daki bu sessizliğe karşı sesini yükselten nadir yazarlardan. Üç hafta önce İspanya'nın en önemli gazetelerinden Elpais'te Moriskenlerin ülkeden kovuluşunun 400. yılıyla ilgili bir yazı yazan Goitisolo, önümüzdeki Mayıs ayında Endülüs Mirası Kurumu'unun (yarı resmi) düzenleyeceği bir sempozyum dışında akademik, bürokratik ve diplomatik çevresiyle resmi İspanya'nın tam bir suskunluk içerisinde olduğunu söyledi. Yazar, bu suskunluğun resmi İspanya'nın bundan rahatsızlık duymasının da önemli bir göstergesi olduğunu dile getirdi.

Ancak bu resmi ve tarihi rahatsızlık, İspanya'da Müslümanların tarihini yeniden ele almalarını ve Moriskenlerin torunlarının İspanya'ya gelmelerini engellemeyecek.

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Çin, iki Uygur MüslümanTürk'ünü idam etti Çin, iki Uygur Türkü'nü geçen sene polislere yapıldığını ileri sürdüğü saldırı sebebiyle sessizce idam etti.
09/04/2009
1851.jpg
Çin işgalindeki Doğu Türkistan'da Çin mahkemesi iki Müslüman Uygur Türkü'nü idam etti

Çin haber ajansı Xinhua'nın bildirdiğine göre, iki Müslüman Uygur Türkü, Ağustos'ta Kaşgar şehrinde 17 Çinli askerin öldüğü saldırı ile ilgili olarak yargılandı.

The New York Times, bir turistin çektiği fotoğraftan, Çinli yetkililerin saldırı olayı ile ilgili açıklamalarının doğru olmadığını ortaya koyduğunu yazdı.

Çin mahkemesi, 4 Ağustos'ta Kaşgar'da meydana gelen saldırının 8 Ağustos'ta başlayan Pekin Olimpiyat Oyunları'nı sabote etmeye yönelik olduğunu iddia etmişti. Saldırıları gerçekleştirdikleri iddiasıyla 33 yaşındaki Abdurrahman Azat ve 28 yaşındaki Kurbancan Hemit Çin mahkemesi tarafından idama mahkum edildi.


4 Ağustos'ta meydana gelen olayda ölen ve yaralanan paramileter Çinli polislerden çoğunun Han Çinlileri oldukları kaydedildi.

Kaşgar'daki Çin Halk Mahkamesi, iki Uygur Türkü'nü "intihar saldırısı düzenlemeyi planlamak, illegal olarak silah, cephane ve patlayıcı üretmekle" itham etti.

Kaşgar'daki saldırı Çinli yetkililerin Uygur Türklerinin sorumluğu olduğunu iddia ettiği Doğu Türkistan'da Ağustos'ta meydana gelen dört saldırının ilki idi. Saldırılarda en az 23 Çinli güvenlik görevlisi ve bir sivilin öldüğü açıklanmıştı.

Olay sırasında Kaşgar'daki Barony Hotel'de bulunan üç yabancı turist ise Eylül'de The New York Times'a verdikleri mülakatta, saldırının detaylarını verdiler. Barony Hotel, saldırının meydana geldiği mekanın karşısında bulunuyor. Turistlerin ifadeleri Çinli yetkililerin olayla ilgili olarak yaptıkları açıklamalarla çelişti. Turistler kamyonun asker ve polislerin içine daldığını, çok sayıda ölü ve yaralıya yol açtığını doğrularken, saldırı sonrası birbiri ardına çok sayıda patlama olmadığını ifade ettiler. Çinli yetkililer ise kamyonun saldırısı ardından birbiri ardına patlamaların meydana geldiğini ileri sürmüşlerdi.

Çin resmi haber ajansı Xinhua, dün, önceki resmi versiyonu destekleyen saldırı ile ilgili ilave detaylar verdi. Xinhua'nın iddiasına göre, silahlar, patlayıcılar, bıçaklar ve baltalara sahip iki kişi çaldıkları kamyonu sabah saat 6.00 sıralarında olay yerine sürdüler ve binadan paramiliter polislerin çıkmasını beklediler. Yaklaşık saat 8.00 sıralarında Azat, eğitimlerini tamamlayan polislerin üzerine kamyonu sürdü. Saldırıda 15 Çinli polis ölürken, 13 polis yaralandı. Çin haber ajansının iddiasına göre, kamyon devrilince Azat, patlayıcıları patlatarak bir kişinin daha ölmesine yol açtı. Aynı sırada Hemit, patlayıcıları güvenlik kompleksinin kapısına doğru patlayıcılar attı, kamyonun çarpması ile yere düşen polislere bıçakla saldırdı. Hemit, bir polisi öldürdü ve diğerini yaraladı.

Saldırının fotoğraflarını çekerek iki Batılı basın örgütüne veren turistlerden biri eylülde verdiği mülakatında, kamyonun polislere çarpmasından sonra kamyonun şoför mahallinden ağır yaralı bir kişinin düştüğünü gördüğünü belirtti. Yere düşen şoförün kıvrandığını ve artık herhangi bir saldırı gerçekleştirebilecek bir durumda olmadığını söyledi.

Xinhua'nın dünkü yazısında Kaşgar'daki Çin mahkemesinin iki Müslüman Uygur Türkü'nü idama mahkum ederken hangi delilleri bulduğu bildirilmedi. Çin haber ajansı, saldırıdan bir gün sonra Kaşgar'daki Çin Komünist partisi sekreteri Shi Dagang'ın gazetecilere saldırıyı gerçekleştiğini iddia ettikleri iki kişinin Doğu Türkistan İslam Hareketi'ne üye olduklarının tahmin edildiğini söylemesine rağmen, Doğu Türkistan İslam Hareketi'nden hiç bahsetmedi.

54590.jpg

12
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Kızılhaç'tan insanın kanını donduran rapor Kızılhaç, 2007 yılında 14 tutuklu ile görüşerek hazırladığı raporunda, insanların hayatlarını korumakla yükümlü doktorlar, CIA'in işkencelerine yardımcı olduğu bildirildi.
08/04/2009
1842.jpg
Kızılhaç, insanın kanını donduran rapor yayımladı.

Rapora göre, insanların hayatlarını korumakla yükümlü doktorlar, CIA'in işkencelerine yardımcı oldu.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Amerikan Haberalma Teşkilatı CIA'in, gizli denizaşırı hapishanelerinde terör zanlılarının sorgulanmasında işkence yapan görevlilerine sağlık görevlilerinin de katıldığını ve etik ilkeleri ihlal ettiklerini açıkladı.

Kızılhaç, 2007 yılında 14 tutuklu ile görüşerek hazırladığı raporunda, sağlık görevlilerinin, mahkumlara kötü muamele ve işkenceyi izleyerek sorguculara devam etmeleri, durmaları ya da sorguyu bırakmaları konusunda tavsiyelerde bulundukları belirtildi.

Bu kişilerin 3 yıldan fazla CIA tarafından tutulduğu, tecrit edilerek birbirleriyle görüşmelerine izin verilmediği kaydedildi.

Bu zanlıların, halen Guantanamo'da olduğu kaydedildi.

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bu Anlatılanlar Kanınızı Donduracak –FELLUCE-

ABD'nin üç hafta kuşatma altında tutarak yüzlerce insanı katlettiği Felluce operasyonu sırasında görev yapan El Cezire kameramanı Muştak'ın anlattıkları kanınızı donduracak.


El Cezire Kameramanı Laith Muştak Nisan 2004 yılında meydana gelen ve resmi rakamlara göre 600 gerçekte ise bundan çok daha fazla insanın öldürüldüğü Felluce operasyonu sırasında bölgede serbest olarak çalışan iki gazeteciden biriydi. Aradan 5 yıl geçti. Muştak şimdi şahit olduğu ve filme aldığı olayları anıyor.

Muştak katliam anını şöyle anlatıyor: “Televizyon ekranlarında gördüğünüz şey olanların sadece onda biriydi. Ve herhangi bir insan o görüntü ve resimleri gördüğünde televizyon kanalını değiştirirdi. Fakat biz o olayların tam ortasındaydık. O olayların kokusunu kokladık, gördük, hissettik ve her şeye dokunduk. Cesetlere dokunabiliyorduk fakat televizyon kanalını değiştiremiyorduk. Çünkü kanalın kendisi zaten bizdik.

Felluceyi her hatırladığımda oranın kokusu geliyor burnuma. O kokuyu düşünüyorum ve bu koku beni çılgına döndürüyor. Ölü cesetlerin üzerinde bir çeşit sarı renkli bir sıvı vardı. Bu sıvının kokusu çok rahatsız ediciydi. Burnunuzu yakıyordu ve artık bir şey yiyemiyordunuz.

O görüntüleri de hafızanızdan silemiyorsunuz. Çünkü her gün aynı tabloya şahit oluyorsunuz. Patlama, ölüm, patlama, ölüm ve yine ölüm.

Kamera çekimlerini yaptıktan sonra oturuyorsunuz ve ayakkabınızda parçalanmış cesetlere ait etler elbisenizde ise kan olduğunu görüyorsunuz. Fakat neden diye sormak için zamanınız yok.

Nisan 2004’de ben çalıştığım şirketin Bağdat ofisindeydim. Patronum “Amerikalıların Felluce’ye saldıracağı bilgisini aldık. Oraya bir ekip göndermemiz gerek. Kim gider?" diye sordu. Ben oraya gitmek istediğimi söyledim.


Kameracılık benim “görevimdi
Bu kararımın bana çok pahalıya malolacağını biliyordum. Belki de hayatıma malolacaktı. Fakat eğer ölümden korkuyorsanız asla tehlikeli bölgelerde elinize kamera almamalısınız. Zaten bir gün hepimizin öleceği bilincine sahibim. Yarın, gelecek ay gelecek yıl ya da on yıl içinde ne zaman öleceğimi bilmiyorum.

Fakat asıl mesele şudur: "Yatağımda mı öleceğim yoksa iyi bir şeyler yaparken mi?.." Felluce benim görevimdi. Orada yaşanan gerçekleri Irak dışındaki insanlara anlatmalıydım.

Gerçekler derken kastettiğim şey orada caddelerde gerçekte neler olduğuydu. Politik mesajlar değil gözlerimle gördüğü şeyler… Çünkü o zamanlar Felluce hakkında konuşan insanlar “hiçbir şey olmuyor” “her şey normal, insanlar iyi” “her şey yerli yerinde” gibi sözler sarf ediyorlardı.

Her şey’in yerli yerinde olması gerçekten de çok iyi olurdu. Eğer insanlara hiçbir şey olmasaydı çok mutlu olurdum.

O zaman kamera çekimlerini çok daha memnuniyetle yapardım ve dünyaya gösterirdim. Ama gerçek bundan çok farklıydı. Günün birinde sanırım 9 Nisan 2004 tarihiydi. Birileri Felluce’nin Ulu Camii'sinden diafonla Amerikalıların kadınlara ve çocuklara güvenli çıkış yolu açacağını ilan etti.

Bu şahıs sözlerini bitirir bitirmez bütün kadın ve çocuklar bölgeden ayrılmak için araç bulmak amacıyla evlerinden ayrıldı. İnsanlar caddelerde bölgeden ayrılma çalışmaları yaparken Amerikalılar ateş açtı.

O sırada çektiğim bir fotoğrafı asla unutamam. Üç çocuğu ile birlikte yaşlı bir kadın. Onu caddede gördüm ve fotoğrafını çektim. Bana dedi ki “Bizim ailemizde erkek yok. Bize yardım edecek kimse var mı? O sırada Felluce’li birçok erkek Bağdat'ta çalışıyordu ve şehre saldırı yapıldığı zaman onların çoğu eşleriyle çocuklarının yanına dönemedi.

Bazı adamlar o kadına yardım etti. Ben daha sonra o bölgedeki sahneyi görüntülemek istedim ve sigara içmek için oturdum. On dakika sonra caddeye bir ambulans geldi. Aceleyle yetişip çekim yapmak için ambulansa koştum. Kapıyı açtıklarında aynı kadın ve çocuklarının orda olduğunu gördüm. Ama parça parça olmuşlardı. Hemşirelerin, kadın birçok parçaya ayrıldığı için onu taşımakta zorluk yaşadığını hala hatırlıyorum. İnsanlar bu sahneyi görür görmez geri kaçıyorlardı. O sırada bir hemşire birine seslendi.


“Hey o senin annene benziyor”
Irak dilinde bu “ O senin annen de olabilirdi, öyleyse ona da annen gibi davran” anlamına geliyordu.

Herkes o kadının bir parçasını alıp taşımaya başladı. Aceleyle taşımalıydılar çünkü başkaları için de ambulans gerekiyordu.

O sırada ana hastanenin önündeydik ama oradaki sahneleri görüntüleyebilmek için o gün 12 kameramana daha ihtiyaç vardı.

Beş altı ambulans sürekli ölü ve yaralıları taşıyordu. Hastanenin içindeki insanların görüntüsünü alsam dışarı da birçok insan vardı. Dışarıdakileri kayda alsam içerde birçok insan kalıyordu. Ben ve diğer bütün el-Cezire ekibi adeta felç olduk. Olay bizi çok aşıyordu. Sadece iki kameraman ve iki gazeteciydik orda. Yeterli sayımız yoktu.

Doha ve Bağdat’taki raportörler, Felluce’deki insanlar durmadan olanları kayda almamız için bizi çağırıyordu. Ambulanslar ise hiç durmuyordu. İnsanların hastane içinden gelen bağrışlarını duyuyorduk. Çünkü yeterince narkoz ve ilaç kalmamıştı. Doktorlar ayakları, elleri narkoz kullanmadan kesmek zorunda kalıyordu. Bu sırada ben de hiçbir yere ayrılamadım. Sadece oturdum ve sigara içmeye devam ettim. Hareket edemiyordum. Etrafımda olup biten her şeyi görüyordum ama hareket edemiyordum. Xılass (yeter) artık daha fazla enerjim yoktu.


Ceset dolu sokaklar
İşte tam bu sırada kimsenin bahsetmediği Felluce’nin Aslanlarını hatırlıyorsunuz.

Tıpkı o gün gördüğüm yaşlı bir adam gibi. O bir pikap almış ve durmadan insanların kendisine gösterdiği ama sniper olduğu için gidemedikleri yerlerden cesetleri topluyordu.

Sonra o bahsedilen yerlerden birine gitti aracını durdurdu. Bir cesedi taşıyarak araca getirdi. Bir gün tam beş ceset getirdi. Bunlardan bazılar bir hafta önce ölmüştü fakat hiç kimse onları taşımaya cesaret edemiyordu. Bazılarını ise köpekler yemeye başlamıştı.

Ben Felluce’deyken kameramın en küçük bir hareketinin bile benim için olmadığını biliyordum. Bu orada yaşayan insanlar içindi. Ve dışarıda burada neler olduğunu bilmesi gereken insanlar içindi. Tıpkı bir SOS gibi. Amerikalılar çektiğimiz resimlerin kendilerine karşı nefreti körüklediğini iddia ediyorlardı. Fakat benim tek yaptığım şey onların ordusunun Felluce’de yaptıklarını göstermekti.

Onlardan nefret etmiyorum. İntikam almakta istemiyorum. Ama tek istediğim onların ne yaptıklarını anlamalarıydı.

Bazen aklımın format atılması gereken bir bilgisayara benzetiyordum. Ya da bir hastaneye gidip aklımın bir bölümünü aldırmalıydım.

Felluce'de elime kamerayla ölü bir bedenin yanında çekim yaptığım zamanlarda kalbimin olmadığı hissine kapılıyordum. O kadar aşırı dozda savaş olayına şahit oldum ki…

Felluce’de bulunduğum ay annem de sürekli televizyon izliyordu. Çocuğunun orda olduğunu ve bu fotoğrafları onun çektiğini biliyordu. Bazen iki gün boyunca telefonda konuşamadığımız oluyordu.

Günün birinde Amerikalıların şehir merkezine ilerlemeye çalışacaklarını duymuş. Bağdat’taki El Cezire ofisine gitmiş ve “oğlumu bana geri verin “diye ağlamıştı.

Çok utanmıştım ama anne yüreği işte...

Yine aynı süreçte bir gece El Cezire genel müdürü bizi aradı. Ekibin her bir üyesiyle konuşmak istedi. Şoför, ben ve herkes...

Ve dedi ki: “Teşekkür ederim. Yaptığınız işi takdir ediyoruz. Eğer oradan ayrılmak istiyorsanız sizi almaları için birilerini göndereceğiz”

Hepimiz bunu reddettik. Herkes Felluce’de kalmak istedi.

Felluce’de kadın ve çocuklar o haldeyken biz nasıl daha iyi bir durumda olabilirdik ki? Hiç kimse oradaki insanlara çıkmak isteyip istemediklerini sormamıştı bile.

Çok uluslu gücün Batı ırak bölgesi müdürü Albay Curtis L Hill El Cezire’ye verdiği yazılı bir beyanda Amerikan liderliğindeki güçlerin silahsız sivillere ateş etmediklerini söyledi.

Hill Koalisyon güçlerinin bölgedeki teröristleri yakalayıp imha etmek için orada olduklarını ve hiç bir sivile ateş ederek bölgeden ayrılmaya zorlamadıklarını söyledi. Amerikalı komutan kendine yöneltilen tüm soruları geçiştirdi.

Bu röportaj Stephanie Doetzer tarafından derlenmiştir

Laith Mushtaq Bağdat'a gelen ve 2003 yılında El Cezire’nin Arapça kanalına katıldı. Şimdi Doha’da çalışmalarına devam ediyor.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Tecavüz Kurbanı Iraklı Kadınların Çığlığı:
"ALLAH İÇİN BİZLERİ ÖLDÜRÜN!"


Halkıma, Ramadi'nin, Halidiye'nin ve Felluce'nin insanlarına; erdem ve onurlarını kaybetmeyen tüm dünyadaki insanlara...

Bu size, Amerikan-Siyonist hapishanesi Ebu Garib'ten kardeşiniz Nur'un mektubudur. İnanın buradaki aşağılanmayı, sefaleti ve haysiyetsizliği size nasıl anlatacağımı, kelimelere nasıl dökeceğimi bilemiyorum. Siz sıcak evlerinizde karınlarınızı doyurup sevdiklerinizle bir arada otururken bizim maruz kaldığımız aşağılanma ve çektiğimiz açlığı, sizler su içerken çektiğimiz susuzluğu, sizler derin uykuda iken Amerikalıların bize yaşattığı uykusuz geceleri, sizler giyinikken bizim yaşadığımız çıplaklığı, bizi soyup önlerinde sıraya dizmelerini nasıl anlatabilir, nasıl kelimelere dökebilirim... Ey kardeşlerim; kamyonlarınızı ve arabalarınızı Amerikan malları taşırken gördüğümüzde kalbimiz sıkışıyor. Çünkü o araçlar benim halkıma ve ülkeme ait.

Yüreğim kan ağlayarak şöyle diyorum: Allahım! Benim insanlarım, haysiyetlerini ve şereflerini bir avuç Amerikan Doları'na satmış. Yaşadıklarımızı ve kirletilen onurumuzu düşündükçe gözlerimden yaşlar boşanıyor.

Ey kardeşlerim;

Amerikalıların elinde ne ızdıraplar çektiğimizi, neler acılar yaşadığımızı, Allah aşkına, nasıl anlatıp nasıl kelimelere dökeyim. Kardeşlerim; Allah'a yemin ederim ki, yaşadıklarımızı dile getirmekten acizim. Bundan ar ediyorum. Ama yine de kelimelere sığınarak size olanları anlatacağım.

Amerikalıların bizlere yaptığı haysiyetsizlikleri, çektirdiği eziyeti, işkenceyi ve aşağılanmaları elimden geldiğince anlatacağım... Hayvani zevklerinin aracı olmadığımızda, kendimizi şehvetlerine teslim etmediğimizde bizi nasıl öldüresiye dövdüklerini ifade etmeme izin verin. Siz ey bizim dini liderlerimiz olarak ortalarda tozup gezenler! Amerikalıların bize reva gördüğü bu cinsel ve hayvani eziyetler karşısında hâlâ nasıl oluyor da açık alınla ortalarda görünebiliyorsunuz? Peygamber Efendimiz'in en değerli hazineniz buyurduğu haysiyet ve şerefinizi çiğnetmekten pek sıkılmış gibi görünmüyorsunuz.

Bizi ve kendinizi birkaç dolar kırıntısı karşılığında pazarlardaki köleler gibi Amerikalılara ve Siyonistlere mi sattınız? Haysiyet ve şerefinizi ne çabuk kaybettiniz? Allah'ın bizi sizlere bir emanet olarak verdiğini ne çabuk unuttunuz? Hani bizleri koruyacak, besleyecek ve namusumuzu asla çiğnetmeyecektiniz? Ne oldu size, verdiğiniz söze?

Amerikalılar, Ebu Garib'te namusunuzu her gün ayaklar altına alıyor. Mektubumu okuyanları, Allah adına, Ebu Garib Hapishanesi'ndeki vahşiliklere dur demeye çağırıyorum.

Buradaki insanlığa sığmayan işkenceleri durdurmak için sesinizi yükseltmeye davet ediyorum. Burada yapılanlar, Siyonistlerin hapishanelerde Filistinli gençlere ve kadınlara yaptıklarından daha berbat. Orada fiziki işkence yapıyorlardı. Oysa burada her gün ırzımıza geçiyorlar. Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar. Avazımız çıktığı kadar çığlıklar atıyoruz ama kimsenin bizi duyduğu yok! Eğer kalbinizde, ruhunuzda bir zerre insanlık, haysiyet, onur ve şeref varsa, birleşin ve bu hapishaneye saldırın. Gelin ve kurtarın bizi!

Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldırın! Hem onları hem de bizleri öldürün!!! Biz çoktan ölüme razıyız. Burayı yerle bir edin! Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız! Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün! Size yalvarıyorum; Allah için bizleri, Amerikalıları ve onların piçlerini öldürün!


Allah rızası için! Size yalvarıyoruz ....
BACINIZ NUR...
(10 Nisan 2004)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir gece yatsı namazının farzını kılarken amerikan askerleri silahlarını bize dogrultarak camimizi bastılar. Beni ve cema atimin hepsini yere yatırarak başlarımıza çuval geçirerek askeri araçlara bindirdiler üsse girer girmez çırıl çıplak soyunmamı istediler bende amerikan askerlerine böyle bir istegi asla kabul etmeyecegimi,bu isteklerinin dinime ve muslumanların ahlakına aykırı oldugunu söyledim Bir amerikan askeri beni soyunmakta ısrar edince elindeki telsizle bir yeri aradı 5 dakika sonra koridorlardan köpek sesleri gelmeye başladı ıraklı işbirlikçi askerler yanlarında getirdikleri 4 köpekle benim üzerime gelerek ÇABUK SOYUN diye bagırmaya başladılar soyunmayacagımı söyleyince ellerindeki köpeklerle bana saldırdılar . Ellerim baglı oldugu için fazla direnemedim ve elbiselerimi parçalayarak beni çırıl çıplak soydular

1053im20321.jpg


(o Kadar kötü resimler varki Onları Göstermekten Haya ediyorum sadece bu resmi Gösteriyorum.)
OKADAR UTANDIMKİ 24 GÜN BOYUNCA ÇIRIL ÇIPLAK KALDIM

mahrep bölgelerime günlerce elektrik vererek beni dövüyorlardı. 10 günün sonunda sakallarımı zor kullanarak kestiler Amerikan askerleri devamlı olarak gözümün önünde anneme gözümün önünde tecavüz edecekleri yönünde tehditte bulunuyorlardı.benden günlerce latifiyedeki amerikan askerlerini öldüren mucahidlerin isimlerini istediler.oysa benim olaydan bile haberim yoktu 24 gün boyunca taşların üzerinde çırılçıplak bir şekilde uyumak zorunda kaldım 24 günün sonunda bizi kamyonlarla ebu garip cezaevine götürdüler.


EBU GARİP CEZA EVİNİN İÇİ KAP KARANLIK HÜCRELERLE DOLU.

24 saat boyunca aralıksız olarak işkence gören insanların çıglıklarını duyuyorsunuz özellikle İŞKENCE GÖREN KADINLARIN ÇIGLIKLARI İNSANIN YÜREGİNİ PARÇALIYOR tekrar aglamaya başlıyor ALLAH cc hiç bir musluman ülkeyi bizim durumumuza düşürmesin (amin) işgale ugradıgınızda ne namusunuz kalıyor nede şerefiniz.. hücrelerin yanından geçerken peygamberimiz sav hakkında agza alınmayacak çirkin sözler söylüyorlardı zaman zaman koridorlara bizim görecegimiz şekilde yırtılmış kuran atıyorlardı. Ebu garip devamlı olarak kadınların işkencelere ugradıgı yerdir.


ESİR KADINLARA BAŞTA TECAVÜZ OLMAK ÜZERE EN ADİ İŞKENCEERİ YAPIYORLARDI

kadın esirlerin içerisinde 15-16 yaşında kızlar bulunuyordu

BENİM YAN HÜCREMDE BİR MUCAHİDİN HANIMI VARDI BU KADINI İNANIN TAM 2 AY ÇIRILÇIPLAK BIRAKIYORLARDI

(yazıklar olsun sessiz olan muslumanım diyenlere )dilim kuruncuya kadar yazıklar olsun daha amerikan ı dost görenlere yazıklar olsun Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? nisa 75
 

El_Kassam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2009
Mesajlar
232
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
İntikamları, Kafaları Kesilerek Alınacaktır..!!

Allah-u Akbar..!!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt