Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yüreğe Dokunanlar (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
2j31lhc.jpg
http://kardelendilekkincal.spaces.live.com/ http://kardelendilekkincal.spaces.live.com/ http://kardelendilekkincal.spaces.live.com/
http://kardelendilekkincal.spaces.live.com/
Bu bayramda dilek tutmadım ilk defa.
Gözlerimi dikebilseydim gökyüzüne ve dilek tutmanın hakkını verebilseydim Rabbim,
bir şey dilenirdim bütün bir nesil adına.
Hasret gömleğini sırtıma giyip mendilimi açardım dileklerim adına.
buyursunlar derdim ne olur…
Dilenci misin? diye sorana evet derdim, dilenci…
Atın, derdim kalplerinizi bu mendile. bir uzak diyara götüreyim,
orada kalpler mahzun orada kalpler yapayalnız…
Bir kalp ki Nebiye ağlasın, zira o Nebi bütün bir ümmete ağlıyor şu an…
Ve Nebinin kalbini de isterdim Rabbim.
Zira O’nun kalbine muhtaç bütün bir insanlık…
Avuçlarıma alıp Efendimin kalbini, diyar diyar gezdirirdim belki…
Filistine uğrar O’nun kalbiyle ağlardım babasıının kucağında vurulan çocuğa.

Dolaşırdım dolaşırdım üşüyen çocukları ve başlarını okşardım o yetimlerin…
Affını isterdim ümmetin…
Çocuklar boynu bükük ,mahsunken,,
evlerinde kahkaha atan ümmetin affını isterdim Rabbim.
Bu bayram yüzüm olsaydı ve kapında ağlayabilseydim.
insanlara ağlayabilme istidadını ver derdim Rabbim.
Ağlamayan kalpten sana sığınırdım Rabbim..
(Alıntı)
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[h=2]Gönülden Yazılanlar...[/h]



Bir akşam üzeri Peygamber aleyhissalatu vesselam:
Ya Ebu Zer biliyor musun güneş nereye gidiyor? Dediğinde, Ebu Zer (ra):

Allah ve resulü daha iyi bilir” diyecek,

bunun üzerine Resulallah efendimiz kendi sorusunu şöyle cevaplayacak:

Arşın altında Rabbini secde etmeye!”

~ ~ ~

Bir akşam üstü güneşi bu nazarla seyrederken hepimize;
"her sabah başını secdeden kaldırıp rabbinin huzurunda kıyama duran;

ikindi vakti rükuya eğilen,

akşam vakti tekrar secdeye kapanan bir güneş"

tasavvuru sunarak kainatı seyrin adabını öğretmektedir Peygamber efendimiz…

~ ~ ~

Yerlerin, göklerin, ayın ve güneşin Rabbine sonsuz hamd-ü sena ile;


Kalp sevgilinin evi


gulale_1278896570.png

'' Yâri davete hâcet yok

sen yerini temizle

O gelir ''


Ya Baki


gulale_1278281617.jpg

Hayatta strese karşı ilaç olarak Osmanlı'nın düstûr edindiği 5 esas şunlardır:
1- Er-rızku al'allah: Rızkı veren Allah'tır Başkasının önünde eğilme
2- Tevekkeltü al'allah: Allah'a dayan
3- Ya Nasip: Canını sıkma eğer nasipse olur
4- Ya Sabır: Sabretmeyi bil, vaktinden önce bahar gelmez
5- Bu da geçer ya hû: Unutma!

Zenginlik de fakirlik de, hastalık da sağlık da, mutluluk da, başarı da başarısızlık da

Hepsi geçicidir Hatta hayat bile
Bakî olan Allah'tır
Selam ve dua ile




 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Selamünaleyküm...
İzninizle bizim de bu güzel paylaşımda bir katkımız olsun inşaAllah.



'' Kusur bulmak için bakma birine ; bulmak için bakarsan bulursun.
Kusuru örtmeyi marifet edin kendine.
İşte o zaman kusursuz olursun. ''


Hz. Mevlana
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ey Benim Camdan Hassas Kalbim!
Ey benim camdan hassas, iyi kalbim,
Herkesi kendin gibi bildin.
Ne kimseyi kendine benzetebildin, ne kimseye benzeyebildin,
İçinde nice iyilikler barındırırsın kötülüklere inat,
Ağaçtan bir yaprak düşse kırılır,
Bir adım gelene iki adım gitmeye çalışırsın,
Nice güzellikler ekmeye çalışırsın da hasat zamanı, bütün ürünlerin kurur.
Kimin başına yağmur yağsa gökkuşağı olmaya çalışırsın,
Hep incinen,hep kırılan sen olursun,
Kaç mevsim geçti üzerinden hayal kırıklıklarının!
Kaç asır devirdik seninle inançlarımızı tazeleyerek!
Devrimler yaşadık beraber,
Kederi en zehirli kadehlerden içtik,
Acının da dibine vurduk,
Davul gibi şişirmedi mi seni sinene çektiklerin?
Yetmedi mi dağılıp savrulduğun?
Yetmedi mi kendine ettiğin bunca zulüm?
Durur durur sorarsın kendine, ''bu dünyada iyiler nasıl yaşar'' diye.
İnan ben de bilmiyorum kalbim,
Ben de günden güne inancımı yitiriyorum dünyaya,
Ve inan kendimden çok acıyorum sana,
Dönen bu çarkın dişlilerine ayak uyduramadığın için üzülmek senin kaderin.
Aşk bile senin bildiğin gibi değil, yazık!
Aşk martıların çöplüklerde ayaküstü sevişmelerinden ibaretmiş,
Aşk güvendiğin dağların üstüne kar yağmasından ibaretmiş,
Nasıl da gülerken ağlar oldun,
Nasıl da cıvıl cıvılken sarardın soldun,
Bilirim acıdır inançlarının temelden sarsılması,
Başka bahara kalbim,
Başka bahara,
Hala anlamadıysan şu kadarcık gerçeği ne diyeyim ki sana,
Bu dünya insanım deyip de insanlıktan bihaber olanların dünyası,
Sen bu dünyayı hiç tanımamışsın beni de peşinden sürüklersin,
Toparlanma vaktidir kalbim!
 

Çeşm-i Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2009
Mesajlar
13,384
Tepki puanı
6
Puanları
0
Gönülden Yazılanlar...




Bir akşam üzeri Peygamber aleyhissalatu vesselam:
Ya Ebu Zer biliyor musun güneş nereye gidiyor? Dediğinde, Ebu Zer (ra):

Allah ve resulü daha iyi bilir” diyecek,

bunun üzerine Resulallah efendimiz kendi sorusunu şöyle cevaplayacak:

Arşın altında Rabbini secde etmeye!”

~ ~ ~

Bir akşam üstü güneşi bu nazarla seyrederken hepimize;
"her sabah başını secdeden kaldırıp rabbinin huzurunda kıyama duran;

ikindi vakti rükuya eğilen,

akşam vakti tekrar secdeye kapanan bir güneş"

tasavvuru sunarak kainatı seyrin adabını öğretmektedir Peygamber efendimiz…

~ ~ ~

Yerlerin, göklerin, ayın ve güneşin Rabbine sonsuz hamd-ü sena ile;


Kalp sevgilinin evi


gulale_1278896570.png

'' Yâri davete hâcet yok

sen yerini temizle

O gelir ''


Ya Baki


gulale_1278281617.jpg

Hayatta strese karşı ilaç olarak Osmanlı'nın düstûr edindiği 5 esas şunlardır:
1- Er-rızku al'allah: Rızkı veren Allah'tır Başkasının önünde eğilme
2- Tevekkeltü al'allah: Allah'a dayan
3- Ya Nasip: Canını sıkma eğer nasipse olur
4- Ya Sabır: Sabretmeyi bil, vaktinden önce bahar gelmez
5- Bu da geçer ya hû: Unutma!

Zenginlik de fakirlik de, hastalık da sağlık da, mutluluk da, başarı da başarısızlık da

Hepsi geçicidir Hatta hayat bile
Bakî olan Allah'tır
Selam ve dua ile







ALLAH Celle Celalühü razı olsun abi...
Çok güzel...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin, koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilmeli gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya...
Kucakladın mı, sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin/Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin.
İnsan bütün müzikleri dinleyebilmeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına.
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları
Tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeye
Bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın/Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın bütün dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın
Irmaklara, göğe, bütün evrene karışacaksın
Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır/Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana...

Ataol Behramoğlu'nun "Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var" Adlı Şiirinin İnsani Gelişim Açısından Hatırlattıkları
Ataol Behramoğlu'nun bu şiiri beni her zaman çok etkilemiştir. Kendi kendime de sormuşumdur: "Sen bu şiirde aktarılanlara ne kadar yakınsın?" "Hah, işte!" diyerek kendimi çok özel hissederdim. İşte ben böyleyim, çevremdeki insanlar da keşke böyle olsa, diye de yakınırdım. Daha sonra fark ettim ki şiiri okuyan/dinleyen herkes kendini öyle sanıyor. "Ben de, Ben de, Ben de!..." sesleri yükseliyor.

İlkokul üçüncü sınıftayken hocamız oran-orantı konusunu anlatıyordu, farkında olmadan sormuştum: "Hocam, bunu ben buldum, siz nerden biliyorsunuz?"

Çok fakirdik, babam elime kısıtlı bir miktarda para verirdi ve zeytin, peynir, şeker, yumurta almamı isterdi. Matematiği kıt bir bakkal amcamız vardı. Yarım saat hesap yapardı ve ben de sıkılırdım. Sonra da 5 liraya 1 kilo olursa 2 liraya kaç gram olur diye kendi kendime oran orantı kurar, bakkala varıncaya kadar hesabımı yapardım. Bakkal amcaya şu kadar vereceksin derdim, bakkal amca o kadar verirdi ama bu sefer de parayı aldıktan sonra hesaplamaya başlardı uzun uzadıya, sıkılırdım. Gerçi zaman içinde benim hesabıma güvenmeye başladı ve bu bakkala gidip gelme işi daha kısa ve sıkıntısız oldu.

İşte böyle bir dönemde hocamızın oran-orantıyı anlatması şaşırtmıştı beni ve ağzımdan böyle bir soru çıkıvermişti: "Hocam siz, bunu nerden biliyorsunuz?" Hocamız gülümsedi: "Oğlum, bu milattan önce bilmem ne kadar zamandan beri bilinen bir şey." dedi. Tabi ben bozuldum. (Hocamızın yaklaşımı, çocuk gelişimi açısından başka bir zamanda ve yerde değerlendirilebilir ama şu anda anlatmak istediklerimle pek ilgisi olmadığı için bu konuya hiç değinmeyeceğim.)

"İşte tam beni anlatan bir şiir" derken fark ettim ki bu şiir aslında herkesin olmak istediği, yapmak istediği şeyi anlatıyor. Soruyorum, şiirdeki yaşam tarzını istemeyecek, bu yaşam tarzından rahatsız olacak bir kişi gösterebilir misiniz?

Evet, hepimiz kendimizi çok özel sanırız. Aslına baktığımızda ise hiç de özel olmadığımızı, birbirimizden ayrılan yönlerimizin pek de fazla olmadığını görürüz. Bu açıdan bakıldığında bile kendimize özgü yönlerimizi bilmenin bizim için ne kadar önemli olduğunun farkına varırız.

Şiir Gibi Yaşamak Mümkün mü?
İnsan dolu dolu yaşamak ister, bu nasıl olacak? Aslında dört kelimeyi eyleme geçirmemiz işimizi çok kolaylaştıracaktır.
< Odaklanma
< Gözlem
< İletişim
< Kontrol
Odaklanma: Dikkati belli bir noktada toplayabilmek.
Gözlem: Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi.
İletişim: Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bir anlamda aldığımız iletiler ve bunun sonucu ortaya koyduğumuz tepkiler.
Kontrol: Amaçladığımız değişikliğin gerçekleşip gerçekleşmediğini görmek.
Yapmak istediğimiz şeye odaklandığımızda, iyi bir gözlemci olduğumuzda, kurmamız gereken iletişimleri sağlıklı kurup kontrol konusunda gereken özeni gösterdiğimizde şiirdeki gibi yaşamak, ya da şiir gibi yaşamak işten bile değildir.
İnsanların yaşamlarını ele aldığımızda, dört temel eylemde bulunduklarını görürüz. Önce yaşadıkları ortamdan bazı verileri alırlar. Buna algılama diyoruz. Sonra da kendilerine ait birikimler ışığında değerlendirirler. Yeni veri üzerinde duygularını ortaya koyarlar ve bu veri ile ilgili olarak harekete geçerler. Yani:
< Algılama - duyular düzeyinde
< Bilişsel - düşünme düzeyinde
< Duygusal - duygular düzeyinde
< Fiziksel - eylem düzeyinde
Bütün bu davranışlar kişinin birikimine göre değişir. Çevre ve nesne herkes için vardır, bunlar algılama, bilişsel, duygusal ve eylem düzeyinde anlam kazanır. Bu anlam ise tabi ki aynı olmayacaktır. Bir şair için sehl-i mümteni (söylenmesi kolay gibi görünen ama hiç de öyle olmayan sözler) olarak ortaya çıkacak. Bir heykeltıraşta, fazlalıkları alınmış bir taş olarak ortaya çıkacak. Bir müzisyende kulağımızdan başka her duyumuzla duyabileceğimiz bir ezgi olacak ya da bir bilim insanı için çaresiz gibi görünen bir hastalığa deva olacaktır. Peki ot gibi yaşayanlar için ne olacak? (Özür dilerim ot, çevrenin ve nesnenin senin için de çok özel bir anlamı olduğunu biliyorum ama insanoğluna özgü bir alışkanlık işte, idare et!)

İlkokuldayken bir metin okumuştuk. Bu metinde bir şairle bir çobanın diyaloğuna yer veriliyordu.
Büyük bir şairin koca bir heykeli dikilmiş şehrin ortasına daha yaşarken ve bir çoban da bunu görmüş şehri dolaşırken. Garibine gitmiş, içine dert olmuş… Bir gün şairimiz dağlarda dolaşırken bu çobanla karşılaşmış. Çoban bilmemekteymiş o şairin şu anda konuştuğu şair olduğunu. Çoban demiş ki: “Benimle onun arasında ne fark var ki benim heykelim dikilmiyor da onun heykeli dikiliyor şehrin ortasına?”

Şair (gökyüzünü göstererek): “Şimdi Ay'a bak” demiş. Çoban baktığını söylediğinde; “Şimdi gözünü kapat ve Ay'ı öyle görmeye çalış” demiş şair. Çoban; “Gözüm kapalı nasıl görürüm ki?” diye sormuş. Şair; “İşte, o sözünü ettiğin şair, gözü kapalı Ay'ı daha net ve daha güzel görebiliyor” diye karşılık vermiş.

İşte, Ataol Behramoğlu'nu Ataol Behramoğlu yapan, onu okutan bu özelliktir. İnsanları etkileyebilmesi, bizim söylemek istediklerimizi bir çırpıda dile getirişi yukarıda sözünü ettiğimiz algılama, düşünme, duygularını ortaya koyma ve eylem düzeyinde göstermiş olduğu yaklaşımlarla doğru orantılıdır.

Şiiri okurken, son bölüme kadar geldik.
"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var...
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın.
Irmaklara, göğe, bütün evrene karışacaksın.
Çünkü ömür dediğimiz şey hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana..."

Son bölümde yer alan, "büyük yaşamak", ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına yaşamak kavramları üzerinde duralım. Ömür, hayata sunulmuş bir armağan, hayat ise insana sunulmuş bir armağan…

Son zamanlarda herkesin dilinde olan "Quantum Fiziği", "Evrenin Yasası", "Çekim Yasası", "Sır" gibi sözcükleri hatırlayarak tekrar bakalım bu dizelere. Evrende her şeyin bir bütün olduğunu, her parçanın bu bütünün ayrılmaz bir parçası olduğunu, düşünce gücüyle yapamayacağımız hiçbir şey olmadığını, evrendeki boşluğun her zaman için maddeden çok daha fazla olduğunu, bir atomun nötronunu bir basket topu olarak düşünürsek ona en yakın elektronunun yaklaşık yirmi mil uzaklıkta olabileceğini hayal ettiğimizde ne demek istediğimiz daha net ortaya çıkacaktır.

Peki, böyle yaşamak nasıl mümkün olur? Kendimizi ait olan her şeyi (ya da bizim ait olduğumuz her şeyi) doğru algılamakla...
İnsanların genel özelliklerini aşağıda kısmen sıralamaya çalıştım. Bunlar, kuşbakışı bakıldığında genel olarak görülen özellikler. Bu özelliklere sahip bir insanın şiirdeki gibi yaşaması ya da şiir gibi yaşaması ne kadar mümkündür?

< İnsanlar genellikle soru sormayı bilmez.
< Deneyimlerini, davranışlarının yönlendirdiğinin farkında değillerdir.
< Hayal etme konusunda yardıma ihtiyaç duyduklarını kestiremezler.
< Ne istediklerinden çok ne istemediklerinin farkındadırlar.
< Zamanın ne kadar önemli olduğunu anladıklarında iş işten geçer.
< Nedenlerden çok sonuç üzerinde yoğunlaşırlar.
< Olayları yeterince sorgulamazlar.
< İnsanların içsel göstergelerini fazla dikkate almazlar.
< Birbirlerine bir eşya gibi davranırlar.
< Zamanlarını boşa harcarlar.
< Her şeyi sadece kendilerinin hak ettiğini düşünürler.
< Gerçekliğin sadece algılardan ibaret olduğunu bilmezler.
< Tembel olduklarını anladıklarında ihtiyarlık gelmiştir.
< Zevk almak için değil, acıdan kaçmak için yaşarlar.
< Görev-süre ilişkisini bir türlü dengeleyemezler.
< Dinlemeyi bilmezler, sadece konuşma sıralarını beklerler.
< Gülmeyi de ağlamayı da pek bilmezler, ikisinden de utanırlar.
< Olumsuzluklarını çevrelerine de bulaştırırlar.
< Kısıtlı kelime hazineleriyle yaşamlarını da kısıtlarlar.
< Daha fazlasını yapmaya söz verirler, ellerinden gelenin her zaman daha azını yaparlar.
< Çevrelerinin baskısından ölünceye kadar kurtulamazlar.
< Yeterince tutkulu değildirler ama kendilerine bu konuda toz kondurmazlar.
< Varsayımlarda bulunmak yerine hemen tepki gösterirler.
< Öncelikle olumsuzlukları görürler.
< Okumazlar.

Siz yukarıdakilerden biri ya da birkaçını kendinizde görüyorsanız bir revizyona ihtiyacınız var demektir. Şiir gibi yaşamak istiyorsanız bir isteğimiz daha olacak. Mevlana'nın aşağıdaki sözlerini kalbinizin en kıymetli yerine kazıyınız lütfen.

“Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz.


Suyu başına döksen, başı kırılmaz.


Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan,

Toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek”
 

Çeşm-i Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2009
Mesajlar
13,384
Tepki puanı
6
Puanları
0


‎. . '' Heey!! Eskici.. Dur bi dakika!..

Benim de bi kırık kalbim var ..
Yaşlı bi çift göz , artık pek de işe yaramayan nefes alış-verişlerim . .
Haa.. Unutmadan.. Bi de pembelerin uğramadığı tozlu hayallerim . . .
......
Alırsın dimi mi eskici'm' ''
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Yürekteki Yanık

Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; "-Gayet iyi." dedi. Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi.
Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.
- Alo kızım, nasılsın ?
- İyiyim anne. Ne oldu *
- Sana bir surprizim var.
- Surpriz mi ?
- Evet. Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş.
- Eee kimmiş.
- Kim olduğu surpriz. Fakat, onu senin almanı istiyorum.
- Ben mi ?
- Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.
- Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen.
- Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.
- Amaaan. Peki peki! Nasıl tanıyacağım.
-Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim.O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.
-Tamam anne.. tamam!
- Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum.Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.
- Hemen darılma, tamam dedim ya!
- O nasıl tamam demekse! neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.
**** **** **** **** **** **** ****

Genç kız , izin alıp çıktı.Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını farketti. Arkadaşlarıyla hep paralı,lüks eğlence yerlerine giderlerdi.
Annesinin tarif ettiği, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla, küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti. "-Annemin arkadaşı çabucak gelse de, şunlardan kurtulsam" diye düşündü.
Köylü kadın çekinerek seslendi;
- Afedersin kızım, bir şey sorabilir miyim ?
"Kızım" diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu.
- Ne var, adres mi soracan !..
Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı;

- Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.
- Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister.
Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü. "-Nihayet." diye düşündü. Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken, kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu.
Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü. Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü;
- Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla! Fakat ağlamaylayla benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı?
Kadın dayanamadı;
- Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim?
- Oooo... laf yapmayı da biliyormuş
-Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.
Yaşlı kadın, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi.
**** **** **** **** **** **** **** **** **** ****
Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi.
- Merhaba kızım, Zeynep teyzen nerde ?
- Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dinlenmek için gelmiş biriymiş.
- ALLAH ALLAH !... giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı.
Genç kız bir an durakladı.
-Küçük bir kız mı ?
- Evet
- Anne !. biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi ?
- Kültürsüz değil ama zengin değil.
- Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme.
- Köyden gelen kadına ne denir ki !..
- Oh! iyi iyi, köylü kadınları karşılamaya beni gönderiyorsun.
- Kızım, o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. " - Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım". Dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı.
- Ne istiyormuş ?
- Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek.
- Anne, o köylü kadına ne borcun olabilir ki, anlayamadım ?
Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı;
- Kızım, sen bebekken biz köydeydik.
- Eee!
- Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri, atları, tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.
- Evet, hatırladım.
- O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık.
- Herhalde şimdi anlatacaksın!
- Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rüzğar bazen ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rüzğar bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler heryeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu!
- Niçin ?
- Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah !.. baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı!
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Saati-Gelmeden-Ne-%C4%B0nsan-Do%C4%9Far-Ne-G%C3%BCne%C5%9F.jpg





Saati Gelmeden Ne İnsan Doğar, Ne Güneş.

Saati Dolan İnsan ile Batan Gün Birbirine Eş.

 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Hayırlı eş
virgul.gif

Eşinden başkasına dikkat çekmeyecek şekilde giyinendir
nokta.gif
nokta.gif
nokta.gif
!
Hz
nokta.gif
Fatıma (r
nokta.gif
a)



 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
şaşkınım
virgul.gif
şehir açmıyor beni
ve namım yürümüyor burada
çünkü tuhaf burada her şey;
denizi sel basıyor hayret
hayret şehir sığmıyor taksiye
ve terör estiriyor rüzgar
kaldırıyor dağın eteklerini bile
nokta.gif


İbrahim TENEKECİ


 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[h=2][/h]
kosedekigol.jpg


Doğru bildiklerini anlat
virgul.gif

ama akıl vermeye kalkma
nokta.gif

Anlatılanları iyi dinle
virgul.gif

ama hepsini doğru sanma
nokta.gif

Sessiz kalmak
virgul.gif

bir şey bilmediğin anlamına gelmez
virgul.gif

çok konuşmakta çok şey bildiğini göstermez.

 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
34
İlim meclislerinde aradım, kıldım taleb,
İlim geride kaldı, ille edeb ille edeb…




Edeb bir tâc imiş, nûr-i Hüdâ'dan,
Giy ol tâcı, emin ol her belâdan…

(Yûnus Emre Hazretleri)
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,554
Tepki puanı
904
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
agustosyagmuru50_BESMELE_klm35cz.jpg



Yan!”diyorum içime!sadece sen yan!
nokta.gif
nokta.gif

Ve “Dayan!” diyorum gönlüme!
Herkes mutlu olsun!sen dayan!
“AşK” dedigin ya ALLAH’tan gelmeli…ya ALLAH için olmalı…
Ya da ALLAH’a ulaştırmalı;yoksa yerle bir olmalı…Yangın yerine bak! Ateşten
virgul.gif
külden
virgul.gif
kordan ne var elinde! Pervane değilsen yaklaşma sakın ateşe!Can’ı teslime hazır değilsen “ben Aşkım” deme kimseye
nokta.gif
Aşk gelmesin seninle dile
nokta.gif
İncinmesin ne gül ne de diken seninle!Ayağıma diken batacak diyorsan düşme çöle
nokta.gif

Talipsen kara bahta
virgul.gif
kör talihe
virgul.gif

Dinle!
Ve semaya dursun yürekler aşkın önünde
nokta.gif
nokta.gif

 

Çeşm-i Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2009
Mesajlar
13,384
Tepki puanı
6
Puanları
0
Masumiyet;

Bosnalı bir çocuğun katliamda ölmeden
önce,
annesine sorduğu soruda saklıydı:


"Küçük çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?"


 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt